Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Ölümlü ve Alkollü Trafik Kazası

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 26-12-2015, 13:50   #1
Kasparov108

 
Varsayılan Ölümlü ve Alkollü Trafik Kazası

Merhaba Meslektaşlarım.
Bir yakınımın başına gelen ve moralleri altüst eden bir kaza haberi aldım. Kovuşturmaya da geçilmiş duruşma da yapılmış. Kısaca özetlemek gerekirse;
Tek gidiş tek geliş yolda hızı 120-160 km arasında 156 mg (sanırım 1.56 promil) alkollü şahıs şerit ihlali yaparak karşıdan gelen motosikletliye çarpıyor. Çarpma sonucu yakınımız 102 METRE SAVRULUYOR ve olay yerinde can veriyor. Motosiklet 2 ye ayrılıyor ve kaza yerinden tam 330 metre ileriye savruluyor. motosikletli de kask ve ehliyet yok. Ayrıca 17 YAŞINDA.

Sanık ifadesinde .... isimli iş yerinde çay içip çıktıklarını ve yolda 2 kişini el kaldırdıklarını onlarını tanımadıklarını ve kendilerini bir yere kadar bırakmayı istedikleri için onları araca aldığını, ilk ifadesinde hızının 110-120 2. ifadesinde 80-90 km olduğunu iddaa etsede kişinin sosyal medya hesabında aynı soyisimli 3 kişiyle arkadaş olduğu ..... iş yerinin kış aylarında kapalı olduğu bilgisine ulaştık. Ayrıca yanındaki bayan ilk ifadesinde aracı kendisinin kullandığını ve hızının 160 km olduğunu 2. ifadesinde aracı kendisinin kullanmadığını ve hızının 110 km olduğunu beyan etti.

Gördüğünüz gibi çelişkilerle dolu bir ifade. Fakat kişi olay günü tutuklanıp 1 ay sonraki mahkemede tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılıyor.

Ben sizlerden rica ederek yardım istiyorum. Bu dava ASLİYE CEZA MAHKEMESİNDE bilinçli taksirle adam öldürme suçundan ve genel güvenliği tehlikeye atma suçundan açılmış. Oysa bu kadar ihlal var. tek gidiş tek geliş yolda bu kadar hız ve alkol üstüne de şerit değiştirme var. İfadeler de yalanlar var. Biz bu davanın OLASI KASIT İLE ADAM ÖLDÜRME olduğunu ve Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesi gerektiğine inanıyoruz.

Dava başladığı sırada vekil olarak vekalet alan avukat arkadaşımız daha önce görev itirazında bulunmuş fakat red edilmiş. Fakat ayrıntılı bir itiraz değil.

Kask olmadığı ve ölen kişinin ehliyetinin de olmadığı gibi durumlara yer verilmiş fakat, otopsi raporunda kişinin bütün neredeyse bütün vucudunun kırıklar ve iç kanamalar sonucu mahvolduğu yazıyor. Kısacası Kask olsaydı bile bu kişi ölecekti. Ehliyet konusuna hiç gelmiyorum. Ehliyet olsaydı kurtulacaktı manasına getiriyorlar ama burda bir ihlal yok.

Bu konuda bir yargı kararı var mıdır? Emsal Sayılabilecek. Mahkeme kararı çok ama uyup uymayacağı meçhul..

Saygılarımla..
Old 29-12-2015, 12:48   #2
Av.09

 
Varsayılan

Öncelikle başınız sağolsun.
Mahkeme iddianamede belirtilen kişi ve sevk maddeleri ile bağlıdır. İddianamede yer almayan başkaca kişi veya suç oluşturan fiil olması durumunda ek iddianame veya suç duyurusunda bulunur ki genelde suç duyurunda bulunuyor. Mahkemece toplanan veya mevcut deliller uyarınca suç vasfında değişiklik meydana gelirse bu durum bildirilip ek savunma hakkı verilir.
Olayınızda fiil ve fail aynı olduğuna göre hukuki nitelendirmenin değişebilecek olmasından dolayı yukarıda belirttiğim gibi ek savunma hakkı verilecektir. ... uygulanmasını binaen sanığa ek savunmaları soruldu gibi.
Eğer iddianamede olası kast denmesine rağmen asliye cezada dava açılsaydı bu durumda görevsizlik kararı verilmesi gerekir. Siz bu itirazlarınızı temyiz de dile getirmelisiniz. Ayrıca görevsizlik kararına reddi itiraza tabi.

T.C. YARGITAY

2.Ceza Dairesi
Esas: 2006/4907
Karar: 2006/12064
Karar Tarihi: 14.06.2006


ÖZET: Kamu adına ceza davası açma görevi, Cumhuriyet Savcısı tarafından yerine getirilir.Cumhuriyet Savcısının hazırladığı iddianamenin, verildiği mahkemece kabulüyle dava açılmış olur . Cumhuriyet Başsavcılığı ceza davasında suçtan zarar görenler ile zarar görecek olan kamuyu temsil eder. Devleti temsil eden bir makamın kamu adına ceza davasını açıp yürütmesi <Ceza davasının kamusallığı> ilkesini göstermektedir.

(5271 S. K. m. 170, 175)

Dava: Tehlikeli şekilde vasıta kullanmak suçundan şüpheli Derviş G. hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 28.9.2005 tarihli ve 2005/41997-14503-3744 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170. maddesine uygun bulunmadığından bahisle aynı Kanun'un 174. maddesi gereğince iadesine dair, Adana 6.Asliye Ceza Mahkemesinin 07.10.2005 tarihli ve 2005/957 müteferrik sayılı karar aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığınca verilen 10.03.2006 gün ve 49534 sayılı ihbarnamesiyle daireye gönderilmekle okundu;

Mezkûr İhbarnamede;

Tüm dosya kapsamına göre, şüphelinin üzerine atılı suçun vasfını tayin etme yetkisinin soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısına ait olduğu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 170.maddesinde belirtilen hususların hukuki nitelendirmeyi kapsamadığı, bu konunun mahkemece yargılama aşamasında tartışılması gerektiği, benzer bir olay nedeniyle Yargıtay 9.Dairesinin 26.12.2005 tarihli ve 2005/7863-9798 sayılı ilamı ile de kabul edilmiş bulunduğu gözetilmeden, itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 Sayılı CMK. nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu yazılı emre atfen ihbar olunmuştur.

Gereği düşünüldü:

Karar: Kamu adına ceza davası açma görevi, Cumhuriyet Savcısı tarafından yerine getirilir. (5271 Sayılı CYY.m.170/1). Cumhuriyet Savcısının hazırladığı iddianamenin, verildiği mahkemece kabulüyle dava açılmış olur (m.175/1). Cumhuriyet Başsavcılığı ceza davasında suçtan zarar görenler ile zarar görecek olan kamuyu temsil eder. Devleti temsil eden bir makamın kamu adına ceza davasını açıp yürütmesi "Ceza davasının kamusallığı" ilkesini göstermektedir. 5271 sayılı Yeni Ceza Yargılama Yasasında şahsi dava kurumuna yer verilmemiştir. Böylece ceza davasında kural olarak ceza davasında kişisellik değil, kamusallık ilkesi benimsenmiştir. Mahkemenin kovuşturma evresinde kanıtları tartışarak maddi gerçeğe ulaşabilmesi, o eylemin iddianameyle dava konusu yapılmasına bağlıdır. İddianamede ise, şüpheliye atılı suçu oluşturan olaylar, mevcut kanıtlarla ilişkilendirilerek açıklanır ve iddianamenin sonuç kısmında şüphelinin eylemine uyan hükme göre cezalandırılması istenir (m.170).

Mahkeme, davasız yargılama olmaz ilkesi uyarınca yargılamayı, sanığın iddianame ile dava açılmamış olan suçlarını kapsayacak biçimde genişletemez. Mahkeme yalnızca iddianamede belirtilen eylem ve fail konusunda hüküm verebilir. (5271 sayılı CYY. nın 225/1.maddesi).

Ancak, kural olarak mahkeme iddianamede gösterilen eylemi hukuki açıdan nitelendirirken iddia ve savunmayla bağlı değildir (m.225/2). Mahkeme, <maddi gerçeği araştırma> ilkesi gereği, gerçekleşmiş saydığı eylemin hukuki nitelendirmesini yapmakta ve suçun öğelerinin gerçekleşip gerçekleşmediğini araştırmaktadır. Başka bir deyişle eylemin hangi suçu oluşturduğunu belirlemektedir.

İddianamenin düzenlenmesinden sonra, kovuşturma evresinde; kanıtların ortaya konulması, suçun hukuki niteliğinin değişmesini veya cezanın artırılmasını ya da cezaya ek olarak güvenlik tedbirlerinin uygulanmasını gerektirecek yeni durumlar ortaya çıkması durumunda sanığa ek savunma hakkı verilir. Dava açıldıktan sonra ortaya çıkan olaylar bağımsız bir suç görünümünde ve yeni suçların ortaya çıkması biçiminde ise bunlar hakkında ise ayrıca iddianame düzenlenmelidir.

Yeni Ceza Yargılaması Yasasında, iddianamenin değerlendirilmesine olanak tanınmıştır. Gerekli bilgileri içermeyen iddianame iade edilecektir. İddianamenin iadesi kurumu, yeni 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasıyla birlikte hukuk sistemimize girmiştir. İddianamenin iadesi kurumu ile istenen/amaçlanan soruşturma evresinin iyi bir şekilde yapılması ve iyi hazırlanmış bir dosya ile kovuşturma evresinin kısa sürede sona ermesinin sağlanmasıdır.

Ceza Yargılaması Yasasında, iddianamenin iadesinin düzenleyen hükümde, üç iade nedeni öngörülmüştür (m.174/1).

1- İddianame, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 170.maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen hususların gösterilmemesi,

2- İddianamenin, suçun ispatına etki edeceği mutlak sayılan mevcut bir kanıt toplanmadan düzenlenmesi.

3- Ön ödeme ya da uzlaşma yoluyla çözümlenecek bir suç olduğu, soruşturma dosyasından açıkça anlaşılan işlerde, iddianamenin ön ödeme ya da uzlaşma yöntemi uygulanmaksızın düzenlenmesi.

Bu hallerden birinin gerçekleşmiş olması durumunda, davanın açıldığı görevli ve yetkili mahkeme iddianamenin Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine karar verir.

İddianamenin iadesi, suçun hukuki nitelendirilmesinin yanlış yapıldığı gerekçesine dayanamaz (m.174/2). Çünkü hüküm ancak iddianamede gösterilen suça ilişkin eylem/eylemler ve fail/failler hakkında verilir. Mahkeme, eylemin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalara bağlı değildir (m.225) mahkemeler, eylemi hukuken nitelendirmekte serbesttirler.

Yasa (kanun)yararına bozma istemine konu somut olaya ilişkin, verilen kararları ve gelişmeleri incelediğimizde durumu şöyle özetleyebiliriz.

Şüpheli hakkında <Tehlikeli şekilde araç kullanmak> suçundan dolayı, 5237 Sayılı TCY. nın 179/2 maddesi uyarınca, Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen, 28.9.2005 günlü 2005/41997 sayılı iddianame ile, Adana 4.Sulh Ceza Mahkemesine kamu davası açılmıştır. Davanın açıldığı görevli ve yetkili bu mahkeme tarafından <suçun unsurlarının olayda ne şekilde gerçekleştiğinin, iddianamede anlatılmadığı, olayda ne şekilde gerçekleştiğinin, iddianamede anlatılmadığı, olayla delillerin ilişkilendirilmediği, şüphelinin lehine olan hususların gösterilmediği, kasten veya olası kastla işlenebilecek suçta şüphelinin bu kastının hangi delile dayanarak tespit edildiğinin açıklanmadığı, şüphelinin nüfus kaydının ve sabıka kaydının dosyaya konulmadığı> gerekçesiyle, 3.10.2005 günlü ve 2005/353 sayılı kararla iddianame Cumhuriyet Başsavcılığına iade edilmiştir. Cumhuriyet Başsavcılığınca bu karara itiraz edilmesi üzerine ise; Adana 6.Asliye Ceza Mahkemesince itiraz nedenleri irdelenmeden, <İddianamenin iadesine ilişkin kararda usul ve yasaya bir aykırılık bulunmadığı> gerekçesi ile itirazın reddine karar verilmiştir.

Adana Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iade kararına konu iddianamede, şüpheliye atılı suçu oluşturan eylemler/olaylar mevcut kanıtlarla ilişkilendirilerek açıklandığı açıkça görülmektedir. İddianamenin sonuç kısmında şüphelinin eylemine uyan hükme göre cezalandırılması da istenmiştir. Kural olarak mahkeme iddianamede gösterilen eylemi hukuki açıdan nitelendirirken iddia ve savunmayla bağlı değildir (m.225/2). Mahkeme, <maddi gerçeği araştırma ilkesi> gereği, suçun öğelerinin gerçekleşip gerçekleşmediğini de araştırmaktadır. Başka bir deyişle eylemin hangi suçu oluşturduğunu da belirlemektedir. Bu nedenle iddianamenin iadesi; suçun hukuki nitelendirmesinin yanlış yapıldığı, suçun öğelerinin tek tek irdelenerek oluşup oluşmadığının tartışılıp değerlendirilmediği gerekçesine dayandırılamaz. Mahkemeler iddianamede gösterilen eylem/eylemler ile şüpheli/şüpheliler hakkında karar verir, daha doğrusu mahkemeler iddianamede gösterilen eylem ile şüpheli dışında karar veremez bu konuda bağlılık söz konusudur. Ancak, mahkemeler, eylemi hukuken nitelendirmekte ise serbesttirler. Bundan dolayı yasada da açıkça belirtildiği gibi, suçun hukuki nitelendirilmesi nedeniyle iddianame iade edilemez (m.174/2).

İddianamede, 5271 Sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 170.maddesi uyarınca yer alması zorunlu olan durumlarda, eksiksiz gösterilmiştir.

Şüphelinin kimliği iddianamede açıkça yer almaktadır. Ceza Yargılaması Yasasının 170 ve 174.maddelerinde de şüphelinin nüfus kaydı ya da sabıka kaydına ilişkin bir belgenin soruşturma evrakına eklenmemesi, iddianamenin iadesi nedeni olarak öngörülmemiştir.

Sonuç: Yapılan bu açıklamalar ışığında, Adalet Bakanlığının <kanun yararına bozma> isteği doğrultusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen tebliğname yerinde görüldüğünden; şüpheli Derviş G. hakkında Adana 6.Asliye Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 7.10.2005 gün ve 2005/957 D.İş sayılı kararın Ceza Yargılaması Yasasının 309.maddesi uyarınca BOZULMASINA, sonraki işlemlerin yerel makamlarca tamamlanmasına, 14.06.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Old 29-12-2015, 12:51   #3
Av.Can

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım. Olayda olası kast değil bilinçli taksir mevcut. Benzer olaylarda Yargıtay bilinçli taksir ile basit taksiri tartışmış daha ziyade. Olası kast olması için sanıkta birini öldürme amacı olmalı. En azından bu amaca kayıtsız kalmalı. Oysa burada sanık kimseyi öldürmek istemiyor. Ancak o kadar tedbirsiz ki ölüme neden oluyor. Kusur büyük. Teşdiden ceza alması adil olacaktır. Aleyhe bir karar mevcut elimde. Ayrıntılı olması nedeniyle paylaşıyorum. Saygılar

T.C.
YARGITAY
CEZA GENEL KURULU
E. 2009/9-185
K. 2009/273
T. 24.11.2009
• TAKSİRLE ÖLÜME SEBEBİYET ( Çift Yönlü Olarak Kullanılan Caddede Akşam Saatinde Hız Sınırının Üzerinde Hızla Seyreden Sanık Birine Çarparak Ölümüne Neden Olduğu - Bilinçli Taksirle Hareket Edildiğinin Kabulü Gerektiği )
• BİLİNÇLİ TAKSİR ( Meydana Gelen Neticenin İstenmemesi Ancak Öngörülmesi Halinde Bilinçli Taksir Söz Konusu Olduğu )
• ÖLENİN KUSURU ( Suçun Taksirle mi Yoksa Bilinçli Taksirle mi İşlendiğinin Tespiti Yönünden Ölenin de Kusurlu Olup Olmamasının Bir Önemi Olmadığı )
• TAKSİR İLE BİLİNÇLİ TAKSİR ARASINDAKİ FARK ( Failin Öngörülebilir Nitelikteki Neticeyi Öngörememesi Bilinçli Taksirde İse Neticeyi Öngörmüş Olması Olduğu - Bilinçli Taksirde Gerçekleşen Sonuç Fail Tarafından Öngörüldüğü Halde İstenmediği )
5237/m.22, 85
ÖZET : Uyuşmazlık, sanığın eyleminin taksirle mi yoksa bilinçli taksirle mi işlendiğinin tespiti noktasında toplanmaktadır. Kural olarak suç kasıt ile işlenebilir. Ancak yasada açıkça gösterilen hallerde suçlar taksir ile de işlenebilir. İstisnai kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka yasada açık bir düzenleme bulunması gerekir. Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt, failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksirde ise neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Somut olayda, çift yönlü olarak kullanılan caddede akşam saatinde hız sınırının üzerinde hızla seyreden sanık, birine çarparak ölümüne neden olmuştur. Sanık, objektif özen sorumluluğuna uygun davranmamış, bu bağlamda hızını azaltmamıştır. Bu durum karşısında, meydana gelen ölüm olayında bilinçli taksirle hareket edildiğinin kabulü gerekir. Suçun taksirle mi yoksa bilinçli taksirle mi işlendiğinin tespiti yönünden ölenin de kusurlu olup olmamasının bir önemi yoktur.

DAVA : Sanık Ali'nin, bilinçli taksirle ölüme neden olmak suçundan 5237 sayılı TCY'nın 85/1, 22/3 ve 62. maddeleri uyarınca 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak mahrumiyetine ve TCY'nın 53/6. maddesine göre ehliyetinin 3 yıl süre ile geri alınmasına ilişkin, Denizli 6. Asliye Ceza Mahkemesi'nce verilen 15.05.2007 gün ve 707-189 sayılı hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nce 01.04.2009 gün ve 2008/19045-3907 sayı ile;

"... Taşıt ve yaya trafiğinin yoğun olduğu mahalde belirlenen hız ölçülerinin çok üzerinde bir hızla seyir ettiği anlaşılan sanık hakkında bilinçli taksir hükümlerinin uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığından tebliğnamedeki 1 nolu görüşe iştirak edilmemiştir.

Yapılan duruşmaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanık müdafiinin yerinde görülmeyen sair itirazlarının reddine,

Ancak;

5237 sayılı TCK'nun 53/1. maddesindeki hak yoksunluğunun taksirli suçlarda uygulanamayacağının gözetilmemesi, Kanuna aykırı olup hükmün bu nedenle bozulmasına, bu cihetin yeniden duruşma yapılmaksızın CMUK'nın 322. maddesine göre düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasının 4. bendinin sonuna '5237 sayılı TCK'nın 53/1. maddesinde belirtilen hakları anılan maddenin 2. ve 3. fıkrasındaki süreler ile kullanmaktan yoksun bırakılmasına' ilişkin ibarenin hükümden çıkartılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün düzeltilerek onanmasına..." karar verilmiş,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 27.08.2009 gün ve 217251 sayı ile;

"... Ceza Hukukunda taksir, 'bilinçli taksir' ve 'bilinçsiz taksir' olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. 5237 sayılı TCK'nun 22. maddesinin ikinci fıkrasında klasik taksir ( bilinçsiz taksir ), aynı maddenin 3. fıkrasında ise bilinçli taksir düzenleme altına alınmıştır. Bilinçli taksir, hukukumuza ilk kez 08.01.2003 tarih ve 4785 Sayılı Kanunla yapılan değişiklikle 765 sayılı TCK'nun 45. maddesine son fıkra olarak girmiştir.

5237 sayılı TCK'nun 22/3. fıkrasında bilinçli taksirin tanımı yapılmış ve cezanın bu nedenle artırılacağı hükme bağlanmıştır: 'Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır'. Kanunun tarifinden de anlaşılacağı üzere, bilinçli taksir, fail tarafından neticenin öngörülüp istenmemiş olmasıdır. Başka bir anlatımla, taksirin bu şeklinde neticenin gerçekleşmesini istemeyen fail, hareketin tipe uygun, hukuka aykırı bir sonuca sebep olabileceğini öngörmesine rağmen, hareketine devam ederek zararlı neticeyi meydana getirmektedir. Hukuka aykırı hareketi öngördüğü halde gerçekleşmeyeceğine güvenen ve bu güvenle devam eden failin söz konusu güveninin dayanağı talih, bilgi, kabiliyet, tecrübe vs. gibi çeşitli etkenlerden ileri gelebilir.

Bilinçli ve bilinçsiz taksiri birbirinden ayıran özellik kendini 'öngörme' kavramında gösterir. Neticenin öngörülmesinden anlaşılan, neticenin fail tarafından, hareketin yapıldığı zaman ve bu zamandaki şartlara göre tahmin edilebilme sidir. Yukarıda da belirtildiği üzere, öngörülmenin takdirinde failin yaşı, bedeni ve ruhi yapısı, eğitim durumu vs. göz önünde tutulur.

Öğreti ve uygulayıcılar, bilinçli taksir kavramını, bilinçsiz taksirden daha ziyade olası kasttan hareketle izaha çalışılmaktadır.

Bilinçli taksirle neyin anlatılmak istendiğini anlayabilmek için olası kastın anlam ve sınırını göz önünde bulundurmamız gerekmektedir. Olası kast halinde, suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların gerçekleşebileceği fail tarafından öngörülmektedir. Kişi işlediği fiilin bazı neticelerin oluşumuna muhtemelen sebebiyet vereceğini öngörmektedir. Başka bir ifadeyle, olası kast halinde, gerçekleşmesi muhtemel addedilen neticelere ilişkin bir kabullenme söz konusudur; kanuni tarife uygun neticenin gerçekleşmesi, olayın seyrine bırakılmaktadır. Kişi, neticenin gerçekleşmesini muhtemel addetmekle birlikte, bunun gerçekleşmemesi için özel bir çaba göstermemektedir. Kanuni tarife uygun neticenin meydana geleceği muhtemel addedilmesine rağmen, fail fiili işlemekten geri kalmamaktadır. Aslında bilinçli taksir halinde de kanuni tarife uygun fiilin işlenmesi muhtemel addedilmektedir. Ancak, bilinçli taksirde, fail neticenin meydana gelmeyeceğine yükümlülüklerine aykırı bir şekilde güven beslemektedir. Bilinçli taksirde, gerçekleşmesi muhtemel addedilen fiilin ( neticenin ) gerçekleşmeyeceğine, kişi yükümlülüklerine aykırı ve özensiz bir şekilde güvenmektedir.

Bilinçli taksirle olası kastın somut olayda birbirinden ayırt edilmesi zordur. Birçok olayda, failin neticeyi öngörmüş olmasının bilinçli taksir mi, yoksa olası kast mı olarak nitelendirileceği sorunu ortaya çıkar. Bilinçli taksirde fail hareketi iradi olarak yapar ve neticenin meydana geleceğini de görür ancak gerçekleşmesini istemez. Bu noktada iradenin neticeyi kapsamadığından söz edilir. Oysa, olası kastta fail neticenin meydana gelmesini göze almıştır.

Bilinçli taksire ilişkin tanım yetersizdir. Çünkü bilinçli taksirde fail, olası kastta olduğu gibi hareketsiz kalmamakta, öngörebildiği sonucu kabullenmemekte, aksine öngördüğü ve istemediği neticenin gerçekleşmemesi için elinden geleni yapmaktadır. Sürücü ise fren yapıp, direksiyonu kırmakta, çarpışmayı veya çarpmayı önlemeye gayret göstermektedir. Tanımda ise, neticeyi önlemeye yönelik çabadan bahsedilmemiş, bu nedenle bilinçli taksirle olası kast birbirine karışmıştır.

Görüldüğü üzere; olası kast ve bilinçli taksir birbirine son derece yakın kavramlardır.

Somut olay incelendiğinde; sanık Ali, sevk ve idaresindeki 2005 model BMW marka hususi aracı ile Denizli il merkezinde, yaya ve araç trafiğinin yoğun olduğu bir caddede, bilirkişi raporuna göre 86,4 - 91,8 km/saat hızla seyir halinde iken, aniden yola çıkan maktûleye çarparak ölümüne sebebiyet vermiştir.

Buradaki hukuki sorun, günlük yaşamda sıkça karşılaşılan, yaya ve taşıt trafiğinin yoğun olduğu yollarda, trafik kurallarının izin verdiği hız limitlerinin çok üzerinde seyretmekte iken ölümlü ya da yaralamalı trafik kazasına sebebiyet veren faillerin, bilinçli taksirle hareket edip etmedikleri noktasındadır.

Yukarıda anlatıları bilgiler ışığında; bir olayda bilinçli taksirin oluştuğunu kabul edebilmek için failin neticeyi öngörmesi ancak öngördüğü neticenin gerçekleşmesini istememesi gerekir.

Olayımızda sanık Ali'nin, şehir içi hız limitinin oldukça üzerinde araç kullandığı yönünde en küçük bir tereddüt bulunmadığı gibi, bunun dışında herhangi bir trafik kuralı ihlali yapmadığı, hızlı seyir sırasında aracın kontrolünü kaybetmediği, kendi şeridinde seyrettiği, kaza tespit tutanağına göre çarpma noktasının sanığın şeridinde bulunduğu, kaza anında alkollü olmadığı, görüş mesafesinin açık olduğu ve maktulün kontrolsüz bir şekilde yola aniden çıktığı konusunda da bir şüphe yoktur.

Görüldüğü üzere, sanık şehir içinde yasal hız sınırının oldukça üzerinde seyretmekte, ancak bunun dışında trafik düzeninin getirdiği kurallara aykırılık teşkil edecek başkaca bir ihlali bulunmamaktadır. Bu şekilde aracını hızlı sevk eden sanık, iradi hareket etme yeteneğine sahip her insan gibi, bu hareketi sonucu bir tehlike doğabileceği konusunda muhtemel bir düşünceye sahiptir. Ancak, muhtemel bir düşünceye sahip olmakla birlikte, kişilik özellikleri, aracın durumu, yol ve hava şartları, yayaların uyması gereken kurallar göz önüne alındığında, yaralamayla ya da ölümle sonuçlanabilecek bir neticenin gerçekleşeceğine dair bir öngörü içerisinde olduğunu kabul etmek hayatın olağan koşulları içerisinde güçtür.

Bu şekilde mücerret hızlı seyir halinde, sanığın neticeyi öngördüğünü ve bilinçli taksirin koşullarının gerçekleştiğini kabul halinde, taksirde en geniş uygulama alanına sahip olması gereken 'bilinçsiz taksir'in yerini, olası kastla arasında son derece ince bir çizgi bulunan 'bilinçli taksir' alacaktır ki, bu, yasa koyucunun taksirden daha ziyade kast ve gayri muayyen kasttan kaynaklanan birtakım zorunluluklar nedeniyle 2003 yılında gerçekleşen bir değişiklikle Hukukumuza getirdiği bilinçli taksirin konuluş gayesiyle de bağdaşmayacaktır.

Kaldı ki, Yüksek Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 03.12.2008 tarih ve 2008/159 Esas 2008/13197 Karar, 09.06.2009 gün ve 2009/7179 Esas 2009/6905 Karar sayılı ve benzer ilamlarında, aşırı hız yanında kazaya etki eden alkol, kavşaklara yaklaşırken hatalı sollama, ya da aracı yolda tutamayarak kaldırıma çıkma gibi, başkaca bir kural ihlalinin bulunması halinde bilinçli taksirin oluşabileceğini, bizatihi hızlı araç kullanmanın bilinçli taksirin oluşumu için yeterli olmadığını kabul etmiştir.

Yukarıda anlatılan nedenlerle; hız sınırının aşılması dışında başka bir trafik kuralı ihlali yapmaksızın ölümle neticelenen kazaya sebebiyet veren sanık Ali'nin eyleminde bilinçli taksirin koşullarının oluşmaması nedeniyle, ilam aleyhine itiraz yasa yoluna başvurulması gerekmiştir" görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurularak özel daire kararının kaldırılarak, yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.

Dosya, Yargıtay 1. Başkanlığı'na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu'nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; sanığın Zübeyde'ye otomobili ile çarparak ölümüne neden olmaktan ibaret eyleminin "taksirle mi" yoksa "bilinçli taksirle mi" işlendiğinin belirlenmesine ilişkindir.

Bunun dışında, olayın oluş şekline ilişkin bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibariyle de herhangi bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

İncelenen dosya içeriğinden;

23.06.2006 günü saat 18.45 sıralarında Denizli şehir merkezinde, hızla akmakta olan trafiğin arasından karşıdan karşıya geçmekte olan yaya Zübeyde'nin, Ali yönetimindeki otomobilin süratli bir şekilde çarpması sonucu öldüğü, olaydan hemen sonra trafik polisleri tarafından düzenlenen Trafik Kazası Tespit Tutanağına göre, "kazanın oluşumunda 2918 Sayılı Yasanın 84. maddesinde yer alan yaya kusurlarından kod 2 de düzenlenen yola birden bire çıkma" kuralını ihlal eden Zübeyde'nin asli kusurlu, "aynı yasanın 84. maddesinde kod 52/1A'da düzenlenen araçların hızını kavşaklara, dönemeçlere, tepe üstlerine, yaya geçitlerine, menfezlere, yapı ve onarım alanlarına girerken azaltmama" kuralını ihlal eden sürücünün ise tali kusurlu olduğu; aynı tutanaktan, iki yönlü, asfalt, düz, eğimsiz ve kuru yoldan ibaret olan olay yerinde, yol şerit çizgisi ve yaya kaldırımının bulunduğu, buna karşılık kavşak, trafik lambası, banket, trafik işaret ve levhası, yol çalışması, trafik görevlisi, görüşe engel cisim veya yoldan kaynaklanan herhangi bir sorunun bulunmadığının saptandığı,

Tutanakta, aracın olay sırasındaki hızının belirlenmesine yönelik bir tespitin yer almadığı, buna karşılık çizilen krokide 15 metre uzunluğunda bir fren izinin görüldüğü, aracın ise çarpma noktasının 38 metre ilerisinde durabildiği; yine bu krokiye göre, düz şerit çizgisi ile ortadan ayrılmış olan çift yönlü yolun olayın meydana geldiği bölümünün 6,9 metre, diğer bölümünün ise 5,7 metre genişlikte bulunduğu, yolun her iki tarafında da yaya kaldırımı ve işyerlerinin, çarpma noktasının 20-25 metre ilerisinde ise sağda tali yol girişinin mevcut olduğu,

Hastaneye ölü olarak yetiştirilebilen 55 yaşlarındaki Zübeyde'nin, ölü muayene ve otopsi tutanağına göre, "kafa travmasına bağlı beyin kanaması sonucu solunum ve dolaşım yetmezliğinden" öldüğü, sabıkasız ve 1979 doğumlu olan sanıkta darp cebir izine veya alkole rastlanılmadığı,

Denizli Emniyet Müdürlüğü'nden alınan 17.07.2006 tarihli yazıya göre; sanık hakkında, 03.04.1999 ve 26.12.1999 tarihlerinde de "hız" nedeniyle trafik cezası ve bu eylemlerin her biri için ehliyetine 5 ceza puanı uygulandığı,

Mahkemece 19.01.2007 tarihinde yapılan keşif sonrasında, keşif, gözlem ve tüm dosya kapsamını dikkate alarak 24.01.2007 tarihli raporu hazırlayan Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Ulaştırma Ana Bilimdalı Öğretim Görevlisi H.'nin rapora eklediği krokide; "sanığın kullanmakta olduğu otomobil ile kendi yolundan ilerlediği sırada, sağ tarafta tek sıra halinde park etmiş olan araçların yanına ikinci sıra olarak park ettiği anlaşılan bir otomobili solladığı ve bu şekilde yolun tam ortasında her iki yöne giden yolları birbirinden ayıran şerit üzerinden yoluna devam etmeye başladığı, bu şekilde kısa bir süre ilerledikten sonra yolun solundan sağına geçmek üzere ortasına kadar gelmiş bulunan Zübeyde 'ye çarptığı, çarpma noktasından itibaren yolun sağına doğru ilerlediği ve çarptıktan yaklaşık 54. metre sonra durduğu, ölenin de çarpma noktasından itibaren 15 metre sürüklendiğinin" gösterildiği, bu oluş raporun oluş senaryosu bölümünde de; "sürücü Ali, ...1001 Disco Bar mevkiine geldiğinde, barın önünde ikinci sıra park ya da duraklama halinde olan özel bir otomobili sollamıştır. Bu esnada aynı cadde üzerinde 1001 Disco Barın karşısındaki marketin önündeki kaldırımdan karşı kaldırıma geçmek için yola çıkan Zübeyde'nin yolun ortasına gelmesi ve sürücünün duraklamakta olan özel otomobili sollamasının hemen ardından süratli bir şekilde yolun ortasında bulunan Zübeyde'ye çarpmasıyla ölümlü trafik kazası meydana gelmiştir" şeklinde ifade edildiği, aynı bilirkişi tarafından sanığın kullandığı otomobilin olay sırasındaki hızının, kamera kayıtlarından yola çıkılarak yapılan teknik incelemede 86,4 km., aracın çarpma noktasından sonraki durma mesafesi dikkate alınmak suretiyle yapılan incelemede ise 91.8 km. olarak belirlendiği, raporun sonuç bölümünde ise; "sürücü Ali'nin, 84. maddenin c bendinde yer alan asli kusurlardan 'ikiden fazla şeritli yollarda, karşıdan gelen trafiğin kullandığı şerit veya yol bölümüne girme asli kusurunu' olay yerinde azami hız sınırının 50 km. olması nedeniyle, 51. maddede belirtilen 'sürücüler aksine bir karar alınıp işaretlenmemişse yönetmelikte belirtilen hız sınırlarını aşmamak zorundadırlar' kuralını ve 52. maddenin a bendinde yer alan 'kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlere, tünellere, dar köprü ve menfeze yaklaşırken, yapım ve onarım alanlarına girerken, hızlarını azaltmak zorundadırlar' kuralını ihlal ettiğinden kazanın oluşumunda asli kusurludur, kazanın oluşumunda bilinçli taksir olmayıp dikkatsizlik ve tedbirsizlik söz konusudur, yaya Zübeyde ise, 68. maddenin b bendinin 3. fıkrasında yer alan 'taşıt yolunun karşı tarafına geçmek isteyen yayaların taşıt yolunu, yaya ve okul geçidi ile kavşak giriş ve çıkışları dışında herhangi bir yerden geçmeleri yasaktır. Yayalar, bu yerlerden geçerken, ışıklı işaret veya yetkili kişilerin bulunmadığı geçitlerde veya kavşaklarda güvenlikleri açısından yaklaşan araçların uzaklık ve hızını göz önüne almak zorundadırlar'" kuralını ihlal ettiğinden dolayı kazanın oluşumunda tali kusurlu olduğu kanaatine varıldığının belirtildiği,

Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi'nden alınan 16.04.2007 gün ve 2061 sayılı raporda; "...Dosya içeriği ve olay yerini gösteren CD görüntüleri incelendiğinde sanığın olay yerindeki kavşağa süratli biçimde yaklaştığı, yolun sağında park halinde bulunan araçların ve bu araçların solunda yine sağ şerit içinde duran plakası belli olmayan bir otomobilin solundan süratli biçimde geçtiğinde, seyrine göre soldan yeterli kontrolü yapmadan yola girip yolun sağma geçmekte olan yayaya otomobilin sol önüyle çarpmasıyla olayın meydana geldiği, olay sonrası düzenlenen kaza tespit tutanağında, çarpma noktasının, yolun ortasındaki devamlı çizginin sağında, sağ şeritte belirlendiği, çarpma noktasına kadar devam eden 15 metre fren izinin tespit edildiği, çarpmadan sonra otomobilin çarpma noktasının 38 metre ilerisinde sol önünün hasarlanmış vaziyette durduğu, mevcut veriler birlikte dikkate alındığında, meskun mahal ve kavşak olan olay yerinde süratli biçimde seyreden, dolayısıyla tatbik ettiği frende etkisiz kalan sanığın ve mahalle süratli biçimde yaklaşan aracı dikkate almadan yolun karşısına geçmek isteyen yayanın olayda eşdeğerde kusurlarının görüldüğü, olay yerinin evvelinde yolun sağında park halinde bulunan araçların solunda, sağ şerit içinde durmuş olan plakası belli olmayan otomobil sürücüsünün olayın oluş biçimi dikkate alındığında olayda etkenliğinin bulunmadığı; mevcut bulgulara göre, A- Sanık idaresindeki otomobille meskun mahal ve kavşak olan olay yerine hızını mahal şartlarına göre ayarlamadan, süratli biçimde yaklaşmış, soldan yola girip yolun sağına geçmekte olan yayayı gördüğünde, tatbik ettiği frende hızından dolayı etkisiz kalıp neden olduğu olayda, yayayla eşdeğerde kusurlu görülmüştür. B- Ölen yaya olay yerine süratli biçimde tehlike arz edecek tarzda yaklaşan aracı yeterince kontrol etmeden, can emniyetini tehlikeye düşürecek tarzda, tedbirsizce yolun karşısında geçmek istediğinden dolayı olayda sanıkla eşdeğerde kusurlu görülmüştür. C- Olay anında yolun sağındaki araçların solunda, yine sağ şerit içinde duran plakası belli olmayan otomobil sürücüsünün, olayın oluş biçimi dikkate alındığında olayda kusuru görülmemiştir" görüşlerine yer verildiği,

Denizli 2. Sulh Hukuk Mahkemesi' tarafından yapılmış bulunan "kusur belirlenmesine ilişkin" tespit sırasında makine mühendisi bilirkişi Abdullah tarafından verilen 05.07.2006 tarihli raporda; "sürücü Ali açısından yapılan değerlendirmede; meskun saha olması nedeniyle 50 km. hız sınırını aştığı ve yoluna devam ettiği, kavşaklara yaklaşırken hızını kesmediği, düz yol çizgisine rağmen yol ve trafik durumuna göre hareket etmediği, yolun tam ortasında karşıdan karşıya geçmekte olan yayayı görebilecek bir durumda iken yayanın yola birden bire çıkmadığı gözlemlendiğinden, aşırı hız ve trafik kurallarına aykırı şerit değiştirmek suretiyle kazaya sebebiyet verdiği görüldüğünden, Ali'nin 2918 Sayılı Yasanın 84. maddesinde yer alan doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapma, karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şeride hızlı ve kontrolsüz girerek 52/1 a maddesini de ihlal ettiğinden kazanın meydana gelmesinde asli ve 6/8 oranında kusurlu olduğu; yaya Zübeyde açısından değerlendirildiğinde; 2918 Sayılı Yasanın yayaları ilgilendiren karşıdan karşıya geçişlerde taşıt yolu üzerinde ve yaya geçidi olmayan yerlerde yolun sağından ve solundan geçmekte olan taşıtların hız vs. durumlarını dikkate alarak geçmesi gerekirken trafik yoğunluğu fazla olan bir yolda dikkatli ve süratli geçmediği anlaşıldığından kazanın oluşumunda tali ve 2/8 oranında kusurlu olduğu ", trafik ekiplerince tanzim olunan krokinin, kaza yeri ve noktasını tam yansıtmadığı, park halindeki araçların bulunduğu yerde fren izi işaretlenmiş olduğu, oysa aracın frenle ilgisinin bulunmadığı, yolun sağında ve solunda park eden araçların dikkate alınmadığı, ifadelere göre de aracın fren yapmadığı, şeklindeki saptamalarda bulunulduğu,

1001 Disco Bar'dan elde edilen güvenlik kamera kayıtlarını ihtiva eden CD'nin, 01.08.2006 tarihli duruşma sırasında izlendiği ve tespitlerin duruşma tutanağına yazıldığı,

Sanık Ali'nin savunmalarında hız sınırlarına uyduğunu ancak yaya olan Zübeyde'nin yola aniden çıkması nedeniyle çarpmayı engelleyemediğini ifade ettiği, aynı zamanda sanığın arkadaşı olan tanık Nazif'in ifadelerinin de savunmayı destekler nitelikte olduğu, tanıklar Özay, Asım, Timuçin ve Abdulkadir'in ise, süratli olan otomobilin, yoldan karşı tarafa geçmek isteyen kadına çok şiddetli bir şekilde çarptığını, fren sesi duymadıklarını söyledikleri,

1001 Disco Bar isimli işyerinin önünde kurulu bulunan güvenlik kamerasından çekildiği ve olayın yaklaşık 1 saniye öncesine ilişkin olan görüntülerden, sanığın kullandığı otomobilin çok hızlı gittiğinin açıkça görülebildiği, anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından taksir ve bilinçli taksir kavramları üzerinde durulması gerekmektedir.

Kural olarak suç, ancak kastla işlenebilir. Ancak, yasada açıkça gösterilen hallerde suçlar taksirle de işlenebilir. 5237 sayılı TCY'nın 22/2. maddesinde taksir; "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.

İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka yasada açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve gerçekleşen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir, iradi bir davranış bulunmadığı taktirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemez.

Buna göre taksirli sorumluluktan bahsedilebilmesi,

Taksirle işlenen bir suçun olması,

Hareketin iradi olması,

Sonucun istenmemesi ancak öngörülebilir olması,

Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,

Koşullarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

Öğretide taksirin hukuki esasının izahı için, hukuka aykırı araçlar kullanma teorisi, öngörebilme teorisi, önleyebilme teorisi, yanılma teorisi şeklinde teoriler bulunmakta ise de, baskın görüş tüm eleştirilere karşın öngörebilme teorisi yönündedir.

Bilinçli taksiri açıklamada yetersiz olduğu ileri sürülen bu teoriye göre, bir kimsenin kendi fiilinin mümkün ve öngörülebilir sonuçlarını hesaplamakta iradi olarak özen göstermemesidir. Buradaki sorun veya zorluk öngörebilmenin kapsamı ve öngörebilmeyi tayinde benimsenmesi gereken ölçüdür. Sonucun öngörülebilirliği, failin içinde bulunduğu, sosyal çevre, mensup olduğu meslek, eğitim durumu, ortak tecrübe, failin kişisel özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır. Yine aynı şekilde burada öngörülebilir sonuç, fiilen meydana gelen sonuç olmayıp, failin yaptığı iradi hareketin neden olabileceği benzer sonuçlardır. Fiilen oluşan sonucun sadece genel olarak öngörülebilir olması taksirin varlığı için yeterli olup, sonucun bütün inceliklerinin öngörülmesine gerek bulunmamaktadır. ( Demirbaş, Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 6. Baskı, sh. 358 vd. )

Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun da taksirli davranışının etkisinin olması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi taksirin niteliğini de değiştirmez, bu hal ancak 5237 sayılı TCY'nda kusur derecelendirilmesi nedeniyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından temel cezanın tayininde dikkate alınabilir.

5237 sayılı TCY'da taksir, basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tabi tutulmuş, yasanın 22/3. fıkrasında bilinçli taksir; "Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi" şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.

Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.

Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.

Şu durumda; neticenin failce bilinmesi halinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istememesine rağmen objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmek suretiyle neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülemediği hallerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.

Somut olayda; Denizli il merkezinde çift yönlü olarak kullanılan ve akşam saatleri olması itibarıyla da iyice kalabalıklaştığı anlaşılan olay yeri caddede, yasal hız sınırı olan saatte 50 km. ile gidildiğinde bile sorun yaşanabileceği açıkça ortada iken, saatte 86 ila 92 km. arasında bir hızla seyreden sanık, birisine çarparak onun ölümüne neden olabileceğini öngörmüş, ancak şoförlük yeteneklerine, şansına ve yoldan geçen insanların kendilerini araçlardan koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvenmek suretiyle, hiç istemediği neticenin gerçekleşmeyeceği yönünde yanlış bir zan ile hareket etmiştir. Buna karşılık neticenin meydana gelmesini engelleyecek olan objektif özen yükümlülüğüne uygun davranmamış, bu bağlamda hızını azaltmamıştır. Bu nedenle, meydana gelen ölüm olayında bilinçli taksirle hareket ettiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Bunun dışında, suçun "basit taksirle mi", yoksa "bilinçli taksirle mi" işlendiğinin belirlenmesi açısından, ölenin de kusurlu olup olmamasının hiçbir önemi bulunmamaktadır. Zira kusurun var olup olmadığının veya derecesinin tespiti, hakim tarafından manevi unsur saptandıktan sonra, cezanın belirlenmesi aşamasında yapılması gereken bir işlemdir.

Bu itibarla, özel daire düzelterek onama kararı isabetli bulunduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine ve dosyanın mahalline gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul üyesi ise; "itirazın kabulü yönünde " karşı oy kullanmıştır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,

1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2-Dosyanın, Denizli 6. Asliye Ceza Mahkemesi'ne gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.11.2009 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.

yarx
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Alkollü Trafik Kazası VERİTAS Meslektaşların Soruları 4 25-12-2012 15:11
ölümlü trafik kazası Gijinok Meslektaşların Soruları 8 24-10-2012 09:05
ölümlü trafik kazası lawyer beyaz Meslektaşların Soruları 2 14-02-2012 12:35
Ölümlü trafik kazası av.fulyaf Meslektaşların Soruları 2 22-08-2008 16:25
Ölümlü Trafik Kazası HakiMavi Meslektaşların Soruları 4 26-02-2008 13:15


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06597710 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.