Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

boşanmada malların tasfiyesi

Yanıt
Old 10-03-2008, 22:03   #1
dogano

 
Varsayılan boşanmada malların tasfiyesi

selamlar sayın meslektaşlar,

sorum mal rejimleri ile ilgili, 1992 yılında evlenen taraflar şu anda boşanmak üzereler, 2002'den önce mal ayrılığı rejimi, yasal mal rejimi idi, 1994'te eşlerden biri ödemelere başlayıp kooperatiften ev sahibi oldu ancak tapusunu 2003'te aldı, bu evin ödemeleri tamamen bu eşin ailesince yapılan yardımlarla oldu, evde aile konutu şerhi yok, bu evde diğer eş hak iddiasında bulunabilir mi?
Old 11-03-2008, 12:44   #2
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2002/14-452
Karar: 2002/480
Karar Tarihi: 05.06.2002

ÖZET: Somut olayda; davacı, evlilik birliği içerisinde ortak olarak taşınmaz satın aldığını, bu nedenle taşınmazın 1/2 payının iptali ile kendi adına tescilini istemiştir. Davacının evlilik birliği içerisinde edinilen taşınmazın tapusunun 1/2 payının iptali ile adına tesciline yasal olanak bulunmamaktadır. Yerel mahkemenin; davacının ibraz ettiği makbuzlarını göndereni ve ne için gönderildiğinin belli olmadığı, bu nedenle yazılı delil başlangıcı sayılamayacağından savını tanıkla kanıtlama olanağının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine dair verdiği direnme kararı, sonucu itibariyle doğru görülmüştür. Davacının dava dilekçesinde yalnızca tapu iptali ve tescilini istediği aşamalı olarak katkı payının ödenmesi konusunda bir isteminin bulunmadığı anlaşıldığından, Genel Kurul'da bu konu üzerinde durulmamıştır. Sonucu itibarıyla doğru bulunan yerel mahkemenin direnme kararının onanması gerekir.

(743 S. K. m. 146, 632, 642) (1086 S. K. m. 292) (YİBK 05.02.1947 T. 1945/20 E. 1947/6 K.) (YİBK 07.10.1953 T. 1953/8 E. 1953/7 K.)

Dava: Taraflar arasındaki <tapu iptali ve tescil> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Zonguldak Asliye 1. Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 22.12.1998 gün ve 1997/87 E. 1998/1236 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 14. Hukuk Dairesi'nin 25.10.1999 gün ve 7126-7207 sayılı ilamıyla;

(...Davacı, 943 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki binanın 1/3 hissesinin davalılar miras bırakanı Ş. Köse adına kayıtlı olduğunu, bu taşınmazın Ş. ile evli iken alınıp, üzerine bina yapıldığını, taşınmazın alım parasını kendisinin ödediğini ileri sürerek, Ş. Payının 1/2 sinin iptali ile adına tescilini istemiştir.

Davalılar, Nihal ve Habibe davayı kabul etmiş, diğer davalılar davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davanın kabulüne dair verilen ilk karar, Dairemizce 5/2/1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca yazılı delil başlangıcı sayılabilecek bir belge olmadığı halde tanık anlatımlarına dayanarak davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğinden, dayanılan diğer deliller yönünden bir inceleme yapılmak üzere, hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Bozmadan sonra davanın kanıtlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş, hükmü davacı temyize getirmiştir.

Dava, inanç sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescili isteğine ilişkindir. Bilindiği ve 5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, inanç sözleşmesi, inanç gösterilene bir hakkın kullanılmasında davranışlarını inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Eş anlatımla inanç gösterilen kişi inanç gösteren namına yapılacak bir işlemden sonra taşınmazın mülkiyetini ona (inanç gösterene) geçirme yükümlülüğü altına girmiş ise, yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesini isteyebilir. Aslında inanç sözleşmeleri her türlü delille kanıtlanabilir nitelikte bir sözleşmedir. Yalnız değeri usul kanunundaki miktarı aştığı takdirde, usulen yazılı delille kanıtlanması gerekir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri imzalı belgeler ya da en azından olayın tamamen ispatına kâfi olmamakla birlikte bunun vukuuna delalet edebilecek bir delil başlangıcı niteliğinde bulunması gerekir. Yazılı delil başlangıcının varlığı halinde, artık her türlü yasal delil ile dava kanıtlanabilir.

Somut olayda, davacı dava konusu taşınmazda kocası adına oluşan payın 1/2'sinin kendisine ait olduğunu, üzerindeki evi de birlikte yaptırdıklarını, bunun için yurt dışından para gönderdiğini ileri sürmüş, bozma kararımızdan sonra para gönderdiğine ilişkin belgeler sunmuştur. Davacı, yargılama aşamasında delillerini hasretmediğinden ve mahkemece diğer delillerin de değerlendirilmesi gerekçesiyle verilen karar bozulduğundan sunulan bu belgelerin değerlendirilmesi gerekir. Ancak, bu belgelerin yukarıda açıklandığı şekilde bir yazılı delil başlangıcı olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğinin saptanması gerekir. Bu belgeleri davacı ibraz ederek ve kendisinin 18.9.1976 tarihinde 15.000 DM gönderdiğini bildirmiş, tapu bundan kısa bir süre sonra 29.9.1976’da eşi Ş. adına oluşmuştur. Mahkemece, tapunun dayanağı resmi senet getirtilerek, taşınmazın kim ya da kimler tarafından alındığının saptanması, vekil aracılığıyla sözleşme yapılmış, paralarında onun tarafından alınmış ise inanç gösterilen kişinin hakları kullanılmasında davranışların vekilinin de inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak zorunda olduğundan artık yazılı delil başlangıcı niteliğinde sayılabilecek havale belgelerinin varlığı nedeniyle tanık dahil her türlü delille davacının iddiasını ispatı mümkün olduğundan tüm bu deliller değerlendirilerek sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Temyiz Eden: Davacı vekili

Hukuk Genel Kurulu Kararı

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, evlilik birliği içinde alınan mala katkı payı nedeniyle açılan tapu iptali ve tescil davasından ibarettir.

Davacı vekili, müvekkilinin Almanya'da yaşadığını, eşi Ş. ile ortaklaşa olarak ev satın alınmasına rağmen tapunun yalnızca eşi adına çıkarıldığını, daha sonra boşandıklarını belirterek, eşi adına olan tapu payının iptali ile 1/2'sinin kendisi adına tapuya kayıt ve tescilini istemiştir.

Davalı vekili, davacının bu yerin alımında bir katkısının olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin, davacı tarafından sunulan Alman Postanesi, para havale makbuzunda parayı gönderenin ve ne için gönderildiğinin belli olmadığı bu nedenle yazılı delil başlangıcı sayılamayacağı, tanık anlatımlarının da davacının savını doğrulamadığı anlaşılarak, kanıtlanamayan davanın reddine ilişkin olarak verdiği karar, özel dairece yukarıdaki gerekçe ile bozulmuştur.

Böyle bir davanın kabul olunabilmesi için öncelikle davacının gayrimenkul adına tescilini haklı kılacak hukuksal bir nedene dayanması gerekir. Davacı kadın, kocanın taşınmazı üçüncü kişiden satınaldığı sözleşmenin tarafı olmamıştır. Belirli bir gayrimenkulü ortaklaşa ve yarı pay oranında satın alması için, kocası Ş.'e bedelini verdiği halde, kocanın, gayrimenkulün önceki maliki ile yaptığı satınalma sözleşmesinde kendisine asaleten ve eşine temsilci sıfatıyla hareket etmeyerek, taşınmazın satınaldığı payının tamamını, kendi adına alarak taahhüdünü yerine getirmediği iddia edilmektedir.

Buna göre; yanlar arasındaki hukuksal ilişkinin vekalet sözleşmesi olarak nitelendirilmesi gerekir. O halde; vekil ile müvekkil arasındaki vekalet sözleşmesi vekilin üçüncü şahıs ile yaptığı satınalma sözleşmesi sonucunda edindiği taşınmazın mülkiyetinin ½ payının müvekkiline geçirilmesi için 743 sayılı Medeni Yasanın 642.maddesinde belirtilen biçimde, davalıyı taşınmazın mülkiyetini devretme zorunluluğu altına sokan bir sözleşme olarak nitelendirilemez.

Öte yandan aynı yasanın 632. maddesinin geçerlilik koşulu olarak aradığı, biçimde uygun bir devir yükümlülüğü de yanlar arasında yoktur.

Bu şekilde davacının savının hukuksal dayanaktan yoksun bulunduğu anlaşılınca, artık böyle bir ilişkinin varlığını davacıya kanıtlattırmaya da gerek kalmaz. Yargıtay İnançları Birleştirme Kurulunun 07.10.1953 tarih ve 1953/8 Esas ve 1953/7 Karar sayılı ilamı da aynı ilkeleri ortaya koymuştur.

Burada önemle belirtilmelidir ki, 743 sayılı Türk Medeni Yasası evlilik birliği içindeki malların yönetimi konusunda yasal rejim olarak mal ayrılığı rejimini kabul etmiş bulunduğundan ve dolayısıyla boşanan eşler kendi mallarını esasen alabileceklerinden, MK.146/1 de ifade edilen boşanma halinde malların tasviyesine ilişkin hüküm ancak diğer mal rejimleri için uygulanabilecektir. Bunun bir anlamı da yasal mal ayrılığı rejiminde tasfiyenin söz konusu olmamasıdır. Hal böyle olunca, eşlerden birinin katkısıyla diğer eşin taşınmaz alıp kendi üzerine tapu siciline kayıt ettirmesi halinde tapunun yarı (ya da katkı) payı oranında iptali ile katkıda bulunan eş üzerine tescili kural olarak mümkün değildir (Namık Yalçınkaya-Şakir Kaleli Boşanma Hukuku 1987, cilt:2 S.1776).

Somut olayda; davacı, Ş. ile evlilik birliği içerisinde ortak olarak taşınmaz satın aldığını, bu nedenle taşınmazın 1/2 payının iptali ile kendi adına tescilini istemiştir. Yukarıda değinilen ilkeler karşısında; davacının evlilik birliği içerisinde edinilen taşınmazın tapusunun ½ payının iptali ile adına tesciline yasal olanak bulunmamaktadır.

Yerel mahkemenin; davacının ibraz ettiği makbuzlarını göndereni ve ne için gönderildiğinin belli olmadığı, bu nedenle yazılı delil başlangıcı sayılamayacağından savını tanıkla kanıtlama olanağının bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine dair verdiği direnme kararı, yukarıda yazılı gerekçelerle sonucu itibariyle doğru görülmüştür.

Davacının dava dilekçesinde yalnızca tapu iptali ve tescilini istediği aşamalı olarak katkı payının ödenmesi konusunda bir isteminin bulunmadığı anlaşıldığından, Genel Kurul'da bu konu üzerinde durulmamıştır.

Hal böyle olunca; bu gerekçelerle sonucu itibarıyla doğru bulunan yerel mahkemenin direnme kararının onanması gerekir.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile yukarıda açıklanan gerekçelerle yerel mahkemenin direnme kararının ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 05.06.2002 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Old 11-03-2008, 12:45   #3
Sinerji Hukuk Yazılımları

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
13.Hukuk Dairesi

Esas: 2003/15455
Karar: 2004/5163
Karar Tarihi: 12.04.2004

ÖZET: Dosyada bulunan 10.5.2003 tarihli bilirkişi raporunda davacı ve davalının kooperatif üyeliği süresince gelirleri karşılaştırılmış, davacının katkı oranın %26, davalının katkı oranı ise %74 olarak belirlenmiştir. Davacı, davalı adına kayıtlı olan taşınmazın iktisap tarihine göre ancak katkı payı oranındaki bedelin ödetilmesini isteyebilir. Mahkemece davacının katkı payı göz önüne alınarak hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde karar vermiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

(4721 S. K. m. 250) (4722 S. K. m. 1)

Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Davacı, davalı eşi tarafından açılan boşanma davasının devam ettiğini, evlilik birliği içinde davalı ile birlikte çalışarak kooperatife üye olmak suretiyle bir daire sahibi olduklarını, ancak dairenin davalı adına kayıtlı bulunduğunu ileri sürerek katkı payı olarak şimdilik 10.000.000.000 TL. ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, Medeni Kanunun 250. maddesi gereğince ailenin ekonomik geleceğini güvenceye almaya yönelik yatırımlar veya bunların yerine geçen değerlerin mal rejiminin sona ermesi halinde eşler arasında eşit olarak paylaşılacağı gerekçesiyle dairenin rayiç bedelinin 1/2 değeri üzerinden 15.000.000.000 TL. nın davacıya ait olduğu belirtilerek taleple bağlı kalınarak 10.000.000.000 TL. nın tahsiline karar verilmiş hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı eş, davalı ile birlikte 6-7 yıl kooperatif aidatlarını ödedikten sonra daire sahibi olduklarını ancak dairenin davalı adına kayıtlı olması nedeniyle katkı payının ödetilmesine işlemiş olup, dosyadaki delilerden 1991-1998 yılları arasında kooperatif aidatlarının ödendiği dairenin, 22.6.1999 tarihinde davalı adına tapusunun alındığı anlaşılmaktadır. Az yukarda açıklandığı üzere mahkemece Medeni Kanunun 250. maddesi gereğince taşınmazın 1/2 değeri üzerinden hüküm kurulmuş ise de, yeni Medeni Kanunla kabul edilen edinilmiş mallara katılma rejimi 1.1.2002 tarihinden itibaren edinilen mallarda uygulanabilir. Dava konusu olayda ise kooperatife üye olmak suretiyle 22.6.1999 tarihinde dairenin tapusu alınmış olduğundan taşınmazın satın alındığı tarihte yürürlükte bulunan 743 sayılı Türk Medeni Kanunu hükümlerinin olaya uygulanması gerekir. Dosyada bulunan 10.5.2003 tarihli bilirkişi raporunda davacı ve davalının kooperatif üyeliği süresince gelirleri karşılaştırılmış, davacının katkı oranın %26, davalının katkı oranı ise %74 olarak belirlenmiştir. Davacı, davalı adına kayıtlı olan taşınmazın iktisap tarihine göre ancak katkı payı oranındaki bedelin ödetilmesini isteyebilir. Mahkemece davacının katkı payı göz önüne alınarak hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde karar vermiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün temyiz eden davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 12.04.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.(¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
**************************************
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Hacizli malların muhafazası Av. Aylin Kaya Meslektaşların Soruları 3 23-02-2008 13:10
Kişisel malların tespiti? Av.Ceylan Pala Karadağ Meslektaşların Soruları 2 16-11-2007 12:10
vakfın tasfiyesi cemile_ist Meslektaşların Soruları 4 13-03-2007 17:21
Mirastan Iskat ve mirasın tasfiyesi - Edinilmiş Mala Katılım rejiminin tasfiyesi Av.Mehmet Saim Dikici Aile Hukuku Çalışma Grubu 8 17-08-2006 20:53


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05331397 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.