Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İstirdat Davasında Zamanaşımı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 18-01-2007, 18:38   #1
m_kesik

 
Varsayılan İstirdat Davasında Zamanaşımı

herkese merhabalar....
SSK bir alacak dolayısıyla müvekkile ödeme emri göndermiştir.Müvekkil SSK'nın ileri sürmüş olduğu bu alacağı ödemeyince SSK tarafından İş Mahkemesinde müvekkile karşı alacak davası açıldı.Davayı takip ederek davanın reddine karar verdirdik ve karar kesinleşti..Şimdi ise SSK'nın ödeme emri gönderipte bu haksız alacağı tahsil ettiği şahıslar adına istirdat davası açacağız.Kısaca SSK'ya karşı açılacak bir istirdat davasında zamanaşımı yahut varsa hak düşürücü süre ne kadardır??? cevaplarınızı bekliyorum.herkese şimdiden müteşekkirim....
Old 18-01-2007, 19:41   #2
Av.Ayse E.

 
Varsayılan

sayın meslektasım bıldıgım kadarı ıle ıstırdat davalarında paranın ıcra daıresıne tamamen odendıgı tarıhten ıtıbaren 1 yıllık HAK DUSURUCU sure var.buradakı sure hak dusurucu sure....ıyı calısmalar...
Old 18-01-2007, 21:35   #3
ibreti

 
Varsayılan

Epeyce açıklayıcı iki ayrı HGK kararına ulaştım.
Sanırım işinize yarar.
Saygılarımla...
=====

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/19-56
K. 2004/118
T. 3.3.2004
• İSTİRDAT TALEBİ ( Borçlunun Borca Kısmi İtirazda Bulunmuş Olup İtiraz Etmediği Kısmı Zımnen Kabul Etmiş Olacağı )
• BORCA KISMİ İTİRAZ ( Kredi Kartı Sözleşmesinde Kefil Olan Borçlunun - İtiraz Edilmeyen Kısım Bakımından Borcun Zımnen Kabul Edilmiş Sayılacağı )
• KREDİ KARTI SÖZLEŞMESİNDE KEFİL OLAN BORÇLUNUN İCRA TEHDİDİ ALTINDA YAPTIĞI ÖDEME ( Limiti Belirtilmeyen Sözleşmenin Geçersiz Olduğu Gerekçesiyle İstirdat Talebi - İtiraz Edilmeyen Kısım Bakımından Borcun Zımnen Kabul Edilmiş Sayılacağı )
• LİMİTİ BELİRTİLMEYEN KREDİ KARTI SÖZLEŞMESİNE KEFALETİN GEÇERSİZLİĞİ İDDİASIYLA İSTİRDAT TALEBİ ( İtiraz Edilmeyen Borç Kısmının Zımnen Kabul Edilmiş Sayılacağı )
• İTİRAZ EDİLMEYEN BORÇ KISMININ ZIMNEN KABUL EDİLMİŞ SAYILMASI ( Limiti Belirtilmeyen Kredi Kartı Sözleşmesine Kefaletin Geçersizliği İddiasıyla İstirdat Talebi )
• ZIMNİ KABUL NİTELİĞİ VE İSTİRDAT İSTENEMEMESİ ( Kredi Kartı Sözleşmesini Kefil Sıfatıyla İmzalayan Kişinin İcra Takibinde İtiraz Etmeden Rızaen Ödediği Kısım )
2004/m.72/VII
ÖZET :İstirdat ( geri alma ) davasına davacı/borçlunun ödediği tüm miktar konu edilmiş ve mahkemece de kredi sözleşmesinde kredi miktarının belirsiz olup, kefilin/borçlunun kefil olmadığı, garanti sözleşmesinin de yasal unsurları taşımadığından geçersiz olduğunun kabulü ile davacının limiti belli olamayan bir kredi kullanımı için kredi kullandıran lehine taahhüde girmesinin olanaksızlığı vurgulanarak, davacının haciz tehdidi altında ödediği borç ve ferilerini davalı alacaklıdan almasının hukukun gereği olduğu gerekçesiyle dava tümüyle kabul edilmiştir. Oysa, yukarıda da açıklandığı üzere istirdat ( geri alma ) davasının takip hukukuna ilişkin şartları ile maddi hukuka ilişkin şartlarının bir arada bulunması gerekir. Davacı/borçlu icra müdürlüğüne verdiği kısmi itiraz dilekçesinde borcun 1.500.000.000 TL tutarı ile yasal faiz ve icra masrafları için herhangi bir itirazda bulunmamış, bu kısmı açıkça kabul etmiş, kalan kısmına itiraz etmiştir. Bu durum göstermektedir ki, davacının 1.500.000.000 TL tutar ve bunun yasal faizi ile icra masrafları yönünden açık kabulü vardır ve bu miktar için rızai bir ödeme söz konusu olduğundan icra tehdidi altında yapılan bir ödemeden söz edilemez. Bunun yanında davanın maddi hukuka ilişkin şartı da gerçekleşmemiş olup, davacı/borçlu, ödediği paranın borçlusu olmadığını değil bilakis kefili olduğunu açıkça belirterek ödemede bulunmuştur. Açıklanan durum karşısında borçlu olunduğu açıkça kabul edilerek rızaen ödenen miktar yönünden istirdat ( geri alma ) isteminin kabulüne hukuken olanak bulunmamaktadır.

DAVA : Taraflar arasındaki "istirdat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hayrabolu Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 20.11.2002 gün ve 2002/21-341 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 20.05.2003 gün ve 2003/2936-5196 sayılı ilamı ile; ( ...Davacı, davalı banka tarafından dava konusu kredi sözleşmesine istinaden Hayrabolu İcra Müdürlüğünün 2001/1005 sayılı dosyası ile yapılan takibe karşı vermiş olduğu 03.12.2001 tarihli itiraz dilekçesinde, kredi borcunun kefili olduğunu ve 1.500.000.000 TL tutar ile yasal faiz ve masrafları kabul edip fazlaya ilişkin kısma itiraz ederek, bu kısım için taksitlendirme talebinde bulunarak, anılan miktarı ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir.

Mahkemece açıklanan bu yön gözetilmeden yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir... )gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, İcra ve İflas Kanununun 72/VII maddesine dayalı istirdat ( geri alma ) istemine ilişkindir.

Davacı vekili 30.01.2002 tarihli dava dilekçesinde; davalı Banka tarafından, dava dışı Sebahattin Becerik'e kredi kartı verilmesi sırasında 26.6.1997 tarihli sözleşmede kefil olarak müvekkilinin imzasının bulunmasına rağmen kefalet limitinin belirli olmadığını, davalının hesabı kesme mektubunda 1,5 milyar TL'den sorumlu olduğunun belirlendiğini, Banka'nın geçersiz sözleşmeye dayanarak yaptığı 2001/1005 sayılı ilamsız takip sırasında müvekkilinin ödeme emrine itiraz etmekle birlikte, haciz uygulaması sebebiyle takip konusu 4.111.056.000 TL borç, 40 milyon TL harç ve 82 milyon TL avukatlık vekalet ücreti olmak üzere toplam 4.230.000.000 TL ödemek zorunda kaldığını, ödeme miktarı 4.230.000.000 TL'nin ödeme tarihi olan 28.1.2002'den itibaren yasal faiziyle davalıdan alınmasını istemiştir.

Davalı banka vekili cevabında; davacının 2001/1005 sayılı takibe itiraz etmeyip kesinleştiğini ve borcu ödediğini, kefalet miktarı belirtilmediğinden sözleşmenin geçersizliğini ileri sürmekteyse de davacının müşterek borçlu sıfatıyla sözleşmeyi imzaladığı gibi, üyenin fiilini taahhüt sözleşmesini de imzaladığını, Borçlar Yasası 110. Maddeye girer şekilde imzalanan bu sözleşmeye göre davacının, her ne sebeple olursa olsun, üyenin sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getirmemesinden dolayı Banka'nın uğrayacağı zararı kartın limiti ile bağlı olmaksızın, tüm faizi ve diğer masraflarıyla birlikte tamamen ödemeyi ve Bankanın evrak ve kayıtlarını kesin delil olarak kabul ettiğini, kefaletin geçerliliği için yazılı şekil ve azami meblağın gerekmesine rağmen garanti sözleşmesinde garanti sınırının evvelden belirlenmesine gerek olmadığını, kefaletin oluşmadığında kefalet borçlusunun BK. 110. Maddesi gereği garanti sözleşmesiyle sorumlu tutulabileceğini, garanti sözleşmesine de yükümlülüğün asıl borçtan tamamen bağımsız olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, taraflar arasında düzenlenen banka kredi kartı sözleşmesinin "garanti sözleşmesi" niteliği kabul edilmiş, ancak biçimsel koşulların bulunmadığı gerekçesiyle sözleşme geçersiz kabul edilerek davacı/borçlunun isteğinin kabulü yoluna gidilmiş ve davacı/borçlunun icra dosyasındaki kısmi itiraz dilekçesi içeriği bu nedenle sonuca etkili görülmemiştir. Davalı/alacaklı vekilinin temyizi üzerine Yüksek Özel Daire ise mahkemenin aksine davacı/borçlunun icra dosyasındaki itiraz dilekçesindeki ifadelere değer vererek hükmü yukarıda başlık kısmında açıklanan nedenle bozmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü davalı vekili temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Davacının, davalı banka tarafından dava konusu kredi sözleşmesine istinaden Hayrabolu İcra Müdürlüğünün 2001/1005 sayılı dosyası ile yapılan takibe karşı vermiş olduğu 03.12.2001 tarihli itiraz dilekçesinde "kredi borcunun kefili olduğunu ve 1.500.000.000 TL tutar ile yasal faiz ve masrafları kabul ederek fazlaya ilişkin kısma itiraz ettiği, kabul ettiği bu kısım için taksitlendirme talebinde bulunarak, anılan miktarı ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini" bildirmesinin varılacak sonuca etkisinin ne olacağı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle, İcra ve İflas Kanununun 72/VII maddesine dayalı, istirdat ( geri alma ) istemli eldeki davanın hukuki niteliği üzerinde durmak ve eldeki uyuşmazlığı bu nitelik çerçevesinde değerlendirmekte yarar vardır.

Bilindiği üzere; borçlu, kendisine karşı yapılan ilamsız icra takibinde ödeme emrine itiraz etmemiş veya itiraz edip de bu itirazı Mercii Hakimliğince kaldırılmış olması nedeniyle kesinleşen icra takibine karşın, maddi hukuk bakımından borçlu olmadığını iddia edebilir. Bu iddiasını ispata yönelik olarak da icra takibi devam ederken menfi tespit davası açabileceği gibi, böyle bir davayı açmayıp, cebri icra tehdidi altında ödemek zorunda kaldığı paranın kendisine geri verilmesi ( istirdadı ) için alacaklıya karşı dava açabilir.

İş bu dava İstirdat ( geri alma ) davası olup, İcra İflas Kanununda düzenlenmiş olmasına karşın, uyuşmazlığı maddi hukuk bakımından sona erdirme amacına yönelik bir davadır. Normal bir eda davasıdır ve bununla icra takibi sırasında sebepsiz ödendiği iddia edilen paranın geri verilmesi istenir. Zira, icra takibi sırasında ödeme emrine zamanında itiraz edilememesi ya da edilip de itirazının kaldırılması üzerine ödeme emrinde yazılı olan miktarın ödenmesiyle taraflar arasındaki uyuşmazlık sadece icra hukuku yönünden sonuçlanır; maddi hukuk yönünden ise uyuşmazlık kesin olarak sona ermiş olmaz. Şu durumda maddi hukuk yönünden bir eda davası niteliğindeki bu davanın konusu, öncelikle ödeme emrindeki alacağın aslında var olmadığı ya da hukuken borçluyu ilzam eder nitelikte bulunmadığı hususlarının ispatı ile ilgilidir. Böyle olunca borçlu, alacaklıya karşı hiçbir surette borçlanmadığını, borçlanmış olsa bile bunun butlan sebeplerinden birisi ile sakatlandığını veya borcun ödendiğini ve sonuçta hukuken ödemek zorunda olmadığı bir parayı ödemiş olduğunu ileri sürebilecektir.

İstirdat ( geri alma ) davasının birisi maddi hukuka diğeri takip hukukuna ilişkin olmak üzere iki şartı olup, bunun yanında davanın açılması için bir yıllık hak düşürücü süre de öngörülmüştür. Bu davanın takip hukukuna ilişkin ilk şartı, geri verilmesi istenen paranın icra takibi sırasında ödenmiş olması, ikincisi borcun cebri icra tehdidi altında ödenmiş olmasıdır. Maddi hukuka ilişkin şartı ise, borçlunun borçlu olmadığı bir parayı ödemiş olmasıdır.

Somut olayda ise; davalı/alacaklı banka, kredi tutarının 1.500.000.000 TL olduğu kat ihtarı ve davacı/kefilin itiraz dilekçesinde de açıkça belirtilen 26.6.1997 tarihli kredi kartı sözleşmesinin kefili sıfatıyla davacı/kefil aleyhine 4.575.000.000 TL'nin tahsili için ilamsız takip yapmıştır. Ödeme emri kendisine tebliğ edilen kefil/davacı süresi içinde verdiği itiraz dilekçesinde aynen; "Borçlunun kefiliyiz. Alacaklı ile 26.06.1997 tarihinde kredi kartı sözleşmesi imzalandı. 1.500.000.000 TL tutarındaki bu sözleşmenin düzenleme tarihinden bugüne kadar bizlere hesap ekstresi hiç tebliğ edilmemiştir. 13.09.2001 tarihinde kat edilinceye kadar tebligat yapılmamıştır. Aylık dönemler halinde hesap özeti tebliğ edilmediğinden Borçlar Kanunu amir hükümlerince kredi sözleşmesinde yazılı 1.500.000.000 TL tutarının icraya intikal ettiği hesaplanan tutarın üzerindeki kısmına itiraz ediyoruz. İcraya verildiği günkü 1.500.000.000 TL tutarı ile yasal faiz ve icra masrafları için mal beyanında bulunuyoruz. Mal beyanımızın kabulü ile borca karşı dediklerimiz ile taksit talebimizin karşı tarafa iletilmesini istiyoruz. Hesaplamaların yeniden yapılarak hesap mutabakatı sağlandığında alacaklının kabulüne bağlı olarak aramızdaki belirleyeceğimiz taksit sayısına bölerek ödemeyi kabul ve taahhüt ediyoruz. Ekonomik kriz döneminde ödeme güçlüğü içindeyiz. Kefiller olarak Bağ-kur emeklisiyiz. Bağ-Kur maaşımızdan ödemek üzere 10 taksitte ödemeye teklif ediyoruz." İfadelerine yer vererek borcu kısmen kabul edip, kalan kısmına ise itiraz etmiştir. Banka'nın İcra Müdürlüğüne muhatap 28.1.2002 tarihli yazısıyla borcun tamamen ödendiğinden dosyanın terkinini talep etmesi üzerine ,takip aynı tarihte infazen sona ermiş, davacı/kefil ödeme talebinden itibaren süresi içinde eldeki davayı açmıştır.

İstirdat ( geri alma ) davasına davacı/borçlunun ödediği tüm miktar konu edilmiş ve mahkemece de kredi sözleşmesinde kredi miktarının belirsiz olup, kefilin/borçlunun kefil olmadığı, garanti sözleşmesinin de yasal unsurları taşımadığından geçersiz olduğunun kabulü ile davacının limiti belli olamayan bir kredi kullanımı için kredi kullandıran lehine taahhüde girmesinin olanaksızlığı vurgulanarak, davacının haciz tehdidi altında ödediği borç ve ferilerini davalı alacaklıdan almasının hukukun gereği olduğu gerekçesiyle dava tümüyle kabul edilmiştir. Oysa, yukarıda da açıklandığı üzere istirdat ( geri alma ) davasının takip hukukuna ilişkin şartları ile maddi hukuka ilişkin şartlarının bir arada bulunması gerekir. Davacı/borçlu icra müdürlüğüne verdiği kısmi itiraz dilekçesinde borcun 1.500.000.000 TL tutarı ile yasal faiz ve icra masrafları için herhangi bir itirazda bulunmamış, bu kısmı açıkça kabul etmiş, kalan kısmına itiraz etmiştir. Bu durum göstermektedir ki, davacının 1.500.000.000 TL tutar ve bunun yasal faizi ile icra masrafları yönünden açık kabulü vardır ve bu miktar için rızai bir ödeme söz konusu olduğundan icra tehdidi altında yapılan bir ödemeden söz edilemez. Bunun yanında davanın maddi hukuka ilişkin şartı da gerçekleşmemiş olup, davacı/borçlu, ödediği paranın borçlusu olmadığını değil bilakis kefili olduğunu açıkça belirterek ödemede bulunmuştur.

Açıklanan durum karşısında borçlu olunduğu açıkça kabul edilerek rızaen ödenen miktar yönünden istirdat ( geri alma ) isteminin kabulüne hukuken olanak bulunmamaktadır.

Mahkemece, aynı hususa işaret eden Özel daire kararına uymak gerekirken, davanın tümüyle kabul edilmiş olması ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup ,bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Davalı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 3.3.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.

--

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 1975/10-42

K. 1976/2527

T. 22.9.1976

• SSK'NIN ÖLÇÜMLEMESİNİ GEREKTİRİR DURUMLAR ( Prim Belgelerinin Usulüne Göre Düzenlenmemesi ve Süresinde Kuruma Verilmemesi - Belgeler ile Kayıtların Birbirini Doğrulamaması Halinde Kurumun Ölçümleme Hakkı Doğacağı )

• ÖLÇÜMLEMEYE İTİRAZ ( Pirimin %1'i Kurum Veznesine Yatırılmak Suretiyle Ölçümlemeye 15 Gün İçinde İtiraz Edilmesi Gereği - Prim İtiraz Komisyonuna İtiraz Edilmeden Mahkemeye Başvurulamayacağı )

• PRİMLERİN GERİ İSTENMESİ ( Prim İtiraz Komisyonuna Başvuru Süresinin Kaçırılması Halinde İstirdat Davası Açılabileceği - 506 Sayılı Yasanın 79. Maddesindeki Sürenin Kaçırılması Yersiz Alınan Primin Geri Alınması Hakkını Ortadan Kaldırmayacağı )

506/m. 79, 84

ÖZET : Başlangıçta ilgilinin, ölçümleme ye itirazını haklı gösterecek dayanaktan yoksun bulunması halinde, itiraz yoluna başvurmaması doğaldır. Bu gibi durumlarda işverenin 84. maddedeki süreyi geçirmemek kaydiyle, primlerin yersiz olduğunu gösteren dayanaklar elde edince, bu madde uyarınca geri alma davası açabilir. 79. maddedeki süre, primlerin geri alınması hakkını değil, bu madde kapsamı içersinde mahkemeye başvurma hakkını düşürücü niteliktedir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda ( Bayburt Asliye Hukuk Mahkemesi ) nce verilen 29/4/1974 gün ve 513 / 165 sayılı kararın incelenmesi davacı avukatı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 24/6/1974 gün ve 3451 - 4599 sayılı ilamiyle ( ... Davacı, kuruma ödediği 29.923 lira sigorta priminin haksız bir ölçümleme işlemiyle gerçekleştirilmiş olduğunu öne sürerek bu paranın geri alınmasını istemiş, mahkeme de, isteği kabul etmiştir.
Ne varki, söz konusu prim borcuna karşı 506 sayılı Yasanın 79. maddesi gereğince çevresinde ve Prim İtiraz Komisyonu nezdinde itiraz edilmemiş ve böylece borç kesinleşmiştir.
Bundan başka, sigortalı sayılmayan bir kişiden veya prime tabi olmayan bir kazançtan prim alınmış bulunması gibi bir husus da iddia ve ispat edilmediğinden, uyuşmazlığın 506 sayılı Yasanın 79. maddesi kapsamına girdiği ortadadır. Bu prosedüre tabi ve kesinleşen bir prim borcunun anılan yasanın 84. maddesi gereğince tekrar incelenmesine olanak tanımak, 79. maddenin 3. fıkrasında kabul edilen ilke ile bağdaşamaz... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden: Davacı vekili.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Mahkeme ile özel daire arasındaki görüş ayrılığı 506 sayılı Yasanın 79. maddesi hükmünde öngörülen usule uyularak itiraz edilmemesi halinde aynı Yasanın 84. maddesine göre geri alma davası açılıp açılamayacağı hususuna ilişkin bulunmaktadır.
506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79/3. maddesi hükmünce "ölçümleme sonunda tesbit edilecek prim borcu işverene tebliğ edilir. İşveren bu borca karşı 15 gün içinde itiraz edilen miktarın yüzde biri tutarında bir ücreti peşinen kurum veznesine yatırmak suretiyle, Prim İtiraz Komisyonuna başvurabilir. İtiraz takibi durdurur. Peşin alınan ücret, itiraz sonucuna göre, haklı çıktığı oranda işverene iade olunur. Taraflar Prim İtiraz Komisyonu kararı aleyhine kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde yetkili iş mahkemesine müracaat edebilirler. Mahkemeye müracaat edilmesi prim borcunun takibini ve ödenmesini durdurmaz... ) Önce şu husus belirtilmelidir ki, bu madde ile güdülen amaç sigorta primlerinin ödenmesinin sürüncemede kalmasını önlemektir; bunun içinde de Prim İtiraz Komisyonuna ve aynı madde bünyesi içerisinde mahkemeye başvurma süreleri kısa tutulduğu gibi mahkemeye başvurma halinde de prim borcunun takip ve ödenmesinin durmayacağı da öngörülmüştür. Prim belgelerinin ilgili tüzükte gösterilen usul ve esaslara göre düzenlenmemesi yahut vaktinde kuruma verilmemesi veya belgelerin dayandığı kayıtlar orada yazılı olanları doğrulayıcı nitelikte görülmez veya onları doğrulayıcı kayıtlarla belgeler gösterilemezse kurumun ölçümleme hakkı doğar. İşverenin çeşitli nedenlerle ölçümleme sonucunda itirazını haklı gösterecek dayanaktan yoksun olması mümkündür. Bu gibi durumlarda ameli bir yarar söz konusu olamayacağından 79. madde açısından itiraz yollarına başvurmama doğaldır. İşte bu gibi durumlarda işverenin 506 sayılı Yasanın 84. maddesine öngörülen süre geçmemek kaydı ile, primlerinin yersiz alındığını haklı gösterir dayanakları elde edince gene aynı madde uyarınca geri alma davası açabileceğinin kabulü gerekir. Aksi halde 79. madde yukarıda açıklanan amacından saptırılmış olur ve diğer taraftan da 79. maddenin bu yoldaki uygulaması da kuruma haksız kazanç niteliğine bürünecek gelir sağlama sonucunu doğurur. Böyle bir anlayışın yasanın himayesi altında olduğu düşünülemez.
Genel kuruldaki görüşmeler sırasında bazı üyeler 79. maddede öngörülen sürenin hak düşürücü süre olduğu ve orada öngörülen süre içerisinde mahkemeye başvurulmaması halinde primlere ilişkin hakkın süre aşımı nedeniyle ortadan kalkacağı ve aksi görüşün kötü niyetli işverenleri koruma sonucu doğuracağı ileri sürülmüş ise de çoğunluk şu gerekçelerle bu görüşe katılmamıştır.
Şu husus özellikle belirtilmelidir ki, Kurum'ca yapılan ölçümlemeye karşı 79. madde uyarınca ilgili komisyonca itiraz edilmeden bu madde kapsamı içerisinde öngörülen usule göre mahkemeye başvurulamaz. Ancak 79. madde açısından komisyon ve mahkemeye gidilmemişse yukarıda da açıklandığı gibi, 84. madde uyarınca mahkemeye gidilebilir. 79. maddede öngörülen süre haksız alınan primleri geri alma hakkını değil ve fakat aynı madde kapsamı içerisinde mahkemeye başvurma hakkını düşürücü süredir. Daha açık bir anlatımla 79. maddede öngörülen süre geçmişse artık bu süreyi geçiren işveren aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkemeye başvurma hakkını kaybeder; ancak bu süre yersiz alınan primi geri alma hakkını ortadan kaldıran bir süre olmadığından 84. maddeye göre mahkemeye başvurulabilir. Diğer taraftan yasaların uygulanmasında aksi sabit oluncaya kadar aslolan iyiniyet olduğu gibi herkesin yasaları bildiği farz olunmakla beraber primlere esas tutulacak olan belgelere ilişkin düzenleyici kuralların bilinmemesi nedeniyle ölçümlemeye sebebiyet verilmesi de ilgilinin gene aksi sabit oluncaya kadar kötü niyetli olarak kabulünü gerektirmez. Olayda da aksi iddia ve isbat edilmiş değildir.
Bu nedenlerle direnme uygun bulunduğundan direnmeye yöneltilen temyiz itirazlarının reddi ile diğer yönlerin incelenmesi için dosyanın özel daireye gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle, direnme uygun bulunduğundan direnmeye yöneltilen temyiz itirazlarının reddi ile, diğer yönlerin incelenmesi için dosyanın Yargıtay Onuncu Hukuk Dairesine gönderilmesine 22.09.1976 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 19-01-2007, 09:48   #4
m_kesik

 
Varsayılan

öncelikle sayın ibreti ve sayın Ayşe Erorala cevaplarından dolayı teşekkür ederim..fakat mevzu tarafımca herhalde eksik anlatıldığı için yanlış anlaşılmış...Karşıdaki kurum SSK ve sorumdaki SSK'nın göndermiş olduğu ödeme emrinden kastım "İcra kanalıyla gönderilen bir ödeme emri" değil...ssk bu ödeme emrini kendi hazırlayıp göndermiştir.Nihayetinde bahsetmiş olduğum tarzdaki mezkur ödeme emrini gönderipte ödeme yapmayan şahıslar hakkında da İş Mahkemesinde alacak davası açmıştır...Bizde bu davaya müvekkiller adına davalı vekili sıfatıyla dahil olup davanın reddine karar verdirdik..Şimdi ise yine SSK'nın ödeme emri gönderipte dava açmadan kendisine bu parayı ödeyen müvekkiller adına dava açıp bu ödenen parayı kurumdan tekrar yasal faiziyle geri alacağız...İstirdat davasından kastım bu....yani bu tarz SSK'ya karşı açılacak davalarda zamanaşımı tahut hakdüşürücü süre nedir....sebepsiz zenginleşme yahut daha farklı yollar izlenebilir mi???Çünkü müvekkiller tarafından para ödeneli 2 yıl olmuş....hangi hukuki sebebi kullanarak karşımıza zamanaşımı yahut hakdüşürücü süre çıkmadan bu davayı açabiliriz....şimdiden herkese teşekkür ederim...
Old 02-06-2008, 16:54   #5
avhllmas

 
Varsayılan

sayın Kesik,

Şu an bende aynı durumla karşılaşmak üzereyim.. iş mahkemesine kurumun gönderdiği ödeme emrine itiraz davası açmayı düşünüyoruz. aynı anda idare mahlkemesinde de dava açıyoruz.

sorularım şunlar;

1- hem iş hem idare mahkemesinde dava açarsam iş mahkemesinde bekletici mesele talep edip davayı idare mahkemesinin kararına bağlayabilirmniyim?

2- Yada prim + cezalar+ faizi ödeyip; idare mahklemesinde davayı kazanırsak sonra İstirdat davası açmak daha mı avantajlı olur?

şimdiden teşekkür ederim..
Old 02-06-2008, 16:58   #6
avhllmas

 
Varsayılan

istirdat davasındaki bir yılllık süre varsa eğer; idare mahkemesinde de dava açıldığında bu süre dururmu?

Teşekkürler..
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
maddi manevi tazminat davasında zamanaşımı avukatcivanım Meslektaşların Soruları 6 20-05-2013 12:14
ceza davasında zamanaşımı atlasumut Hukuk Soruları Arşivi 13 12-10-2006 16:40
Zamanaşımı zamanaşımı Hukuk Soruları Arşivi 1 27-02-2002 17:14


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06215501 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.