Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Sizce bu geçerli bir temyiz midir?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 21-11-2012, 17:05   #1
av_mkaraman

 
Varsayılan Sizce bu geçerli bir temyiz midir?

46 sanıklı dosyada beraat eden sanıklar olduğu gibi çoğu sanık değişik hapis cezaları ile cezalandırılmıştır. Müvekkilim beraat eden sanıklardandır.

Cumhuriyet savcısı süre tutum dilekçesinde temyiz edilen kararın esas ve karar numarasını yazarak "zikredilen kararın bozulması için bir kısım sanıklar aleyhine temyiz yoluna gidilecektir.Temyiz lahiyamızı hazırlamak üzere kararın tarafımıza tebliği talep olunur" şeklindeki yazılı beyan ile kararı temyiz etmiştir. Ancak dosyadaki sanık sayısına da dikkatinizi çekerek savcının hangi sanık aleyhine temyiz başvurusunda bulunduğunu yazmadığını belirtmek isterim.

7 günlük temyiz süresi de dolmuşken, naçizane ben, hangi sanık aleyhine temyiz yoluna gidildiğinin yazılmamış olduğu gerekçesi ile ve de "sanık lehine" yorum uyarınca esasen muteber bir temyiz talebinin olmadığını düşünmekteyim. Katkı sunucu tartışma ve fikirleriniz için şimdiden teşekkür.
Old 21-11-2012, 19:18   #2
carlito

 
Varsayılan

Temyiz Geçerlidir, Savcılık gerekçeli karar yazıldıktan sonra yapacagı geniş temyiz lâhiyasindan önce süre tutum dilekçesi vermiştir. Süre tutum dilekçesi hattı zatında bizatihi temyiz dilekcesidir..
Old 22-11-2012, 08:45   #3
av m bayraktar

 
Varsayılan

temyiz geçersizdir
zira süre tutum dilekçesinde hangi sanıkların olduğu açıkça belirtilmeli ve "temyiz ediyorum" ibaresi bulunmalıdır. ikisi bir arda yoksa geçerli temyiz yoktur.
Old 22-11-2012, 09:18   #4
Av. İbrahim YİĞİT

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan av_mkaraman
46 sanıklı dosyada beraat eden sanıklar olduğu gibi çoğu sanık değişik hapis cezaları ile cezalandırılmıştır. Müvekkilim beraat eden sanıklardandır.

Cumhuriyet savcısı süre tutum dilekçesinde temyiz edilen kararın esas ve karar numarasını yazarak "zikredilen kararın bozulması için bir kısım sanıklar aleyhine temyiz yoluna gidilecektir.Temyiz lahiyamızı hazırlamak üzere kararın tarafımıza tebliği talep olunur" şeklindeki yazılı beyan ile kararı temyiz etmiştir. Ancak dosyadaki sanık sayısına da dikkatinizi çekerek savcının hangi sanık aleyhine temyiz başvurusunda bulunduğunu yazmadığını belirtmek isterim.

7 günlük temyiz süresi de dolmuşken, naçizane ben, hangi sanık aleyhine temyiz yoluna gidildiğinin yazılmamış olduğu gerekçesi ile ve de "sanık lehine" yorum uyarınca esasen muteber bir temyiz talebinin olmadığını düşünmekteyim. Katkı sunucu tartışma ve fikirleriniz için şimdiden teşekkür.


Bana göre de savcılık makamının yapmış olduğu temyiz geçersizdir. İfade muğlak olup, hangi sanıklar lehine veya aleyhine temyiz yoluna gidildiği belirsizdir. Zira Savcılık sanık lehine de kanun yoluna müracaat edebilir (CMK 260/3) Ve yine sanık lehine veya aleyhine temyiz yoluna müracaat etmenin farklılıkları mevcuttur (CMK 265-266) Bu nedenlerle bence, savcılık makamının hangi sanık için kanun yoluna müracaat ettiğinin mutlaka temyiz (süre tutum) dilekçesinde belirtilmesi gereklidir. Konu ile ilgili aşağıdaki 1412 sayılı CYUY 314. maddesi kapsamında verilmiş örnek karardan da faydanılabilir. Saygılar.


T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2001/1-239

K. 2001/247

T. 13.11.2001

DAVA : Aynı kasıt altında birden fazla kişiyi kasten öldürme suçundan sanık Ali’nin TCY’nın 450/5, 51/1, 59 ve 81/1-3. maddeleri uyarınca 30 yıl 1 gün ağır hapis cezasıyla, bu suça azmettirmekten sanık Abdurrahman’ın TCY’nın 64/2. maddesi yollamasıyla 450/5, 64/2, 51/1 ve 59. maddeleri uyarınca 15 yıl ağır hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ve erteli cezasının TCY’nın 95/2. maddesi uyarınca aynen infazına, her iki sanık hakkında TCY’nın 31, 33 ve 40. maddelerinin uygulanmasına ilişkin Kahramanmaraş Ağır Ceza Mahkemesi’nce verilen 6.4.2000 gün ve 36/67 sayılı hüküm, re’sen temyize tâbi olması yanında, o yer C. Savcısı ve sanıklar vekili tarafından da temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen 1. Ceza Dairesi’nce 19.12.2000 gün ve 2756/3644 sayı ile;

“Maktûl Musa’nın oğlu ile sanık Abdurrahman’ın yeğeninin olay tarihinden 3 ay kadar önce kaçarak evlenmeleri nedeniyle aileler arasında husumetin doğduğu, savunmalara göre yine olay tarihinden 3 gün evvel sanık Ali ile her iki maktülün tartıştıkları, hakaret ettikleri ve birbirlerini tartakladıkları bu nedenlerle baba olan sanık Abdurrahman’ın maktüllerin öldürülmesi hususunda tanık Musa’yı ikna etmeye kalkıştığı, tanığın bu teklifi reddetmesi üzerine oğlu Ali’yi azmettirerek ve birlikte tasarladıkları fiili icraya başladıkları, olay günü maktüllerin evi önündeki yolda sanık Ali’nin önceden tedarik ettiği tüfekle birlikte bekledikleri, maktüller Musa ve oğlu Ömer’in binmiş olduğu minibüsün önünü keserek durdurdukları ve araçtan maktülleri indirdikleri, sanık Ali’nin her bir maktüle ayrı ayrı ateş ederek onları öldürdüğü tanıklar Musa, Mahmut’un ifadeleri, olay yerinin maktüllerin evinin yolu oluşu, olayın sebebi gibi dosyadaki delillerin tümünün değerlendirilmesiyle anlaşıldığından sanık Ali’nin her bir maktüle karşı eyleminden TCK’nun 450/4, 51/1, 59, 81/1. maddeleri ile 2 kere, sanık Abdurrahman’ın da 64/2. maddesi delaletiyle 450/4, 51, 59. maddeleri 2 kez uygulanarak ceza verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkûmiyet kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmuştur.

Yerel mahkeme ise 27.2.2001 gün ve 1/62 sayı ile;

“Sanıklar ile maktüller arasında üç ay önceki bir olay nedeniyle husumet bulunduğu, olaydan üç gün önce de maktüller ile sanık Ali’nin tartıştıkları ve hakaret edip birbirlerini tartakladıkları, sanıkların maktüller Musa ve Ömer’in öldürülmesini çok önceden planladıkları yönünde dosyada delil bulunmamaktadır. Her ne kadar olaydan bir gün önce sanık Abdurrahman’ın tanık Musa’dan maktülleri vurmasını istediği, tanığın mahkememizde kabul etmediği ancak hazırlıktaki ifadesinde sabit ise de; yukarıda belirtildiği üzere suçun taammüden işlendiğinin kabulü için sanığın maktülü önceden öldürmeye karar vermesi ve bu kararında ısrar ve sebat göstermesi, tasarladığı eylem ile icrasında belli bir sürenin geçmesi ve nihayet sanığın ulaştığı sükunete rağmen kararından vazgeçmeyip tasarladığı eylemi icraya koyması gerektiği,

Olayımızda sanıkların maktüller Musa ve Ömer’i öldürmeyi önceden tasarladıkları, tasarlama ve icra arasında sanıkların ulaştıkları ruhi sükunete rağmen kararlarından dönmeyerek planlarını icraya koydukları yönünde her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığı, bu nedenle sanıkların eyleminin TCK’ nun 450/5. kapsamında kaldığı konusunda mahkememizde tam bir vicdanı kanaat hasıl olmuştur.” gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.

Re’sen temyize tâbi olan bu hüküm de sanıklar vekili ve o yer C. Savcısı tarafından temyiz edilmekle dosya, Yargıtay C. Başsavcılığı’nın “bozma” istekli 18.10.2001 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu’nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.

KARAR : Ceza Genel Kurulu Kararı

Aynı kasıt altında birden fazla kişiyi öldürmek ve bu suça azmettirmek suçlarından sanıkların cezalandırılmasına karar verilen olayda; özel daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık sanıkların öldürme fiillerini aynı kast altında birden ziyade kişiler aleyhine mi işledikleri, yoksa taammüden adam öldürme suçlarından dolayı iki kez mi cezalandırılmaları gerektiği noktasında toplanmaktadır.

Ancak konunun esasının görüşülmesine başlanılmadan önce 1. O yer C. Savcısının ilk hükme ilişkin temyizinin her iki sanığı kapsayıp kapsamadığı ve aleyhe olup olmadığı, 2. Sanıklar vekilinin temyiz süresi içersinde verdiği süre tutum dilekçesinde bulunmamasına rağmen gerekçeli temyiz dilekçesinde incelemenin duruşmalı olarak icrasını istemesi halinde, özel dairece bu hususta bir karar verilmeden ve istek reddedilmeden duruşmasız inceleme yapılmasının usule aykırılık oluşturup oluşturmadığı hususları Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca önsorun olarak ele alınarak tartışılmıştır.

1. C. Savcısının CYUY’nın 314. maddesi uyarınca verdiği gerekçeli temyiz dilekçesinin incelenmesinde temyiz nedenlerini; “Yargılama sırasında istenilen ve dosya arasında mevcut bulunan sanıklara ait adli sicil kaydına göre her iki sanığın sabıkasının bulunduğu, ancak sanık Ali’nin sabıkalı bulunduğu mahkeme kararlarının tamamının dosyaya celp olunmadığı ve bu şekilde yargılamanın sonuçlandırılarak karara bağlanmasının yasaya aykırı olduğu” biçiminde açıkladığı, dilekçede Abdurrahman hakkındaki hükmün temyiz edildiğine ilişkin herhangi bir ibare ve irade açıklamasının yer almadığı, temyiz davasının iki koşulundan biri olan “istek koşulu”nun sanıklardan Abdurrahman hakkındaki hüküm yönünden gerçekleşmediği ve bu nedenle, C. Savcısının temyiz isteminin sanık Ali hakkında kurulan hükme yönelik ve aleyhe olduğu,

2. Süresinde verilen süre tutum dilekçesinde duruşmalı inceleme istemi bulunmadığından, gerekçeli temyiz dilekçesinde yer verilen bu istemle ilgili olarak özel dairece bir karar verilmeden, duruşmasız inceleme yapılmasında usule aykırılık bulunmadığı oybirliğiyle kararlaştırıldıktan sonra suç vasfına ilişkin incelemeye geçilmiştir.

Türk Ceza Yasası’nda tasarlama (taammüd) kavramı tanımlanmamış ancak, bazı suçlar bakımından ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiş ve tanımı ise uygulamaya bırakılmıştır.

Tasarlama, ani kast türünün dışında kalmakta, düşünce kastına girmektedir. Tasarlamanın hukuki niteliği öğretide tartışmalı ise de, Yargıtayımızın duraksamasız uygulamalarına göre, failin bir kimseye karşı belli bir suçu işlemeye sebatla ve koşulsuz olarak karar vermesi, işlemeyi niyet ettiği suçu işlemeden önce, soğukkanlı ve sükunetle düşündükten sonra ulaştığı ruhi sükunete rağmen bu kararından vazgeçmeyip, ısrarla ve bu akış içerisinde fiilini icraya başlaması halinde tasarlamadan (taammüt) söz edilebilir. Tasarlama halinde fail, anında karar verip fiili işlememekte, suç işleme kararı ile fiilin icrası sırasında bir süre geçmektedir. Fail, bu süre içerisinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve suçu işlemekten vazgeçmemektedir. Suç işleme kararının ne zaman alındığı ve eylemin ne zaman işlendiği mevcut kanıtlarla saptanmalı, suç kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükunete ulaşılıp ulaşılamayacağı araştırılmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alınıp incelendiğinde; öldürme olayından tahminen üç ay önce sanıklardan Ali’nin amcasının kızı, diğer sanık Abdurrahman’ın ise yeğeni olan Eşe’nin maktüllerden Musa’nın oğlu Mehmet ile rızası ile kaçıp evlenmesi üzerine, O. ailesi ile S. aileleri arasında husumet başladığı, maktüllerden Ömer’in 12.11.1999 tarihli dilekçe ile S. ailesi fertleri tarafından kendisine silah sıkıldığı iddiasıyla C. Savcılığına şikâyette bulunduğu, sanık Ali’nin ise, maktüller tarafından dövülüp hakarete uğradığı, sanık Ali’nin bu olayı ağabeyi ile babası olan diğer sanık Abdurrahman’a anlattığı, olay günü de sabah 07.30 - 08.00 sıralarında ağabeyi Hüseyin’e ait ruhsatlı tüfeği alarak maktüllerin geçeceği yolda beklediği, araçla gelen Musa ve oğlu Ömer’i araçtan indirerek, önce maktûl Musa’ya daha sonra Ömer’e toplam 11 el ateş ederek her ikisini de öldürdüğü, olay yerinden ayrılarak Yeşilyuva köyünde bulunan dayısı Duran’ın evine gidip silahı bıraktığı, Kahramanmaraş iline diğer dayısı Hasan’ın evine gittiği ancak burada kalmayıp yakın bir komşusunda kaldığı, dayısı tarafından bu evden getirilerek jandarmaya teslim edildiği ve suç aletinin zapt edildiği, olay yerinde bulunan av fişeği kartuşlarının bu tüfekten atıldığının Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Daire Başkanlığınca düzenlenen 23.2.2000 tarihli raporla saptandığı, ölümlerin yoğun saçma tanelerinin kalp ve akciğerleri parçalamasından kaynaklandığı, olay yerinde sanık Ali ile birlikte bulunan Abdurrahman’ın ise jandarmaca yapılan kontrolde Kırmaköyü çıkışından Türkoğlu istikametine doğru seyir halinde iken otomobilde yakalandığı anlaşılmıştır.

Sanık Ali aşamalarda, başlangıçtaki olayları benzer şekilde anlatmış, maktüllerin aracı üzerine sürmeleri ve araçtan inip kendisine saldırmaları üzerine ateş ederek her ikisini öldürdüğünü, olay öncesi herhangi bir plan yapmadıklarını savunmuş,

Sanık Abdurrahman kollukta; başlangıçtaki olayları benzer şekilde anlatarak, sabah uyanıp ev halkına Ali’yi sorduğunda tüfeği alıp gitti dediklerini, yanlış bir iş yapmasından korktuğu için oğlu Ali’nin arkasından gittiğini, Ali’nin olaydan önce baba bunlar beni yaşatmazlar dediğini, sakin olmasını istediğini, olay günü de ağabeyine ait silahı alıp gidince akşam konusu olan bu mevzuun aklına geldiğini, ancak Ali’ye yetişemediğini, azmettirme veya teşvikinin olmadığını,

C. Savcılığında, oğlunun olay akşamı kendisini rahat bırakmadıkları için maktülleri vuracağını söylediğini,

Duruşmada ise oğluna ve Musa’ya öldürme konusunda herhangi bir telkininin olmadığını savunmuştur.

Olaydan önceki gelişmeler konusunda beyanda bulunan tanık Musa kollukta; “Ablam olan Eşe üç ay kadar önce maktûl Musa’nın oğlu Mehmet’e rızasıyla kaçmıştı, bu kaçma olayına amcam Abdurrahman ve oğulları çok sinirlenmişti, ben de sinirlenmiştim, ancak evde tek yetişkin olduğum için bir olay yaparsam evde bulunan diğer küçük kardeşlerimin mağdur olacağını düşünerek olayın üzerine fazla gitmedim, ablam halâ Mehmet ile evlidir, ancak ailelerimiz arasında özellikle Abdurrahman ve oğulları ile Musa ve oğulları arasında bu olaydan dolayı sürekli birbirlerini şikâyet ve kavgalar olmaktaydı, cinayetten üç gün önce amcamın oğlu sanık Ali’yi ölen şahıslar Musa ve Ömer önüne geçerek dövmüşler ve küfür etmişler, olaydan bir gün önce de amcam Abdurrahman ve oğlu Ali ile birlikte gece geç vakte kadar oturup, bu olayı konuştuk, amcam bana hitaben, “Musa ve oğlu Ömer’i vur, çünkü senin ablanı kaçırdılar” dedi, ben de hiçbir şekilde adam vuramam, kolay değil, vurursam kardeşlerim mağdur olurlar dedim, bunun üzerine fazla ısrar etmediler, yatmak için evimize gittim, amcam ve oğlu Ali, Musa ve oğlu Ömer’i vurmak için plan yaptılar, sabah hayvanlarımızı otlatmaya giderken, amcam, oğlu Ali ile birlikte evimizin bulunduğu tepeden aşağıya doğru gidiyordu, Ali’nin elinde otomatik av tüfeği vardı, amcamların evinde bulunanlara seslenerek, amcam ve Ali’nin nereye gittiklerini, yoksa akşam konuşulan işe mi gittiklerini sordum, amcamın hanımı evet diye cevap verdi” şeklinde anlatımda bulunmuş, duruşmada; olay öncesinde amcası ve oğlu Ali ile görüşmediğini, karakoldaki ifadesini halen okumadığını, okumadan imzalattıklarını, amcasının kendisine Musa ve Ömer’i vur demediğini, böyle bir olay olmadığını beyan etmiş ise de; Mahkeme heyetince; önceki ifadesini halen okumadığı ve içeriğini bilmemesine rağmen neden; “amcam bana maktülleri vur” demedi şeklinde beyanda bulunduğu sorulduğunda, susmuş soruya cevap vermemiştir.

Olayın tek görgü tanığı Mahmut kollukta; “Olay günü 08.30 sıralarında dayım Ömer beni çağırarak kürek istedi, kürekleri götürdüm, dedem Musa ile dayım Ömer, Türkoğlu ilçesine gidecekleri için yoldaki karları temizleyip yolu açtık, dedeme ait minibüse üçümüz bindik, yolların karlı ve buzlu olması nedeniyle Değirmendere mevkiine kadar minibüse ağırlık olması için ben de bindim, Değirmendere mevkiine geçerken minibüs kaydı, dedem aracı durdurdu sonra tekrar hareket edeceğimiz sırada, Abdurrahman ile oğlu Ali yolumuzu kestiler, Abdurrahman yolun sol tarafında bulunan karların üzerinde idi, Ali ise yolun ortasında ve elinde otomatik av tüfeği vardı, Abdurrahman ve Ali araçtan inmemizi söylediler, ilk önce araçtan dedem sonra da dayım eline çekici alarak aşağıya indi, korkumdan minibüsün önündeki koltuğun arasına saklandım, silah sesi gelmesi üzerine başımı hafifçe yukarıya kaldırıp baktığımda, Ali’nin elindeki otomatik silahla dedeme birkaç kez ateş ettiğini gördüm, dedemin yere düşmesi üzerine dayım niçin ateş ettiniz diyerek üzerlerine yürüdü, bu sırada Ali ona da birkaç el ateş etti, on onbir el ateş ettiğini gördüm, Abdurrahman ise “şunlara ateş et” diye söylüyordu, daha sonra ikisi etrafta kimsenin olup olmadığını kontrol ettikten sonra Doluca köyüne doğru kaçtılar, Abdurrahman, dedem ile dayıma ateş etmeyip, oğluna “şunlara ateş et” diye söyledi, onların köye doğru uzaklaştıklarını görünce minibüsten aşağı inip yolun alt tarafına gittim, etrafı kontrol ettikten sonra dedem ve dayımın yanına geldim, kanlar içinde yatıyorlardı, dedem yaşıyordu, ancak dayım ölmüştü.”

Duruşmada ise; “Dayım minibüsle giderken kara saplandı, minibüsle uğraşırken sanıklar Ali ve Abdurrahman geldiler, Ali’nin elinde tüfek vardı, dedemle dayıma arabadan inmelerini söylediler, Abdurrahman dedeme küfür edip, oğlu Ali’ye silah sıkmasını söyledi, Ali önce dedeme ateş etti dedem düşünce, dayım dedemin yanına koştu ve bu kez dayıma ateş edip vurdu, minibüsün içindeydim korkmuştum, beni görüp görmediklerini bilmiyorum, önceki ifadem de doğrudur” şeklinde anlatımda bulunmuştur.

Bu kanıtlar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Maktüllerden Musa’nın oğlu ile sanıklardan Abdurrahman’ın yeğeninin olay tarihinden üç ay önce kaçarak evlenmeleri nedeniyle her iki aile arasında husumet doğduğu, olaydan üç gün önce maktüllerin, sanık Ali ile tartışarak, hakaret edip tartakladıkları, bu olaylar üzerine sanık Abdurrahman’ın maktüllerin öldürülmesi hususunda tanık Musa’yı ikna etmeye kalkıştığı, Musa’nın reddetmesi üzerine oğlu Ali’yi azmettirerek plan yaptıkları, olay sabahı da sanık Ali’nin temin ettiği ağabeyine ait tüfekle her iki sanığın maktüllerin geçiş yolunda bekledikleri, Ali’nin elindeki tüfekle aracı durdurarak maktülleri araçtan indirdiği, önce maktûl Musa’ya daha sonra Ömer’e ateş ederek öldürdüğü, sanık Ali’nin eyleminin ölen sayısınca TCY’nın 450/4. maddesi kapsamında kalan, tasarlayarak adam öldürme suçunu oluşturduğu, sanık Abdurrahman’ın ise diğer sanığı bu suça azmettirdiği anlaşılmaktadır.

Kaldı ki, TCY’nın 450/5’inci maddesinin uygulanabilmesi için öldürme fiilinin zaman, sebep ve kasıt birliği içinde ve birden çok kişiye karşı işlenmesi gerekir. Ve yine bu hüküm ölüm cezasını gerektirmeyen aynı saikle birden fazla kasten adam öldürme hallerini kapsamaktadır. Ölenlerin sıfatlarından veya eylemin işleniş biçiminden doğan bir ağırlaştırıcı neden bulunmakta ise bu bent uygulanmaz, diğer bir anlatımla her biri ölüm cezasını gerektiren birden çok adam öldürme suçlarının işlenmesi halinde, her bir öldürme eyleminin ayrı ayrı uyduğu bentlere göre ceza tayini gerekmektedir.

Bu itibarla yerel mahkeme direnme hükmü isabetsiz olup bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme direnme hükmünün suç vasfındaki yanılgı nedeniyle BOZULMASINA, sanıklarından Abdurrahman’ın CYUY’nın 326. maddesi uyarınca kazanılmış haklarının saklı tutulmasına, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığı’na tevdiine, tebliğnamedeki isteme uygun olarak 13.11.2001 günü oybirliğiyle karar verildi.
Old 22-11-2012, 12:00   #5
av_mkaraman

 
Varsayılan

Sayın Yiğit;

Elinize sağlık. Aynı fikirdeyim. Şöyle düşünelim: Savcının vermiş olduğu temyiz dilekçesi sonrası, gerekçeli karara karşı herhangi bir dilekçe vermemesi halinde dosya mevcut "temyiz ve süre tutum" dilekçesi ile Yargıtay Ceza Dairesinin önüne gidecektir. Bu durumda Daire mevcut "sanıkların bir kısmı aleyhine temyiz etme" temyiz etme iradesini nasıl yorumlayacaktır. Tüm sanıklar açısından yorumlama mümkün değildir. Zira yargılama sırasında kendi mütalaasına uygun verilmiş hükümlerde var. Kısmen sözcüğü ile de hangi sanıkların işaret edildiğinin belirlenmesi de mümkün görünmüyor. Yineliyorum: Ortada bir temyiz dilekçesi ve temyiz iradesi yok.
Old 22-11-2012, 12:04   #6
av_mkaraman

 
Varsayılan

Verilen bu dilekçenin temyiz dilekçesi olduğu, gerekçeli temyiz dilekçesinin ise sadece temyiz nedenlerinin ortaya konabileceği bir dilekçe olması hesabıyla, bu dilekçede sanıkların isimlerinin zikredilmesi de olaya hukuksal bir boyut katamayacaktır.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Sizce AVUKAT'ın Kendi Adına İnternet Sitesi Açması Etik Midir? carlito Hukuk Sohbetleri 29 20-01-2012 16:49
Temyiz süreleri sizce böyle mi olmalı? Av.Cengiz Aladağ Hukuk Sohbetleri 46 26-04-2010 19:56
hukuk fakülteleri ve adliyelerin birleştirilmesi sizce gerekli midir? av.erhanturkan Hukuk Lisans Eğitimi 9 26-09-2009 23:51


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04520607 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.