07-09-2007, 10:25 | #1 |
|
Modern Tıp ?
ÖN AÇIKLAMA
Sağlık ve sağlık sistemine ilişkin konular zor anlaşılır ve algılanır konulardır. bu konuda kabaca iki sistem vardır. Birincisi başta uluslararası ilaç tekelleri olmak üzere uluslararası tıp kartelinin (İng. jBi Pharma da deniyor) belirlediği ekonomik bir faaliyet olarak tamamen kâr amaçlı yürütülen sağlık sistemi (ki buna "modern tıp" diyoruz; diğeri de salt hastalıkların ve tıbbi sorunların tedavisi ve bakımı için uygulanan halkçı sağlıkpolitikaları ve sistemi. Bu ikincisinde kazanç ve kâr anlayışı yoktur. Bu nedenle bir başlangıç olarak ABD'deki gibi ve bütün dünyada dayatılan sözde modern sağlık sisteminin anlaşılaabilmesi için bu yazımı foruma koyuyorum. Konu ilginç ve tartışmaya uygun bulunursa bu konuda yayınladığım diğer yazıları da foruma koyabilirim. MODERN TIP VE İLAÇ POLİTİKASI
Maliye Bakanlığı’nın tasarruf gerekçesi ile 1 Temmuz’da yayınladığı “Tedavi Yardımına İlişkin Uygulama Tebliği” ve bunu takiben 116 kalem ilacın bedeli ödenecek ilaçlar listesinden çıkarılması üzerine basında hemen bir koro halinde bu uygulamalar eleştirilmiş ve “insanlar ölsün mü “ edebiyatı başlamıştır. Genel olarak sağlık sistemimizde yapılan büyük değişiklikler ve dönüşüm konusunda sağlıklı bir siyaseti ve muhalefeti bulunmayan kesimler tarafından bu uygulamaya şuursuz bir tepki sergilenmiştir. Burada “Big Pharma” olarak da isimlendirilen uluslar arası ilaç şirketlerinin anlayışı ve çizgisi doğrultusunda bir muhalefet sergilenmiştir. Tabii ki AKP’nin “Sağlıkta Dönüşüm” programı ile getirdiği piyasacı sağlık sisteminin özelliklerini bilmeden getirilen bu uygulamaları sağlıklı bir şekilde yorumlamak mümkün değildir. Her şeyden önde AKP’nin aldığı bu tedbirler getirdiği kendi sistemi ve uygulamaları ile çelişmektedir. Bu ilaç politikasına karşı bilinçsiz muhalefet, savunanları bilerek veya bilmeyerek ilaç firmalarının çıkarlarını körü körüne savunma durumuna itmiştir. Aynı şekilde sağlık sisteminde dönen bozukluklar ve temel çelişki gözden gizlenerek hatalı bir nokta üzerine gereksiz yere yoğunlaşılmıştır. Bu bilinçsiz ve şuursuz muhalefet bir zamanlarına “sağlığa bütçeden çok az para ayrılıyor”, “önce birinci basamağı kuvvetlendirelim” veya “hastanelerde rehin kalma” edebiyatının bir parçasıdır. Bu şekilde her zaman olduğu gibi olayın özü gözden kaçırılarak sahte bir gündem yaratılmış ve kamu oyu yanıltılmaya çalışılmıştır. Bu şekilde de sözüm ona hükümetin sağlık siyaseti eleştirilmiştir. Şurası kesindir ki bir ülkede genel olarak siyasi sistem her şeyi belirler. Bir ülkede her alanda kapitalist-liberal bir sömürge ekonomisi uygulandığı zaman o ülkede insan merkezli-kamucu veya toplumcu bir sağlık sisteminin uygulanması mümkün değildir. Şimdiye kadar sağlık sorunlarının bir sistem sorunu olduğu gözden kaçırılarak sorunların ya çalışanlardan, ya bütçeden bu alana daha az pay ayrıldığından ya da çalışanlara yeterli ücret verilmediğinden dolayı yaşandığı söylenerek hastalarla hekimler ve sağlık çalışanları karşı karşıya getirilmiştir. Sistemden kaynaklanan bozukluk ve aksaklıkların faturası da ancak kurulan sisteme uygun ve onun görevlendirdiği şekilde çalışmak zorunda kalan hekimlere kesilmiştir. Emperyalist ekonominin daha da hakim hale gelmesi sonucunda madenlerin, kamu sanayi işletmelerinin, içme sularının, limanların, hava alanlarının özelleştirilerek yabancılara satıldığı gibi, sağlıkta da aynı politika uygulanmaya başlanmıştır. Şimdiye kadar hatalı bilinen noktalardan birisi “kamu sağlık sistemi= devletin verdiği veya devlet kontrolündeki sağlık sistemi”; piyasa merkezli-kapitalist-liberal veya küreselleşmeci sağlık sistemi= özel sağlık kuruluşlarının verdiği sağlık hizmeti olarak algılanmıştır. AKP’nin sağlıkta dönüşüm programı ile bu ayrımın bu şekilde tanımlanmasının doğru olmadığı anlaşılmış ve çok uzun zamandan bu yana gerek kamusal gibi görünen gerekse özel görünen sağlık kuruluşlarında piyasa merkezli ve kapitalist sağlık anlayışının uygulandığı görülmüştür. Bu piyasa merkezli sağlık sistemi aynı zamanda “modern sağlık sistemi” diye de bilinmekte olup en iyi örneği olarak da ABD’deki sağlık sistemi gösterilmektedir. Modern sağlık sistemi kavramının açılması ve eleştirilmesi ayrı bir yazının konusu olmakla birlikte her iki sistem arasındaki farkın kabaca açıklanması gerekmektedir. Burada “modern” kelimesi, özenilecek, bilimsel en iyi sağlık hizmeti verilen sistem anlamında değil, sağlık teknolojisi ve ilaçların gerekmediği halde aşırı, yaygın ve sistemetatik olarak sağlık hizmeti verilmesi adı altında kitlelere uygulanması ve bu şekilde uluslararası firmaların kasasına bu işten kazanılan paraların aktarılması anlaşılmalıdır. “Modern” veya serbest piyasa veya küreselleşmecilerin savundukları sağlık sisteminin temel özellikleri şunlardır:
Kısaca yukarıda anlatılan özelliklerde küresel-modern-medeni veya ne derseniz deyin sağlık sisteminin uygulandığı ülkemizde, kamucu sağlık sistemi var mıdır? Var mıydı veya olabilir miydi? Ülkemizde Üniversite Hastaneleri ve Devlet Hastaneleri uzunca bir süredir mülkiyeti devlette görünmesine rağmen küresel sağlık sisteminin en iyi uygulandığı hastanelerdi. Mülkiyet devlette görünmesine rağmen sistem, uluslar arası ilaç ve tıbbi firmalarının istediği şekilde yürütülmekte idi. Bu sistemde kamunun elinde olan tek kamu sağlık kuruluşu SSK ve SSK Hastaneleri idi. Bu hastanelerin de zamanında, küresel veya kapitalist sağlık sistemini uygulayan bakan ve yöneticiler tarafından tam olarak bir kamu hastanesi olarak çalışması engellenmiştir. Kendisinin bütün sağlık hizmetlerini vermesi yerine bunları sistemle bütünleşen üniversite, özel ve devlet hastanelerinden ya da özel sağlık kuruluşlarından almak zorunda bırakılmıştır. Bu hastanelerin düzgün bir şekilde çalışmaması için her türlü engel ve güçlük çıkarılmış çalışma koşullarının düzeltilmesi engellenmiştir. Bu hastanelerdeki en ufak bir olumsuzluk SSK’nın kötülenmesi ve küresel ve kapitalist sağlık sisteminin övülmesi için kullanılmıştır... Bu şekilde kullanılan propaganda sonucunda önce bu kuruluşlar sahipleri olan sigortalıların gözünden düşürülmüş ve onların kafalarında bitirilmiştir. İkinci aşamada önce üniversite hastaneleri ve daha sonra devlet hastanelerinde uygulanmaya konan performans uygulaması ile, hekimlere hastaneye kazandırdıkları oranda kâr payı vermekten başka bir anlamı olmayan uygulanmalar gündeme girmiştir. Buradaki performans bir hizmetten çok hastaneye veya sisteme para kazandırma becerisi veya performansını göstermektedir. Sigorta hastanelerinde çalışan hekimler de bu performans rüşvetine kanarak hastanelerinin sistemle bütünleşmesine karşı çıkmamışlar ve kör topal da olsa bir kamu hastaneciliği yapan veya yapmaya çalışan bu hastanelerin de bu şekilde köküne kibrit suyu ekilmiştir. Bu hastanelerin çoğuna da Atatürk ve ulusalcılıkla dalga geçer gibi Atatürk Hastanesi gibi isimler verilmiştir. SSK Hastaneleri kapatılırken SSK’nın mülkiyetindeki Milli İlaç fabrikası da kapatılarak bu fabrika tarafından üretilen fabrikada ve hastanelerde bulunan ilaçların tüketimine de son verilmiş ve hemen bunların yerine uluslararası firmaların ilaçlarının kullanılmasına geçilmiştir. Küresel – kapitalist sağlık sistemini kavramayan bir kısım ilerici ve yurtsever de SSK Hastanelerinin Devlet Hastanesi’ne dönmesini neticede kamuya ait bir hastanenin gene kamuda kalması sanarak hoşgörü ile kabul etmiş ve sevinmişlerdir. Bu dönüşümden sonra Devlet’in elindeki hastanelerde (devlet ve üniversite hastanelerinde ne olmuştur. Bu hastanelerin en temel özellikleri nelerdir. Bu hastaneler yukarıda anlattığımız liberal-küresel-sömürge sağlık sisteminin bütün belirgin özelliklerinin en yaygın şekilde uygulandığı hastaneler olmuşlardır. Hastanelerimiz ABD’deki hastanelere benzemiş ve onlar gibi çalışmaya başlamıştır.Devredilen SSK Hastaneleri de devredildiği günden itibaren sistemin istediği gibi çalışmaya başlamıştır. Bu hastanelerde de artık yukarıda bahsettiğimiz anlayışta sözüm ona sağlık sistemi verilmeye başlanmıştır. Bu sistemin bir bütün olarak çalışmasını irdeleyelim. Sistemin mali kaynağı SSK ve Bağ-Kur’da sigortalıların ödedikleri primlerle; emekli sandığı ve yeşil kartta da halkın ödediği vergilerden elde edilen gelirlerle sağlanmaktadır. Emekli Sandığı ve bağ kurda Devlet hastaneleri tarafından geri dönüştürülen paranın bir kısmı çıkarıldığında kalan paranın büyük bir kısmının Üniversite ve Özel Hastanelere ve bu hastanelerde uygulanan tıp ve sağlık hizmeti anlayışı ile de uluslararası ilaç ve tıbbi malzeme firmalarına aktarılmaktadır. SSK ve Bağ-Kur’ un topladığı primlerde bu sistem vasıtası ile Devlet, Üniversite ve Özel Hastanelere aktarılırken, her üç hastanede uygulanan sağlık hizmeti anlayışı ile toplanan paralar uluslar arası tıbbi cihaz ve malzeme üreten ilaç firmaları ile gene uluslar arası ilaç firmalarının kasasına akıtılmaktadır. Küresel ve kapitalist kartelin kasasına temiz olarak finansman sağlayan bu sistem, “insanlar ölsün mü”, “insan hayatı hiçbir şeyle ölçülemez”, “sağlık için hastaya gereken her şey yapılmalı” edebiyatı ile kamufle edilmektedir. Bu şekilde görünüşte sisteme muhalefet edenler sisteme en büyük yardım ve desteği yapmakta ve kendilerini farklı bir cephede sanmakla birlikte onlarla aynı cephede savaşmaktadır. Yukarıdaki özetlediğimiz sağlık sistemi hemen bütün hükümetlerin denediği ve özünde karşı olmadığı, asıl proje sahibinin AB kurumları, İMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi emperyalizmin küresel projelerini yürüten organlarca hazırlanmakta, hükümetlere kabul ettirilmekte, hükümetlerin kendi projeleri gibi tanıtılsa da gene yukarıdaki kuruluşların kitle önünde verdikleri direktif ve talimatlarla gerçekleşmektedir. Hükümet ve siyasi partiler de bunları "biz bunları yabancılar için değil kendi halkımız için yapıyoruz; onlar istemese de biz bunları gene yapmalıyız,” diyerek halka takdim etmektedirler. Yukarıda anlatıldığı gibi sistematik olarak hortumlanan kamu sağlık kuruluşlarının paralarının kısa sürede suyunu çekeceği açık olmakla birlikte bu durum bile gene İMF’nin uyarıları ile fark edilmiş ve gündeme gelmiştir. Fakat sözüm ona AKP’ye karşı siyasi partiler ve toplumsal muhalefetten de bu sisteme önemli bir eleştiri gelmemiş, sistemin tali ve önemsiz sorunları ile uğraşılmış ve esas sorunun tartışılmasından özenle kaçınılmıştır. İMF baskıları ve belirlenen takvim doğrultusunda hükümet daha önce yaptıkları ile tamamen çelişen bir anlayışla bazı tedbirler almak zorunda kalmıştır. İMF bu tedbirleri daha önce birkaç kez ilan etmişti. Aslında burada da bazı doğru kararları alınmakla birlikte sistemde önemli bir değişiklik saptanmamıştır. Bu sosyal güvenlik kuruluşlarının kasasındaki paraların hortumlandığı sistemin izlenmesi ile daha kolay anlaşılacaktır. Şu nokta unutulmamalıdır: Bu sürecin sonunda hükümet ve dış güçler sosyal güvenlik kuruluşlarını tamamen çökertmeyi hedeflediği gibi mülkiyeti devletin elinde olan sağlık kuruluşları da, bakın, kamu bunları iyi işletemiyor, bu kurumlar iflas ediyor, devlete yük veya kambur; en iyisi bunları satıp özelleştirelim, anlayışı ile özelleştirilerek Telekom ve diğer KİT’leri gibi yabancılara satılacaktır. Sonuçta hem sosyal güvenlik kuruluşları hem de devletin elindeki sağlık kuruluşları uluslararası şirketlerin eline geçecektir. Sağlıkta dönen sahtekarlıklar ve soygun yöntemleri yıllardır basında yer almaktadır. Birçok yurtsever SSK ve Sağlık Bakanlığı müfettişinin ortaya çıkardığı esas olarak sistemden kaynaklanan yolsuzluk ve skandalları bu sistemi kavramadan anlamak mümkün değildir. Diğer taraftan hükümetlerin aldığı hiçbir tedbir ve uygulama bu sorunları ve soygunu önlemeye yönelik değil aksine bir sonraki seferde müfettiş denetimleri nasıl engellenebilir ve bu iş nasıl kitabına uydurulur anlayışı ile yürütülmektedir. Şu anda Türkiye'de sağlık alanında daha önce görülmemiş bir şekilde bir talan ve soygun düzeni yürürlüktedir. Bu yolun sonu açık değildir. Sonuçta hem halk hem de sağlık çalışanları büyük bedel ödemek zorunda kalacaktır. Bu nedenle halka, partilere, demokratik kitle örgütlerine ve sağlık çalışanlarına düşen görev mevcut sistemi tam olarak çözümlemek ve küresel emperyalist sağlık sistemi yerine ulusal, insan merkezli ve insanlara zarar vermeyen bir sağlık sisteminin geliştirilmesi için katkıda bulunmak ve siyasetler geliştirmektir. Aksi takdirde küçük eleştirilerle sağlıkta dönüşümü savunan partileri desteklemiş ve bu büyük suça ortak olmuş olurlar. ------------------------------------------------------------------------------------- Benzer konuda ve özellikle başlıca TTB siyasetlerinin eleştirildiği ve bu vesile ile sistemin incelenebildiği yazılara www.antalyatabip.org.tr adresinden ulaşılabilir. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
Konu Araçları | Konu İçinde Arama |
Konuyu Değerlendirin | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Modern Zamanların 1002. masalı | Av.Fahri ALİMOĞLU | Site Lokali | 6 | 13-04-2003 01:06 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |