|
HMK.m. 141’e göre,yazdığınız gibi davacı, dilekçeler teatisi aşamasında , ikinci cevap dilekçesi ile talep sonucunu serbestçe genişletebilir veya değiştirebilir. Maddede geçen genişletme ve değiştirme sözleri bence davacının iddiasını somutlaştırma yükümlülüğü ile aydınlatma ödevimi de içine alan daha geniş bir yoruma elverişli sözcüklerdir.Bu durumda, davacının iddiasının etraflı şekilde ne olduğu ancak dilekçelerin teati aşaması sona ermesi ile anlaşılabilir.
Aşağıdaki HGK’nda da açıklandığı gibi, hakimin HMK m. 31’e göre talebin açıklanması yönünden kesin süre verilmesi işlemi ancak ön inceleme aşamasında yapılabilecek bir işlemdir. Ayrıca, usulüne uygun olarak verilen kesin süreye uymamanın davanın reddi gibi ağır bir sonucu da bulunmaktadır.
Sorudaki olayda, davacının açıklama yapma hakkı yasal olarak 2.cevap dilekçesi verilmesine kadar devam etmekte iken, vaktinden önce ve zamansız olarak açıklama için kesin süre verilmesinin hukuki bir sonuç yaratmayacağını ve hukuki dinlenebilme hakkına aykırılık oluşturacağını düşünüyorum ( 8.HD. sinin aşağıdaki kararı gibi)
Sonuç olarak, 2. Cevap dilekçesi ile, yukarıdaki gerekçeye göre gerekli açıklayıcı beyanların yapılarak, HMK 31 madde çerçevesinde verilen kesin süre kararının kaldırılmasının talep edilmesi, sonuç alınamaz ise ıslah hakkının kullanılması uygun olur diye düşünüyorum.
“….34. Somutlaştırma yükümlülüğüne riayet edilmemesi durumunda özellikle hâkimin davayı aydınlatma ödevi (HMK m. 31) ile ön inceleme hükümleri (HMK m. 320, 137, 140) dikkate alınmalıdır. Yukarıda da değinildiği üzere "maddi ve hukukî açıdan belirsiz yahut çelişkili" hususlarda hâkim davayı aydınlatmak ile yükümlüdür. Somut olmayan vakıalarda, maddi ve hukukî belirsizlik mevcut olduğundan bu belirsizliğin giderilmesi gerekir. Özellikle HMK’nın 137, 140 ve 320. maddelerinde yer alan hükümler gereğince, bu belirsizliğin hâkim tarafından giderilmesi gerekir. Çünkü ön incelemede tarafların iddia ve savunmalarının tespit edilmesi, anlaştıkları ve anlaşamadıkları noktaların tek tek belirlenmesi gerekli ve zorunlu olup, bu aynı zamanda hâkimin ödevidir. Bu çerçevede hâkimin ön incelemede mutlaka somutlaştırmayı sağlaması gerekir. Bu sebeple, sadece tarafların dilekçelerini tekrar ettikleri yönündeki beyanların tutanağa geçirilmesi veya soyut ifadelerle tespit yapılması yeterli değildir. Bu, mahkemenin yargılamayı yürütmesi bakımından sağlıklı olmayacağı ve Kanuna aykırı olacağı gibi, Yargıtay denetimine elverişli bir durum da oluşturmayacaktır.
35. Eğer somutlaştırma yükü, hâkimin davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevine rağmen, davacı tarafından yerine getirilmemişse, o zaman bu yüke bağlanan yaptırım ortaya çıkacaktır. Somutlaştırma yükümlülüğünü yerine getirmemenin yaptırımı, iddiayı veya davayı ispatlayamamaktır. Bu ise, aslında vakıanın ispata elverişli kabul edilememesi ve bunun sonucu olarak da belirsizlik rizikosuna katlanma şeklinde gerçekleşecektir. Böyle bir durumda, somutlaştırma yükü ve dolayısıyla ispat yükü yerine getirilmediğinden ispat edilemeyen davanın reddi sonucu doğacaktır ki, bu hâlde dava esastan reddedildiğinden işin esası bakımından kesin hüküm ortaya çıkacaktır.
36. Sonuç olarak HMK’nın 119/1-e bendi ve 194. maddesi gereğince dava dilekçesinde somutlaştırma yükünün yerine getirilmemiş olması hâlinde, davayı aydınlatma ödevi ve ön incelemedeki görevi gereği hâkim, soyut ve belirsiz hususların somutlaştırılmasını (yeni bir vakıa ileri sürülmeden, sadece mevcut vakıa çerçevesinde) davacıdan istemeli, bu eksiklik tamamlanırsa yargılamaya devam edilerek karar verilmeli; bu eksiklik tamamlanmaz, somutlaştırma gerçekleştirilmezse, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.( Yargıtay HGK. 25.05.2021 T. 2017/9-1781 E.2021/610 K. )
“…Bir mehlin hak kaybına sebebiyet verebilmesi için gerçekten bu işlemin yapılması zorunlu olmalıdır. Daha açık deyimle, mehil verilen taraf böyle bir işlemi yaptırmak zorunda değilse verilen mehil sonuç doğurmaz. Nitekim olayımızda davacı taraf keşfe gerek olmadığını davayı ispat ettiğini bildirmiştir. Gerçekten de davacı yönünden iddia kanıtlanmış olmaktadır.” ( Yargıtay 8.HD. 23.05.1989 T. 1989/5784 E. 1989/5400)
|