Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Ecrimisil

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 09-06-2008, 17:04   #1
hbelgin

 
Varsayılan Ecrimisil

Merhaba,
Müvekkillerimin hak sahibi olduğu fındık bahçeleri,diğer mirasçılar tarafından kullanıldığı için, onlara ecrimisil davası açtık. Duruşmalara katılmayan diğer taraf yargılamanın sonuna doğru o yerdeki fındık ağaçlarının muris değil kendileri tarafından dikildiğini, bu nedenle müvekkilerimin ecrimisil talebinde bulunamayacağını ileri sürdüler. Ecrimisil davalarında bu tip bir savunma geçerli midir? Aksi yönde Yargıtay kararı mevcut mudur?
Old 09-06-2008, 17:20   #2
dadaş

 
Varsayılan

Sayın Hbelgin,ecrimisil davalarında önemli olan işgal edenin kötü niyetli işgalci olduğunun ispatıdır.Daha önce bu konuda ihtar çektinizmi kendilerine bilmiyorum ama fındık ağaçlarının kend,ileriş tarafından dikilmiş olduğu iddiasının davanın esası açısından yeterli ve geçerli bir savunma olmadığı kanısındayım.Zira yargılama sonuna doğru yapmış olması da ayrıca düşündürücü.Bence geçerliliği olmayacaktır.Zaten bu davalarda önemli olan arazi üzeerindeki işgalcilik ve bundan elde edilen kazançtır..
Old 09-06-2008, 20:33   #3
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Bu gibi hallerde de ecrimisil talep edilebilir.
Ancak ,ecrimisil fındık mahsulünden elde edilecek gelire göre hesap edilmez.
Tarlanın fındık bahçesi olarak kullanılmasından dolayı getirebileceği kira bedeli
üzerinden hesaplanır.
Saygılarımla.

T.C.
YARGITAY

3. HUKUK DAİRESİ

E. 2001/2295

K. 2001/2608

T. 26.3.2001

DAVA : Dava dilekçesinde 588.000.000 lira ecrimisilin faiz ve masraflarla birlikte davalı taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece davanın kısmen kabulü ile 381.220.000 liranın yasal faizi ile tahsili cihetine gidilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
KARAR : Davacılar vekili dilekçesi ile; müvekkillerinin murisinden intikal eden 161 parsel sayılı taşınmazın önemli bir kısmının fındık bahçesi olduğunu ve davalının ürünü tek başına topladığını iddia ederek, 1995-1998 yılları arasında icar bedeli olarak toplam 588.000.000 liranın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı savunmasında; fındık ağaçlarını kendisinin dikip yetiştirdiğini, murisin sağlığında da ürünün kendisi tarafından toplandığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, taraflar adına müşterek olarak tapuya kayıtlı olan ve malikler arasında fiilen taksim edilmeyen taşınmazın üzerine fındık ağaçlarının tarafların müşterek murisinin muvafakatıyla davalı tarafından dikilerek yetiştirildiği, 1995-1998 yılları fındık mahsulünün davalı tarafından alınarak, davacılara hisselerine düşen miktarın ödenmediği gerekçesi ile bilirkişice hesaplanan 381.220.000 lira ecrimisilin faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmektedir.
İşgal zararı, gelir getirebilecek bir yerin işgali nedeniyle malikin o yerden olağan biçimde yararlanmaması yüzünden mal varlığındaki artışa engel olmaktır. Bu engel olmanın sağladığı mal varlığına girmeyen çoğalma en az kira en çok da tam gelir yoksunluğu olarak değişebilir. Tazminatın amacı elatma olmasaydı malikin mal varlığı ne durumda olacak idi ise o durumun sağlanmasıdır.
Olayımızda, fındık ağaçlarının davalı tarafından dikilip yetiştirildiği hususunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, ecrimisil miktarının hesaplanmasında izlenecek metodun ürün esasına (fındık mahsulünden elde edilecek net gelire) göre mi, yoksa gelir esasına (kira bedeline) göre mi olacağı noktasındadır.
Fındık ağaçları davalı tarafından dikilip yetiştirildiğine göre; davacıların uğradığı zarar kira geliri kaybı olup, dava dilekçesinde davacı talebi de bu yöndedir.
Mahkemece yapılacak iş; fındık bahçesi olarak kullanılan taşınmazın bu kullanımından dolayı getirebileceği kira bedeli (ağaçların davalı tarafından dikilip yetiştirildiği gözetilmek suretiyle) bilirkişiye tespit ettirilerek, istenen dönemlere ilişkin toplam miktarına ecrimisil bedeli olarak hükmetmekten ibarettir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 26.03.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 09-06-2008, 21:31   #4
Av.Feridun Yurtsever

 
Varsayılan

Benim düşüncem, karşı tarafın bu iddiasının dinlenmeyeceği ve davaya etki etmeyeceğidir. Zira, bu türden bir iddia işin esasıyla ilgilidir ve yargılamanın başında ileri sürülmesi gerekirken; yargılamanın ilerlemiş safhasında kuvvetle muhtemel yargılamayı uzatma amaçlı olarak ortaya atılan bu iddia, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olmalıdır. Kanımca hakim de bu iddiayı ve ecrimisil talebine etkisini tartışmdan bir hüküm tesis edecektir.
Old 10-06-2008, 08:43   #5
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Ben sorunun içeriğinden olayın ;
(davalının davaya karşı yasal süre içinde cevap vermediği, ileri yargılama aşamalarında " ağaçların miras bırakandan kalmayıp kendisinin diktiğini, dolayısıyla ecrimisil borcunun bulanmadığını " ileri sürdüğü )şeklinde olduğu sonucuna vardım.
Davalı yasal süresi içinde cevap vermemekle iddiayı inkar etmiş sayılır.
Aşağıdaki kararda belirtildiği gibi;"inkar ,uyuşmazlık konusu olayların ileri sürüldüğü üzere değil, başka şekilde gerçekleştiğini veya doğru olmadığını bildirme anlamındadır. İnkarın bu anlamı içinde, pek doğal olarak davacıya hiç bir borcu bulunmadığı iddiası evleviyetle mevcuttur. "
İddianın reddi, olayın dava dilekçesinde yazılı olduğu cereyan etmediği, fındık ağaçlarının miras bırakandan kalmadığı, kendisi tarafından dikildiği , kendisinin ecrimisil borçlusu olmadığı ve benzeri savunma inkar sözcüğünün kapsamı içinde zaten vardır. Bu şekildeki savunma inkardan sonra ileriye sürülebilecek itirazlar arasında sayılır. Savunmanın genişletilmesi yasağına girmez.
Bu yönden ben, davalının sonraki itirazlarının ( eğer başlangıçta cevap vermedi ise ) inkar kapsamı içinde değerlendirileceği , savunmanın genişletilmesi sayılamayacağı , delillerin ibrazı için daha önce kesin süre verilmemiş ise, bu konuda süre tanınması gerekeceği ve diğer koşulların da araştırılacağı ( haksızlık ve kötüniyet unsurların varlığı ispatlanacak fakat gerek kira ve gerekse doğal ürün verme unsurları nedeniyle intifadan men koşulu aranmayacaktır) ve sonuçta davanın kabulü halinde ecrimisilin ;

1. Fındık ağaçlarının miras bırakandan kaldığı kabul edildiğinde , fındık mahsulünden alınacak net gelire göre,

2. Fındık ağaçlarının davalı tarafından dikildiği kabul edildiğinde, fındık bahçesi olarak kullanılan arazinin getireceği kira gelirine göre hesaplanması gerekeceği kanısındayım.

Saygılarımla

T.C.

YARGITAY

4. HUKUK DAİRESİ

E. 1973/6155

K. 1974/17127

T. 20.12.1974

• DAVAYA CEVAP VERMEMEK ( Davayı İnkar Niteliği - Karşı Delil İkame Etme Hakkı )

• İNKAR NİTELİĞİ VE KARŞI DELİL İKAME ETME HAKKI KAZANILMASI ( Davaya Süresinde Cevap Vermemek )

• İBRANAMENİN DAVACIYI BAĞLAMAMASI ( Davacının Kendisini Temsile Yetkili Olmayan Kocası Tarafından Davalıya Verilen )

• DAVACIYI TEMSİLE YETKİLİ OLMAYAN KOCASININ VERDİĞİ İBRANAME ( Davacıyı Bağlamaması ve Davalıyı Borçtan Kurtarmaması )

• CEVAP VERMEME ( Davayı İnkar Niteliği - Karşı Delil İkame Etme Hakkı Tanıması )

1086/m.178, 187, 195, 202, 244

ÖZET : Olayımızda, davalı süresinde cevap vermemiş ve davayı inkar etmiştir. Bu inkarın içinde borcun söndüğü iddiası da var farzedilir. Nitekim davalı, bu savunmasını ispat için usulün 244. Maddesi hükmünce delil ikame etmiştir. İbraz olunan ibra belgesinin yukarıda anılan esaslara aykırı düşüncelerle mahkeme tarafından gözönünde bulundurulmaması usule aykırıdır. Ancak, dairemizce incelenen ibra belgesinin davalı ile davacının kocası ibrahim arasında düzenlendiği anlaşılmaktadır. Yanan binanın davacı naciye’ye ait olduğunda uyuşmazlık yoktur. Davacı, kocası ile davalının yaptığı ibra belgesinin kendisini bağlayamayacağını ve kocasına kendisi adına irade beyanında bulunmak üzere yetki vermediğini, kocasının bu konuda kendisini temsil edemeyeceğini açıkça savunmuştur. Davalı bu savunmanın aksini iddia ve ispat edememiştir. Bu itibarla, borcun ibra yoluyla düştüğü yönünü kabul olanağı yoktur.
DAVA : Davacı avukatı; davalının kusurlu davranışı nedeniyle müvekkiline ait fırın ve evin yandığını ileri sürerek 21.954 lira 80 kuruş tazminatın alınmasını istemiştir.
Yapılan yargılama sonunda : Olay keşifte sabit olduğundan bilirkişi raporu ile tespit edilen 17.443 liranın faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine ve fazla isteğin reddine karar verildiğine ilişkindir.
Temyiz eden : Taraflar avukatları,
Temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : 1- Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 178 ve onu izleyen maddeleri bir davanın nasıl ve ne şekilde açılacağını hükme bağlamıştır. Bir kimse; aleyhine dava açıldığını kendisine tebliğ edilen dava dilekçesiyle öğrenir, eğer davalı; aleyhine açılmış olan davanın haksız olduğu kanısında ise, Usulün 195 ve 202. maddeleri hükümleri uyarınca düzenleyeceği bir cevap layihası ile mahkemeden hukuki himaye talep edebilecektir. Davalı bu arada çeşitli savunma nedenlerinden yararlanmak hakkını haizdir. Gerek uygulamada ve gerekse öğretide savunma vasıtaları iki ana bölümde mütalaa edilmektedir. Bunlar usul hukukuna ve maddi hukuka dayanan savunma vasıtalarıdır. Olayımıza açıklık getirmesi yönünden bu kavramlara kısaca deyinmekte yarar vardır.
1- Usul hukukuna dayanan savunma vasıtaları:
Usul kanunu bu savunmaları ( itiraz ) sözcüğü ile deyimlendirmiş olmasına rağmen, burada anılan itirazlar maddi hukuktaki itiraz kavramına giren itirazlar niteliğinde değildir. Doktrinde bunlara ( usuli itirazlar ) denilmektedir. Bunlar başlıca 3 grupta toplanır:
a ) İlk itirazlar : Usulün 187 ve onu izleyen maddelerinde düzenlenmiştir. Bunlar dava manileri olup, davanın başında yani on günlük cevap süresi içinde topluca ileri sürülmek gerekir. Anılan süre içinde ileri sürülmeyen bu nitelikteki itirazların, karşı tarafın kabulü ile dahi incelenmesi olanağı yoktur.
b ) Diğer usulü itirazlar : Bunlar dava şartlarının bulunmadığına ilişkin itirazlar olup, davalı tarafından yargılamanın her kesiminde ( safhasında ) ileri sürülebilecek ve mahkemece de resen gözönünde bulundurulabilecek itirazlardandır.
c ) Birde, bu iki grup dışındaki itirazlar vardır ki ( HUMK. 55, 107, 218, 373, 402 ) bunlar bir savunma vasıtası olmayıp, daha çok bazı ara kararlarına karşı tanınmış olan itirazlar niteliğindedir.
2 ) Maddi hukuka dayanan savunma vasıtaları:
Bunlar ( itiraz ) ve ( def’i ) olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır.
a ) İtiraz : Davacının ileri sürdüğü hakkın doğumuna engel olan ya da doğmuş olan hakkı sona erdiren olaylardır. Örneğin; bir sözleşmenin kanunun geçerliği için öngördüğü şekil şartına uyulamamış olması, sözleşmenin taraflarından birinin ehliyetsiz oluşu, sözleşmenin kanuna ya da ahlaka aykırı oluşu, bir hakkın doğumuna engel olan nedenlere ilişkin itirazlardandır. Buna karşılık doğmuş olan hakkı ortadan kaldıran itirazlara örnek olarak ödeme ( tediye ), ibra ifanın sonradan imkansız hale gelmesi ( BK. 117 ) gösterilebilir. İyiniyet, ya da kötüniyet gibi durumlar ( 14/02/1951 gün ve 17/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ) ile sarih veya zımmi feragat ( 30/11/1995 gün ve 14/20 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ) gibi hususlar da maddi hukuk anlamında birer itirazdır. Bütün bu itirazlar hakim tarafından resen gözönünde bulundurulması gereken itirazlardandır. ( Baki Kuru - Hukuk Muhakemeleri Usulü - Üçüncü Baskı - Ankara 1974 - Sahife 316, 317 ) ( Dr. Saim Üstündağ - Medeni Yargılama Hukukunun Esasları - İstanbul, 1973 - Sahife : 196 ).
b ) Def’i : Borçlanılmış olan bir edimin devamlı veya geçici olarak ( belirli zaman için ) yerine getirilmesinden kaçınmaya olanak sağlayan bir haktır. Burada, davalı aslında borçludur, ancak özel bir nedene dayanarak borcu yerine getirmekten kaçınmaya hakkı vardır. Örneğin, henüz vadesi gelmemiş bir borcun dava edilmesi halinde davalı bu yönü ileri sürerek borcunu ödemekten geçici olarak kaçınabilir. Dava bu yönden reddedilirse, borcun vadesi gelince yeniden dava açılabilir. Bu tür hükümler kesin hüküm niteliğinde değildir. Borçlanılmış olan edimin devamlı olarak yerine getirilmesine engel olan def’ilerin en tipik örneği zamanaşımı savunmasıdır. Bir dava zamanaşımı nedeniyle reddedilince bu kesin bir hüküm olduğundan davanın tekrar açılması olanağı yoktur. Kural olarak def’i mahkemelerce resen nazara alınamaz. Bunların cevap süresi içinde davalı tarafça ileri sürülmesi gereklidir. Savunmanın genişletilmesi itirazı ile karşılaşılmadığı sürece, def’in geç ileri sürülmesi incelenmesine engel değildir.
Anılan kavramlara kısaca deyinildikten sonra üzerinde durulması gereken yön, cevap layihasının geç verilmesi halinde karşı tarafın savunmasının genişletilmesine muvafakat etmemesi halinde ( HUMK. 200/11 ) ya da hiç cevap verilmemesi durumunda doğacak hukuki sonuçtur.
Gerek uygulamada ve gerekse öğretide bu iki hal arasında bir ayırım yapılmamıştır. Her iki tutum bizi aynı sonuca götürmektedir. Yani davalı, her iki halde de ( davayı inkar ) etmiş duruma düşmüştür. Doktrinde, inkarın neyi ifade ettiği yönü kesinlikle aydınlığa kavuşmamış olmasına rağmen uygulamada bu hususu kesinliğe yakın bir şekilde saptayan birçok kararların varlığı müşahede edilmektedir. Dairemizin, 17/12/1965 gün ve 10175/7469 sayılı kararında belirtildiği gibi; davalının süresinde cevap layihası vermemesi ile davayı inkar etmiş olması "uyuşmazlık konusu olayların ileri sürüldüğü üzere değil, başka şekilde gerçekleştiğini veya doğru olmadığını bildirme" anlamındadır. İnkarın bu anlamı içinde, pek doğal olarak davacıya hiç bir borcu bulunmadığı iddiası evleviyetle mevcuttur. Nitekim bu görüş Hukuk Genel Kurulunun 20/09/1967 gün ve 1966 - T/1034 E. 361 K. sayılı ilamında da açıkça dile getirilmiştir.
Hiç kuşku yoktur ki davayı inkar eden kişi sadece def’i ileri süremeyecek ve fakat davacının davasının, daha açıkça bir deyimle davacının iddia ettiği vakıaların gerçek olmadığını ispata medar ve dolayısıyla davayı redde götürecek karşı delillerini ibraz ve ikame hakkını usulün 244. maddesi hükmünce kullanabilecektir. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun, az yukarıda anılan ve Postacıoğlu tarafından da tasvip gören ( İ. Postacıoğlu - Medeni Usul Hukuku Dersleri - Baskı - İstanbul, 1970 - Sayfa : 367 vd. ) kararında açıkça, "cevap layihası vermemek suretiyle davayı inkarın, davacıya borçlu olmadığı anlamında bulunduğu ve borcun ne sebeple bulunmadığı yönünü izah ve iddia hilafına delil ikame hakkını bertaraf etmeyeceği" belirtilmiştir.
Keza Yargıtay Ticaret Dairesi’nin 03/12/1971 gün ve 1971/5454 E. 7194 K. sayılı ilamında da "davalının cevap layihası vermemek suretiyle davayı inkar etmesi halinde, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin mahiyetini ve mevcudiyetini, alacağın miktar ve kapsamını ispat etmek külfeti davacıya aittir. İşaret edilen hususa ilişkin delillerini davacının ibrazından sonra, davalının iddia edilen hukuki bağlılığının mevcut olmadığına veya herhangi bir sebeple itfa ve iskat edildiğine mütedair göstereceği delillerin toplanması iktiza der" demek suretiyle aynı görüşü paylaşmıştır.
Yine Dairemiz 09/06/1966 gün ve 10947/6647 sayılı kararında, "davayı inkarın içinde, haksız eylemin kendisi tarafından yapılmadığı iddiası olduğu gibi çarpışan aracın kendisine ait olmadığı iddiasının da bulunduğunu ve bu itibarla gösterilecek delillerin toplanması gerektiğini" belirtmek suretiyle aynı ilkeyi tekrarlamıştır.
Şu hale göre, yukarıda anılan anlamda davayı inkar etmiş olan taraf, ibraz ve ikame edeceği delillerle davayı redde götürmek hakkını haizdir.
Olayımızda, davalı süresinde cevap vermemiş ve davayı inkar etmiştir. Bu inkarın içinde borcun söndüğü iddiası da var farzedilir. Nitekim davalı, bu savunmasını ispat için Usulün 244. maddesi hükmünce delil ikame etmiştir. İbraz olunan ibra belgesinin yukarıda anılan esaslara aykırı düşüncelerle mahkeme tarafından gözönünde bulundurulmaması usule aykırıdır. Ancak, dairemizce incelenen ibra belgesinin davalı ile davacının kocası İbrahim arasında düzenlendiği anlaşılmaktadır. Yanan binanın davacı Naciye’ye ait olduğunda uyuşmazlık yoktur. Davacı, kocası ile davalının yaptığı ibra belgesinin kendisini bağlayamayacağını ve kocasına kendisi adına irade beyanında bulunmak üzere yetki vermediğini, kocasının bu konuda kendisini temsil edemeyeceğini açıkça savunmuştur. Davalı bu savunmanın aksini iddia ve ispat edememiştir. Bu itibarla, borcun ibra yoluyla düştüğü yönünü kabul olanağı yoktur. Şu durumda, ibra belgesinin mahkemece gözönünde bulundurulmamış olması ancak sonucu bakımından doğrudur.
II - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir yolsuzluk görülmemesine göre davalının ve davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın I ve II. bentte gösterilen nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcından 1.500 kuruşun davacıya geri kalanın da davalıya yükletilmesine ve davacı tarafından peşin ödenen harçtan arta kalan 10.900 kuruşun istek halinde davacıya geri verilmesine 20/12/1974 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 10-06-2008, 11:50   #6
hbelgin

 
Varsayılan Teşekkürler...

Bu davada savunmanın geniiişletimesi dırımı olup olmadığı da kafama takılan sorulardan birisiydi. Ancak, duruşma esnasında genişletme olduğu kanısıyla savunma yaptım. Bu konuda da beni aydınlattığınız için teşekkür ederim...
Old 19-04-2011, 23:52   #7
harkan

 
Varsayılan

Sn. Kocabaş Yargıtay 3. HD. 11.6.1982 (2641/2678) eski tarihli kararında paydaşlar arasında; arazi üzerindeki ağaçların davalı tarafından dikildiği anlaşıldığı takdirde sizin de belirttiğiniz gibi taşınmazların miras kaldığı dönemdeki haline göre hesaplama yapılması gerektiği ancak intifadan men koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılması gerekliliğinden bahsedilmiş,

ancak yukarıda sizin yaptığınız açıklamalara baktığımda söz konusu karar ile sizin yorumlarınız arasında çelişki gördüm, acaba Yargıtay görüş mü değiştirdi?

kısacası davalı tarafından dikilip yetiştirilen bir meyve bahçesi söz konusu olduğunda ya da davalı tarafından inşaa edilip kiraya verilen bir taşınmaz söz konusu olduğunda arazi ya da arsa üzerinde paylı mülkiyet var ise

intifadan men gerekli midir?
yoksa sadece ecrimisil hesaplama şeklini mi değiştirir?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
ecrimisil dadaş Meslektaşların Soruları 1 16-09-2007 19:02
ecrimisil mnokay Meslektaşların Soruları 3 22-03-2007 19:21
ecrimisil Av.Mine Alagaç Meslektaşların Soruları 5 24-02-2007 14:32
Ecrimisil turbo Meslektaşların Soruları 5 20-04-2005 18:53


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04953098 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.