Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Bir Dünya Kadın

Yanıt
Old 12-01-2018, 15:39   #61
ersintoker

 
Varsayılan Çocuk oyuncağı

Adamın biri, vapurda geldi karşıma oturdu,,, Haydarpaşa’ya yanaşma manevralarındayız,,, üstteki saat 15:17’yi gösteriyor hâlâ, 2012 kasımındaki yangın anının zamanı,,, neyseki alttaki güncel, baktım dördü çeyrek geçiyor,,, adam da kolundaki iri saate göz attı aynı anda,,, alışverişten dönüyor besbelli, üzerinde markalar yazılı şatafatlı naylon torbalar var yanında,,, telefonunu çıkardı sonra, bir tuşa bastı,,, konuşmaya başladı,,, bana da dinletiyor,,, öyle de pervasız,,, önce hal hatır sormalar,,, sonra (ne acelesi varsa) gündeme girivermeler,,, “ben hallederim” diyor,,, “benimki kolay,,,” anlamaya başlıyorum konuyu,,, bir kadınla konuşuyor,,, sevgilisi,,, adama soruyor,,, “ne zaman boşanıyorsun eşinden?”,,, adam kanepeye yayılıyor iyice,,, ağzı büyüyor, telefondan uzaklaşıp, bana doğru yayılıyor sanki,,, kalkıp uzaklaşmak geçiyor içimden,,, “önce sen halletmeye bak, boşanma işini,,,” karşısındaki, “neden önce ben?” diye soruyor,,, adam, kendinden emin,,, “bazı işlerim var”, diyor, esneyerek uzun uzun,,, “onları bitireyim, sonrası çocuk oyuncağı benim için…”

Ani bir kararla kalkıp yerimden,,, Kadıköy’ü beklemeden iniyorum vapurdan,,, sürme iskelede bir çocuk, annesinin elinden çekiştiriyor,,, “hani çarşıya uğrayıp oyuncak alacaktık bana,,,” annesi, telaşlı,,, “hadi oğlum, treni kaçıracağız bak yoksa,,, telefon ederiz babana,,, akşam gelirken alır oyuncağını,,,”

Vapur, hareket ediyor,,, trenle işim yok zaten,,, deniz kıyısından yürüyorum, Kadıköy’e…
Old 08-02-2018, 15:43   #62
ersintoker

 
Varsayılan Dikiz aynasından

Akşamları hep aynı yerde görüyorum onu, otoyolumsu asfaltın bir duvara yaklaşıp kıvrıldığı ve kamyonların bir konvoy halinde sıralanıp, uzak diyarlardan gelecek büyük gemileri beklediği rıhtıma açılan kapının önünde… tam önünde değil, biraz daha ilerde, küçük bir yol ayrımında… bekliyor…

Saçlarının rengini söylemeyeceğim ama uzaktan hemen dikkati çekiyorlar… yeşil kısa mantonun altındaki bacakları, boyunu olduğundan daha uzun gösteriyor, ayaklarında uzunca bir bot ya da kısaca bir çizme var, birini hep diğerinin önünde tutuyor… dudakucu kırmızıya boyanmış sigarasını tutan eli hafifçe yana sarkmış, eli değil kolu tabii, parmaklarının ince ve uzun mu yoksa kalın ve kısa mı olduğu pek farkedilmiyor…

Bir otomobil, biraz ilerde kaldırıma yanaşıp duruyor, onu ya o anda farketti ya da bilinçli bir utangaçlığın göstergesi olarak böyle yapıyor direksiyondaki kimliği belirsiz sürücü… bekliyor… dörtlüleri bile yakmamış dikkat çekmemek için sanki otomobili oraya parkedip gidecek… ama hayır… sağ taraftaki camı aşağı doğru indiriyor, gözleri dikiz aynasında ve karanlık… yeşil manto, sigarasını yere atıp, yürüyor, otomobile yaklaştığında eğilip içine bakıyor, birkaç adım daha atıyor, açılan camın bıraktığı boşluk iletişimin perdesi… bir iki cümle, birkaç daha, karşılıklı… cam birden kapanıyor, otomobil bu kez dörtlüleri yakarak ve kendinden beklenmeyen bir hızla yola dalıyor… arkadan bir iki korna sesi duyuluyor.

Rıhtımın kapısından çıkan bir yaşlı işçi yeşil mantonun önünden geçiyor, sonra durup dönüyor… Ne bekliyorsun burada?… yeni yakılmış sigaranın dumanı araya hücum ediyor… Otobüs!… adam eliyle az uzaktaki direği işaret ediyor… daha doğrusu direkte sallanan sarı tabelayı… Durak orası!… Eyvallah!

Biraz sonra bir otobüs gelip duruyor oysa durakta bekleyen kimse yok! İşin tuhafı kimse de inmiyor otobüsten… içindeki yolcular, hep birlikte dönüp yeşil mantoya bakıyorlar, o sırtını dönüyor, rengini söylemediğim saçların arkadan görünüşü daha dehşetli… otobüs horlayıp gidiyor.

O zaman arkasında bekleyen motosikletli fark ediliyor, hemen yanaşıyor kaldırımın kıyısına… konuşup konuşmadıkları bile belli değil, yeşil mantoluyu arkasına alıyor, başındaki kaskı çıkarıp ona veriyor… aniden sarsılan motosiklet, egzozunu patlatarak yola atılıyor… direksiyon başında uyuyakalmış kamyon şoförleri başlarını tek sıra halinde camlardan çıkarıp bakıyorlar, şaşkın ve bıyıklı… motosiklet çoktan uzaklaşmış bile… ama kırmızı stop lambalarıyla kaskın dışına savrulmuş rüzgârlı saçları görmek hâlâ mümkün.
Old 15-03-2018, 14:05   #63
ersintoker

 
Varsayılan Yoktur keşkelerim...

Keşkelerden kaçının diyorlar, geçmişe takılıp kalırsınız bu da dengenizi bozar, bugünü ıskalarsınız, öyle mi?

Hiç keşke demeyin, ben yaptım oldu deyin, zaten ben ne yaparsam iyi yaparım deyin, hiçbir arızayı üzerinize almayın, atın başkasının üzerine gitsin, zeytinyağı olun üste çıkın, herkes altınızda kalsın, bunlar başkalarının da hayatlarına dokunduğunuz zamanlar için olsun, onları yıkıp devirdiğiniz zamanlara ya da şöyle bir sendelettiklerinize… olsun varsın, yeter ki siz sağolun.

Ya kendinizin keşkelerini ne yapacaksınız, hadi canım yoktur benim keşkelerim, ne yaptıysam bilerek isteyerek yaptım, bazı şeyler olmuştur ama psikoloğum demiştir ki sen doğrusunu yapmışsın, şimdi onun üzerinden atlayıp geçelim, silelim gitsin, unutalım, yok öyle bir şey, yaşamadım ben onu, bak hatırlamıyorum bile…

Evet evet yoktur benim keşkelerim, bundan sonra da olmaz, ölçer biçer yürür giderim keşke daha hızlı gidebilseydim, ne? Hay allah elimden kaçtı, keşke kaçmasaydı…
Old 02-05-2018, 12:31   #64
ersintoker

 
Varsayılan Bir mavi ki...

1 Mayıs kalabalığının içinden çıkmış trafiğe kapalı geniş yolda yürürken karşı kaldırımda gördüm onu, küçük bir grup içinde yürüyordu, ellerinde flamalar vardı, o telefonla konuşuyordu, hava güneşli ve sıcaktı, bulutsuz gökyüzünü simlerle süsleyip onu kıskandırırcasına üzerine giyinmişti, tıpkı bir sahil şehrinin piyasa caddesinde… hayır, daha çok bir düğün töreninde yürür gibiydi, etrafına yaydığı ferahlık öylesine bulaşıcıydı ki bir ağaç gölgesine oturup sigara yakmak istedim ama vazgeçtim, uzaktan da olsa onunla yürümek güzeldi, etrafını saran her türlü heyecanın dışında alıp başını gider gibiydi, şaşırtıcı bir meydan okumaydı bu, insanın üzerine üzerine gelen uzun kara kolların tedirgin edici varlığına karşın, yeterince bir soluklanma molasındaydı sanki, uzun siyah saçları tek örgüyle aşağı düşmüş belinde geziniyordu, yolboyu uzanıp giden bariyerlerin ardında dikilmiş yeleklerinde polis yazanların bakışlarına aldırdığı yoktu.

Park alanındaki otobüslerden birine bindi, camdan bakan iri kahverengi gözlerini gördüm, jin jiyan azadi diye bağırıyor gibiydi...
Old 25-06-2018, 12:56   #65
ersintoker

 
Varsayılan Bir avuç

Ne kadar çoğaltırsan çoğalt aslında bir avuçtur hayat, bu küçümsenecek bir şey değildir, aksine daha da anlamlandırmaktır, dörtduvarlar arasına kapatıldığında bir mazgal arasından ya da iki kader mahkumunun gözünden sızıp gelen bir avuç gökyüzünün verdiği mutluluğu, dışarıdaki kalabalıklar geniş dünyalar içinde başlarının üzerinde dönen gökyüzünden alamazlar.

Ah Nihal hanım! Teşvikiye’nin dar sokaklarından birinde bulduğun evinden söz ederken, yatak odanın penceresinden “mendil kadar görünen deniz”in sana verdiği heyecanı hiç anlayamamıştım ben o zaman.

Kuyular dolusu suyun ne anlamı vardır, onu durmadan bütün gün oradan çekip çıkaran hatta kovalarla başından aşağı döken insanın,,, sabahtan akşama kadar topun peşinde koşup ne acıkan ne susayan çocuk benim, ancak akşamın karanlığında annemin tiz sesine koşup gittiği evin bahçesindeki tulumbadan avucuma dökülen suyun yanında?

Geniş hayatlar güzeldir, belki onları dillendirmek, sayfalar dolusuna döküp boşaltmak ki arasına kurutulmuş gül yaprakları saklaya da bilirsin,,, ama gecenin bir vakti, uykudan sıçrayarak uyandığında ya da kalleş bir tabanca mermisinin vınlayarak başının üzerinden geçtiğinde, avucunun içine düşüveren hayat kadar değerlisi var mıdır?
Old 20-09-2018, 15:46   #66
ersintoker

 
Varsayılan İnsan yangını

Bombalar düşmüş ama kar yağıyor, gözlerimin önündeki enkazın üzerinde ince bir kar örtüsü, beyaz, sabah olmak üzere ama ondan önce etrafta yanan ateşler aydınlatıyor sahneyi. Bir asker, parçalanmış ama ölmemiş daha, genç üstelik, sızlanarak konuşuyor, yardıma koşan hemşireyle, o da asker kaputu içinde, çantasını açıp ilk ve son yardımı yapıyor hayır son yardım başka türlü bir şey olacak, önce askeri sakinleştirmek gerek, o ilahi yardım için aracı olmasını istiyor, bunu iyileşmek için mi, acılarının dinmesi için mi yoksa bir an önce canını teslim etmesi için mi yapıyor, bilmiyorum… Askerin yüzü korkunç, patlamış bir yanardağ kraterini andırıyor, tabii uzaktan bakarsan, bakabilirsen yani, hemşire onunla konuşmaya çalışıyor, bir insan bu haldeki bir insanla ne konuşabilir ki, sonra asker son bir istekte bulunuyor ondan, “bana memelerini göster” diyor, daha önce hiç görmemiş ve bundan sonra da göremeyecek artık, hemşire önce anlamamış gibi yapıyor sonra çaresizliğin döngüsünden önce insanlığını sonra üzerindeki asker kaputunu çıkarıyor, bir süre sonra da üstü çırılçıplak kalıveriyor parçalanmış askerin bakışları karşısında, kar taneleri ne güzel uçuşuyor, ateşin alevleri nasıl canlanıyor, arka taraftaki enkaz da başını kaldırıp bakıyor sanki, askerin ifadesiz yüzünden Quasimodo'nun Esmeralda'nın arkasından minnetle haykıran yüzüne bağlanıyorum, “Su verdi bana!”

Askerin ağzından dökülen kanla bitiyor hayat ama hemşirenin çıplak memelerinde yeni doğmuş bir bebeğin açlığını görüyorum, yeni bir hayat için.

Not: Dün gece, Mikhalkov’un Güneş Yanığı filminin son sahnesini gördüm rüyamda da…
Old 16-10-2018, 10:42   #67
ersintoker

 
Varsayılan Bana İhtiyacın Var mı?

“Bana ihtiyacın var mı?”… Kadıköy’ün sahili pazar günleri seyirlik panayır yeri gibi olur, denize uzak yerlerden akın eder insanlar, görmek için değil solumak için, rüzgârını içine doldurmak için, oturup kayalıklarda çekirdek çitlemek için, telefonuna bir akşamüstü fotoğrafı saklamak için, yanındakilerle gönül rahatlığıyla şakalaşmak için, meydanda türkü söyleyenlerin karşısına dikilip onları dinlemek için, biraz ilerde dönen halayın arasına karışıp hiç tanımadığı bilmediği belki o günden sonra da hiç görmeyeceği insanlara omzunu verip terlemek için…

“Bana ihtiyacın var mı?”… Durmuş, işte bu panayır yerinin bir kıyısında bakıyordum, baktığım yerde kaldırımın ortasında kadınlar vardı, üzerlerinde allı yeşilli entariler, ayaklarında kemerleri çiçekli terlikler vardı,,, etrafta durmuş güvenli bir uzaklıktan onlara bakan erkekler vardı, ellerinde sigaralar, bir adımlarını öne atmış, pusuya yatmış acemi avcılar gibi yanılmaktaydılar çünkü onlardı asıl av.

“Bana ihtiyacın var mı?”… Ne güzel bir sözdür bu! hele insanın kendini yalnız hissettiği, elinin kolunun, dilinin uzanacağı bir tek dostunun bile geçici de olsa olmadığı olamadığı o derin yalnızlıklarda duymak istediği hatta duymak için kimbilir ne fedakarlıklarda bulunabileceği ne güzel bir söz…

“Bana ihtiyacın var mı?... İşte o kadınlardan en genç olanı yürüyüp yanıma gelmiş ve sözünü fısıltıyla bile duyurabileceği bir uzaklıktan böyle seslenivermişti,,, yok dedim, hiç ısrar etmeden hemen dönüp gitti,,, ona ihtiyacı olan birilerini bulacaktı mutlaka, şurada durup uzaktan bakan erkekler arasında…

“Bana ihtiyacın var mı?”… Zarafet, hiç beklemediği anda hiç beklemediği yerde karşısına çıkıp, böyle sobe diyor işte insana!
Old 12-03-2019, 12:50   #68
ersintoker

 
Varsayılan Hakikaten Nuran'dı

Arkamdan gelip kafasını uzattı, selamunaleyküm dedi yüzüme…

Ada ile buluşmak üzere az sonra, Bostancı’da trafik lambalarından yolu geçmiş, midye satıcılarının arasından yürüyordum.

Sıkça olur, yolda biri seni çevirir, önce selamlar sonra bir şey sorabilir miyim der, sen de acemiysen adres falan soracak sanıp buyur dersin, sonra binbir dereden sular getirerek senden para ister, kimi hakikicidir kimi değildir, şu şehrin kırk tilkili halini bilenler hemen dönüp uzaklaşır.

Selamunaleyküm… Ben de önce yukarıdakilerden sandım ama tip pek de yabancı değil. Seni tanıdım dedi. Evet, ben de çıkarır gibi oldum ama iyice emin olabilmek için kurcalıyorum belleğimi… Sen tanıdın mı diye sordu bu kez. Evet dedim, İrfan değil mi? Yok Hasan. Tamam ya Hasan… hakikaten Hasan’dı! N’aber hayrola? Hasan, Kadıköy Hasırcıbaşı’nda oturduğumuz yıllardan yani yirmi yıl öncesinden çıkıp gelmiş, apartmanın kapıcısı, iyi çocuktu, güler yüzlüydü, Kütahyalıydı ki hemşeri de sayılırdık. Ada, o apartmana taşındıktan bir süre sonra dünyaya gelip aramıza katılmıştı, Yoğurtçu parkta arabasının içinde gezintiye çıktığımızda ağaçları görür görmez esnerdi, ağzına emziğini alır almaz da uyurdu.

Seni görünce tanıdım hemen dedi Hasan, adımı hatırlıyor muydu bilmem. Önemli mi? Değil! Şimdi Yunus’ta çalışıyorum diye devam etti. Yunus dediği Kartal’ın bir banliyö istasyonu, herhalde oralarda bir yerde, söyledi ama şimdi unuttum, önemli mi? Değil.

Karım öldü, evlenmedim. Yapma Hasan! Siz orada değil miydiniz? Değildik Hasan yoksa hatırlamam mı? Adı… Nuran. Tamam, şimdi hatırladım. Çocuk var mıydı Hasan. Vardı ya küçüğü engelliydi… Tuh, nasıl unuturum, tabii iki de çocuk vardı.

Apartmana yeni taşındığımız günler, kömürlü kaloriferden doğalgaza geçme yaygınlaşmıştı. Yönetici, kömür aldığı yere önemli bir borç takmış, apartman ahalisi de işin içinden çıkmaya çalışıyordu, yönetim Hasan’ın bodrum kattaki penceresiz kapıcı dairesinde toplanmıştı. Onların ev hallerine de o gün tanık olmuştum.

Çok gençti daha… Hasan neyi vardı eşinin? Kanser! Al silahı vur şimdi bu hastalığı hemen oracıkta! Hasan, sanki her şeyi en kestirmeden bir çırpıda söylemek istiyordu, ayrıntılara, havadan sudan muhabbetlere girmeden…

Hadi, ben gideyim artık, seni tanıdım da bir görüneyim dedim. Tamam Hasan diyorum, yarım yamalak vedalaşıp ayrılıyoruz. O gidiyor, her şey yarım kalıyor, bir süre zihnimi toparlayamıyorum. Sanki Hasan sırf bu haberleri vermek için günlerce izimi sürmüş sonunda beni bu sisli puslu İstanbul akşamının görünür bir anında bulup yakalamıştı.

Yürüdüm, kırıktan iyileşen ayağımın üzerinde şimdi biraz daha fazla sekiyordum. Hakikaten Nuran’dı… Şimdi çok net gelmişti gözlerimin önüne hayali… Pembe beyaz değirmi yüzlü, saf, çilekeş ama direngen Nuran… O güzel yüze ölüm nasıl yakışmıştı?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
İstanbul Yerel Yönetimler Kadın Çalışmaları Ağı Kadın Çalıştayı Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 0 28-02-2010 23:43
İstanbul Kadın ÇalişmalariıYerel Yönetimler Ağı Kadın Çalıştayı Av.Habibe YILMAZ KAYAR Kadın Hakları Çalışma Grubu 1 06-02-2010 01:28
Dünya Güzeldir ! Sibel Site Lokali 14 08-11-2007 18:47
Dünya küçük mü? yağmurdamlası Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. 0 19-09-2006 12:26


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05513811 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.