|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
17-08-2009, 14:25 | #1 |
|
Markanın korunması,markanın hükümsüzlüğü davası
Sayın meslektaşlarım,cevabını bulamadığım bir sorumu sizinle paylaşmak istiyor ve değerli görüşlerinizi bekliyorum.Sorum şu:tescilli bir markayı oluşturan kelimelerden biri o markayı ayırt edici nitelikte olup,diğeri günümüzde birçok hizmette kullanılan ve hizmetin türünü belirten bir sözcüktür.Davanın açılma sebebi ise bu kelimenin yani hizmetin türünü gösteren kelimenin davalı(müvekkil)tarafından kullanılmasının önüne geçmek.Halbuki Markaların Korunması Hakkında KHK md.7/c ye göre davanın yasal dayanağı yoktur kanaatimce.Fakat yasaya rağmen davanın açılmış olması biraz şüpheye düşürdü beni.Konu hakkında bilgisi ve özellikle elinde Yargıtay kararı olan meslektaşların yardımlarını bekliyorum.Ayrıca bu durumda markanın hükümsüzlüğü davasını açmak yerinde olacak mıdır,yoksa bu dava içerisinde mi olayı çözümlemeye çalışmak daha mantıklı olacaktır?
Saygılarımla... |
19-08-2009, 22:57 | #2 |
|
Sayın Meslektaşım,
Sizin de bahsettiğiniz 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 7. maddesinin c bendinde; "Ticaret alanında cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak belirten veya malların üretildiği, hizmetlerin yapıldığı zamanı gösteren veya malların ve hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markalar" ın tescil edilemeyeceği belirtilmiştir. Burada markanın tüm unsurları ile bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Örneğin bir alkollü içecek için sadece "alkollü" şeklinde bir marka tescil edilmemelidir. Siz sorunuzda markayı açık şekilde belirtmediğiniz için "esas unsur" ve "ayırt edici nitelik kazandırma" yönünden görüşümü bildiremiyorum. Markayı açıklamak istememekte haklısınız. Ancak dilerseniz bana özel bir mesajla dava konusunu, davacının dayanaklarını ve markanın ne olduğunu yazabilirsiniz. Bunları öğrenebilirsem ve özellikle de markayı görürsem size yardımcı olmam kolaylaşacağı gibi vereceğim bilgi de daha sağlıklı olacaktır. Saygılarımla, |
20-08-2009, 08:50 | #3 |
|
İlginize çok teşekkür ederim,markanın bütününe bakıldığında iki marka arasında iltibasa yol açabilecek bir durum mevcut değil.Tamamen farklı isimler altında hizmet vermekte olan iki taraf var.Sorun sadece yardımcı unsur olarak kullanılan kelimenin tescilinin markanın korunması hususunda ne gibi ayrıcalıklar tanıdığı sorusunun altında yatıyor.Yardımcı sözcük günümüzde pek çok hizmette kullanılan bir sözcük ve aslında hiç de karışıklığa yol açacak bir sözcük değil.Hatta davalı yani müvekkilin kullandığı isim dava açan şirketten uzun yıllar önce kullanılmaya başlanmış ve ülke çapında 7 den 70 e herkesin bildiği bir isim.Bu durumda yardımcı unsurun hizmetin türünü bildirdiğinden bahisle davanın reddini talep etmek dışında yapacak bir savunmamız olabilir mi sizce?Ayrıca 11.HD. 30.11.1999, E.5356/K.9805 sayılı kararına ulaşmam gerekiyor.Bu karar elinde olan meslektaşlarımın yardımını bekliyorum.İyi çalışmalar dilerim herkese.
|
20-08-2009, 13:38 | #4 |
|
Elbette olabilir. Tarafıma göndermiş olduğunuz özel mesajda müvekkilinizin markasının tescilsiz olduğunu belirtmişsiniz. Dolayısıyla müvekkiliniz işareti tescilsiz olarak davacıdan daha öncesinden kullanıyor ise eskiye dayalı kullanım hakkınız söz konusu, savunmalarınızda buna değineceksiniz ama bunun dışında da bir kaç önemli husus var:
Bir kere işin en tuhafı tescilli markanız bulunmamasına rağmen aleyhinize "markanın hükümsüzlüğü" davası açılmış olması Markanın hükümsüzlüğü davasının açılabilmesi için her şeyden evvel TPE nezdinde tescilli bir markanızın bulunması gerekir. Dolayısıyla şu an aktardığınız kadarı ile dava hatalı açılmış. Müvekkiliniz adına tescilli bir marka yok ise karşı yanın açması gereken dava "marka tecavüzü" ve "haksız rekabet"e dayanmalı idi. Diyelim ki karşı yanın davası "marka hükümsüzlüğü";zamanaşımı yönünden de şunu söyleyebilirim; her ne kadar bu tip marka hükümsüzlük davalarında zamanaşımı süresi kanun koyucu tarafından belirlenmemiş olsa dahi Yargıtay'ın yerleşik içtihatları ve doktrinel görüşler uyarınca tanınmış markalar için öngörülen 5 yıllık sürenin bu davalarda da uygulanması hususu yerleşmiştir. Örneğin T.C. Yargıtay 11. HD.E. 2000/5607K. 2000/6604 T. 11.9.2000 kararında da belirtildiği gibi; ""556 sayılı KHK.da, marka tescil başvuruları değerlendirilirken, ilgililere, itiraz olanağı ile birlikte sonradan marka tescilinin hükümsüz sayılması için dava açma olanağı da tanınmasına rağmen, bu davanın hangi sürede açılacağı hususunda bir düzenleme getirilmemiş ise de, tanınmış sayılan markalar için öngörülen 5 yıllık sürenin, en azından diğer markalar yönünden açılacak davalar için de uygulanarak yasal boşluğun doldurulması uygun görülmüştür." (Yanlış hatırlamıyorsam bu konuda HGK kararı da olması lazım ancak şimdi bulamadım.) Yukarıdaki uygulamanın yerleşmesinin önemli bir dayanağı da TMK m.2'dir. Uzun yıllardır markanızı tescilsiz olarak kullandığınızdan söz ediyorsunuz. Bu durumda TMK m.2 sizin açınızdan çok büyük önem taşıyor. Zira karşı yan bunca yıl sizin kullanımınıza ses çıkarmamış olmasına rağmen şimdi aradan yıllar geçtikten sonra böyle bir iddia ile karşınıza çıkıyor. Siz bunca emek, yatırım ve çaba harcayıp(maddi ve manevi anlamda) markanıza ayırt edici nitelik kazandırdıktan sonra... Burada karşı yanın kötü niyetini de vurgulamanızı öneririm. Ben size özel mesaj ile daha ayrıntılı da bilgi vermeye çalışacağım ama önce size gönderdiğim sorularımı yanıtlamanız lazım Saygılarımla, |
20-08-2009, 16:30 | #5 |
|
Yargıtay Kararı
[quote
Bir kere işin en tuhafı tescilli markanız bulunmamasına rağmen aleyhinize "markanın hükümsüzlüğü" davası açılmış olması Markanın hükümsüzlüğü davasının açılabilmesi için her şeyden evvel TPE nezdinde tescilli bir markanızın bulunması gerekir. Dolayısıyla şu an aktardığınız kadarı ile dava hatalı açılmış. Müvekkiliniz adına tescilli bir marka yok ise karşı yanın açması gereken dava "marka tecavüzü" ve "haksız rekabet"e dayanmalı idi. Bize karşı açılan dava marka hakkına tecavüz ile,maddi ve manevi tazminat davasıdır.Hükümsüzlük ise bizim onlara karşı açmayı planladığımız dava.Çünkü markaı oluşturan ibarelerden biri bugün dünya çapında kullanılılan bir ibare.Öyle ki tüm dillerde kabul görmektedir.Özellikle cins isimlerinin sırf markanın bir parçası olmasının ona korunma hakkı tanımayacağına ilişkin Yargıtay kararının bana çok faydası olacaktır.Çünkü davanın tek dayanağı bu hizmetin türünü gösteren ibarenin kullanımı.Markadaki esas unsura yani ayırt edici kelimenin kullanılmasına ilişkin bir ihtilaf yok.Şimdiden yanıtlarınız için teşekkür ederim. |
21-08-2009, 22:18 | #6 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Meslektaşım,
Sizin davanızda oldukça özel durumlar bulunduğundan size özel mesaj yolu ile destana dönüşmüş bir mesaj yollamış idim ancak o mesajı isimleri gizleyerek buraya aktaramadığımdan ve aktarmamam gerektiğinden sadece daha sonra bu konuyu okuyanlara yardımı dokunsun diye aşağıdaki sorunuzu cevaplamak istiyorum;
Bir kelime, işaret veya sayı dünya çapında kullanılıyor olsa dahi; bu ibare markanın "esaslı unsuru" değilse veya tek başına tescilli değil ise markayı hükümsüz kılmanız mümkün değildir. Markayı içeren ibarelerin bir kısmının hükümsüz kılınmasına yönelik bir yasal yol da mevcut değildir; marka ya tamamen hükümsüz kılınır ya da hükümsüzlük talebi reddedilir. Sizin olayınızda da belirttiğiniz ibare tek başına tescilli değil ve kanaatimce esaslı unsur da değil. m.7/c hükmü çok açık; "münhasıran veya esas unsur olarak" içerme koşulunu arıyor. Bunun yanında daha önce de belirttiğim gibi marka hakkında yapılacak değerlendirmelerde marka bir bütün olarak ele alınmalı ve ayrıca umumi intiba gözetilmelidir. Bu yönden değerlendirdiğimde ben sizin gerekçenizi yerinde bulmuyorum, siz bu davayı açmış olsanız ben de hakim olsam davayı reddederdim doğrusu. Ancak tabii ki sonuç konusunda kesin konuşmayı sevmediğimden belirtmek isterim ki bu, tamamen benim kişisel objektif değerlendirmemdir. Marka konusunda fikir ayrılıklarına sıkça rastlanmaktadır. Saygılarımla, |
22-08-2009, 12:49 | #7 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın meslektaşım, marka hukukuna tam olarak hakim olmasam da bir keresinde İstanbul Ticaret Mahkemelerinde duruşmamı beklerken markanın değiştirilmesine dair karar verildiğine şahit olmuştum. Davanın nev'i nedir, talepler nelerdir bilemiyorum ama bir markanın başka bir markaya benzediğinden bahisle isim değişikliğine ve yeni isminin belirlenerek TPE' ne bu şekilde kaydedilmesine hükmedilmişti. Siz meslektaşlarımla paylaşmak istedim.. Saygılarımla |
22-08-2009, 17:57 | #8 |
|
Sayın Bulut,
Öncelikle katılımınız için teşekkürler çünkü Fikri Mülkiyet Hukuku alanı maalesef sitemizin ölü bir alanı ve yeni isimlerin konulara dahil olduğunu gördüğümde ben çok seviniyorum. Bahsini ettiğiniz davanın Ticaret Mahkemesi'nde görüldüğünü söylediğiniz için aklıma ticaret ünvanı veya tescilsiz bir marka ile mi ilgiliydi acaba sorusu geliyor? Zira İstanbul'da uzun yıllardır Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemeleri mevcut ve bu durumda HSYK'nın ilgili kararı doğrultusunda Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olması mümkün değil. FSHHM yokken de yanlış hatırlamıyor isem bu davalara AHM'ler bakıyordu. (3'ten fazla olduğu yerlerde 3. AHM'ler görevli idi.) Tescilsiz bir markanın ve ticaret unvanının belli bir bölümün kullanımının önlenmesi ve karşı yanın tescilsiz markasındaki belli bir kelimeyi iş evrakları ile tanıtım vasıtalarında kullanmasının önlenmesi/durdurulmasına yönelik benim de şu anda görülmekte olan bir davam var ancak bu tamamen farklı bir talep ve farklı bir durum. (Önemli bir not: ben bu talepte bulunurken ticaret ünvanım yanında ayrıca tescilli marka hakkıma da dayandığım için FSHHM'de görülmektedir) Bu tip talepler ticaret unvanı ve tescilsiz markalar düşünüldüğünde normal ancak tescilli bir marka yönünden ben yukarıdaki şekilde verilmiş bir mahkeme kararının oldukça muğlak ve hukuka aykırı olacağı kanaatindeyim. Zira "isim değişikliğine" ve "yeni ismin belirlenerek" ifadesinde hiçbir açıklık da bulunmuyor. Bu kişinin ne tür bir isim seçeceğine mahkeme karar veremez, isim değişikliği neye göre belirlenecek? Hadi diyelim ki ben bu kişiyim; yeni isim belirledim ve bunun tescili sağlamak istedim. Bu mahkeme hükmünün neresine dayanacağım? TPE bana bu yeni bir başvurudur başka bir markanın tescilini istiyorsun yeni başvuru numarası alması gerekir diyecek. Diyelim TPE böyle bir mahkeme hükmü karşısında aynı tescil numarası üzerinden değişikliği yapmaya kalktı bu durumda yeni seçeceğim ismin bir başka tescilli marka ile benzer ya da aynı olmayacağı ne malum? Ee o zaman da TPE'nin ön inceleme yönünden içine düştüğü durum ne olacak Bence kesinlikle bu işin içinde başka bir iş var Sayın meslektaşım. Ticaret unvanından belli bir kelimenin silinmesi/değiştirilmesi ve aynı şekilde kullanılan reklam, tanıtım ve sair iş evraklarında belli bir kelimenin kullanımının önlenmesi/durdurulması talep edilebiliyor. Ancak benim bildiğim kadarı ile tescilli bir markanın belli bir kelimesinin hükümsüz kılınması veya belli bir kelimenin değiştirilerek TPE nezdinde yeniden tescili gibi bir yol bulunmuyor. "Markanın kısmi hükümsüzlüğü" ibaresi marka hukukunda sınıflar bakımından kullanılmakta. Örneğin siz 5 ayrı sınıfta tescilli bir markanın sadece 3 sınıf yönünden hükümsüz kılınmasını ve sicilden terkinini talep ederseniz bu durumda markanın sadece bu sınıflar yönünden kısmen hükümsüz kılınmasını talep etmiş oluyorsunuz. Tescilli markalar açısından belirttiğiniz yönde kararlara rastlayan meslektaşlarımın bu başlık altında paylaşmasını rica ediyorum. Saygılarımla, |
22-08-2009, 18:58 | #9 |
|
Benzer bir hususta ben de bir soru sormak istiyorum:
Enstitünün, tescil kararına karşı yapılan itiraz üzerine verilen ve kesinleşen kararlarına karşı, 53.madde gereğince 2 ay içerisinde dava açılabilmektedir. Tescile itiraz edip, itirazı reddedilen taraf, bu iki ay içerisinde dava açmayarak süreyi geçirdiği takdirde, daha sonra genel hükümlere göre tescil edilen markanın hükümsüzlüğünü mahkemeden talep edebilir mi? Vakit ayıran katılımcılara şimdiden çok teşekkür ederim. |
22-08-2009, 21:02 | #10 |
|
Yanıt veren herkese teşekkürler...
|
22-08-2009, 23:25 | #11 | |||||||||||||||||||||||
|
Sorulara Yargıtay kararı ile cevap vermeyi pek sevmesem de, aşağıdaki kararı işinize de yarayabilir düşüncesi ile ekliyorum. Bu karara göre Enstitü kararlarına karşı (muhatap Patent enstitüsüdür) yeniden inceleme kurulu huzurunda itiraz etmeden, iptal davasını süresinde açmayan ilgilinin, 53. maddeye dayalı olarak dava açmak hakkı kabul edilmemiştir. Her ne kadar bu kararda prosedür tamamlanmamış olsa da, tamamlanıp yeniden inceleme kurulu kararına karşı 2 aylık süre geçirilerek açılacak iptal davası bakımından da sonucun değişmeyeceği bu karara göre evleviyet icabıdır. Hal böyle olmasına rağmen kanaatimce 42. madde ve devamı hükümleri dairesinde 5 yıllık süre içinde hükümsüzlük davası açabilmelidir. Aksi takdirde 42. maddede zikredilen 5 yıllık sürenin ve hükümsüzlük davasının bir manası olmayacaktır. Keza hükümsüzlük davası ile iptal davası hem dayanak hüküm bakımından hem de taraflar bakımından farklılık arz etmektedir, düşüncesindeyim. T.C. YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2000/8148 K. 2000/10034 T. 14.12.2000 • DAVA AÇMA HAKKI ( Marka Tescil Başvurusunun Reddi - İnceleme ve Değerlendirme Kurulu Nezdinde İtiraz Etmemek) • MARKA TESCİL BAŞVURUSUNUN REDDİ ( Dava Açma Hakkı - İnceleme ve Değerlendirme Kurulu Nezdinde İtiraz Etmemek) • İNCELEME VE DEĞERLENDİRME KURULU NEZDİNDE İTİRAZ ETMEMEK ( Marka Tescil Başvurusunun Reddi - Dava Açma Hakkı) KHK-556/m.47,52,53 2709/m.125 ÖZET : Marka tescil başvurusunun reddine ilişkin bildirilen karara karşı İnceleme ve Değerlendirme Kurulu nezdinde itiraz etmeyen davacının, dava açma hakkı yoktur. DAVA : Taraflar arasındaki davanın ( Ankara Asliye İkinci Ticaret Mahkemesi)nce görülerek verilen 10.5.2000 tarih ve 1999/104-2000/227 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "R......." ibaresini marka tescili için başvurusunun, Yusuf'un itirazı gerekçe gösterilerek rededildiğini,ancak,itirazın belgeye dayalı olmadığı gibi, gerçek hak sahibinin müvekkili olduğunu ileri sürerek, davalı Enstitü kararının iptali ile markanın tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevabında, davanın 2 aylık sürede açılmadığını, "R......" ibaresinin 1990 yılından beri itirazcı Yusuf tarafından kullanıldığını savunarak davanın reddini istemiştir. Müdahil R..... Bilgisayar ve Elektronik Hizmetleri Ltd, Şti. vekili de, marka hakkının müvekkiline ait olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia ve savunmaya, toplanan delillere, bilirkişi raporuna nazaran, davacının enstitü kararına karşı öncelikle Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kuruluna itiraz yoluna başvurmadan böyle bir dava açamayacağı gibi, Yusuf isimli şahsın "R...." ibaresini 1990 yılından beri kullandığı, 16. maddeye uygun bir devir olmadığından marka haklarının devam edeceği gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve 556 sayılı KHK. nın 53. maddesi uyarınca, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulunun 47 ila 52. maddelerde belirtilen itiraz işlemleriyle ilgili kesinleşen kararlarına karşı, kesinleşen kararın bildirim tarihinden itibaren iki ay içinde yetkili mahkemede dava açılabileceğine, her ne kadar, itiraz için bu Enstitü tarafından cevap verilmemiş veya sonuçlandırılmamış ise, TC Anayasanın 125. maddesi uyarınca idarenin hür türlü eylemlerine karşı yargı yolu açık olduğundan, Enstitünün, bir başvuruyu sonuçlandırmaması halinde, doğrudan dava hakkını kabul etmek gerekir ise de, dava konusu olayda, davacının marka tescil başvurusu, Enstitü'nün Markalar Dairesi Başkanlığı'nca reddedilmiş ve bu karar davacıya 22.12.1999 tarihli yazı ile bildirilmesine rağmen davacının 556 sayılı KHK'nın 47. maddesi gereğince Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu nezdinde itiraz etmeyerek bu prosüdürü tamamlamamış olması karşısında, davacının KHK. nın 53. maddesi çerçevesinde bir dava hakkı bulunmadığından davanın reddine ilişkin kararın bu gerekçeye nazaran onanmasına karar vermek gerekmiştir. Kazancı yayınlarından alınmıştır. |
23-08-2009, 21:58 | #12 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın BaharB, 2 aylık sürede açılması öngörülen bahsini ettiğiniz bu dava, TPE-Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararlarının iptaline ilişkin bir dava türüdür. "Hükümsüzlük" konulu bir dava değildir. Bu doğrultuda, Sayın Dikici'nin de belirttiği üzere tescilli marka hakkı sahibine karşı 556 S. KHK m. 42 hükmüne dayalı olarak belirlenen yasal süreler dahilinde hükümsüzlük davası açılabilir. |
24-08-2009, 10:22 | #13 |
|
Cevap veren değerli katılımcılara teşekkür ederim. Somut olayın gerçekleştiği süreçten bahsedersem sanırım biraz daha ayrıntılı bir tartışma olabilir:
Müvekkilin tescil başvurusunun yayınlanması sonrası karşı taraf, müvekkilin tescil ettirmek istediği marka ile kendi tescilli markaları arasında aynılık / benzerlik bulunduğu, bu durumun karışıklık / iltibas (7-8. maddeler) yaratacak nitelikte olduğundan bahisle itirazda bulunuyor ve itiraz daire tarafından kısmen kabul edilerek bir kısım malların listeden çıkarılmasına karar veriliyor. Bu karara karşı tarafımızdan YİDK nezdinde itiraz ediliyor ve YİDK itirazımızı kabul ederek dairenin kararını kaldırıyor, karşı taraf bu karara karşı 2 aylık süre içerisinde herhangi bir dava açmıyor ve tescil talebimiz, talep edilen tüm mallar bakımından kabul edilerek marka müvekkil adına tescil ediliyor. Bunun üzerine, 5. sene içerisinde karşı taraf bu kere yine aynı gerekçelerle hükümsüzlük davası açıyor. Savunmamızda ortaya koyduğum olgulardan biri de "davacının tescil sürecinde, itiraz prosedürünü işlettiği ancak ihtilafı, dava şeklinde mahkemeye götürme hakkını kullanmadığı ve bu şekilde itiraz prosedürünü tamamladığı, dolayısıyla tarafları, konusu, sebebi aynı olan bu tartışmayı, hükümsüzlük davası şeklinde mahkeme önüne getiremeyeceği" şeklinde idi. Dava henüz devam etmektedir. Aksi halde markası tescil edilen ve belki de çok büyük miktarlarda bu marka üzerinden ticari - sınai yatırım yapacak olan kişilerin, 5 sene ve hatta subjektif bir olgu olan "kötüniyet iddiası halinde" zamanaşımına dahi tabi olmadan markasının iptal edilebiliceği kuşkusuyla bir belirsizlik içerisinde kalacağını, kanunun buna imkan vermemesi gerektiğini düşünüyorum. İşime geldiği için mi böyle düşünüyorum, bilmiyorum? |
24-08-2009, 11:30 | #14 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Evet Sayın Meslektaşım sizin ifadenizle işinize geldiği için böyle düşünüyorsunuz
Ben de benzer durumda olduğum zamanlarda karşı yanın TPE YİDK kararına karşı dava yoluna gidebilme imkanı varken bunu işletmemiş olması ve aradan onca yıl geçip müvekkil tescilli markasına bunca emek harcayıp büyük yatırımlar yaptıktan sonra hükümsüzlük davası açmasının kötü niyetli olduğundan bahisle savunma yapıyorum(işime geldiği için) Ancak hiçbir şekilde kabul görmüyor ve 556 S. KHK'da mevcut düzenlemeler uyarınca bu savunmanın kabul görmemesi de yerindedir. Zira TPE-YİDK kararına karşı dava yoluna gidilmemesi halinde sadece YİDK kararı; yani tescilin kabulü ya da reddine ilişkin karar kesinleşiyor. Tescilli markaya karşı yasal koşullar dahilinde hükümsüzlük davası açma hakkı hala baki. Siz konu ve sebebin aynı olduğunu ifade etmişsiniz ancak kanaatimce hükümsüzlük davalarındaki konu ve sebep iptal davasındakinden farklıdır. İptal davasında; YİDK kararının iptalini istiyoruz hükümsüzlük davasında ise artık tescil edilmiş bir markanın hükümsüz kılınarak sicilden terkin edilmesini. Yine iptal davasında husumeti TPE'ye (ve kimi zaman benzer/aynı marka hakkı sahibini de bu davanın 2. davalısı olarak göstermeliyiz.)yönlendirirken; hükümsüzlük davalarında TPE'ye husumet yönlendirilmemelidir.
Zira, markasını tescil ettirmek isteyen bir kimsenin ya da bu başvuruyu yapacak marka vekilinin başvuruyu gerçekleştirmeden önce "benzerlik araştırması" yapma zorunluluğu da buradan kaynaklanmaktadır. TPE tarafından başvurunun ön inceleme sürecinde yapılan benzerlik araştırmasının sebebi de budur. Ancak şu da bir gerçek ki TPE'nin yaptığı bu araştırma her zaman sağlıklı olmuyor. Birbirleri ile iltibas yaratacak nitelikte pek çok markanın tescilli bulumasının sebeplerinden biri de bu. TPE'deki süreç esnasındaki itiraz prosedürünün önemi de burada göze çarpıyor. Kısacası hükümsüzlük davalarında belirttiğiniz şekilde savunma yapılabilirse de yasal mevzuat uyarınca dikkate alınmaması gereken bir savunmadır. |
24-08-2009, 13:47 | #15 | |||||||||||||||||||||||
|
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Markanın hükümsüzlüğü davası ile YİDK kararının iptali davasında yetkili Mahkeme | Av.Bilgin Elial | Meslektaşların Soruları | 6 | 27-05-2011 14:21 |
Marka İptal davası ve markanın tescil edilmiş sayıldığı zaman | hakanakdag58 | Meslektaşların Soruları | 3 | 25-07-2007 16:01 |
Markanın Hükümsüzlüğü | salimengin | Meslektaşların Soruları | 2 | 02-06-2007 23:37 |
Tanınmış Markanın Korunması-1/Yargıtay Kararı | Av.Ceylan Pala Karadağ | Fikri Haklar ve Bilişim Hukuku Çalışma Grubu | 7 | 09-04-2007 15:20 |
Tanınmış Markanın Korunması-2/Yargıtay Kararı | Av.Ceylan Pala Karadağ | Fikri Haklar ve Bilişim Hukuku Çalışma Grubu | 1 | 14-02-2007 18:18 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |