22-09-2006, 00:41 | #1 |
|
Düşünce Özgürlüğü Nedir? Düşünce Özgürlüğünün Tanımı
Nedir düşünce özğürlüğü? Falanca general bunu yapmıştır bu böyledir bu şudur, filan büyük devlet adamı şöyle yapmıştır bu şöyle biridir deyip istediği kişiye/gruba/topluma anlamlar vermek (bir hakareti güzel cümlelerle ima etmek), hüküm giydirmek ve düşüncelerini herkese duyurmaya, toplumu etkilemeye çalışmak mı; yoksa insanın bir millet bir devler içerisinde düşündüğü gibi yaşayabilmesi-yaşadığı gibi düşünebilmesi mi?
Hukukun yargılayamadığı ve dolayısı ile sonucuna bir anlam veremediği olaylarda şahısların veya toplumların birer yargıç gibi olaya ve sonuçlara anlamlar yüklemesi, hüküm vermesi ve bu yöndeki düşüncelerini yaymaya çalışması düşünce özgürlüğü içinde sayılabilir mi yada ne derece düşünce özgürlüğü içinde sayılabilir? Hukuk bunun kesin sınırlarını koyabilir mi? saygılarımla... |
22-09-2006, 10:46 | #2 |
|
En genel tanımıyla düşünce özgürlüğü kişinin hiç bir engele maruz kalmadan bilgi edinmesi, edindiği bilgiler sonucu bir kanaate varması, ve kendi düşünceleri sebebiyle kınanmaması, düşüncelerini yayabilmesi olarak nitelendirilebilir.
Görüldüğü gibi düşünce özgürlüğü, bilgi edinme, kaanat, ve ifade özgürlüklerini içinde de barındırmaktadır. Her özgürlüğün bir sınırı olduğu gibi düşünce özgürlüğünün de bir sınırı vardır. 1982 anayasasının 24. maddesinde 'Devletin ve milletin bölünmez bütünlüğü..' gibi bir çok sınırlama sebebi vardır. Hukuk,düşünce özgürlüğünün sınırlarını belirlemiştir,kişinin olaylara yargıç gibi müdahele edip, anlamlar yüklemesi düşünce özgürlüğü olarak sayılamaz, Tabi bu özgürlüğün nerede kullanıldığı da önemlidir,kabalık bir ortamda kullanımıyla, diğer ortamlarda kullanımı farklı sonuçlar doğuracaktır. Yargılama devam ederken bile yargıya müdahele niteliği taşıyan açıklamaların yapılması kanunlara aykırı olduğuna göre ve yargıya müdahele sayıldığına göre düşünce özgürlüğü sınırları dışında kullanılıyor demektir. saygılar... |
22-09-2006, 10:50 | #3 |
|
AİHS md. 10 ifade özgürlüğünü koruma altına almıştır ve bunu (kanımca) en temel insan hakkı olarak düzenlemiştir. Buna göre hekes her türlü düşüncesini, bilgi ve kanaatini kamu otoritesinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın istediği meşru yolla dile getirebilecek ve yazabilecektir. Biz de AİHS'nin taraflarından biri olduğumuza göre bu kurala uymak zorundayız. Aksi halde, AİHM'deki mahkumiyetlerimiz hız kesmeden devam eder. Yüsek Mahkeme, ifade özgürlüğüne ayrıca önem veriyor ve şu çok önemli ki geniş yorumluyor.
Tabii ki, her özgürlüğün olduğu gibi bunun da sınırı var. AİHS md.10/2 bunun sınırlarını tek tek belirtmiştir. Bu soyut hükmün somutlaştırılması ise içtihatlara bırakılmıştır. Herkese iyi çalışmalar dilerim. |
23-09-2006, 16:05 | #4 |
|
Değerli arkadaşlar bu konuda makalemin bir kısmını ekledim yaralı olması dileğiyle
Düşünce Özgürlüğü. AİHS’nin 9. maddesi aynen şöyledir: “ 1- Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, aleni veya özel olarak ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak sureti ile dinine veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir. 2- Dinini veya inançlarını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin kamu düzeni, sağlığı veya ahlakının ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda gerekli önlem olarak ve yasa ile sınırlanabilir” Düşünce özgürlüğü bu madde ile koruma altına alınmıştır.. Düşünce özgürlüğü yüzyıllardır tartışılan konuların başında gelmektedir. Düşünce dışarıya vurmadıkça mutlak koruma altındadır. Düşünce özgürlüğü ile düşünceyi açıklama yani ifade özgürlüğü arasında ayrım yapılamayacağı çoğunlukla kabul edilmiş bir görüştür. Kişinin iç dünyasını ilgilendiren ve dışarı vurulmayan düşünce hiçbir sistemde cezalandırılmamıştır. Düşünce özgürlüğü bu nedenle ifade özgürlüğü başlığı altında incelenmiştir. 5.8.2. İnanç Özgürlüğü Batılı demokrasilerde düşünce, vicdan ve din özgürlüğü demokrasinin temelleri arasında sayılmıştır. Bireylerin istedikleri dini ve inancı seçmeleri, dini ve inanca sahip olmama ve dinlere karşı ilgisiz olmayı da içermektedir. Dini inanç özgürlüğü aynı zamanda dinin gereklerini yerine getirip getirmeme özgürlüğünü de kapsamaktadır. Bu özgürlüğün en belirgin özelliği devletlerin dini inançlar arasında ayrım yapılmaması yükümlülüğünü getirmesidir. İnanç özgürlüğü ibadet yapma hakkını da kapsamaktadır. Bireyler dini inançlarını tek başına veya toplu olarak açıkça veya özel olarak ibadet, öğretme, uygulama veya ayin yolu ile açıklama hakkına sahiptirler. Bu hak aynı zamanda başkalarını kendi dini inancı yönünde ikna etme hakkını da içermektedir. Taraf devletlerin ibadet yolu ile dini inançların uygulanmasını olanaklı kılacak koşulları oluşturma yükümlülüğü de altındadır( Tezcan; Erdem; Sancakdar, 2004, 248 ). 5.8.1. Avrupa İnsan Hakları Mevzuatına Göre Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü, AİHS’nin 9. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre ;”herkes, düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel biçimde ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapma suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir. Din veya inancının açıklama özgürlüğü ancak kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin koruması için demokratik bir toplumda zorunlu önlemlerle ve yasayla sınırlanabilir. “ Bu şekilde 9. madde düşünce, din ve vicdan özgürlüğünü birbirinden ayırarak her birisini güvence altına almıştır. 2.fıkrası din ve inancını açıklamamaya zorlanmama yasağı düzenlenmiştir. 5.8.2. Türk Mevzuatında Düşünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü Din ve vicdan özgürlüğü Anayasanın 24. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede” Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. 14. madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz. Din ve ahlak eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır. Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz” hükmü bulunmaktadır. Bu düzenleme genel hatları ile Avrupa normlarına uygundur. Ancak, din kültürü ve ahlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır hükmü Avrupa normlarına uygun değildir. İnanç özgürlüğü kapsamında taraf devletlerin halkına ve gençliğine dini yönden herhangi bir etki ya da yönlendirme yapmama yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu bağlamda zorunlu din bilgisi dersi bulunan okullarda bu eğitimden ayrık tutulma olanağının verilmemesi sözleşmeye aykırıdır. Bu konuda AİHM Lena ve Anna- Nina kararında zorunlu din bilgisi dersi bulunan okullarda bu eğitimden ayrık tutulma olanağının verilmemesini ihlal olarak kabul etmiştir (Tezcan; Erdem; Sancakdar, 2004, 249 ). Düşünce özgürlüğü Anayasanın 25. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede düşünce özgürlüğü, “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme Avrupa normlarına uygundur. 5.9. İfade Özgürlüğü İfade özgürlüğü demokrasinin temelini oluşturmaktadır. Düşünceyi açıklama özgürlüğü olarak da adlandırılan ifade özgürlüğü demokratik toplumların ilerlemesi ve bireylerin gelişimi için temel koşullardan biridir. Bu hakka yapılan sınırlandırmaların nitelikleri oldukça önem kazanmaktadır. Mahkeme bu konuda birçok karar vermiştir. Ülkemiz açısından da birçok kararlar vermiş ve bu kararların çoğunda ihlal sonucuna ulaşılmıştır. Düşünceyi açıklama özgürlüğü yalnızca düşüncelerin açıklanmasını değil, aynı zamanda bir başkasının kötü bir davranışını önlemeye yönelik olarak belirli bir rahatsız edici potansiyel taşıyan davranışların da bu hak kapsamında olduğu mahkemece kabul edilmiştir. Haberleşme Özgürlüğüne Saygı Hakkında incelenmesi gereken diğer bir konu da tutuklu ve hükümlülerin durumudur. Hükümlü ve tutuklular tarafından gönderilen veya hükümlü veya tutuklulara gönderilen mektupların denetimi konusunda mahkeme birçok karar vermiştir. Kararlarında hükümlü ve tutukluların özel durumları dolayısı ile bu hakka sınırlandırma getirilebileceği, bu sınırlandırmanın infaz kurumunun düzen ve disiplinini sağlama zorunluluğu ile bağlantılı olması gerektiği, bu nedenle hükümlülerin yazışmasının denetime tabii tutulabileceği kabul edilmiş, ancak hükümlülerin mektuplarının denetime tabii tutularak bazılarının alıcılarına gönderilmemesi nedeni ile ihlal kararı verdiği durumlar da bulunmaktadır. Özellikle hükümlü veya tutukluların avukatları ile yaptıkları haberleşmelerin gönderdikleri mektupların hiçbir şekilde denetime tabii tutulamayacağı, bu haklarının sınırlandırılamayacağı, ayrıca hükümlü ve tutukluların AİHM ile yine Avrupa İnsan Hakları Komisyonu arasındaki yazışmaların da denetlenemeyeceği yönünde kararlar vermiştir. Mahkeme Avusturya’ya karşı Pfeiffer ve Plankl kararında başvurucunun kamu görevlilerine hakaret ve saygısızlık içeren bir mektubun cezaevi görevlilerince ilgili yerler karalandıktan sonra okunamaz halde alıcısına gönderilmesinin 8. maddenin 1. fıkrasının ihlali yönünde karar vermiş, yine mahkeme 1988 tarihli Durmaz kararında avukatı tarafından sanığa gönderilen mektubun savcı tarafından sanığa ulaştırılmaması ve dört gün sonra avukatına geri gönderilmesi olayında ise yine haberleşmeye saygı hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Tezcan; Erdem; Sancaktar, 2004, 253). Bu konuda mahkeme verdiği bir kararında; yaban kazlarına ateş edilmesini engellemek için ava katılanların önünde provokatif amaçlı yavaş yürümenin, otobanı genişletmek amacı ile getirilen araçların engellenmesinin, yine tilki avlanmasını engellemek için düdük çalınması eylemlerinin düşünceyi açıklama özgürlüğü kapsamında kaldığını belirtmiştir. Düşünceyi açıklama özgürlüğü aslında düşünce özgürlüğü ile doğrudan bağlantılı olup düşünceyi açıklama özgürlüğünün olmaması durumunda düşünce özgürlüğünden bahsedilmesi olanaklı değildir. Bireyin kendisini geliştirebilmesi, özgürlüğünü tam olarak hissedebilmesi için düşünceyi açıklama özgürlüğünün sağlanması gerekmektedir. Düşünceyi açıklama özgürlüğüne sözsel, işitsel, yazısal, çizgisel ve buna benzer tüm iletişim araçlarının kullanılması dahildir. Düşünceyi açıklama özgürlüğü aynı zamanda diğer bireylerin de öğrenme ve bilgilenme özgürlüklerinin kaynağı olup bu özgürlük ortadan kaldırılır veya demokratik toplumda olmayacak şekilde sınırlandırmaya tabii tutulursa öğrenme özgürlüğüne ve aynı zamanda ifade özgürlüğüne müdahalede bulunmuş olunur ve demokratik sistemlerde ise bu kabul edilemez bir durumdur. Düşünceyi açıklama özgürlüğünün uzantısı olan haklar bulunmaktadır. Bu hakların başında da basın özgürlüğü gelmektedir. AİHS Basın özgürlüğünü açıkça düzenlememiştir. Ancak bu özgürlük ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olarak kabul edilmektedir. Mahkeme birçok kararında basın özgürlüğünün demokrasilerdeki önemini vurgulamıştır. Basın özgürlüğü konusunda mahkeme bir içtihat hukuku geliştirmiştir. Mahkeme ilk kez 1986 yılında Lingens davasında, bu davadaki gazetecinin birkaç yazısında o dönemdeki Avusturya şansölyesini eleştirici yazı yazmış, şansölyenin davranışını, ahlaksızca, yüz kızartıcı ve en adi türden fırsatçılık kanıtı olarak nitelendirmiş, Şansölyenin açtığı hukuk davasında Avusturya mahkemesi bu ifadelerin hakaret niteliğinde olduğunu tespit ederek gazeteciyi para cezasına çarptırmışlar, bunun üzerine başvurucu AİHM’ne başvurmuş, AİHM ise; “ Basın söz konusu olduğunda ifade özgürlüğü özel bir önem taşır. Her ne kadar basın, başka şeylerin yanı sıra, kişinin şöhretinin korunması bakımından da konulmuş sınırları aşmamakla yükümlü olsa da, kamu çıkarı ile ilgili olan başka alanlarda olduğu gibi, siyasi konularda da bilgi ve düşünceleri açıklamak basının görevidir. Basının sadece bu tür bilgi ve düşünceleri açıklama görevi yoktur. Halkın da bunlara ulaşma hakkı vardır. Bu bağlamda AİHM’nin Viyana İstinaf mahkemesinin kararında dile getirilen şu kanaati kabul etmesi mümkün değildir: Basının görevi bilgi vermektir, bunun yorumu ise esas olarak okuyucuya bırakılmalıdır...” (Macovei,2003,13). Bu karardan da anlaşılacağı üzere basının sadece bilgi vermekle kalmayıp aynı zamanda bu ilgilere dayanılarak yorum yapma yetkisine de sahiptir. Bu yorum aynı zamanda kişileri veya toplumu rahatsız edici, şok edici düşenceler ile kapsayabilir. Ancak söz konusu olay ile ilgili olmayan hakaret içeriği açık olan durumlar ise bu madde kapsamında somut olaya göre değerlendirilmeyebilir. AİHM basın özgürlüğü hususunda oluşturduğu içtihat hukukunda kamu yararını ilgilendiren konularda bilgi ve düşünceleri açıklamanın basının görevi olduğunu belirtmiştir. Basın özgürlüğü konusunda diğer önemli bir konu da gazetecilerin kanıtlayamayacakları söylenti ve iddiaları yayınlaması konusudur. AİHM gazetede belirtilen değer yargılarının hiçbir biçimde kanıtlanma koşuluna tabii tutulmaması gerektiğini belirtmiştir. İzlanda’ya karşı Thorgeirson davasında bu konuda karar vermiştir. Olayda başvurucu İzlanda’da polis gaddarlığının yaygın olduğu yolunda iddialarda bulunmuş, polisleri üniformalı canavarlar olarak nitelendirmiş, ayrıca polislerin zihinsel yaşı yeni doğmuş bir bebeğinkine kadar geri giden kişiler olarak söz etmiş, yine polisler hakkında beceriksiz gibi düşüncelerde bulunmuş, bunun üzerine İzlanda’da polis mensuplarına hakaretten para cezasına çarptırılmış, AİHM ise başvuru sonucunda kamuyu ilgilendiren konularda açık tartışmayı engelleyecek nitelikte olan bu cezayı düşünceyi açıklama özgürlüğüne aykırı bulmuş ve ihlal kararı vermiştir ( Macovei, 2003,14 ). Gazetecilerin basın özgürlüğü konusunda diğer bir hakkı da haber kaynaklarını gizleme hakkıdır. Bu konuda AİHM’nin büyük dairesinin 1996 yılında vermiş olduğu kararı vardır. Bu karara neden olan olayda bir gazeteciye haber kaynağını açıklama konusunda yapılan ihtara uymaması nedeni ile para cezası verilmiştir. Olay AİHM önüne getirildiğinde mahkeme başvurucuyu haklı görerek gazeteciye haber kaynağını açıklama yönünde yapılan zorlamanın amaç ile orantılı olmadığına, bu şekilde getirilen sınırlandırmanın demokratik bir toplum bakımından gerekli sayılamayacağına karar vermiştir. Kararda ayrıca gazetecilerin haber kaynaklarını korumalarının basın özgürlüğünün temel taşlarından biri olduğunu belirtmiştir. Ancak gazetecinin haber kaynağını açıklaması eyleminin kamu yararının mutlak zorunluluk gerektirmesi halinde istisnai olarak istenebileceği bu kararda belirtilmiştir (Tezcan; Erdem; Sancakdar,2004,262 ). Düşünceyi açıklama özgürlüğünün uzantısını oluşturan diğer bir alan da radyo ve televizyon yayınları alanıdır. Radyo ve televizyon yayınlarının sınırlandırılmasında da yine düşünceyi açıklama özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin ilkeler aynen uygulanmak durumundadır. Radyo ve televizyon yayınları da demokratik toplumda önemli işlevler görmektedir. Kamuoyuna bilgi aktarma, demokratik şekilde kamuoyu oluşturma, bireyleri bilgilendirme ve çoğulculuğu, katılımcılığı sağlama yönünden radyo ve televizyon yayıncılığı da önemli kabul edilmektedir. Sözleşmenin 10. maddesinin 1. bendinin 3. cümlesinde devletlerin radyo, sinema veya televizyon işletmelerini izne tabii kılabileceği belirtilmiştir. Ancak bu hükmün dar yorumlanması gerekmektedir. Bu hükmün geniş yorumlanması düşünceyi açıklama özgürlüğünü ihlal edebilecek sonuçlar meydana getirebilir. Buradaki izin kavramını ülkelerin, radyo yayıncılığını örgütleme açısından ve teknik yönlerden bir izin rejimine tabii tutabileceği sonucu çıkmaktadır. İznin verilip verilmemesi ulusal, bölgesel veya yerel düzeyde uyum olanaklarına, belli bir kitlenin hak ve gereksinimlerine, uluslararası hukuki belgelerden doğan diğer yükümlülüklere ilişkin gerekçeler ile bir iznin verilip verilmemesinin koşulu olabilir. Bu konuda AİHM sözleşmeci devletlerin, teknik olanaklar, kurulacak istasyonun yeri, yerel ve genel seyirci sayısı gibi bazı değerlendirmeler ile işletmelerin ruhsata tabii olabileceğini kabul etmektedir (Tezcan; Erdem; Sancakdar,2004,262 ). AİHM ayrıca radyo ve televizyon yayınlarında devlet tekelini kabul etmemektedir. Bu karara göre artık özel radyo ve televizyonların kuruluşlarının yasaklanması veya engellenmesi sözleşmenin 10. maddesine aykırılık teşkil etmektedir. Düşünceyi Açıklama Özgürlüğünün diğer bir uzantısı da bilim ve sanat özgürlüğüdür. Bilim ve sanat eserleri de düşünceyi açıklama kapsamında değerlendirilmektedir. Düşünceyi Açıklama Özgürlüğü ile ilgili olarak Türkiye hakkında birçok kararlar verilmiştir. Bu konuda özellikle yürürlükten kalkan 765 sayılı TCK’nun 312. maddesinden dolayı ulusal mahkemelerce verilen mahkumiyet kararlarında, AİHM Türkiye’yi mahkum eden kararlar vermiştir. Bu davaların bazıları Ceylan; Arslan; Gerger; Polat; Erdoğdu ve İnce; Sürek ve Özdemir davalarıdır. Bu davaların dayanak alındığı olaylarda, bu kişiler terör döneminde ülkenin ulusal makamlarının Güneydoğu konusundaki politikalarına ilişkin eleştirilere yönelik yazı yazdıkları, bu yazılar sonucunda o kişilerin TCK’nun 312. maddesine göre cezalandırıldıkları, AİHM’ne yaptıkları başvuru sonucunda ise cezalandırmanın demokratik bir toplum anlayışı ile uyuşmadığı ve alınan önlem ile amaç arasında orantılılık bulunmadığı yönünde karar almış ve Türkiye tazminata mahkum edilmiştir. Bu kararlarda ayrıca siyasi sorunlara ilişkin haber ve düşünceleri duyurmanın basının görevi olduğu ve basının toplumu bilgilendirme hakkına dayanarak bu haberleri yaptığı belirtilmiştir. AİHM sözleşmenin 10. maddesinde düzenlenen ifade özgürlüğü konusunda birçok kararlar vermiştir; özellikle basının kamu görevlileri hakkında yaptıkları yayınlar dolayısıyla yazı yazanların cezalandırılması yönünde birçok ihlal kararı vermiştir. Örneğin İtalya’ya karşı Perna kararında, İtalyan savcısının daha önceden eski İtalyan komünist partisine bağlılık yemini ettiğini yazan gazetecinin hakaretten cezalandırılmasını ifade özgürlüğüne müdahale olarak nitelendirmiş ve mahkeme ihlal kararı vermiştir (Bıçak, 2002,23). İngiltere’ye karşı Sunday Times davasında, hamile kadınlar tarafından kullanılan bir ilacın bebeklerin sakat doğmasına yol açtığı gerekçesiyle ilaç firması aleyhine açılan tazminat davaları devam ederken başvurucu gazete, ilacın yol açtığı faciayı ayrıntıları ile yayınlayacağını okuyucularına duyurmuş, görülmekte olan davayı etkileyeceği gerekçesiyle ilaç firması tarafından yapılan başvuru üzerine söz konusu yayın yasaklanmış, bunun üzerine AİHM’ne yapılan başvuruda mahkeme, demokratik bir toplumda uyuşmazlıkların yargı organlarınca tartışılarak çözümlenmesinin, bu olayların basında veya diğer özel düzlemlerde tartışılmasını engellemediği gerekçesiyle yayın durdurma önleminin demokratik toplumla gerekli olmadığından ihlal kararı vermiştir. İfade özgürlüğü ile ilgili AİHM’nin verdiği diğer önemli kararlardan, Hollanda’ya karşı Bluf davasında Mahkeme, istihbarat biriminin çalışmalarının yayımlanması nedeniyle dergiye el konulamayacağı ve toplatılamayacağı; Fransa’ya karşı Roire davasında izinsiz ele geçirilen devlet belgelerinin yayımlanması nedeniyle gazetenin ve editörün cezalandırılamayacağını belirtmiştir. Bu kararlardan da anlaşılacağı üzere, AİHM basın özgürlüğünü oldukça geniş yorumlamış, yayınlarda şiddete yöneltme, kamu düzeninin bozulması yönünden açık ve yakın tehlike olmadıkça yayınların engellenemeyeceği, gazete dergi gibi yayınlara elkonulup, toplatılamayacağı anlaşılmaktadır. AİHS’nin 10. maddesinde ifade özgürlüğü düzenlenmiştir. 10. maddesinin 1. fıkrasında “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir.” Bu düzenlemeden ifade özgürlüğünün 3 öğesi olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, kanaat sahibi olma özgürlüğü, diğeri bilgi ve kanaatlere ulaşma özgürlüğü, sonuncusu ise bilgi ve kanaat açıklama özgürlüğüdür. Kanaat sahibi olma özgürlüğü neredeyse mutlak anlamda koruma altına alınmıştır (Macovei 2003,8). Bilgi ve kanaatlerin açıklanması özgürlüğü ise bir ülkenin siyasi sistemi ve demokratik toplum düzeni açısından önemli bir yere sahiptir. Demokrasinin temellerinden olan seçimlerin serbestçe yapılması ve seçimleri etkileyecek kamuoyunun serbestçe oluşması açısından anlatım özgürlüğü oldukça önemlidir. Bu konuda AİHM Almanya’ya karşı Vogt kararında ifade özgürlüğünün demokratik toplumun asli temellerinden olduğu ve bu toplumun ilerlemesinin ve her bireyin gelişmesinin temel koşullarından birini oluşturduğuna karar vermiştir (Macovei 2003,9). Kanaatlerin bir olay ya da durum konusunda izlenim edinmeyi veya kişisel bir değerlendirmeyi dile getirdiği bu kanaatlerin doğru ya da yanlış olduklarının kanıtlanmasının olanaksız olduğu kabul edilmektedir (Macovei 2003,9). Bu konuda AİHM bir başvuru sonucunda doğruluğunu kanıtlayamadığı fikrini ileri süren gazetecinin ileri sürdüğü değer yargılarının doğruluğunu kanıtlamasına kadar ifade etmesinin engellemesini kabul edilemez bir şey olarak kabul etmiştir. AİHM, sözleşmesin 10. maddesinde belirtilen ifade özgürlüğü kapsamına basın özgürlüğünün de girdiğini kabul etmiştir. Bu konuda mahkeme kapsamlı bir içtihat hukuku geliştirmiştir. Bu konuda AİHM, Lingens davasında ayrıntılı irdeleme yaparak önemli içtihat üretmiştir. Başvuruya konu olayda gazeteci o dönemde Avusturya Federal Şansölyesini, geçmişinde nazi faaliyetleri olan bir partiyle ilişkisi olduğunu söyleyerek eleştirmiş, eleştiride şansölyenin davranışını ahlaksızca, yüz kızartıcı ve en adi türden oportünizm ile değerlendirmiş, bunun sonucunda eleştirilere muhatap olan kişi tarafından mahkemeye başvurmuş, mahkeme gazeteciyi hakaret ettiği gerekçesiyle para cezasına mahkum etmişti. Gazetecinin başvurusu üzerine mahkeme “… her ne kadar basın, başka şeylerin yanı sıra, bireylerin şöhretinin korunması bakımından da konulmuş sınırları aşmamakla hükümlü olsa da kamu çıkarı ile ilgili olan başka alanlarda olduğu gibi siyasal konularda da bilgi ve düşüncelerin açıklamak basının görevidir. Sadece basının bu tür bilgi ve düşünceleri açıklama görevi yoktur. Halkın da bunlara ulaşma hakkı vardır. Bu bağlamda basının görevinin sadece bilgi vermek olduğu yorumumun ise esas olarak okuyucuya bırakılması düşüncesinin doğru olmadığı” yönünde karar vermiştir. 5.9.1. AİHM’nin İfade Özgürlüğü Konusunda Türkiye Hakkında Verdiği Önemli Kararlar Türkiye’ye aslan davasında Başvuran, yayınlamış olduğu, “Yas Tutan Tarih, 33 Kurşun” başlıklı kitabında, “devletin bölünmez bütünlüğüne” karşı propaganda yaptığı gerekçesiyle, Terörle Mücadele Kanununun 8. maddesi uyarınca hapis ve ayrıca para cezasına çarptırılmıştır. AİHM ifade özgürlüğünün toplumu şoka uğratacak fikirleri de kapsadığını vurgulayarak, yazarın kitabında görüşlerini kitlesel medya araçlarıyla değil, edebi bir eserle açığa vurduğundan, bunların “milli güvenlik”, “kamu düzeni” ve ülke bütünlüğüne karşı etkisinin sınırlı olduğu, her ne kadar kitabın bazı bölümlerinde, Türk makamlarının tutum ve davranışları düşmanca bir üslûpla ağır bir şekilde eleştirilmişse de, bunların eleştiri niteliğinde olduğu ve silahlı direniş veya isyanı teşvik unsurları taşımadığı gerekçesi ile Sözleşmenin 10. maddesinin ihlâl edildiğin karar vermiştir. Karataş davasında, şikâyetçi, 1991’de yayınladığı, “Dersim-Bir İsyanın Türküsü” başlıklı şiir kitabında, “devletin bölünmez bütünlüğüne” karşı propaganda yaptığı gerekçesiyle, Terörle Mücadele Kanununun 8. maddesine göre, hapis ve ayrıca para cezasına çarptırılmıştır. Yukarıdaki temel görüşünü yeniden vurgulayan AİHM’ne göre, kitap, “Kürdistan” için kendilerini kurban edenlere ağıt niteliğindeki şiirleri kapsamakta ve Türk makamlarına yönelik çok saldırgan bazı pasajları içermektedir. Şiirler sözsel olarak ele alındığında, okuyucu kin, isyan ve şiddete başvurmaya teşvik ettiği kabul edilebilirse de, şikâyetçi araç olarak, sanatsal (artistic) bir ifade tarzı olan ve az sayıda okuyucuya hitabeden şiiri kullandığından, böyle bir tehlike söz konusu değildir. Gerekçesi ile başvurucunun cezalandırılmasını demokratik toplum ilkelerine aykırı görerek, Sözleşmenin 6 ve 10. maddeleri ihlâl edildiğine karar vermiştir. Başkaya-Okçuoğlu davasındaki olayda, Okçuoğlu’nun sahibi olduğu bir basın yayın şirketi, Başkaya’nın, “Batılılaşma, Çağdaşlaşma, Kalkınma-Paradigmanın İflası-Resmi İdeolojinin Eleştirisine Giriş” kitabını yayınlamıştır. Kitapta, “devletin bölünmez bütünlüğüne” karşı propaganda yapıldığı gerekçesiyle, Terörle Mücadele Kanununun 8. maddesi gereğince yazar hapis cezasına çarptırılmış ve ayrıca para cezasına hükmedilmiştir. AİHM’nin tespitlerine göre kitapta Türkiye’nin bazı bölgeleri “Kürdistan” olarak nitelendirilmekte ve bu bölgenin Türkiye tarafından sömürge olarak ilhak edildiği belirtilmektedir. Türkiye, askeri, siyasi, kültürel ve ideolojik açıdan “Kürdistan”ı baskı altında tutmuş ve Kürtlere karşı olan “ırkçı inkar politikası” “faşist hareketin” bir aracı olmuştur. Kitabın bazı bölümlerindeki kuvvetle formüle edilmiş ifadeler, Kürt ayırımcılığı destekleyici kabul edilebilirse de, yazar Kürt sorununun karmaşık bir sorun olduğunu, yalnız Türkiye’yi değil, İran ve Irak’ı ilgilendirdiğini de kabul etmektedir. Kitap Türkiye’deki sosyo-ekonomik gelişmeyi ve ülkede hakim olan siyasi ideolojiyi tarihi perspektifte inceleyen akademik bir çalışmadır. Mahkeme, 1985’ten beri güvenlik güçleri ve PKK’lıların ağır kayıplarına neden olan ve olağanüstü hâl ilan edilen bölgedeki olaylar hakkında, Türk Hükümetinin, durumunu daha da kötüleştirecek söz ve tavırlara ilişkin endişelerinin bilincindedir. Ancak, somut davada Mahkeme, Türk makamlarının, akademik ifade özgürlüğüne ve kamuoyunun Türkiye’nin Güneydoğusundaki durumu farklı görüş açılarından öğrenme hakkına gereken saygıyı göstermediği kanısındadır görüşünü belirterek ihlal kararı vermiştir. Gerger Kararına konu olayda ise, şikâyetçi, bir anma törenine davet edilmiş, ancak kendisi katılamadığı için konuşma metnini göndermiştir. Metinde, devletin toprak ve ulusal bütünlüğüne karşı ayrılıkçı mesajlar bulunduğu gerekçesiyle, Ankara DGM tarafından Terörle Mücadele Kanununun 8. maddesi uyarınca hapis ve para cezasına mahkûm edilmiştir. AİHM’ne göre, mesajda “Kürt halkının daima baskı ve zulüm altında tutulduğu, Kürdistan dağlarındaki gerilla kampanyasının tohumlarının, Kürtlerin geçmişteki özgürlük mücadelesi sırasında atıldığı” gibi ifadeler kullanılmakla beraber, bunlar Türk makamlarının eleştirisidir. Ayrıca, mesaj bir ölüm yıldönümü dolayısıyla düzenlenen bir törende, sadece sınırlı bir dinleyici grubuna karşı okunmuş olduğundan, bunun “milli güvenlik”, “kamu düzeni” veya “ülke bütünlüğü üzerindeki etkisi önemli derecede kısıtlıdır.” İlave olarak, metinde, “direniş”, “mücadele” ve “özgürlük” gibi kelimelere de yer verilmiş olması, mutlaka, şiddet, silahlı direniş veya isyanı teşvik olarak algılanmamalıdır. AİHM bu gerekçelerle başvurucunun bu görüşlerini açıklamasından dolayı demokratik toplum düzeni gereklerine aykırılık görmüş ve ihlal kararı vermiştir. AİHM’nce verilen diğer bir karar da ceylan/Türkiye kararıdır. Davaya konu olayda, sendika başkanı olan şikayetçi, Yeni Ülke Gazetesi’nde yayımlanan “Yarın Çok Geç Olacaktır” başlıklı makalesinde, bölücülük yaptığı gerekçesiyle, Terörle Mücadele Kanununun 8. maddesi uyarınca hapis ve ayrıca para cezasına çarptırılmıştır. AİHM’ne göre, başvuran makalesinde, Güneydoğu Anadolu’da geçen yıllarda vuku bulan şiddet olaylarını Marksist bir üslupla tasvir etmektedir. Yazara göre Kürt hareketi, “Türk işçi sınıfı ile ekonomik ve demokratik örgütlerin” demokrasi ve özgürlük mücadelesinin bir parçasıdır. Makalede, demokratik kitle örgütleri, siyasi partiler ve her fert ve kuruluş, hukuki alandaki bütün engellere rağmen, “kanlı katliamlar” ve “devlet terörizmine” karşı koymak amacıyla, güçlerini birleştirme ve işbirliğine davet edilmektedir. biçem olarak Türk makamları ağır bir şekilde eleştirilmiş ve “devlet terörizmi” ve “soykırım” gibi aşırı terimler kullanılmış olmakla beraber, bunlar sonuç olarak, Sözleşmenin 10. maddesi ile korunan, kamunun ilgilendiği, tartışmalı konulara ilişkin ifadelerdir, dolayısıyla, Sözleşme ihlâl edilmiştir. Okçuoğlu Kararında, başvuran, “Demokratik” isimli bir dergide yayınlanan, “Kürt Sorununun Dünü ve Bugünü” başlıklı makalesinde bölücülük propagandası yaptığı gerekçesiyle, Terörle Mücadele Kanununun 8. maddesine göre hapis ve para cezasına mahkûm edilmiştir. AİHM’ne göre, başvuran bir dergide bölücülük propagandası yaptığından dolayı mahkûm olduğu için, kendisine müdahale, demokrasinin işlemesinde basının rolü bağlamında değerlendirilmelidir. Basın, milli güvenlik, ülke bütünlüğü, şiddet ve suçluluğun önlenmesi gibi, devletin hayati menfaatlerinin korunması açısından, sınırlarına riayet etmek zorunda olmakla beraber, siyasi konularda haber vermek basının ana görevidir. Bölücü nitelikteki haberler de buna dahildir. Haber ve düşünceleri yaymak basının görevi olduğu kadar, bunları öğrenmek de kamunun hakkıdır. Zira basın özgürlüğü, siyasi liderlerin düşünce ve tavırları konusunda kamuoyunun oluşmasını sağlayan en iyi araçtır diyerek, Okçuoğlu’nun yorumunda, Kürt hakkının halihazırdaki durumunu uluslararası ilişkiler tarihi açısından izah etmeyi denediği, irdelemeleri ve önerdiği çözüm önerileri tarafsız olmasa da, kullandığı dilde bir aşırılık olmadığı, ayrıca bir yuvarlak masa toplantısında yaptığı konuşmanın düşük tirajlı bir dergide yayınlanmış olması, yazının “milli güvenlik”, “kamu düzeni” veya “ülke bütünlüğü” üzerinde olabilecek olumsuz etkilerini asgariye indirdiği, gözlemlerinden bazılarının, hasmane bir üslûpla Türk kökenli halk açısından olumsuz bir tablo çizmekle beraber, şiddet, silahlı direniş veya isyanı teşvik edebilecek bir düzeye ulaşmadığı gerekçesi ile ihlal kararı vermiştir. Erdoğdu-İnce Kararında Somut davada, editörlüğünü Ümit Erdoğdu’nun yaptığı “Demokratik Muhalefet” isimli dergide, Selami İnce ile yapılan bir söyleşide bölücülük propagandası yapıldığı gerekçesiyle, Erdoğdu ve İnce, hapis ve para cezasına mahkûm edilmişlerdir. Basın özgürlüğüne ilişkin yukarıdaki görüşlerini aynen tekrarlayan AİHM’ne göre, bir sosyolog olan konuşmacı, Türk devletinin, Kürt sorununa ilişkin tavırlarını değerlendirmiştir. Konuşmacıya göre, yakın tarihte Güneydoğu Türkiye’de vuku bulan gelişmeler, bölgede Kürt kültürünün yeniden canlanmasına yol açacaktır. Konuşmacı söyleşide, PKK gerilla savaşının Kürt toplumunun oluşumuna katkısı üzerindeki görüşlerini açıklamış ve Türk askerlerinin geri çekilmesi ve polis karakollarının boşaltılmasıyla bazı bölgelerin, Kürt devletinin kurulmasında çekirdek rolü oynayacağını ifade etmiştir. AİHM’ne göre, bir sosyolog olan konuşmacı, PKK’nın Kürt bağımsızlık hareketindeki rolünü açıkça övmeksizin, bu örgüt ideolojisinin Türk toplumundaki gelişmesini ve Kürt devletinin köklerinin nasıl oluştuğunu açıklamaya çalıştığından, kendilerine yapılan muamele, Sözleşmeye aykırıdır. Sürek-Özdemir Kararında ise, şikayetçi Sürek, “Haberde Yorumda Gerçek” isimli derginin sahibi, Özdemir ise yazı işleri müdürüdür. Söz konusu dergide, terör örgütü PKK lideri ile yapılan bir söyleşinin yayınlanması sonucu, adı geçenler Terörle Mücadele Kanununun 6 ve 8. maddeleri uyarınca yargılanmışlar, Sürek para cezasına, Özdemir ise hapis cezasına mahkûm olmuşlardır. Konuşmacı röportajda, diğerleri bağlamında, “ülkemizi terk etmemizi istiyorlarsa, bunu asla, kabul etmeyeceğimizi bilmek zorundadırlar”, “savaş bizim tarafta tek kişi kalıncaya kadar sürecektir”, “Türk Devleti bizi bölgeden kovmak istiyor, köyleri boşaltıyorlar” gibi ifadeler kullanmıştır. Mahkemeye göre bu sözler, kararlı bir karşı taraf liderinin, tutum ve davranışının nedenlerini yansıtmaktadır. Söyleşinin haber değeri vardır. Çünkü Türkiye’nin Güneydoğu politikasındaki itici gücü oluşturanların psikolojik durumlarının kamuoyunca anlaşılmasını sağlamaktadır. “Mahkeme, ifade özgürlüğünün medya mensupları tarafından kullanılmasının gerektirdiği “görev ve sorumlulukların” uyuşmazlık ve gerilimli durumlarda özel bir önem taşıdığını vurgular. Özellikle de, devlete karşı şiddet kullanan örgüt temsilcilerinin görüşlerinin yayınlanmasına çok dikkat edilmelidir. Aksi halde medya, kindar konuşmaların (hate speech) yayınlanmasına ve şiddetin teşvik edilmesine yarayan bir araç haline gelir. Ancak, böyle bir tehlikenin söz konusu olmadığı durumlarda, akit devletler, ülke bütünlüğü, milli güvenlik ve suçluluğun önlenmesi gibi gerekçelerle, medyaya ceza uygulayarak halkın öğrenme hakkını kısıtlayamazlar.” Sürek: 4 Kararında, “Haberde Yorumda Gerçek” isimli derginin sahibi olan K.Tekin Sürek, dergisinde yayımlanan çeşitli yazılar dolayısıyla yargılanarak para cezalarına mahkûm edilmiştir. Adı geçen 4 kez AİHM’ne başvurmuştur. Mahkeme, bu davalardan birisinde Sözleşmenin 10. maddesinin ihlâl edildiğini tespit etmiş, diğer üçünde ise Sözleşmeye herhangi bir aykırılık görmemiştir. Bunlardan, Sözleşmenin ihlâl edildiğine karar verilen, Sürek:4 davasında, AİHM şu gözlemlerde bulunmuştur: Cezalandırma konusu olan haber yorum, Kürt’lerin eski efsanevi kahramanlarını da anmak suretiyle, Kürt davasını romantikleştirerek, Kürtlük duygusunu uyandırmayı amaçlamaktadır. Metinde, “şimdi hesaplaşma zamanıdır” gibi ifadeler kullanılmakla beraber, yazının edebî üslubu bağlamında değerlendirildiğinde, bunu şiddete başvuru çağrısı olarak nitelendirmek mümkün değildir. Söyleşide, “asıl terörist Türkiye Cumhuriyeti’dir” gibi iddialarla, Türk makamlarının ağır bir şekilde eleştirildiği doğrudur. Ancak, bunlar şiddete başvuru çağrısı değil, uyuşmazlığın diğer tarafının bileylenmiş tavrını yansıtan ifadelerdir. Hatta metinde, ERNK’nın “ateşkes de dahil, her tür insancıl ve siyasî çözüme hazır olduğu” şeklindeki bildirisine de yer verildiği cihetle, tümüyle alındığında, yazının uzlaştırmacı bir tonla kaleme alındığını da belirterek, bu ifadeleri ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmiş ve ihlal kararı vermiştir. 5.9.2. Türk Mevzuatında İfade Özgürlüğü Bu bölümde demokrasi ve hukuk devleti yönünden büyük önem taşıyan anlatım özgürlüğü irdelenmiştir. Bu konuda AİHM birçok karar vermiş, içtihat oluşturmuş, Türkiye yönünden ihlal yönünde birçok karar vermiştir. 5.9.2.1 1982 Anayasası Anayasanın 26. maddesinin 1. fıkrasına göre “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine başlanmasına engel değildir.” Düşüncelerin açıklanması ve yayılmasında kanunla yasaklanmış herhangi bir dil kullanılamaz” biçimindeki anayasal uyum yasası ile tümüyle birlikte maddeden çıkarılmıştır. Bunun dışında da maddeye son fıkra olarak “Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir” ibaresi eklenmiştir. Bu düzenleme AİHS koşutunda bir düzenlemedir. Anayasanın 27. maddesinde anlatım özgürlüğünün diğer bir görünüm biçimi olan bilim ve sanat özgürlüğü düzenlenmiştir. Buna göre; Herkes, bilim ve sanatı serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına sahiptir. Yayma hakkı, Anayasanın değiştirilemeyecek hükümleri olan 1’inci, 2’nci ve 3’üncü maddeleri hükümlerinin değiştirilmesini sağlamak amacıyla kullanılamaz. Bu hüküm AİHS’ne açık aykırılık taşımamaktadır. Ancak uygulamada sınırlama nedenlerinin geniş yorumlanması ileride AİHM’ne yapılabilecek başvurularda sorunlar yaratabilir. Buradaki ölçüt, bilim veya sanat yapıtının şiddet çağrısını içermemesi ve demokrasinin bizzat kendisine zarar verecek nitelikte olmamasıdır. Anlatım özgürlüğü yönünden önemli olan diğer özgürlük ise, basın özgürlüğüdür. Basın özgürlüğü 1982 anayasasının 28 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 28. maddeye göre; Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma koşuluna bağlanamaz. Basın özgürlüğü, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. Devletin iç ve dış güvenliğini, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehdit eden veya suç işlemeye ya da ayaklanma veya isyana teşvik eder nitelikte olan veya Devlete ait gizli bilgilere ilişkin bulunan her türlü haber veya yazıyı, yazanlar veya bastıranlar veya aynı amaçla, basanlar, başkasına verenler, bu suçlara ait kanun hükümleri uyarınca sorumlu olurlar. Tedbir yolu ile dağıtım hakim kararıyla; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle önlenebilir. Dağıtımı önleyen yetkili merci, bu kararını en geç yirmidört saat içinde yetkili hakime bildirir. Yetkili hakim bu kararı en geç kırksekiz saat içinde onaylamazsa, dağıtımı önleme kararı hükümsüz sayılır. Yargılama görevinin amacına uygun olarak yerine getirilmesi için, kanunla belirtilecek sınırlar içinde, hakim tarafından verilen kararlar saklı kalmak üzere, olaylar hakkında yayım yasağı konamaz. Süreli veya süresiz yayınlar, kanunun gösterdiği suçların soruşturma veya kovuşturmasına geçilmiş olması hallerinde hakim kararıyla; Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün, milli güvenliğin, kamu düzeninin, genel ahlakın korunması ve suçların önlenmesi bakımından gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunun açıkça yetkili kıldığı merciin emriyle toplatılabilir. Toplatma kararı veren yetkili merci, bu kararını en geç yirmidört saat içinde yetkili hakime bildirir; hakim bu kararı en geç kırksekiz saat içinde onaylamazsa, toplatma kararı hükümsüz sayılır. Süreli veya süresiz yayınların suç soruşturma veya kovuşturması sebebiyle zapt ve müsaderesinde genel hükümler uygulanır. Türkiye'de yayımlanan süreli yayınlar, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Cumhuriyetin temel ilkelerine, milli güvenliğe ve genel ahlaka aykırı yayımlardan mahkum olma halinde, mahkeme kararıyla geçici olarak kapatılabilir. Kapatılan süreli yayının açıkça devamı niteliğini taşıyan her türlü yayın yasaktır; bunlar hakim kararıyla toplatılır. Anayasanın 30. maddesi 07.05.2005 tarih ve 5170 sayılı yasa ile değiştirilerek Avrupa normlarına uyum sağlanmıştır. Buna göre; kanuna uygun şekilde basın işletmesi olarak kurulan basımevi ve eklentileri ile basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz. Anayasanın 31. maddesinde basın araçlarının bireyler ve kurumlarca kullanma durumu düzenlenmiştir. Bu düzenlemede,kişiler ve siyasi partilerin, kamu tüzel kişilerinin elindeki basın dışı kitle haberleşme ve yayım araçlarından yararlanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. 31. maddenin 2. fıkrası 4709 sayılı yasa ile değiştirilmiştir. Bu maddede bu hakkın sınırlandırılması nedenleri gösterilmiştir. Sınırlama nedenleri olarak, millî güvenlik, kamu düzeni, genel ahlâk ve sağlığın korunması nedenleri gösterilmiş, bu nedenler dışında, halkın bu araçlarla haber almasını, düşünce ve kanaatlere ulaşmasını ve kamuoyunun serbestçe oluşmasını engelleyici kayıtlar konamayacağı belirtilmiştir. Değişiklikten önce genel sınırlama nedenleri ile bu hak sınırlanabilmekteydi. Son düzenlemede AİHS doğrultusunda sınırlama nedenleri sayılmıştır. Bu düzenleme de AİHS’ne uygundur. 4.9.2.2. Basın Kanunu AB normlarına uyum kapsamında yeni basın kanunu hazırlanmıştır. Hazırlanan 5187 sayılı Basın Yasası 26.06.2004 tarihli Remzi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yasanın 1. maddesinde amaç belirtilmiştir. 1. maddede yasanın amacının, basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemek olduğu belirtilmiştir. 3. maddede ilkeler ve sınırlama nedenleri belirtilmiştir. Buna göre; Basın özgürdür. Bu özgürlük; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını da içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak; başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlâkının, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, Devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir. Bu düzenleme anayasa ve AİHS normlarına uygun bir düzenlemedir. Basın Yasasının Avrupa normlarına uygun olan yeni bir düzenlemesi de haber kaynağını açıklamama hakkını içeren 12. maddesidir. Bu maddede, Süreli yayın sahibi, sorumlu müdür ve eser sahibinin, bilgi ve belge dahil her türlü haber kaynaklarını açıklamaya ve bu konuda tanıklık yapmaya zorlanamayacağı kesin bir biçimde belirtilmiştir. Haber kaynaklarını açıklamama hakkı AİHM kararlarında açıkça kabul edilmiştir. Yasanın yargıyı etkileme başlıklı 19. maddesinde, hazırlık soruşturmasının başlamasından takipsizlik kararı verilmesine veya kamu davasının açılmasına kadar geçen süre içerisinde, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme işlemlerinin ve soruşturma ile ilgili diğer belgelerin içeriğinin yayımlanamayacağı belirtilerek, yayımlayan kimselerin, ikimilyar liradan, ellimilyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılacağı yazılmıştır. Artırım nedeni olarak, bölgesel süreli yayınlarda cezanın onmilyar liradan, yaygın süreli yayınlarda yirmimilyar liradan az olamayacağı belirtilmiştir. Yine görülmekte olan bir davanın kesin kararla sonuçlanmasına kadar, bu dava ile ilgili hâkim veya mahkeme işlemleri hakkında görüş yayımlayan kişiler hakkında da yukarıda belirtilen para cezalarının uygulanacağı yazılıdır. Bu hükmün AİHS ve AİHM içtihatlarına uygun olduğu söylenemez. Mahkeme birçok kararında olaylar hakkında dava yargı sürecinde bile olsa yayınlar yapılacağı, yorumlar yapılacağına karar vermiştir. Bu nedenle bu hükmün AİHM içtihatlarına göre yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Basın Yasasının 22. maddesinde basın özgürlüğünün korunması için ceza hükmü getirilmiştir. Buna göre; yasaya uygun olarak basılmış eserleri, bunların yayımını veya dağıtımını veya satışını önlemek amacıyla tahrip eden veya bozan kimse, fiili daha ağır bir suç teşkil etmediği takdirde ve yasanın aradığı koşullara uyulmasına karşın süreli ve süresiz yayınların basılmasını, yayımını, dağıtımını veya satışını şiddet veya tehditle engelleyen kimse hapis ve para cezasıyla cezalandırılır. Yasanın 28. maddesinde ise bu yasaya göre verilen para cezalarının bazı ayrıksı durumlar dışında hapis cezasına çevrilme yasağı düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler Avrupa normlarına uygundur. |
23-09-2006, 16:08 | #5 |
|
makalenin devamı ...
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun hükümleri, radyo ve televizyon yayınlarının düzenlenmesine ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun kuruluş, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin esas ve yöntemleri düzenlemektedir. Bu nedenle bu yasa ifade özgürlüğü yönünden önemlidir. Bu yasada uyum yasaları ile birçok değişiklik yapılmıştır. 15.5.2002 tarih ve 4756 sayılı yasanın 2. maddesiyle Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun 4/I maddesi değiştirilmiştir. Bu değişiklik ile, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılmasının önündeki hukuki engeller kaldırılmış ve yayın olanağı güvence altına alınmıştır. Bu değişiklikle bu yayınların çerçevesinin RTÜK tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle belirleneceği düzenlenmektedir. Aynı Kanunun 4/f ve 4/v maddesi değişiklikleriyle, yayın ilkeleri arasında yer alan ve çok eleştirilen “Kamu çıkarlarının gerektirdiği durumlar dışında kişilerin özel hayatının yayın konusu yapılmaması” ifadesi ve muğlak bir ifade olan “karamsarlık, umutsuzluk, kargaşa ve şiddet eğilimlerini körükleyici” ifadeleri madde kapsamından çıkartılarak özel hayatın gizliliğine ve ifade özgürlüğünün genişletilmesine yönelik olarak düzenlemeler yapılmıştır. 26. madde değişikliğiyle de yeniden iletim konusu açıklığa kavuşturularak, Avrupa Sınır ötesi Televizyon Sözleşmesine uyum sağlanmaktadır. Gerçekleştirilen değişikliklerle ayrıca, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçeleri öğrenmelerinin önündeki hukuki engeller kaldırılmakta ve bu dil ve lehçelerin özel kurslarda öğrenilmesi konusunun Milli Eğitim Bakanlığı tarafından çıkarılacak bir yönetmelikle düzenleneceği hükme bağlanmaktadır. Bu değişiklik bağlamında, AB'ye uyum çerçevesinde TBMM'de kabul edilen ve 19 Temmuz 2003'de yürürlüğe giren 4928 sayılı yasa paketi içinde yer alan "kamu ve özel radyo ve televizyon kuruluşlarınca Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir" hükmü çerçevesinde Radyo ve Televizyon Üst Kurulu'nca hazırlanan yönetmelik, 25 Ocak 2004 tarih ve 25357 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Yönetmeliğin 4. maddesinde “Yayınların Türkçe yapılması esastır. Yayınlarda Türkçe’nin özellikleri ve kuralları bozulmadan konuşma dili olarak kullanılması, çağdaş kültür, eğitim ve bilim dili olarak gelişmesi sağlanmalıdır. Münhasıran Türkçe’den başka bir dil ve lehçede yayın yapılamaz. Ancak, bu yönetmelik çerçevesinde Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir” hükmü getirilmiştir. Böylece ifade özgürlüğü ve kültürel haklar bakımından ilerleme sağlanmıştır. Yönetmeliğin yayın esaslarını düzenleyen 5. maddesinde ise sınırlamalar getirilmiştir. Bu düzenlemede, “Kamu ve özel ulusal radyo ve televizyon kuruluşlarınca Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de bu Yönetmelik hükümleri doğrultusunda Üst Kurul’dan izin almak suretiyle yayın yapılabilir. Bu dil ve lehçelerde sadece yetişkinler için haber, müzik ve geleneksel kültürün tanıtımına yönelik yayınlar yapılabilir. Bu dil ve lehçelerin öğretilmesine yönelik yayın yapılamaz. Kamu ve özel ulusal yayın lisansı sahibi radyo ve televizyon kuruluşları, bu dil ve lehçelerdeki yeniden iletim konusu yayınları da dahil olmak üzere; radyo kuruluşları günde 60 dakikayı aşmamak üzere haftada toplam beş saat, televizyon kuruluşları ise günde 45 dakikayı aşmamak üzere haftada toplam dört saat yayın yapabileceği” belirtilmiştir. Düzenlemede yayınlarda süre ve konu bakımından sınırlamalar getirilmiştir. Bu durum AB Komisyonunun Türkiye yönünden yayımladığı 2004 yılı ilerleme raporunda da eleştiri konusu yapılmıştır. Avrupa normlarına uyum yönünden bu sınırlamalar kaldırılmalıdır. Ayrıca bu şekilde yayın yapacak ayrı yayın kuruluşların önündeki yasal engel de kaldırılmalıdır. AB normları, AİHS ve AİHM kararları göz önüne alınarak bu düzenlemeler gözden geçirilmelidir. İfade özgürlüğü ve kültürel hakların geliştirilmesi bakımından, 2923 sayılı Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanununun 1. ve 2. maddeleri 4771 sayılı uyum yasası ile değiştirilmiştir. Bu değişiklikle, Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçeleri öğrenmelerinin önü açılmış ve bu yöndeki hukuki engel kaldırılmıştır. Yasada bu konuda açılacak kurslar bakımından Milli Eğitim Bakanlığınca yönetmelik çıkarılacağı belirtilmiştir. Yabancı Dil Eğitimi ve Öğretimi ile Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi Hakkında Kanun'daki değişiklik dayanak yapılarak hazırlanan, "Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Geleneksel Olarak Kullandıkları Farklı Dil ve Lehçelerin Öğrenilmesi Hakkında Yönetmelik, 20 Eylül 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelikte Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesi amacıyla özel kurslar açılacağı kabul edilmiştir. Bu düzenleme Avrupa normlarına uygundur. |
24-09-2006, 14:42 | #6 |
|
olaylar hakkında ahkam kesmek, ben bunu düşünüyorum demek ne derece düşünce özgürlüğüne girer. Tarihin yargıçlığını yapmak düşünce özgürlüğüne dahilmidir. Ben bir kitap yazarken başka milletlere çeşitli takılar takabilir miyim, sıfatlar kullanabilir miyim? Bu düşünce özgürlüğüne dahil mi?
|
24-09-2006, 23:07 | #7 |
|
Sayın yargıç isa
Düşünce özgürlüğü durumuna göre avrupa çok geniş algılanabiliyor, Örneğin Fransada eski bir cumhurbaşkanına ağır hakaret içeren pankartlar açılmış, hatta o cumhurbaşkanını hayvanlarla müstehcen olarak gösteren karikatürler yayınlanmış ve bu fiilere hiç bir ceza verilmemiştir. Aynı Fransada ünlü filozof John Paul Sartre Fransa halkına ( kendisi bir Fransız olmasına rağmen)tarihteki haraketleri gereği aşağılamış, akla gelmez hakaretlerde bulunmuş, ve bu da düşünce özgürlüğü olarak kabul edilmiştir. Öte yandan şu anda bir avrupa ülkesinde 'sözde ermeni soykırımı yapılmamıştır, yoktur' ,demek suç teşkil etmektedir.Yukarıda tasvir ettiğim Fransada bu konuda ermenileri sevindiren işlemlerde bulunmaktadır Bizi düşünce özgürlüğü konusunda eleştiren avrupanın durumu bu, fakat düşünce özgürlüğü konusunda bizim onlardan daha iyi bir durumda olmadığımız da çok açıktır. Anayasada düzenlenen düşünce özgürlüğü 24. maddede çok sınırlama sebebiyle çerçevelenmiş, diğer kanunların da (örn TCK), bu sebeplere de kendince sebep eklemesiyle özgürlük dapdar bir çerçevede kullanılır hale gelmiştir. Bu sorun sadece normatif düzenlemeyle değil zihinlerin de değiştirilmesiyle aşılabilir. Halkın kendinden farklı olana saygı göstermesi, onun görüşlerini dinleyip, nasıl kendisi görüşlerini rahatça açıklayabiliyorsa karşı tarafta bulunanın da açıklaması gerekir. Düşünce özgürlüğü asla tahrik, kamu düzenini bozucu, kamu dinginliğini yok edici nitelikte kullanılmamalıdır.Özgürlüğün kullanılmasında, kullanımın toplumsal infiale sebep olacak şekilde kullanılıp kullanılmadığına ise Savcılar iyi tartarak karar vermelidirler, isterse bir millete, isterse dine hakaret içersin toplumun nabzına göre özgürlüğün kullanımı değerlendirilmelidir. Saygılar.. |
24-09-2006, 23:36 | #8 | |||||||||||||||||||
|
........
Aslında siyasiler girmese bu işe, hukuku emelleri için kullanmasa hatta (ağır mı kaçar bilmem... ) hukuku silah olarak kullanmasa, dedikleriniz gerçek olabilir. Fransa: "Ermeni soykırımı yapılmadığını idaa etmek yasaktır" Bu ülke AB nin direklerinden olan, kaba tabiri ile ensesi kalın üyelerden biridir. Türkiye: "Türklüğü aşağılamak yasaktır" Bu madde ile üyeliğinin söz konusu dahi olmayacağı açık açık belirtilen AB adayı ülkelerden biridir. "Ben ettim sen etme" gibi bişey oluyor. Yazık. Siyasi çıkar uğruna toplumların duygularını kaşıyolar, sonra düşünce özgürlüğü diyorlar. Kendilerindekini görmüyor gibi davranıyolar. Saygılarımla... |
27-09-2006, 23:17 | #9 |
|
...
Bu ülkede ülke aleyhine konuşan herkese düşünce özgürlüğü vardır.Buna karşılık ülkesini koruyan,ülkesinin çıkarını düşünen kimsenin düşünce özgürlüğü yoktur.(Bu da benim düşüncem)
|
28-09-2006, 17:43 | #10 |
|
Değerli arkadaşlarım eylülkömürcü ve yargıçisa ben sizin duyarlılıklarınıza aynen katılıyorum. benim yazım tamamen AB mevzuatına göre yazılmış bir değerlendirmedir. ben AB mevzuatına göre nasıl bir düzenleme olması gerektiğini kuramsal olarak ve AİHM içtihatları doğrultusunda yazdım. bunlar tamamen kuramsal değerlendirmelerdir zaten bu çalışmada AB mevzuatı doğrultusunda yapılmıştır. Eğer AB'ye girmek istersek bunları yapmamız gerekir bağlamında yazılmıştır. ama AB'ye girmenin bizim için iyi olup olmayacağı ayrı bir değerlendirme ve makale hatta doktora konusudur. saygılarımla
|
29-09-2006, 09:17 | #11 |
|
Herkese göre değişen bir kavram olduğunu görüyorum düşünce özgürlüğünün.ama düşündüğünü açıkca ifade edebilmek konusunda hemfikiriz galiba.bana göre bir eylemi yapan kişi ceza almalıdır o eylemi doğru bulan değil.örneğin hırsızlık suçunu yapan cezalandırılmalıdır iyi ki yapmış diyen ya da ona hak veren değil.hırsızı haklı buldu diye cezalandırırsak kişiyi bu adalet olmaz ve böyle bir yerde düşünce özgürlüğünden bahsedemeyiz
|
29-09-2006, 10:41 | #12 |
|
merhaba arkadaşlar... öncelikle sn:gulan'ın dediği gibi düşüce özgürlüğü kavramı herkese göre değişebilen bir kavramdır,bana göre dise düşünce özgürlüğü hiç bir baskı altında kalmadan özgürce düşünebilmek ve en önemlisi ise özgürce düşünebildiği şeyi özgürce ifade edebilmesidir fakat ülkemizde bunun bir tek safhası gerçekleşiyor insanlar özgürce düşünebiliyor ama düşündüklerini özgürce ifade edemiyorla bunu sadece türkiyeye özgü bir durum olarak kabul etmemek gerekir tabi bir çok ülkede durum böyledir ama nedense o ülkelerde gündeme gelmez
''herkesin özgürce düşünebildiği ve düşündüğünü özgürce ifade edebildiği bir ülke dileğiyle.....'' |
29-09-2006, 18:16 | #13 |
|
........
syn gülan,
Birinin hırsızlık yaptığı mahkemece kesinleşmişse herkes onunla ilgili düşüncelerini söyleyebilir, iyiliğini yada kötülüğünü ileri sürebilir. Bu yönde düşüncelerini ileri sürenler " düşünce özgürlüğü" çerçevesinde cezalandırılmamalıdır. Bide şunu düşünün... Herkesin, lafını altın değerinde saydığı, önem verdiği birinin çıkıp " fikrimce hırsızlık normal bişeydir, bilinenin aksine yüz kızartıcı bir suç değildir ve cezalandırılmamalıdır; insanlar herhangibir korku ve vicdan azabı duymadan hırsızlık yapabilirler çünkü bu insanın doğasında vardır; bunun bastırılması kişide olumsuz etkiler yaratabilir. Bu yüzden karara tepkiliyim." deyip hırsızlığı normal gösterip insanları hırsızlığa itmesi veya " bir insanın fikirlerini savunmak için eline silahı alıp dağa çıkması kadar normal, meşru birşey yoktur. Eğer birşey savunuyorsanız arkasında duracaksınız ve hiç bir şekilde en ağır müdehaleden bile kaçınmayacaksınız. İnsanlar düşüncelerini kabul ettirmek veya yaymak için yüzyıllarca silahı kullanmıştır ve bundan sonra kullanması kadar doğal birşey yoktur. Bu nedenle çıkan karar beni üzmüştür" deyip, insanlara terörizmi aşılamak, toplumda anarşizm yaratmaya neden olmak ve kişileri malından canından eden olaylara vesile olmak düşünce özgürlüğümüdür. Su akıtmak yasak ama musluğu açmak serbest... Yok böyle birşey. Kimse bunu kabul edemez. Birde nabız yoklamak, kargaşa çıkarmak amaçlı söylenen sözler var. İnsanların duygularını kaşıyorlar. Biri çıkıp netlik kazanmamış, tartışmalı bir konu hakkında bir devlet (veya millet/grup) hakkında birşeyler diyor; kişilerin/milletlerin ne oldukları,neye benzedikleri hakkında fikrini beyan ediyor,sığ araştırmalarına dayanarak kendince sonuçlar çıkarıyor ve buna bağlı olarak olaylar çıkıyor, kişiler hayatlarını kaybediyor veya mallarından oluyorlar. Hani başkasının özgürlüğünün başladığı yerde sizin örgürlüğünüz sona ererdi..! saygılarımla... |
02-10-2006, 10:31 | #14 |
|
Sn İsa neden bana bu kadar tepkili olduğunuzu anlayamadım.söylediklerimi bir taraflara çekmek konusunda oldukça ısrarlı gördüm sizi.herkesin kendine göre tanım yapabileceği bir kavram,ben düşünceden bahsettim bunu eyleme geçirme gibi bir faliyet tabi ki gereken cezayı alacaktır.ayrıca söylediklerimi bu kadar uç noktalara çekmenize gerek yoktu.
|
02-10-2006, 12:30 | #15 |
|
aç karnına düşünebildiğim kadarıyla merhaba
av demir ve gülan düşünce yağ gibidir ne kadar alta konulmaya çalışılırsa çalışılsın o hep üste çıkar yani olgular yeryüzüne çıkmaya mahkumdur asırlardır bunun örneklerini tarih sayfalarından ezberimize düşürdük. cesur ve olgusuna güvenen insan bunun savaşını verir ve haklı hep tahta oturur. bizim ülkemiz düşüncenin hep savaşarak oturduğu bir ülke düşüncelerimiz eminim özgürlük tahtına oturacak
|
02-10-2006, 18:05 | #16 |
|
......
syn Gülan,
Size karşı neden tepkili olayım. Yazınızdan anladığım şeyi " suça azmettirmenin suç olduğu kuralı" çerçevesinde cevapladım. Siz böyle düşünemezsiniz gibisinden birşeyler kastettiğimi zannetmiyorum. "bana göre bir eylemi yapan kişi ceza almalıdır o eylemi doğru bulan değil.örneğin hırsızlık suçunu yapan cezalandırılmalıdır iyi ki yapmış diyen ya da ona hak veren değil" şeklindeki düşüncenizin nelere yol açmış yada açacağı konusunda kendi fikrimi söyledim. Sizde buna bir cevap yazabilirdiniz. Düşünce özgürlüğüne karşı değilim.Düşünce özgürlüğüne engel bazı maddelerin kaldırılmasından yanayım fakat İnsanları çatışmaya, kötülüğe, hukuksuzluğa itmeye çalışan düşüncelere karşıyım. Ben böyle düşünüyorum; siz böyle düşünmeyebilirsiniz. Farklı düşünen kişilerle tartışmak beni çok memnun eder aksine. Bu yüzden tepki aklımın ucundan geçmez. Eğer ki yinede size karşı saygı sınırlarını aştığımı düşünüyorsanız özür dilemekten çekinmem. syn adalet, düşüncenin alta konmaya çalışılması hakkındaki cevabınız çok basitçe. Bu forumda, bu konuda ki tartışmada böyle bir çaba görmedim. Mahkemelerde gördüğüm o içler acısı durumların ortadan kalkmasını, düşüncelerin özgürlük tahtına değil GÖKYÜZÜNE oturtulması gerektiğini açık açık savunuyorum. Düşünceler çarpıştırılarak en iyiye ulaşılır. saygılarımla... |
04-10-2006, 10:26 | #17 |
|
Sn İsa,ilk yazıma çok tepkili gördüğüm için öyle bir cevap yazdım.belki de benim yanlış anlamamdan kaynaklandı.ince düşünceniz için teşekkür ederim gerçekten özür dilenecek bişey yok ortada.üstelik ben de karşı görüşlerle tartışmaktan büyük zevk alırım.daha çok tartışacağız gibi duruyor teşekkür ederim...
|
05-10-2006, 00:49 | #18 |
|
düşünce özgürlüğü hususunda,kavramın tarihsel ve sosyolojik altyapısını bilmeden salt teknik hukuk bilgisiyle tespit ve tayinine kalkışmak kanaatimce doğru olmasa gerek.bu noktada düşünmek kavramını ayrı özgürlük kavramını ayrı değerlendirip çeşitli tespit ve tahlilleri yapmak gerekir.özellikle özgürlük kavramını irdelerken özgürlüğün ne olduğunu ve sınırlarının nerede başlayıp nerede bitiğini tespit ederken özgürlüğün ne olmadığını bilmemiz gerekir.bu noktada özgürlük:herkesin istediğini istediği gibi yapabilmesi ve herkesin istediğini istediği gibi ifade edebilmesi değildir.zira herkesin istediğini istediği gibi yapabildiği bir yerde aslında hiç kimse istediğini istediği gibi yapamaz...konuyu bu açıdan da ele almak gerektiği kanaatindeyim.
|
11-10-2006, 14:07 | #19 |
|
bana göre düşünce özgürlüğü dendiğinde akla ilk olarak başkalarının haklarını çiğnemeden adil olarak düşünüp düşündüğünü gerçekleştirebilmektir diğer arkadaşlarımada teşekkür ediyorum
saygılarımla... |
12-10-2006, 03:32 | #20 |
|
Benim sormak istediğim birşey var. TCK 301. ilk bakışta normal gibi görünüyor, yani kimi hakaretlerin suç sayılması.
Peki aslında düşünce özgürlüğü için bir engel mi? eğer engelse, ne kadar engel? |
12-10-2006, 08:37 | #21 |
|
konferans haberinin haberi
Ankara'da bulanan arkadaşların rahatça takip edebileceklerini düşündüğü bir konferans haberini hukuk takvimine ekledim.
Konferansın konusu : Düşünce özğürlüğü nedir acaba? 16 Ekim'de düzenlenecek bu konferansa katılmak yararlı olur bence. Saygılar. |
14-10-2006, 16:35 | #22 | |||||||||||||||||||
|
düşünce özgürlüğünün ne olduğunu soyleyebılmek ıcın özgurlüğün acık ve net bır tanımı yapılmalıdır... hala özgürlüğün ne olduğu tam olarak tanımlanabılmıs değildir bunun sebebı özgurlukler alanının hergecen gun genıslemesıdır. hergecengun genısleyen buyuyen bırsey uzerınde genel bır tanım yapmak mumkun değildir..
özgurlüğün ne olduğuna dair genel bır kanı vardır. buda başkasının hakkına mudahale edene kadar sınırlandırılmamıs eylemlerı yapabılmek. aslolan nedır başkasının alanına mudahale etme.
|
19-10-2006, 00:47 | #23 | |||||||||||||||||||
|
eylülkömürcü
Ama unuttuğu bir şey var. "Ülkesini koruyan, ülkesinin çıkarını düşünen kimse"lerin eylem özgürlüğü var. Onlara "ülke aleyhine konuşan herkes"i linç etme, dövme, saldırma, küfretme serbest. Şu mahut avukatı ve şürekasını, "vatan için kurşun atan ve kurşun yiyenler"i, "bin operasyon" yapanları, "mükemmel bir organizasyondu" diyenleri, hakim ve savcıları evlerinin önünde bomba patlatarak korkutanları hatırlayın! |
19-10-2006, 01:04 | #24 |
|
syn nusret,
ne acıdır ki durum dediğiniz gibi ama bir farklılık var. "vatan için kurşun atanlar"; yine vatan için, insanlık için, yaşadığı devlet için çalışan kişilere kurşun atmışlardır. Yani attıkları kurşun vatanadır, vatan için atılmıştır. Bunlar ülkesinin çıkarını düşünen kişiler değil, kendi konumunu, mensup olduğu kuruluşun konumunu düşünen yada bağlı olduğu organlarda hakim olan görüşün hizmetkarlığını yapan kişilerdir. Biz kitaplardan okuduk; siz çoğu şeyi yaşamışsınız. Vatan için gerçekten kurşun sıkıldı mı? Böyle birşey olduysa da düşünce özgürlüğü ile veya başkaca normlarla koruma altına alındı mı? saygılarımla.... |
26-10-2006, 14:44 | #25 |
|
düşünnnnnnn!
İktisat derslerinden hatırlarsınız,kaynaklar kıttır bunun için optimal verimi sağlamak adına en iyi kaynak kullanımının nasıl yapılacağı bulunmalıdır vs..İktisat biliminin konu edindiği kaynaklar gibi hak ve özgürlük alanları da kıt ve sınrlıdır.böyle olmak zorundadır çünkü sınırsız özgürlüğün olduğu yerde ancak bazılarının özgürlüğünden söz edebiliriz.şu halde özgürlükler doğaları gergi kayıtlanabilmelidir.klasik özgürlük söylemi yerindedir:bir başkasının özgür olduğu yere kadar sen özgürsün.bu noktada güncel olan düşünce özgürlüğü sorununu nasıl degerlendirmek gerekir?gercekten herkes düsünce ve kanaatlerinden ötürü kınanmama dahası bunları yayma yani propaganda hakkına sahip midir?eger böyle bir hak gercekten kullanılabilir ve daha da önemlisi yetkili merciice korunabilir bir hak ise daha acık bir ifadeyle ciddi manada bir özgürlük hüviyetine kavusabilmiş ve ironik bir söylemle kayıtlanmayı artık haketmişse,bu kayıtlama ne sekilde ve nereye kadar yapılabilicektir?düsünce özgürlüğünün belirli evrensel bir sınırı var mıdır (İHAS'taki kayıtlama sebeblerinin ötesinde ve daha somut ve hatta kazuistik) yoksa sınırlamalar local mi olabilecektir?yani her ülke kafaya siyasal iktidarının cıkar ve keyfine göre mi sınırlama getirecektir?Ve böylelikle bir ülke sınırları içerisinde bir konu hakkında düsünmek ne biliyim söz gelimi 'falanca devlet filanca milleti aslında boğazlamadı yahu' diye düsünmek bir de haddini bilmezlik ederek bu düsünceyi açığa vurumermek suç olacakken,bir başka idari ülke sınırında bunları düsünmek ve söylemek vatandaslık önşartı haline falan mı gelecektir? kendimi kaybetmek üzereyim uzatmıyorum.
saygılar.. |
27-10-2006, 19:45 | #26 |
|
"özgürlüğü tanımlamanın beyhudeliği karşısında onu sadece tanımaya ve anlamaya çalışacağız arkadaşlar" demişti okulda hocamız.Bu güzel tartışmayı takip ederken birden aklıma geldi.Evet bizler özgürülüğü tanımaya çalışıyoruz gibi.Selam ve saygı ile
|
13-01-2009, 01:22 | #27 |
|
düşünce özgürlüğü insandan insana değil milletten millete değişen bir kavram olmalıdır.yaşadığımız ülkenin coğrafyasını ve içinde bulunduğu durumları düşünecek olursak, düşünce özgürlüğünün sınırlandırıldığı m.24, m.301, vs genişetilerek kapsamlaştırılmalıdır.Bu bağlamda düşünce özgürlüğünü yaşadığı devletin çıkarlarına aykırı olmamak şartıyla diye başlayan bir cümlenin içine istediğimiz düşünsel ve eylemsel hakkı koyarak tanımlamak mümkündür diye düşünüyorum.
|
26-01-2009, 01:47 | #28 |
|
Sayın dmr00 bu cümleleri sarf ettiğiniz anda düşünce özgürlüğü tanımından olabildiğince uzaklaşmışsınızdır diye düşünüyorum.Yaşadığı devletin çıkarlarına aykırı olmayan düşünceler barındırmak zorunda size göre insanlar
Oysaki devletin çıkarı her kişi için aynı anlamı ifade etmez.Bana göre devletin çıkarı sayılan bir olgu bir başkası için tam tersine davletin zararına bir eylem olarak tanımlanabilir.Ya da bunun tam tersi.Nitekim bir takım insanların devletin yararına diye başlayıp beraberinde yaptıkları bir dizi yanlışlıkları izliyoruz.Yanılıyormuyum? |
26-01-2009, 02:00 | #29 |
|
Düşünce , düşünce olarak kaldığı sürece özgürdür.. Ancak düşünürlerin düşüncelerini farklı olarak yorumlayan ve uygulayanlar vardır.
Sakıncalı bir düşünce, sakıncalı bir şekilde eyleme geçtiği zaman özgürlükten bahsedemeyiz. Hiç bir şeyin düşünmeye engel olabileceğini düşünmüyorum. Bildiğim ise, her düşüncenin bir yerde özgürlüğünün kısıtlandığı ve bunun da bazı durumlarda olmazsa olmaz olduğudur. |
26-01-2009, 02:10 | #30 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Nur Deniz, Düşünce özgürlüğünün gerçekte neyi kapsadığı yüzyıllarca tartışılmıştır. Genel kabul gören görüş, düşünce özgürlüğünün, düşünceyi açıklama eylemini de kapsadığıdır. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
[TÜRKİYE 301. MADDEYİ TARTIŞIYOR] Düşünce suçu ahlaka aykırıdır | Hasan Bahadır Büyükavcı | Hukuk Haberleri | 3 | 11-03-2007 23:41 |
Anayasa Nedir : Anayasanın Tanımı | Av. Muzaffer ERDOĞAN | Hukuk Sohbetleri | 13 | 24-02-2007 20:01 |
Hukuk Nedir? Hukukun Tanımı | Cest la vie | Hukuk Sohbetleri | 29 | 11-10-2006 00:35 |
Militan Demokrasi , Özgürlüğü Yoketme Özgürlüğü | glossator | Hukuk Sohbetleri | 7 | 01-07-2002 22:40 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |