12-04-2007, 16:23 | #31 |
|
Sayın Adnan Yılmaz; bana önümüzdeki C.başkanlığı seçimi hariç toplantı yeter sayısı; karar yeter sayısından az olan bir seçim gösterebilir misiniz? Tek bir tane bile..
Eğer gösteremezseniz; en ufak bir toplantıda bile uyulan bu kural şu anda dünyanın sayılı, Türkiye'nin ise en önemli oylamasında nası kabul edilmeyebilir? not:bu söylediklerimin hepsi ilk oylamanın en az 367 vekille yapılmadığı durumlar için geçerlidir.. |
12-04-2007, 17:06 | #32 |
|
sayın oguzhan özalın cumhurbaskanlığına secilmesinde ki sayıyı hatırlıyormusunuz;
TBMM 20 Ekim 1989 Cuma günü saat 15.00’de Yıldırım Akbulut başkanlığında toplandı. Hasan Fehmi Güneş’in itirazlarına mahal olmadığı belirtilerek cumhurbaşkanlığı seçimine geçildi. İlk iki turda yeter sayı bulunamadı. Üçüncü tur sonunda Özal, 8. Cumhurbaşkanı seçildi. BİRİNCİ TUR (20 EKİM 1989) Meclis tam üye sayısı: 450 Oylamaya katılan üye sayısı: 285 Seçilme yeter sayısı: 300 (2/3 çoğunluk) OYLAR Turgut Özal : 247 Toplam : 285 İKİNCİ TUR (24 EKİM 1989) Meclis tam üye sayısı: 450 Oylamaya katılan üye sayısı: 284 Seçilme yeter sayısı: 300 (2/3 çoğunluk) OYLAR Turgut Özal : 256 Toplam : 284 buyrun size tek birtane bilelerden...şimdi kabül edilebilir mi yukarıda ki ifadenize göre kabül edilir demelisiniz |
12-04-2007, 17:27 | #33 |
|
Hukukun temel ilkelerinden biri de; kötü örnekin emsal teşkil etmeyeceğidir.Hatırlatırım.
Oylama bu sebepten ötürü Anayasa Mahkemesine götürülmedi diye şimdi de götürülmemesi saçmalık olur değil mi?Mahkemenin görüşünü; hanginiz, hangimiz tayin edebilir? Söz konusu karar anayasda mahkemesine götürüldü mü? Şimdi size bunu sorayım..Çünkü bunun uygun olup olmaığı hakkındaki kararı ne ben ne de siz verebilirsiniz.Bunun kesin kararı mahkemeden çıkacaktır.Sonuç olarak 89 seçim kararı mahkemeye intikal ettirilmediğinden, mahkemenin sonucunu tayin etmemiz imkansız.. Anlatabildim mi? Ayrıca hangi akla mantığauyar ki bu?Belli bir karar yeter sayısı var.Ancak o sayının çıkmayacağı kesinlikle blinmesine rağmen oylama yapılıyor..Sizce bu uygun mu anayasamıza.Ayrıca mevcut kitabın bu konuda neden açık bir hüküm bulundurmadığının çeşitli sebeplerini de konunun ilk mesajında yazmıştım... |
12-04-2007, 22:03 | #34 |
|
sayın oguzhan ben buna cevap vermeyecegim çünkü siz ilk soruya cevap verildikten sonra ikinci bir soru sormakla amacınızı belli ettiniz... yani kısacası ilk soruda ki cevaba karşı kendinizle çelişcek bir harketlere girmeye meyillendiniz... ancak size bir sözüm lütfen ideolojiler için hukuku katletmeyelim lütfen... saygılarımla...
|
13-04-2007, 08:50 | #35 |
|
Sayın Oğuzhan Dayar; sözleriz kendi içinde de çelişkilerle dolu. Sayın Kovanci sorunuzun yanıtını vermiştir. Kendisine teşekkür ederim. Ayrıca Turgut Özal'ın cb. seçilmesi de kötü örnek değil, anayasanın belirlediği sınırlar içinde olmuştur. Seçilmeyi zorlaştırmak kurumları kaosa sürükler. Danıştay ve Yargıtay başkanlık seçimlerinde görüyorsunuz, 40 defa seçim yapılıyor yine de başkan seçilemiyor. Sayın Kanadoğlu bu duruma alışkın olduğu için böyle bir yorum yaptı galiba Siz anayasadaki hükümleri sadece şu an ki parlamentoya göre değerlendiriyorsunuz. Yani çoğunluğu oluşturan partinin cb'nı seçmeye çalışması kötü niyet oluyor da 15-20 milletvekiline sahip bir partinin çamura yatıp meclise gelmemek yolu ile cb'nın seçilmesini engellemesi ve ülkeyi kaosa sürüklemesi demokrasi mi oluyor? Şu an ki parlamentoyu bir kenara bırakalım ve lütfen siyasi görüşlerimizden sıyrılarak, hukukçu kimliğimizle çözüm aramaya çalışalım. Hukuku böyle kendi keyfi düşüncelerimize alet etmek geçmişte bu ülkeye çok zarar vermiştir. Malesef biz hukukçular hislerimizden sıyrılmadıkça daha çok zarar vereceğe benzer.
|
13-04-2007, 10:19 | #36 |
|
Sayın Kovancı ve Sayın Yılmaz;
Yazımı birkaç kez okudum ve nerede çelişkiye düştüğümü gerçekten anlayamadım. Özal’ın seçim sürecinin ve seçiminin sorunlu olmadığını herhangi bir adli kurum denetledi mi? Sorarım size! AY Mahk. re’sen denetleme yetkisi yoktur. O yüzden de AY Mahkemsesi yetkisini kullanmamış, kullanamamıştır. Kendimle çeliştiğimi hala düşünmemekle birlikte konuya bir son vermek istiyorum.Çünkü konu 3-4 kişi arasındaki bir röportaj şekline dönüştü ve ben daha önce bu tür bir röportajdaki taraflardan biri olduğumdan ceza almıştım.. Saygılarımla |
20-04-2007, 18:24 | #37 |
|
Yorum - Dr. Ergun Özbudun] Meclis'in kararına herkes saygı duymalı Türkiye'nin en yetkin anayasa profesörlerinden Dr. Ergun Özbudun, cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Büyük Millet Meclisi'nin sadece karar vermek için değil toplanabilmesi için de 550 olan üye tamsayısının üçte ikisinin hazır bulunmasının gerektiği iddiasını "suni" ve "temelsiz" olarak değerlendirirken bütün bu tartışmaların arkasında siyasi gerekçeler olduğunu söylüyor. Özbudun, iktidar partisinin bu seçimde yeterli olan oydan daha fazlasına sahip olduğunu ve Başbakan'ın ya da AK Parti'nin göstereceği bir başka adayın seçilmesinin tamamıyla meşru olduğu gibi herkesin de bunu demokratik sürecin meşru bir sonucu olarak kabul etmesi gerektiğini belirtiyor. Peki cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde muhalefetin Meclis'te en azından 367 üyenin hazır bulunması gerektiği yönündeki ısrarının arkasında yatan ne? Bu görüş seçimi bir anayasal krize sürükleyebilir mi? Hâlâ muhalefetle uzlaşma şansı var mı? Kriz çıkarsa ne olur? (YONCA POYRAZ DOĞAN) Türkiye'de cumhurbaşkanı seçimi niçin bu kadar kargaşaya yol açıyor ve anayasal boyutu olan bir mesele haline geliyor? Yerleşik parlamenter bir cumhuriyette cumhurbaşkanının seçimi daha çok rutin bir iştir, bir anayasa krizine yol açmak şöyle dursun, fazla bir heyecan bile uyandırmaz. Hukuki açıdan bakıldığında, cumhurbaşkanının seçilebilmesi için gerekli çoğunluğun niteliği tartışılmaktadır. Şahsen ben, bu tür hukuki tartışmaları tamamıyla temelsiz buluyorum. Zira anayasamız bu konuda son derece açıktır. Seçimin ilk iki turunda, üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu gerekmektedir. Üçüncü ve dördüncü turlarda ise mutlak çoğunluk gerekmektedir. Bu nedenle Meclis'teki çoğunluk partisi ilk iki turda olmasa bile üçüncü ve dördüncü turlarda kesinlikle kendi adayını cumhurbaşkanı seçmek için yeterli olan oydan fazlasına sahiptir. Fakat muhalefet böyle düşünmüyor... Benim son derece suni ve temelsiz bulduğum argümanlardan bir tanesi Büyük Millet Meclisi'nin toplanması, yani sadece karar vermek için değil toplanabilmesi için de 550 olan üye tamsayısının üçte ikisinin hazır bulunmasının gerektiği iddiasıdır. Aslında, anayasamız Büyük Millet Meclisi için toplantı yeter sayısı ile karar yeter sayısı arasında açık bir ayrım yapar. Dolayısıyla Anayasa'nın 96. maddesine göre toplantı yeter sayısı üye tamsayısının üçte biridir. Bu ise 184 üye demektir. Bununla birlikte muhalefet, en azından 367 üyenin hazır bulunması gerektiğinde ısrar etmektedir. Ve şayet bu sayı sağlanamazsa seçimin geçersiz olması gerektiğini ve Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilebileceğini düşünüyorlar. Peki Anayasa bu derece açıksa asıl mesele nedir? Bu hukuki iddiaların arkasında siyasi gerçekler yatmaktadır. Her şeyden önce, problem kısmen, Türk anayasasına göre cumhurbaşkanının konumundan kaynaklanmaktadır. Standart parlamenter cumhuriyetlerin aksine, Türk anayasası cumhurbaşkanına yasama, yürütme ve yargı faaliyetleri alanlarında önemli yetkiler vermektedir. Daha açık olarak, ne tür yetkiler bunlar? Atamalarla ilgili önemli yetkiler. Cumhurbaşkanı üniversite rektörlerini, Yüksek Öğretim Kurumu başkan ve üyelerini, Anayasa Mahkemesi hakimlerini ve Danıştay üyelerinin dörtte biri gibi bazı yüksek dereceli hakimleri seçme yetkisine sahiptir. Bu nedenle cumhurbaşkanı bizim sistemimizde daha önemli bir makamdır. Normalde parlamenter bir cumhuriyette cumhurbaşkanı sadece sembolik bir güce sahiptir, ulusun ve ülkenin birliğini temsil eder. Fakat burada, 1982 Anayasası'nı yapanlar cumhurbaşkanına aşırı yetki vermişlerdir. Dolayısıyla asıl problem budur. Hukuki açıdan, muhalefet cumhurbaşkanlığı seçiminin gidişatını değiştirmek için yine de bir şey yapabilir mi? Hukuki olarak, hayır. Şayet kanuni ve anayasal sınırlar içinde kalacak olursak yapılabilecek bir şey yoktur. Siyasi tepkiler olacaktır, fakat ben siyasi tepkilerin derecesini tayin edemem. Elbette ki muhalefet partileri Parlamento'nun kararını protesto etmeye devam edecekleri gibi Sayın Erdoğan'ı eleştirmeye devam edeceklerdir, fakat bu demokrasilerde normaldir. Anamuhalefet partisi, Başbakan'ı şiddetli bir şekilde uyarıyor ve cumhurbaşkanlığına aday olmamasını istiyor. Neyi kastediyorlar? Bunun arkasında belli bir psikoloji vardır. Anamuhalefet partisi ve Türk toplumundaki belli diğer kesimler cumhurbaşkanlığına da bir Adalet ve Kalkınma Partisi üyesinin seçilmesi halinde Parlamento'daki çoğunluğa şimdi de cumhurbaşkanlığının eklenmesi ile birlikte tehlikeli bir yetki temerküzünün ortaya çıkacağından endişe ediyorlar. Bu kesimler, iktidar partisinin niyetleri hakkında birtakım şüpheler duyuyor. İktidar partisinin mutlak güce sahip olması halinde laik devlet ilkesinin ciddi bir tehlike altında kalacağından endişe ediyorlar. Şahsen ben bu endişeleri paylaşmıyorum. Bununla birlikte, bu düşüncenin Türk kamuoyunun belli bir kesimi içerisinde güçlü olduğu da bir gerçektir. Bu nedenle bu fikre şiddetle karşı çıkıyorlar ve hükümeti muhtemelen Büyük Millet Meclisi dışından bağımsız bir kişi üzerinde muhalefetle uzlaşmaya mecbur etmeye çalışıyorlar. Öte yandan, söylediğim gibi, Anayasa'mız son derece açıktır, seçimlerin üçüncü ve dördüncü turlarında Meclis'in üye tamsayısının mutlak çoğunluğu yeterlidir. İktidar partisi bu seçimde yeterli olan oydan daha fazlasına sahiptir ve Sayın Erdoğan veya AK Parti'nin göstereceği bir başka adayın seçilmesi tamamıyla meşrudur. Şayet böyle olursa Türk siyasetindeki bütün aktörler onu demokratik sürecin meşru bir sonucu olarak kabul etmelidirler. Peki, bahsedilen şekilde bir anayasal kriz hangi şartlarda ortaya çıkabilir? Örneğin, şayet Anayasa Mahkemesi muhalefet üyeleri ile bazı hukukçuların öne sürdükleri iddia temelinde cumhurbaşkanlığı seçimini geçersiz sayarsa bu durumda ciddi bir anayasal kriz ortaya çıkar. Zira cumhurbaşkanının seçimi yeni seçimlerin neticelenmesine kadar ertelenmiş olacaktır. Yeni meclisin bir aday üzerinde uzlaşıp uzlaşamayacağı da ayrı bir problemdir. Şu anda tahmin edemeyeceğim problemler de olacaktır, fakat umarım bu tür problemlerden kaçınılır. Salt hukuk temelinden bakarsak, bunun olmaması gerekir. Zira ben oturumun açılışı için 367 üyenin hazır bulunması gerektiği iddiasının hukuki açıdan geçerli olduğu kanaatinde değilim, fakat Anayasa Mahkemesi aksine bir karar verirse bu durumda bazı sıkıntılar yaşarız. Hukuki unsurlar, yönetimdeki partinin göstereceği adayın cumhurbaşkanı olmasına imkan veriyor; fakat bu olursa siz bir yetki sorunundan da bahsettiniz... Elbette ki demokrasinin temel anlamı, sınırlı yönetimdir. Çoğunlukların mutlak güce sahip oldukları çoğunlukçu türde bir demokrasiye kesinlikle karşıyım. Fakat, bütün demokrasilerde olduğu gibi, Türkiye de bağımsız bir yargı, bir Anayasa Mahkemesi, güçlü bir sivil toplum, halkının temel haklarını ve özgürlüklerini tanıyan bir anayasa gibi, parlamenter çoğunlukların gücünü dengeleyecek başka mekanizmalara sahiptir. Bu nedenle cumhurbaşkanlığı beni aşırı derecede endişelendirmiyor. Dolayısıyla cumhurbaşkanı bir AK Parti üyesi olsa bile ben aşırı yetki toplanması konusunda endişe etmiyorum. Türkiye'nin 60 yıldan fazla demokratik yönetim geçmişi vardır; kesinlikle diğer fren ve denge mekanizmaları çoğunluğu Anayasa sınırları içinde tutacaktır. Peki cumhurbaşkanlığı yetkileri sınırlandırılmalı mı? Ben her zaman 1982 Anayasası'ndaki cumhurbaşkanlığı yetkilerinin aşırı olduğuna ve sınırlanması gerektiğine inandım. Bu yetkiler yerleşik parlamenter sistemlerdeki normal bir devlet başkanının yetkileri seviyesine indirilmelidir. Bu nedenle gelecekte, bir anayasa revizyonunda bu mesele ele alınmalı ve cumhurbaşkanının yetkileri uygun bir şekilde azaltılmalıdır. Bu, öyle bir şekilde yapılmalıdır ki; gelecekte sadece sembolik bir makam haline geleceği için parti liderleri cumhurbaşkanlığı makamına çıkmayı talep etmesinler ve bu nedenle cumhurbaşkanlığı seçimleri çekişmeli bir siyasi veya anayasal bir mesele haline gelmesin. Elbette ki, cumhurbaşkanlığı prestijli bir makamdır ve öyle kalacaktır, fakat siyasi açıdan önemli bir makam olmayacaktır. Recep Tayyip Erdoğan veya AK Parti hükümetinden bir başka aday şayet cumhurbaşkanı olursa cumhurbaşkanlığının yetkilerinin azaltılmasını isteyecek midir? Tam aksine, AK Parti'nin programında başkanlık veya yarı başkanlık sistemi lehinde ifadeler mevcuttur. Bence eğilimleri tamamen aksi yönde olacaktır. Sistemi bir yarı başkanlık sistemine doğru değiştirmek isteyeceklerdir, fakat az önce de söylediğim gibi, ben bu çözümü sakıncalı buluyorum. Cumhurbaşkanını halkın seçmesine ne diyorsunuz; bu, Türkiye'de işler mi? Bu düşünce pek çok siyasetçi ve bazı akademisyenler tarafından öne sürülmektedir. Bununla birlikte, bunu problemli buluyorum. Şayet cumhurbaşkanı doğrudan doğruya halkın oyu ile seçilecek olursa, dolaysız bir demokratik meşruiyete sahip olacaktır. Az önce de işaret ettiğim gibi, anayasa cumhurbaşkanına önemli yetkiler vermektedir. Şayet bu demokratik meşruiyet mevcut yetkilere ilave edilecek olursa, bu takdirde cumhurbaşkanının sistemde gerçek bir hakim figür haline gelmesi tehlikesi mevcuttur. Bu durumda, aşırı bir otorite toplanması olacaktır. Dolayısıyla ben cumhurbaşkanının halkın oyuyla seçilmesine karşıyım. Bu, sistemin yarı başkanlık sistemi istikametinde değiştirilmesi anlamına gelir. Hâlâ cumhurbaşkanının kim olacağı hakkında muhalefetle uzlaşma şansı olabilir mi? Bence bir uzlaşma için çok geç. Bir süre önce yapılmış olsaydı belki mümkün olabilirdi; fakat artık çok geç. Bence AK Parti çoğunluğu herhangi bir uzlaşma aramadan kendi adayını seçecektir. Bu, anayasal süreçlere uygun bir seçim olacaktır ve herkesin de Parlamento'nun kararını meşru olarak kabul etmesi gerekir. Şayet planlandığı gibi olursa kasımda genel seçimler de olacak... Benim kanaatim, genel seçimlerin cumhurbaşkanlığı seçimlerinden çok daha önemli olduğudur, zira her şeyin ötesinde cumhurbaşkanı belli yetkilere sahip olsa da hakim bir siyasi figür değildir. Genel seçimler ise politikaların asıl kaynağı olan bir hükümet çıkaracaktır. Ve şayet Türk halkının çoğunluğu arasında AK Parti'nin elinde tehlikeli bir güç toplanması olacağına dair gerçek bir endişe mevcutsa bu takdirde başka bir partiyi veya partiler koalisyonunu seçmek seçmenlerin elindedir. Bu durumda cumhurbaşkanının yetkileri de muhalif parlamento çoğunluğu ile sınırlanmış olacaktır. Seçimlerin sonucunu halkın tercihi belirleyecektir. Bu da daha çok onların AK Parti hükümetinin performansını nasıl değerlendireceklerine bağlıdır. Bu konuda yorum yapmak için henüz çok erken. http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/ha...haberno=528090 |
20-04-2007, 19:36 | #38 |
|
........
139 oyla karar alınmasının gerekli koşulu olarak, 184 üye oylamada hazır bulunmalı ki toplantı açılsın. Karar almak için toplanmak gerekir, toplanmak için 184 üye, karar vermek içinde bunların 139 olumlu oyu gerekir. Peki 139 olumlu oy için 184 üye ile meclisin toplanması neden istenmiş? Demokrasinin sağlanması , en azında aksi yönde fikirler varsa bunların belirtilmesi , başkaca taleplerin dinlenmesi gibi sebepler olabilir mi? Bize bir tane doğru lazım olabilir ama o doğruyu seçeceğimiz yelpazenin kanatları en azından o doğrunun seçilebileceği mevcudiyette olması gerekmez mi? Karar yeter sayısının altında bir sayı ile meclisin toplanması bana USULÜ DEMOKRASİYİ yada ARAÇ DEMOKRASİYİ çağrıştırıyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimi için böyle bir durum öngörülememiş ve bu nedenle herhangibir düzenleme yapılamamış olabilir. En azından bu cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra meclis buna yönelik bir çalışma yapmalı diye düşünüyorum. Çünkü ortada mantıksızlık çok açık bir şekilde var ama bu mantıksızlığın anayasaya aykırı olacağına dair herhangibir açık hüküm yok İki tarafda doğru , hangisi daha doğru şeklinde bir tartışma var. Yani bunu kabul etmek gerekiyor. 367 den aşagı bir sayı ile toplanmak ve bu sayıyı yakalamak adına seçimlere başlamak mantıksızlık; hele hele 367 de düşük bir sayı ile toplantının açılması su götürmez bir mantıksızlık. Fakat bu durumuda teyit eden açık bir yasa hükmüde bulunmamaktadır. Bu nedenle mevcut mantıksızlığın hukuka nasıl yansıyacağı konusunda bizi aydınlatacak bir hükmün olmadığınıda belirtmek gerekir.(en azından ben göremiyorum). Bu nedenle Türkiye bu ikisi arasında kalmıştır. Hukuk normunun içinde mevcut olması gereken mantıklı olma ilkesi, normun olmayışından kaynaklı bağımsız bir hal almış; kendine başkaca bir hüküm bulma arayışı içine girmiştir. Tartışmaların ana kaynağının bu olduğunu düşünüyorum. Dilerim ki en azından bundan sonraki seçimler için meclis daha sonra bu konu ile ilgili bir düzenleme yapar ve hukukun bu denli siyasete alet ediliyormuş gibi hava yaratılmasının önüne geçer. saygılarımla... |
21-04-2007, 09:10 | #39 |
|
Bu güne kadar hiç ortaya çıkmamış bir durumu olamaz diye değerlendirmeye hakkınız yok. Bu güne kadar 367 konusunda bir sıkıntı yaşandı mı ? Hayır. O yüzden bu konu hiç tartışılmadı. Şimdi 367'ye ulaşılamama sorunu var ve giderilmediği sürece de Cumhurbaşkanı seçilemez.
|
27-04-2007, 14:22 | #40 |
|
Evet; mecliste 361 kişi var. Yani benim olmasanı düşündüğüm 367 kişi yok. Bugüne kadar ki onca konuşmamızın sonucu çarşamba gününe kadar belli olacak muhtemelen ve bu konu da kapanacak..
Anayasa Mahkemesinin içtihat niteleğindeki kararı belli olacak... |
27-04-2007, 15:49 | #41 |
|
Anayasa mahkemesi konuyu hangi açıdan inceleyecek ?
367 sayısına ulaşılamamasının iç tüzük değişikliği olup olmadığı açısından mı ? Yoksa karar yeter sayısının bulunup bulunamadığı gerekçesi ile mi ? |
27-04-2007, 19:08 | #42 |
|
CHP, Anayasa Mahkemesi'ne başvuru yaptı
CHP, Anayasa Mahkemesi’ne 18.20’de başvuru yaptı. CHP Genel Sekreteri Önder Sav, CHP Grup başkanvekilleri Ali Topuz ve Kemal Anadol ile birlikte oturum tutanağını Anayasa Mahkemesi’ne getirdi.
CHP heyeti, Yüksek Mahkeme’den saat 17.00 için alınan randevu nedeniyle burada bulunan CHP Grup Başkanvekili Haluk Koç ile birlikte, Anayasa Mahkemesi’nden ayrılırken açıklamalarda bulunacak.(ANKA) http://www.milliyet.com.tr/2007/04/27/son/sonsiy27.asp Baykal: AKP, cumhurbaşkanlığı seçimini yüzüne gözüne bulaştırdı CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, TBMM'de neredeyse üçte iki çoğunluğa sahip bir siyasi partinin, ''cumhurbaşkanı seçimini yüzüne gözüne bulaştırdığını'' savundu. Baykal, TBMM'den ayrılırken, gazetecilerin soruları üzerine cumhurbaşkanı seçiminin 1. tur oylama sonucuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Artık yeni bir sürecin başladığını ifade eden Baykal, 1. turda Anayasada öngörülen katılımın sağlanamadığını anımsattı. Anayasada öngörülen üçte iki çoğunluk bulunmadığı için 1. turun tamamlanamadığını kaydeden Deniz Baykal, bu durumda 2. tura geçmenin Anayasanın anlayışına uygun olmadığını söyledi. Baykal, Anayasa Mahkemesinin bu yorumu uygun bulması halinde cumhurbaşkanı seçiminin, mevcut Meclis tarafından gerçekleştirilemeyeceğini ancak seçimlerden sonra yeni bir cumhurbaşkanın seçileceğini kaydetti. http://www.milliyet.com.tr/2007/04/27/son/sonsiy36.asp |
27-04-2007, 20:16 | #43 |
|
.........
"367 yi savunan Laik, savunmayan ise mevcut hükümetten yanadır" şeklinde bir siyasi havanın varlığı; çevreleri, bu konu hakkında yorum getirmek açısından sıkıntıya sokmaktadır. Kim inkar ederse etsin Türkiye de bu hava vardır. Bu sebeple Anayasa mahkemesinin işinin gerçekten zor olduğunu düşünüyorum. Karar ne çıkarsa çıksın , temmeni ederim ki insanlar anayasa mahkemesinin siyesetin bir aracı olarak kullanıldığını düşünmez. Benim korkum cumhurbaşkanının seçiminden çok, insanların adalete olan düşüncesinin zedeleneceği olgusudur. Çünkü bir tarafa 367 "adalet" diye inandırıldı, diğer tarafada 184 "adalet" diye...
saygılarımla... |
27-04-2007, 20:57 | #44 |
|
sayın oguzhan 361 tane sandıktan cıkan sayı ancak tutanaklarada gecen 361 eger oy kullanansa o salonda olupta oy kullanmayanlarla beraber mecliste 368 kişi ortaya çıkıyor... üzgünüm ama kaybedildi birseyler ama neyler görecegiz ...
|
28-04-2007, 11:01 | #45 |
|
Konuya katılımlar için teşekkürler. Katılımcılarımız zor bir konu olmasına rağmen genel olarak tansiyonu da yükseltmemeye ve siyasete girmemeye gayret ediyorlar, bunun için de ayrıca teşekkür ederim.
Ancak her ne kadar doğrudan siyaset yapılmıyorsa da, bazen aklıma takılıyor acaba bu konu hakkındaki hukuki görüşlerimiz siyasi görüşlerimizden ve mevcut cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili kişisel isteklerimizden etkileniyor mu? Yoksa siyasi görüşümüz ne olursa olsun, aynı hukuki görüşün arkasında duruyor muyuz? Bu konuya katılımda bulunan arkadaşlarımızın kendi içlerinde bunu bir değerlendirmelerini isterdim doğrusu. Mesela meclisteki A partisinin sandalye sayısını B partisine verseniz, B partisinindekini de A partisine. A partisinin çıkardığı adayı, B partisi çıkarmış olsa ve cumhurbaşkanlığı seçimine bu şekilde gidiliyor olsa, yukarıda hangi görüşü savunuyorsak gene aynı görüşü savunacakmıydık? (her görüş için geçerli) Eğer bu soruya olumlu yanıt veriyorsanız, siyasi görüşleriniz ve kişisel eğilimleriniz hukuki görüşlerinizi etkilemiyor demektir. Ancak bu varsayım gerçekleştiğinde "ama o durumda..."yla başlayan bir cümle kuruyor ve bir mazeret üretme eğilimine giriyorsak o zaman şöyle bir aynaya bakıp, cübbemizin omzumuzdan aşağı kayıp kaymadığını yeniden bir gözden geçirmemiz gerekebileceğini düşünüyorum. Bu konuyu burada tartışmak için gündeme getirmedim, bu konuya katılımda bulunan arkadaşlarımızdan bir yanıt beklemiyorum ve kesinlikle hiçbirini taraflı olmakla da suçlamıyorum. Bu bir yöneticisi uyarısı da asla değildir. Sadece bu konuyu bir hukukçu üye gözüyle okurken aklımdan geçenleri sesli olarak da dile getirmek ve belki siz de düşünmek istersiniz diye burada paylaşmak istedim. |
29-04-2007, 23:04 | #46 |
|
ve sonuç...
Acıkcası tartısmayı provoke etmek ıstemıyorum; olana baktıgımda ve ilgili makalelerı, yazıları (görüş mü demeliydim) okuduğumda ortada bir kaosun olduğu aşikar..
Anayasa'nın mevcut hükümleri gayet açık ama yıne de olması gerekenler üzerinden yapılan bir tartışma!... Ortaya çıkan durum; seçim yapıldı, konu anayasa mahkemesine gitti ve bekleme süreci basladı. Hukuk kuralları demokrasinin işlemesi için, devletin devamı içinse; Cumhurbaşkanlığı seçiminin gerçekleşmemesi ve yahut gerçekleştirilememesi gibi başat bir konu 'Hukukçular' arasında ortak bir görüşün olmasını engelliyor. İşimize gelince demokrasi gelmeyince tukaka olmaz.AnaYasa'da neyse (beğensekte beğenmesekte elimizdeki bu maalesef!) o... Teamüller değişiyor, anayasa tartışılıyor, yeter sayıları hakkında ortak bir görüş oluşturulamıyor, her kafadan bir ses çıkıyor, yüzbinler eylem yapıyor. Ne güzel işte olması gerektiği gibi! acaba öyle mi? |
30-04-2007, 12:02 | #47 |
|
368 kabul edilse bile eğer 367 gerektiği yönünde bir karar çıkarsa ikinci turda CHP'li şaşkınlar içeri girmez ve yine amaçlarına ulaşırlar.
367'yi savunduğum halde gerek Genel Kurmayın açıklamalarının gerekse 29 Nisan mitinginin dikkate alınmadığını görünce Anayasa Mahkemesinin alacağı karar ne kadar hukuki olursa olsun Türkiye'nin yakın geleceğine olumlu bir etki yapmayacak. Çünkü yüzde 10 barajının varlığının farklı bir meclis aritmetiği çıkartmayacağı; mevcut siyasi yapınında alternatif çıkartmayacağı ortada. Şimdi hepiniz siyasi bir yazı yazdığımı ve site kurallarımı çiğnediğimi düşünüyorsunuz ama Anayasa Hukuku ülkenin en temel normu olduğu için bizi gelecekte ki her türlü olumsuz koşuldan kurtaracak olan da bu hukuk. Bu nedenle siyasi tartışmaya girmeden yüzde 10 barajının varlığını, dokunulmazlıkların varlığını, siyasi partiler yasasındaki anti demokratik hükümlerin varlığını da sorgulayan bir tartışmaya geçmeliyiz. Çünkü 367'yi savunan benim gibiler sadece 367'yi toplantı yeter sayısının karar yeter sayısının altına düşemeyeceği için değil aynı zamanda uzlaşma anlamına geldiği içinde savunuyorlar. Yüzde 10 barajı kalkıp adil bir meclis aritmetiği oluşmazsa uzlaşma da olmaz. |
30-04-2007, 12:22 | #48 |
|
Anayasa Mahkemesi: Karar çarşambaya kalabilir
A.AAnayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu, CHP'nin cumhurbaşkanı seçiminin birinci tur oylamasının iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle açtığa davayı salı günü karar bağlamayı planladıklarını belirterek, “Belki karar çarşamba günü sabah da verilebilir” dedi.
Tuğcu, İstanbul'dan dönüşünde Esenboğa Havalimanı'nda soruları yanıtladı. Tülay Tuğcu, cumhurbaşkanı seçiminin ilk turunun iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle CHP'nin açtığı davanın Yüce Divan'daki duruşmalarla birlikte nasıl inceleneceğinin sorulması üzerine, raportörün yarın raporunu hazırlayarak üyelere vermesini umduğunu belirtti. Tuğcu, Anayasa Mahkemesi'nin 45. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla sempozyum yapıldığını hatırlatarak, sempozyumun başarılı bir şekilde noktalanması için daha önce belirtilen programı yapmak zorunda olduklarını ifade etti. Bu nedenle kendisinin de İstanbul'a gitmek zorunda kaldığını söyleyen Tuğcu, şöyle konuştu: “Ama gitmeden önce bu dava gelirse kimin bu davaya bakacağını da belirleyerek gitmiştim. Anayasa Mahkemesi de teknolojiden yararlanıyor. Dava dilekçesi geldikten kısa bir süre sonra bizimde elimize geçti, okuduk. Biliyoruz. Raportör arkadaşı da çok güzel öğrenmişsiniz. Doğrudur, kendisi anayasa doçentidir. Çok çalışkan bir arkadaştır. Hem bizim içtihatlarımızı iyi takip eder hem de yurt dışındaki içtihatları ve uygulamaları çok iyi bilir. Bu bakımdan bu dosyayı onun incelemesinin yararlı olacağını düşünmüştüm. O nedenle ona verdim. Zannediyorum yarın raporunu verecek. Daha önce dediğim gibi ikinci oylamaya kadar yetiştirmeye çalışacağız. Ama tabi o bizim iç işleyişimiz. Neyi öne alırız neyi sona alırız, biliyorsunuz biz gece 11'e kadar da çalışırız. Öyle de bir çalışma yapabiliriz. Ama şunun bilinmesinde yarar var: Anayasa Mahkemesi her zaman hukukun, Anayasa'nın üstünlüğünü savunmuştur. Bu yönde karar vermiştir. Bizim için her zaman öncelikler hukukun ve Anayasa'nın üstünlüğüdür. O doğrultuda kararı veririz.” Tuğcu, Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek'in dün yaptığı açıklamadaki, Genelkurmay'ın açıklamasının “yüce yargıyı etkilemeye yönelik bir girişim olarak algılanacağı” yönündeki sözlerinin hatırlatılması üzerine, “Ben bunu onun için söyledim. Bizim önceliklerimiz Anayasa ve hukuktur” diye konuştu. Tulay Tuğcu, CHP'nin başvurusunun salı günü karara bağlamayı planladıklarını belirterek, “Belki karar çarşamba günü sabah da verilebilir” dedi. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/6428945.asp?gid=180 |
30-04-2007, 12:27 | #49 |
|
Kesinlikle Bülent Bey, belki de türkiye tarihi boyunca hiç bu kadar seçim barajının andi-demokratik bir içerik taşıdığı hissedilmemişti. Kaldı ki, anayasanın bütünü dikkate alındığında seçim barajının anayasaya aykırılığı bal gibi iddia edilebilir ve de doğruluk değeri yüksek çok makul gerekçeler bulunabilir. İlave olarak, seçime az bir süre kala ittifakların önüne konulan yasa da bu kapsamda değerlendirilebilir.
Saygılarımla. |
30-04-2007, 13:05 | #50 |
|
Bence tartışmak; en azından şimdi tartışmak gereksiz. AY Mahk. kararını versin. Eğer 367 gereksiz; seçim geçerlidir derse tartışacak bir şey de. Konuyu baştan çöpe atmalı.
Ancak savunduğum 367 gereklidir düşüncesi galip gelirse tartışacak çok şeyimiz olacak.Ve de sanırım alınacak o türlü bir karar onlarca yıllık cumhuriyetimizde ki en önemli anaysa hukuku içtihatı olacaktır. O yüzden en geç çarşamba sabahı buluşmak üzere... Not: Adminim'e diyecek bir sözüm yok.Ne kadar karşı çıksamda, istemesemde; bu konudaki ilk mesajımdan beri siyasi düşüncelerimin etkisinde kalarak yazılar yazıyorum.Ancak şu da kaldı ki; ideolojimden sıyrılarak düşünmeyi çalıştığımda 367'siz bir seçim düşünemiyorum gerçekten... Yani en basitinden kat mülkiyeti kanununda bile nitelikli çoğunluğun arandığı bir karar alma aşamasında; toplantıda nisabı için nitelikli çoğunluk kadar kişi aranıyor.. Neyse Yarın gece yada çarşamba görüşmek üzere... =) |
30-04-2007, 22:40 | #51 |
|
367 Çelişkisi
Anayasa Mahkeme'si kararını vermeden düşüncelerimizi ifade etmemiz sanırım daha kıymetli olacaktır. Bu konudaki düşüncelerimi şöyle ifade edebilirim:
Kanımca, Anayasa’nın 102.maddesinin ilk fıkrasında yer alan: “Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir.” hükmündeki üçte iki nisabı toplantı yeter sayısı olarak da yorumlamak Anayasa’ya aykırı bir yorum olacak, Anayasal hükmü bertaraf edecektir. Şöyle ki: T.C. Anayasası 102 (3): En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye tamsayısının üçte iki çoğunluk oyu sağlanamazsa üçüncü oylamaya geçilir, üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. Bu oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamada en çok oy almış bulunan iki aday arasında dördüncü oylama yapılır, bu oylamada da üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde derhal Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri yenilenir. Yukarıdaki hükümde kurucu iktidar şöyle demek istemiştir ki; “Cumhurbaşkanlığı makamı önemli bir makamdır. Bu makama gelecek kişiyi toplumun bütün kesimleri kabul edebilmelidir. O halde Cumhurbaşkanı, nitelikli bir çoğunlukla seçilmelidir. Kurucu iktidar, bunu söylerken aynı zamanda, Türkiye’deki siyasi yapının durumunu ve çekişmeli konumunu da gayet iyi bilmektedir. Siyasi yapının böyle olmasının neticesinde doğabilecek olumsuzlukları da öngören kurucu iktidar, tedbir olarak üçüncü ve dördüncü oylamaları getirmiştir.” Buna göre kurucu iktidar şöyle demek istemektedir ki: “Size ilk iki oylama gibi büyük bir imkân veriyorum. Başarabilirseniz bu imkânı değerlendirin ve halkın bütününün kucaklayabileceği, üzerinde büyük çoğunlukla uzlaşılmış bir Cumhurbaşkanı seçin. Olur da siyasi çekişmeler dolayısıyla üzerinde nitelikli çoğunlukla uzlaşamayacağınız bir Cumgurbaşkanı'nı seçmek isterseniz salt çoğunluğu sağlayarak da O'nu seçebilirsiniz. Ama unutmayın ki; salt çoğunluğun da altına düşerseniz, seçimleri yenilemek zorunda kalırsınız.” Şimdi, Anayasa’da yer alan hükme göre Cumhurbaşkanı’nın üçte iki çoğunlukla seçilememesi halinde salt çoğunlukla da seçilebilmesi mümkün olacaktır. Yani Anayasa, salt çoğunluğun sağlanabildiği bir Meclise de Cumhurbaşkanı’nı seçebilmek yetkisini tanımıştır. Şu halde toplantı yeter sayısının üçte iki olduğu yorumu yapıldığında, Anayasa’nın açık bir biçimde salt çoğunluğa vermiş olduğu yetki bertaraf edilmiş, Anayasa’nın bu hükmü örtülü yollardan katledilmiş olacaktır. Bu ise gayet açık ve net bir biçimde Anayasa’ya aykırılık teşkil edecektir. Anayasa’nın açık bir biçimde vermiş olduğu yetki hiçbir yorum yolu kullanılarak yok sayılamaz, bertaraf edilemez. Anayasal bir hükümle ilgili olarak yorum yapılırken başka bir Anayasal hükmü bertaraf etmek, büyük bir çelişki ve net bir Anayasa aykırılığıdır. Saygılarımla. |
01-05-2007, 10:33 | #52 |
|
Raportörün görüşü RET
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunun, 367 sayısına ulaşılamadığı için yok sayılması istemiyle CHP'nin açtığı davada raportör Hikmet Tülen'in ağırlıklı olarak başvurunun reddi yönünde ifadeler kullandığı bildirildi
Gökçer Tahincioğlu Anayasa Mahkemesi'nin, CHP'nin, 367 milletvekilinin oy kullanmadığı gerekçesiyle cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunun yok sayılması istemiyle yaptığı başvuruya ilişkin kararını bugün açıklaması bekleniyor. Raportör Hikmet Tülen'in başvuruya ilişkin hazırladığı raporda, karşıt tezleri sıralayarak, başvurunun reddinin gerektiği yönünde ifadeleri ağırlıklı olarak kullandığı ve yüksek mahkemenin başvuruyu görüşmeye yetkili olmadığı tezleri üzerinde durduğu bildirildi. Tülen'in raporunun kararı verecek olan 11 üye için bir bağlayıcılığı bulunmuyor. Üyeler, başvurunun reddine karar verirse, seçim turları devam edebilecek. Aksi halde, erken seçim ihtimalini de barındıran tartışmalı bir süreç başlayacak. Üyelere dağıtıldı Türkiye'nin geleceğini yakından ilgilendiren davada raportör Hikmet Tülen, görüşlerini içeren raporu dün Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu'ya sundu. Tuğcu da, konuyu karara bağlayacağı yüksek mahkemenin 10 üyesiyle yaptığı kısa toplantıda raporu dağıttı. Alınan bilgiye göre Tülen'in, raporunda, öncelikle Anayasa Mahkemesi'nin 367 başvurusunu karara bağlamaya yetkili olup olmadığını tartışarak, "yetkisizlik" tezleri üzerinde durduğu ifade edildi. Raporda, TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın seçimin ilk tur oylamasına başlamadan önce CHP'li Kemal Anadol'un yoklama yapılması talebini reddetmesine de değinilerek, Meclis Başkanı'nın bu tavrının içtüzük ihlali olup olmadığı tartışıldı. Kulislerde, Arınç'ın bu kararını TBMM'de oylatarak konuyu içtüzükle bağlantılı hale getirdiği iddia edilerek, oylama yaptırmaması halinde Anayasa Mahkemesi'nin TBMM Başkanı'nın uygulamalarını denetleyemediğinden, başvurunun usul yönünden reddedilebileceği yorumları yapıldı. Tülen'in, bu yorumları da raporuna taşıdığı öğrenildi. Alınan bilgiye göre Tülen, Anayasa'da TBMM toplantı yeter sayısının 184 olarak ifade edildiğini, bunun dışında açık bir hükme işaret edilmediğine dikkat çekti. Raporda, 1982 Anayasası'nın madde gerekçelerine de işaret edildi. Danışma Meclisi tutanakları ve madde gerekçelerinde bu konunun tartışılmadığı kaydedildi. Ayrıca tartışma konusu düzenlemelerin konuluş amacına da dikkat edilmesi gerektiği vurgulandı. Raporda, buna rağmen mahkeme üyelerinin aksi yöndeki bir kararının da Anayasa'nın ruhuna aykırı olmayacağını gösteren ifadeler yer aldı. Karşıt görüşler Tülen'in son olarak konunun esasıyla ilgili olarak tartışmaya girdiği bildirildi. Tülen, 367 iddiasını ortaya atan eski Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ile bu görüşü destekleyen Prof. Dr. Süheyl Batum'un görüşlerine raporunda yer verdi. Aksi yöndeki görüşleri savunan AKP'li Prof. Dr. Burhan Kuzu ile Prof. Dr. Ergun Özbudun'un da görüşlerini raporuna taşıdı. Her iki görüşle ilgili uluslararası hukuktan da örnekler verdi. http://www.milliyet.com.tr/2007/05/0...t/axsiy01.html |
01-05-2007, 11:17 | #53 |
|
Bu gün karşı karşıya kaldığımız durum önceki CumhurBaşkanlığı seçimlerinin gerekli hukuki titizlikle yapılmadığının göstergesidir. Çünkü Anayasa Mahkemesi kendiliğinden karar veremez. Bir başvuru yapılması şarttır. Eğer önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Turgut Özal'ın seçilmesinden itibaren Anayasa iyi incelense ve bu tür konular o zaman Anayasa Mahkemesi'ne götürülseydi şimdi bunları tartışıyor olmazdık.
Bu gün verilecek karar ne kadar hukuka uygun olursa olsun günlük siyasi konulardan bağımsız olduğu söylenemeyecektir. Önceki seçimlerde seçimin anayasaya uygunluğunu değil siyasi menfaatleri ve siyasi rantı göz önünde tuttuğumuz için bu duruma gelindi. Eğer Turgut Özal'ın seçiminde yerel seçimleri kaybetmiş biri olarak seçilemezsin deneceği yerde bu konu araştırılsaydı ya da Süleyman Demirel'in seçiminde aynı araştırma yapılsaydı bu konu çoktan halledilmiş olurdu. İlk genel seçimde bu konuları siyasi eleştiri meselesi yapmak muhalefetin işine geldi. Toplantı yeter sayısı mutlaka karar yeter sayısının üstünde olmalıdır. Bu nedenle 367 hatta 368 gerekir. Ancak şu anki meclis bunu hukuki açıdan değerlendirmek yerine geçmişteki anayasa tanımazlığın devamını istiyor. Çünkü geçmişte bu hiç biri için incelenmediyse şimdi benim içinde incemeyin deniyor. Her iki tutumda sakıncalı. Geçmişte başvuru yapılmadığı için Anayasa Mahkemesi görüşünü açıklayamadı diye şimdi Anayasa Mahkemesinin karar vermesini "Mahkemelik olmak" olarak ifade etmek son derece yanlış. Çünkü mahkemelerin görevi uyuşmazlığı çözmektir. Kavgayı devam ettirmek değil. Geçmişte anayasa yargısına güvenilseydi bunlar olmazdı. Yukarıda açıkladığım durum şu ihtiyacı ortaya koyuyor. Galiba ya Anayasa Mahkemesi'ne kendiliğinden harekete geçme yetkisi verilmeli ya da Yargıtay C.Başsavcılığı'na bu yetki verilmeli. Çünkü siyasi menfaatler bazen anayasaya aykırılığın ileri sürülmesini engelleyebliyor. siyasi menfaat gözetmeksizin harekete geçecek bir hukuki durum yaratılmalıdır. |
01-05-2007, 13:26 | #54 |
|
Cumhurbaşkanlığıseçimi için özel olarak düzenlenmiş olan 102. maddeyi bırakıp neden hala 96. maddeyle uğraşılıyor anlayabilmiş değilim doğrusu. Gerçekten de toplantı nisabı olmadan karar nisabının olmayacağını düşünmek için hukukçu dahi olmaya gerek yok.
|
01-05-2007, 14:10 | #55 |
|
Evet, toplantı yeter sayısı olmadan karar yeter sayısının olamayacağını söylemek için hukukçu dahi olmaya gerek yoktur. Zaten bunu sadece hukukçular da söylemiyor. Hukukçu olan olmayan herkes:
“Evet ya, ne kadar saçma, toplanılamayan yerde nasıl karar alınabiliyor” şeklinde serzenişte bulunabiliyor. Ama kimsenin Anayasa tekniğinden, madde yorumlanırken Anayasal hükümlerin ihlal edildiğinden bahsettiği yok. Unutulmamalıdır ki; bir hükümle ilgili olarak herkes yorum yapabilir. Ama biz hukukçuların görevi hukuki çerçeve içerisinde yorumlar yapmaktır. Aksi takdirde yıllar boyunca hukuka vermiş olduğumuz emeği yok saymış oluruz. Elbette ki; hepimizin belli siyasi görüşleri var. Ancak unutmayalım ki; hukukçu hukuki bir faaliyeti icra ederken, siyasi görüşlerini kenara bırakmak zorundadır. Bir konu hakkında yorum yaparken, elimizi kalbimize değil de zihnimize koyarak yorumlar yaparsak, daha hukuki yorumlar yapabiliriz ki; bu da bir hukukçunun varlık sebebidir. Bu bakımdan sorunu, karar alabilmek için önce toplanabilmek gerekir diyerek kestirip atmak yerine, enine boyuna tartışmak, söylenilmeyenleri söylemek, halkı aydınlatmak, en önemlisi de soruna hukuki açıdan yaklaşabilmek biz hukukçuların vazifesidir. Gelin ilk adım olarak, 51 no’lu mesajımda yazdığım yazıma birlikte antitez geliştirelim ve söylenilmeyenleri söyleyelim. Yoksa otobüs duraklarında, ekmek bayiindeki kuyrukta, esnaflar arasındaki sıradan muhabbetlerde söylenenlerden farklı bir şey söylememiş oluruz ki; bu da biz hukukçulara yakışmaz. Saygılarımla. |
01-05-2007, 14:41 | #56 |
|
Toplanabilmek için toplantı yeter sayısı kavramına sahip bir anayasada cumhurbaşkanlığı seçimi için bu kavramın aranmayışının makul bir açıklaması olamaz.
Evet 102. maddede sadece karar yeter sayısı var ama 96. maddede toplantı yeter sayısı için "başkaca bir hüküm yoksa" ifadesi var. Eğer karar yeter sayısının yanında toplantı yeter sayısı yazılmamışsa 96. maddedeki oranı değil karar yeter sayısına bakarak toplantı yeter sayısını tespit etmek zorundasınız. Çünkü 96. maddede belirtilen toplantı yeter sayısı oranı yine aynı maddede belirtilen karar yeter sayısı oranının üstündedir. Yani 96. maddeye göre toplantı yeter sayısı 1/3 yani 184'dür. Karar yeter sayısı ise 1/4 yani 138'dir. Anayasanın orantısal olarak ifade ettiği durum toplantı yeter sayısının her hal ve koşulda karar yeter sayısının üstünde olduğudur. Bu yüzden eğer 102. maddede toplantı yeter sayısı yazılmamışsa toplantı yeter sayısının da 2/3 yani 367 olduğunu gösterir. Bu rakamın altına düşemezsiniz. Çünkü Anayasanın toplantı yeter sayıları ve karar yeter sayıları için benimsediği mantık bunu gerektiriyor. Bunun da siyasetle bir ilgisi yok. Yukarıda yazdığım gibi önceki seçimler gereken hukuki titizlikle yapılsaydı en azından o zamanın muhalefeti siyasi çekişmelerden kafasını kaldırıp seçimi adam akıllı bir hukuki incelemeden geçirseydi ya da seçilecek kişiye teslim olmasaydı, uzlaşma adı altında anayasal gerçeklere sırt çevirmeselerdi bu gün bu konuyu böyle bir siyasi gerginlik içerisinde tartışıyor olmazdık. Çoktan halledilmiş olurdu. |
01-05-2007, 14:45 | #57 |
|
Gözler Anayasa Mahkemesi'nde
Anayasa Mahkemesi Heyeti, cumhurbaşkanı seçiminin ilk turunun iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle CHP'lilerin açtığı davayı görüşmek üzere saat 14.00'de toplandı. Heyetin başvuruyu akşam saatlerinde sonuçlandırması bekleniyor. CHP'liler, cumhurbaşkanı seçiminin ilk turunun yapıldığı TBMM'deki oylamada ''toplantı yeter sayısının 367'yi bulmadığı'' iddiasıyla 27 Nisan Cuma günü Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştu. Başvuruya ilişkin raportörün raporunu dün alan yüksek mahkeme üyeleri, dün ve bugün öğle saatlerine kadar raporla ilgili incelemelerini yaptılar. Bu arada, sabah saatlerinden bu yana çok sayıda basın mensubu Anayasa Mahkemesi'nde kararın açıklanmasını bekliyor. Televizyon kanallarının muhabirleri de Anayasa Mahkemesi önünde canlı bağlantılar yapıyorlar. Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu da mahkemeye gelişinde gazetecilerin soruları üzerine, CHP'nin başvurusunu bugün karara bağlamayı umduklarını söyledi. MYNET Artık saatler kaldı; ben yorumlamak yerine bekleyelim derim.. |
01-05-2007, 14:50 | #58 |
|
Sayın Kurdoğlu,
Sanırım yine 51 no'lu mesajımı okumadınız. O mesajıma karşı antitez oluşturalım demiştim ben. Siz yaklaşık 5 mesajdır aynı şeyi söylüyorsunuz. Şunu ısrarla söylüyorum ki; Anayasal bir hüküm hakkında yorum yapılırken Anayasal bir hüküm bertaraf edilemez. Bunu yaparsanız, yaptığım yorum, Anayasa'nın hükmünden üstündür dersiniz. Anayasa'nın 102.maddesinde salt çoğunlukla da Cumhurbaşkanı'nın seçilebileceği öngörülmüş. Peki siz toplantı yeter sayısı olarak üçte iki çoğunluğun olması gerektiğini söylerek Anayasa'nın bu hükmünü bertaraf etmiş, salt çoğunlukla Cumhurbaşkanı'nı seçebilecek bir meclisi üçte iki çoğunluğu sağlayamadın diyerek devre dışı bırakmış, Anayasa'nın hükümlerini hiçe saymış olmaz mısınız? Yoksa, kurucu iktidar, bir hata yapmıştır, üçüncü ve dördüncü oylamalarda salt çoğunlukla karar alınabileceğini belirtirken, üçte iki nisabı kastetmiştir. Bunu böyle algılamak gerekir mi dememiz gerekiyor. T.C. Anayasası 102 (3): En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye tamsayısının üçte iki çoğunluk oyu sağlanamazsa üçüncü oylamaya geçilir, üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. Bu oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamada en çok oy almış bulunan iki aday arasında dördüncü oylama yapılır, bu oylamada da üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde derhal Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri yenilenir. |
01-05-2007, 15:53 | #59 | |||||||||||||||||||
|
.........
Dediğiniz gibi, toplantı yeter olmadan karar yeter sayısını bulmak amaçlı bir oturum toplantıya açılması su götürmez bir mantıksızlık. Bunu hukukçu olmayan, normal akla ve zekaya sahip, düşünme kabiliyeti olan herkes çıkarabilir. Şimdi birde bizim hukukçu olanların ne düşüneceğine bakmamız gerekir. 367 yi savunanlar, 96. maddeden ve mantık ilkelerinden çıkarımla hareket etmektedirler.(ki 96. madde bize delil teşkil edecekse bu sayının 367 den de fazla olması gerekir). Bunlar tamamen olması gerekene ilişkin HAKLI yorumlar. Olana dönmek gerekirse, böyle bir durumun öngörülemeyip yasada düzenlenmemiş ve doğal olarak AÇIK BİR HÜKÜM konulamamıştır. Bu nedenle, somut normlara dayanmanın gerekli olduğu durumlarda, salt mantık ilkeri ve çıkarımlarla bir durumun hukuka uygunluğunu değerlendiremeyiz. Birde buna siyasi kannatlerinde kimi çevrelerce hukuk normlarının yorumunda bir araç olarak kullanılması eklenince hukuki değerlendirmeden bir okadar uzaklaşmış oluruz. Başkaca bir sorun olan Laik olan = 367, hükümetten yana olan = 184 anlayışını derhal terk etmeli, bakışımızı hukuki ilkelere ve yorum araçlarına çevirmeliyiz. Anayasa mahkemesinin işi gerçekten çok zor. Çünkü sağolsun kimi çevreler bu olayı hukuki arenadan alıp siyasi arenaya taşımışlar; halka kendilerince hukuk öğretmeye çalışmışlar ve ülkeyi "NE KARAR ÇIKARSA ÇIKSIN" kaos ortamı yaratabilmeye müsait durum getirmişlerdir. Hukuku kullanarak siyasi görüşlerine yön verebilirsiniz fakat siyasi görüşlerinizi kullanarak hukuka yön vermeniz adalet bilincinin yok olmasına sebebiyet verir ki Türkiyede, anayasa mahkemesinden çıkacak kararın mahiyeti ne olursa olsun, bir kesimin adalet bilincini zedeleyeceğine inanıyorum. saygılarımla... |
01-05-2007, 17:19 | #60 |
|
Anayasa Mahkemesi Talebi Kabul Etti
Anayasa Mahkemesi CHP'nin 1.turun iptali talebini kabul etti. Cumhurbaşkanlığı seçiminin yürütmesini durdurdu. Yorumlarınızı burada paylaşabiliriz.
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
cumhurbaşkanının sorumsuzluğu | şahin aksu | Anayasa ve İdare Hukuku Çalışma Grubu | 8 | 18-04-2007 21:03 |
Anayasa Nedir : Anayasanın Tanımı | Av. Muzaffer ERDOĞAN | Hukuk Sohbetleri | 13 | 24-02-2007 20:01 |
cumhurbaşkanının vatana ihaneti... | davut | Hukuk Soruları Arşivi | 8 | 24-12-2006 17:04 |
Cumhurbaşkanının Yargılanması | Coyotexxx | Hukuk Soruları Arşivi | 3 | 16-07-2004 12:19 |
Anayasanın Anayasaya Aykırılığı | Emin GÜNEŞ | Meslektaşların Soruları | 2 | 09-03-2003 03:06 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |