|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
21-12-2011, 13:40 | #301 | |||||||||||||||||||||||
|
Onu Yargıtay bilir. |
21-12-2011, 13:43 | #302 | |||||||||||||||||||||||
|
Namzet olduğunu da ben bilirim. |
21-12-2011, 14:21 | #303 |
|
Belirsiz Alacak Davası Hakkında Görüşüm:
Madde 107 - (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hallerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir. Maddedenin özellikle 1. Fıkrasını incelediğimiz zaman, kanun koyucu tarafından dava açılırken Davacının tek taraflı olarak bir değerlendirme yapması öngörülmektedir. Buna göre Davacı, davanın açıldığı tarihte “alacağın miktarını” ya da “alacağın değerini” “tam” ve “kesin” olarak belirleyemeyecek durumda ise ya da böyle bir durum imkansız ise, belirsiz alacak davası açabilecektir. Buradaki değerlendirme tek taraflı olarak Davacı alacaklının konumu , pozisyonu ve koşulları esas alınmak suretiyle yapılacaktır. Hükümde yer alan “kendisinden beklenemeyeceği...” cümlesinden bunu anlamak mümkündür. Genel bir standart veya ortalama bir algı esas alınmış olsaydı her halde davacının pozisyonuna vurgu da yapılmazdı, kanaatindeyim. Dolayısıyla bu noktada alacak miktarı, Davacının bulunduğu hal ve şartlara göre ve davacının algısı, zekası ve eğitimi gibi özel durumları da gözetilmek suretiyle hakim tarafından değerlendirilmeli, davanın açıldığı tarihte alacak miktar veya değeri davacının konumu itibariyle “tam” ve “kesin” olarak belirlenemeyecek durumda ise, belirsiz alacak davasının olduğu kabul edilmelidir. Maddede alacak miktarının “tam” olarak veya “kesin” olarak belirlenemez olması özellikle gözetilmiştir. Yaklaşık ya da tahmini bir miktar sözkonusu ise, alacak tam veya kesin sayılamayacaktır. Örneğin okuryazar bir işçi, maaşını bilir ve kaç aylık maaşını almadıysa basit dört işlem sonucu toplam alacak miktarını belirleyebilirken okuryazar olmayan ve işini yapmaya engel teşkil etmeyecek derecede biraz zeka geriliği de bulunan bir işçinin dört işlemi bile yapamaması bazı hallerde mümkün olabilecektir. Bu gibi durumlarda davacının özel durumu davanın belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak davası mı olduğunu tespitte önem arz edecektir. Kanaatimce Hakim, davanın belirli alacak davası mı belirsiz alacak davası mı olduğu yönünde hukuki nitelemeyi yaparken davacının özel durumunu gözetmelidir. Okur yazar olan bir işçinin ücret alacağı ve kıdem tazminatı alacağı gibi dört işlemle hesaplanabilir alacak haklarının belirli olacağı ve kısmi davaya konu edilemeyeceği düşünülmelidir. Okuryazar olmayan başka bir deyişle dört işlemi bile yapamayacak bir işçinin birikmiş ücret alacağı, kıdem tazminatı alacağı, fazla mesai alacağı gibi hesaplamayı gerektirir alacak davaları bakımından ise, hakim özel durumu gözetip, gerekiyorsa davayı belirsiz alacak davası olarak nitelendirebilmelidir. Bu bakımdan tüm işçi alacakları, kıdem tazminatı alacağı, fazla mesai ve tatil ücreti alacakları gibi taleplerin ayrım yapılmaksızın belirli alacak davası olduğuna dair görüşe katılmıyorum. |
21-12-2011, 14:30 | #304 | |||||||||||||||||||||||
|
Açıklamalarınıza katılıyorum Sayın Dikici. Ancak, çok büyük (ezici) ekseriyetle bu davaların belirsiz alacak davası olarak kabul görmesi gerektiği kanısındayım. Beklenilebilirlik ölçütünden olmasa dahi, tam ve kesin olarak belirleyebilme ölçütü açısından bunun kabulü gerekir. Özellikle, işçinin çalışma süresinin ihtilaflı olduğu ve işçi alacakları davasına hizmet süresinin tesbiti davasının eşlik ettiği durumlarda alacağı derhal ve behemahal belirsiz addetmek zorunluluktur görüşündeyim. Saygılarımla. |
25-12-2011, 14:44 | #305 | |||||||||||||||||||||||
|
Orantılı adalete göre düzenleme yapılmıştır gibi mi yani Bu değerlendirme baz alındığında ülkemiz şartlarında "belirsiz alacak" davasının çok geniş uygulama alanı bulabileceği kanaatindeyim. Tacirler açısından sorun yok tabii; onlar kanundan dolayı "zeki" olmak zorunda Bir soru: davacı dahiyse "belirsiz alacak davası" ikame etmesi mümkün değildir de diyebilir miyiz üstadım Ya da dahi olduğuna göre "belirsiz alacak davası açma" kriterlerine uygun davranabilecektir muhakkak ve bu durumda her halükarda "belirsiz alacak davası açabilir" de diyebilir miyiz Saygılar... |
25-12-2011, 15:49 | #306 |
|
Görüş
1.“Belirsiz alacak” bir kavramdır. “Basiretli tacir”, “imkânsızlık”, “mücbir sebep”, “haklı neden” vb.
2.Alacağın kesin olarak belirlenmesine engel olan, fiili veya hukuki nedenlerin her davacı için değil! “objektif” olarak belirlenmesi, 3.“Belirsiz alacak” kavramının objektif mahiyette ve herkes için söz konusu olması gerektiği, 4.Aksi halde her davacının, kendi eylem ve işlemlerine dayanarak, davasının “belirsiz alacak” davası olduğunu iddia edebileceği, bu iddianın ise, örneğin, “Hiç kimse kendi eylem ve işlemlerine dayanarak kendi lehine sonuç çıkaramaz” ilkesine aykırı olacağı görüşündeyim. Saygılarımla |
25-12-2011, 17:49 | #307 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Bu cümlenin objektif bir ifadeye işaret etmediğini düşünüyorum, üstadım. Yoksa kanunların "objektif" düzenlemeler olması gerektiği çok açık. Ya "kendisinden beklenir" ise..? " |
25-12-2011, 17:50 | #308 | |||||||||||||||||||||||
|
Olması gereken ve doğrusu da budur üstadım. Ancak kanunun ifadesi de ortada. "...kendisinden beklenemeyeceği..." , |
25-12-2011, 21:55 | #309 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
"Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir." burada davacının zeka seviyesine işaret edildiğini hiç sanmıyorum. Nitekim maddenin gerekçesinde de:"...Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz..."denmektedir. Hatta maddenin 2.fıkrasında: "Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir." denmektedir; ki eğer önemli olan davacının zeka seviyesi olsa idi; işbu zeka seviyesi davalının verdiği bilgiyle veya tahkikat sonucu artış gösteremeyeceğine göre, madde kül halinde değerlendirildiğinde de belirttiğiniz şekilde bir subjektifliğin söz konusu edilmediği açıkça ortaya çıkmaktadır (diye düşünüyorum ) Saygılar... |
26-12-2011, 08:15 | #310 | |||||||||||||||||||||||
|
Üstadım, madde ortada, cümle ortada ben yazmadım... Aynen şunu diyor: "..belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği.." Bunu kim takdir edecek? Hakim. O halde, bu maddeye göre mahkeme, dava açan kişi bakımından "Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin..." mümkün olup olamayacağına bakacaktır. Ben bu hükmün böyle olması doğrudur demiyorum. Maddeden böyle anlaşılıyor diyorum. Böyle bir cümle yerine şu denilemez miydi? "Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarı yahut değeri tam ve kesin olarak belirlenebilir durumda ise..." |
26-12-2011, 09:18 | #311 |
|
Önerim:
"Davanın açıldığı tarihte alacağın miktar yahut değerinin tam ve kesin olarak belirlenmesinin beklenebilir olmadığı veya bunun imkansız olduğu hallerde,....." |
26-12-2011, 09:24 | #312 |
|
Herkese selamlar,
Cuma günü Hakan PEKCANITEZ'in katıldığı bir HMK seminerindeydim. Malumunuz Hakan Hoca HMK Tasarı Komisyon Başkanıydı. Kendisi HMK 107. maddesinde geçen 'kendisinden beklenemeyeceği' ibaresinin objektif yorumlanması gerektiğini, kıdem ve ihbar tazminatının belirli olduğunu, kıdem ve ihbar tazminatı alacağına dair belirsizliğin alacaklının SGK vs.'den ilgili belgeleri (işe giriş tarihi itibariyle belirsizlik vs. varsa) temin edebileceği ve bu yüzden bu alacak kalemlerinin belirsiz alacak davası konusu olamayacağını; fazla mesai alacakları açısından ise alacağın belirsiz olabileceğini (kayıtların karşı tarafta olması ve ulaşılamaması sebebiyle) beyan etmiştir. Ancak yine Hocanın aktardığı bilgiye göre yakın zamanda Yargıtay'da bir heyetin kıdem ve ihbar tazminat alacaklarını belirsiz alacak olarak kabul ettiğine dair bir karar oluşturulduğunu ancak bu görüşün değişebileceğini (değişmesi gerektiğini) ifade etmiştir. Ancak Hocanın heyet kararı olarak aktardığı bu bilgi en nihayetinde duyuma dayalı olup; siz değerli THS üyeleri ve bu formu okuyan ilgililer açısından bu bilginin bir duyumdan ibaret olduğunu hatırlatmak isterim. |
26-12-2011, 09:36 | #313 | |||||||||||||||||||||||
|
Çok tabii ve anlaşılabilir bir insanî temayül: Kişisel görüşünün Yargıtay'ın da görüşü olmasını istiyor. Hangimiz istemiyoruz ki... |
26-12-2011, 11:04 | #314 | |||||||||||||||||||||||
|
İşçiler söz konusu olduğunda kambiyo senedine karşı tanık dinlenebileceğini kabul eden daireden böyle bir karar çık(a)mayacağını sayın Pekcanıtez bilmesi gerekir (diye düşünüyorum ) Saygılar... |
26-12-2011, 13:54 | #315 | |||||||||||||||||||
|
Dimyat’a “belirsiz alacak’a” giderken evdeki “kısmi dava”dan olmak
Değerli meslektaşlarım, bildiğiniz üzere eski HUMK. da düzenlenmediği halde ihtiyaçların dayatmasıyla uygulamada ortaya çıkan kısmi dava başta iş davalarında olmak üzere yoğun olarak uygulanmaktaydı. Hatta nerdeyse bütün iş davaları kısmi dava şeklinde açılıyordu.
Yüce meclisimizin çoğunluğunu hukukçuların oluşturduğu değerli üyeleri geçtiğimiz 1 Ekim de yürürlüğe giren yeni HMK. da kısmi davayı düzenledikleri gibi bunun yanında belirsiz alacak davası namıyla maruf bir dava çeşidi dahi ihdas ettiler. Belirsiz alacak davasını incelediğimde eski kısmi davanın zamanaşımı,temerrüt faizi,ıslah gibi defolarından arındırılmış bir dava olduğunu , kısmi davanın upgrade edilmiş ihtiyaçlara cevap veren bir versiyonu olduğunu gördüm.Ne yalan söyleyeyim görür görmez kanım kaynadı. Bir işçinin davasını açarken alacağının miktarını tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceğini düşündüğüm için de bu dava türünün en çok iş davalarında uygulanabileceğini düşündüm. Ancak benim gibi düşünmeyen pek çok meslektaşım olabileceği gerçeği de orta yerde duruyor tabi. Nitekim bazı akademisyenler ve hukukçularda dava açarken bir işçinin alacağını kesin olarak bilmesini kendisinden beklenebileceğini düşündüklerinden bu dava türünün işçi alacakları davalarında uygulanamayacağı yorumunda bulundular. Yargılama safahatının sonunda bütün deliller dosyaya girdikten sonra bile hâkimden alacağı kesin olarak belirlemesini bekleyemediğimiz için işin uzmanından bilirkişi raporu almadan hiçbir iş davası sonuçlanmazken bunu bir işçiden hem de davanın başında bekleyebiliyor olmamız, ortalama bir Türk işçisinin usul ve iş hukuku konularında ulaştığı fevkalede seviyeyi göstermesi açısından göz yaşartıcı bence. Ancak sonunda bu bir yorum meselesi ve son sözü uygulamada hâkimler ve Yargıtay söyleyecek. Uygulama iş davaları ve benzer bazı davalarda belirsiz alacak davasının uygulanıp uygulanamayacağını belirleyecek.Yerel mahkemelerin ve Yargıtay’ın 107. Madde deki şartları yorumlarken hak arama özgürlüğü ve etkin hukuki koruma kavramlarına yüklediği anlamlar sonuçta etkili olacak. Öte yandan eskiden beri fiilen var olan ve iş davalarında uygulanması olağan hale gelen kısmi dava türü de yeni Usul Kanunu’nun 109. Maddesinde yerini aldı. Bu maddenin 2. fıkrasında alacak miktarının taraflar arasında tartışmasız ya da açıkça belirli olması durumunda kısmi davanın açılamayacağı düzenlendi. Önümde açmam gereken bir iş davası var. 11 yıllık kıdeme sahip bir işçi ve sigortasını geç başlatan, işe girdi çıktı gösteren, çifte kayıt tutup ücreti asgari ücret üzerinden gösteren (bir Türkiye klasiği),fazla çalışma ücretlerini usulüne uygun olarak hesaplayıp ödemeyen bir işveren var. Sizce bu olayda işçi alacakları taraflar arsında tartışmasız yada açıkça belirlimidir. Sonuçta bu da bir yorum meselesi. Bu konuların tartışıldığı bir foruma bir meslektaşımızın başından geçen yeni tarihli bir olayı anlatmış ;
Anladığım kadarıyla hâkim işçi alacaklarına dair önüne gelen uyuşmazlıkta Yeni HMK. 109. Madde de düzenlenen kısmi davanın uygulanamayacağını yorumlamış.Uygulama bu şekilde gelişirse artık işçi alacaklarında kısmi dava açamayacağız. Yorum yoluyla belirsiz dava açılması da engellenirse kelimenin tam anlamıyla dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olacağız. Ne dersiniz? |
26-12-2011, 15:41 | #316 | |||||||||||||||||||||||
|
"Yorumlanması gerektiğini…" Kural: Kanun hükmü açık ise, yorum gerekmez! O halde hocamız bu açıklaması ile, kanun hükmünün açık olmadığını kendisi de kabullenmiş olmalıdır. |
26-12-2011, 15:45 | #317 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Kesinlikle. Hüküm açık olsa, hakime somut olaya maddeyi uygulamak kalırdı, maddeyle boğuşmak yerine... Maalesef maddede yoruma açık bir ifade başarısızlığı mevcuttur. Zaten ben de bu görüşte olduğum için şu değişiklik önerisini getirmiştim:
|
26-12-2011, 16:31 | #318 | |||||||||||||||||||||||
|
MADDE 109. (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. (2) Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz. (3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez. İşçi alacakları için kısmi davanın da aynen açılmaya devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. İşçi alacağı taraflar arasında tartışmalı olmasaydı dava açmama gerek kalmazdı diye dahi düşünebilirim. İşçinin dava açmadan önce taleplerine yanıt verilmemesi hali taraflar arasında tartışmalı bir alacak olduğunu ispatlar ve yine dava açtığımda karşı tarafın vereceği cevapda yargılamayı gerektiren hususlar içeriyorsa taraflar arasında tartışmalı bir alacak vardır. 1) Davalı, davacının iş akdi kıdem tazminatını hak etmeyecek biçimde feshedilmiştir şeklindeki beyanı ile alacak miktarını taraflar arasında tartışmalı hale getirmiştir. Kısmi dava yoluna devam eder. 2)Davalı, davacı kıdem tazminatı almaya hak kazanmıştır ancak şu kadar sene üzerinden veya miktar olarak dediğinde ise, davacının dilekçeler aşamasında talebini tartışmasız miktara kadar yükseltmesi ve geri kalan var olduğunu iddia ettiği alacak için de kısmi davasının devamı gerekir. Yani, işçi alacakları için kısmi dava yolu kapalı değildir düşüncesindeyim. HMK'dan beri düşünceler içerisindeyim zaten ))) Saygılarımla, |
26-12-2011, 17:15 | #319 |
|
Kısmi dava
MADDE 109. (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir. (2) Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz. (3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez. İhbar ve kıdem tazminatının talebi açısından ben talep edilecek miktarın BELİRLİ olduğu kanatindeyim. Öncelikle yasa maddesinde geçen ''taraflar arasında tartışmasız'' ibaresi hiç bir anlam ve somut olguya oturtulmayacak kadar gereksizdir ve metinde yer almaması gerekliydi. Zira tartışmasız olan bir alacak zaten dava edilmezdi. Ancak ''AÇIKÇA BELİRLİ'' ibaresine dikkat edilmelidir. Kıdem ve ihbar tazminatının miktarları işçinin iş yerinde çalıştığı süre dikkate alınarak hesaplanmaktadır. Sonuç olarak zaten dava dilekçesinde işe başlama tarihi ve çıkış tarihi belirtilmektedir. O zaman hizmet süresinin tespiti konusunda belirli olmayan bir durum yoktur. Ayrıca dava dilekçesinde alınan en son maaş da net olarak iddia edilmektedir. Yapılması gereken brütü bulmaktır. Ve ücret kavramına giren ayni yardımlarda hesaplamaya katıldığında kıdem ve ihbar tazminatının hesaplanmasında esas alınacak işçi ücreti ortaya çıkacaktır. O halde bir işçi iş yerinde kaç yıl çalıştığını ve en son net maaşını ayrıca yemek yol gibi yardımların yapılıp yapılmadığını bilmesi kendisinden beklenecek bir durumdur. Kıdem ve ihbar tazminatının hesaplanmasında dikkate alınan ayni yardımların bedellerinin hesaplanmasında da uygulama yakından takip edilirse sorunun aşılabileceği kanaatindeyim.( Nitekim mahkemeler siz ne kadar talebinizi belirlersiniz de bilirkişi raporları almaya devam edeceklerdir. Rapor hesablarında dikkate alınan miktarlar uygulamada yol gösterici olacaktır.) Yani diyeceğim şudur ki yasa metninde geçen taraflar arasında tartışmasız kavramına takılmayın. Sizin iddialarınıza göre kıdem ve ihbar hesaplanabilir mi yani belirlenebilir mi ona bakılmalı. Aslında biraz kıdem ve ihbar tazminatı nasıl hesaplanır ona bakılmalı bol bol alıştırma yapılmalı. Saygılarımla. |
26-12-2011, 18:52 | #320 | |||||||||||||||||||||||
|
Üstat sizin yorum metodunuzu izlersek bütün davalarda alacak miktarı açıkça belirlidir ve hiçbir zaman kısmi dava açılamaz. Siz kıdem tazminatı örneğini vermişsiniz. Bende iş kazası sebebiyle tazminat davasını örnek vereyim. Örneğin kaza sonucu işçinin eli kopmuş olsun.(Ki olmasın öyle bir şey ) Buna göre işçinin kopan uzvu belli.Eee maluliyeti belirleyen kriterlerle bununla ilgili çizelgeler de orta yerde duruyor.Davacının yaşı dolayısıyla ortalama bakiye ömrü ve geliri de bellidir şüphesiz.Alın maluliyet oranını çarpın bunlarla.Çıkacak kazanç kaybının peşin sermaye değerini de düşün alın size tazminat miktarı.Bol bol alıştırma yapın olsun bitsin.Sonuçta bunları hesaplayan bilirkişilerde sizsin benim gibi insan. Bu mantığa göre dünya üzerinde bütün alacaklar belirlidir. Teorik olarak hesaplanabilir. Bu sebeple kısmi dava diye bir şey açılamaz. Bütün alacaklarını kesin ve tam olarak belirlemesi alacaklılardan beklenebilir.Teorik olarak böyledir. Dolayısıyla belirsiz alacak davası da açılamaz. Bana göre mesele kötü yazılmış bir kanun metninin yorumu meselesidir. Bu yorumu yaparken hak arama özgürlüğüne, etkin hukuki koruma kavramına yüklediğiniz anlam sizin yönünüzü belirleyecektir. |
26-12-2011, 19:26 | #321 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sevgili Dikici, Yasa koyucu avukatlar için daha ne yapsın yani Ya bir de açık seçik, vatandaşın anlayacağı gibi olsaydı! |
26-12-2011, 19:35 | #322 | |||||||||||||||||||||||
|
Üstadım, avukatlar ne yapacaklarını bir bilseler, sorun yok da... |
26-12-2011, 21:58 | #323 | |||||||||||||||||||||||
|
Bu noktada kesinlikle hem fikiriz üstadım. Bu arada iş kazası sebebiyle tazminat davası sonucu talep edilecek miktarda anlatımınızda görüleceği üzere hesaplanabilir bi sonuçtur. Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım. Kısmi dava açıldığında dört gözle bilirkişi raporu beklenir. Rapor ilahlaştırılır. Hakim hiç bir zahmete girişmeksizin rapor sonucuna göre karar verir. Hatta bu konuda bilirkişiler hakimlerin kolay karar verebilmesi için öyle raporlar yazarlar ki sanırsın mahkeme ilamı. Esasında karar verilip bir süre beklendiğinde söz konusu rapor olmuş mu sana mahkeme ilamı. Özellikle iş davalarında işveren vekili davanın tümden kabulüne hazırdır çaresiz. Nitekim talep rapora göre ıslah edilmiştir. Bundan davanın tümden kabulüne imkan vermemek istemektedir KANUN KOYUCU. Eee ne de olsa işvereni de düşünür bu kanun biraz da o kazansın ister. Ya talep raporun altında kalacaktır ya da raporun çok üstünde kalacaktır. Yani her halde işveren ve vekili düşünülmüştür. Sanırım işçi lehine düzenlemeden sıkılmış olacak ki kanun koyucu biraz da aleyhe çalışayım demiştir. Benden demesi işçi alacakları istenirse belirlenebilir alacaklarlardır. Çünkü mantık başkadır. Asıl amaç onu hesaplatmak değildir. Ya talebin altında talep almaktır ya da talebin üstünde talep alarak davayı kısmen reddetmektir amaç. Aman dikkat diyeyim!!! Bir de şöyle düşünelim: kısmi açılan davanın sonradan ıslah edilmesinin ne gibi sakıncası vardı? Yargılamayı mı yavaşlatıyordu? Adaleti mi sağlamıyordu? Ya da şöyle soralım belirli alacak davası olunca ne olacak? Yargılama mı hızlanacak ya da adalet mi tecelli edecek. Geçelim arkadaşlar belirlenebilir olup olmamasını olayın özüne bakalım. Söz konusu madde oldukça sakıncalı ve hak arama özgürlüğüne aykırıdır hele de taleple bağlılık ilkesi düşünüldüğünde!!! Saygılarımla... |
27-12-2011, 14:24 | #324 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın meslektaşım böyle bir durumda 109/3. maddenin uygulanması gerekir.Ek dava açmanıza engel bir durum yok demektir. |
28-12-2011, 11:45 | #325 |
|
Merhaba,
Görülmekte olan iş kazası nedeniyle ölümden doğan maddi manevi tazminat davasında, maddi tazminatı fazlaya ilişkin haklarımızı saklı tutmak kaydıyla düşük bir rakam üzerinden açtık. Ancak devam etmekte olan bir ceza davası yok ve 1 yıllık süre dolmak üzere. Bu durumda yeni HMK 107' ye dayanarak, görülmekte olan dava dışında, belirsiz alacak davası açarak, diğer davada saklı tuttuğum fazlaya ilişkin haklarımı talep etmeyi, dosyaların birleştirileceği ve zaman aşımı probleminden kurtulacağımı düşünüyordum. Bu forumdaki paylaşımlarınızın son derece faydalı olduğunu belirtmekle beraber, okuduktan sonra biraz kafamın karıştığını da söylemek isterim. Yukarıda bahsettiğim durumda bu şekilde başka bir dava açmam uygun mudur? Görüşlerinizi bildirirseniz çok sevinirim. Şimdiden teşekkürler |
28-12-2011, 12:13 | #326 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sayın g_soton,
Burada zamanaşımı süresi 10 yıldır. Yarg. 21 HD, 12.02.2009 T., 2008/9509 E., 2009/1949 K: "Dava, iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davanın zamanaşımı süresi dolduğundan reddine karar verilmiştir. Davacıların murisi sigortalı ile davalı işveren arasında hizmet ilişkisi bulunmakta olup davacılar sigortalının halefi olarak bu davayı açmışlardır. Dava iş kazasından kaynaklanmakta ve davalının kusuru iş akdine aykırı davranıştan doğmaktadır. Hizmet akdi ile çalışırken çalıştıranın gerekli önlemleri almaması nedeniyle meydana gelen zararlara akde aykırılığa ilişkin hükümlerin uygulanacağı, hal böyle olunca da meydana gelen zararlara Borçlar Kanununun 125. maddesinin uygulanması gerekir. Borçlar Kanununun 125. maddesi uyarınca iş kazasından doğan maddi ve manevi zararların tazmini istemine ilişkin davalarda zamanaşımı 10 yıldır..."
Bkz: http://www.turkhukuksitesi.com/showp...&postcount=234 v.d. Saygılar... |
28-12-2011, 12:39 | #327 |
|
1)İşçi alacakları için AVUKAT dava açarsa;alacak mikatrını belirlemesi kendisinden beklenir mi?
2)İşçi açarsa kendisinden beklenemez mi? 3)Manevi tazminat miktar olarak belirlenmesi İMKANSIZ alacak mı? 4)Aklıma geldi KATKI PAYI ALACAĞI DAVASI belirsiz alacak davası mıdır? Sonuç olarak m.107 için UZAYLI DAVA demiştim bundan önceki tartışamlarda(belirlenemeyen cisim ufo dan esinlenerek)meslektaşlar gülmüştü...yukarıdakiler dışında hangi davalar "belirsiz alacak"davasıdır?birileri söylesin veya kanun metnine kalem kalem davalar eklensin! Not:Hulusi Metin üstadım gibi cevapladım,kendisine SAYGILAR |
28-12-2011, 16:23 | #328 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Nevra Hanım Cevabınız için çok teşekkürler. Ben de ilk etapta bu şekilde düşünüyordum ancak bu durumun haksız fiil olarak değerlendirileceğine dair görüşler de okumam sonucu BK. 60 ile düzenlenen zaman aşımına tabi olabileceği konusunda tereddüde kapıldım. Eklemiş olduğunuz yargıtay kararı için ayrıca teşekkür ederim. Bu konuyla ilgili araştırma yaparken, bir başka meslektaşla konuşmam sırasında bana, bu tip davalarda HMK ile yeni getirilen belirsiz alacak davası kurumunun doğrudan uygulanacağını söyledi. Yargıtay aşamasındaki dosyalar dahi, yeni kanun gereğince açılan kısmi davaların belirsiz alacak davası niteliğinde olduğunu söyledi. Madde 448' de belirtilen " Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır." durum bunu destekliyor gibi. Ancak anladığım kadarıyla kesin ve net bir durum yok. Uygulamanın bu şekilde olması halinde, fazlaya ilişkin saklı tutulan haklarımız açısından zaman aşımı sıkıntısı her haliyle ortadan kalkacak diye algılıyorum. Saygılarımla |
29-12-2011, 00:07 | #329 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın g_soton,
Şahsi kanaatim avukat arkadaşınızın söylediği şekilde değildir. HMK m.107'de düzenlenen belirsiz alacak davası ile HMK m.109'da düzenlenen kısmi davanın ikame şartları ile dava aşamasındaki hukuki sonuçları ve uygulanacak usul kuralları birbirinden farklıdır. Davanızın somut durumu itibariyle mahkemenin bu davayı kendiliğinden belirsiz alacak davası olarak görüp sonuçlandırmasının usule ve yasal düzenlemeye aykırı olacağı; HMK m.448'in ise belirttiğiniz durumun tam aksini gösterdiği/desteklediği kanaatindeyim. Neticeten 10 yıllık zamanaşımı süresi geçerli olmakla (olay tarihinizi bilemiyorum ama anladığım kadarıyla) süre sorununuz yok ve davanıza bu şekilde devam edip şartları oluştuğunda ıslah edebilirsiniz. Diğer taraftan sizin yerinizde olsam (rahat edemeyeceksiniz gibi anlaşılıyor; bu anlamda ) davamı belirsiz alacak davasına çeviririm, karşı taraf muvafakat etmezse davayı "belirsiz alacak davası" olarak ıslah ederim ve alacak miktarının tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu aşamada da talebimi arttırırım. Saygılar... |
29-12-2011, 07:14 | #330 | |||||||||||||||||||||||
|
Üstad muhakkak farklı bir şey kastetmiş olmalısın. Yoksa bu görüşüne katılamıyorum. Belirsiz alacak davası, HMK'da dava türlerinden birisi olarak belirtilmiştir. (HMK. İkinci Kısım, Birinci Bölüm "Dava Çeşitleri" 105-111) Davacı dava dilekçesinde talep sonucunu belirtir. Talep sonucu açık değilse mahkeme en fazla talebe açıklık getirilmesini ister.Talep sonucunun hangi dava türüne girdiği hususu hukuki bir konudur. Hakim, Türk hukukunu re'sen uygular. (HMK.33) Dolayısıyla, dava dilekçesinde talep edilen hususun hukuki niteliğini tayin etmek, başka deyişle davanın türünü belirlemek kanaatimce hakimin görevidir. Bu itibarla bir davanın belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olup olmadığını tayin edecek olan da hakimdir. Tarafların belirsiz alacak davasına kısmi alacak davası demiş olması veyahut kısmi davaya belirsiz alacak davası demiş olmasının (kanaatimce) kıymeti yoktur. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 2 (0 Site Üyesi ve 2 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Menfi tespit davası ile alacak (eda) davası birlikte açılabilir mi? | av.s_ulusinan | Meslektaşların Soruları | 6 | 22-05-2014 11:24 |
menfi tespit ve alacak davası | av.senemyuksel | Meslektaşların Soruları | 5 | 09-04-2012 13:10 |
Kiralanın kötü kullanımı nedeniyle tespit ve akabinde alacak davası | Av. Can Özbalık | Meslektaşların Soruları | 1 | 20-08-2010 23:26 |
likit alacak - kısmi dava | namutenahi | Meslektaşların Soruları | 24 | 17-09-2009 21:36 |
hizmet tespit ve alacak davası | parézer | Meslektaşların Soruları | 2 | 05-10-2007 14:28 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |