11-07-2016, 14:37 | #31 |
|
YARGITAY 2. Hukuk Dairesi
2015/18663 E. 2016/10813 K. MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Boşanma Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı erkek tarafından, kusur belirlemesi, tazminatlar ve nafakalar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2-Boşanan eş yararına yoksulluk nafakasına hükmedebilmek için, nafaka talep eden eşin boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olması gerekir (TMK m. 175). Mahkemece, davalı kadının sigortalı bir işte çalışmasının yoksulluk nafakası verilmesine engel olmayacağı gerekçesiyle, davacı kadın lehine yoksulluk nafakasına hükmolunmuş ise de; toplanan delillerden, mahkemenin de kabulünde olduğu üzere, davacı kadının özel bir şirkette muhasebeci olarak çalıştığı ve asgari ücret seviyesinde düzenli gelirinin bulunduğu, buna karşılık davalı erkeğin de özel güvenlik görevlisi olarak çalıştığı ve asgari ücret aldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, Türk Medeni Kanununun 175. maddesi koşullarının davacı kadın yararına gerçekleşmediği, tarafların gelirlerinin birbirine denk olduğu, düzenli ve sürekli geliri bulunan kadının boşanmakla yoksulluğa düşmeyeceği sabittir. O halde, davacı kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda (1.) bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 01.06.2016 (Çrş.) |
23-07-2016, 00:17 | #32 |
|
Emekli maaşı alan eş lehine yoksulluk nafakasına hükmedilemez.
Yargıtay HGK 2014/2-1250 Esas 2016/435 Karar 30.3.2016 T. |
26-07-2016, 10:36 | #33 |
|
merhabalar,
Çocuk tarafından açılmış nafaka davasında lehine hükmedilen nafaka miktarını fazla olmasından dolayı temyiz ettim. Fakat henüz karar kesinleşmeden nafaka icraya işlemiş faiz ile birlikte konularak takip başlatıldı.Nafaka davası kesinleşmeden faiz işletilerek takibe konulabilir mi? benim kanaatimce faiz işletilmeden takip yapılabilmesidir. Eğer ki öyleyse şikayet davası açacağım. Yardımcı olursanız sevinirim. Kolay gelsin. |
26-07-2016, 10:52 | #34 |
|
Faiz hangi tarihten itibaren işletilmiş?
Dava tarihi? Karar tarihi? |
26-07-2016, 11:09 | #35 |
|
aslında faiz işletmesine hangi tarihten itibaren işlettiğini yazmamış icra takibinde ama miktara bakınca dava tarihi itibariyle olduğu sonucu çıkıyor.Teşekkürler ilgilendiğiniz için habibe hanım. Bu konuda açıklama yaparsanız beni aydınlatırsanız sevinirim. Karar tarihimi ve dava tarihinde mi işletilebileceği konusunda.
|
26-07-2016, 11:21 | #36 |
|
Merhaba,
1-Nafakaya ilişkin ilamların icraya konulması için ,kararın kesinleşmesi gerekmez.Bu durum aile hukukunda kesinleşmeden icraya konulabilecek ilamların da istisnasını oluşturur 2-Alacağa faiz işletilebilmesi için, Borçlunun borçlu olduğunu bilmesi ve muacceliyet tarihinde ödenmemesi gerekir. Yardım nafakası davası açıldığında davalı;bir nafaka ödeyip ödemeyeceğini,ödeyecek ise ne miktar ödeyeceğini doğal olarak bilemez. Borçlu borçlu olduğunu ancak karar tarihinde öğrenir. Dolayısı ile faiz de (yargılama sırasında tedbir nafakası kararı verilmemiş ise)ancak karar tarihinden sonra işletilebilir. Eğer faiz dava tarihinden itibaren işletilmiş ise-(bunu kontrol ederek ve doğrulayarak),Bence faizin başlangıç tarihini şikayet yolu ile İcra Hukuk Mahkemesinde dava edebilirsiniz. Kolay gelsin |
26-07-2016, 11:42 | #37 |
|
Aslında dava iştirak nafakasının arttırımı idi. Müvekkil önceki nafaka miktarını düzenli olarak ödemektedir. Fakat arttırım davası sonucunda kesinleşmeden icraya faiz işletilerek konulmuştur.
Sizinle iletişime geçmeden önce yaptığım araştırmada iştirak nafakası ile ilgili kararın kesinleştiği tarihten itibaren faiz işler şeklinde bir bilgiye rast geldiğim için sizden yardım talep ediyorum. |
26-07-2016, 12:18 | #38 | |||||||||||||||||||
|
İştirak nafakası eğer bir boşanma davası ile kararlaştırılmış ve yargılama sırasında tedbir nafakası belirlenmiş ise,bu durumda nafaka kesinleşinceye kadar tedbir,kesinleşmeden sonra iştirak nafakası olarak talep edilebilecektir.Bu durumda iştirak nafakasına faiz elbette kesinleşme tarihinden itibaren işletilecektir.
İlk yazdığınız mesaj ise bu açıklanandan farklıdır. İlk kez ve iştirak nafakası olarak açılma hali belirtilmiştir.
Daha önce incelediğiniz kararın özellikleri bilinmediğinden bu aşamada bir değerlendirme yapmak mümkün değildir. |
09-03-2017, 14:00 | #39 |
|
Özet:
Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra ii diğer tarafın açık muvafakati ve ıslah dışında iddia ve savunma genişletilemez yahut değiştirilemez (HMK.md.141/1). Davalı-karşı davacının ilk defa ön inceleme duruşmasında ileri sürdüğü yoksulluk nafakası isteği, talep sonucunun genişletilmesi niteliğindedir. açıkça muvafakat ve ıslah da söz konusu olmadığına göre, davalı-karşı davacının yoksulluk nafakası talebi artık incelenemez. T.C. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Esas No:2014/24972 Karar No:2015/10869 K. Tarihi: 27.5.2015 Taraflar arasındaki "boşanma" ve "karşı boşanma" davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-karşı davalı tarafından, diğer tarafın kabul edilen boşanma davası, fer'ileri, kusur belirlemesi ve manevi tazminat talebinin reddi yönünden; davalı-karşı davacı tarafından ise, davacı-karşı davalının kabul edilen boşanma davası, kusur belirlemesi, yoksulluk nafakası ve tazminatların miktarı yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-karşı davacının tüm, davacı-karşı davalının ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2-Karşılıklı açılan boşanma davaları Hukuk Muhakemeleri Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra ikame edilmiştir. Davalı-karşı davacı, cevap ve karşı dava dilekçesinde yoksulluk nafakası isteğinde bulunmamış, 26.03.2014 tarihli ön inceleme duruşmasında yoksulluk nafakası talep etmiş ve aynı oturumda hazır bulunan davacı-karşı davalı bu isteğe muvafakati olmadığını beyan etmiştir. Taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe, ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia ve savunmalarını genişletebilir veya değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun onayı aranmaksızın iddia ve savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra ii değer tarafın açık muvafakati ve ıslah dışında iddia ve savunma genişletilemez yahut değiştirilemez (HMK.md.141/1). Davalı-karşı davacının ilk defa ön inceleme duruşmasında ileri sürdüğü yoksulluk nafakası isteği, talep sonucunun genişletilmesi niteliğindedir. açıkça muvafakat ve ıslah da söz konusu olmadığına göre, davalı-karşı davacının yoksulluk nafakası talebi artık incelenemez. Bu husus nazara alınmadan, yoksulluk nafakası talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi gerekirken, bu isteğin esasına ilişkin hüküm tesis edilmesi doğru olmamıştır. SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda (2.) bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda (1.) bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı temyiz ilam harcının temyiz eden Sunduz'a yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna 123.60 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, temyiz peşin harcının istek halinde yatıran Mehmet'e geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere yoksulluk nafakasıyla ilgili bozmada oyçokluğuyla, diğer yönlerden oybirliğiyle karar verildi.27.05.2015 (Çrş.) KARŞI OY YAZISI Boşanmaya bağlı maddi ve manevi tazminat (TMK. m. 174) ve yoksulluk nafakası (TMK.. m. 175), boşanmanın fer'idir. Boşanma olmaksızın tek başlarına bir davanın konusunu oluşturmazlar. Başka bir ifade ile, maddi ve manevi tazminat ve yoksulluk nafakası boşanma kararının varlığını gerektirir. Dolayısıyla, asıl talebin kabulüne bağlı, fer’i niteliğindeki bu taleplerin, dava dilekçesinde, cevaba cevap dilekçesinde ve davalı bakımından da cevap dilekçesi ile ikinci cevap dilekçesinde yer alması zorunlu değildir. Boşanma davası içinde “iddia ve savunmanın değiştirilmesi veya genişletilmesi” yasağına tabi ve diğer tarafın muvafakatine bağlı olmaksızın, davanın yerel mahkemedeki tahkikatı sona erinceye kadar istenmesi mümkündür. Bu bakımdan sayın çoğunluğun davalının yoksulluk nafakası talebini “savunmanın genişletilmesi” kapsamında gören ve buna ilişkin yasak başladıktan (HMK.md.141) sonra ileri sürüldüğü için dikkate alınamayacağını kabul eden görüşüne iştirak etmiyorum. Yoksulluk nafakasının esası incelenmelidir. |
06-05-2017, 16:54 | #40 |
|
T.C.
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2016/10721 K. 2017/223 T. 18.1.2017 • NAFAKANIN ARTIRILMASI İSTEMİ ( Davacının İhtiyaçları ile Davalının Gelir Durumunda Nafakanın Takdir Edildiği Tarihe Göre Olağanüstü Bir Değişiklik Olmadığı Takdirde Yoksulluk Nafakasının Belirtilen Oranda Artırılması ve Taraflar Arasında Önceki Nafaka Takdirinde Sağlanan Dengenin Korunması Gerektiği - Yoksulluk Nafakasının Niteliği ve Takdir Edildiği Tarih Gözetilerek Nafakanın Belirtilen Oranda Artırılması Suretiyle Dengenin Yeniden Sağlanacağı ) • HAKKANİYETİN ARTIRIMI GEREKTİRMESİ ( Davacının İhtiyaçları ile Davalının Gelir Durumunda Nafakanın Takdir Edildiği Tarihe Göre Olağanüstü Bir Değişiklik Olmadığı Takdirde Yoksulluk Nafakasının Belirtilen Oranda Artırılması ve Taraflar Arasında Önceki Nafaka Takdirinde Sağlanan Dengenin Korunması Gerektiği - Yoksulluk Nafakasının Niteliği ve Takdir Edildiği Tarih Gözetilerek Nafakanın Belirtilen Oranda Artırılması Suretiyle Dengenin Yeniden Sağlanacağı ) • YOKSULLUK NAFAKASININ TAKDİRİ ( Davacının İhtiyaçları ile Davalının Gelir Durumunda Nafakanın Takdir Edildiği Tarihe Göre Yoksulluk Nafakasının Belirtilen Oranda Artırılması ve Taraflar Arasında Önceki Nafaka Takdirinde Sağlanan Dengenin Korunması Gerektiği - Yoksulluk Nafakasının Niteliği ve Takdir Edildiği Tarih Gözetilerek Nafakanın Belirtilen Oranda Artırılması Suretiyle Dengenin Yeniden Sağlanacağı ) 4721/m.175, 176 ÖZET : İradın artırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu zorunlu kılması gerekmektedir. Nafaka alacaklısı davacının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsü davalının gelir durumunda, nafakanın takdir edildiği tarihe göre olağanüstü bir değişiklik olmadığı takdirde; yoksulluk nafakası belirtilen oranda artırılmalı ve böylece taraflar arasında önceki nafaka takdirinde sağlanan denge korunmalıdır. Yoksulluk nafakasının niteliği ve takdir edildiği tarih gözetilerek, nafakanın belirtilen oranda artırılması suretiyle dengenin yeniden sağlanması gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki yoksulluk nafakasının artırımı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: KARAR : Davacı vekili dilekçesinde; müvekkili ile davalının 24/05/2011 tarihinde boşandıklarını, aradan geçen sürede davalının ekonomik koşullarında ciddi değişiklik olduğunu, bağlanan nafaka ile müvekkilinin geçinmesinin mümkün olmadığını belirterek, aylık 350 TL nafakanın aylık 2.000 TL'ye çıkartılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin ekonomik durumunda değişiklik olduğunu doğru olduğunu, fakat bu değişikliğin artış yönünde değil azalma yönünde değişiklik olduğunu, davalının yurt dışında ikamet ettiğini, aldıkları duyuma göre davacının şirket kurduğunu duyduklarını ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece; davanın kısmen kabulüne, aylık 350.00 TL yoksulluk nafakasının dava tarihinden itibaren 400.00 TL artırılarak tahsilde tekerrür olmamak üzere toplam 750.00 TL nafakanın davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya dair istemin reddine, karar verilmiş, hüküm süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Dava, yoksulluk nafakasının artırımı istemine ilişkindir. TMK'nun 175.maddesi "Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Kanunda öngörülen şartlar davacı lehine gerçekleştiği takdirde, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına ve hakkaniyete uygun bir nafakaya hükmedilmesi gerekir." TMK'nun 176/4. maddesine göre de; "Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir." Yukarıda sözü edilen yasal düzenlemeye göre, iradın artırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu zorunlu kılması gerekmektedir. Bu doğrultuda yerleşen dairemiz uygulamasına göre; nafaka alacaklısı davacının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsü davalının gelir durumunda, nafakanın takdir edildiği tarihe göre olağanüstü bir değişiklik olmadığı takdirde; yoksulluk nafakası . oranında artırılmalı ve böylece taraflar arasında önceki nafaka takdirinde sağlanan denge korunmalıdır. Dosya kapsamından; tarafların 20/10/2011 tarihinde kesinleşen kararla boşandıkları, boşanma kararı ile birlikte davacı lehine 350 TL yoksulluk nafakasına karar verildiği, bu davanın açıldığı tarih itibariyle aradan yaklaşık üç yıllık süre geçtiği, davacının ev hanımı olup geliri bulunmadığı, davalının ise yurtdışında çalıştığı, tercümeli evraktan aylık 1836 Euro gelirinin olduğu anlaşılmaktadır. Somut olayda; tarafların ekonomik ve sosyal durumlarında boşanma davasından sonra olağanüstü bir değişiklik olduğu iddia ve ispat edilmemiştir. O halde; yoksulluk nafakasının niteliği ve takdir edildiği tarih gözetilerek, nafakanın . oranında artırılması suretiyle dengenin yeniden sağlanması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yüksek nafaka takdiri doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, HUMK'nun 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18.01.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Kazancı |
03-11-2017, 10:38 | #41 |
|
T.C.
YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ E. 2015/16747 K. 2016/174 T. 18.1.2016 * NAFAKA ALACAKLISININ NAFAKA TAKDİR EDİLDİĞİ TARİHTEN SONRA ÇALIŞMAYA BAŞLAMASI (Davacının Ekonomik ve Sosyal Durumu Ayrıntılı Olarak Araştırıldıktan Sonra Tarafların Sosyal ve Ekonomik Durumları Gözetilip Nafaka Takdir Edilirken Taraflar Arasında Mevcut Olan Denge Durumu da Dikkate Alınarak Davalının Yoksulluğunun Ortadan Kalkmadığı Kabul Edilerek Nafakanın Uygun Bir Miktarda İndirilmesine Karar Verileceği) * YOKSULLUK NAFAKASININ KALDIRILMASI (Nafaka Alacaklısı Kadının Aldığı Asgari Ücretin Zorunlu ve Gerekli Görülen Harcamaları Karşılamayacağı/Davalının Asgari Ücret İle Çalışıyor Olmasının Nafakanın Kaldırılmasına Değil Azaltılmasına Etki Edecek Olgulardan Olduğu - Yoksulluk Nafakasının Tümden Kaldırılmasına Karar Verilmiş Olması Doğru Görülmediği) * YOKSULLUK NAFAKASININ AZALTILMASI (Nafaka Alacaklısı Kadının Aldığı Asgari Ücretin Zorunlu ve Gerekli Görülen Harcamaları Karşılamayacağı/Davalının Eline Geçen Toplam Gelir Miktarı Onu Yoksulluktan Kurtaracak Mahiyette Olmayıp Davalının Asgari Ücret İle Çalışıyor Olmasının Nafakanın Kaldırılmasına Değil Azaltılmasına Etki Edeceği - Yoksulluk Nafakasının Tümden Kaldırılmasına Karar Verilmiş Olmasının İsabetsiz Olacağı) 4721/m.4,176/3 DAVA : Taraflar arasındaki nafakanın kaldırılması davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü: KARAR : Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalının Ankara 1.Aile Mahkemesinin, 2013/1152 Esas ve 2014/821 Karar sayılı ilamı ile boşandıklarını, mahkemece davalı lehine aylık 200 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiğini,nafakanın takdir edildiği tarihte davalının çalışmadığını ancak aradan geçen sürede davalının çalışmaya başladığını belirterek, var olan yoksulluk nafakasının hakkaniyet ölçüleri, tarafların sosyal ve ekonomik durumları dikkate alınarak kaldırılması ile 2014 yılının ağustos ve eylül aylarına ait nafaların toplamı olan 400 TL' nin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde;davanın reddini istemiştir. Mahkemece; tarafların boşanmasından sonra davalının gelir getiren bir işte çalışmaya başlaması gerekçe gösterilerek davanın kabulüyle Ankara 1.Aile Mahkemesi'nin 2013/1152 Esas 2014/821 Karar sayılı ilamı ile davalı için takdir edilen 200 TL yoksulluk nafakasının davalının işe başladığı tarihten itibaren kaldırılmasına karar verilmiş,hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. TMK'nun 176/3.maddesi uyarınca; irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmasızın fiilen evliymiş gibi yaşaması yoksulluğun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz yaşam sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır. Davacı; yukarıdaki yasa hükmü gereğince; davalının yoksulluğunun zail olduğu iddiasıyla nafakanın kaldırılmasını istemektedir. Bu durumda, öncelikle yoksulluk kavramı üzerinde durmak gerekir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 1998/2–656–688 Sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür (eğitim) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulu'nun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmediği gibi asgari ücretin üzerinde gelire sahip olunması da yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemiştir. (HGK.07.10.1998 gün, 1998/2–656 E, 1998/688 K. 26.12.2001 gün 2001/2–1158–1185 Sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/2–397–339 Sayılı kararları). Bu durumda ancak nafakanın miktarını tayinde etken olarak dikkate alınmalıdır. Somut olayda; davacının serbest meslek sahibi olup,gelirinin tespit edilemediği, davalının ise matbaada asgari ücretle çalıştığı tespit edilmiştir. Nafaka alacaklısı kadının aldığı asgari ücretin; yukarda belirtilen zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılaması beklenemez. Başka bir anlatımla, davalının eline geçen toplam gelir miktarı, onu yoksulluktan kurtaracak mahiyette değildir. Davalının asgari ücret ile çalışıyor olması nafakanın kaldırılmasına değil, azaltılmasına etki edecek olgulardandır. O halde, mahkemece yapılacak iş; davacının ekonomik ve sosyal durumu ayrıntılı olarak araştırıldıktan sonra tarafların sosyal ve ekonomik durumları gözetilip, nafaka takdir edilirken taraflar arasında mevcut olan denge durumu da dikkate alınarak, davalının yoksulluğunun ortadan kalkmadığı kabul edilerek, nafakanın(çoğun içinde azı da vardır ilkesi gereğince) TMK'nın 4. maddesinde vurgulan hakkaniyet ilkesi gereğince, nafakanın uygun bir miktarda indirilmesine karar vermek olmalıdır. Yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde yoksulluk nafakasının tümden kaldırılmasına karar verilmiş olması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Bu itibarla yukarda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu sebeplerle yerinde olduğundan kabulüyle hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istenmesi halinde temyiz edene iadesine, 18.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |
07-08-2018, 18:23 | #42 |
|
T.C.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2017/2-1584 K. 2018/503 T. 21.3.2018 • BOŞANMADAN KAYNAKLI YOKSULLUK NAFAKASI ( Erkeğin Devlet Memuru Olarak 1.500.00 TL Aylık Gelirle Kadının İse Asgari Ücret İle Çalıştığı - “Boşanma Yüzünden Yoksulluğa Düşecek Olma” ve “Kusuru Daha Ağır Olmama” Koşullarının Kadın Yararına Gerçekleştiği/Asgari Ücretle Çalışılıyor Olma Tek Başına Yoksulluk Nafakasının İstenmesini Engellemediği ) • ASGARİ ÜCRETLE ÇALIŞILIYOR OLMA TEK BAŞINA YOKSULLUK NAFAKASININ İSTENMESİNİ ENGEL OLMADIĞI ( Erkeğin Devlet Memuru Olarak 1.500.00 TL Aylık Gelirle Kadının İse Asgari Ücret İle Çalıştığı - “Boşanma Yüzünden Yoksulluğa Düşecek Olma” ve “Kusuru Daha Ağır Olmama” Koşullarının Kadın Yararına Gerçekleştiği/Yoksulluk Nafakası ) • YOKSULLUK NAFAKASI İSTEMİ ( Erkeğin Devlet Memuru Olarak 1.500.00 TL Aylık Gelirle Kadının İse Asgari Ücret İle Çalıştığı - Yoksulluk Nafakasının Takdiri İçin Gerekli “Boşanma Yüzünden Yoksulluğa Düşecek Olma” ve “Kusuru Daha Ağır Olmama” Koşullarının Kadın Yararına Gerçekleştiğinin Gözetileceği ) 4721/m.166,175 ÖZET : Dava; boşanmadan kaynaklı yoksulluk nafakası istemine ilişkindir. Tarafların boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu olduğu noktasında Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına dair bilgiler incelendiğinde ise; davacı karşı davalı erkeğin devlet memuru olarak 1.500.00 TL aylık gelirle, davalı karşı davacı kadının ise bir kargo şirketinde asgari ücret ile çalıştığı anlaşılmaktadır. Belirtildiği üzere asgari ücretle çalışılıyor olması, tek başına yoksulluk nafakasının istenmesini engelleyen bir durum değildir. Ancak bu durum nafaka miktarının değerlendirilmesinde dikkate alınacak bir olgudur. Böylelikle, olayda TMK.nun 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakasının takdiri için gerekli “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olma” ve “kusuru daha ağır olmama” koşullarının davalı karşı davacı kadın yararına gerçekleştiği anlaşılmaktadır. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. KARAR : --- -- Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı karşı davacı kadının mevcut gelirinin onu yoksulluktan kurtarmaya elverişli olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre kadın lehine yoksulluk nafakası takdirinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Öncelikle yoksulluk nafakası hakkında genel açıklama yapılmasında yarar vardır: Yoksulluk nafakası: boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 175. maddesinde: "Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz." şeklinde düzenlenmiştir. Maddede geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 gün ve 1998/2-656 E., 688 K.; 16.05.2007 gün ve 2007/2-275 E., 275 K.; 11.03.2009 gün ve 2009/2-73-118 Sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir. Ayrıca madde metninden de anlaşıldığı üzere, yoksulluk nafakası isteminde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir. Ancak yoksulluk nafakası, boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası, hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde değildir. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa ki, maddede açıkça belirtildiği gibi, kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır ( Akıntürk T.: Aile Hukuku, C. 2, 15. Bası, İstanbul 2013, s. 302 ). Bunun yanında, yoksulluk nafakası istenebilmesi için istemde bulunan tarafın boşanma yüzünden yoksulluğa düşme tehlikesiyle karşılaşmış bulunması şarttır. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir. Yargıtay'ın yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 07.10.1998 gün ve 1998/2-656 E., 688 K.; 26.12.2001 gün ve 2001/2-1158 E., 1185 K; 01.08.2002 gün ve 2002/2-397 E., 339 K.; 28.02.2007 gün ve 2007/3-84 E., 95 K.; 16.05.2007 gün ve 2007/2-275E., 275 K.; 11.03.2009 gün ve 2009/2-73 E, 118 K.; 13.05.2009 gün ve 2009/3-165 E., 186 K.; 04.05.2011 gün ve 2011/2-155 E., 2011/278 K. sayılı kararları ). Ne var ki, asgari ücret seviyesinde gelir elde edilmesi yoksulluk nafakası bağlanmasına engel değilse de bu durumun nafaka miktarının tespitinde esas alınacağı da unutulmamalıdır. Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Tarafların boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu olduğu noktasında Mahkeme ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına dair bilgiler incelendiğinde ise; davacı karşı davalı erkeğin devlet memuru olarak 1.500.00 TL aylık gelirle, davalı karşı davacı kadının ise bir kargo şirketinde asgari ücret ile çalıştığı anlaşılmaktadır. Belirtildiği üzere asgari ücretle çalışılıyor olması, tek başına yoksulluk nafakasının istenmesini engelleyen bir durum değildir. Ancak bu durum nafaka miktarının değerlendirilmesinde dikkate alınacak bir olgudur. Böylelikle, olayda TMK.nun 175. maddesinde düzenlenen yoksulluk nafakasının takdiri için gerekli “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olma” ve “kusuru daha ağır olmama” koşullarının davalı karşı davacı kadın yararına gerçekleştiği anlaşılmaktadır. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davalı karşı davacı ( kadın ) vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarda gösterilen nedenlerden dolayı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının davalı karşı davacıya ( kadın ) iadesine, aynı Kanun'un 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren on beş günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.03.2018 gününde oybirliği ile karar verildi. Kazancı |
15-06-2020, 18:06 | #43 |
|
T.C.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2019/3-117 K. 2019/1153 T. 7.11.2019 • İŞTİRAK NAFAKASI İSTEMİ ( Müşterek Çocukların Velayetlerinin Davacı Babaya Verildiğini Ancak Boşanma Kararında Nafakaya Hükmedilmediği Davalının Sigortalı İşte Çalıştığı ve Yoksulluk Nafakası Aldığı - Daha Sonra Davacı Tarafından Açılan Yoksulluk Nafakasının Kaldırılması Davasında Yoksulluk Nafakasının İndirilmesine Hükmedildiği/Yoksulluk Nafakası Alan ve Yoksulluk Sınırında Bulunan Davalı Aleyhine Ortak Çocuklar İçin İştirak Nafakasına Hükmedilmesinin Hatalı Olduğu ) • YOKSULLUK NAFAKASI ( Davacı Tarafından Açılan Yoksulluk Nafakasının Kaldırılması Davasında Yoksulluk Nafakasının İndirilmesine Hükmedildiği - Yoksulluk Nafakası Alan ve Yoksulluk Sınırında Bulunan Davalı Aleyhine Ortak Çocuklar İçin İştirak Nafakasına Hükmedilmesinin İsabetsiz Olduğu ) • DİRENME KARARI ( Yoksulluk Nafakası Alan ve Yoksulluk Sınırında Bulunan Davalı Aleyhine Ortak Çocuklar İçin İştirak Nafakasına Hükmedilmesinin Hatalı Olduğu - Bozma Kararına Uyulması Gerekirken Önceki Kararda Direnilmesinin Bozmayı Gerektirdiği ) 4721/m.182,329/1,330/1 ÖZET : Dava, iştirak nafakası talebine ilişkindir. Tarafların boşandıkları, ortak çocukların velayetinin davacıya bırakıldığı ve davalı lehine 300,00TL yoksulluk nafakasına hükmedildiği, davacı tarafından açılan yoksulluk nafakasının kaldırılması davasında yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verildiği, hükmün davalı tarafından temyizi üzerine Yargıtay kararı ile asgari ücretin yoksulluğu ortadan kaldırmayacağı, sadece nafakanın miktarında bir indirim yapılması gerektiği, yönünde bozulmasına karar verildiği, mahkemece bozma kararına uyularak 300,00TL yoksulluk nafakasının 100,00TL'ye indirilmesine hükmedildiği, davalının halen yoksulluk nafakası aldığı ve asgari ücretle çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle yoksulluk nafakası alan ve yoksulluk sınırında bulunan davalı aleyhine ortak çocuklar için iştirak nafakasına hükmedilmesi yasal düzenlemelere ve hukuk kaidelerine aykırı olup, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi bozmayı gerektirmiştir. DAVA : Taraflar arasındaki “İştirak nafakası” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Ankara Batı 3. Aile Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 21.06.2016 tarihli ve 2016/417 E., 2016/513 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 24.05.2017 tarihli ve 2016/18369 E., 2017/7940 K. sayılı kararı ile; "....Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların Sincan 1. Aile Mahkemesi'nin 2011/216 E.-1078 K. ve 17/11/2011 tarihli ilamıyla boşandıklarını, müşterek çocuklar ...'in velayetlerinin davacı babaya verildiğini, ancak boşanma kararında nafakaya hükmedilmediğini, müşterek çocukların büyüdüğünü ve masraflarının arttığını, davalının 2011 yılından itibaren sigortalı işte çalıştığını, bugüne kadar çocuklara hiçbir maddi yardımda bulunmadığını, belirterek müşterek çocuklar ... için ayrı ayrı aylık 300,00 TL iştirak nafakasına hükmedilmesini, iştirak nafakasına gelecek yıllarda TÜİK'in yayınladığı ÜFE oranında artış yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; boşanma kararıyla birlikte boşanmada kusurlu olan davacının davalıya ayda 300,00 TL yoksulluk nafakası ödemesine karar verildiğini, 18/04/2014 tarihinde davacının yoksulluk nafakasının kaldırılmasına ilişkin açtığı davanın davalının asgari ücretle çalışıyor olmasının yoksulluğu ortadan kaldırmayacağından aylık 100,00 TL'ye indirilerek devamına karar verildiğini, davalının kesin hüküm ile sabit olan yoksulluğu karşısında davanın reddine karar verilmesini savunmuştur. Mahkemece davanın kısmen kabulüne, müşterek çocuklar ... için ayrı ayrı aylık 150,00'şer TL iştirak nafakasına hükmedilmesine karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 327/1. maddesinde çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin anne ve baba tarafından karşılanacağı hükme bağlanmıştır. Aynı Yasanın 328/1. maddesi hükmü gereğince ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Küçüğe fiilen bakan ana veya baba, diğerine karşı çocuk adına nafaka davası açabilir ( TMK m. 329/1 ). Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur ( TMK m. 330/1 ). TMK'nın 331. maddesine göre; durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler. Tüm bu maddeler doğrultusunda mahkemece iştirak nafakası miktarı belirlenirken; tarafların sosyal ve ekonomik durumları, çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalıdır. Hukuk Genel Kurulu'nun 07.06.1998 tarih, 1998/2-656 E., 688 K. sayılı ilamında; "...yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür ( eğitim ) gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların yoksul kabul edilmesi gerektiği..." vurgulanmıştır. Hemen belirtmek gerekir ki; Hukuk Genel Kurulu'nun yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu kabul edilmediği gibi asgari ücretin üzerinde gelire sahip olunması da yoksulluk nafakası bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemiştir ( HGK 07.10.1998 gün, 1998/2–656 E, 1998/688 K. ; 26.12.2001 gün 2001/2–1158–1185 Sayılı ve 01.05.2002 gün 2002/2–397–339 Sayılı kararları ). Bu durum ancak nafakanın miktarını tayinde etken olarak dikkate alınmalıdır. Somut olayda; tarafların 17/11/2011 tarihinde boşandıkları ve boşanma ilamı ile birlikte davalı lehine aylık 300,00 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiği, davacının 08/04/2014 tarihinde yoksulluk nafakasının kaldırılmasına ilişkin açtığı davada mahkemece verilen kaldırma kararının Yargıtay 3. HD'nin 01/04/2015 tarih ve 2014/18996 E- 2015/5335 K sayılı ilamıyla yoksulluk nafakasında hakkaniyete uygun bir indirim yapılması gerektiği gerekçesiyle bozulduğu, davacının halen yoksulluk nafakası ödemekle yükümlü olduğu görülmüştür. Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı kadının asgari ücretle çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu durumda kendisi yoksulluk sınırında bulunan ve yoksulluk nafakası alan davalının ortak çocuklar için iştirak nafakasıyla yükümlü tutulması doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır...” gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü: Davacı vekili; boşanma davasında velayetleri müvekkiline bırakılan ortak çocukların masraflarının arttığını, annenin çalıştığı halde çocuklarına maddi olarak yardım etmediğini belirterek 300,00'er TL iştirak nafakasına ve hükmedilecek nafakaların ÜFE oranında artırılmasına karar verilmesini dava etmiştir. Davalı vekili; müvekkilinin yoksulluk nafakası aldığını, nafaka verecek gücünün bulunmadığını, davacının dolgun maaşlı bir işinin, kredisini düzenli ödediği evinin, kaydı başkasının üzerinde olan aracının bulunduğunu belirterek davanın reddini talep etmiştir. Yerel mahkemece; tarafların sosyal-ekonomik durumları ve çocukların ihtiyaçları gözetilerek davanın kısmen kabulüyle müşterek çocuklar ... için dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere ayrı ayrı aylık 150,00'şer TL iştirak nafakalarının gelecek yıllarda ÜFE oranında artırıma tabi tutulmak suretiyle davalıdan tahsiliyle davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir. Hükmün davalı vekili tarafından temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur. Yerel mahkemece; tarafların dosyaya yansıyan sosyal-ekonomik durumlarına göre asgari ücret düzeyinde sürekli ve düzenli gelir elde ettiklerini son celse imzalı beyanları ile de tasdik ettikleri, bu hali ile ( HMK m. 25. ) eşit düzeyde gelir sahibi oldukları, davalının aldığı yoksulluk nafakasının, asgari ücret gelirinin yanında artı bir gelir olmakla birlikte bozma ilamındaki gerekçeleri gözetmek sureti ile aldığı bu nafaka miktarı hesaba katılmadan ortak çocuklar lehine ayrı ayrı aylık 150,00'şer TL ( aldığı yoksulluk nafakasına eş değer ) iştirak nafakası takdir edildiği, asgari ücret alanları her halükarda yoksul kabul ederek nafaka yükümlülüğü dışına taşımanın toplumun yarısını bu sorumluluktan kurtarma ve çocukları sahipsiz bırakma anlamına da geleceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, asgari ücretle çalışan ve yoksulluk nafakası alan davalı annenin velayetleri davacı babada bulunan ortak çocuklar için iştirak nafakası ödemekle sorumlu tutulup tutulmayacağı noktasında toplanmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 182. maddesi hükmüne göre; velayet kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine ( iştirak nafakası ) gücü oranında katılmak zorundadır. Hakim, istem halinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen bu giderlerin gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir. Yine aynı Kanunun 327. maddesinde çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin ana ve baba tarafından karşılanacağı öngörülmüştür. İştirak nafakası kapsamına çocuğun yiyecek, giyecek, barınma, sağlık, dinlenme, eğitim, öğretim vs. giderleri girmektedir. Durumun değişmesi halinde hakim istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya kaldırır ( TMK m. 331 ). Zira anılan Kanunun 350. maddesinin 1. fıkrasına göre velayetin kaldırılması halinde bile ana ve babanın çocuklarının bakım ve eğitim giderlerini karşılama yükümlülükleri devam eder. Ayrıca Türk Medeni Kanunu'nun 328. maddesinde; “Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler.” hükmü yer almaktadır. Ana babanın bakım yükümlülüğünün doğal sonucu olan iştirak nafakası, çocuğun korunmasına yönelik olup, kamu düzenine ilişkindir ve hakim talep bulunmasa dahi kendiliğinden iştirak nafakasına hükmetmelidir. İştirak nafakasının miktarının nasıl belirleneceği ise 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun “Nafaka miktarının takdiri” başlıklı 330. maddesinde; “Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de göz önünde bulundurulur. Nafaka her ay peşin olarak ödenir. Hakim istem halinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir” şeklinde düzenlenmiştir. Yasal düzenlemeler dikkate alındığında; iştirak nafakasının miktarı çocuğun yaşı, eğitimi, ihtiyaçları ile tarafların ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınarak belirlenmelidir. Diğer yandan Yargıtay'ın yerleşik kararlarında "asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması" yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir ( Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.12.2001 tarih ve 2001/2-1158 E., 1185 K; 01.08.2002 tarih ve 2002/2-397 E., 339 K.; 28.02.2007 tarih ve 2007/3-84 E., 95 K.; 16.05.2007 tarih ve 2007/2-275 E., 275 K.; 11.03.2009 tarih ve 2009/2-73 E, 2009/118 K.; 13.05.2009 tarih ve 2009/3-165 E., 2009/186 K.; 04.05.2011 tarih ve 2011/2-155 E., 2011/278 K. sayılı kararları ). Asgari ücret seviyesinde gelir elde edilmesi yoksulluk nafakası bağlanmasına engel değilse de bu durumun nafaka miktarının tespitinde esas alınacağı da unutulmamalıdır. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; tarafların 15.02.2012 tarihinde kesinleşen kararla boşandıkları, boşanma kararında ortak çocukların velayetinin davacıya bırakıldığı ve davalı lehine 300,00TL yoksulluk nafakasına hükmedildiği, davacı tarafından açılan yoksulluk nafakasının kaldırılması davasında ( Ankara 7. Aile Mahkemesi 2015/531 E., 2015/946 K. ve 19.11.2015 tarih ) mahkemece davanın kabulüne karar verilerek davalı lehine hükmedilen yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verildiği, hükmün davalı tarafından temyizi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 01.04.2015 tarihli kararı ile asgari ücretin yoksulluğu ortadan kaldırmayacağı, sadece nafakanın miktarında bir indirim yapılması gerektiği, bu sebeplerle hakkaniyete uygun miktarda yoksulluk nafakasına hükmedilmesi gerektiği yönünde bozulmasına karar verildiği, mahkemece bozma kararına uyularak 300,00TL yoksulluk nafakasının 100,00TL'ye indirilmesine hükmedildiği, davalının halen yoksulluk nafakası aldığı ve asgari ücretle çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle yoksulluk nafakası alan ve yoksulluk sınırında bulunan davalı aleyhine ortak çocuklar için iştirak nafakasına hükmedilmesi yasal düzenlemelere ve hukuk kaidelerine aykırıdır. Dava tarihi 28.04.2016 olduğu halde, gerekçeli karar başlığında 07.08.2017 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde bulunduğundan bu husus ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; tarafların ekonomik ve sosyal durumlarının benzer olduğu, ayrıca davacının ortak çocuklara da baktığı, davalının da nafaka ödeme yükümlülüğü bulunduğu, açıklanan sebeplerle yerel mahkemece verilen direnme kararının doğru olduğu, ancak hükmedilen nafakaların miktarına yönelik inceleme yapılmak üzere dosyanın daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan sebeplerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir. O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 07.11.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi. KARŞI OY Dava, iştirak nafakası istemine yöneliktir. Davacı vekili; boşanma davasında velayetleri müvekkiline bırakılan ortak çocukların masraflarının arttığını, davalı annenin çalışmaya başladığı için mali ve sosyal durumunun iyileştiğini, ancak çalıştığı halde çocuklarına maddi olarak yardım etmediğini belirterek 300,00'er TL iştirak nafakasına ve hükmedilecek nafakaların ÜFE oranında artırılmasına karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı vekili; müvekkilinin yoksulluk nafakası aldığını ve nafaka verecek gücünün bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece; tarafların sosyal ve ekonomik durumları, çocukların ihtiyaçları gözetilerek davanın kısmen kabulüyle müşterek çocuklar ... için dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere ayrı ayrı aylık 150,00'şer TL iştirak nafakalarının gelecek yıllarda ÜFE oranında artırıma tabi tutulmak suretiyle davalıdan tahsiliyle davacıya ödenmesine dair verilen karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiş ve Yargıtay 3. Hukuk Dairesince; “…Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı kadının asgari ücretle çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu durumda kendisi yoksulluk sınırında bulunan ve yoksulluk nafakası alan davalının ortak çocuklar için iştirak nafakasıyla yükümlü tutulması doğru değildir. Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.” gerekçesiyle bozulmuştur. Bozma üzerine mahkemece; tarafların asgari ücret düzeyinde sürekli ve düzenli gelir elde ettikleri ve eşit düzeyde gelir sahibi oldukları, davalının aldığı yoksulluk nafakasının, asgari ücret gelirinin yanında artı bir gelir olduğu, asgari ücret alanları her halükarda yoksul kabul ederek nafaka yükümlülüğü dışına taşımanın toplumun yarısını bu sorumluluktan kurtarma ve çocukları sahipsiz bırakma anlamına da geleceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir. Direnme kararının davalı vekili tarafından temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşme sonunda, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı bozulmasına karar verilmiş olup, sayın çoğunluğun bu görüşüne katılmıyoruz. Şöyle ki; Taraflar arasında görülen çekişmeli boşanma davası ( Sincan 1. Aile Mahkemesi, 2011/216 E., 2011/1078 K. ve 17.11.2011 tarih ) kanun yoluna başvurulmaksızın 15.02.2012 tarihinde kesinleşmiş olup, kesinleşen boşanma kararı ile ortak çocuklar ...'in velayeti davacı babaya bırakılmış, davalı lehine de 300,00TL yoksulluk nafakasına hükmedilmiştir. Davacı tarafından açılan yoksulluk nafakasının kaldırılması davası ( Ankara 7. Aile Mahkemesi 2015/531 E., 2015/946 K. ve 19.11.2015 tarih ) sonucunda ise 300,00TL olan yoksulluk nafakasının 100,00TL'ye indirilmesine karar verilmiştir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 175. maddesinde yer alan "Yoksulluk Nafakası"; boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafa, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için öngörülen ve diğer tarafın malî gücü oranında hükmedilen nafakadır. Yine anılan Kanunda yer alan 182. madde hükmüne göre; velayet kendisine verilmeyen eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine ( iştirak nafakası ) gücü oranında katılmak zorundadır. Hakim, istem halinde irat biçiminde ödenmesine karar verilen bu giderlerin gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir. İştirak ve yoksulluk nafakaları uyuşmazlığa ve somut olayın özelliklerine göre ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Kamu düzenine ilişkin olan ve temelinde ana-babanın bakım borcunun bulunduğu iştirak nafakası çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderleri kapsamaktadır. Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder ( TMK m. 328 ). Hakim tarafından hükmedilecek iştirak nafakasının miktarının tayininde çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınacaktır ( TMK m. 330 ). Ayrıca durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler veya nafakayı kaldırır ( TMK m. 331 ). Bu durumda somut olayda; tarafların asgari ücret düzeyinde sürekli ve düzenli gelir elde ettikleri, ekonomik ve sosyal durumlarının benzer olduğu, davacının 28.02.2012 tarihinde yeniden evlendiği ve bu evlilikten de bir çocuğunun olduğu anlaşılmaktadır. Yasal düzenlemeler, iştirak nafakasının amacı ve niteliği de gözetildiğinde davalı annenin de ödeme gücü oranında ortak çocukların bakım ve eğitim giderlerine katkıda bulunması zorunludur. Mahkemece de tarafların sosyal ve ekonomik durumları, ortak çocukların yaşı, eğitim ve bakım giderleri dikkate alınarak hakkaniyet ölçüsünde ortak çocuklar lehine iştirak nafakasına hükmedildiğinden direnme kararının doğru olduğu, ancak hükmedilen nafakaların miktarına yönelik inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği düşüncesiyle, sayın çoğunluğun aksi yöndeki bozma kararına katılmıyoruz. Kazancı |
03-10-2020, 11:29 | #44 |
|
Bamın kısa süreli evliliklerde süresiz nafakanının hükmedilmeyeceğine dair kararı var
T.C. İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 11. HUKUK DAİRESİ ESAS NO : 2018/2622 KARAR NO : 2018/1201 Evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylarda mahkemenin de kabulünde olduğu üzere birlik görevlerini yerine getirmeyen. Evin zorunlu faturalarını ödemeyen ve aboneliklerini iptal eden, Ş….n E….i isimli bayan ile kaçan ve ondan çocuk sahibi olan erkek tam kusurludur. Davalı-davacı kadına yüklenebilecek bir kusur ispat edilemediğinden koşulları oluştuğu için kadın lehine TMK’nın 174/1-2 maddesi uyarınca maddi manevi tazminata karar verilmesi doğrudur. Miktarları da TMK 4. Maddesi gereğince hakkaniyete uygundur. Bu nedenle davacı-davalı erkeğin kusur tespiti ve kadın lehine hüküm altına alınan tazminatlara yönelik istinaf talebinin esastan reddine karar vermek gerekmiştir. Süreli Nafaka Kadının boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği sabittir. TMK’nın 169. Madde çerçevesinde tedbir nafakası verilmesi doğru olduğu gibi, yoksuluk nafakasına da karar verilmesi doğrudur. Ancak tarafların yaşları, 14/05/2013 tarihinde evlenip boşanma davasının 03/08/2015 tarihinde açıldığı fiili evlilik süresinin az olduğu gözetildiğinde yoksulluk nafakasının süresiz olarak hüküm altına alınması doğru bulunmamıştır. Davacı-davalı erkeğin yoksulluk nafakasına ilişkin istinaf talebinin ise kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin yoksulluk nafakasına ilişkin kararının kaldırılmasına. TMK’nın 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de gözetilerek TMK’nın 176/1. maddesi gereğince davalı-davacı kadın yararına aylık 350 TL’den 2 yıllık toplam 8.400 TL. Toplu yoksulluk nafakasının davacı-davalı erkekten tahsili ile davalı-davacı kadına verilmesine, fazlaya dair isteğin reddine karar vermek gerekmiştir. Kadın tarafından talep edilen ziynet eşyalarının taraflar ve tanıklarının ifadesi ile evde bulunduğu. Ancak erkeğin kadının evde olmadığı bir zamanda evdeki tüm eşyaları aldığı, elektrik, su, doğalgaz aboneliklerini iptal ettirdiği. Evin kiralanması sırasında verilen depozito bedelini dahi ev sahibinden aldığı ve evi boş olarak terk ettiği sabittir. Evde bulunduğu belirtilen ziynet eşyaları kolaylıkla taşınabilir ve götürülebilir eşyalardan olması nedeniyle evin tüm eşyalarının erkek tarafından alındığı sabit olduğu. Ziynetlerin kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygun olduğundan erkeğin buna ilişkin istinaf talebinin reddine karar vermek gerekmiştir. |
23-10-2023, 10:48 | #45 |
|
Üfe oraninda artis karari verilmis olmasi nafakanin artirilmasi davasi acilmasina engel degildir.
Yargitay 3. HD 2016/19704 ESAS 2017/9336 KARAR |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Tedbir Nafakası Yargıtay Kararları | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Aile Hukuku Çalışma Grubu | 34 | 06-01-2024 11:10 |
İştirak Nafakası Yargıtay Kararları | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Aile Hukuku Çalışma Grubu | 32 | 13-10-2023 00:08 |
Yargıtay Kararları | adıge | Hukuk Sohbetleri | 5 | 28-07-2007 15:24 |
Yoksulluk Nafakası | A. B. KILIÇCAN | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 27-02-2002 17:43 |
Yargıtay Kararları | onur | Hukuk Soruları Arşivi | 6 | 27-02-2002 03:44 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |