Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Kamulaştirmasiz El Atma/İmar Planında El Atma/ Uyuşmazlik Mahkemesi Kararı

Yanıt
Konu Notu: 2 oy, 5,00 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 31-01-2013, 14:52   #61
lawyer0202

 
Varsayılan

Cevap verecek kimse yok mu acilen yorumunuza ihtiyacım var?
Old 31-01-2013, 15:35   #62
Av. İlhan SALBAŞ

 
Varsayılan

Üzerine park yapılan 6 vatandaşa ait arsa ile pazar yeri kurulan bir yer ile ilgili 7 dava belediyeye karşı Asliye Hukuk'ta açılır, belediye görev itirazında bulunur, tüm mahkemeler görev itirazının reddine karar verir, keşif, ıslah işlemleri biter karar aşamasında dosya Danıştay Savcılığı kararı ile Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilir ve oy çokluğu ile Uyuşmazlık Mahkemesi idari yargı görevlidir der. Fiile el atmayı Uyuşmazlık Mahkemesi idari yargı görevli olarak kesin karar verir. Dava açma harçları, bilirkişi keşif ücretleri, ıslah harçları üzerimize kalır. birde her bir davada 1.200 TL vekalet ücreti ödemek zorunda kalınır. müvekkiller komşum, çocukluk arkadaşım ve karizma 0
Park yeri ile ilgili 6 davada müvekkiller Belediye ile anlaşırlar başka yerden belediye arsa verir. Pazar yeri davası idare mahkemesi önce dilekçe düzeltme ara kararı verir. kesin hüküm olduğu 16 punto ile yazılarak ekteki uyuşmazlık mahkemesi gösterilince çaresiz esasa girerler. bir yıl dosya öyle bekler. en son bedel talebimiz kabul , tapunun belediye adına tescili talebimiz reddedilir. kısmen reddedildiği için yargılama giderinin 1/2 si ile davalı idare adına vekalet ücreti ödememimize karar verilir. (Şeytan diyor, parayı alınca müvekkile tapuyu devret, nasıl alacaklarsa alsınlar, hukuk böyle olduktan sonra Türkiye'nin dolandırıcılar cenneti olması normal) Başka bir müvekkil gelir. bu kez belediye vatandaşın arazisine bina yapmış (gençlik merkezi) durum vatandaşa anlatılır. doğrudan idare mahkemesinde dava açılır. (fiili el atma olmasına rağmen emsal kararlar nedeniyle) dava da müvekkile ait tapunun da davalı idare adına tescili talep edilir. havale sırasında hakim tapu iptal davasının ne işi var bizim burda der. bizde uyuşmazlık mahkemesi kararını anlatırız. hakim siz bilirsiniz der. önce dilekçeyi düzelt diye uyarı gelir. biz ısrar ederiz. davalıya bile tebliğ olmadan Asliye hukuk mahkemesi görevli diye görevden red çıkar. acaba uygulama mı değişti diye temyiz etmeyiz ve asliye hukukda dava açarız. bu kez belediye idare mahkemesi görevli diye itirazda bulunur. dosya danıştay savcılığı kanalı ile uyuşmazlığa gider ve uyuşmazlık kamulaştırmasız el atma var der ve asliye hukuk mahkemesi görevli diye oy birliği ile karar verir. Büyük bir sevinçle aynı mahalle de asliye hukuk mahkemesinde açtığımız üzerinde ilkokul olan vatandaşın davasının uyuşmazlık mahkemesinin adli yargı görevlidir diye sonucunu beklerken aynı hakimler imar uygulamasından doğan uyuşmazlık diyerek görevli mahkeme idari yargı şeklinde oy birliği ile kesin karar verirler. Üzerinde bina var . (hanımlar lokali-gençlik merkezi) adli yargı üzerinde bina var (okul) idari yargı. Şimdi kesin hüküm ile ilgili idare mahkemesine okul yeri ile ilgili tam davayı açacakken ilkokul binası İl Özel İdaresi husumet yöneltilmesi gerektiği asliye hukuk mahkemesinde açtığımız davada MEB gösterdiğimizden idare mahkemesinde İl Özel İdaresini davalı gösterirsem yine beni dansöze çevirirler mi diye korkuyorum. Bu uyuşmazlık mahkemesini başımıza getirene, üzerinde bina olmasına rağmen aynı olayı yok kamulaştırmasız el atma diyerek adli , yok imar uygulamasından kaynaklanıyor diyerek idare mahkemesi görevlidir şeklinde kararlar veren siyasetçilerin bile bu kadar kıvıramadığı adı hukuk devleti olan ama avukatları vatandaş karşısında rezil eden , bırakın mesleğini yaparak para kazanmayı, müvekkiline karşı küçük düşüren, anlamadığı bir olayı vatandaşa anlatmaya çalışan bu uygulamaya lanet ediyor, beni mesleğimden soğuttukları için aklıma gelen her türlü hakareti söylemiyorsam THS sine saygımdandır. Son olarak Sevgili meslektaşlarım fiili de hukuki el atmayı Uyuşmazlık mahkemesi anladığım kadarı ile idari yargı görevli kabul ediyor. İdare mahkemesinde dava açılırken, tapunun davalı idare adına tescili şeklinde yazılmaması aksi halde görev tartışması ve yargılama giderinin 1/2 si ile vekalet ücreti ile karşı karşıya kalacağınızdan emin olun. 2. olay dava dilekçesine kamulaştırmasız el atma yerine , imar kanundan kaynaklanan uyuşmazlık vs. idari yargı ile ilgili cümleler kullanılmasına dikkat edilmesi tavsiyemdir. Kullanmış olduğum kelimelerden dolayı hepinizden özür diler, en fazla mağdur olmuş kişilerden biri olarak tecrübelerimden ) yararlanacağınızı düşünerek uzun ve ayrıntılı olarak açıklama yapmış bulunmaktayım.
Old 31-01-2013, 15:49   #63
Avukat mc

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan lawyer0202
Son durum hakkında bilgisi olan var mı acaba? Bir de adli mahkemelerde değil de idare mahkemesinde dava açan var mı? Varsa şayet nasıl devam ediyor veya sonuçlandı?


Uyuşmazlık Mahkemesi bildiğiniz gibi, yakın zamanda kamulaştırmasız el atmalarda adli yargının görevli olacağına dair ayrıksı bir karar verdi. Bunun amacı büyük ihtimalle, daireler arasında (Uyuşmazlık Mahkemesi içinde) içtihad farklılığı yaratarak konuyu Genel Kurul'a taşımaktı.

Çok kısa bir zaman içinde, Uyuşmazlık Mahkemesi Genel Kurulu'ndan idari yargının görevli olduğuna dair bir karar çıkmasını ve Yargıtay'da olan dosyalar da dahil olmak üzere (adli yargıda görülmekte olan) tüm dosyaların görevsizlik kararı ile reddedilmesini bekliyorum. (Bu durumda yargılama giderleri ve ücreti vekalete hükmedilemeyeceğini akılda tutmak gerekir. YHGK kararlarına bkz., "ikame edilme tarihinde hukuka uygun olan davanın sonradan içtihad veya kanun değişikliğiyle görevden reddedilmesi halinde giderler ve ücreti vekalete hükmedilemez")

Sonra, özellikle keşfi yapılmamış ve değeri meçhul taşınmazlar bakımından idari yargı kısmı ayrı bir muamma olacaktır.

İdareye başvurup, kamulaştırma talebinin reddi üzerine bir iptal davası mı, yoksa doğrudan zararın tazmini için bir tam yargı davası mı ikame edilir... Taşınmazın kamulaştırılması, idare adına tescili ve bedelinin ödenmesine karar verme gibi bir yetkiyi haiz olmayan idare mahkemeleri, bu durumda neye hükmeder... çok bilinmeyenli denklem.
Old 19-02-2013, 21:00   #64
Av.Sezer Yiğit

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Avukat mc
... (Bu durumda yargılama giderleri ve ücreti vekalete hükmedilemeyeceğini akılda tutmak gerekir. YHGK kararlarına bkz., "ikame edilme tarihinde hukuka uygun olan davanın sonradan içtihad veya kanun değişikliğiyle görevden reddedilmesi halinde giderler ve ücreti vekalete hükmedilemez")...

Sayın meslektaşım bu bahsettiğiniz husus, bir ilke kararı çıkartılıp, idarelerin görevsizlik talepleri reddedilmiş dosyalardaki vekalet ücreti açısından bir değerlendirme mi acaba?

Mevcut durumda uyuşmazlık mahkemesine gidilmesi neticesinde, görevsizlik kararı verilen dosyalarda vekalet ücreti ödenmek zorunda mı? Bu açıdan eğer varsa bir yargıtay kararı paylaşabilirseniz çok memnun olurum..
Old 28-05-2013, 16:26   #65
Av.Özgür AKIN

 
Varsayılan 2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunun geçici 6.maddesi değiştirilmiştir

Kamulaştırılmaksızın kamu hizmetine ayrılan taşınmazların bedel tespiti başlık madde Kamulaştırmasız el koyma davalarını niteliğini değiştirmiştir.

Bilindiği üzere 30.06.2010 ve 25.02.2011 tarihlerinde yapılan 5999 ve 6111 sayılı yasalarla 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na eklemeler yapılmıştı. Yasa değişikliği ile malikin dava açmadan önce öncelikle idare ile uzlaşması öngörülmekteydi. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi malı kamulaştırılan mal sahibinin isterse idare ile uzlaşmaya gidebileceği , uzlaşma istemeyen malikin uzlaşmaya zorlanamayacağı direkt dava açabileceği yönünde hakkaniyetli bir karar vermişti. Yargıtay 18. Hukuk Dairesi ise yasal değişikliği 5.Hukuk Dairesi’nden farklı yorumlayarak, malikin idareye uzlaşma başvurusu yapmasını dava şartı olarak değerlendirmiştir. Aynı dava konularına bakan iki farklı dairenin böylesine kararlar vereceği zaten tahmin edilmekteydi.

Böylesine saçmalıklar ve hukuksuzluklar yaşanırken TBMM'de yine garebet bir kanunla kamulaştırma kanunun geçici altıncı maddesi değiştirildi.



KAMULAŞTIMASIZ EL KOYMA DAVASI TESPİT DAVASINA DÖNÜŞTÜ


Kamulaştırma bedelleri ödenmediği halde arsalarına devlet tarafından el konularak mağdur edilen vatandaşlara dava açarak tazminat alma hakkı Yargıtay içtihatları ile tanımışidi ve uygulamada kamulaştırmasız el atmaya dayalı bedel davası açılarak tazminatlara hükmediliyordu.

Kamulaştırmasız el atma davalarıyla ilgili iktidar milletvekilleri 5999 ve 6111 sayılı yasa değişiklikleri ile 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nu değiştirmişlerdi. Hatırlanacak olursa Anayasa Mahkemesi yasal değişikliğinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle iptal kararı vermişti. İktidar milletvekilleri hukuka aykırı yasa metinlerinde ısrar ederek tekrar bir yasa değişikliği getirdiler. Bu teklif eskisinden daha ağır ve vatandaşı mağdur edecek niteliktedir. Artık bir iktidar klasiği haline gelen “torba” düzenlemelerden biri olan 2/1524 esas numaralı Kanun Teklifi, alkol,kamulaştırma,mera kanunu,Harçlar Kanunu vs. gibi birbirinden tamamen ilgisiz , çok farklı alanlara yönelik pek çok hüküm içermektedir. Torba yasa, Yasa yapma tekniği bakımından sakat bir yoldur. Kaldı ki bu yasalar bütünü için “torba yasa” değil “çuval yasa” ifadesi daha uygundur. Böylesine farklı konulardaki kanun teklifleri AKP milletvekillerinin her alana yayılan bilgi ve yetkinliğinin göstergesidir. Kamulaştırma Yasasındaki vahim skandal değişiklik alkol düzenlemesinin gölgesinde bırakılmıştır. Bu teklif ile ;


1-
Kamulaştırma bedelleri ödenmeyerek mağdur edilen vatandaşlar direkt dava açamayacak, devletle uzlaşmak için başvuru yapmak zorunda kalacaklardır, dava açarlarsa davaları reddedilecektir. kanun yoluna başvurma hakkı ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin, devletle uzlaşmak istemeyen kişinin direkt dava açabileceği yönündeki içtihadı yasa ile devredışı bırakılmak istenmektedir. Bu haliyle kuvvetler ayrılığı prensibi çiğnenmiştir.
2- Devletle uzlaşma halinde kamulaştırma bedeli peşin ödenmeyecek, yıllara yayılarak taksitle ödenecektir.
3-
Devletin malları,hak ve alacakları bu alacaklar yönünden haczedilemeyecektir.
4-
Devletle Uzlaşmazlık tutanağının tanzim edildiği tarihten itibaren üç ay içerisinde malik veya idare tarafından bedel tespiti davası açması gerekecektir.
5-
Açılan kamulaştırmasız el atma davalarında mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet ücretleri bedel tespiti davalarında öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir.
6-
Haksız bir fiilden kaynaklanan tazminat davası niteliğinde olan dava türü HMK’ya aykırı olarak tespit davası niteliğine getirilmektedir. Tespit davalarında tespit edilen bedelin ödenmesi yönünde bir karar verilmesi usul hükümlerine aykırıdır. Bu nedenle de bu davalar bakımından yargıda içinden çıkılmaz hukuksal sorunlar oluşacaktır.
7-
Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılması öngörülmüştür. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır. Kararı kesinleşen davalara ise, bu maddenin sadece sekizinci fıkrası uygulanır. Böylece Adli yargının hukuki el atma hallerindeki yargı yolu yasa ile kapatılmış İdari yargının bu tür davalara bakması amaçlanmıştır ki bu da vatandaş aleyhinedir. Çünkü Yargıtay’ın oturmuş içtihatları vatandaş lehine iken anlaşmazlık belirsizliğe itilmiştir.
8-
Mülga 6830 sayılı Kanun ve 2942 sayılı Kanunun 4650 sayılı Kanunla değişiklik öncesi 16 ncı maddeleri kapsamında mahkemelerce tescil kararı verilebilmesi için yine bu maddeler kapsamında kamu yararı kararının kesinleşmiş olması, kıymet takdir komisyonunca takdir edilen bedelin hak sahipleri adına bankaya bloke edilmiş olması, dava dosyası üzerinden hak sahiplerinin duruşmaya davet edilmesi, ayrıca mahkemece arazinin durum tespiti yapılmış olması ve sonuçta verilen kararın tapuya tescil edilecek hale gelebilmesi için hak sahiplerine tebliğ edilmiş olması şartlarının yerine getirilmiş olması zorunlu iken bu şartlar hukuksuz olarak ortadan kaldırılmıştır.
9-
“Mülga 6830 sayılı İstimlak Kanununun 16 ve 17 nci maddeleri ile 2942 sayılı Kanunun mülga 16 ve 17 nci maddeleri uyarınca mahkemelerce idare adına tescil kararı verilen kamulaştırmalarda tebligatlar ve diğer kamulaştırma işlemleri tamamlanmış sayılır hükmü ile kamulaştırmasız el atma davalarının önü kesilmektedir. Bu kamulaştırma işlemleri sebebiyle hiçbir hak ve alacak talebinde bulunulamaz, kamulaştırmaya veya bedeline karşı itiraz davaları açılamaz, açılmış ve devam eden davalar bu madde hükmü uygulanarak sonuçlandırılır.” Şeklindeki hüküm ile skandal bir yasal düzenleme yapılmak istenmektedir. Buna göre idare hukuka aykırı olarak tescil kararı almışsa vatandaş için artık kamulaştırmasız el atma davaları mümkün olamayacaktır. Bu hüküm açıkça hak arama özgürlüğünü engeller niteliktedir. Usule uygun olmayan işlemlerle şeklen mülkiyet hakkı elinden alınan bireylerin bu işlemlere karşı yargı yoluna başvurmalarının engellenmesi ve bu engellemenin mülga kanun maddelerine dayanılarak yapılmak istenmesi hukukun temel ilkelerine, Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine açıkça aykırıdır. Özellikle teklifin 23. maddesi hukuk devleti ilkesi bakımından skandal niteliktedir. Böylece idareler kamulaştırma yapmak yerine, hukuka aykırı olarak el atmak suretiyle taşınmazları elde edebileceklerdir. Zira Anayasa Mahkemesi iptal kararında geçici ikinci maddenin tamamı iptal ederek geçici 6 ncı maddenin 1983 ve sonrası kamulaştırmasız el atma işlemlerinde uygulanmasının Anayasa’nın 2 nci 35 inci ve 46 ncı maddelerine açıkça aykırılık teşkil ettiğini hiçbir duraksamaya yer olmadan açık ve net bir biçimde tespit etmiştir.
10-
Bu düzenlemenin yasalaşması halinde uluslararası değer taşıyan mülkiyet hakkı, hukuk devleti ilkesi, hak arama özgürlüğü ve hukuki güvenlik ilkeleri zedeleneceğinden hakları ihlal edilenlerin Anayasa Mahkemesine Bireysel Başvuru Yoluna ve sonrasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaat etmelerine imkân verilecek ve bu başvuruların neticesinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ciddi miktarlarda tazminat ödemek zorunda kalacağı açık bir durumdur. Devlet, bu değişiklikle kendi vatandaşını mahkeme kapılarında süründürmek istemekte; bu şekilde verdiğine razı etmeye çalışmaktadır. Manisa milletvekili Erkan Akçay’ın muhalefet görüşlerinde de bu ve buna yakın gerekçeler vardır, kendisini tebrik ederim.
11-
Bundan sonra sayın Cumhurbaşkanını hukuk devleti ilkesine göre hareket etmeye davet ediyor ve yasayı veto etmesini talep ediyoruz. Cumhurbaşkanı üzerinde toplumsal baskı kendini hissettirmelidir.
Bu yasa Resmi Gazete’de yayınlanırsa Anayasa’ya aykırı hükümleri ancak Anayasa Mahkemesi’nde açılacak iptal davası ile iptal ettirilebilir. Kamulaştırma mağdurları çıkarılmak istenen yasalarla tekrar tekrar mağdur edilmektedir. Yargıtay’ın hukuka uygun ve haktan yana olan içtihadı yasal değişiklikle devre dışı bırakılmaktadır. Böyle bir durumda devletin hukuka bağlılığı ilkesi zedeleneceği gibi bireyler açısından hukuki güvenlik ve öngörülebilirlik de ortadan kalkacaktır. Bir hukuk devletinde kanunların hukuka aykırı uygulamaları teşvik etmesi kabul edilemez. Yine “hukuk devleti” ilkesi yerine “devletçi-devleti koruma” mantığıyla hareket eden iktidar milletvekilleri esasında kendileriyle çelişmektedir. (Çoğu milletvekilinin yasa içeriğinden ve sonuçlarından haberdar olduğunu düşünmüyoruz. ) Çünkü statükocu devlet anlayışına karşı söylemleri ile iktidar olanlar; iktidarda iken üzülerek belirtmek gerekir ki eskileri mumla aratmaktadır.


Yazımda Av.Tevrat DURAN 'ın değerlendirmesinden alıntı yaptım ....link aşağıda


http://www.tevratduran.com/tbmmdeki-...mesi/#more-599

Old 29-05-2013, 09:28   #66
hciyiltepe

 
Varsayılan 6487 Sayılı Kanun kamulaştırmasız el atma davalarında İDARİ YARGI GÖREVLİDİR

6487 Sayılı Kanunla imar uygulamasından kaynaklı kamulaştırmasız el atma davalarında idari yargının görevli olduğu hüküm altına alınmıştır.

Kanunla bu hükmün kesinleşmemiş tüm davalara tatbik edileceği belirtilmiştir.

Sonuç olarak Yargıtayda olanlar dahil imar uygulamasından kaynaklanan tüm kamulaştırmasız el atma davalarında adli yargı yerlerince GÖREVSİZLİK KARARI verilecektir.

Yine Aynı kanunla kamulaştırmasız el atma davalarında maktu vekalet ücreti ödeneceğide hükme bağlanmıştır.
BAZI KANUNLAR İLE 375 SAYILI KANUNHÜKMÜNDE KARARNAMEDE


DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN


Kanun No. 6487
Kabul Tarihi: 24/5/2013
Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmaksuretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlarhakkında, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idaribaşvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir. Bumadde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalarauygulanır. Kararı kesinleşen davalara ise, bu maddenin yalnızca sekizinci fıkrahükümleri uygulanır.
Old 29-05-2013, 11:45   #67
Av.Özgür AKIN

 
Varsayılan

''karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş '' den anlaşılması gereken nedir?

Karara çıkmış dosyalar için bence bu maddenin uygulama yeri yok..
Yorumlarınızı bekliyorum...
Old 05-08-2013, 15:29   #68
pallanco

 
Varsayılan

Hukuki el atmalarda artık idari yargı görevli olduğuna göre;

a) uzlaşma başvurusu ön şartı burada da aranacak mıdır ?

b) muhatap idare hangisi olacaktır ? İmar planını yapan belediye mi, yoksa tahsis edilen kamu hizmeti konusunda yetkili olan idare mi ? (örneğin ilkokul alanı olarak belirlenmişse İl Özel İdaresi mi yoksa orayı imar planında o şekilde belirleyen belediye mi ? )

c) Eğer cevabımız belediye olur ise, bu tip davaların tek muhatabı belediye olmaz mı ? Kendisinin kullanmayacğı bir malı neden kamulaştırıp bedelini ödesin ki belediye ?

d) Ama kamulaştırmaya tekili olan idareye dava açılacak dersek de, davayı tam yargı davası olarak açmanın mantığı oturmaz zira, tam yargı davası, idarenin verdiği bir zararı tazmin için açılır. Ama burada zararı veren, o planı yapan belediye olmuyor mu ? söz konusu kamulaştırma yetkisine sahip idarenin imar planı aşamasında bir rolü yok ki ...

Bu sorulara cevabı olan, bir deneyimi olan, bir bilgisi olan varsa Allah aşkına bir cevap yazsın...
Old 06-08-2013, 16:47   #69
Av. Yasin Yıldız

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan pallanco
b) muhatap idare hangisi olacaktır ? İmar planını yapan belediye mi, yoksa tahsis edilen kamu hizmeti konusunda yetkili olan idare mi ? (örneğin ilkokul alanı olarak belirlenmişse İl Özel İdaresi mi yoksa orayı imar planında o şekilde belirleyen belediye mi ? )

c) Eğer cevabımız belediye olur ise, bu tip davaların tek muhatabı belediye olmaz mı ? Kendisinin kullanmayacğı bir malı neden kamulaştırıp bedelini ödesin ki belediye ?

d) Ama kamulaştırmaya tekili olan idareye dava açılacak dersek de, davayı tam yargı davası olarak açmanın mantığı oturmaz zira, tam yargı davası, idarenin verdiği bir zararı tazmin için açılır. Ama burada zararı veren, o planı yapan belediye olmuyor mu ? söz konusu kamulaştırma yetkisine sahip idarenin imar planı aşamasında bir rolü yok ki ...
..

Neden her iki kurumu da davalı olarak göstermiyorsunuz. sorumlu olmayan kuruma karşı davanız en kötü ihtimalle husumetten red edilir. oda size maktu vekalet ücreti olarak döner. bence risk almaya değmez.

Ayrıca aşağıdaki kararlar işinize yarayabilir.

T.C. YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİ E. 2011/5423 K. 2011/10640 T. 15.6.2011
• KAMULAŞTIRMASIZ EL ATILAN TAŞINMAZ BEDELİNİN TAHSİLİ ( İlköğretim Okulları İçin Yer Temini ve Kamulaştırma Yapma Görevinin İl Özel İdaresine Ait Olduğu - Milli Eğitim Bakanlığı Hakkındaki Davanın Husumet Yokluğundan Reddedileceği )
• İLKÖĞRETİM OKULLARI İÇİN YER TEMİNİ ( Temin ve Kamulaştırma Yapma Görevinin İl Özel İdaresine Ait Olduğu - Milli Eğitim Bakanlığı Hakkındaki Davanın Husumet Yokluğundan Reddedilmesi Gerektiği )
• HUSUMET YOKLUĞU ( Kamulaştırmasız El Atılan Taşınmaz Bedelinin Tahsili Talebi/İlköğretim Okulları İçin Yer Temini ve Kamulaştırma Yapma Görevinin İl Özel İdaresine Ait Olduğu - Milli Eğitim Bakanlığı Hakkındaki Davanın Husumet Yokluğundan Reddedileceği )
222/m.63
[FONT='Times New Roman',]ÖZET : [/font]Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir. İlköğretim Okulları için yer temini ve kamulaştırma yapma görevinin İl Özel İdaresine ait olduğu gözetilerek, Milli Eğitim Bakanlığı hakkındaki davanın husumetten reddine karar verilmesi gerekirken, davalı idareden bedelin tahsiline hükmedilmesi hukuka aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kabulüne dair verilen yukarda gün ve sayıları yazılı hükümün Yargıtay'ca incelenmesi davalı idare vekili yönünden verilen dilekçeyle istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş , hüküm davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Dosyada bulunan delil ve belgelere göre; davaya konu taşınmaza 1960 yılında el konulduğu Valilikçe bildirilmiştir.
30.6.2010 tarihinde yürürlüğe giren 5999 Sayılı Kanun uyarınca taraflar uzlaşmadıklarını beyan ettiklerinden işin esasının incelenmesinde;
222 Sayılı İlköğretim Kanunu'nun 63. maddesi gereğince İlköğretim Okulları için yer temini ve kamulaştırma yapma görevinin İl Özel İdaresine ait olduğu gözetilerek, Milli Eğitim Bakanlığı hakkındaki davanın husumetten reddine karar verilmesi gerekirken, davalı idareden bedelin tahsiline hükmedilmesi,
Doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Davalı idare vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükümün açıklanan sebeplerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 15.6.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.


5.Hukuk Dairesi
Esas: 2012/11129
Karar: 2012/15555
Karar Tarihi: 10.07.2012


KAMULAŞTIRMASIZ EL ATILAN TAŞINMAZ BEDELİNİN TAHSİLİ DAVASI - DAVA KONUSU TAŞINMAZIN TAMAMINA LİSE BAHÇESİ OLARAK EL ATILDIĞI VE İMAR PLANINDA LİSE ALANINDA KALDIĞI - OKULLARA ARSA TEMİNİNİN İL ÖZEL İDARESİNİN SORUMLULUĞUNDA OLDUĞU

ÖZET: Dosyada bulunan kanıt ve belgelere göre, dava konusu taşınmazın tamamına Fatih Lisesi bahçesi olarak el atıldığı ve imar planında <Lise alanında> kaldığı anlaşılmıştır. İlköğretim ve Eğitim Kanununun ilgili maddesine göre,belediye sınırları içerisindeki ilkokullara arsa temini İl Özel İdaresinin sorumluluğundadır. Bu itibarla, husumetin Milli Eğitim Bakanlığına yöneltilmesi gerekir.

(222 S. K. m. 63)

Dava: Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, davanın kısmen kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı idare vekili yönünden verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup iş anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.

Bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Arsa niteliğindeki taşınmaza emsal karşılaştırması yapılarak değer biçilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;

1- Dosyada bulunan kanıt ve belgelere göre, dava konusu taşınmazın tamamına Fatih Lisesi bahçesi olarak el atıldığı ve imar planında <Lise alanında> kaldığı anlaşılmıştır. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununun 63. maddesine göre, belediye sınırları içerisindeki ilkokullara arsa temini İl Özel İdaresinin sorumluluğundadır.

Bu itibarla, husumetin Milli Eğitim Bakanlığına yöneltilmesi gerekir.

Davacı tarafa, Milli Eğitim Bakanlığını davaya dahil ettirip taraf teşkili sağlandıktan sonra, davalı Bursa İl Özel İdare Müdürlüğü hakkındaki davanın husumetten reddine ve Milli Eğitim Bakanlığı hakkında ise işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde davanın kabulüne dair hüküm kurulması,

2- Kabule göre de davalı idare harçtan muaf olmadığı halde muafiyete karar verilmesi,

Doğru görülmemiştir.

Sonuç: Davalı Bursa İl Özel İdaresi Müdürlüğü vekilinin temyiz itirazları yerinde olduğundan hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan 2.345,40-TL. temyiz harcından, 103,50-TL. başvurma harcının mahsubu ile kalan 2.241,90-TL. harcın istenildiğinde iadesine, 10.07.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 07-08-2013, 09:31   #70
pallanco

 
Varsayılan

evet bu da bir fikir.. Hatta teknik olarak baktığında iki kurumun da kusuru var. İlgili kurum kamulaştırma yapmıyor, Belediye ise yaptığı imar planının arkasında durmuyor ve kamulaştırma olmuyorsa inşaat izni veren yeni bir düzenleme yapmıyor. Yani aslında ikisi de ortak kusurlu sayılabilri. Peki ya uzlaşma başvurusu ? idari yargıda da bu şart olacak mı ? Uzlaşma başvurusu olmayacak desek bile, dava öncesinde idari başvuru yapılması gerekecek mi ? Bu sorular hep kafamda
Old 25-10-2013, 10:30   #71
pallanco

 
Varsayılan

T.C. D A N I Ş T A Y İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU Esas : 2007/2255 Karar : 2012/801
Temyiz İsteminde Bulunan (Davalı) : Çankaya Belediye Başkanlığı ANKARA
Vekili : Av… -Aynı adreste
Karşı Taraf (Davacılar) : 1- … 2- … Vekilleri : Av. ….

İstemin Özeti : Ankara 6. İdare Mahkemesinin 23.5.2007 günlü,
E:2007/458, K:2007/1032 sayılı ısrar kararının temyizen incelenerek bozulması, davalı idare tarafından istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi Burakhan Melikoğlu'nun Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi ile ısrar
kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Ekrem Atıcı'nın Düşüncesi : İdare ve vergi mahkemelerince verilen kararların
temyizen incelenerek bozulabilmesi için, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 49. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen nedenlerin bulunması gerekmektedir.
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, söz konusu maddede yazılı nedenlerden hiçbirisine
uymadığından, istemin reddi ile temyiz edilen Mahkeme ısrar kararının onanmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca dosya incelendi, gereği görüşüldü:
Dava; Çankaya Belediye Meclisinin 2.8.1996 günlü, 150 sayılı kararı ile değiştirilen 1/1000 ölçekli imar planında park alanında kalan Ankara, Çankaya, 1. Bölge, 6049 ada, 3,4,5 sayılı parsellerin kamulaştırılarak bedellerinin ödenmesi, kamulaştırılmaması halinde imar planı değişikliğinden önceki duruma dönülerek yapılaşma izni verilmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin Çankaya Belediye Başkanlığı işleminin iptali istemiyle açılmıştır.


Ankara 6. İdare Mahkemesinin 31.10.2003 günlü, E:2002/766, K:2003/1721 sayılı kararıyla; davacının imar planı değişikliği isteminin belediye meclisine iletilerek bu meclis tarafından bir karar verilmesi gerekirken, istemin doğrudan belediye başkanlığınca reddedilmesinde yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı;
diğer yandan, taşınmazların park alanına dönüştürüldüğü tarihten itibaren beş yılı aşan bir süre geçtiği halde davacıların kamulaştırma yapılmasına ilişkin istemleri, anılan taşınmazların kamulaştırma programına alınmadığından kamulaştırılamayacağı gerekçesi ile reddedilmiş ise de, beş yılı aşan bir süre boyunca kamulaştırma yapılmamasının, 3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin 1. ve 3. fıkralarının Anayasa Mahkemece iptaline ilişkin 29.12.1999 günlü, E:1999/33, K:1999/51 sayılı kararda ortaya konulan değerlendirmeler çerçevesinde mülkiyet hakkının özünü zedelediği sonucuna varıldığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.




Danıştay Altıncı Dairesi'nin 7.3.2007 günlü, E:2006/4077, K:2007/1377 sayılı kararıyla; anılan İdare Mahkemesi kararının, dava konusu işlemin imar planı değişikliği isteminin reddi yolundaki kısmının iptali yolundaki hükmü onanmış;
dava konusu işlemin, kamulaştırma yapılması isteminin reddine ilişkin kısmının iptali yolundaki hükmü ise, 2577 sayılı Yasanın 2. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, davalı idarenin yargı kararı ile işlem tesisine zorlanamayacağı, İdare Mahkemesince Anayasa Mahkemesi kararına dayanılarak, kamulaştırma yoluna gidilmemesiyle mülkiyet hakkının özünün zedelendiği sonucuna varılarak, idareyi işlem tesisine zorlayıcı nitelikte iptal kararı verilmesinde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesiyle bozulmuş ise de,
İdare Mahkemesi, bozma kararına uymayarak, dava konusu işlemin, kamulaştırma yapılması isteminin reddine ilişkin kısmının iptali yolundaki ilk kararında ısrar etmiştir.
Davalı idare, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 23.5.2007 günlü, E:2007/458, K:2007/1032 sayılı ısrar kararını, hukuka aykırı olduğunu öne sürerek, temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.
Yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla hazırlanarak yürürlüğe konulan 3194 sayılı İmar Kanununun; 7. ve 8. maddeleriyle, belirli koşullarla, belediyelere ve valiliklere yerleşim yerlerinde imar planlarını hazırlama ve yürürlüğe koyma yükümlülüğü getirilmiştir.
Aynı Kanunun 10. maddesinde; "Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisince kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar.
Bu amaçla gerekli ödenek kamu kuruluşlarının bütçelerine konulur. İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder" hükmüne yer verilmek suretiyle, belediyelere, imar planlarını uygulamak üzere belirtilen süre içerisinde imar programını hazırlama; programı uygulamaya koyma, ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarına ise imar programlarında kendi görev alanlarındaki kamu hizmeti için ayrılan özel mülkiyete ait arsaları kamulaştırma zorunluluğu
yüklenmiştir.
Anılan Kanunun 13. maddesinin, ilk halinde ise, "Resmî yapılara, tesislere ve okul, cami, yol, meydan, otopark, yeşil saha, çocuk bahçesi, pazar yeri, hal, mezbaha ve benzeri umumî hizmetlere ayrılan alanlarda inşaata ve mevcut bina varsa esaslı değişiklik ve ilaveler yapılmasına izin verilmez. Ancak imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şekli devam eder.
Ancak, parsel sahibi imar planlarının tasdik tarihinden itibaren beş yıl sonra müracaat ettiğinde imar planlarında meydana gelen değişikliklerden ve civarın özelliklerinden dolayı okul, cami ve otopark sahası ve benzeri umumî hizmetlere ayrılan alanlardan ilgili kamu kuruluşunca yapımından vazgeçildiğine dair görüş alındığı takdirde, tüm belirli çevredeki nüfus, yoğunluk ve donatım dengesini yeniden irdeleyerek hazırlanacak yeni imar plânına göre inşaat yapılır. Bu Kanunun yayımı tarihinden önce yapılan imar planlarında, bahsedilen beş yıllık süre bu Kanunun yürürlük tarihinden itibaren geçerlidir......" kuralına yer verilerek bir yandan , imar planında kamunun kullanımına ayrılan taşınmazların maliklerine yönelik olarak, taşınmazlarını tasarruf etme
konusunda kısıtlamalar getirilirken, diğer yandan, taşınmaz maliklerinin mülkiyet haklarının uzun süre kısıtlanmaması amacıyla, imar planının onaylanmasından itibaren beş sene geçmesi şartıyla, taşınmaz maliklerine belli haklar tanınmış ise de; Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 günlü, E:1999/33, K:1999/51 sayılı kararı ile "Demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez.
Demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir.

3194 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında imar planlarında, resmi yapı, okul, cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin, imar programına alınıncaya kadar mevcut kullanma şeklinin devam edeceği öngörülmüştür. Yasa'nın 10. maddesinde de belediyelerin, imar plânlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde bu planı uygulamak üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlayacakları belirtilmiş, ancak Yasa'da bu plânların tümünün hangi süre içinde programa alınarak uygulanacağına ilişkin bir kurala yer verilmemiştir.

13. maddenin birinci fıkrası uyarınca imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut kullanma şekillerinin ne kadar devam edeceği konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır.

İmar planlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının
sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmamakta ise de, itiraz konusu kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirmesi, sınırlamayı aşan hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır." gerekçesiyle, 3194 sayılı Yasanın, 13. maddesinin 1. fıkrasının iptaline,1. fıkrasının iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan 3. fıkrasının da iptaline, iptal edilen kurallar nedeniyle meydana gelen hukuksal boşluk kamu düzenini tehdit ve kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince iptal hükmünün, kararın Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak 6 ay sonra yürürlüğe girmesine karar
verilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin aktarılan iptal kararının, esas itibarıyla, 3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin 1. fıkrasında öngörülen kısıtlamaların neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirdiği gerekçesine dayandığı, aynı maddenin, mülkiyet hakkı kısıtlanan kişilere bazı güvenceler sağlayan 3. fıkrasının ise, 1. fıkranın iptali sonucu uygulanma olanağı kalmaması nedeniyle, zorunlu olarak iptal edildiği , bu iptalin doğuracağı hukuki boşluk öngörülerek yasama organına yeni bir yasal düzenleme yapılması amacıyla süre verildiği anlaşılmaktadır.

Anılan Anayasa Mahkemesi kararı; 29.06.2000 günlü, 24094 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmış ve bugün itibarıyla altı aylık süre dolmuş ise de, henüz oluşan hukuki boşluğu doldurmak amacıyla herhangi bir yasal düzenleme yapılmamıştır.

Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı ve bu iptal kararının doğurduğu hukuki boşluğu giderecek yeni bir yasal düzenlemenin halen yapılmaması sonucunda ortaya çıkan mevcut hukuksal durumda, bir yandan, imar planlarında kamunun kullanımına ayrılmış taşınmazlar üzerinde, maliklerin ne gibi tasarruflarda bulunacağı ya da bulunamayacağı konusu belirsiz hale gelmiş; diğer yandan, kamunun kullanımına ayrılmış olmakla birlikte henüz kamulaştırılmamış olan taşınmazlarla ilgili olarak da malikler tamamen güvenceden yoksun kalmıştır. Her ne kadar, 3194 sayılı Yasanın yukarıda metnine yer verilen 10 maddesinde, imar planlarının yürürlüğe girmesinden itibaren en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarının hazırlanacağı ve
program kapsamındaki taşınmazların ilgili kamu kuruluşlarınca kamulaştırılacağı öngörülmüş ise de, yukarıda yer verilen Anayasa Mahkemesi kararında da açıklandığı gibi, imar programlarının; dayanağı imar planlarının tümünü kapsaması hukuken zorunlu olmadığından; imar programı dışında kalan taşınmazların hukuki durumu, bu taşınmazların kamulaştırılacağı zaman, malikin mülkiyet hakkı üzerindeki kısıtlamaların süresi konularındaki belirsizliğin uzun süre devam etmesi olasıdır.
Nitekim, uygulamaya bakıldığında; imar planlarında kamunun kullanımına ayrılmış olan yerlerde kalan taşınmazlar üzerinde, maliklerin ileriye dönük tasarruflarda bulunamadıkları, taşınmazları kamulaştırma işlemine konu teşkil edeceğinden satış değerlerinin düştüğü, bu arsaların rayiç değerinden satılamadığı, ancak kamulaştırma bedelini almak suretiyle yarar sağlamalarının mümkün olduğu; diğer taraftan, Belediyelerin veya ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının, ödenek yetersizliği gibi nedenlerle, kamunun kullanımına ayrılmış taşınmazları kamulaştırmada uzun süre geciktikleri; ayrıca, kamu hizmeti gereklerine uygun olarak ikame edecek başka bir yeri belirleme ve yer değişikliği için ilgili yatırımcı kuruluşun görüşünü alma mükellefiyetinden dolayı, belediyelerin uzun süre kamulaştırılmayan özel mülkiyetteki taşınmazları, imar planlarında değişiklik yapmak suretiyle plandan çıkarmayı istemedikleri görülmektedir.
Aktarılan hukuksal durum ve uygulamada karşılaşılan diğer sorunların, kişilerin mülkiyet hakkını
kısıtladığı ve bu nedenle, Türkiye tarafından 18.5.1954 tarihinde onaylanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Eki 1. Protokolün 1. maddesinin 1. bendinde "Her gerçek ve tüzel kişi, maliki olduğu şeyleri barışçıl bir biçimde kullanma hakkına sahiptir. Kamu yararı gerektirmedikçe ve uluslararası hukukun genel ilkeleri ile hukukun aradığı koşullara uyulmadıkça, hiç kimse mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.." hükmüne aykırı durumların ortaya çıkmasına yol açabileceği açıktır.

Nitekim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, benzer bir mülkiyet hakkı ihlali iddiasıyla açılmış olan, Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru No:13331/07) 11.1.2011 gününde verdiği kararda , ".... başvuran mülkiyet hakkına karşı orantısız bir müdahalenin yapıldığını öne sürmektedir.
Hükümet mülkiyetten yoksun bırakma gibi bir durumun sözkonusu olmadığını ve başvuranın arazisini kullanmaya ve fidanlık olarak ekip biçmeye devam edebileceğini savunmaktadır.
AİHM'ye göre başvuranın mülkiyet hakkına yönelik bir müdahale sözkonusudur. Taşınmazın şehir imar planında okul yapımı için öngörülmesi yalnızca imar yasağından etkilenmesine yol açmamış, aynı zamanda araziden istifade edilmesini de olanaksız hale getirmiştir.
Geriye Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlal edilip edilmediğini tespit etmek kalmaktadır.
AİHM başvuranın taşınmazına el atılmaması nedeniyle re'sen gerçekleşmiş bir müdahalenin olmadığını gözlemlemektedir. AİHM bunun yanı sıra mülkiyetin transferinin gerçekleşmemiş olduğu ihtilaf konusu davayı görünenlerin ötesine geçerek gerçek yüzüyle inceleyeceğini belirtmektedir (...). AİHM bu bağlamda, başvuran tarafından öne sürülen durumun etkilerinin mülkiyet hakkına yönelik kısıtlamalardan ileri geldiğini, gayrimenkulün değeri ile ilintili olduğunu ve sonucu itibarıyla bütün olarak taşınmazın kullanılabilirliğini azalttığını anımsatır. AİHM buna karşın, özüne yönelik kayba uğrasa da mezkur hakkın kaybolmadığını not etmektedir. Dile getirilen bütün bu tedbirlerden başvuranın mülkiyet hakkından yoksun bırakıldığı gibi bir çıkarımda bulunulamamaktadır. Başvuran
ne taşınmazına erişim hakkını ne de onun maliki olmayı kaybetmiş, esasen taşınmazın satışı konusunda sıkıntı yaşamıştır. .....
AİHM yine de başvuran tarafından dile getirilen durumun Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ilk
cümlesi kapsamına girdiğini ifade etmektedir (....).
AİHM kamu yararının gerekleri ile başvuranın temel haklarının korunması arasında hüküm sürmesi
gereken adil dengenin gözetilip gözetilmediğini incelemeye alacaktır (.....)......
Başvuranın imar iznini elde etme konusunda meşru bir beklentisi bulunmaktadır. Zira okul inşaatının öngörüldüğü şehir imar planını müteakip kamulaştırma amacıyla sonradan araziye imar yasağı getirilmiştir. Bu yasak halen sürmektedir....
AİHM başvuranın ilgili bütün bu dönem boyunca mülkiyetinin akıbeti konusunda bir belirsizliğe itildiğini gözlemlemektedir. İlk etapta idari bütçe kaynaklarının yetersizliği nedeniyle mezkur arazi kamulaştırılamamış, ikinci süreçte belediyenin 22 Eylül 2005 tarihinde kabul ettiği yeni şehir imar planına göre başvuranın taşınmazı bir kez daha okul yapımı kararından etkilenmiştir.
AİHM bu bağlamda, Hükümet tarafından iç hukukta başvuranın taşınmazının belirsizliğini telafi edecek herhangi bir hukuki kararın alındığı dile getirilmemiştir.
AİHM sözkonusu bu durumun başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanması önünde engel teşkil ettiğine ve arazinin satış şansı da dahil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığına itibar etmektedir.
Ayrıca başvuranın uğradığı kayıp hiçbir tazminat miktarı ile giderilmemiştir.
Bütün bu sözü edilenler AİHM'yi başvuranın, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında
gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı yönünde düşünmeye sevk etmektedir ....AİHM bu nedenle Ek 1 No'lu Protokol'ün 1. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varmaktadır." Gerekçesiyle Türkiye'yi tazminat ödemeye mahkum etmiştir.

Bu arada, benzer uyuşmazlıkların adli yargıda dava konusu edilmeleri üzerine adli yargı yerlerinin ve bu yargı kolunun yüksek mahkemesi olan Yargıtayın ,konuyu çözümsüz bırakmamak amacıyla uyuşmazlıklara medeni hukuk kuralları çerçevesinde çözümler getirmeye çalıştığı görülmektedir.
Konunun en belirgin şekilde tartışıldığı ve karara bağlandığı örnek ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü, E: 2010/5-662 K: 2010/651 sayılı kararıdır. Bu kararda, "....uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarenin, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene dayanılmadan İdarece engellendiği kuşkusuzdur.

Yukarıda açıklandığı üzere, malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde
üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.
Ancak, bundan da öte; uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi
nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle İdarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu, her türlü izahtan varestedir." gerekçesiyle, söz konusu uyuşmazlıkları "kamulaştırmasız el koyma" kapsamında değerlendirmiş ve idarenin hukuka aykırı eylemiyle mülkiyet hakkı engellenen taşınmaz mal sahibinin, dava yoluyla kamulaştırmasız el koyma hükümleri doğrultusunda mülkiyetin bedele çevrilmesini, eş söyleyişle idareden değer karşılığının verilmesini isteyebileceği sonucuna varmıştır.
Bununla birlikte, benzer uyuşmazlıklarla ilgili olarak yine adli yargıda açılan davalarda, görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkmış, uyuşmazlığı inceleyen Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından da, 9.4.2012 günlü, E:2012/41, K:2012/77 sayılı ve 9.4.2012 günlü, E:2011/238 , K:2012/63 sayılı kararlarda olduğu gibi, yukarıda belirtilen konularda idari yargı görevli bulunmuştur.
Gelinen bu noktada, ortaya çıkan hukuki boşluğun doğurduğu uyuşmazlıklar, uyuşmazlıklarla ilgili
olarak adli yargıda açılan davalarda Uyuşmazlık Mahkemesi tarafından idari yargının görevli görülmesi; bu uyuşmazlıklarla ilgili olarak verilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları; Anayasa Mahkemesi kararından sonra ortaya çıkan hukuki boşluğun, 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 1. maddesinde yer alan "Kanunda uygulanabilir bir hüküm yoksa, hakim, örf ve adet hukukuna göre, bu da yoksa kendisi kanun koyucu olsaydı nasıl bir kural koyacak idiyse ona göre karar verir." kuralı gereğince, idari yargı organlarınca doldurulmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenle, uyuşmazlık, açıklanan çerçevede incelenmiştir.
Anayasanın 35. maddesinde; "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu
yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir." hükmü yer almış; yine Anayasanın 13. maddesinde " Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." hükmüne yer verilmiştir.
Anayasanın 90/4. maddesi uyarınca, içhukukumuz bakımından da bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 1 No’lu ek Protokolünün 1. maddesinde de, “Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek (...) için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.” düzenlemesi yer almıştır.

Dosyanın incelenmesinden, davacıların maliki oldukları Ankara , Çankaya, 1. Bölge, 6049 ada, 3,4,5 sayılı parsellerin, Çankaya Belediye Meclisinin 2.8.1996 günlü, 150 sayılı kararı ile değiştirilen 1/1000 ölçekli imar planında park alanında kaldığı; park alanında kalması nedeniyle davalı belediyece yapılaşma izni verilmediği, ancak bugüne kadar da kamulaştırılmadığı; imar planı değişikliği üzerinden 5 yıldan fazla bir süre geçmesi üzerine söz konusu parsellerin kamulaştırılarak bedellerinin ödenmesi, kamulaştırılmaması halinde imar planı değişikliğinden önceki duruma dönülerek yapılaşma izni verilmesi istemiyle yapılan başvurunun Çankaya Belediye Başkanlığı işlemi ile reddi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacılara ait söz konusu parsellerin, imar planında kamunun kullanımı için park alanı olarak ayrılması nedeniyle bu parsellerde artık yapılaşmaya gidilemeyeceği ve bu nedenle maliklerinin tasarruf haklarının kısıtlandığı açıktır. İdareye başvuru tarihi itibarıyla beş yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına karşın davalı idarece kamulaştırma yapılmadığı gibi ne zaman yapılabileceği konusunda da davacılara bir bilgi de verilmemiştir. Bu nedenle, davacıların maliki oldukları parsellerin durumu ve mülkiyet hakkından yararlanma olanakları belirsizlik içindedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yukarıda da yer verilen, Hakan Arı/Türkiye Davasında (Başvuru
No:13331/07) verdiği kararda, sözkonusu bu durumun başvuranın mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanması önünde engel teşkil ettiği ve arazinin satış şansı da dahil, sonucu itibarıyla taşınmazın değerini hatırı sayılır ölçüde azalttığı değerlendirmesinde bulunarak, malikin, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi bozan alışılmışın dışında ve ölçüsüz bir yüke katlanmak zorunda kaldığı sonucuna varmış ve Türkiyenin ilgili kişinin mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar vermiştir.
Bu bağlamda, uyuşmazlık konusu olayda da, davacıların mülkiyet haklarının belirsiz bir süre ile
kısıtlandığı açık olup bu kısıtlamanın kaldırılmaması sonucunu doğuran işlemlerde bu yönüyle hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Diğer yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aynı kararında, böylesi karmaşık ve düzenleme
yapılmasını gerektiren alanlarda Devletlerin şehir planlamasına yönelik politikalarında belirli bir takdir payından yararlanmalarının doğal olduğunu, güdülen amaç çerçevesinde, mülkiyet hakkına yönelik müdahalede genel kamu menfaatlerine riayet edildiği değerlendirmesinde de bulunmuştur. Keza, Anayasa Mahkemesi, İmar plânlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet hakkının sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü bulunmadığını belirtmiştir.( Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 günlü, E:1999/33, K:1999/51 sayılı kararı)
Bu nedenle, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin
bozulduğundan ve mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itildiğinden sözedilebilmesi için, imar planının onaylanmasından sonra kamulaştırmanın ne kadar zaman içinde yapılması gerektiği belirlenmelidir.
Bugün itibarıyla, mevzuatta bu konuyu düzenleyen açık bir düzenleme yer almamaktadır.
3194 sayılı Yasanın 13. maddesinin, Anayasa Mahkemesince iptal edilen 3. fıkrasında, imar planının
onaylanmasından itibaren, beş yıl sonra müracaat edildiğinde, umumî hizmetlere ayrılan alanlarda , hizmet ile ilgili yapıların yapımından vazgeçildiğine dair görüş alınması şartıyla, taşınmaz maliklerine bazı haklar tanınmıştır.
Diğer yandan, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 23. maddesinde, kamulaştırma bedelinin
kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl içinde, kamulaştırma ve devir amacına uygun hiç bir işlem veya tesisat yapılmaması veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek taşınmaz malın olduğu gibi bırakılması şartıyla malike taşınmazını geri alma hakkı öngörülmüştür. Görüldüğü üzere, yasa koyucu, mülkiyet hakkını ilgilendiren konularda, idarenin beş yıl boyunca hareketsiz kalmasını, malikler lehine bazı haklar doğması bakımından yeterli görmüştür.
Yasa koyucunun bu eğiliminin, uyuşmazlık konusu olayda da kıyasen uygulanması hukuka ve
hakkaniyete uygun olacağından, imar planlarının onaylanmasından itibaren beş geçmesine karşın, ilgili idarelerce kamunun kullanımına ayrılan taşınmazların kamulaştırılmaması durumunda, mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itildiğini, dolayısıyla, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulduğunu kabul etmek gerekmektedir.
Uyuşmazlık konusu olayda da, söz konusu beş yıllık süre geçmiştir.

Bu itibarla, davacıların başvurusu üzerine 3194 sayılı İmar Kanununun 10. maddesi hükmü uygulanmak suretiyle maliki oldukları taşınmazın davalı belediyece imar programına alınması, bu program dahilinde geciktirilmeksizin kamulaştırılması zorunludur.
Dava konusu olan uyuşmazlığa ilişkin olarak yukarıda açıklanan hukuki sonuca varıldıktan sonra, davalı idarenin, özellikle İstanbul, Ankara gibi metropoller için yapılmış imar planlarında kamunun kullanımına ayrılmış olan yerlerin tümünün aynı anda imar programlarına alınamayacağı, dolayısıyla hepsinin birden kamulaştırılamayacağı, mali ve idari yönden bunun imkan dahilinde olmadığı yolundaki iddialarının da değerlendirilmesi gerekli görülmüştür.
5393 sayılı Belediye Kanunun 14. maddesinde, hizmetlerin yerine
getirilmesinde öncelik sırasının belirlenmesinde, belediyenin malî durumu yanında hizmetin ivediliğinin dikkate alınacağı kuralına yer verilmiştir.
Ayrıca 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3. maddesinde, idarelerce yeterli
ödenek temin edilmeden kamulaştırma işlemlerine başlanılamayacağı kuralı yer almıştır. Bu kurallar uyarınca, imar planlarını hazırlamakla yükümlü olan idarelerin, ilgili diğer idarelerle koordinasyon içinde hareket ederek, gerek imar planlarının, gerek imar programlarının hazırlanması aşamasında, kamu hizmetleri için ihtiyaç duyulan ve kamulaştırılması gereken taşınmazları belirlerken, ödenek durumunu ve hizmete duyulan ihtiyaç çerçevesinde hizmetin aciliyetini dikkate alarak kamunun kullanımına ayrılacak taşınmazları belirlemesi, kamu yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulmaması ve mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itilmemesi, dolayısıyla uyuşmazlıklara neden olunmaması için hukuka uygun bir yöntem olacaktır.
Bu durumda, aksi yöndeki dava konusu işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir. Açıklanan nedenle, davalı idarenin temyiz isteminin reddine, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 23.5.2007 günlü, E:2007/458, K:2007/1032 sayılı kararının yukarıda yer verilen gerekçeyle ONANMASINA,24.5.2012 gününde oybirliği ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
KamulaŞtirmasiz El Atma Mefkure Meslektaşların Soruları 3 07-03-2012 11:32
KamulaŞtirmasiz El Atma Ecrİmİsİl Güldal Meslektaşların Soruları 4 13-02-2012 18:36
KamulaŞtirmasiz El Atma hukukcu1985 Meslektaşların Soruları 3 29-04-2011 21:06
KamulaŞtirmasiz El Atma av.serhatdiyar Meslektaşların Soruları 4 19-03-2010 17:28
KamulaŞtirmasiz El Atma-Şuyulandirma av.sertan Meslektaşların Soruları 1 30-04-2007 22:24


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07303691 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.