|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
04-11-2010, 18:21 | #1 |
|
Alacak davası
Merhaba arkadaşlar.Bir konuda yardımcı olursanız sevinirim.Müvekkil ile borçlu arasında herhangi bir sözleşme ve belge bulunmadan borçlunun mülkiyetinde bulunan eve su,kalorifer,mutfak tesisatının yapımı,döşenmesi konusunda şifahi olarak anlaşmışlardır.Müvekkil borçluya karşı edimini yerine getirmiş fakat borçlu borcunu ödememiştir.Bunun üzerine borçlunun evine gidilerek tespit yaptırılmıştır.Borçlu gerek tespit aşamasında gerekse de mahkeme aşamasında müvekkil ile hiçbir ticari ve hukuki ilişkisinin bulunmadığını bunların yeni evlendiği için ablası tarafından hediye olarak evine takıldığı ve döşetildiğini beyan etmiştir.Yani bu malzemelerin ve yapılan işçiliğin borçlunun kendi evine müvekkil tarafından yapıldığı konusunda dosyada aleyhe bir durum söz konusu değil.Ancak elimizde borçlu ile yapılmış herhangi bir sözleşme veya belge bulunmamaktadır.Borçlu bu malzemelerin hediye olarak ablası tarafından verildiği ve müvekkil ile aralarında hukuki ve ticari bir ilişki olmadığı konusunda dolayısıyla borçlu olmadığı hususunda yemin etmeye hazır olduğunu bildirmiş ve mahkeme tarafından tarafımıza yemen teklif edip etmeyeceğimiz sorulmuştur.Ben borçlunun evine yapılan bu edimlerden dolayı davanın kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum çünkü bu malzemelerin borçlunun evine takıldığı,döşetildiği ispatlanmış borçlu ise bunlar hediye diye itirazı var.Ancak mahkeme tarafımıza yemin teklif edip etmeme konusunda süre verdiği için davanın aleyhimize karara bağlanacağını düşünmeye başladım.Söz konusu dava ile ilgili görüşlerinizi ve varsa elinizde benzer nitelikli kararlar gönderirseniz sevinirim.Şimdiden çok teşekkür ederim.
|
04-11-2010, 19:29 | #2 |
|
İfa edilmiş sözleşmenin şekil eksikliğini ileri sürmek hakkın kötüye kullanılmasıdır.Taraflardan biri sözleşmenin edimlerini kabul etmişse daha sonra ödemeden kaçınmak için şekil eksikliğini ileri süremez. Tanık dahil her tür delille ifa edilen işler ve bunlara ilişkin alacak ispat edilebilir. Yapılan tesbit te geçerli bir delildir. Bu konuda HGK kararı ve çok sayıda daire kararı vardır :
HGK KARARI : " Sözleşmenin taraflarından biri,o sözleşmenin yerine getirileceği hususunda o güne kadar süregelen davranışları ile karşı tarafa tam bir güvence vermiş ve karşı taraf ta,sözleşmenin yerine getirileceği inancına iyiniyetle bağlanarak kendisine düşen edimleri yerine getirmiş ise,artık sözleşmenin biçim yönünden geçersizliğini ileri sürmesi hakkın kötüye kullanılması niteliği taşır ve bu iddia yasal korumadan yoksun kalır.(HGK 6.6.1979 1978/190-1979/199 ) DAİRE KARARLARI : Belediyenin 2490 sayılı yasada öngörülen şekillerden ayrılarak davalı ile özel hukuk kurallarına dahil sözleşme yapmış olması halinde,belediyeyi koruyan yasanın Belediye Meclisi Kararına güvenen kişiyi korumadığını düşünmek,kamu hukukunda düzenin değil,düzensizliğin varlığını kabul etmek demektir ki,yasanın öyle bir çelişkiye izin vereceği beklenemez. O halde açıklanan ilke ve düşüncelerle belediyenin açtığı davanın reddine karar verilmesi gerekir. 1 HD 25.12.1981 13206-14956 --------------------------------------------------------- "Kira sözleşmesi 2 yılı aşkın süredir devam etmiş,davalı tüm yükümlülüklerini yerine getirmiştir. Davacı Belediye,dava konusu taşınmazın kayden malikidir. (..T ve .. Sayılı encümen kararı ile) ihale açılmış,anılan karar gereğince eski şartname hükümlerine göre yapılan ihale davalı üzerinde kalmıştır. Davacı idarenin sözleşmenin 2490 SY ya uygun olmadığını iddia etmesi ve bu yöndeki, şekil noksanlığına dayanarak davalının fuzuli şagil olduğuna dair iddia dürüstlük kuralı ile bağdaşmaz. 1 HD 12.3.1984 2949-2707 ---------------------------------------------------- Davacı Belediye ile davalı arasındaki kira sözleşmesi uzun süredir devam etmektedir. Belediyenin amacı fazla kira almaktır.Kira sözleşmesinin 2490 S Y ya uygun olmadığı iddiası MK M 2 ile bağdaşmaz. Mahkemece,davacının şekle aykırılık iddiası kabul edilmiş,sözleşmenin noterde resen tanzim edilmemiş bulunması nedeniyle geçersizliğine ve davalının tahliyesine karar verilmiştir. Davalının karar düzeltme yoluna başvurusu üzerine yapılan inceleme sonunda,değerlendirmede yanılgıya düşüldüğü anlaşılmıştır. Şöyle ki : Belediyenin 2490 SY ya tabi olduğu kuşkusuzdur. 1- Belediye bir kamu kuruluşudur.Bu nedenle 2490 SY ya tabi olmakla beraber,özel hukuk ilişkilerinde genel yasalara ait kuralların dışında değildir.Ayrıcalığı da yoktur. 2- a)Belediyenin açtığı dava,kira bedelini yükseltme amacı taşımaktadır. Şekil noksanını tehdit unsuru olarak kullandığı dosyadan anlaşılmaktadır. b) Resmiyet,ciddiyet taşıdığı kuşkusuz bulunan ve yasaları tarafsızlık,eşitlik ilkeleri içinde uygulaması, sözleşmelerdeki şekil şartlarını en iyi düzeyde bilmesi gereken davacı idarenin sözleşmelere ait biçimsel külfetleri yerine getirmeyi vatandaştan beklemesi,onun da bilgisizliğinden yararlanarak "şekil şimdilik noksan kalsın,ileride davama dayanak olur"tarzında bir düşüncenin yıllarca korunması iyiniyetle nasıl bağdaşır ? Davacının içtenliğine inanmak için önem verdiği,ve davaya bile konu yaptığı şekil şartını,sözleşmenin yapıldığı anda bizzat yerine getirmesi gerekirdi. Eğer bu konuda bir kusur var ise,öncelikle Belediye"ye aittir. Hiç kimse kendi kusurundan yararlanamaz. Davalının ihaleye katıldığı,baştan sona iyiniyetli olduğu,kendisine düşen edimleri yerine getirdiği, istenen parayı peşin ödeyerek ve kiraları da zamanında ödeyerek Belediye idaresine içtenlikle güvendiği ortadadır. d) Taraflarca üç yıl süre ile benimsenen ,hukuki varlığı kabul edilen bu sözleşme yasaların ve hak duygularının altına girmiş,hükmünü ifaya engel kalmamıştır. ... Davacı Belediye sözleşmedeki şekil noksanlığını siper ederek dava hakkını,kira bedelinin artırılması için baskı aracı yapıp kötüye kullandığına göre,yasal himayeden yararlanamaz,korunabilirlikten uzaklaşmıştır. Bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden,davalı vekilinin tashihi karar talebinin kabulü ile yanılgıya dayanan onama kararının kaldırılmasına oybirliği ile karar verildi. 1. HD 5.7.1982 7680-8993 --------------------------------------------------- |
05-11-2010, 12:33 | #3 | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Sayın bitigen,
Müvekkiliniz ile borçlu arasındaki ilişki "istisna akdi" ilişkisidir. BK m.355: "İstisna, bir akittir ki onunla bir taraf (müteahhit), diğer tarafın (iş sahibi) vermeğe taahhüt eylediği semen mukabilinde bir şey imalini iltizam eder." İstisna akdinin geçerliği yazılı şekle bağlı değildir.
Borçlu, istisna akdinde taraf olmadığını (+pasif husumet itirazı) söylemekte; sözleşmeyi inkar etmektedir. İspat hukuku bakımından sözleşmenin inkar edilmesi halinde taraflar arasındaki sözleşmeyi yazılı delille veya aşağıdaki maddelerin şartları var ise tanıkla: 1086 S.K. m.292:"Senetle ispatı lâzımgelen hususlarda tahriri bir mukaddimei beyyine mevcut olursa şahit istimaı caizdir. Mukaddimei beyyine müddeabihin tamamen sübutuna kâfi olmamakla beraber bunun vukuuna delâlet eden ve aleyhine ibraz edilmiş olan taraf canibinden verilen evrak ve vesaiktir." veya: 1086 S.K. m.293: "Aşağıdaki hallerde her halde şahit ikame olunabilir; ...4- Halin icabına ve iki tarafın vaziyetlerine nazaran senede raptı müteamil olmayan muameleler..." veya yemin delili ile ispatlamanız gerekmektedir.
BK m.410 vd. maddelerinde düzenlenen "vekaletsiz iş görme" hükümlerini de incelemeniz sizin için faydalı olacaktır (diye düşünüyorum ). Saygılar... |
05-11-2010, 12:46 | #4 |
|
sayın bitigen böyle bir davam vardı.Müvekkilim istanbuldan mersinin anamura bir kooperatifin kapı pencere doğramalarını takmış idi.daha sonra kooperatif biz bu firma ile böyle bir anlaşma imzalamadık başkası yaptı bizim bu işlerimizi dedi.Tam üç kez bilirkişi raporu alındı ve üçünde de kooperatifin işi başkasına yaptırdığını kanıtlayamadığı davacının taa istanbuldan arada sözleşme olmasa dahi kendi başına mersindeki bir kooperatifin işlerini yapmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve dolayısı ile haklı olduğumuz yönünde karar geldi..ancak ne hikmetseeeeee davayı kaybettik ve yargıtayda onadıı..işte bu yüzden bazen meslekten endişe duyar hale geldim..
sizin olayınızda da müvekkiliniz sanırım ticari şirket değil küçük esnaf ve diğer tarafta tacir değil.her iki tarafın tacir olduğu durumlarda basiretli bri tacir gibi davranma kuralı gereği sözleşme aranıyor ancak bu durumda en azından müvekkilinizin bağlı bulunduğu meslek odasından bu tür işlerde yazılı sözleşme kullanılıp kullanılmadığının sorulması gerekir.Bir diğer husus ise ispat yükü ile alakalı.Bence burada davalı bunlar ablamın hediyesidir.demek sureti ile bunların gerçekten ablasının hediyesi olup olmadığını ispat külfetini üzerine almıştır.Bu konunun üzerinde durmanızı tavsiye ederim.Umarım lehinize bir karar çıkar..bu arada yemin teklifini içerir ara karardan rücu edilmesini talep edin..kolay gelsin.. |
05-11-2010, 12:59 | #5 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Av. Hatun Olguner, Takdir edersiniz ki; bir sözleşmenin geçerlik şartı ile ispat şartı arasında çok büyük farklar vardır. İstisna akdinin geçerliği açısından yazılı şekle tabi olmaması, ispat hukuku açısından istisna akdinin "her türlü delille kanıtlanabileceği" gibi bir sonuç doğurmaz. İnceleyiniz: http://www.turkhukuksitesi.com/serh.php?did=4959 Saygılar... |
05-11-2010, 14:30 | #6 |
|
Olayda sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanması gerektiği kanaatindeyim.
Sözleşme olarak sözlü yapılabilir. Ancak ispat açısından aleyhinize durum söz konusu olduğundan sözleşmenin ihlalinden se sebepsiz zenginleşme yoluyla zararınızı istemeniz gerekeceği kanaatindeyim. |
05-11-2010, 18:23 | #7 |
|
Nevra Hanım'ın bahsettiği gibi aradaki istisna sözleşmesi yazılı delille (kanuni miktarın üstünde olduğunu varsayıyorum) ispatlanmalıdır. Borçlu gerekçeli inkarda bulunmuştur. Bu nedenle ispat yükü davacıdadır. Davacı da ancak kesin delillerle akdi ispatlayabilir.
Bu da şu demek: Tanıkla ispat söz konusu olamaz, elinizde sadece yemin delili vardır... Örnek bir karar: .C.
Esas : 2006/1453YARGITAY 15. Hukuk Dairesi Karar : 2007/1582 Tarih : 13.03.2007 YARGITAY İLAMI Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü: KARAR Davacı yüklenici, dava dışı Türkiye Mimarlar Mühendisler Odası Birliği Jeoloji Mühendisleri Odasının maliki olduğu 3 ve 4 nolu dairelerin çatı onarım ve dış cephe boya işleri vs. tüm yenileme işlemlerinin yapımının davalılar tarafından üstlenildiğini, bu dairelerin elektrik, data, telefon ve tesisat işlerinin ise kendisi tarafından yapıldığını ileri sürerek iş bedeli 2.273.000.000 TL.nın tahsili için girişilen icra takibine itirazın iptaliyle takibin devamına karar verilmesini istemiştir. Davalı şirket vekili, dava konusu elektrik tesisatı işlerinin dava dışı Ayhan Yazıcı'ya verildiğini, davacı ile akdi ilişkisinin bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini istemiş, mahkemece akdi ilişkinin varlığı kabul edilerek talep gibi davanın kabulüne dair verilen karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir. Jeoloji Mühendisleri Odasına ait binanın tamir ve tadilat işlerini odaya karşı üstlenen davalı şirkettir. Davalı elektrik işlerini dava dışı Bilge Elektrik Tesisat San. ve Tic. Ayhan Yazıcı'ya verdiğini, yapılan iş bedelinin hakedişler karşılığı Bilge Elektrik Tesisat San. ve Tic. firmasına ödendiğini ileri sürerek ödeme belgelerini ve faturaları delil olarak ibraz etmiştir. Davalı şirket akdi ilişkiyi inkar ettiğinden davacı davalı ile olan akdi ilişkisini yazılı belge ile usulen kanıtlamak zorundadır (HUMK. md. 287-288). Davacıya yaptığı iş bedeline karşılık 300.000.000 TL.nın banka havalesi ile Ayhan Yazıcı tarafından ödendiği banka havale makbuzu ile anlaşılmaktadır. Davacı akdi ilişkinin varlığını yazılı delille kanıtlayamamış, ancak delil listesinde yemin deliline de dayanmıştır. Akdi ilişkinin varlığı hususunda davacıya davalı şirkete yemin teklifine hakkı bulunduğu hatırlatılarak sonucuna göre akdi ilişkinin varlığının yemin delili ile kanıtlanması halinde, davalı şirket yönünden davanın kabulüne karar verilmesi, aksi halde davanın reddedilmesi gerekirken asıl iş sahibinden işi üstlenenin davalı şirket olduğu da gözetilmeden her iki davalı yönünden davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir. SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının davalılar yararına BOZULMASINA, ödedikleri temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalılara geri verilmesine, 13.03.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi. |
05-11-2010, 18:23 | #8 |
|
Sebepsiz zenginleşme sözleşme değildir.
İspat yönünden şu husus ta var : HMUK na göre belli bir miktarı aşan hukuki işlemlerin senetle ispatı gereklidir. Ancak bu kurala da yukarıdaki mesajlarda yazılı,ifa edilmiş sözleşmenin şekil eksikliğini ileri sürmenin hakkın kötüye kullanılması sayılacağı ve hukuken korunmayacağı istisnası uygulanacak ve yine delil tesbiti,tanık vs delillerle dava ispat edilebilecektir. Adnan Koray'ın aktardığı karar yukarıda aktardığım Hukuk Genel Kurulu Kararına aykırıdır ve ''hakkın kötüye kullanılmasını kanun himaye etmez'' kuralı bakımından bir iddia,savunma ve irdelemeyi içermemektedir. Uygulamada,bu şekilde fiilen yapılan işlerin rayiç bedelinin tesbit edilerek işi kabul eden davalı taraftan tahsiline dair sayısız mahkeme kararı vardır. Hatta şöyle de düşünebiliriz : Bir işin yapılması hukuki fiildir,hukuki işlem değildir ve bu nedenle hukuki fiiiller her tür delille ispat edilebilirler. |
05-11-2010, 18:40 | #9 |
|
Sözleşmenin geçersizliğini ileri sürmekle sözleşmenin olmadığını ileri sürmek farklı şeyler.
Burada sözlezme geçersiz demiyor sözleşme yok diyor. Bu durumda sözleşmenin olduğunu kanıtlamakla yükümlü, iddia eden... |
05-11-2010, 19:06 | #10 | |||||||||||||||||||
|
İlk ispatlanması gereken husus, yapılan işlerin Davacı tarafından yapıldığının ispatlanması olacaktır. Ancak sanıyorum bu noktada ispat sorunu vardır ki hakim , "yemin" teklifi hakkınızı Davacıya hatırlatmıştır. İşi, Davacının yaptığını ispatlayabilseydiniz, Davalının, "Ablam hediye etti" savunmasını kendisinin ispatlaması gerekirdi. (Diye düşünüyorum) |
05-11-2010, 19:24 | #11 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Eğer "ablam hediye etti" ikrarına "bağlantısız bileşik ikrar" dersek bölünen ispat yükü davalıda yok buna "gerekçeli inkar" dersek ispat yükü davacıda. Benim kanaatim bunun "gerekçeli inkar" olduğu yönünde.. Yargıtay'ın bir kararında bunu gerekçeli inkar olarak görmüş. T.C. YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas : 2003/16366 Karar : 2004/4874 Tarih : 01.01.2004 Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Davacı davalıların 2 adet atını emanet alıp vermediklerini atların günlük getirisi ile birlikte değerleri toplamı 1.160.000.000TL.nin tahsilini talep etmiştir. Davalılar davanın reddini dilemişlerdir. Mahkemece davacının davasının kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılarca temyiz edilmiştir. Davacı davaya konu atların kendisine ait olduğunu bir süre kullanmak amacı ile kızı Ümmü atlı ve torunu Rasim Dikbıyık'a ve gayriresmi damadı davalı Mustafa Çöldana bıraktığını ancak iade edilmediğini ileri sürerek atların rayiç bedelleri ile bu atları kullanmaktan kaynaklanan yapamadığı hasat bedelinin ödetilmesini istemiştir. Davalı Ümmü birinci eşi öldüğünde oğlu Rasimin küçük olduğunu davacının Rasime bir tay hediye ettiğini tayın zamanla yavrulayıp uyuşmazlığa konu diğer atın olduğunu, davanın reddini savunmuştur. Diğer davalılar ise davanın reddini savunmuşlardır. Bir davada maddi olguyu bildirmek taraflara hukuki niteleme hakime ait olup, davacının dava dilekçesindeki ileri sürüşüne göre BK. 299. vd. maddelerdeki ariyet sözleşmesine dayanmıştır. Davalılardan Ümmü savunmasında ariyeti reddederek gerekçeli inkarda bulunmuş diğer davalılar davayı kabul etmediklerini bildirmiştir. Hal böyle olunca kural olarak akdi ilişkiyi davacı ispatlamalıdır. Davacı tanığı taraflar arasındaki ariyetten söz etmemiştir. Şu hale göre ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 7.4.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Hakkın kötüye kullanımından söz etmemiz için bir hak olmalıdır. Örneğin, Canlı ya da cansız olabilmek için ilk önce var olmak gerekiyor. Siz canlı diyorsunuz ben ise cansız demiyorum. Ben ise “yok” diyorum. Çünkü canlı olabilmesi var olması lazım. Var mı? |
05-11-2010, 19:53 | #12 | |||||||||||||||||||||||
|
Bu iki olayın farklı olduğunu düşünüyorum şöyle ki: Forumdaki soruda, Davalı, Davacının işi yaptığını da kabul etmiyor. Yapılan işi ablasının hediye ettiğini sadece söylüyor. (Yani ablanın işi kime yaptırdığı da meçhul bu iddiaya göre) Böyle bir durumda Davacı işi kendisinin yaptığını ispatladığı takdirde, ödeme muhatabının Davalı mı yoksa, Davalının iddia ettiği gibi abla mı olduğu ihtilafı ortaya çıkacaktır. Böyle bir durumda da; işi yaptığını ispatlayan Davacı, alacak hakkını ispatlamış olacak; kural olarak yapılan işten yararlanan kişinin bu alacak hakkının muhatabı olması gerekecektir. Ancak somut olayda Davalı, borcun muhatabının kendisi olmadığını, ablasının kendisine hediye ettiğini iddia ettiği için, bu iddiasını ispatlamadıkça, kanaatimce kullandığı eser sözleşmesine konu akdin borçlusu olacaktır. |
05-11-2010, 22:24 | #13 |
|
Mehmet Saim Bey!in yaklaşımı ayrıca husumete yönelik bir tartışma yaratıyor. Benim ilk nitelemem ifa edilmiş bir sözleşme ( adı ne olursa olsun,istisna,eser.. vs)iken ve ifa edilen sözleşmenin şekle aykırılığını ileri sürmenin hakkın kötüye kullanılması sayılıp hukuken korunmayacağı yönünde iken sonraki nitelemem yapılan işlerin bir hukuki fiil olduğu ve hukuki fiillerin tanıkla ispatının mümkün olduğu yönünde. Saim Bey'in dediği gibi ispat yükü davacıdadır ve davacı bu hukuki fiilleri tanıkla ispat edip alacağa hak kazanabilecektir. Davalının bu işleri ablasının hediye olarak kendisine yaptırdığı iddiası davalı sıfatını tartışmaya açar. Bu husus ta,yani sözleşmeyi davalının mı ablasının mı yaptığı hususu,diğer bir deyimle davalı sıfatı,ifa edilmiş sözleşmenin tanıklarla ispat edilebileceği kuralına göre yine tanıkla ispat edilebilecektir.
|
05-11-2010, 22:55 | #14 |
|
Merhaba arkadaşlar.Soruma verdiğiniz cevaplardan dolayı teşekkür ederim.Sorumu biraz daha açıklarsam daha iyi anlaşılacaktır.Davada söz konusu işin müvekkil tarafından yapılmadığı iddiası yok.Yani işin müvekkil tarafından yapıldığı bellidir.Söz konusu dava açılmadan önce borçlunun evine gidilip tespit yaptırılmıştır.Borçlu hem tespitte hem de dava aşamasında işin müvekkil tarafından yapılmadığı itirazında bulunmamıştır.Borçlunun itirazı sadece müvekkil ile arada ticari ve hukuki bir ilişkinin bulunmadığı ve bu işlerin yapımı konusunda ablasının ilgilendiği ve kendisine hediye ettigi iddiasıdır.Bu olayda şahsen davanın kabul edilmesi gerektiğini düşünüyorum.Yani düşünsenize evinize bir takım şeyler yaptırıyorsunuz sonra arada belge yok diye bunlar bana ablamdan hediye diye borçtan kurtulma yoluna gidiyorsunuz.
|
05-11-2010, 22:57 | #15 | |||||||||||||||||||||||
|
Davalı, işi; Davacının yaptığını açıkça beyan etmiş midir? Yoksa o konuda beyanda mı bulunmamıştır? |
06-11-2010, 10:19 | #16 |
|
1) (A)'nın (B' nin evinde kalorifer ve benzeri işlerin döşemesini ve kurulması işini yüklenmiştir.
2) (B) bu işi (A) tarafından gerçekleştiğini ikrar etmektedir.Ancak, bu işin (C)'nin bir hediyesi olduğunu ileri sürmektedir. Tartışmanın doğru zeminde yapılabilmesi için (B)nin beyanının hukuki niteliği belirlerlemiz gerekiyor. (B) nin beyanın hukuki dildeki karşılığı "gerekçeli inkar" dır. Ya da dokrindeki ifadesiyle "vasıflı ikrar"dır. (Her nekadar hediye verdiği iddia edilen kişi üçünçü kişi de olsa bu ikrarın niteliği değiştirmez.) Bu ikrarın bölünemeyeceği kabul edildiğinden ispat yükü davacıdadır. Yani (A), (B) ile aralarında akit olduğunu kanıtlamakla yükümlüdür.Davacı da bu akdi ancak ve ancak kesin delillerle ispat edebilir. Takdiri delillerle ispat edemez. Yani tanıkla ispat edemez. Veyani yazılı delil yoksa sadece yemin deliline başvurabilir. Gerekçeli inkar ile bir örnek içtihat: .C. YARGITAY 13. Hukuk Dairesi Esas : 2001/7562 Karar : 2001/9640 Tarih : 01.01.2001 Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddineyönelikolarak verilen hükmün davalı avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat Yusuf Demirci geldi diğer taraftan gelen olmadığından onun yokluğundaduruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak, dosya incelendi gereği düşünüldü. Davacı, eşinin kardeşi olan davalıya evlenirken evlerinin tadilat, mobilya ve düzenleme işlerini verdiğini, akrabalık nedeniyle yazılı sözleşme yapılmadığını, banka aracılığı ile davalıya 13.490.000.000 Tl. gönderdiğini, davalının hesap vermediğini, mahkemece yaptırılan tesbitte6.112.375.000 Tl. harcama yapıldığının belirlendiğini, eşinin aldığı buzdolabı, fırın, çamaşır ve bulaşık makinesi bedellerinin indirilmesi ile davalıya 5.077.625.000 Tl. fazla ödeme yaptığını ileri sürerek ticari faizi ile ödetilmesini talep etmiştir. Davalı, kendisine 9.290.000.000 Tl. ödendiğini, harcama tutarının 12.490.000.000 Tl. olduğunu, davacının kendisine borçlu olduğunu, ödenen 750.000.000 Tl.nın davacının babasının borcu nedeniyle ödediğini, tesbit raporunu kabul etmediğini savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece, bilirkişi raporuna dayanılarak davanın kısmen kabulüne 1.261.150.000 Tl.nın dava tarihinden yasal faizi ile tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delilerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir. 2-Mahkemece, davacı tarafından banka aracılığı ile davalıya yapılan ödenek toplamının 10.290.000.000 Tl. olduğu kabul edilmiştir. Bu ödemelerin içinde 14.12.1998 tarihli 750.000.000 Tl.lık ödemeyi davacının babası Kemal Dağüstü yapmış görünmektedir. Davacı, babasının bu ödemeyi kendi adına yaptığını ileri sürmekte ise de, davalı davacının babasına yapmış olduğu iş karşılığı babasının kendi borcu için gönderdiğini bildirmektedir. Mahkemece bu ödemenin, davacı adına babası tarafından yapıldığının kabulü ile hüküm kurulmuştur. Oysa davacı iddiasını ispat etmek durumundadır. Davalının gerekçeli inkarda bulunduğu da gözetilerek, olayda ispat külfetinin davacıya düşmesine rağmen, mahkemece ispat külfetinin tersine çevrilerek, davalının ispat edemediğinden bahisle bu kalem isteğin kabul edilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. SONUÇ: Yukarıda 1.bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, 2.bent gereği temyiz edilen hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 25.10.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi. |
06-11-2010, 10:24 | #17 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Adnan Bey, Bu konuda tam bir kesinlik yok anladığım kadarıyla. Soru sahibi, "itirazda bulunmamayı", kabul etmek olarak değerlendiriyor sanki... |
06-11-2010, 10:39 | #18 | |||||||||||||||||||||||
|
Olaya bir de tersinden bakalım: Varsayalım Adnan Bey'in belirttiği gibi olayda Vasıflı İkrar olduğu kabul edilsin ve Davacı, Davalı ile bir akit yaptığını ispatlamakla yükümlü tutulmuş olsun ve Adnan Bey'in belirttiği şekilde kesin delil olmadığı için bu ilişkiyi ispatlayamasın!! Bu durumda Adnan Bey'in görüşüne göre Davasının reddedilmesi gerekir. (Dava) Reddedilmiş olsun ve karar kesinleşsin! Adnan Bey'e sorudur: Davacının istisna akdini Dava dışı Abla ile de yaptığına ilişkin bir kesin delili olmadığına göre, Davacı bunun üzerine kime karşı, ne yapmalıdır? Sonradan eklenen ikinci soru: Dava derdest iken, hakim hukuku re'sen uygulayıp, taraflar arasındaki ilişkinin akdi değil, sebepsiz zenginleşme olduğuna karar veremez mi? |
06-11-2010, 10:45 | #19 | |||||||||||||||||||||||
|
Bundan sonra bir iş yaparken basiretli bir iş adamı ya da esnaf gibi davranıp yazılı sözleşme yapabilir. İşin esprisi bir yana BK.410 yani vekaletsiz iş görme hükümlerine dayanılıp dayanılmayacağı konusunu düşünmek ve tartışmak gerekiyor.. |
06-11-2010, 10:49 | #20 | |||||||||||||||||||||||
|
Soru 3- Davacı, "Temsilcide hata yaptım, gerçek Davalı, Davalı gösterdiğim kişinin ablası falan filan olmalıdır, diyebilir mi?" Soru 4- Davanın, Dava dışı ablaya "ihbarı" gerekli olabilir mi? Not: Körle yatan şaşı kalkar misali, Suat abi gibi soru sormaya başladım. |
06-11-2010, 10:58 | #21 | |||||||||||||||||||||||
|
O zaman konuyu ve soruyu Suat Abi'ye ihbar edelim ve bu sorulara cevabı o versin... |
06-11-2010, 11:42 | #22 | |||||||||||||||||||||||
|
Allah Korusun... Konu, içinden çıkılmaz hale gelir. |
06-11-2010, 11:53 | #23 |
|
Bence ortada bir hukuki işlem değil,hukuki fiil vardır,hukuki filler de tanık dahil her tür delille ispat olunabilir. Konuyu böylece toparlayıp,yapılan işlerin : hukuki fiilin davalının mı,ablasının mı alanında kaldığını da tanıkla ispat edip alacak davası ona yönlendirilmelidir.Sebepsiz zenginleşme olarak ta bakılabilir. Niteleme mahkemeye ait olacaktır.Bir işin yapılması hukuki fiildir.Bu işin kime yapıldığı da hukuki fiilin tanıkla ispatının mümkün bulunması gibi tanıkla ispat edilebilir...Konunun çözümü bu nitelemeden çıkabilir.
Benzer bir forumda,bir marangozun yaptığı işten kaynaklı alacakla ilgili soruya verdiği yanıtta Sn Muzaffer Erdoğan da aynı görüşü dile getirmiş : ilamsız takiple ilgili bir soru Burada tartışma yanlış bir yöne kayıyor. Belli bir miktarın üstündeki HUKUKİ İŞLEMLER tanıkla kanıtlanamaz. Burada bir hukuki fiil söz konusudur. Bu nedenle her tür kanıtla kanıtlarsınız. Vergi dairesi ile çıkabilecek sorunlar konusunda bir şey diyemeyeceğim. Av. Muzaffer Erdoğan |
06-11-2010, 21:08 | #24 |
|
Herkese Merhaba.Konu çok detaylandı ama çorbada benimde tuzum olsun istedim.
1) Sn.olgun Hatuner'e katılmıyorum, olay bir hukuki işlemdir zira tarafların, eser imalatı/takılması konusunda uyuşan bir iradeleri vardır. Bu itibarla, HUK 287 vd. daki kesinlik sınırının üstündeyse, kural olarak tanıkla ispatlanamaz. 2.Sözleşmenin ablayla yapıldığına dair kesin delil de yoksa, davalıya karşı, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanılabilir kanımca 3.Tabiki HMUK 76 ya göre, maddi olayları davacı anlatır uygulanacak hukuku mahkeme beliirler, bu itibarla, hakim, resen de olayda sebepsiz zenginleşme kurallarına göre uyuşmazlığı çözümleme yoluna gidebilir belki 4avanın, dava dışı ablaya ihbarını kim üstlenecektir, dahili dava diye bir müessese olmadığına göre, davacı, dilekçesinde davalı olarak göstermediği birini, davayı ihbar etse bile, onun hakkında hüküm tesis edemez, davalı, davayı neden ablasına ibar etsin. 5. Olayda temsilcide yanılma söz konusu olamaz kanımca, zira tesil/temsilci ilişkisi yok gibi görünüyor. Ablanın, davalının temsilcisi olduğu savlansa ve akdin onunla yapıldığı iddia edilse, o zaman, davanın doğrudan ona karşı açılması gerekmezmiydi. Temsilcide yanılma yoluyla hasım değiştirilemez. Bunlar kişisel düşüncelerim. saygılar |
07-11-2010, 17:45 | #25 |
|
İstisna akdinin yazılı şekilde yapılması mecburi değildir; başka bir ifadeyle istisna akdinin geçerliği yazılı şekil kuralına tabi değildir; başka bir ifadeyle istisna akdi şifahi şekilde de kurulabilir ve bu şekilde de geçerlidir...
BK m.11: "Akdin sıhhati, kanunda sarahat olmadıkça hiç bir şekle tabi değildir. Kanunun emrettiği şeklin şümul ve tesiri derecesi hakkında başkaca bir hüküm tayin olunmamış ise akit, bu şekle riayet olunmadıkça sahih olmaz. " HGK kararı demektedir ki: "...sözleşmenin biçim yönünden geçersizliğini ileri sürmesi hakkın kötüye kullanılması niteliği taşır ..." Yani BK m.11/2 deki gibi geçerliği kanun tarafından belli bir şekle tabi tutulmuş sözleşmelerde "kanun ve hakkın mutlaklığı" ilkesinin istisnası tali kural MK m.2'yi (belli şartlar dahilinde)uygulayabilirsin. Somut soruda istisna akdinin biçim yönünden geçersizliğine dair iddia yoktur. Kaldı ki; istisna akdinin geçerlik biçimi yazılı, resmi şekle tabi olmamakla bu şekilde bir iddia da zaten dinlenemez niteliktedir. Soruda davalı borçlu, sözleşmeyi inkar etmektedir; var olan sözleşme resmi/yazılı şekilde yapılmadığından geçersiz dememektedir. Borçlu davalı, sözleşme ilişkisini inkar ettiği için ispat yükü davacıdadır. Davacı, bu ahvalde hukuki işlemi 1086 S.K. m.288 vd. mucibince ispatla mükelleftir. Sayın bitigen, Sayın Av.Mehmet Saim Dikici'nin 16 no'lu mesajındaki sorusuna cevap verirse daha isabetli ve yol gösterecek şekilde yorum yapmak mümkün olacaktır. Saygılar... |
07-11-2010, 17:59 | #26 | |||||||||||||||||||||||
|
Haklı bir alacak olduğunu bilmiyoruz. Haklı olduğunu iddia eden birisi var. Sözleşmeye dayanarak alacak davası açılmış. Bu nedenle sözleşmenin varlığını ispatlamalısın diyoruz. Eğer sözleşme yok deseydi, Bk.62 vs BK 410 vs diğer hukuki yolları tartışabilirdik. İşte o zaman tanık, delil tespiti gibi delillerin işe yarayaıp yaramayacağını tarıştışabilirdik. Ama davacı sözleşmeye dayanmış ve bu nedenle sözleşmeyi ispatlamalı diyoruz. Bu kadar... |
07-11-2010, 18:01 | #27 |
|
İstisna akdi şekle bağlı değildir,ancak HMUK na göre sözleşmenin miktar açısından yazılı delillerle ispatı gerektiğinde,bu kez davalının sözleşmeyi inkarı karşısında ortada yazılı bir sözleşme olmadığından HGK nun hakkın kötüye kullanılması yasağı devreye girer. Davalı sözleşme bulunmadığını ileri sürdüğüne göre yazılı biçim eksikliğinden yararlanarak savunma hakkını kötüye kullanmaktadır. sözlü sözleşmeyi kendisi yapmışsa açılan dava haklı bir dava olacak, sözleşmeyi inkar etmek te şekil eksikliğinden faydalanma olduğundan sözleşmenin varlığı hakkın kötüye kullanılması yasağıyla ilgili HGK Kararına göre tanıkla ispat edilebilecektir.Sözlü sözleşme yapıp edimleri kabul ettikten sonra Sözleşmeyi inkar etmek biçim eksikliğinden yararlanmak olup savunma hakkının kötüye kullanılnası yasağı kapsamına girer. Kaldı ki yapılan işlerin hukuki fiil olmaları nedeniyle de(davacı yazılı sözleşmeye değil,sözlü sözleşmeye dayalı yaptığı işlerin bedelini talep hakkına,yaptığı işlere : hukuki fiile dayanmaktadır,hukuki fiile dayandığından tanık dinletme hakkı vardır. Bu yönler davacı tarafça iddia edildiğinde mahkeme tarafından olmasa bile Yargıtay tarafından değerlendirilir.
Haklı bir dava olduğunu şuradan biliyoruz : Davalı işlerin davacı tarafça yapıldığına itiraz etmiyor,işleri ablasının hediye ettiğini söyleyerek sıfat itirazında bulunuyor. Konu işlerin bedelinin (haklı bir alacağın) borçlusuna ödetilmesi,bu itibarla haklı bir davanın ispat sorunuı tartışılıyor,yardımın amacı da bu : haklı bir davaya hukuki çıkarımlarla destek olma çabası. |
08-11-2010, 20:01 | #28 |
|
Av.Hatun Olguner'in sorumu doğru olarak anladığını düşünüyorum.Daha önce de belirttiğim üzere taraflar arasında yazılı bir sözleşme yok.Şifai olarak taraflar işin yapımı konusunda anlaşmışlardır.Müvekkil edimini yerine getirmiştir.Edimini yerine getirdiğini yaptırdığımız tespit dosyası ile ispatladığımızı düşünüyorum.Ancak borçlu borcunu ödeme konusunda şifai olarak kabul ettiği bedeli müvekkile ödememiş ve olay dava konusu olduktan sonra da kendisine ait olan evde yapılan bu işlerin ablası tarafından hediye edildiğini beyan etmiştir.Yani husumet itirazında bulunmuştur.Hediye olduğu iddia edilen şeyler su,kalorifer tesisatı ve benzeri işlerdir.Yani alıştığımız türden bir hediye şekli de değildir.(Borçlu evlilik hediyesi olarak bunların yapıldığını söylüyor.)Ama ben bu güne kadar hiç su,kalorifer tesisatı ve benzeri şeylerin evlilik hediyesi olarak alındığı duymamıştım.Ufak ev eşyaları belki kabul edilebilir ama evin mütemmim cüzü olabilecek tesisatın düğün hediyesi olarak alınması ve bunun mahkeme tarafından kabul görülecek olma ihtimali oldukça düşündürücü.Bu olayda borçlu taraf bu işlerin bizim tarafımızdan yapılıp yapılmadığı konusunda bir beyandan bulunmamıştır.Müvekkil tarafından yapılmadığı iddiasında da bulunmamıştır.Çünkü borçlu sanki alacaklı müvekkili hiç tanımıyor gibi bir davranış sergileme yoluna gitmektedir.Biz yaptırdığımız tespit ile iddia ettiğimiz işleri davalı borçlunun evinde yaptığımızı ispat ettik diye düşünüyorum.Dolayısı ile hem vicdani hem de hukuki olarak haklı olduğumuzu düşündüğüm bir davada eğer emsal nitelikte elinde kararlar olan arkadaşlar var ise ve benim ile paylaşırlarsa çok sevinirim.
|
08-11-2010, 21:28 | #29 | |||||||||||||||||||||||
|
Davacı, davasını ispatla yükümlüdür. İspat vasıtaları HUMK'da sayılmıştır. Delil tespiti yaptırmak, bir şeyin mevcut halini ispata yararsa da, eser sözleşmesinin varlığını ve o şeyi imal eden kişiyi/veya ifa eden kişiyi ispatlamaya yetmeyebilir. Davacı, o işi kendisinin yaptığını ve akdi ilişkiyi öncelikle ispatlamak zorundadır ki somut olayınızda bu yönde bir ispatın olmadığı anlaşılıyor. Borçlunun, Davacıyı tanımıyor gibi davranması ve ablası tarafından hediye edilen işin kimin tarafından yapıldığını da bilmediğine işaret etmekle, davacının iddiasını esasen inkar anlamına gelmektedir. Husumet itirazı bu noktada ortaya çıkmaktadır. Bu itibarla, Hakimin Yemin delilini hatırlatması kanaatimce doğrudur. Karşı taraf yemin ederse korkarım ki davanız reddedilecektir. (Düşüncesindeyim) |
08-11-2010, 22:45 | #30 |
|
Bu konuda Sn.Nevra ÖKSÜZ, Sn.Adnan KORAY ve Sn.Mehmet Saim DKİCİ ile aynı fikirdeyim.Arada akdi ilişki olduğunu iddia eden, bunu ispatla yükümlüdür. Bir sözleşmenin geçerlilik şartına uygun olarak yapılıp yapılmadığı farklı bir konudur,taraflar arasında bir sözleşmenin,yapılıp yapılmadığı farklı bir konudur. Bahsi geçen HGK kararında, ortada yapılmış bir sözleşme vardır, yıllardır taraflarca edimler ifa edilmektedir.Ancak birgün taraflardan biri, bu sözleşmenin geçerlilik şartına uygun olarak yapılmadığı iddası ile iptalini talep etmektedir ki, bu M.K.2 deki hakkın kötüye kullanılması yasağına girer. Soruda ise, davalı taraf, davacı ile arada sözleşme olmadığını iddia etmektedir.O nedenle akdi ilişkiyi davacı taraf, ve yazılı delille ispatlamalıdır kanısındayım.M.K.2, her olayda başvurulabilecek bir acil çıkış kapısı değildir kanımca, son çaredir.kaldı ki, pozitif bir yasa hükmü ortada durdukça, o yasa hükmünü başka gerekçelerle uygulamamak ne kadar mümkündür tartışılır.Ancak, dava açılmışsa ve elde yazılı delil yoksa, Sn.Olgun Hatuner'in önerdiği çözüm yolundan başka seçenek yok gibi görünüyor. Saygılar
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Menfi tespit davası ile alacak (eda) davası birlikte açılabilir mi? | av.s_ulusinan | Meslektaşların Soruları | 6 | 22-05-2014 11:24 |
Tapu İptali ve Tescil Davası Mı? Alacak Davası Mı Açılmalı? | yalcinhukukbürosu | Meslektaşların Soruları | 9 | 25-10-2010 15:57 |
Alacak davası mı- Sebepsiz Zenginleşme Davası mı- Maddi Tazminat mı açılmalı | sarissa | Meslektaşların Soruları | 5 | 19-03-2009 14:04 |
itirazın iptali davası için bir yıllık süre dolmadan alacak davası açılabilir mi | a.lawyer | Meslektaşların Soruları | 2 | 20-07-2008 22:14 |
Alacak Davası Mı/ İş Davası Mı/ Görev/ Tanıkla İspat | av.gzm | Meslektaşların Soruları | 17 | 06-06-2008 16:58 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |