15-08-2006, 21:15 | #1 |
|
Ölünceye kadar bakma akdinin iptali-Tescil-Tenkis def'i
Değerli meslektaşlarım,
Somut bir olayda, davacılar vekili, ölünceye kadar bakma akdinin iptalini talep ediyor. Öte yandan, davalı yan da , akdin tenfizini ve taşınmazın davalı adına tescilini talep ediyor. İki dava eşzamanlı yürüyor. Aşamalarda, ölünceye kadar bakma akdinin iptaline yönelik dava reddediliyor (muvazaa olmadığı gerekçesiyle). Oysa murisin akde konu taşınmazının dışında sadece bir taşınmazı daha var akit anında (ve halihazırda) ve akit dışı terekeye dahil olan taşınmaz, akde konu olan taşınmazdan da kıymetsiz. Akdin iptaline yönelik dava temyiz neticesi onanmış, ancak karar düzeltme süreci henüz mümkün. Tescil davası ise derdest. Sorum: Akdin iptali davası açılırken, davacı yan -bence- hata ederek, olmadığı takdirde tenkis istememiş. Dava terditli açılmamış. Bildiğiniz üzere tenkis davaları ise, murisin ölüm tarihinden itibaren (elbet ölümden önce tasarruf biliniyor ise) bir yıllık zamanaşımına tabi. Dolayısıyla somut olayda, şu an için tenkis davası açma olanağı yok. Gerçi karşı yan cevap süresi içinde zamanaşımı defi dermeyan etmezse, daha sonra ileri sürse bile savunmanın genişletilmesi itirazı ile karşılaşabileceğinden, bunu es geçebilmelerini olanak dahilinde görmek de mümkün. Ama bu sadece bir ihtimal. Uygulamada, tenkis davası açıldığı takdirde, yukarıda belirtiğim bir yıllık süre aşılmış ise ve zamanaşımı hususunun ileri sürülmesi halinde , dava redde mahkum. Ancak; eda davası niteliğindeki tescil davası sonuçlanıncaya dek, akde konu taşınmaz, murislerin terekesi dahilinde sayılıyor. ve bu tür davalarda TENKİS BİR DEF'İ OLARAK "HER ZAMAN" ileri sürülebiliyor. Şimdi, tenkis davası açma hakkını esasen yitirmiş olan varisler, bakım borçlusununn açtığı ölünceye dek bakma akdinin tenfizi ve taşınmazın bakım borçlusu adına tapuya tescili davası sürmekte olduğundan ve anılan dava da niteliği itibariyle bir "eda davası" olduğundan, yine "tenkis def'i" süreye bağlı olmaksızın yargılamanın her aşamasında iler sürülebileceğinden: Varis davalılar tescil davasında tenkis def'inde bulundukları takdirde, dosyaya bakan yargıç ne yapacaktır? Bundan sonraki uygulama nedir? Tenkis hesabı yapılacak mıdır? Yapılacaksa tenkise konu olacak miktar için, akdin tenfizini isteyen bakım borçlusunun tescil isteği ne olacaktır? Tercih hakkı sorulacak mıdır? Yani özetle, tescil davasında tenkis def'inde bulunulduğu takdirde, tenkis def'i ileri süren lehine, tenkis davasındaki davacı haklarının tümünü sağlayacak mıdır? Saygılarımla... Av.Şehper Ferda DEMİREL |
15-08-2006, 23:44 | #2 |
|
Sn. Av.Sehper durum bence umutsuz görünüyor. Şöyle ki;
Muvazaa nedeniyle açılan ölünceye kadar bakma akdinin iptali davası reddedilmiş ve Yargıtayca onanmış. (Karar düzeltmede bozulma ihtimali %0,01) (35 yıllık avukat olan babam 1 kez görmüş.) Ama iyi yanından bakarsak ben de mesleğin başlarında görmüş oldum. Konuya dönersek. Akdin muvazaa ile sakat olmadığı, yani hukuksal anlamda taraf iradeleri ile kurulmuş ve hüküm ve sonuç doğurucu niteliğe sahip olduğu yargı kararıyla kabul edilmiş. Bu en azından müstakbel bir kesin hükümdür. Muvazaa davasında muhtemelen seyir (tahminimdir) aslında murisin özel bakıma ve ilgiye muhtaç olmadığı, tasarrufun diğer mirasçılardan mal kaçırma amacına yönelik olarak yapıldığı, kaldı ki bakım ve ilgi gerekse bile akit tarihinden veya bakımın fiilen başladığı tarihten ölüm tarihine dek geçen süre değerlendirildiğinde ivazlar arasında nispetsizlik bulunduğu iddia edilmiş ve mahkeme de bu şartların söz konusu olmadığı düşüncesiyle muvazaa yoktur demiş. Yani demedilerse de mahkeme bunu araştırır muvazaa iddiasında. Sonuç olarak bağış amacının olmadığı kesinleşmek üzere. Kahaatimce tenkis talebi olup olmamasının fazla bir önemi yok çünkü. İvazlar arasında nispetsizlik bulunduğunun kabulü zaten muvazanın da kabulünü gerektirir bir yerde. (Burada Yargıtay'ın kriteri, gerçek miras paylarını değil saklı payları da ihlal eden bir nispetsizliğin varlığı, yani ivazlar arası nispetsizlik ve dolayısıyla alt işlem olan bağış, saklı paylara dokunana dek kabul edilebilir sayılıyor.) Böylesi bir durumda karşı taraf muhtemelen diğer dosyanın kesinleşmesinin beklenmesi gerektiğini zira bu konuda kesin hüküm oluşturacağını ileri sürecektir. Bağış amacı taşımayan bu yönüyle muvazalı da olmayan akdin iptalinin reddine ilişkin karar kesinleşirse. Bu akde ilişkin tenkis talebi de kabul görmez diye düşünüyorum. Bu durumda karşı tarafın usul hataları yapmasını ummaktan başka çare yok gibi görünüyor. |
16-08-2006, 04:19 | #3 |
|
Sayın Doğanel,
Mahfuz hisse sahibi mirasçıların saklı payları zedelenmişse, ölüme bağlı tasarruf tenkise tabi olacaktır. Burada hemfikiriz değil mi? Burada iki konu var aslında ve benim asıl sorum, tenkis davası açma koşullarını (bir yıllık zamanaşımı nedeni ile) kaybetmiş olan varislerin, aleyhlerine sürmekte olan tescil davasında, tenkis def'i "her zaman" ileri sürülebileceğinden, tenkis def'inde bulunarak, esasen kaybetmiş oldukları tenkis davasındaki haklarına kavuşmalarını sağlamak. Ölünceye dek bakma akldinin iptalini isteyen meslektaşım, terditli talepte bulunmamış. Aslına bakarsanız, akdin iptaline yönelik davada da, ivazlar arasında açık nispetsizlik var. Ama ne mahkeme ve ne de Yargıtay aşamasında, bu konu yargılama sürerken de vurgulanmadığı gibi, nerdeyse varisler tarafınca da hemen hiç dile getirilmemiş. Yoksa, ivazlar arası açık nispetsizlik, yine murisin akit anındaki malvarlığının akde konu taşınmaza oranının, neredeyse terekenin tamamına eşit sayılabilecek olması kadar, bakım borçlusu da bakım alacaklısının eşi imiş (30 yaş farklı yeni eş). Murisin çocuklarından mal kaçırmak amaçlı davrandığı intibaını uyandıran bir tablo var. Yani varislerin muvazaayı kanıtlayabilmekten çok, olayda kanıtlayamamamış olmaları takdire değer doğrusu Benim asıl sorum "TENKİS DEF'İ" ile ilgili. Tescil dosyasında tenkis def'inde bulunulduğunda, mahkeme bunu dikkate almak zorunda. İleri sürülmesi süreye tabi değil yargılama bitene dek (Eda davası niteliğindeki tescil davası). Zira Yargıtay, tescile ilişkin hüküm kurulana dek, akde konu taşınmazın da varislere intikal eden tereke dahilinde olduğunu kabul ediyor, bu nedenle tenkis def'i, eda davası neticelenene dek, saklı payı tasarrufla zedelenen her varis tarafından, süreye bağlı olmaksızın, yargılamanın her aşamasında ileri sürülebiliyor. Yani varis, şimdi tenkis davası açsa kaybedecek, ama tescilde tenkis "def'i"nde bulunmasına engel YOK. Tescil dosyasına bakan yargıç, ne yapacak tenkis def'inden sonra? (Ölünceye dek bakma akdinin iptali dosyasını kaybetmiş olmalarının, tenkis def'inde bulunmaları (yahut bir yıllık süreyi geçirmemiş olsalardı tenkis davası açmaları)açısından bir önemi yok) Saygılarımla... |
16-08-2006, 17:07 | #4 |
|
Sayın Sehper ,
T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2004/8922 K. 2004/9667 T. 23.9.2004 DAVA : Taraflar arasında görülen davada; Davacılar,miras bırakanlarının mal kaçırmak amacıyla 8 parça taşınmazını davalıya devrettiğini,amacın bağış olduğunu ileri sürüp muvazaa nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile muris adına tesciline,olmadığı takdirde tenkisine karar verilmesi isteğinde bulunmuşlardır. Davalı, murisin bakım ihtiyacı nedeniyle taşınmazları devrettiğini, ölünceye kadar murise baktığını,murisin tasarruf nisabını aşmadığını belirtip davanın reddini savunmuştur. Mahkemece,dava konusu taşınmazların davalıya devrinin muvazaalı olmadığı,murisin bakım ihtiyacı nedeniyle taşınmazları davalıya devrettiği,ölünceye kadar bakma akdiyle devirde tenkis istenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar,davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla;Tetkik Hakimi raporu okundu,düşüncesi alındı.Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali,tescil veya tenkis istemine ilişkindir. Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden,toplanan delillerden miras bırakanın kayden maliki bulunduğu 9.10.11.19 ve 108 ada 20 parsel sayılı taşınmazlarını 4.4.1996 tarihli akitle ve ölünceye kadar bakma aktiyle davalıya temlik ettiği, bunun yanında 1,20 ve 26 parsel sayılı taşınmazlarını da 5.2.1993 tarihinde kesinleşen kadastro tesbiti ile harici bağışına dayalı olarak ve muvafakat beyanına göre davalı adına tescilini sağladığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere;ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi,taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (B.K.m.5ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir.Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlu suda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(B.K.m.514).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir.Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması,yada alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür.En sade anlatımla muvazaa,irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir.Böyle bir iddia karşısında,aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(B.K.m.18).Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez;akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır.Bu haldede Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. Miras bırakanın,ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri,elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir. Somut olayda,bakım aktine konu temliki işlemler yukarıda açıklanan ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde,miras bırakanın mal varlığının önemli bir bölümünü teşkil eden taşınmazlarını değinilen akitle davalıya temlikinin ivaz karşılığı olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Diğer temlikler ile birlikte bu işlemler düşünüldüğünde miras bırakanın ölünceye kadar bakma akti ile davalıya yaptığı intikalin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Bunun yanında,miras bırakanın bağış iradesi ile davalı adına tesbitini sağladığı taşınmazların geçerli bir akitle davalıya intikal ettirildiği kabul edilmelidir.Geçerli bağış niteliğini taşıyan söz konusu geçirimlerde 1.4.1974 tarih,1/2 Sayılı İçtihatları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmayacağı kuşkusuzdur.Ne var ki, davada tenkiste istendiğine göre koşulların da bulunması halinde kadastro tesbitine konu taşınmazlar yönünden tenkise hükmedilmesi gerekecektir. SONUÇ : Hal böyle olunca,ölünceye kadar bakma aktine konu taşınmazlar yönünden iptal ve tescil isteğinin kabulüne,bağış yoluyla davalıya intikal eden taşınmazlar bakımından ise koşulların varlığı halinde tenkise hükmedilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,23.9.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. Fakat , T.C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2003/2838 K. 2003/3647 T. 17.3.2003 • SAĞLARARASI TASARRUF İŞLEMİ ( Murisin Yaptığı Ölünceye Kadar Bakma Akitleri Aksinin Kesin Bir Biçimde İspatlanamaması Halinde İvazlı Tasarruf Olarak Kabul Edilmesi ve Tenkis Edilememesi ) • TASARRUFUN TENKİSİ ŞARTLARI ( Murisin Yaptığı Ölünceye Kadar Bakma Akitleri Aksinin Kesin Bir Biçimde İspatlanamaması Halinde İvazlı Tasarruf Olarak Kabul Edilmesi ve Tenkis Edilememesi ) • ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA SÖZLEŞMESİ ( Murisin Yaptığı Ölünceye Kadar Bakma Akitleri Aksinin Kesin Bir Biçimde İspatlanamaması Halinde İvazlı Tasarruf Olarak Kabul Edilmesi ve Tenkis Edilememesi ) • NAFAKA ALACAKLISI ( Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmelerinin Özel Kişiler İle Yapılması Şartının Bulunmaması ve Nafaka Alacaklısı Olan Kişiyle Dahi Yapılabilmesinin Mümkün Olması ) • İSPAT ( Dava Konusu Olayda Davacıların 583 ve 580 Numaralı Parselin Satış Değil Bağış Olduğunu İspat Edemediklerinin Yerel Mahkemece Dikkate Alınmasının Gerekmesi ) • TENKİSE TABİ SAĞLARARASI TASARRUFLAR ( Murisin Hangi Sağlararası Tasarrufunun Tenkise Tabi Olduğunun Medeni Kanunda Belirlenmiş Olması ) ÖZET : 1-Kanundaki şartlar, kesin bir biçimde ispatlanmadıkça murisin yaptığı ölünceye kadar bakma akitleri ivazlı tasarruflardan olup, tenkisi istenemez. 2-Ölünceye kadar bakma sözleşmelerinde bakım alacaklısı için özel bir kişilik şartı getirilmemiş olup, nafaka alacaklısı olabilecek kişiyle bile ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapılabilir. Bakım borçlusunun ölünceye kadar bakma sözleşmesi sonrası çok kısa bir süre yaşamış olması dahi tek başına tenkise neden olamaz. 583 ve 580 numaralı parseller hakkındaki tenkise yönelik temyize gelince; toplanan delillerden bu iki taşınmazın 1975 senesinde yapılan tapulama sonucu davalı adına tescil edildiği anlaşılmaktadır. Tapulama tutanağında miras bırakanın oğlu Dursun’a ( davalıya ) sattığına işaret edilmiştir. Davacılar bu iki parselin satış değil, bağış olduğunu da ispat edemediği gibi miras bırakının saklı paya tecavüz amacı ile de hareket ettiğini de kanıtlayamamışlardır. Gerçekleşen bu durum karşısında davanın reddine karar verilmesi gerekir DAVA : Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : 4722 sayılı kanunun 1.maddesi hükmü de dikkate alındığında olaya 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi hükümlerinin uygulanması gerekir. 1- Medeni Kanunun 507. maddesinde murisin hangi sağlar arası tasarrufları hakkında tenkis istenebileceği açıklanmıştır. Bu maddenin 4.fıkrasındaki şartlar, ( 4721 S. TMK. 565/4 )kesin bir biçimde ispatlanmadıkça murisin yaptığı ölünceye kadar bakma akitleri ivazlı tasarruflardan olup, tenkisi istenemez.Ölünceye kadar bakma akti, niteliği itibariyle güvence sağlayan bir akittir. Bakıp gözetme borcunun kapsamı ne aktin başında ne de devamı sırasında belli olmayıp, bakım alacaklısının hayatı boyunca oluşacak şartları tayin eder. Esasen ölünceye kadar bakma aktini hizmet aktinden ayıran unsurda bu yöndür. Borçlar Kanununun 511. maddesi, bakım alacaklısı yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörmemiştir. Bakım alacaklılarının akit anında özel bakıma muhtaç durumda olmasını aramak kanunda bulunmayan bir unsur ilave etmek olur. Aksi kararlaştırılmadıkça aktin, bakım alacaklısına sağladığı menfeatler sosyal duruma uygun ikamet, beslenme ve giyinme, görüp gözetme gibi ihtiyaçlarının karşılanmasıdır[B.K.514]. Bu ihtiyaçların karşılanmasını sağlayacak maddi desteğin ne olacağını önceden kestirmek mümkün olamaz. Hayatın idamesi için gerekeli asgari şartları sağlayacak nafakaya borçlu olabilecek kimse ile ölünceye kadar bakma akti yapmayı engelleyen bir kanun hükmü yoktur. Kaldı ki bu aktin hedefi nafaka veya ahlaki görevleri kadar bir maddi destek elde etmek değil, tarafların bilhassa bakım alacaklasının sosyal durumuna uygun bir bakım elde etmektir. Bu sebeplerle mirasçı olabilecek kimselerle yapılmış olan ölünceye kadar bakma aktinin in'ikadı sırasında özel bakıma muhtaç bulunmamak veya akitten sonra çok kısa yaşamak, bu aktin mahfuz hisse kurallarını bertaraf maksadına matuf olduğunu kabule yeterli değildir. Sözleşmesinin mahfuz hisse kurallarını bertarafa yönelik olduğu yönünde başka bir delil yokken 579 ve 657 numaralı parseller hakkında tenkise karar verilmesi doğru bulunmamıştır ( Y.H.G.K.16.3.1988 günlü ve 814-247 sayılı kararı ). 2-583 ve 580 numaralı parseller hakkındaki tenkise yönelik temyize gelince; Toplanan delillerden bu iki taşınmazın 1975 senesinde yapılan tapulama sonucu davalı adına tescil edildiği anlaşılmaktadır. Tapulama tutanağında miras bırakanın oğlu Dursun’a ( davalıya ) sattığına işaret edilmiştir. Davacılar bu iki parselin satış değil, bağış olduğunu da ispat edemediği gibi miras bırakının saklı paya tecavüz amacı ile de hareket ettiğini de kanıtlayamamışlardır. Gerçekleşen bu durum karşısında davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. SONUÇ : Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, oybirliği ile karar verildi. yarx T.C. YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 1976/3027 K. 1976/3280 T. 14.4.1976 • TENKİS • SAVUNMANIN GENİŞLETİLMESİ • ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA AKDİ ( Tenkis ) ZAMANAŞIMI ( Tenkis Davasında ) ÖZET : Zamanaşımı ilk itirazlardan olmadığı için cevap dilekçesinde yazılması zorunluğu yoktur. Ancak, cevap dilekçesinde dayanılmayan zamanaşımı, daha sonra ileri sürülürse davalı taraf savunmanın genişletilmesine karşı koyabilir. Bu takdirde zamanaşımı def'i incelenemez. Mirasçı temlikî tasarrufu miras bırakanın sağlığında biliyorsa zamanaşımı ölüm gününde başlar. Dava, zamanaşımı nedeniyle reddedilince uyuşmazlığın esası hakkında hüküm verilemez. Ölünceye kadar bakma sözleşmesi karşılığı olan ( ivazlı ) sözleşmelerdendir. DAVA : H.Çetin ile R. Çetin arasındaki tenkis davasının yapılan muhakemesi sonunda, davanın reddine dair verilen hüküm davacı tarafından temyiz edilmekle evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : 1 - Zamanaşımı iptidaî ( ilk ) itirazlardan olmadığı için cevap layihasında yazılması zorunluğu yoktur. Ancak, cevap dilekçesinde dayanılmayan zamanaşımı, daha sonra ileri sürülürse davalı taraf savunmanın genişletilmesine karşı koyabilir. ( HUMK202 ) Bu takdirde zamanaşımı def'i incelenemez. Kanunî cevap süresinde zamanaşımından söz edilmemiş olmakla beraber yargılamanın devamı sırasında davalı taraf def'ide bulunmuş, fakat davacı savunmanın genişletilmesine karşı koymamıştır. O halde zamanaşımı yönünden inceleme yapılmasına engel yoktur. Mirasçı temliki tasarrufu miras bırakanın sağlığında biliyorsa zamanaşımı ölüm gününde başlar. ( M.K.513 ) Davaya konu yerin davalı tarafa temlik edildiğini, miras bırakanın sağlığında davacının bildiğinde uyuşmazlık yoktur. Öyle ise ölüm gününden başlayarak bir yıl içinde tenkis davası açabilir. Ölüm günü ile dava günü arasında bir yıldan çok az zaman geçmiştir. Şu durumda dava süresinde açılmış iken, temlik tarihi başlangıç sayılarak zamanaşımı sebebiyle davanın reddedilmesi bozmayı gerektirir. 2 - Dava zamanaşımı sebebiyle reddedilince uyuşmazlığın esası hakkında hüküm verilemez. Bu kurala uyulmamış olması da Usul ve Kanun’a aykırıdır. 3 - Ölünceye kadar bakma sözleşmesi ivazlı ( Karşılığı olan sözleşmelerdendir. İvaz ( Karşı edim ) bakıp gözetmedir. Bir kimsenin babasına, anasına, çocuk ve kardeşine veya başka yakın akrabasına bakıp gözetmesi ahlakî bir ödev olduğu kadar, şartları varsa kanunî görevidir. Ancak, bu görevin sınırı aşıldığı, bakım onlar için bir külfet ve sıkıntı haline geldiği zaman bu hizmete karşılık bir şey istenebilir. Bu takdirde sözleşme ivazlı olur. Örnek verirsek: Özel bakımı gerektiren kişiye bakılması amacı ile yapılan ölünceye kadar bakma sözleşmesi geçerli olup bağış niteliğinde sayılamaz. Aksi halde böyle bir sözleşme karşılıksız olup, tenkisi gerekir. Öte yandan bir kimse mal varlığının tümünü veya ona yakın kısmını ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile başkasına verirse bu davranış, saklı payı giderme kastının objektif delili olur. Olayda miras bırakanın özel bakıma ihtiyacı olmadığı ve mal varlığının tümünü davalıya verdiği gözetildiği takdirde ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesinin saklı payı zedeleme amacına yönelik olduğunun kabulü gerekir. Buna rağmen kasıt bulunmadığından söz edilerek davanın reddedilmesi yanlıştır. Yapılacak iş, tenkis hükümleri çerçevesinde araştırma ve inceleme yapılıp hüküm verilmesinden ibarettir. Bu yön gözetilmeden davanın reddedilmesi usul va kanuna aykırıdır. SONUÇ : Temyiz edilen kararın gösterilen sebeple ( BOZULMASINA ) oybirliğiyle karar verildi. T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 1980/2-302 K. 1980/1936 T. 2.5.1980 • ÖLÜNCEYE KADAR BAKMA MUKAVELESİ ( Tenkis ) • TENKİSTE ZAMANAŞIMI • ZAMANAŞIMI ( Tenkiste ) • MAHFUZ HİSSENİN İHLALİ ( Ölünceye kadar bakma ) ÖZET : Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların mahfuz hisselerine tecavüz edildiğini öğrendikleri günden itibaren 1 yıl ve her halde vasiyetname veya mirasın açılmasından itibaren 5 yıl içinde düşer. Ehliyetsiz kişi, ölünceye kadar bakma sözleşmesi de yapamaz. Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin ehliyetsizlik sebebi ile iptali miras bırakanın ölümünden sonra da talep edilebilir. Ehliyetsizlik iddiasının araştırılması gerekir. DAVA VE KARAR : Taraflar arasındaki ölünceye kadar bakma sözleşmesinin iptâli davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Eskişehir Asliye 2. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 7.10.1976 gün ve 76/318 - 446 sayılı kararın incelenmesi davacılar tarafından istenilmesi üzerine, ( ...Dilekçedeki sözlerden ve belirtilen olaylardan anlaşıldığı gibi davacılar, ilk kademede miras bırakanlarının ehliyetsiz olduğunu ve bu sebeple ölünceye kadar bakma sözleşmesinin iptalini ileri sürmüşler, ikinci kademede ise saklı payın bu yolla zedelenmesi yüzünden tenkise karar verilmesini talep etmişlerdir. Dilekçede bakım şartının yerine getirilmemiş olmasından da söz edilmesi davanın gerek niteliğini değiştirmez. Öyle ise; kademeli olarak önce ehliyetsizlik sebebinin araştırılması, bu durum gerçekleşirse sözleşmenin iptâl edilmesi, aksi halde saklı payı gidermek amacı yönünden inceleme yapılması kasıt sübuta ermezse davanın reddolunması, kasıt anlaşılırsa tenkis hesapları yapılıp sonucuna göre karar verilmesi gerekir ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki kâğıtlara, yerel mahkeme kararında gösterilen gerektirici nedenlere ve özellikle davanın saklı pay oranında tenkis istemini de kapsadığı düşünülse dahi; miras bırakanın Şubat 1973 de öldüğü, davanın 26.5.1976 da açıldığı ve davalının süresinde zamanaşımı savunmasında bulunduğu anlaşıldığına göre, davanın zamanaşımı yönünden de reddi gerekeceğinden tenkise ilişkin yerel mahkemenin kararı sonucu bakımından Usul ve Yasa’ya uygun bulunduğundan, kararın ehliyetsizliğe dayanan iptâl isteminin reddine ilişkin bölümünün temyizen incelenmesi için dosyanın dairesine gönderilmesi gerekir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle tenkise ilişkin direnme kararı sonucu itibariyle Usul ve Yasa’ya uygun bulunduğundan, diğer yönlerin incelenmesi için dosyanın ikinci Hukuk Dairesi Başkanlığına gönderilmesine oybirliği ile karar verildi. tenkis de üst sınır yeni medeni kanuna göre 10 yıl olmuştur. Dosya temyiz aşamasını geçirmiş olduğu için ıslah da mümkün değil gibi gözüküyor. Saygılarımı sunarım.. Av. Erdal (Kararlar Kazancı Yazılım dan alınmıştır.) |
16-08-2006, 20:47 | #5 |
|
Sayın Erdal7
Sunduğunuz kararlar arasında geçen iki konu (biri cümle) beni hayal kırıklığına sürükledi, ancak hala ümitsiz değilim İlki, ivazlı bir akit olan ölünceye dek bakma akitlerinin muvazaa,saklı paya tecavüz kastı içermediğinin anlaşılması halinde tenkisinin istenemeyeceği. 2-Yargıtay 2.HD nin sunduğunuz 2003/2838 E.s.lı kararı. Ancak, umudumu koruma nedenlerime gelince: 1-Sunduğunuz kararların hiç biri, "tenkis def'i" ile ilgili değil. (Eda davalarında ileri sürülen tenkis def'i.) Sunduğunuz kararların tümü, talep olarak tenkis isteği içeren, davacı yanca açılan tenkis davalarına dair. 2-2.HD.nin bu mesajımda belirttiğim kararından anlaşıldığı kadarıyla, o davadaki ölünceye dek bakma akdinde akit konusu taşınmazlar, murisin sağlığında bakım borçlusu adına tapuya tescil edilmiş taşınmazlar. Orada, tenkis def'inde bulunma olanağı (yargılamanın her aşamasında) zaten yok. Çünkü, akde konu mal, evvelce murisin terekesinden çıkıp, bakım borçlusunun mülkiyetine girmiş ve dolayısıyla esasen terekeye hiç dahil olmamış. Aramaya devam edeceğim. Hemen teslim olmak yok! Saygılarımla... |
16-08-2006, 21:07 | #6 |
|
Sayın Sehper
Bir noktaya çok takıldım. Geçen gece bu konuda 80 civarında Yargıtay Kararına göz attım. Hiçbirinde tenkis'ten bir def'i olarak bahsedildiğini görmedim. Bilgiğim kadarı ile de Tenkis bir def'i değil işin esasına dair bir asıl taleptir. Ben de yanlış biliyor olabilirim ama Tenkisin bir def'i değil asıl talep olduğunu kabul edersek. (Asıl talep tabirimi ben de beğenmedim ama şu an başka bir tabir aklıma gelmedi.) Maddi hukuktan kaynaklanan ve dava konusu edilebilecek türden bir hakkı ifade etmek adına bu tabiri kullanıyorum. İleri sürülüşü bakımından ancak bir davada esasa ilişkin talep olarak ortaya konulabileceğini düşünüyorum. Sizin tezinizi doğru kabul edip, bir def'i olduğunu düşünürsek bu seferde derdest bir davada def'ilerin ancak ilk itiraz olarak ileri sürülebileceği düşünüldüğünde davanın ortasında bir def'i ileri sürülmesi durumunda bunun da mahkemece kabul görmesi usulen mümkün görünmüyor. |
16-08-2006, 21:25 | #7 |
|
TMK.m.571:
Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her halde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer. Bir tasarrufun iptali bir öncekinin yürürlüğe girmesini sağlarsa, süreler iptal kararının kesinleşmesi tarihinde işlemeye başlar. Tenkis iddiası, def'i yoluyla her zaman ileri sürülebilir. |
16-08-2006, 21:55 | #8 |
|
Önemli bir bakış açısı hatamı gösterdiğiniz için ben teşekkür ederim. Yargıtay Kararlarına boğulup, kanun maddelerini ihmal etmek işte böyle hukuki gaflara sebep olur. Bunu her davada yapmalıyım diye kendime sürekli telkin ederim ama eğitim sistemimiz ezberci biz napalım Bir konuyu incelerken sırasıyla Anayasa, Kanun, tüzük, yönetmelik....ve ardından içtihat incelemesine girmek asıl olmalıdır. Tekrar teşekkürler.
|
16-08-2006, 22:05 | #9 |
|
Sn.Doğanel, asıl ben teşekkür ederim.
Şu an için kendi vardığım sonuç, tescil davasının davalıları (varisler), bu dava neticelenmeden evvel, kendilerinin açmış olduğu ve kademeli olarak tenkis talebi içermeyen, ölünceye dek bakma akdinin iptali davalarının redle sonuçlanmış olması nedeniyle, karşılıklı ivaz içeren bakım sözleşmesinde murisin saklı payı zedeleme kastı bulunduğunu kanıtlayamadıkları için, karar düzeltme aşamasında da red kararı alınması halinde, bakım borçlusunun açtığı ve derdest olan tescil davasında tenkis def'inde bulunsalar dahi, yarar sağlamayacak ve sonuç değişmeyecek. Anladığım kadarıyla, m.571/son da yer alan tenkis def'i, yalnızca, bir yıllık tenkis davası açma hakkını süre yönünden yitirmiş olan ve murisin kasdı ile saklı payı ihlal edilmiş olan varislere, tasarruflara konu değerler murisin terekesi dışına çıkmamış olduğu takdirde ihlal edilen saklı paylarını alabilmeleri sonucunu sağlayabilecek bir def'i. Yine de hemen hiç Yargıtay kararına rastlamadığımı belirtmek isterim. Katılan ve görüşlerini belirten meslektaşlarıma, buradan tekrar teşekkür ederim. Saygılarımla... |
18-08-2006, 17:06 | #10 |
|
Sn. Av.Sehper
Öncelikle şunu belirteyim ki bu konuda def'i tabirinin kullanılması doktrince de eleştirilmekte. Bunun kanun terminolojisi açısından yanlış olduğu def'i yerine talep, istem sözcüklerinin kullanılması gerektiği vurgulanmakta. Akdin muvazaalı olup olmadığının tartışıldığı davada akdin saklı paylara dokunana dek geçerli sayılması değil taraf iradelerinin danışıklılık içerip içermediğinin tartışıldığı malum. Saklı paya dokunan bir durum olup olmadığı tescil davasında yeniden tartışma konusu olabilmelidir. Zira saklı payın korunması kamu düzenine ilişkin emredici bir düzenlemedir. Ancak mirastan ıskat sebepleri söz konusu ise kişi saklı payından mahrum kılınabilir. Kesinleşmekte olan davada yalnızca tarafların iradelerinin gerçek iradeleri olup olmadığı tartışılmış ve gerçek iradeleri ile akit yaptıkları kabul edilmiş. Ancak tescilin söz konusu olduğu davada inşai bir hükümle kişilerin saklı payına asıl şimdi dokunulacaktır. Bu durumda kişilerin saklı paylarına dokunulduğu oranda saklı paylarının korunmasını istemek hakkı yukarıda belirttiğim gibi kamu düzenine ilişkin emredici düzenlemelerle korunmuş olup süreye tabi kılınamaz. Sıkıntı kanunkoyucunun hatalı olarak def'i nitelemesi yapmasıdır. Bunu da doktrindeki eleştirilerle birlikte sunarsanız. Sanırım ilk itiraz niteliğinde bir def'i değil itiraz sebebi olduğunu kabul ettirebilirsiniz. Hatta Saklı payların korunmasına ilişkin hükümlerle birlikte değerlendirildiğinde def'i tabirinin kullanılmasının (eğer reddedilirse) saklı payın korunmasının kamu düzenine ilişkin emredici hükümlerle koruma altına alındığı ve def'i yoluyla ileri sürülebilirliğinin kabul edilmesinin hak arama özgürlüğünü kısıtlar nitelikte bir düzenleme olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine gidilmesini dahi talep edebilirsiniz. Bu da zordur ama umut dünyası işte. Saygılarımla! |
19-08-2006, 14:14 | #11 |
|
Merhaba,
Tenkis Def'i yargılamanın heraşamasında ileri sürülemez. Çünkü,TMK.m.571'e göre tenkis davası açmak, 1 ve 10 yıllık süreye tabi.Ancak,bu sürelere tabi olmaksızın herzaman def'i yoluyla ileri sürülebilir.Buradaki "herzaman" ın da anlamı bu...Buna benzer düzenlemeler hukukumuzda mevcut. Gelelim def'i yoluyla ileri sürülmesine.Tenkis Defini ancak cevap süresi içinde ileri sürebilirsiniz10 günlük cevap süresinde ileri sürmezseniz,daha sonra ileri süremezsiniz.Çünkü savunmanın genişletilmesi yasağına girer. Peki ne yapılabilir? İşte tam bu durumlar için ISLAH denen bir kurum var ki işe yarar.Yani cevap dilekçesini ıslah edip tenkis defiini ileri sürmeniz gerekecektir. |
19-08-2006, 14:44 | #12 |
|
Sn.Korayad,
Tenkis def'inin, davaya cevap süresi içinde ileri sürülmesi gerektiği savınıza katılmıyorum. m.571/son açık, "her zaman" ileri sürülebilir. Buradan benim anladığım, hüküm tesis edilinceye dek, yani yargılamanın "her aşamasında". Kaldı ki çare olarak sunduğunuz ıslaha da katılmıyorum. Çünkü Yargıtay'ın, bu konuda yerleşmiş içtihatları var: "Zamanaşımı def'i, yetki itirazı vb. (veya burada bana gore yanlış olarak örneklediğiniz "tenkis def'i) gibi, cevap süresi içinde (veya değişen yargılama usullerine göre ilk oturuma dek )ileri sürülmesi gereken ve sürülmemesi dolayısıyla davacı yan lehine durum oluşturan defi ve itirazların, ıslah yoluyla sonradan ileri sürülemeyeceğine, davacı yan lehine kazanılmış hak oluşturduğuna dair. 571.m.nin ilk 2 fıkrası, "davacı" yani, aktif taraf ehliyetine dair fıkralar. 3.fıkrası ise,itiraz ve def'ileri ileri sürecek olan yargıcın sol yanına, yani pasif taraf ehliyetine tanınan bir hakkı düzenliyor. Saygılarımla. |
19-08-2006, 15:00 | #13 |
|
Sayın Avukat Sehper,
Burada anlamamız gereken nokta şu: MK.m.571 maddi hukuk alanında bir düzenleme yapıyor.Diyor ki eğer sen süreyi kaçırırsan her zaman defi yoluna başvurabilirsin.Ancak, yargılama ile ilgili hususlar ise usul hukukunda düzenlenmiştir.Ki, Def'i hiçbir zaman yargılamanın her aşamasında ileri sürülemez(bkz. Baki Kuru- Medeni Usul Hukuku) Gelelim Islah yoluyla ileri sürülmesine.Evet Haklısınız Yargıtay ıslah yoluyla zamanaşımı defi'ni ileri sürülmesini kabul etmiyor(bazı daireler kabul ediyor) Ancak tenkis def'i için bu yolun kapalı olduğunu düşünmüyorum.çünkü bunu da kapatsa davalı için ıslahın anlamı olmayacak! |
19-08-2006, 15:09 | #14 |
|
Sn.Korayad,
Belki siz haklısınız. Özellikle şöyle düşünürsek: TMK.m.571/1-2, 1 ve 10 yıllık zamanaşımı süreleri getirmiş. Bu 1-10 yıllık süreler içinde, tenkis davası açmalarını gerektirecek bir taleple karşılaşmayan, ancak 1-10 yıldan sonra tenkisi lazım gelecek bir tasarrufun edasını, bir taşınmazın adına tescilini talep edecek bir davacının ortaya çıkması durumunda, 1-10 yıllık süre geçmiş bile olsa, davaya cevap süresi içinde tenkis iddianı def'i yoluyla ileri sürebilirsin... anlamında diye düşünürsek. Ya da, benim anladığım şekliyle, tenkisi def'i olarak, davalı olunan ve tasarrufa konu tescili istenen taşınmazın davacısı adına kaydolunmadığı, bunun yapılacak yargılama neticesinde belli olacağı, dolayısıyla halen (mahkemenin eda davası niteliğindeki (ilk örneğimdeki tescil davası gibi) terekeye dahil kabul ettiği, kayden de öyle olan durumlarda, yargılamanın her aşamasında 1-10 yıllık süreye bakılmaksızın, ileri sürülebileceği... Bir karar bulabilsek... Saygılarımla |
19-08-2006, 16:21 | #15 |
|
En azından bir muhalefet şerhi buldum.
MİRAS-SAVUNMAYI GENİŞLETME-TENKİS-VASİYETNAME-İPTAL DAVASI
Karar Tarihi : 30.03.1998 Karar No : 3874 Karar Yılı : 1998 Esas No : 2369 Esas Yılı : 1998 Daire No : 2 Daire : HD ************** (743 s. MK. m. 501, 513, 611, 612) (1086 s. HUMK. m. 202) DAVA: Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü. KARAR: Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı vasiyetnamenin murisin ehliyetsizliği sebebi ile geçersiz olduğunu ve tenkisi gerektiğini davaya verdiği cevapta ileri sürmemiş, bu konuda sonrada ortaya attığı Def'ine davacı karşı çıkmış bulunmasına, böylece savunma genişletilmiş olup dikkate alınmasının mümkün bulunmamasına, Medeni Kanunun 501/Son ve 513/Son maddesinde yer alan " def'i tariki ile her zaman dermeyan olunabilir" hükmünün savunmanın genişletilmesi yasağını ortadan kaldırıcı nitelikte olmamasına göre aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2- Vasiyetnameye konu olan 188 parsel numaralı gayrimenkulün murise ait olmadığı anlaşılmaktadır. Bu yön gözetilmeden bu gayrimenkul hakkındaki davanında kabulü ile tapunun iptali ve davacı adına tescile karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ : Davalının temyiz itirazının 2.bentte gösterilen sebeple kabulü ile hükmün bu sebeple BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının reddine, temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine bozmada oybirliği sebebinde 30.3.1998 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi. MUHALEFET ŞERHİ Sağlar arası veya ölüme bağlı kazandırma ile kendisine belirli mal verilen kişi işlemin geçersizliği hakkında açılacak davalarda tenkis isteği def'i yolu ile herzaman istenebilir. Def'i yolu ile istek, zamanla sınırlı değildir. Miras hukuku ile ilgili konularda genel hükümlere bağlılığa riayet edilmemiştir. Örnek olarak taşınmazların mirasçılar arasında paylaştırılması pay satışı Medeni Kanunun 611-612. maddesi gereği yazılı olmak koşuluyla geçerli kabul edilmiştir. Medeni Kanunun 513/Son fıkrasındaki def'inin zamanla sınırlı tutulmaması miras hukukundan kaynaklanan gereksinimler nedeniyledir. Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa göre özel hüküm olan bu kural usulün 202. maddesi ile öngörülen kuralın istisnasıdır. (Bak.İmre; T.Miras Hukuku 1960 Sh.650-420-Kocayusufpaşaoğlu Miras Hukuku 1987/sh.418) Belirtilen kaynaklar sınırlı değildir. Bu konu taktirinde hakim ve istisnai görüştür. Def'i yolu ile ileri sürülen tenkis isteğinin dikkate alınmasında yasal kurallara aykırılık yoktur. İşin esasının incelenmesi gerekir. Sayın çoğunluğun 1. madde de belirtilen bozma gerekçesine katılmıyorum. MUHALEFET ŞERHİ Ehliyetsizlik her zaman def'i olarak ileri sürülebilirse de savunmanın genişletilmesi yasağına tabidir. Davalı son oturumda ehliyetsizlik def'inde bulunmuş ancak davacı taraf buna usul yönünden karşı çıkmayıp esasa ilişkin beyanda bulunmakla zımnen muvafakat etmiştir. Bu sebeple öncelikle ehliyetsizlik konusunun incelenmesi gerektiği görüşündeyim. ************** .: CopyRight by Sinerji A.Ş. :. |
19-08-2006, 18:59 | #16 |
|
Tebrikler !
İşte benim de tüm anlatmak istediğim şu muhalefet şerhi idi... Herhalde bir içtihadı da vardır Selamlar ve teşekkürler... |
05-10-2006, 14:18 | #17 |
|
Tenkisin Def'i Olarak İleri Sürülmesi
"...Yasa koyucu ölüme bağlı tasarruflarda olduğu gibi tenkis davalarında da zamanaşımıyla sınırlı olmayan bir def'i hakkı tanımıştır.
Saklı paylı mirasçı, [b]miras bırakanın tasarrufları ile ilgili olarak açılan davalarda talep olunan mal ve kıymetler saklı payını zedeliyorsa, zamanla sınırlı olmaksızın def'i yoluyla bunların saklı payına dahil olduğunu ileri sürmekle yetinir. (Yarg.2.HD, 05.07.1983 T. 5725-6179) O halde tenkis def'i, sağlararası temliklerde değil,mutlaka ölüme bağlı tasarruf ve temliklerle ilgili, bunların ifalarının talep edilmesi halinde gündeme gelir. Tasarruf konusu mal ve kıymetleri elinde bulunduran saklı paylı mirasçı, bunların kendisinden istenmesi halinde saklı payına el atma varsa bir ve beş yıllık zamanaşımı süreleri dolmuş olsa bile, def'i yolu ile ölüme bağlı tasarrufları ifadan kaçınabilir. Ancak saklı paylı mirasçının tenkis zamanaşımı süresi içinde tenkis davası açmasına da hiç bir engel yoktur. Kısaca saklı pay sahibi mirasçı, zamanaşımı süresi içinde tenkis davası açabileceği gibi, böyle bir dava açmadan kendisine karşı vasiyetname hükümlerinin yerine getirilmesi istendiğinde, tenkis def'ini ileri sürerek davaya karşı çıkabilir. (Yargıtay 2.HD, 15.03.1990 T. 2066-2812) (Tenkis Muvazaa Mirasta İade Davaları, Yazar:Ali İhsan Özuğur, Yargıtay 2.HD Üyesi, Basım:Eylül 1999, Sayfa:627) Bu iki kararın tam metnini bulabilir miyiz acaba.. ? |
05-10-2006, 14:22 | #18 |
|
Tenkis Def'i Ancak EDA DAVALARINDA İleri Sürülebilir
Yarg.2.HD, 15.05.1984 T. E:4434, K:4612
Tenkis iddiası, def'an her zaman ileri sürülebilirse de, bu ancak eda davalarında sözkonusu olabilir.İstek vasiyetin tenfizine ilişkin bulunduğuna göre, buna karşı tenkis def'inde bulunulamaz. Bu sebeple vasiyetin tenfizine karar verilmesi gerekirken bir kısım davalıların tenkis def'inde bulunduklarından söz edilerek isteğin reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.... |
05-10-2006, 14:32 | #19 |
|
Tenkis Def'i Zamanaşımı Sürelerine Bağlı Kalmaksızın HER ZAMAN İleri Sürülebilir
Yargıtay 2.HD, 19.04.1984 T., E:3331, K:3717
..M.E.İ. ile S.İ. ve arkadaşı arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan muhakemesi sonunda verilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki davalılar tarafından istenilmekle, duruşma için tayin olunan günde temyiz edenler vekilleri Av.Yaşar Başsoy ve Av.Kevork Acemoğlu ile karşı taraf vekili Av.Ender Kırker geldiler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra, işin incelenerek karara bağlanması için başka güne bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği görüşülüp, düşünüldü: 1-Dosyadaki yazılara,mahkemece usulün uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ait temyiz itirazlarının incelenmesi artık mümkün bulunmamasına göre, aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2-Tenkis, def'i suretiyle her zaman ileri sürülebilir. (MK.513/son). Davalıların bu konudaki def'ileri sebebiyle tenkis hesapları yapılıp, sonucu uyarınca karar verilmesi gerekir. Bu yönün gözetilmemiş olması, usul ve kanuna aykırıdır. Sonuç:Temyiz edilen kararın, gösterilen sebepten BOZULMASINA ve duruşma için takdir olunan 6500 lira vekalet ücretinin davacıdan alınıp,davalıya verilmesine, 05.07.1983 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi. (Bu karar ve yukarıdaki karar, Ali İhsan Özuğur'un yukarıda belirttiğim kitabından alınmıştır. Shf: 656-657) |
05-10-2006, 23:44 | #20 |
|
2.'yi buldum!
**************
TENKİS ************** Esas Yılı : 1990 Esas No : 2066 Karar Yılı : 1990 Karar No : 2812 Karar Tarihi : 15.03.1990 Daire No : 2 Daire : HD ************** ************** DAVA: Taraflar arasındaki tenkis davasının yapılan muhakemesi sonunda davanın reddine dair verilen hükmün temyizen tetkiki davacı tarafından istenilmekle, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Tenkis davası, murisin mahfuz hisseyi (M.K. 453)ihlal eden ölüme bağlı veya sağlar arası teberrularının kanuni hadde indirilmesi isteğidir (M.K. 502). Kanunda açıkça belli edildiği üzere tenkis davasının konusu murisin oluşturduğu hukuki durumun mahfuz hisseyi ihlal ettiği sabit olursa yerine yeni bir hukuki durum yaratılır. Ancak özellikle sağlar arası hukuki tasarrufun tenkiki gerekirse kararın bir de eda bölümünü kapsaması halinde davacı hakkında kavuşabilir. Ölüme bağlı tasarruflar için çok kez böyle bir eda kararına ihtiyaç duyulmayabilir. Zira ölüme bağlı tasarruf ancak ölümden sonra tenfiz edilmedikçe davalının bir şeyi geri vermesisözkonusu olmayabilir. Mirasçı nasbı dışında esasen tereke tenfize kadar kanuni mirasçıların malı niteliğindedir (M.K. 539). Böyle olunca tapulu taşınmaz malların tapu sicilinde kanuni mirasçılar adına yazılması ölüme bağlı tasarrufların varlığını ortadan kaldırmaz. Kendisine muayyen mal vasiyet edilen kimse (M.K. 464) bu vasiyeti ifa ile mükellef olan varsa ona, yoksa kanuni ve mansup mirasçılara karşı dava hakkına sahiptir. Bu dava hakkı, vasiyetçinin hilafını kastettiği vasiyetnameden anlaşılmadıkça, vasiyet olunan şeyi teslim ile mükellef olan kimsenin mirası kabul ettiği veya reddebilmek hakkının düştüğü tarihten itibaren başlar (M.K. 541). Kanun vazıı ölüme bağlı tasarrufun tenfiz isteği ile karşı karşıya olan mahfuz hisseli mirasçıyı tenkis davası ile korumuş fakat bu davanın açılmasını, hak düşürücü bir süreye bağlamıştır (M.K. 513). Mahfuz hissesi ihlal olunan mirasçının kanunda gösterilen süreler içinde tenkis davası açmasını engelleyen herhangi bir hüküm yoktur. Tenkis iddiasının def'an her zaman dermeyan olunabilir (M.K. 513/2) nitelikte oluşuda, henüz tenfiz isteği ile karşı karşıya olmayan mirasçının, tenkis davası açmasına engel olarak düşünülemez. Zira terekenin açılmasından kısa bir süre geçtiği için bu davada ispat kolaylıkları bulunacağı tabiidir. Mahfuz hisseli mirasçının, yıllar sonra karşılaşacağı bir tenfiz davasında, def'i yoluyla tenki isteğinin ispat zorluklarından kaçınması kadar doğal bir hal olamaz. Böyle olunca vasiyetnamenin henüz tenfiz olunmamış bulunması ve vasiyetnameye konu malın kanuni mirasçılar adına tapu sicilinde geçirilmiş olması sebebiyle henüz dava açma zamamının gelmediğini kabul eden mahkeme görüşü doğru değildir. Mahkemece yapılacak iş esasın incelenmesi ve sonuca göre bir karar verilmesinden ibarettir. SONUÇ : Davacının temyiz itirazının bu sebeplerle kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 15.3.1990 gününde oyçokluğuyla karar verildi. KARŞI OY YAZISI Tenkis davası ve kararı,ancak geçerli hukuksal tasarruflara karşıdır. Ölüme bağlı bir tasarrufun hukuken bir sonuç doğurabilmesi öncelikle vasiyetnamenin tenfizine ilişkin bir yargı kararınuın varlığına bağlıdır. Diğer taraftan tapu kaydı mira bırakanın üzerinde olmayıp veraset ilamına göre yasal mirasçılar adına tesçilde geçekleşmiş bulunduğundan olayın özelliğine göre tenfiz kararı gereğince tapuda gerekli intikallerinde yapılması zorunludur.İşte ancak bundan sonradır ki ölüme bağlı tasarrufun hukuksal sonuç doğurabileceğinden tenkis davası açma hakkı da o andan itibaren başlayacaktır.Öyle ise dava tarihinde henüz tenkise konu geçerli bir işlem mevcut bulunmadığından dolayısıyla dava açma hakkı henüz doğmadığından yerel mahkeme kararının onanması gerekmektedir.Bu nedenle çoğunluk görüşüne katılmıyoruz. ************** .: CopyRight by Sinerji A.Ş. :. |
05-10-2006, 23:56 | #21 |
|
Tebrikler !
Ne karar ama... Gitgide, hani nerdeyse, tenkisin def'i halinin, dava halinden daha itibarlı olduğu bir yola gireceğiz, az kaldı. Teşekkürler... |
06-10-2006, 07:24 | #22 |
|
Merhaba,
Dava esnasında nasıl bir yol izlersiniz bilmem ama, Mahkeme Tenkis Def'ini kabul edip karar verirse ve bu Yargıtay'dan dönerse, davayı ıslah edemiyeceğinizi hatırlatırım. Bu nedenle haklı olduğunuzu düşünüp herzaman def'i yoluna başvurma hakkınız olduğu olduğu halde ıslah yoluna başvurup(gerek olmadığı halde) Defiyi öyle ileri sürmeniz en mantıklı yol olacaktır,kanaatimce.. Saygılarımla... |
07-10-2006, 15:08 | #23 |
|
Sn.Korayad,
Soru olarak yönelttiğim ilk davayı bilahare almadım. Zira ilk dava sulh hukuk mahkemesinde görüşülmüş ve temyizde de onanmış. Sulh Hukuk Mahkemelerinde karar düzeltme yolu olmadığından, başvurulacak bir kanun yolu da kalmamış ve karar kesinleşmiş. Kesinleşen dosyada murisin saklı payı giderme kastının olmadığı da kabul edilmiş olduğu için, tescil davasında tenkis def'inde bulunmamızın da pratikte bir faydası ve sonuç alabilirliği kalmadı. Dolayısıyla vekalet istemedim. Ama konu açılmışken, yararlı bir tartışmaya dönüştü. Yani artık konuya devam etmemin tek nedeni, miras hukukunda tenkis def'i ile ilgili bir çalışma oluşu. Uyarınız ve ilginiz için teşekkür ederim. Saygılarımla... |
18-03-2009, 22:08 | #24 |
|
Muris iki çocuğundan birine sağlığında tapuda satışla taşınmazlarından birini devretmiştir.Diğer çocuğu ise ölümden sonra bu satışın muvazaalı olduğundan iptaline ,mirasçılar adına tesciline aksi kanaatte ise mahkeme tenkis ve iadesine konulu dava açmış ise,
taşınmazı tapuda satışla devralan şahıs, bunun gerçek satış vs olduğunu ispat haricinde bir de murisin sağlığında bir başka taşınmazını davacı kardeşine devrettiği iddiasında ise bu tenkis def'i mi olur ya da bu şekilde iddia varsa karşı dava açılması mı gerekir, ilk itiraz ve esasa ilişkin cevap dilekçesinde bu durumdan bahsedilmemiş ise sonradan delillerde tapu kayıtlarının sorgulanması istenebilir mi? yardımlarınıza çok ihtiyacım var |
18-03-2009, 23:42 | #25 | |||||||||||||||||||||||
|
Bu tenkis "Def'i" olmaz. Tenkisin def'i olarak ileri sürülebilmesi için, "aleyhe" açılmış bir dava olması, yanı sıra tenkis def'inde bulunulacak olan taşınmazın halen "varislerden en az birinin -Tenkis definde bulunacak olan varislerden- zilyetliğinden çıkmamış olması, zilyetliğinde bulunması" gerekir. Sizin olayınızda satışın gerçek bir satış olduğunu ispat olanağı varsa bu konu üzerinde durulmalıdır. Bu olayda tenkis isteyecek olan karşı yanınızdır, buna da bir def'i olarak değil, dava dilekçesinde hukuksal neden olarak dayanmıştır, iptal, aksi halde tenkis talebi şeklinde. Saygılarımla... |
18-03-2009, 23:47 | #26 |
|
Benim bu noktada aklım denkleştirmeye kayıyor.
Mesela muris sağlığında mal varlığının bir kısmını bir çocuğuna vermişse,bir kısmını bir çocuğuna satmış ise,bir kısmını ölünceye kadar bakma akdi ile devretmiş ise, malvarlığının bir kısmını yasal mirasçılardan birine tapuda devrettiği kişinin gözü hala satış yapılan ve ölünceye kadar bakma akdi ile devredilen taşınmazlarda ise, satışı yapılan ve ö.k.b.akdi ile devredilen işlemler velev ki geçersiz dahi olsa bu defa davalı mirasçıların murisin sağlığında edindirdiği-bağışladığı tasarruf için şu an açılan davada ne yapılabileceği yönünde kafam biraz karıştı, anlatamamış olabilirim. |
14-10-2009, 16:18 | #27 |
|
ölünceye kadar bakma akdi , yerine getirilmedi iddiası ile ancak taraflarınca yani ölünceye kadar bakma akdi alacaklısı ve borçlusunca ileri sürülür,
değil mi bu konuda bir sıkıntı yok. yani diğer mirasçılar ö.k.b.a yerine getirilmedi sebebi ile dava açamaz anladığım kadarı ile, müşterek murisin vefatından sonra davacı yan, ölünceye kadar bakma akdinin yerine getirilmemesi sebebi ile tapu iptali ve müvekkili adına tescilini talep etmiş ise ve tenkis talebi de yoksa davanın bu kısmı reddedilir mi? |
15-03-2011, 09:50 | #28 |
|
Bu forumda konunun tartışılmış olması nedeniyle değerli bilgilerinizden yararlanmak istedim.Ölünceye kadar bakma sözleşmesi nedeniyle açılacak tescil davasında mahkemenin verebileceği kararlar neler olabilir acaba?karşı taraf orantısızlık iddiaasında bulunur ve ispatlarsa bırakılan taşınmazlar tenkise mi tabi olur yoksa sözleşme tamamen iptal olup(muvaza nedeniyle)yasal mirasın dışında hiç bir hak iddia edilemez mi?
|
25-03-2012, 23:22 | #29 |
|
"...Ancak tenkis davası açma hakkı, hak düşürücü sürelere bağlandığından, tenkis def'i ancak bu süreler içinde önem taşır. Bu süreler geçtikten sonra, tenkis davası açılamayacağından, ayrıca tenkis def'ini ileri sürmenin pratik bir önemi de bulunmamaktadır..." İsmail ÖZMEN Yargıtay Üyesi, MİRAS HUKUKU DAVALARI, Kartal Yayınevi, 1996 Ankara, sah. 847)
|
26-03-2012, 12:44 | #30 |
|
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil | dilekgulsen | Meslektaşların Soruları | 14 | 03-02-2016 14:25 |
ölünceye kadar bakma akti-tapu iptali | lawyerrr | Borçlar Hukuku Çalışma Grubu | 15 | 03-12-2013 16:59 |
Kadastro tespiti-tapu iptali ve tescil | Burak Demirci | Meslektaşların Soruları | 6 | 06-07-2009 15:07 |
muvaza mı? ölünceye kadar bakma sözleşmesinin iptali mi? | yaşar | Miras Hukuku Çalışma Grubu | 1 | 02-04-2006 13:16 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |