18-03-2007, 21:30 | #1 |
|
Başkasının arsasına yapılan inşaat(1):Men'i müdahale inşaatin kaldırılması davası
Merhaba,
Gerek Etrafımdaki meslektaşlarımla yaptığım tartışmalarda gerekse bu sitede bu konuyla ilgili meslektaşlarımızın verdikleri cevaplardan anladığım kadarıyla bu konu çok karıştırılan bir konu. Başkasının arsasına yapılan inşaat en çok taşkın inşaat hükümleri ile zilyetliğin iadesi hükümleri ile karıştırılmaktadır. Hatta Yargıtay'ın dahi bazı yanlış kararlarına rastlamak mümkün. GENEL BİLGİLER Kendi malzemesiyle Başkasının arsasına inşaat yapılması durumunda kendi arsasına inşaat yapılan arsa sahibi ne yapabilir? 1. Men'i müdahale ve inşaatin kal'i davası açabilir.(TMK.m722/f.3) Yetkili Mahkeme: Taşınmazın Bulunduğu yer mahkemesi(HUMK.m.13) Görevli Mahkeme: Arazinin ve yapının dava günündeki değerlerinin toplamına göre belirlenen mahkeme Davanın tarafları : Davacı: arsa sahibi( sınırlı ayni hak sahiplerinde bu davayı açabileceği ileri sürülüyor) Davalı: inşaati yapan kişi ( dikkat! sadece binada oturan değil,) Davanın şartları: a. Arsa sahibinin rızası olmaması(ayrıntılı açıklamalar içtihatlar eşliğinde daha sonra yapılacaktır) b. aşırı zarar doğacak olmaması Dava açma süresi : Herhangi bir süre söz konusu değildir.( Oğuzman BK.m. 60 yer alan süreye tabi olması gerektiğini ileri sürmektedir. Genel olarak : Eşya hukundaki temel kurallardan biri Bir Arazi üzerine yapılan inşaat, Arazinin Bütünleyici parçası olur.Yani arazi üzerine yapılmış bina, arazinin ayrılmaz parçasıdır,kural olarak, arazinin maliki ile o arazi üzerine yapılmış binanın maliki ayrı kişiler olamaz. Olabileceği durumları kanun istisna olarak açıkça düzenlemiştir(üst hakkı vs). Yani arazinin maliki kimse, binanın sahibi de odur.Bilerek ya da bilmeyerek,başkasının arazinin üzerine bina yapılması durumunda, bir haksız inşaatın varlığından söz edeceğiz. İşte haksız inşaat durumunda arsa sahibinin ne yapacağını yukarıda anlattık. Haksız inşaat söz konusu olduğu durumlarda, arazi sahibi (belki de istemediği halde) bir bina sahibi olmuş oldu; Binayı yapan malzeme sahibi de bina sahibi olayım derken elindeki malzemeden oldu. 2. İnşattin sökülüp kaldırılması davası ile birlikte ecrimisil talebinde de bulunulabilir. Devam edecek.. |
18-03-2007, 21:45 | #2 |
|
Bu davayı açmaya ne gerek var diye düşünebilirsiniz?
İlk bakışta haklısınız derim çünkü ne diyoruz? Bina arazinin sahibinindir. Yani binanın da maliki de benim aslında.Kendi malım değil mi? istediğimi yaparım. Ancak, bu doğru bir yaklaşım olmaz. Şöyle ki, bu halde kaldırma masraflarını kendimiz yapmak zorunda kalırız. Ayrıca malzemeyi de zarar vermeden malzeme sahibine verme imkanımız yok. Yani kanun koyucu, hiçbir masrafla karşılaşmadan binanın kaldırılmasını isteme hakkı vermiştir.Ya değilse bu maddenin hiçbir anlamı olmazdı. |
18-03-2007, 23:49 | #3 |
|
Haksız inşaatin sökülüp kaldırılması için iki şarttan birinin olmaması gerekir.
A) Yapılan inşaat arazi sahibinin rızası olmadan yapılmış olmalı. Aranan bu rıza açık olabileceği gibi, zımni de olabilir.Yapının yapıldığını gördüğü halde ses çıkarmayan kişi zımnen onay verniş sayılır. Bu arada bir İBK'dan söz etmek gerekiyor: 5.7.1944 tarihli İBK'ya göre(12-26) Tapulu taşınmazı haricen alıp bu taşınmaz üzerine bina inşa ederse, arazi sahibinin zımni rızası var sayılır. Şimdi bu konuda tartışılması gereken bir husus var: Taşınmaza arsa maliki rıza verirse ancak daha sonra bu taşınmazı başka birine satıp devrederse;Taşınmazı devralan kişinin açtığı inşaatin kaldırılması davasında binayı yapan davalı,devreden arsa malikin rızasını savunma olarak ileri sürebilir mi?(cevabınızı merakla bekliyorum) B) Aşırı zarar olmamalı İşte bu konu çok tartışmalı. Aşırı zarar nasıl tespit edilecek? Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.12.2003 ve 2003-1-755 kararına göre " ... inşaatin kaldırılması ile arazi malikinin elde edeceği yarara göre, bu nedenle arazide meydana gelen kıymet eksikliği daha fazla ise, inşaatin kaldırılmasının aşırı zarara yol açtığı kabul edilebilir.Öte yandan inşaatin olduğu gibi kalmasında kamunun yararı olması hallerinde de doğacak zararın aşırı zarar olduğu savunulabilir.... öte yandan binanın ana taşınmazın bütünlüğünü bozup bozmadığı hususu üzerinde de durulması gerekir." Yargıtay 1HD'sinin 1997 ve 2000 yılıllarınada verdiği karalarda(1997-12646K ve yine 2000-298K) "binanın davacı arsa yönünden de subjektif olarak değerlendirilmesi ve hak(yarar)dengesi kurulmak suretiyle bir sonuca gidilmesi gerekir" denmektedir. 14.HD'sinin 2002-8022E ve 2002-8571 K sayılı kararında ; " Davalıya ait binanın değerinin davacıya ait zeminin değerine oranla fazla bulunduğu ve binanın yıkımından aşırı zarar doğacağı anlaşılmaktadır" denmektedir. Yani görüldüğü üzere ne zaman aşırı zarar doğacak tespiti zor. Hakimin takdirine kalmış bu konudaki bilirkişinin görüşleri hakimi bağlamaz. Ama maalesef bazı yerel mahklemeler bilirkişinin görüşleri doğrultusunda kara vermektedirler. |
21-03-2007, 19:02 | #4 | |||||||||||||||||||
|
Sürebilir!
Kanımca üçüncü kişinin iyiniyeti burada etkili olacaktır. Çünkü Yargıtay'ın da kararlarında benimsediği üzere, üçüncü kişinin iyiniyetinin kabulü için tapu siciline güven ilkesi tek başına yeterli değildir. İyiniyetin kabulü için ayrıca taşınmazı yerinde görüp incelemesi gerekecektir. Üçüncü kişi taşınmazı yerinde görüp incelediği takdirde taşınmazın üzerinde inşaatın olduğunu görecek ve dolayısıyla durumdan haberdar olacaktır(Her ne kadar taşınmaz mülkiyetinin kazanılması için bu durum benimsenmiş olsa da burada da uygulayabiliriz kanaatindeyim). Bu nedenle davalı arsa malikinin rızasını savunma olarak öne sürebilir. Saygılar... |
21-03-2007, 20:33 | #5 |
|
Merhaba,
Sayın Kemal Yıldırım, Çok Teşekkür ederim,yorumlarınız ve katkılarınız için.. HGK 14-11-62 tarihli ve yine 9-11-1983 tarih ve 6290E ve 7019 Sayılı kararlarında(son zamanlarda yine bir karar okumuştum ama bulamadın bulunca bunu silip onu yazacam) 13HDsi kararlarına göre; eski malikin rızası yeni malikin sökülüp kaldırılmasını talep hakkını berteraf etmeyeceğini ileri sürülmektedir.Yani Eski malikin rızası yeni malikin durumunu etkilemez. Doktrinde de Tekinay ve ataay aynı görüşte.Ancak, bu bana adil gelmiyor.Yeni malik eski malikin rızasıyla bağlıdır,kanaatimce.. |
21-03-2007, 20:42 | #6 |
|
Gerçekten de adil bir yaklaşım olduğu kabul edilemez. Eski malikin rızasının varlığı ispatlandığı sürece, ileri sürülebilmeli ve inşaat sahibi haksız da olsa, gösterilen bu rıza dolayısıyla korunmalıdır.
Saygılar... |
22-03-2007, 15:00 | #7 |
|
Merhaba. Benim aklıma takılan bir durum var. Başkasının arazısine inşaat yapan bir şahısın yapmış olduğu inşaat kaçak inşaat olduğundan yok hükmünde değilmidir ? Kanunen geçerli olmayan bir yapıda davalının ya da kamunun ne gibi bir yararı olabilir ? Bu durum arsanın belediye sınırları içinde olup olmamasıyla değişebilir mi ? Teşekkürler
|
23-03-2007, 10:59 | #8 |
|
Sayın kemalanilalkiliç,
Başkasının arsasına yapılan inşaat yok hükmünde değildir. Arazi, yeryüzünün sınırlandırılmış bir parçasıdır.Yer'in üzerinde yapılan, dikilen herşey yere,arza aittir. İşte Arazi üzerinde yapılan şeylerde arazinin ayrılmaz parçasıdır,mütemmim cüzüdür. Ancak sorunuzu şu şekilde anlayıp cevaplamak gerekir; arazi üzerine yapılan kaçak,gaspeden inşaatin, hukuken, arziden bağımsız bir niteliği var mı? Yani kaçak bina hukuken var mı?binaya araziden ayrı olarak sahibi olabilir mi? son tahlilde; kaçak bina bir eşya mıdır? Menkul hükmünde olmayan, arazi üzerinde yapılan kaçak ya da değil, tüm yapıların kural olarak, araziden bağımsız bir hukuki varlıkları yoktur. çünkü eğer bir şeye biz bütünleyici parça diyorsak, onu asıl şeysen ayırıp ana eşya diyemeyiz.Çünkü bağımsız bir hukuki varlıkları yoktur.Ama fiili bir varlıkları vardır. İşte Tam bu noktada,Malzemesiyle başkasının arazisine inşaat yapan kişi, inşaatin araziden bağımsız bir hukuki varlığı olamayacağı için, eldeki binadan ve kullandığı malzemeden olacaktır. Bu durumda napacaktır? Eğer arazi sahibi binanın yıkılmasını istemediyse, ve binanın yıkılmasına kaar verilmediyse, a) uygun tazminat talebinde bulunabilir( bir kaçgün sonra bu konuyu sizlele paylaşacağım) b) temliken tescil talebinde bulunabilir. En son sorunuza gelince; gecekondu meselesi çok önemli bir mesele onu da ayrı bir başlıkta tartışmaya açaçağım ve o konudaki bilgilerimi payalaşacağım. Saygılarımla |
23-03-2007, 17:39 | #9 | |||||||||||||||||||
|
Arazi sahibi "binanın yıkılmasını istediyse bile", eğer şartları varsa binayı inşa eden temliken tescil karşı talebinde bulunarak, arsa bedeli mukabilinde tümünün adına tescilini talep ve dava edebilir. Koşulları: -Binayı inşa edenin arsanın kendisine ait olduğu zannıyla inşaat yapmış olması, -Binayı inşa edenin iyiniyetli olması ve kendisinden beklenebilecek tüm özeni sarfetmiş olmasına rağmen bu yanılgıya düşmüş olması (özen borcu konusunda içtihatlarda aranan yerleşmiş kriter, kadastro dahil yer gösteriminin yaptırılmış ve kadastro memurlarınca da anılan yanlış yerin inşaat sahibine gösterilmiş olması) -Binanın kal'inin fahiş zarara neden olması ve nihayet; -Bina değerinin arsa değerinden fazla olması. Saygılarımla... |
23-03-2007, 22:25 | #10 |
|
Sayın Av.Şehper,
Temliken Tescil Davaları modelelini ayrı başlık altında incelemeyi düşünüyorum. Katkılarınızı bekliyorum. Saygılarımla |
24-03-2007, 12:44 | #11 |
|
Husumet konusuna dikkat:
T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2004/1704 K. 2004/4607 T. 20.4.2004 • ELATMANIN ÖNLENMESİ VE ECRİMİSİL TALEBİ ( Davalıların Husumet İtirazı - İnşaatın Kim Tarafından Yapıldığının Tesbiti ) • HUSUMET İTİRAZI ( Elatmanın Önlenmesi Davasına Konu İnşaatın Kim Tarafından yapıldığının Tesbiti ) • HAKSIZ İNŞAAT SURETİYLE VAKİ ELATMANIN ÖNLENMESİ TALEBİ ( Davalıların Husumet İtirazı - İnşaatı Yapanların Tesbiti ) • İNŞAATI YAPANLARIN TESBİTİ ( Haksız İnşaat Suretiyle Vaki Elatmanın Önlenmesi Davasında Husumet İtirazı ) • MÜDAHALENİN MEN'İ VE YIKIM TALEBİ ( Davalıların Husumet İtirazı - Haksız İnşaatın Kim Tarafından Yapıldığının Tesbiti ) 4721/m.722/3 1086/m.38 ÖZET ava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Davalılar bu yerle bir ilgileri bulunmadığını savunmuşlardır. Elatmanın önlenmesi davaları, haksız eylem niteliğinde olup, anılan davaların bu eylemi yapanlar aleyhine yöneltilmesi ve subutu halinde de anılan kişiler bakımından hüküm kurulması asıldır. Oysa dosyada idarece tutulan tarihsiz işgal tutanağı dışında, subuta yönelik bir kanıt mevcut değildir. Hal böyle olunca, davacı ve davalılara iddia ve savunma delillerini sunmak üzere yeniden mehil verilmesi, elatma olgusunun kim ya da kimler tarafından gerçekleştirildiğinin açıkça belirlenmesi ve ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. DAVA : Taraflar arasında görülen davada; Davacı vekili, Vakıflar İdaresi adına kayıtlı 40 parsel sayılı taşınmazın bir kısmını davalıların bahçe ve bina olarak kullandıklarını, işgallerinin hiçbir hukuki sebebe dayanmadığını ileri sürerek, elatmanın önlenmesi yıkım ve ecrimisil isteğine bulunmuştur. Davalılar, işgal edilen yerle ilgileri olmadığını bildirmişler davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davacı iddiası sabit görülerek elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin kabulüne, ecrimisilin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Karar, taraflarca süresinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 20.4.2004 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden Nedim Marangoz vs. vekili Av.Adem Kağıtcı ile yine temyiz eden Vakıflar İdaresi vekili avukat Serra Yurdakul geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı bilahare Tetkik Hakimi Ülkü Akdoğan tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. KARAR : Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi, yıkım ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 40 parsel sayılı taşınmazın kayden Vakıflar İdaresine ait olduğu, bu yerde temel tabye betonu atılmış, natamam çekişme konusu 2 inşaatın mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Davacı, bu inşaatların davalılar tarafından yapıldığını ileri sürmüş, iddiasının dayanağı olarak idarece tutulan tarihsiz işgal tutanağına dayanmıştır. Davalılar bu yerle bir ilgileri bulunmadığını savunmuşlardır. Elatmanın önlenmesi davaları, haksız eylem niteliğinde olup, anılan davaların bu eylemi yapanlar aleyhine yöneltilmesi ve subutu halinde de anılan kişiler bakımından hüküm kurulması asıldır. Oysa dosyada yukarıda değinilen tutanak dışında subuta yönelik bir kanıt mevcut değildir. Hal böyle olunca, davacı ve davalılara iddia ve savunma delillerini sunmak üzere yeniden mehil verilmesi, elatma olgusunun kim yada kimler tarafından gerçekleştirildiğinin açıkça belirlenmesi ve ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir. SONUÇ : Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün yukarıda açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.4.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. yarx (karar kazancıdan alınmıştır) |
13-04-2007, 15:40 | #12 |
|
arkadaşlar benim bu konuyla ilgili bir sorum var. başkasının tapulu yerine haksız inşaat değilde ağaç dikilip bahçe yapılmış ise yine aynı usul ve yöntem mi geçerlidir.
|
14-04-2007, 08:53 | #13 |
|
Merhaba,
Başkasının arsasına ağaç dikmenin, başkasının arsasına yapı yapma hükmünde olacağı Medeni Kanun 729. maddesinde belirtilmiştir.Buna göre,729. madde aracılığı ile aynı kanun 722, 723 ve 724. maddeleri aynen uygulanacaktır.(El Atmanın Önlenmesi Davaları-Eraslan ÖZKAYA-Shf.714) Yani sizin deyiminizle "aynı usul ve yöntem" uygulanacaktır. Ancak yerleşmiş yargıtay içtihatlerine göre, kavak ve söğüt ağaçlarını belli bir süre sonra kesilip götürülen, kalıcı nitelikte taşımayan ağaçlar olarak kabul etmiş,bunları menkul mal hükmüne tabi tutmuş, kesilip götürülmesinde fahiş zarar unsurunu aramamıştır.(1.HD.26.04.1984 T. 1984/5257 E - 1984/4929 K; HGK.09.05.1986 T. 1985 /1-442E - 1986/502K) Saygılarımla |
02-05-2007, 13:37 | #14 |
|
Merhaba benim de bu konuda bir sorum var.Başkasının tapulu yerine köy muhtarlığı köyün içme suyunu karşılamak için su kuyusu yaptırıyor.Bu husus tapuya bildirilmemiş ancak muhtarlık kuyuyu 15 yıldır kullanıyor.Biz arazinin sahibi olarak muhtarlığa karşı kuyuyu kaldırmak için el atmanın önlenmesi davası açmak istiyoruz.Bu dava konusunda nasıl hareket edeceğimi bir türlü belirleyemedim.Ayrıca aynı zamanda ecri misil de isteyebilir miyim?Teşekkürler...
|
07-05-2007, 10:07 | #15 |
|
Sayın Bercan,
Sizin sorunuzun haksız inşaat hükümleri uyarınca çözülemeyeceğini düşünüyorum. 1960 tarihli yeraltı kaynakları kullanımı ile ilgili kanun uyarınca sorunuza çözüm bulabilirsiniz.Doğal kaynaklar arzın bütünletici parçasıdır. Ancak, yeraltı kaynakların suni bağlantısı bunun istisnasıdır. Bu nedenle haksız inşaat hükümleri uyarınca bir dava açılamayacağını düşünüyorum. |
04-01-2008, 12:36 | #16 |
|
Tüm meslektaşlarımın yeni yılını kutluyorum. Benim müdahalenin men'i, kal ve ecrimisil konusunda bir davam var. Dava karar aşamasında ancak hukuka aykırı bir karar çıkması durumu söz konusu, bu sebeple sizinle paylaşıp yorumlarınızı almak istedim.Olay şöyle;
Antalya İlinde önceden köy kapsamında bulunan bir yerde çok paydaşlı tapulu bir mülk, imar uygulaması nedeniyle parsellere ayrılıyor. Davalı ile müvekkilim bu mülkte paydaş iken parselasyon çalışması neticesi davalının parseli ile müvekkil davacının parseli yan yana iki parsel şeklinde tapuya tescil ettiriliyor. Davalı, imar uygulamasının yapılmasından 3-4 ay kadar önce 120 m2 büyüklüğünde ve 63 m2'si müvekkilin arsasına taşar vaziyette bir gecekondu inşaatı yapıyor. Davalı, müvekkile ait geri kalan parsele ağaç dikmek ve duvar çekmek suretiyle müvekkilin parselini kendi parseli içinde eritiyor. Yani bilirkişi incelemesinde çıkan manzara şu evin (taşkın inşaatın) 63 m2.'si müvekkil arsasında ayrıca muhtelif sayıda ağaç ve duvar da davalı tarafından yapılmış bu sebeple keşif mahallinde müvekkile ait bir arsa gözükmüyor. Anılan inşaat kadastral fotoğraflarda gözükmüyor ama evin imar uygulamasından önce yapıldığı konusunda bilirkişi raporu var.Biz davamızda müdahalenin men'i, muhtesatın kal'i ve ecrimisil talebinde bulunduk. Davalı taraf ise inşaatın imar uygulamasından önce yapıldığı sebebiyle iyiniyetli olduklarını ve davanın reddini talep ettiler. Mahkemece yapılan keşif neticesi verilen bilirkişi raporunda İNŞAATIN İMAR UYGULAMASININ KESİNLEŞMESİNDEN ÖNCE YAPILDIĞI, İNŞAATIN BEDELİNİN ARSA BEDELİNDEN DÜŞÜK OLMASI NEDENİYLE (ÇÜNKÜ İNŞAAT GECEKONDU VE ARSA BELEDİYE HİZMETLERİNDEN YARARLANAN ANA CADDEYE YAKIN OLDUĞU İÇİN DEĞERLİ BULUNDU) YIKIMIN AŞIRI ZARAR DOĞURMAYACAĞI tespit edildi. Mahkemece geçen celse verilen ara karada davacı olarak tarafımıza davalı tarafından yapılan inşaat bedeli ve dikilen ağaç bedeli olarak toplam 27.000,00 YTL.'nin mahkeme veznesine depo edilmesi için kesin süre verildi. Ancak sorun şu mahkemece bizden inşşat ve ağaç bedeli alındıktan sonra yıkıma karar verilecek. Oysa benim görüşüm şu eğer inşaat bedeli ve ağaç bedeli bizden tahsil ediliyor ise yıkıma değil inşaatın ve ağaçların tarafımıza aidiyetine karar verilmesi gerekir, bu halde Belediye'den ifrazının mümkün olup olmadığı hususunda görüş alınması lazım, mahkemece bu görüş alınmadı. Ya da eğer yıkıma karar verilecekse bizden inşaatın ve ağaçların asıl değeri değil enkaz değerinin talep edilmesi lazım. Bu durumda hem inşaatın ve ağaçların gerçek değerini ödeyip hem de yıkım kararı çıkarsa müvekkilin ciddi boyutta zararı doğacak zira müvekkil yıkacağı eve ve keseceği ağaçlara gerçek değerini ödemiş olacak ve arsasına ancak %50 değerini daha ödeyerek sahip olabilecek. Yani durum oldukça karmaşık bir hale geldi. Bu hususlarla birebir örtüşen bir yargıtay içtihadına ihtiyacım var zira ancak böyle bir içtihatla mahkemeyi vereceği yanlış karardan döndürebilirim diye düşünüyorum. Yardımlarınızı bekliyorum ve şimdiden teşekkür ediyorum. Saygılarımla. |
04-01-2008, 19:51 | #17 |
|
(aleyhe bir karar) maalesef sorunuza verilebilecek cevap olumsuz:
T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2001/14582 K. 2002/364 T. 17.1.2002 • TAŞKIN İNŞAAT ( Bir Kimse Kendisine veya Yasanın Himaye Ettiği Bir Hakka Dayanarak Üçüncü Bir Şahsa Ait Taşınmaz Üzerine Ayrılmaz Parça Niteliğinde Yapı İnşa etmesi ) • EL ATMANIN ÖNLENMESİ VE KAL ( Bir Kimse Kendisine veya Yasanın Himaye Ettiği Bir Hakka Dayanarak Üçüncü Bir Şahsa Ait Taşınmaz Üzerine Ayrılmaz Parça Niteliğinde Yapı İnşa etmesi ) • İMAR PARSELİ ( Üçüncü Bir Şahsa Ait Taşınmaz Üzerine Ayrılmaz Parça Niteliğinde Yapı İnşa Etmesi ve İmar Uygulaması Sonucu Buranın Davacıya Ait İmar Parseli İçerisinde Kalması ) • KUSUR ( Kendi Arzu ve İradesi Dışında İdari Kararla Oluşan Bir Durum Söz Konusu Olması Nedeniyle Kusurlu Sayılamaması ) 3194/m.18 ÖZET : Bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait taşınmaz üzerine ayrılmaz parça ( mütemmün cüz ) niteliğinde yapı inşa etmiş, imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içersinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. DAVA : Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan davada, mahkemece verilen karar süresinde temyiz edilmekle, dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR : Yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın ( mütemmim cüz'ün ) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 684. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Nevarki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın 1605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3194 sayılı imar yasasının 18. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça ( mütemmim cüz ) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır. Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça ( mütemmim cüz ) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır. 2981 sayılı yasanın 3290 sayılı yasa ile değişik 10/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir. Gerçekten bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça ( mütemmim cüz ) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur. Somut olaya gelince;tarafların önceden paydaş bulundukları kadastral parsele davalı tarafından inşa edilen çekişmeli yapının sonradan yapılan imar şuyulandırma sonucu davacı adına tescil edilen imar parselinde kaldığı saptanmıştır. Hal böyle olunca yıkıma karar verilen davalıya ait evin kaim bedelinin uzman bilirkişilerce hesap ettirilerek belirlenen değerin mahkeme veznesine depo ettirildikten sonra yıkıma da karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile bu isteğin reddi doğru değildir. SONUÇ : Davalının bu yöne değinen temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 17.1.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |
01-02-2008, 23:58 | #18 |
|
sayın adnan koray konu ile yakından ilgilendiğinizi anlıyorum bana da bir yol gösterir iseniz sevinirim.. sanırım bazı konuları birbirine karıştırıyorum..
konu şu şekilde müvekkilimin ailesi zamanında bir vakıftan bir taşınmaz ediniyor.. daha sonra zamanla bu taşınmaz vakfa bağışlanıyor.. tapuda vakıf adına kayıtlı.. ancak bir bölümü müvekkilime kat irtifakı olarak veriliyor.. ancak kat irtifakı olarak tahsis edilen kısımda belli bir metrekare vakfça kiraya veriliyor ve şu an sağlık ocağının bir odası olarak kullanılıyor.. şimdi ben burada nasıl bir yol izlemeliyim.. önce bir tesbit davası mı? yoksa müdahalenin meni ve kal davası mı? eğer müdahalenin meni davası açacak isem bu durumda davalı taraf kim olmalıdır? vakıf mı aynı zamanda kiracı mı? taşınmazın değerini de bilemiyorum çünkü tamamlanmaış yapı ve zamanında belediyeden ruhsata aykırı yapıldığı için de ceza almış ve yıkım kararı çıkartılmış bir yer... tüm üyelere teşekkür ediyorum.. |
02-02-2008, 15:04 | #19 |
|
Sayın Nhn,
Anlatımınız yeterli olmamakla birlikte; 1. Sizin olayınızda burada anlatılan haksız inşaat hükümlerinin uygulanamayacağı bu nedenle de KAL davasının açılamıyacağını düşünüyorum. Herşeyden önemlisi taşınmazın maliki Vakıftır. Vakıfın yaptığı inşaatte vakıfındır. 2) Sorunuz çok kapsamlı sorunları kapsamakla birlikte, Eğer Kat irtifakınız varsa; bu durumda,hem işgalcilere hem de vakıfa karşı el atmanın önlenmesi davası(çekişmenin ve el atmanın önlenmesi davası şeklinde de olabilir) açılabileciği kanaatindeyim. |
02-02-2008, 16:07 | #20 |
|
özetlemek istediğim için ayrıntılı anlatamıyorum. Kat irtifakı sahibi olan müvekkilimin 30 m2 lik alanında 10m2lik bir oda bulunuyor. taşınmazın hemen yan parseli bir vakfa bağışlanmış. bu 10 m2 lik oda aslında plan projede yer almıyor fakat vakıfça kiraya verilmiş ve kullanılıyor. bizim amacımız bu odayı yıktırmak, plan projeye uygun kat irtifakı olan yeri tamamlatmak.. bunun için nereden başlamak gerekir diyorum?? neden kal davası açamıyoruz biraz daha açıklayabilir misiniz? ayrıca bu davaya başlamadan evvel ihtar zorunlu mudur?
|
02-02-2008, 16:34 | #21 |
|
Sayın Nhn,
Bu konuda ayrıntılar önemli. Şunu karıştırmamak lazım. sizin olayınızda haksız inşaat hükümleri uygulama alanı bulmaz. Haksız inşaat konusu farklı bir konu.Buradan hareketle tüm inşaatin yıkımını isteyemezsiniz demek istemiştim. Siz ise, Kat irtifakı ve kat mülkiyeti hükümleri çerçevesinde çözüm bulacaksınız.Bu hükümler uyarınca el atmanın önlenmesi ve projeye uygun hareket edilmesini talep edebilirsiniz. Sizin olayınıza benzer bir içtihatı sunuyorum. Bundan faydalanabilirsiniz: T.C. YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2002/11432 K. 2002/12002 T. 31.10.2002 DAVA : Taraflar arasında görülen davada; Davacı, 11 parselde kayıtlı 10/560 arsa paylı 18 nolu depo ve asma dükkanda lehine kat irtifakı olduğunu, davalıların hakları olmadan burayı kiraya vererek, mülkiyet hakkına tecavüz ettiğini ileri sürerek, elatmaları önlenerek, dava konusu yerin proİesine uygun hale getirilmesini talep etmiştir. Davalılar, dava konusu yerin davacının muvafakatı ile kiraya verildiğini, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, davacının davasının ispatlayamaması nedeniyle, davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafça süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi Hülya Gerçeker'in düzenlediği rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. KARAR : Dosya içeriğinde, toplanan delillere göre, 182 ada 11 parsel sayılı taşınmaz üzerinde proİesine uygun olarak inşa edilen taşınmazın 18 nolu bağımsız bölümünün kayden davacıya ait olduğu, davalıların mülkiyetinde olan 19 nolu bağımsız bölüm ile davacı taşınmazı arasındaki duvarın davalılar tarafından kaldırılıp, her iki bölümün birleştirildiği ve dava dışı üçüncü kişiye kiraya verildiği anlaşılmaktadır. Esasen bu hususlar tarafların ve mahkemenin de kabulündedir. Söz konusu birleştirme ve kiralama işleminin davacı kayıt malikinin muvafakatı ile yapıldığı savunulmuş ve mahkemece de bu savunmaya değer verilmiş ise de, davacı ile davalılar ve dava dışı kiracı arasında oluşan bir kira ilişkisi mevcut değildir. Savunmaya dayanak yapılan muvafakatın varlığı kabul edilse bile, muvafakatın en geç dava tarihinde dava açılmakla geri alındığı kabul edilmektedir. SONUÇ : Hal böyle olunca, davacının mülkiyet hakkına değer verilerek bağımsız bölümler arasındaki duvarın kaldırılması yoluyla davalıların elatmalarının önlenmesine, bu yeri dava dışı kişiye kiraya vermek suretiyle yarattıkları muarazanın önlenilmesine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 31.10.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (kazancıdan alınmıştır) |
02-02-2008, 17:07 | #22 |
|
el atmanın önlenmesi ile taşkın inşaat arasındaki farkı anlayamıyorum sanırım..
|
05-02-2008, 12:53 | #23 |
|
böyle bir dava inşaat sahibi tarafından arsa malikine inşaatın bedelinin istenmesini teminen tazminat olarak açıldı.inşaat sahibi olan karşı taraf kötü niyetli kabul edildiği için ancak asgari levazım değerine hükmedildi.Ancak asgari levazım değeri yanlış hesaplandı.İnşaatın değeri bayındırlık fiyatlarına göre hesaplanıp bu miktar üzerinden işçilik ve yapımcı karı olarak % 25 tenkis edildi.Oysa kullanılan malzemenin piyasadaki en düşük değerinin hesaplanması gerekliydi.Kararı temyiz ettik.Sizce karar bozulur mu?
|
05-02-2008, 16:36 | #24 |
|
Karar bozulur mu bozulmaz mı bu Yargıtay'ın bileceği bir şey. Ancak Yargıtay'ın kökleşmiş içtihatları şu şekildedir:
T.C. YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİ E. 2002/13054 K. 2003/1148 T. 6.2.2003 • ALACAK DAVASI ( Haksız İnşaat Nedeniyle Doğan Alacağın Tahsili ) • HAKSIZ İNŞAAT ( Davacıların Başkasına Ait Tapulu Taşınmaza Kendi Levazımı İle Bina Yapmaları ) • İYİNİYET ( Mahkeme Kararının Varlığını Bilen veya Bilmesi Gereken Davacıların İyiniyetli Olmadığının Belirlenmesi ) • ASGARİ LEVAZIM DEĞERİ ( Başkasına Ait Tapulu Taşınmaza Kendi Levazımı İle Bina Yapan Davacıların Ancak Asgari Levazım Değerini İsteyebilmesi ) • ASGARİ LEVAZIM DEĞERİNİN HESAPLANMASI ( Bu Hesaplamaya Kullanılan Tüm Malzemenin İşçilik ve Yapımcı Karı Gibi Unsurların Dahil Edilmemesi ) 4721/m.723 ÖZET : 8.1.2001 tarihinde kesinleşen Yargıtay on dördüncü hukuk dairesi kararı karşısında artık davacıların iyiniyetinden sözedilemez. Bu durumda davacıların isteyebileceği giderler MK.nun 723/3. maddesinde belirtilmiştir. Davacılar başkasına ait tapulu taşınmaza kendi levazımı ile bina yapan kişiler konumunda olduğundan ancak levazımın asgari değerini isteyebilirler.Asgari levazım değerinin yapıda kullanılan tüm malzemenin işçilik ve yapımcı karı gibi unsurlar gözetilmeksizin piyasadaki en düşük değerlerinden yapım yılı veya yıllarına göre yıpranma düşüldükten sonra elde edilecek miktar şeklinde hesaplanacağı da benimsenmiş bulunmaktadır. Mahkemenin hükme esas aldığı bilirkişi raporu az yukarıda açıklanan hususlara açıklık getiren bir rapor değildir. Anılan raporda davacılar tarafından yapılan bina için asgari levazım değerine ilişkin bir tesbit bulunmamaktadır. DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacılar, davalının tapulu taşınmazına ev yapması için kendilerine izin verdiğini, ancak daha sonra eve sokmadığını, açtıkları tapu iptali tescil davasının ifraz şartı gerçekleşmediğinden dolayı reddedilmesi nedeniyle davalının sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek fazlasını saklı tutup 7.000.000.000 TL birleşen dava ile de 3.000.000.000 TL.nın faiziyle tahsilini talep etmiştir. Davalı, evi eşinin yaptırdığını savunarak davanın reddini dilemiştir. Mahkemece kesinleşmiş mahkeme kararına ve davacıların evi ileride kendilerine verileceği inancı ile almalarına dayanılarak davanın ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir. Dosyada mevcut davacılar tarafından davalı aleyhine açılan 1999/10 esasta kayıtlı tapu iptali tescil davasında evin değerinin arsa değerinden fazla olduğu ancak ifraz koşulunun gerçekleşmediğine dayanılarak dava reddedilmiş, davacıların temyizi sonucu karar Yargıtay ondördüncü hukuk dairesince davalı Sultan adına tapulu yerde onayı olmaksızın kayınpederinin isteği ile dava konusu binanın yapıldığı zeminin satıldığına veya bağışlandığına ilişkin belge olmadığına göre ilerde kendilerine verileceği inancı ile yapıldığından sözedilemeyeceği yani subjektif koşul olan iyiniyet koşulunun olayda bulunmadığına dayanılarak gerekçeden düzeltilerek onanmıştır. 8.1.2001 tarihinde kesinleşen bu karar karşısında artık davacıların iyiniyetinden sözedilemez. Bu durumda davacıların isteyebileceği giderler MK.nun 723/3. maddesinde belirtilmiştir. Davacılar başkasına ait tapulu taşınmaza kendi levazımı ile bina yapan kişiler konumunda olduğundan ancak levazımın asgari değerini isteyebilirler. Gerek öğreti gerekse sapma göstermeyen uygulama ile asgari levazım değerinin yapıda kullanılan tüm malzemenin işçilik ve yapımcı karı gibi unsurlar gözetilmeksizin piyasadaki en düşük değerlerinden yapım yılı veya yıllarına göre yıpranma düşüldükten sonra elde edilecek miktar şeklinde hesaplanacağı da benimsenmiş bulunmaktadır. Mahkemenin hükme esas aldığı bilirkişi raporu az yukarıda açıklanan hususlara açıklık getiren bir rapor değildir. Anılan raporda davacılar tarafından yapılan bina için asgari levazım değerine ilişkin bir tesbit bulunmamaktadır. Mahkemece açıklanan şekilde inceleme ve araştırma yapılmadan yetersiz bilirkişi raporu esas alınarak yazılı şekilde hükmün kurulması bozmayı gerektirir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı temyiz edilen hükmün davalı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 6.2.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi. |
25-03-2008, 18:02 | #25 | |||||||||||||||||||||||
|
Benimde yanıtını aradığım sorulardan biri bu men-i müdahele davası açılmadan önce davacının davalıya ihtar çekme zorunluluğu varmıdır yokmudur? |
26-03-2008, 17:57 | #26 |
|
İhtar, men'i müdahale ve haksız yapının yıkımı davaları için bir dava şartı değildir.
Ancak, uzun zamandır haksız inşaate ses çıkarmayan kişinin zımnen onay vermiş sayılacağından kişi, onay vermediğini dilerse, ihtar çekerek kullanabilir. Ayrıca ihtar bazı davalar için şarttır: Örneğin intifadan men için mutlaka ihtar gerekir. Ancak bu bilindiği üzere paydaşlar arasında olan bir şeydir. |
29-03-2008, 13:38 | #27 |
|
Değerli meslektaşlarım,değerli zamanınızı ayırarak yardımcı olduğunuz için şimdiden teşekkür ediyorum.Sorum şu;
Müvekkilin babasına ait ev depremde yıkılmıştır.Depremden 1 yıl sonra da babası vefat etmiştir.Bu sırada müvekkil yaşça küçüktür.Bütün kardeşler babalarının ölümünün ardından en büyük ağabeyin himayesinde(ağabey o dönemde evlidir.) depremden sonra yapılan geçici barakada yaşamaya başlarlar.Yıllar sonra müvekkil evlenir,yurt dışına yerleşir.Yazları geldiğinde kalacak bir yerleri olsun diye diğer tüm kardeşlerinden de izin almak suretiyle (davalı ağabeyden izin alındığına dair tanık beyanları var)geçici baraka yerine yapılan ,yıllarca kimsenin oturmaması ve ilgilenmemesi nedeniyle harabe olmuş,ahır olarak kullanılan, afet konutunu yeniden inşa eder.Bu konutun alanı öncesinde 66 m2 iken müvekkilce yapılan eklemelerle 100 m2 olmuştur.Müvekkil bütün kardeşlerini arayarak bu inşaatı yaparken onaylarını almıştır.Müvekkil ,içi rahat ,bu kalıntı haldeki yere yüklüce bir masraf yaparak burayı ikamete uygun hale getirmiştir.Sonrasında müvekkilin yine yurt dışında yaşayan ağabeyi inşaat tamamlandıktan birkaç ay sonra yaklaşık otuz yıldır üzerine almadığı tapuyu borçlanma bedelini ödeyerek adına tescil ettirmiş ve müvekkilin evden çıkmasını istemiştir.Davalı ağabey babaları öldükten sonra ailenin en büyüğü olduğu için kendini hak sahibi olarak kaydettirmiş,ancak bu durumdan o dönemde çocuk yaşta olan müvekkilin haberi yokmuş.Müvekkil bu taşınmaz üzerinde babasından kalan yıkılan evin yerine yapılmasından ötürü tüm kardeşlerin hak sahibi olacağı inancındaymış.Şimdi biz bu durumda temliken tescil ,mümkün görülmezse yapılan masrafın sebepsiz zenginleşme oluşturduğu için müvekkile iadesine karar verilmesini talep ettik.Temliken tescil talebimiz müvekkili daha çok tatmin ediyordu,ne olur ne olmaz düşüncesi ile ikinci talepte de bulunmuştuk.Bu nedenle de yapılan masraflar için faiz talep etmemiştik.Önümüzdeki celse dosyanın karara çıkma ihtimali çok yüksek.Temliken tescil talebimiz reddedildiği takdirde diğer seçenek açısından ıslahla faizi talep etmemiz mümkün olur mu(fazlaya dair haklarmızı saklı tuttuk),bilirkişi raporları yapılan masrafın ve beklentimizin altında çıktı,bu durumda faizi talep edebileceksek kabul etmediğimiz bilirkişi raporuna göre mi değer belirleyip harç yatıracağız yoksa yaptığımız masraf bedeline göre mi ? Ya da genel olarak faizi ıslah etmek istediğimizi belirtmemiz mi gerekir?Bazı Yargıtay kararlarında ıslah tarihine kadar işleyen faizin asıl alacağa dönüştürülmek suretiyle harca tabi tutulması gerektiği belirtilmektedir.Bu durumla birebir örtüşen bir karar bulamadım,temliken tescilde; elimdeki bazı Yargıtay kararlarında yapıyı yapmakta haklı bir sebebin olması da iyi inancıngöstergesi olarak kabul edilmiş,bu durum kanaatinizce temliken tescil olarak kabul edilebilir mi?Bu arada davalı ağabey vekili karşılık dava olarak müdahalenin meni davası açtı,asıl davada esas hakkındaki beyanında her iki talebimiz açısından yasal koşulların oluşmadığından bahisle reddini, istenildiği takdirde inşaatta kullanılan malzemelerin sökülüp götürülmesine karar verilmesini talep etti. Sabrınız ve yardımlarınız için çok teşekkürler .Saygılarımla. |
31-03-2008, 16:29 | #28 |
|
Konuya ilişkin olarak temliken Tescil Talebinizin reddedilebilir diye düşünüyorum.
Çünkü inşaatin yapımına ses çıkarılmamış olunması iyiniyetin varlığı için yeterli değildir. Ayrıca harici bir satım da söz konusu değildir. Rızaların varlığı için de tanık delili yeterli değildir. T.C. YARGITAY 14. HUKUK DAİRESİ E. 1986/5833 K. 1987/5222 T. 18.6.1987 • TEMLİKEN TESCİL ( İyiniyet ) • İYİNİYET ( Temliken Tescil ) • MÜŞTEREK MÜLKİYETLİ TAŞINMAZDA BİNA YAPMA ( İmar Yasası Gereği İfraz Durumu ) • İMAR YASASI GEREĞİ İFRAZ DURUMU ( Müşterek Mülkiyetli Taşınmazda Bina Yapma ) • BAŞKASININ ARSASINA İYİNİYETLE İNŞAAT 743/m.650 ÖZET : Binanın davalının paydaş olduğu sırada rızası alınarak yapıldığı iddia ve ispat edilmemiştir. İnşaata ses çıkarılmamış olması iyiniyetin kabulü bakımından yetmez. Harici alım ve satım da sözkonusu değildir. Bina yerinin parselden ifrazında İmar Yasası bakımından bir sakınca olup olmadığı da ilgili yerden sorulup saptanmalıdır. DAVA VE KARAR : Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 28.10.1985 gününde verilen dilekçe ile temliken tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 9.4.1986 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kâğıtlar incelenerek gereği düşünüldü: M.K.’nun 650. maddesi uyarınca temliken tescil için diğer koşullarla birlikte binanın iyiniyetle yapıldığının kanıtlanması gerekir. Dava konusu 4 sayılı parsel ile bitişiğindeki dava dışı 3 parsel sayılı taşınmaz bir parça halinde tarafların müşterek mülkiyetinde iken tapulama sırasında bölünerek tesbit ve tescil olunduğu, davacı tarafından yapıldığı anlaşılan binanın davalıya ait 4 sayılı parselde kaldığı anlaşılmaktadır. Ancak, binanın davalının paydaş olduğu sırada rızası alınarak yapıldığı iddia ve ispat edilmemiştir. İnşaata ses çıkarılmamış olması iyiniyetin kabulü bakımından yetmez. Harici alım ve satım da sözkonusu değildir. Bu durumda başlangıçta açıklanan yasa maddesinde yazılı iyiniyetin varlığı düşünülemez. Kabule göre de, bina yerinin 4 sayılı parselden ifrazında İmar Yasası bakımından bir sakınca olup olmadığı da ilgili yerden sorulup saptanmamıştır. Bu yönler gözetilmeden yazılı gerekçe ile davanın kabulü doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerinde bulunduğundan hükmün ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi. |
31-03-2008, 21:02 | #29 |
|
Sayın Koray,cevabınız için çok teşekkür ederim.Benim de iyiniyetin varlığının ispatı açısından ciddi endişelerim vardı.Bu konu hakkındaki hemen hemen tüm Yargıtay kararlarını inceledim.(Tabi ulaşabildiğim hukuk programlarındakiler)Belki benim ulaşamadığım ya da gözümden kaçan ,durumumu daha umutlu hale getirecek bir karar olabilir diye düşünüyordum ancak görüyorum ki endişelerim yersiz değilmiş.Değerli vaktinizi ayırdığınız ve ilginiz için çok teşekkür ediyorum.
|
27-03-2009, 01:45 | #30 |
|
Bu konu hakkında kafama takılan bir husus var: Eğer kişi belli bir arsayı büyük bir meblağ ödeyerek iktisap etmişse ve bu arsaya yine masrafı büyük meblağlara varacak bir inşaat yaptıracak ise mahkemeden küçük boyutları olan komşu taşınmazların tahliyesini ve bedelin ödenerek kendisine devrini talep edebilir mi? Uygulamada bunun bir örneği var mı? Cevaplarınız için teşekkür ediyorum...
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
başkasının arsasına inşaat | Av.Ufuk | Meslektaşların Soruları | 20 | 15-11-2021 21:54 |
Elbirliği/paylı Mülkiyet-ortaklığın Giderilmesi-men'i Müdahale-muris Muvazaası | madagaskar | Miras Hukuku Çalışma Grubu | 25 | 05-12-2014 14:01 |
Tedaş A Karşı Meni Müdahale Davası | sorina | Meslektaşların Soruları | 3 | 17-03-2009 22:27 |
Kiracı Men' i Müdahale Davası Açabilir mi? | avorbay | Meslektaşların Soruları | 3 | 18-02-2007 22:48 |
başkasının arazisine inşaat | HEATHER | Meslektaşların Soruları | 5 | 16-02-2007 10:18 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |