24-11-2002, 19:14 | #1 |
|
Kadının Soyadı Olacak Mı?
Yargıdan 'taş fırın' kararı
Anayasa Mahkemesi, kadının, eşinin soyadını almasını 'Bu kamu yararına bir gelenek' diye eşitliğe aykırı bulmadı. Gerekçesi yeni yayımlanan dört yıllık kararda Sezer'in de imzası var. Anayasa Mahkemesi, Medeni Kanun'un 'Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır' maddesinin iptal istemini "Bu durum eşitliğe aykırı değil" diye reddetti. Kadın-erkek eşitliği tartışmasında önemli yer tutan 'kadına kocasının soyadı' kuralı Anayasa Mahkemesi'ne taşınmış; bir yerel mahkeme geçen yıl yürürlükten kaldırılan Medeni Kanun'un buna ilişkin 153. maddesinin iptalini istemişti. Mahkemesi 29 Eylül 1998'de 3'e karşı 8 oyla iptal istemini reddetmişti. Ret kararına katılanlar arasında eski mahkeme üyesi olan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de yer almıştı. Ret kararının gerekçeleri dört yıllık gecikmeyle dünkü Resmi Gazete'de yayımlandı. Mahkemenin onayladığı bu kural geçen yıl çıkarılan yeni Türk Medeni Kanunu'nda da yer almıştı. Dolayısıyla 'erkekler' lehine bu yorum bundan sonra da geçerli. Mahkemenin, ret gerekçeleri şöyle: "İtiraz konusu kural kimi sosyal gerçeklerin doğurduğu zorunluluklardan ve yasa koyucunun yıllar boyu kökleşmiş bir geleneği kurumsallaştırmasından kaynaklanmaktadır. Ale isminin kuşaktan kuşağa doğumla geçmesiyle aile birliği devam etmiş olacaktır. Kamu yararı, kamu düzeni ve kimi zorunluluklar soyadının kocadan geçmesinin tercih nedeni olduğunu göstermektedir. Kaldı ki itiraz konusu kuralda aile isminin sadece erkeğin soyadına bağlanacağı öngörülmeyip, kadın başvurduğunda kocanın soyadıyla birlikte kızlık soyadını da kullanma olanağı vardır. Kadının evlenmekle kocasının soyadını almasının cinsiyet ayrımına dayanan bir farklılaşma yarattığı savı da yersizdir. Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Durum ve konumlarındaki özellikler kimi kişiler için değişik kural ve uygulamaları gerekli kılabilir. Yasa koyucunun aile soyadı olarak kocanın soyadına öncelik vermesi, bu haklı nedenler karşısında eşitliğe aykırılık oluşturmaz." Muhalifler: Bu ayrımcılık Bu karara mahkeme başkanı Mustafa Bumin ile üyeler Yalçın Acargün ve Fulya Kantarcıoğlu muhalif kaldı. Türkiye'nin 1985'te katıldığı, 'Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nin 'farklı cinslerin eşit haklara sahip olması' ilkesini esas aldığına işaret eden üyeler, maddenin iptalini şu gerekçeyle istedi: "Bu kural evlilik birliği içinde aynı hukuksal konumda bulunan taraflardan kocayı kadın karşısında üstün duruma getirmektedir. Bu 'eşitsizliği' kamu düzeni, kamu yararı gibi soyut kavramlarla açıklamak olanaksızdır. Evlenen kadının soyadı üzerindeki kişilik hakkını kimi olasılıklara dayanarak sınırlandırmak demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmaz. Aile soyadının seçimini, evlilikte eşit haklara sahip eşlerin özgür iradesine bırakmayıp, kocaya mutlak bir üstünlük sağlayan kural, yalnız eşitlik ilkesine değil, kadının soyadı üzerindeki kişilik hakkına müdahale niteliği taşıdığından Anayasa'nın 17'nci maddesine de aykırıdır." * 16.11 2002 tarihli Radikal gazetesinden alınmıştır. Av.Habibe Yılmaz Kayar İstanbul Barosu |
25-11-2002, 23:35 | #2 |
|
Değerli grup üyeleri, selamlar, saygılar,
Bütün kadınları olumsuz yönde etkileyen, ikinci sınıf insan yerine koyan, binlerce yıllık kadın mücadelesini hiçe sayarak, cins ayırımcılığını tescilleyen, Mahkeme kararlarının altına erkek hukukçularca atılan imzaları anlamakta zorluk çekmiyorum. Onlar ki, “MEVZİLERİNİ KORUDUKLARINDAN, BİN YILLARIN MİRASINI LİGHT’LIK YAPMADAN OĞULLARINA AKTARDIKLARINDAN VE GEÇMİŞLERİNE İHANET ETMEDİKLERİNDEN DOLAYI TARİH SAYFALARINA KARA HARFLERLE YAZILMAYACAKLARDIR.” Ya kadın hukukçular? Bu konuda söylenecek hem çok şey var hem hiçbir şey yok! Şimdi sadete gelmek gerekirse... Bir bayan avukat, kendi soyadını kullanmak istemiyle zannedersem 1997 yılında yalnızca bekarlık soyadını kullanmak istemiyle, mevcut yasanın da Anayasa’ya aykırılığı iddiası ile dava açmıştı. Anayasa Mahkemesi 1998 yılındaki “kısa kararında” bu talebi reddetmişti. Aradan tam 4 yıl geçti ve Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararını yazdı ve açıkladı. Ben de kendi soyadımı kullanmaktan bahisle, yeni MK’nın yürürlüğe girdiği tarihten sonraki bir dönemde yani 2002 yılında aynı istemle Anayasaya aykırılık itirazımla birlikte bekarlık soyadımın tescili istemiyle dava açtım.Yasanın “kadın kocasının soyadını alır” amir hükmünün Ay. 10, 12/1, 17, 20, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 2, İHAS madde 14, İHAS 7. protokol, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın önlenmesi Söz. 2, 16, MK 8 maddelerine aykırı olduğunu ayrıntılı bir şekilde açıkladım. Bu davadaki talebin yasaya aykırı olduğundan bahisle davam reddedildi ve Anayasa aykırılık itirazım “ciddi bulunmadı”. Yaklaşık 2 ay önce temyize gönderdim. Bu arada Anayasa Mahkemesinin gerekçeli kararı yayımlandı. Sorularım : 1- Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararını 4 yıl sonra açıklayabilir mi? Bu süre makul sürenin sınırlarını aşmıyor mu? 2- Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı yayımlandıktan sonra 10 yıl içinde benzer konuda dava açılamayacağı hepinizce malum. Anayasa Mahkemesi eski MK 153’e göre inceleme yaptı. 2002 yılında yeni yasa yürürlüğe girdi ve ben bu yasa gereğince başvurdum. Yeniden inceleme yapılacak mı? 3- Mahkeme kararları gerekçeli olmalı. Anayasa Mahk. Kararına baktığımızda : İtiraz konusu kural kimi sosyal gerçeklerin doğurduğu zorunluluklardan ve yasa koyucunun yıllar boyu kökleşmiş bir geleneği kurumsallaştırmasından kaynaklanmaktadır. Ale isminin kuşaktan kuşağa doğumla geçmesiyle aile birliği devam etmiş olacaktır. Kamu yararı, kamu düzeni ve kimi zorunluluklar soyadının kocadan geçmesinin tercih nedeni olduğunu göstermektedir. Kaldı ki itiraz konusu kuralda aile isminin sadece erkeğin soyadına bağlanacağı öngörülmeyip, kadın başvurduğunda kocanın soyadıyla birlikte kızlık soyadını da kullanma olanağı vardır. Kadının evlenmekle kocasının soyadını almasının cinsiyet ayrımına dayanan bir farklılaşma yarattığı savı da yersizdir. Anayasa'nın 10'uncu maddesindeki eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmez. Durum ve konumlarındaki özellikler kimi kişiler için değişik kural ve uygulamaları gerekli kılabilir. Yasa koyucunun aile soyadı olarak kocanın soyadına öncelik vermesi, bu haklı nedenler karşısında eşitliğe aykırılık oluşturmaz." Gerekçeye baktığımızda : a- Kararda bahsi geçen sosyal gerçekler nelerdir? b- Mahkemeler kökleşmiş geleneklerin bekçileri midir, yoksa değişen dünyada yasalardaki gerici, antidemokratik, cinsiyetçi vs. maddeleri ayıklamakla/yorumlamakla mı yükümlüdür? c- Hangi kamu yararı ve hangi kamu düzenidir. Bu kamu yararı ve düzeni kadının soyadını kullanmasıyla nasıl bozulacaktır bu konuda gerekçede hiçbir açıklama yoktur. Soyut bir kamu düzeni, kamu yararı ibaresi o kararın gerekçesi olamaz. Neden kadının soyadını kullandığı ülkelerde Kamu yararı ve kamu düzeni bozulmamaktadır da bizim ülkemizde bozulmaktadır? (Hollanda, Frn, USA, Yunanistan, Portekiz, İspanya, Almanya ilk akla gelenler) Siz ne düşünüyorsunuz? Av. Ayten |
26-11-2002, 18:27 | #3 |
|
Kadın - erkek gerginliğine hayır!
Evde huzur istiyoruz.. .-) |
27-11-2002, 01:47 | #4 |
|
Bir Bayan Avukat olarak Merhaba demeliyim bu konuya
Hakimin ;önüne gelen bir soruna nasıl karar verceği belirlenirken; öncelikle bu konuda uygulanması gerekli yasa hükümlerini araştırması,O konuda uygulanabilecek yasa hükmü yoksa örf-adet kurallarını araştırması ve buna göre karar vermesi, yine o konuda örf-adet kuralları yoksa ,kendisi yasa koyucu olsaydı bu sorunu nasıl çözümleyecek idiyse vicdani kanaatine göre karar vermesi gerektiği aşikardır. Mahkemeler elbette "kökleşmiş geleneklerin salt bekçisi "değildir. Çünkü toplumsal mozaiğimizin içinde örneğin "kan davası" töresi hala var. Ne var ki,toplumun yaşam biçimi ve kendini ifade etmesi olarak nitelendirilen ve sahiplenilen ve bu özellikleriyle "ayırtedilen"bir kısım geleneksel, töresel davranış kalıplarını da yok saymamız mümkün değildir. "Aile" oluşumu gerçekleşirken; doğan çocukların ait olduğu ailenin tesbiti yapılırken edinecekleri soyadının belirlenmesi temel sorundur.Aynı zamanda "aile birliği "açısından gereklidir. Bu kadar "çok renkli" toplumsal mozaike sahip olarak objektif bir gözle kendimize baktığımızda; belki de en "ortak" paylaşımımız "kız isteme","düğün","doğum","ölüm" olaylarındadır. Biz toplum olarak en çok "aile" kavramına sahip çıkarız.Çünkü bireysel yaşayan bir toplum yapımız yok. Bu sebeple; Evlenen kadının kocasının soyadını alması ve dilerse kendi soyadını kocasının soyadı ile birlikte kullanabilme hakkının var olduğu bir durumda (kİ; kendi soyadı da aynı zamanda annesinin değil,babasının soyadı iken..) Kadının soyadı üzerindeki kişilik haklarının "sınırlandırılması" olarak kabul edilmesi ve bu sebeple Anayasa'ya aykırı bulunduğu iddiası "bence" haklı değil. Kadınların "babasının" soyadını taşıması sorunundan çok daha önemli sorunlarla karşı karşıya olduğunu düşünüyorum. Şiddet,mal rejimleri,evliliğin sona ermesinin sonuçları ,velayet gibi "geleneksel" "hukusal" ve de "flört fahişeliktir..!" diyen "SİYASAL" çok fazla sorunlarımız var. Soyadı konusunda "light" olmak, asıl taşfırınları etkilemiyor. derim Saygılarımla. |
28-11-2002, 01:31 | #5 |
|
Sayın Ege,
Soyadına ilişkin amir hükmün eşitliğe aykırı olduğu iddialarına/ma, gerek THS e-mail grubunda gerekse forum alanında kadınların dışında karşı duran olmadı. Kadınların karşısında, yine kadınları görmek hayret verici değil ama bir kez daha üzücü. “Hakimin ;önüne gelen bir soruna nasıl karar vereceği belirlenirken; öncelikle bu konuda uygulanması gerekli yasa hükümlerini araştırması,O konuda uygulanabilecek yasa hükmü yoksa örf-adet kurallarını araştırması ve buna göre karar vermesi, yine o konuda örf-adet kuralları yoksa ,kendisi yasa koyucu olsaydı bu sorunu nasıl çözümleyecek idiyse vicdani kanaatine göre karar vermesi gerektiği aşikardır.” Yukarıda yazmış olduğunuz MK 1 gereği , Hakim önüne gelen konuda uygulanması gereken bir yasa hükmü olup olmadığını araştırmak zorundadır. O konuda uygulanacak bir yasa hükmü yoksa örf ve adete başvurur. Mevcut yasanını Anayasaya, İnsan Hakları Beyannamesi’ne, İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesine Dair sözleşmeye aykırı olduğu iddiasındayım. Alt norm, üst norma aykırı olamaz kuralı gereği, yasalar, Anayasaya ve Anayasa 90 gereği Türkiye’nin usulüne uygun olarak imzalayarak, yürürlüğe giren sözleşmelere aykırı olamaz. Yani mevcut olayda uygulanacak yasa hükmü var! Anayasaya aykırılık itirazında bulunurken, bunları tek tek yazdım. Böyle bir durumda uygulanacak yasa hükmü yok ve örf ve adete bakılır gibi bir yorumla nasıl bu sonuca vardınız merak ediyorum. “Ne var ki,toplumun yaşam biçimi ve kendini ifade etmesi olarak nitelendirilen ve sahiplenilen ve bu özellikleriyle "ayırtedilen"bir kısım geleneksel, töresel davranış kalıplarını da yok saymamız mümkün değildir. "Aile" oluşumu gerçekleşirken; doğan çocukların ait olduğu ailenin tesbiti yapılırken edinecekleri soyadının belirlenmesi temel sorundur.Aynı zamanda "aile birliği "açısından gereklidir. Bu kadar "çok renkli" toplumsal mozaike sahip olarak objektif bir gözle kendimize baktığımızda; belki de en "ortak" paylaşımımız "kız isteme","düğün","doğum","ölüm" olaylarındadır. Biz toplum olarak en çok "aile" kavramına sahip çıkarız.Çünkü bireysel yaşayan bir toplum yapımız yok.” Diyorsunuz ve bu geleneklere atıf yapıyorsunuz. Ancak bir hukukçu olarak ben tartışmayı yine hukuk sınırlarında yapmak istiyorum. Çünkü geleneklere boyun eğebilirsiniz, kocanızın soyadını taşımak sizi rahatsız etmeyebilir, hatta gurur bile duyabilirsiniz. Ancak ben, verilmiş bir Anayasa Mahkemesi kararını ve gerekçesini tartışmak istiyorum. Sizin gelenek anlayışınızı değil. Bahsettiğiniz gelenek anlayışı da tüm ataerkil toplumlara ait bir anlayıştır. Kökenlerini Roma Hukukun’da da görmekteyiz. Roma Hukuku’nda aile reisinin (pater familias) egemenliği (patria potestas) altında bulunan herkesin onun kişiliği ile bütünleştiği kabul edilmiş bu açıdan aile reisinin hakimiyeti altında bulunan herkes gibi kadın da kimliği ve kişiliği ile o ailenin bir parçası olmuştur. Roma Hukukundan bu yana pek bir şey değişmemiştir. Çünkü, kadın evlenmekle bir erkeğin soyadını yani babasının soyadını bırakıp başka bir erkeğin soyadını yani kocasının soyadını almaktadır. Kadının soyadını kullanmaması açıkça eşitlik ilkesinin ihlalidir. Çünkü cins ayırımcılığı yapılmaktadır. TC 1982 tarihli Anayasanın 10. maddesi : “ Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyası düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 2. Maddesi “ Herkes, ırk, renk, cins, dil, din, siyası veya diğer herhangi bir akide, milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer fark gözetilmeksizin iş bu, beyannamede beyan olunan tekmil haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilir.” İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya dair Sözleşmenin 14. Maddesi “ İşbu, Sözleşmede yer alan hak ve hürriyetlerden, istifade keyfiyeti, bilhassa cins, ırk, renk, dil, din, siyasi veya diğer kanaatler, milli veya sosyal menşe, milli bir azınlığa mensuplar, servet, doğum veya herhangi bir durum üzerine müesses hiçbir tefrike tabi olmaksızın sağlanmalıdır.” ( Türkiye 10.03.1954 tarih ve 6366 sayılı kanun ile tasdik edilen 19.03.1954 tarih 8662 sayıl Resmi Gazete’de yayımlanarak usulüne uygun olarak yürürlüğe girmiştir.) İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya dair Sözleşme’nin 7. No.lu Ek protokolü 5. Maddesinde “ Eşler evlilikleri bakımından, evlilik süresince ve evliliğin sona ermesi durumunda kendi aralarında ve çocukları ile olan ilişkilerinde medeni nitelikteki haklar ve sorumluluklar yönünden eşittir.” ( Bu protokol Türkiye tarafından 14.03.1985’de imzalanmıştır.) Kadınlara Karşı Her Türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi Madde 1 “ İş bu sözleşmeye göre, “ kadınlara karşı ayırım” deyimi, kadınlarının medeni durumlarına bakılmaksızın ve kadın ile erkek eşitliğine dayalı olarak politik, ekonomik, sosyal, kültürel, medeni ve diğer alanlardaki insan hakları ve temel özgürlüklerinin tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen veya ortadan kaldıran veya bunu amaçlayan ve cinsiyete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayırım, mahrumiyet veya kısıtlanma anlamına gelecektir.” Madde 2 “ Taraf devletler, kadınlara karşı her türlü ayırımı kınar, tüm uygun yollardan yararlanarak ve gecikmeksizin kadınlara karşı ayrımı ortadan kaldırıcı bir politika izlemeyi kabul eder ve bu amaçla aşağıdaki hususları taahhüt eder : 2/f “ Kadınlara karşı ayırımcılık oluşturan mevcut yasa, yönetmelik, adet ve uygulamaları değiştirmek veya feshetmek için yasal düzenlemeler de dahil, gereken bütün uygun önlemleri almayı.” Madde 16 –1 Taraf devletler kadınlara karşı evlilik ve aile ilişikleri konusunda ayırımı önlemek için gerekli bütün önlemleri alacaklar ve özellikle kadın-erkek eşitliği ilkesine dayanarak kadınlara aşağıdaki hakları sağlayacaktır : 16-1/a “ Evlenmede erkeklerle eşit hak. c “ Evlilik süresince ve evliliğin son bulmasında aynı hak ve sorumluluklar g “ Aile adı, meslek ve iş seçimi dahil her iki eş ( kadın-erkek) için, eşit kişisel haklar. MK’nun “Kadın evlenmek kocasının soyadını alır” amir hükmü, kadın erkek eşitliğini zedeleyici niteliktedir. Kadın, bir erkeğin soyadına tabi olmak zorunda olmayıp; kadının bir kimliği, dolayısıyla bir adı ve soyadı zaten vardır. Evlilik bağının soyadı ile ortaya konulması; kadına, kocasının soyadı ile varolma zorunluluğu getirilmesi, eşitlik ilkesine açıkça aykırıdır. Kadına, kocasının soyadı yanında kendi soyadını kullanma hakkı (!) verilmesi eşitliği sağlayıcı bir düzenleme olmayıp; eşitsizliğin yerleşmesine neden olan bir düzenlemedir. MK’nun 8 “ Her insanın hak ehliyeti vardır. Buna göre bütün insanlar, hukuk düzeninin sınırları içinde, haklara ve borçlara ehil olmada eşittirler.” Maddede açıkça yer aldığı üzere hak ehliyeti her insan için vardır. Ancak kişinin toplum içinde bilinip tanındığı ismini kayden de taşıması hakkı bu ülkede yaşayan “ her erkek insan” için vardır. KİŞİNİN DOKUNULMAZLIĞI İLKESİ İHLAL EDİLMİŞTİR 1982 Anayasanın 12/1 maddesi : “ Herkes, kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.” Doktrinde kabul edildiği üzere: “ bir kimsenin adı ve soyadı üzerindeki hakkı, kişilik hakkı olduğundan, kişiye sıkı surette bağlı, mutlak haklardandır. Kadının soyadı da kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel haklarındandır. Bir kişinin yıllarca kullanmış olduğu ve çevresinde tanındığı soyadını, evlilik sebebiyle terke zorlanması, temel haklarından birinin elinden alınması anlamına gelmektedir. Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarına göre “ kişinin toplum içinde bilinip tanındığı ismini kayden de taşımasının haklı neden teşkil edeceği” de kabul edilmiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 99/966 E., 99/1010 K, 01.12. 1999 tarihli kararı) Anayasanın 20. Maddesi “ Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve ailenin gizliliğine dokunulamaz.” Medeni Kanunun 187. maddesinde yer alan amir hükümle, evlenme ve boşanma gibi medeni halin değişmesi durumlarında, kadına soyadını değiştirme zorunluluğu getirilmiştir. Özel hayatının bir parçası olan evlilik ve boşanma olayı, soyadının değişmesi nedeniyle ortaya çıkmakta ve özel hayatın gizliliği ilkesi ihlal edilmektedir. Kadın her değiştirdiği soyadından sonra, iş durumuna göre, tabelasını değiştirmek, yeni kartlar bastırmak vs. şekilde soyadının değiştiğini ilgili ve ilgisiz herkese bildirmek zorunda kalmaktadır. Bu durum, birçok kadının özel hayatını gizleme hakkına engel olmakta ve her evlilik ve boşanma bütün kimliklerinin, pasaportunun, ehliyetinin, ruhsatının değişmesi gibi kadına ayrıca mali yük getirmektedir. Yukarıda yazmıştım ama tekrar edeyim. Bir erkeğin mülkiyetinden (baba) çıkıp başka bir erkeğin mülkiyetine geçiş (koca) savunulmamaktadır. Önce yasayı iptal ettirmek ve buna ilişkin çözüm önerilerini ortaya koymak lazım. Eşlerin kendi soyadları dışında üçüncü bir soyadı da seçebilirler. Bu arada 4 yıl sonra yayımlanmış bir Mahkeme Kararı üzerine yorum yapmanın, bu konuyu kadın sorununun asal sorunu olarak algıladığım anlamına gelmeyeceği açıktır. Ancak her zaman yapıldığı gibi daha geniş bir alandan karşı duruş, konunun unutulmasını sağladığı için cevap verenlerce sık sık kullanılmaktadır. Hukukçu olmanız sebebiyle sizden teknik bir tartışma beklerdim. “ Şiddet,mal rejimleri,evliliğin sona ermesinin sonuçları ,velayet gibi "geleneksel" "hukusal" ve de "flört fahişeliktir..!" diyen "SİYASAL" çok fazla sorunlarımız var.” Kadının soyadı meselesini tartışmak bahsettiğiniz sorunları görmemek anlamına gelmez tabii ki. Bu tartışmayı yapmak bu sorunların üstünün örtüldüğü anlamını da taşımaz. Ayrıca bahsettiğiniz sorunlara ( yürürlük maddesi, gözaltında cinsel taciz ve tecavüz vs.) daha bir çok kadın sorunu eklenebilir. THS forum alanında Cemil Çiçek’in yıllar önce söylemiş olduğu “Flört fahişeliktir” sözü üzerine de Cemil Çiçek Adalet Bakanı olur olmaz yazdığım bir yazı da bulunmaktadır. Av. Ayten |
28-11-2002, 09:40 | #6 |
|
Günaydın Sn.Agirdemir;
"hukuk sohbetleri" başlığı altındaki bu konuda teknik terimleri tercih etmeden yazmayı "tercih" etmiştim. En kısa zamanda kaldığım yerden devam edeceğim, bakış açılarımızın aynı pencereden olmaması belki de daha keyifli kılacaktır bu "sohbeti". Ancak şu anda bir kaç günlüğüne şehirdışındayım ve sadece bir göz atmak üzere bu tarafa bakabileceğim.(Kaldığım yerde uzun süreli nete girebilmem mümkün değil misafirim çünkü) "bayan olmam nedeniyle karşınızda bir bayan bulmanız ve üzülmeniz,geleneklere boyun eğmem gibi bir yargıya ulaşmanız,hukukçu olarak teknik tartışma beklemeniz ve bunu bulmamanız...gibi" yargılarınızı okuyunca kısa bir açıklama yapmadan geçemedim. Umarım dönünceye kadar başkaca yargılara varmadan sabırla beklersiniz Saygılar. Ege |
03-12-2002, 00:48 | #7 |
|
Yeniden Merhaba;
Bir süredir aradığım fırsatı yeni bulabildiğim için yarım kalmış bir sohbete devam edebileceğim sanırım.. ------------------------------ “Soyadına ilişkin amir hükmün eşitliğe aykırı olduğu iddialarına/ma, gerek THS e-mail grubunda gerekse forum alanında kadınların dışında karşı duran olmadı. Kadınların karşısında, yine kadınları görmek hayret verici değil ama bir kez daha üzücü.” ----------------------------------- Buna katılmıyorum Sn. Agirdemir.Çünkü öncelikle kadın-erkek ayrımı yapmaması gereken sanrım biz hukukçular olsa gerek.Tepki veya düşüncelerin geldiği “taraf” olarak değerlendirmemiz savunduğumuz ilkeler ile uyuşmayabilir. ---------------------------------- “.. Yani mevcut olayda uygulanacak yasa hükmü var! Anayasaya aykırılık itirazında bulunurken, bunları tek tek yazdım. Böyle bir durumda uygulanacak yasa hükmü yok ve örf ve adete bakılır gibi bir yorumla nasıl bu sonuca vardınız merak ediyorum.”" ------------------------- demişsiniz.. Medeni Kanun 1.maddesini yazarken,mevcut olayda uygulanacak bir hüküm olmadığından bahsetmedim.Tam tersine Kanun Koyucu ‘nun mevcut yasa hükmünü koyarken ele aldığı “kıstasları” nasıl değerlendirdiğini ve bu “değerlendirmenin” halen dahi toplumsal yaşam gerçeklerimizle uyuşmakta olduğunu ifade ettim.ve; “Ne var ki,toplumun yaşam biçimi ve kendini ifade etmesi olarak nitelendirilen ve sahiplenilen ve bu özellikleriyle "ayırtedilen"bir kısım geleneksel, töresel davranış kalıplarını da yok saymamız mümkün değildir. "Aile" oluşumu gerçekleşirken; doğan çocukların ait olduğu ailenin tesbiti yapılırken edinecekleri soyadının belirlenmesi temel sorundur.Aynı zamanda "aile birliği "açısından gereklidir. Bu kadar "çok renkli" toplumsal mozaike sahip olarak objektif bir gözle kendimize baktığımızda; belki de en "ortak" paylaşımımız "kız isteme","düğün","doğum","ölüm" olaylarındadır. Biz toplum olarak en çok "aile" kavramına sahip çıkarız.Çünkü bireysel yaşayan bir toplum yapımız yok.” Diyerek devam ettim. Hepimiz biliyoruz ki; 1924 tarihinden itibaren toplumumuza “ithal” ederek taşıdığımız bir çok yasayı defalarca değiştirmek kimi yerde bol kimi yerde dar gelen bu elbiseleri üzerimize doğru-düzgün oturtmak için hala gayret sarf ediyoruz.Yaşayan ve sürekli gelişmekte olan toplumun hem değer yargılarına hem de ortak paydasına hitap ederken,kanun koyucunun gözetmek zorunda olduğu en temel kavramları bertaraf edebilmesi tabii ki mümkün değildir. Atıf yaptığım “gelenekler” değil; bizim toplumun ve aynı zamanda tüm toplumların tüm zamanlarda sahip çıktığı “aile” kavramıdır. ----------------------------------------- “ Ancak bir hukukçu olarak ben tartışmayı yine hukuk sınırlarında yapmak istiyorum. Çünkü geleneklere boyun eğebilirsiniz, kocanızın soyadını taşımak sizi rahatsız etmeyebilir, hatta gurur bile duyabilirsiniz. Ancak ben, verilmiş bir Anayasa Mahkemesi kararını ve gerekçesini tartışmak istiyorum. Sizin gelenek anlayışınızı değil.” ---------------------------------------- Hukukçu sıfatıyla eğer objektif bir gözlemleme yapacak isek,kendimizi “kanun koyucu” olarak değerlendirmemiz de gerekir.Kanun koyucu olarak davranmaya başladığımız da ise,kişisel tavır ve düşüncelerimiz bir yana bırakarak toplumsal ortak paydaya ulaşmamız gerekir. Bu sebeple;kişisel saldırı niteliğindeki bu sözlerinizi görmezden gelmeyi tercih ediyorum. ------------------------------------------ "Kadının soyadını kullanmaması açıkça eşitlik ilkesinin ihlalidir. Çünkü cins ayırımcılığı yapılmaktadır. TC 1982 tarihli Anayasanın 10. maddesi : “ Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyası düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. -------------------------------------------------- Kanun önünde “eşitlik” ilkesi ile, “düzenleyici” hükümlerin birbirine karıştırılmaması gerektiği inancındayım. Medeni Kanunumuzda yer alan “nişanlanma”,”evlenme”,”velayet” ,“nafaka” vb. konularda yer alan hükümler aile hukukuna ilişkin “düzenleyici” hükümler olup, bunların içinde yer alan “kadınları gözeten” bir çok hükmü de erkekler için “cins ayrımı” yaptığı iddia edilebilir. Kanun önünde “cins ayrımı” yapılmadan eşitlik ilkesi, hak ve ehliyetlere ilişkin olmalıdır. Düzenleyici hükümlerin ise toplumun temel olarak kabul ettiği değerlerine uygun olması gerekmektedir. Aile kavramı evlilikle birlikte doğan çocukları da ilgilendirmektedir.Çocukların edineceği “aile adı” kavramı toplumumuzda henüz yer etmemiştir.Büyük kentlerde yaşayan kadınlarımızın sorunları ile anadolu kadınlarımızın sorunları birbiriyle uyuşmamaktadır. Bu sebeple;”önce yasayı iptal edip,sonra çözümleri düşünmek” sorunları katlayacak bir öneridir. Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda karar verirken kendini kanun koyucu gibi düşünerek değerlendirme yaptığını ancak verdiği kararı 4 yıl sonra gerekçelendirebilmesini ise inandırıcı bir açıklamaya sığdıramıyacağını düşünüyorum. Teknik tartışma konusundaki yargılarınıza ise,bir önceki mesajımda cevap vermiştim Saygılar ege |
23-12-2003, 21:10 | #8 |
|
Kadının Soyadı Olacak Mı?
Evlilik sonrası sadece bekarlık soyadını kullanabilmek için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Başvuran İzmirli Avukat Ayten Tekeli Ünal" Bu dava Türk kadınının yaşadığı mağduriyetleri ortadan kaldırılması yönünden örnek olacak" dedi.
Ünal iç hukuk yollarını tükettikten sonra AİHM e başvurdu ve sözleşmenin "özel yaşamı güvence altına alan 8.md ile ayrımcılık yasağını düzenleyen 14.maddenin ihlal edildiğini savundu.Şikayeti değerlendiren AİHM Ünal'ın başvurusunu kabul edilebilir bulup 13 Ocak 2004 tarihinde duruşma günü verdi. |
02-01-2004, 23:48 | #9 |
|
"Kadının Soyadı'nı AİHM Değil Siz Değiştirin"
İKKB Başkanı Moroğlu, "Soyadı, kadının kimliğinin ayrılmaz parçasıdır" diyor; "Kadının Soyadı" kuralının Anayasa'ya ve uluslararası sözleşmelere aykırılığını vurguluyor ve ekliyor: "Evlenen kadının ve eşlerin kararına imkan veren bir düzenleme yapılmalı." -------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 23/12/2003 -------------------------------------------------------------------------------- BİA (İstanbul) - İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği (İKKB); kadının soyadı kuralında yer alan ayrımcılığın kaldırılması için Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) ve milletvekillerine çağrıda bulundu. “Kadının soyadı kuralı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararına gerek kalmadan ‘eşit haklar ilkesine uygun olarak’ TBMM’de değiştirilmelidir” diyen İKKB Başkanı Nazan Moroğlu, Medeni Kanun’un “Kadının Soyadı”nı düzenleyen 187. maddesinin Anayasa’nın 41. maddesiyle güvence altına alınan “eşlerarası eşitlik ilkesine” aykırı olduğunu savundu. Moroğlu, yeni Medeni Kanun’da “ailede eşlerin eşit haklara sahip olmaları ilkesine” uygun kurallar getirdiğini; ancak eşitliğe aykırı tek hükmün 187. maddede yer alan “kadının soyadı” kuralı olduğunu vurguladı. Uyum Paketi’ndeki düzenlemelere aykırı “Evlenen kadının tercihine ve eşlerin ‘aile adı’ konusunda birlikte karar verebilmelerine imkan veren bir yasal düzenleme yapılmalıdır. Ancak, eşlerin herhangi bir tercihleri yoksa, evlenen kadının kocanın soyadını alacağı, isterse önceki soyadını da birlikte kullanacağı kuralı geçerli olmalıdır” diyen Moroğlu, şöyle konuştu: * Kadının kimliğine gösterilen saygı diğer haklarının güvencesidir. Medeni Kanun’da yer alan Kadının Soyadı kuralı, Anayasanın “kanun önünde eşitlik” başlığını taşıyan 10. maddesine, “herkesin kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahip olmasına” ilişkin 12. maddesine, “herkesin maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkını” düzenleyen 17.maddesine ve en önemlisi 3. 10. 2003 tarihli 1.Uyum Paketiyle “eşler arasından eşitlik ilkesinin” kabul edildiği 41. maddesine aykırıdır. Herkes kanun önünde eşitse… * “Kadının Soyadı” kuralı, aynı zamanda Türkiye’nin onayladığı bütün uluslar arası Sözleşmelere aykırıdır. Kadınların toplumsal yaşamda tanındığı soyadını kullanmaya devam etmesi en doğal ve anayasal hakkı olduğu kabul edilmiştir. * Soyadı herkesin kimliğinin ayrılmaz bir unsurudur, dolayısıyla kadının soyadı da kadının kimliğinin ayrılmaz parçasıdır. Ama evlenince ve boşanınca sadece kadının soyadını değiştirmek zorunda olması çağdaş hukuk kurallarına uymamaktadır. * Eğer herkes kanun önünde eşitse ve soyadı gibi kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez haklara sahipse, evlenince “eşler arası eşitlik” anayasal güvence altında ise, erkeğe tanınan hak kadına da eşit olarak tanınmalıdır. (BB) |
04-01-2004, 12:01 | #10 |
|
ABD de Soyadı Uygulamaları
Evlilik sonrasi kadinin soyadinin degismesi ile ilgili genel bir uygulama var. Farkli uygulamalar eyaletlere gore degisiyor.
Genel uygulamaya gore evlenen kadin esinin soyadini almak istiyorsa evliligini belirten bir evrak ile belli bir kac ofise, mesela SS ofisine veya araba ehliyeti veren ofise muracaat diyor. Butun mesele bundan ibaret. Ve bu uygulama KADIN EGER EVLENDIGI ERKEGIN SOYADINI ALMAK ISTIYORSA gerekli. Ama eger bir kadin evlendikten sonra soyadinin degismesini istemiyorsa hic bir eylemde bulunmayarak evlilik oncesi ismini korumus oluyor. Florida eyaleti bir formla birlikte odenen 206 dolardan sonra tum eyalet vatandaslarinin 2-3 hafta bir surec icinde istedikleri ismi neden ve nicin sorulmadan davasiz kabul ediyor. Minnesota ve Maryland eyaletleri ve benzeri pek cok eyalet, evlilikten sonra a)eslerin kendi soyadlari ile kalmalarina, bkadinin evlendigi erkegin soyadini almasina c)erkegin evlendigi kadinin soyadini almasina d)araya tire konularak iki tarafin da soyadinin kullanilmasina c)yahut da ucuncu bir soyadi alinmasina musaade ediyor. Bu konu ile ilgili dusununlerin dikkatine olmak uzere ilave edilebilecek bir baska konu ise: Bazi eyaletler mesela New York ve New Jersey eslerin yeni dogan cocuklarina anne veya babanin soyadindan birisini, ya ikisinin tire ile karisimini vermekten ileri olarak ucuncu ve eslerden hic birinin olmayan bir soyadi verme haklari da var. Mihri İnal/ABD |
27-01-2004, 21:23 | #11 |
|
Av. Ayten Ünal Tekeli "kızlık" soyadı için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne çıktı
"Soyadımı istiyorum" Kızlık soyadının kullandırılmamasının "özel yaşama saldırı" ve "ayrımcılık" olduğunu bildiren Ünal, Strasbourg'daki duruşmada AKP Hükümeti'nin savunmasını çürüttü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kızlık soyadının evlilik sonrasında kullanılmasına izin verilmeyen İzmirli avukat Ayten Ünal Tekeli'nin yaptığı başvuruyu 13 Ocak'ta ki duruşmada ele aldı. Mahkeme esas hakkındaki kararını en geç altı ay içinde açıklayacak. Başvurusunda avukat Ünal, sadece kendi kızlık soyadını taşımasına izin verilmemesinin "özel yaşama aykırı" ve "ayrımcılık" olduğunu söyledi. Mesleki gerekçelerle sadece kızlık soyadını kullanmak isteyen ve 1995'de açtığı davadan sonuç alamayan, tüm iç hukuk yollarını tükettikten sonra 20.12.1995 tarihinde 8 vekille, AİHM'ne bireysel başvuruda bulunan Ayten Tekeli Ünal'ın başvuru dilekçesi 22.01.1996'da Komisyon'da kabul edildi. Ünal 28.08.1998'de, Medeni Yasa'nın 153. maddesindeki "evli kadın isterse kendi soyadını kocasının soyadının önünde kullanabilir" şeklinde yapılan değişiklik cinsiyet ayrımcılığı esasına dayalı yasal düzenlemenin ruhuna değil, şekline yönelik olduğu için talebini geri çekmeyeceğini komisyona bildirdi. MAHKEMEDE NELER SÖYLEDİ Strasbourg'da AİHM'deki duruşmaya avukat, başvuru temsilcisi Aydan Demirel Ersezen ile katılan Ayten Ünal Tekeli, Komisyon'un sorularını açıklıkla yanıtlayarak, kendi kızlık soyadını kullanılmasına izin verilmemesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 8.maddesine dayanarak özel yaşamının korunması hakkının haksız şekilde ihlal edilmesi anlamına geldiğini belirtti. Mahkeme Heyetinden gelen bir soru üzerine Ünal, Türkiye'de uyum yasalarının çıkarılmasında "uluslarararası hukukun dayatmacılığı'"olmasada bunun dolaylı etkilerinin olduğunu dile getirerek, AKP Hükümeti'nin Türkiye'de kadın nüfusunun yüzde 68.8'nin kendi hayatını kazanamadığı, bu durumdaki kadınların kocalarına ya da babalarına bağımlı olarak varlıklarını sürdürebildiği şeklindeki savunusuyla yeni bir ayrımcılık yarattığını belirterek şunları söyledi: "İşsizlik Türkiye'nin birinci sorunudur ve kadınların olduğu gibi erkeklerin de sorunudur. Ayrıca veriler 2000'li yıllara dairdir ve günümüzde aynı olduğunu düşünmüyoruz. Ayrıca ev kadınlarının emekliliklerinin de bir ekonomik değer taşıdığını, yok sayılmasının ve yalnızca çalışan ve kariyer sahibi kadınların böyle bir talepleri olduğunu iddia etmenin yeni bir ayrımcılık yarattığını ve bize göre kabul edilemez olduğunu belirtmiştik" dedi. Yine Hükümetin örnek verdiği Avrupa ülkelerinde; kadınların çoğunluğunun çeşitli gerekçelerle eşlerinin soyadlarını kullandıklarına ilişkin ek görüşünün hatırlatılması üzerine Ünal, "ancak örnek verilen ülkelerin tümünde, kadının kocası ile soyadı kullanma konusunda eşit ve seçimlik haklara sahip olduklarına" dikkati çekerek, hükümetin başından beri ileri sürdüğü savunmaların dayanaktan yoksun olduğunu bildirdi. Ünal, son söz olarak davanın temelini oluşturan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 8. maddenin ihlalinin bulgulanmasını, hükümetten maddi tazminat talep etmemekle birlikte, manevi tazminat isteminin mahkeme tarafından karara bağlanmasını istedi. "İHLAL KARARI ÇIKAR" Avukat Ayten Ünal Tekeli, Strasbourg dönüşünde duruşma ile ilgili izlenimlerini KAzete'ye şöyle değerlendirdi: "Duruşma bize göre olumlu geçti. AİHM'deki aile adını reddeden bu başvuru ilk başvurudur. Ya talebimiz bu uygulamanın erkeklere olmadığı için özel yaşama bir müdahale sayılacak ve ayrımcılık kuralına aykırı bulunacak, ihlal saptamasında bulunulacak ya da Mahkeme aile adının gerekli ve genel yargıya göre olması gereken nitelikte sayılacaktır. Ama biz mahkece ihlal kararı verileceğini düşünüyoruz. Mahkeme kararı olumlu bile olsa karar tespit niteliğinde olduğundan bu konuda yapılacak pekçok şey olabilir. Yeni davalar, yeni kampanyalar, yeni mücadeleler bizi bekliyor. Bizi, 8 yıllık bu süreçte yalnız bırakmayan tüm Türk ve yabancı kadın, erkek arkadaşa teşekkür eder destek ve dayanışmanın devamını dileriz. Bu yollar uzun ve sabır gerektiriyor. Yasal eşitlik yanında fırsat eşitliği de gerekiyor. Biz soyadına dair düzenlemenin seçimlik bir hakka dayanmasını istiyoruz. Dileyen soyadını değiştirmeyebilir. Dileyen erkek karısının soyadını alabilir, dileyen kadın eşinin soyadını alabilir, ortak aile adı yanında kendi soyadlarını da kullanabilmeliler. Unutmalayım ki gökyüzünün yarısı kadınlarındır." HANGİ EVRELERDEN GEÇTİ 1990'da Sigortacı ve ÖDP İzmir eski İl Başkanı Haluk Tekeli ile evlenerek kocasının soyadını alan ve o dönem stajyer avukat olan Ayten Ünal Tekeli , 20 Şubat 1995'te Karşıyaka Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı davada mesleki nedenle sadece "Ünal" olan kızlık soyadını kullanmak istediğini bildirmişti. Ünal soyadı ile tanınan avukat, evlendikten sonra da, "kızlık" soyadını evlilik sonucu edindiği soyadının önünde kullanmayı sürdürdü. Ancak resmi belgelerde Ünal'a iki soyadının kullanılmasına izin verilmiyordu. Avukatın başvuru yaptığı Asliye Hukuk Mahkemesi, 4 Nisan 1995'te, bu talebi geri çevirdi. 6. Haziran.1995'de Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, Yerel Mahkeme kararını Ayten Ünal'ın istemine aykırı olarak onadı. Ünal bunun üzerine 8 vekille, AİHM'ne "Özel yaşama aykırı" ve "ayrımcılık" gerekçesiyle bireysel başvurusunu yaptı. www.kazete.com.tr WEB sayfasından alınmıştır. |
27-01-2004, 23:02 | #12 |
|
Sayın hykayar,
Hillary Clinton da bir avukat. Siyasete bile girecekti; girdi mi bilmiyorum . İnsan haklarını ve kendi haklarını bilebilecek ve savunacak güçte. Ama soyadını sanki bir yerlerden anımsıyorum gibi geldi bana. Saygılarımla Bir Dost |
27-01-2004, 23:41 | #13 |
|
Sn,Dost
Hillary 'nin eşinin soyadını kullanması bir zorunluluk değil bir seçim. Saygılar |
28-01-2004, 01:21 | #14 |
|
Sayın hykayar,
Yoksulluk içinde hayalleri sona eren, akşama çocuğuna ne pişirebileceğini düşünen ve şiddete maruz kalan kadınlarımızın seçim öncelikleri içinde babalarının soyadlarının bulunduğunu sanmıyorum . Konu kadın hakları açısından değil; ''kadın inadı'' açısından ele alınmalı. Zaten ''kadının adı bile yok'' ama ''soyadı seçimi sorunu'' mu var? Zaten Hillary bile böyle seçim yapmamış Saygılarımla Bir Dost |
28-01-2004, 12:25 | #15 |
|
Sn.Dost
Uluslararası sözleşmelerin vaadettiği güvenlik ve hak talepleri yoksulluğa endeksli değildir. Hatta kadınların hayata katılmalarını engelleyen geleneksel rollerin değişimi yoksulluğu da azaltır. Taraf olduğumuz CEDAW şöyle diyor; (GİRİŞ) -Erkeklerle kadınlar arasında tam bir eşitliğin gerçekleşmesi için,kadınlar ve erkeklerin toplumdaki geleneksel rollerinde bir değişiklik ihtiyacı olduğunun farkında olarak, -Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'nde yer alan ilkeleri uygulamaya ve bu amaçla her türlü ayrımcılığın her şekil ve oluşumunun ortadan kaldırılması için gerekli önlemleri almaya kararlı olarak,Aşağıdaki hususlarda anlaşmışlardır.: Md:1 İş bu sözleşmeye göre "kadınlarıa karşı ayrım" deyimi,kadınların medeni durumlarına bakılmaksızın ve kadın erkek eşitliğine dayalı olarak politik,ekonomik,sosyal ,kültürel,medeni ve diğer alanlardaki insan hakları ve temel özgürlüklerin tanınmasını,kullanılmasını ve bunlardan yararlanmasını engelleyen veya ortadan kaldıran veya bunu amaçlayan ve cinsiyete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayrım,mahrumiyet veya kısıtlama anlamına gelecektir. Md.2-f;Kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan mevcut yasa,yönetmelik,adet ve uygulamaları değiştirmek veya feshetmek için yasal düzenlemeler dahil gereken bütün uygun önlemleri almayı Md.4-Kadın ve erkek eşitliğini fiilen sağlamak için taraf devletlerce alınacak geçici ve özel önlemler iş bu sözleşmede belirtilen türden bir ayrım olarak düşünülmeyecek ve hiçbir şekilde eşitsizlik veya farklı standartların korunması sonucunu doğurmayacaktır. Fırsat ve uygulama eşitliği hedeflerine ulaştığı zaman bu önlemlere son verilecektir. Md.5-a-Her iki cinsten birinin aşağılığı veya üstünlüğü fikrine veya kadın ile erkeğin kalıplaşmış rollerine dayalı önyargıların,geleneksel ve diğer bütün uygulamaların ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla kadın ve erkeklerin sosyal ve kültürel davranış kalıplarını değiştirmek. md.16-Taraf devletler kadınlara karşı evlilik ve aile ilişkileri konusunda ayrımı önlemek için gerekli bütün önlemleri alacaklar ve özellikle kadın-erkek eşitliği ilkesine dayanarak kadınlara aşağıdaki hakları sağlayacaklardır 16-g-AİLE ADI,meslek ve iş seçimi dahil her iki eş için eşit kişisel haklar ...... Kadınlar sözleşmenin uygulanmasını talep ediyorlar,inatla) Yoksa siz sözleşmedeki bu maddeleri farklı mı anlıyorsunuz? Yoksa siz sözleşmeyi yok mu sayıyorsunuz? Bence asıl inatcılık sözleşmeyi ısrarla yok saymak, yanlış yorumlamakta devam etmek ve ulusal mekanizmalar dışında yargı yollarının denenmesine zorlanmak... Geleneksel rolleri değiştirmek sadece kadınların görevi değil.. Saygılar. |
28-01-2004, 22:32 | #16 |
|
Kadının kocasının (ve annesinin yine kocasının soyadını kullanma mecburiyetinde kalmasından ötürü YİNE BİR ERKEĞİN yani kadının BABASININ ) soyadını kullanması tamamen ataer(kek)kil anlayışın bir ürünüdür.
Kadın mutlaka BİR ERKEĞİN MÜLKÜ OLMALIDIR VE BU TÜM DÜNYAYA A DUYURULARAK, KAYITLARDA DA YER ALMALIDIR. Bu ataerkil mülkiyet anlayışının yansımasıdır. Bunun tek istisnası hukukçu olmayan okuyucular için: Evlilik dışı çocuğun annesinin soyadını alması durumudur (hoş evlilik dışı çocuk doğuran kadın da bir erkeğin soyadını almıştır ) Evlilik dışı doğan çocuk daha sonra anne babası evlense dahi babasının soyadını alamaz. Çünkü kadın devletin istediği normlarda bir çocuk dünyaya getirmemiş, resmi nikah kıymadan bir çocuk yapmıştır. Bu yazdıklarım babanın soyadının alınması gerektiği yönünde algılanmamalı bu yine kadının devletin istediği (kutsal aile anlayışı) şekilde bir cinsel ilişki kurmamasının ve çocuk yapmasının cezalandırılması(!) biçimidir. Saygılar |
28-01-2004, 23:14 | #17 |
|
Sayın aytenagirdemir,
Neyi sorun saydığınızı anlatmışsınız. Çözüm olarak neyi öneriyorsunuz ? Herkes kendi soyadını (babasının soyadını) mı kullansın ? Herkes (babasından ya da kocasından) bir erkekten almamak adına yeni soyadı mı bulsun ? Ataerkil geleneği yıkmak için evli erkekler kayınpederlerinin soyadını mı alsın ? Saygılarımla Bir Dost |
29-01-2004, 00:44 | #18 |
|
Sayın Bir dost,
Eşler taraflardan birinin soyadını alabileceği gibi, 3. bir soyadını da aile soyadı olarak alabilirler. Nasıl olsa artık soyadları ile değil kimlik no.ları ile takip edileceğiz. Hepimiz bir numara (!) değil miyiz artık? Herkesin bir kimlik no.su var ve bu kimlikler üzerinden tüm kayıtlar tutulacak, banka hesaplarına kadar takip edilebilecek. Yani kim kimin soyundan geliyor gibi ilkel sorunlarımız da yok artık! |
29-01-2004, 00:58 | #19 |
|
Soyadlarımıza alıştık bir yerde, okul sıralarında toplum içinde positif olarak algılanan bir adı olanlarımız adları ile övünürlerdi, çocuklar hala övünüyorlardır herhalde, bize kötü gelen veya gülünç anlamlarda olan adlarla dalga geçerdik. Herşeye rağmen adlarımız kimliğimizin bir parçası, adlarımız söylendiğinde kendimizde ve bizi tanıyanlarda belirli bir çağrışım oluşur, belirli bir kimlik belirli bir şahsiyet gözler önünde canlanır. Alışmamış olsak bile, kimliğimizin bir parçası olan adlarımzla yaşamayı öğrendik.
Gel zaman git zaman bazı kimseler, özellikle kadınlar, geleneksel olarak veya kununi mecburiyetten dolayı, nesilden nesile devredilen bu adların sadece erkeğin soybağına bağımlı olarak devam ettirildiğini öne sürdüler ve bunu değiştirmek istediler. Kimliğimizin bir parçası haline gelmiş adlarımzı bırakıp başka bir ad almak zor ve alışılması gereken bir durum. Kadınlar evleninceye kadar kullandıları adlarını bırakıp yeni bir ad almak zorunda kalınca neler hissediyorlar, okumak ilginç olur bence. Evlilikle beraber almak zorunda kaldıkları ve kendisine alışamadıkları, kendi kimliklerinin bir parçası olarak algılıyamadıkları erkeğin adını, evlilik sona erdikten sonra kullanmak istememeleri olağan bence. Çoktandır kendilerini örnek olarak almaya çalıştığımız Avrupa Ülkeleri bu değişiklik istemlerini pratikte uygulamaya çoktan başlamışlr. Örneğin Federal Almanya; 1953 senesinden beri kadının erkeğin soyadını alması zorunluluğunu kanunundan çıkarmış. Şimdiki uygulama şöyle: Alman Medeni Kanunu(BGB) madde 1355 1. eşler kendilerine ortak bir evlilik adı(soyadı) tayin ederler. Ve evlilik adı olarak tayin ettikleri bu adı kullanırlar. Böyle bir tayin yapılmazsa, evlilik bağının kurulması anındaki adlarını evlilikten sonrada devam ettirirler. 2. Evlilik adı olarak eşler evlenme memurunun huzurunda, erkeğin veya kadının adını tayin ettiklerini bildirirler... ... 4. kendi adı evlilik adı olarak tayin edilmeyen eş, evlilikten önce kullandığı adını evlilik adının önüne veya arkasına eklemek suretiyle onu kullanmak istediğini evlenme memuruna bildirir. 5. Dul veya boşanan eş evlilik adını kullanmaya devam eder. Evlilik memuru huzurunda vereceği bir açıklama ile doğum daki adını veya evlilikten önce kullandığı adı alacağını beyanla bu adı yeniden alır. Not: Ad kullandığım yerleri soyadı olarak okuyun lütfen. Saygılarımla |
29-01-2004, 08:41 | #20 |
|
Sayın Gemici,
Yukarıdaki mesajınız için teşekkür ederim. Beni sevindirdi. Benim düşünebildiğim çözümler ile almanların bulduğu çözümlerin aynı olması kendime güvenimi arttırdı. Bir şey daha sormak istiyorum izninizle: ''eşler kendilerine ortak bir evlilik adı(soyadı) tayin ederler. Ve evlilik adı olarak tayin ettikleri bu adı kullanırlar. '' Bu seçeneğin uygulanma oranı hakkında kabaca, gözleme ve tahmine dayalı bir rakam verir misiniz? Saygılarımla Bir Dost |
29-01-2004, 19:09 | #21 |
|
Sayın Bir Dost,
Bildiğim kadarı ile Federal Almanyada evlenmelerde kimin hangi adı seçtiğine dair merkezi bir istatistik yok. Varsada ben bilmiyorum. Buna rağmen sorunuzu cevaplandırabilecek bazı bilgileri elde edebildim. Münih Belediyesi Evlendirme Dairesi Müdüründen aldığım bilgilere göre 2002 yılına ait veriler şöyle(2003 yılı daha değerlendirilmemiş, ama fazla bir değişiklik beklenmiyor): -- Toplam evlenme sayısı: 5483 -- Ortak bir evlenme adı kararlaştırmadan, evlilikten önceki adlarını taşımak istiyenler: 1280 -- Kadının adını evlilik adı olarak kararlaştıranlar: 161 -- Çift ad (Evlilik adı olarak kararlaştırılan adın önüne veya arakasına evlilikten önceki adlarını ek olarak alanlar) konusunda bir istatistik yapılmıyor. Gerekçe: eşlere bu eklerin sonradan kaldırılabilmesi imkanının verilmiş olması. -- Münihteki evliliklerin yüzde 38 i Münihte yaşayan yabancı ülke vatandaşları arasında gerçekleştirilen evlilikler. Bu evliliklerde evlenenlerin vatandaşı olduğu ülkelerin mevzuatı uygulandığı için, bunların hangi adı seçtikleri istatistiklerde belirtilmemiş. -- Geriye kalan 2000 e yakın evlilikte de erkeğin adının evlilik adı olarak kararlaştırıldığı varsayılıyor. Not: Münihte iki Tane Evlendirme Dairesi var. Yukarıda verdiğim bilgiler sadece bir tanesine ait. Münih İstatistik Yıllığında, 2002 yılında kıyılan nikah sayısı toplam olarak 10539 olarak belirtiliyor. Saygılarımla |
29-01-2004, 19:19 | #22 |
|
Sayın Gemici,
Bunca zahmete girmenizi istememiştim . Araştırmadan kabaca bir rakam istemiştim. Çok teşekkür ederim . Beni zahmetlerinizle utandırdınız. Saygılarımla Bir Dost |
04-02-2004, 19:45 | #23 |
|
Soyadı Sorunları
ffelix@centroin.com.br
Benim eşim Belçikalı.. Belçika İslamabad Büyükelçiliğin’de Belçika kanunlarına göre evlendik. Belçika kanunlarına göre de, 1950 lerin başından itibaren kadın evlilikte kendi kızlık soyadını devam ettiriyor. Eşinin soyadını kendi isteğiyle dahi alması mümkün değil. (Kişi özel haklarının korunması ve aile içersinde farklı soyadları aile birliğini etkilemez tezi) Böylece, Çiğdem Bağcı olarak hayata bir süre daha devam ettim.. Eşim Belçika’da ufak bir araştırma yaparak Türkiye ile Belçika arasında karşılıklı medeni kanunların tanınması hakkında ikili bir anlaşma olduğunu öğrendi. Bu anlaşma gerçekten mevcut mu, mevcutsa Türkiye’de hiç uygulandı mı, bilemiyorum. Zira evliliğimi, nüfus kütüğümün bulunduğu Türkiye’nin küçük bir kasabasında tescil ettirken “Ne ikili anlasmasi ! Bizim haberimiz yok ! Kocanın soyadını almak zorundasın! İstersen dilekçe ver kendi soyadını da ekleyelim” tepkisi ile karşılaştım. Yurt dışında yaşıyor, Türkiye’de idari bir işlemin takibinin zorluğunun yani dünyaca meşhur Türk bürokrosisinin bilincinde olmam beni işi uzatmadan bir çözüme ulaştırdı ve eşimin soyadını da kendi soyadınım ile birlikte taşımaya başladım. Türkiye’de Çiğdem Bağcı Felix, Belçika’da Çiğdem Bağcı.. Ancak, Belçika ve Türkiye arasında böyle bir anlaşma mevcutsa, eşimin soyadını taşımam bir maddi hata ya da kanuni bir hata oluşturmaz mı? (Bir hatta olması muhakkak) Neyse, hikayem devam ediyor. Bir kaç ay önce Belçika vatandaslığı için başvuruda bulundum. Tabii olarak, Belçika İçişleri Bakanlığı mantıklı bir çıkış yaptı ve farklı isimlerde ortalıklarda dolaşmamın belkide sakıncalar doğurabileceği kaygısıyla Türk Kanunlarını tanıyacaklarını ve eşimin soyadını da Belçika'da da resmi olarak taşıyacamı bildirdi.. (Ne diyebilirim, daha verimli ve akıllı çalışıyorlar gibi). Bu durumda bütün sorular hal oldu ve ben her iki ülkede de Çiğdem Bağcı Felix olarak kayıtlara geçtim!! Aslına bakarsanız, Çiğdem Bağcı olarak kalmayı tercih ederdim. İzmirli Avukat Ayten Tekeli Ünal'a kendi soyadını bir süre için taşıyabilmiş bir kadın olarak desteğim sonsuz. Saygılarımla Çiğdem Bagcı Felix |
16-11-2004, 21:50 | #24 |
|
AHIM.deki soyadı davası sonuçlandı .Dava başvurucunun lehine sonuçlandı.
Avrupa İnsan Haklar Sözleşmesinin 8. (özel yaşamın gizliliği) ve 14. maddesine (ayrımcılık) aykırılık tespit edilmiştir.. Gerekçesini daha sonra buraya aktarmaya çalışacağım. Saygılar |
27-11-2004, 23:17 | #25 |
|
Gerekçe
Öncelikle çeviri için değerli vaktini ayıran Sn.Av.Bülent Sabri Akpunar 'a saygı ve teşekkürlerimi sunuyorum.
-------------------------------------------------------------------------- CASE OF ÜNAL TEKELI v. TURKEY (Application no. 29865/96) (USUL) 3. avacı, evlendiği zaman kendi kızlık soyadını tek başına kullanma talebinin TC Mahkemelerince reddedilmesinin haksız olarak özel yaşamına müdahale teşkil ettiğini ve ayrıca yalnızca erkeklerin evlendikten sonra kendi soyadlarını kullanabilmeleri imkanının kadınlar aleyhine ayrımcılık yarattığını iddia etmiştir. Bu itibarla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)nin 8. ve 14 . maddelerine dayanmıştır. 7. : 1 Temmuz 2003 tarihli kararıyla ilgili daire talebin kabul edilemez olduğuna hükmetmiştir. (OLAYLAR) I. (DAVANIN ESASLARI) 10. : O zaman stajyer avukat olan davacı, 25 Aralık 1990 daki evliliğinden sonra MK’nın 153 . Maddesine göre kocasının soyadını almıştır. İş hayatında kızlık soyadıyla bilindiği için, yasal soyadının önüne kızlık soyadını koyarak ismini kullanmış fakat resmi yazışmalarda her ikisini birden kullanamamıştır. 11. : 22 Şubat 1995 de davacı Karşıyaka Asliye hukuk Mahkemesinde açtığı davayla yalnızca kızlık soyadını kullanabilmek için izin verilmesini talep etmiştir. 4 Nisan 95 tarihli kararıyla mahkeme davayı MK’nın 153 .maddesindeki “ evli kadın yaşamı boyunca kocasının soyadını kullanmak zorundadır” hükmünü gerekçe göstererek reddetmiştir. 12. : Davacı aynı kararı esas yönünden temyiz etmiş, talep Yargıtay’ca 6 Haz. 1995 de reddedilmiştir. Karar 23 Haziran 95’ de davacıya tebliğ edilmiştir. 13:14 Mayıs 1997 deki yasa değişikliğiyle MK’nın 153 . maddesi değiştirilmiş, evli kadının kızlık soyadının kocasının soyadıyla beraber kullanabilmesine imkan tanınmıştır. Davacı bu imkandan yararlanmayı tercih etmemiştir, zira davacıya göre bu değişiklik tek başına kızlık soyadını kullanma olanağını ona sunmamaktadır.22 Kasım 2001 de yeni MK (YMK) yürürlüğe girmiştir, 187 . madde daha önceki 153. maddeyle aynı şekilde işlemektedir. II. (İLGİLİ İÇ HUKUK VE UYGULAMA) Mk 153, 187, Anayasa Maddeleri 10,90,152 maddelerinin metinleri…. :MK 153 değişikliğinden sonra Ankara Bölge Mahkemesi anayasaya aykırılık itirazında bulunmuş, E 1997/61, K 1998/59 kararıyla Anayasa Mahkemesi şu gerekçeyle talebi reddetmiştir: Karar metninden örnek paragraflar ….(Soyadı kuralının yüzyılların geleneğinin biçimlenmiş hali olması, kuralın aile birliğini koruma nedeniyle geçerli sayılması ve 10. maddeye göre ayrımcılığın olmadığı zira farklı statü ve farklı grupların kendine has özelliklerinin olması ….” III. (ULUSLARARASI HUKUK) AB yönergeleri, Parlamento kararları, Birleşmiş Milletler Sivil ve Siyasi haklar Bildirgesi ... ( HUKUK) I. (HÜKÜMETİN İLK İTİRAZLARI) :Türk Hükümeti iki ilk itirazda bulunmuştur:, öncelikle davacının mağdur olmadığı itirazı ve 6 aylık zamanaşımı süresinin dolduğu itirazı. A. (Mağduriyet İtirazı) 33. : Hükümet, davacının evlendiği sırada stajyer olduğu, avukatlık mesleğine başladığı sırada zaten kocasının soyadını almış olduğu bu sebeple iş yaşamında soyadı değişiminin sorun çıkartmayacağını ve bu nedenlerle de AİHS’nin 34 . maddesi çerçevesinde davacının mağdur olmadığı itirazında bulunmuştur. 35. : Mahkeme, davacının yalnızca iş hayatında değil özel hayatında da bu sebeple mağduriyet yaşayabileceği ihtimalini dikkate alarak hükümetin bu itirazını kabul etmemiştir. ( Not: metinde daha önceki mahkeme kararlarına atıflar vardır) B. (6 aylık Zamanaşımı) 36. 37. 38. : Hükümet 6 aylık süreye uyulmadığını, evlenme tarihinden itibaren 6 aylık sürenin işlemeye başladığını zira davacının başvuru tarihinde AİHS’e aykırı bir iç hukuk kuralı bulunmadığını iddia etmiş, Mahkeme ise bu durumun özel olduğunu, yararlanılacak bir iç hukuk kuralı olmaması halinin mağdur tarafından öğrenilme tarihinin sürenin başlangıcı olduğunu, herhalde hakimin iç hukuk kuralı olmasa da anayasa gereği uluslararası anlaşmaları uygulaması gerektiğini belirterek bu itirazı da reddetmiştir. II. (SÖZLEŞMENIN -MADDE 8 ILE BIRLIKTE- IHLAL EDILDIĞI ÖNE SÜRÜLEN 14. MADDESI) 8 .Madde = Özel Hayatın Korunması 14. Madde= Eşitlik Prensibi A. (Uygulanabilirlik) 41. : Hükümet 8. Maddenin olaya uygulanabilir olmadığı; zira isim seçiminin tamamen kişinin bireysel seçimiyle ilgili olmadığı bu hususta devletlerin geniş bir takdir hakkı bulunduğu itirazında bulunmuştur.Hükümet, İsimlerin konulmasıyla ilgili yasal düzenlemelerin sözleşmenin kapsamına girmediği zira bu konunun tamamen iç mesele olduğunu belirtmiştir. 42. :Mahkeme, 8. maddenin açıkca isimlerden bahsetmediği ama isimlerin bir kişisel kimlik ve ailesel bir bağ ifade etmesi nedeniyle yine de özel yaşamla ilgisi olduğunu belirtmekte, konudaki kamusal yararın kişilerin isimlerinin özel hayatlarıyla ilgisini bertaraf etmediğini söyleyerek dava konusunun 8. maddenin kapsamına girdiğine hükmetmiştir. B. (8.maddeyle birlikte 14. maddeye uyum) 1. (taraf iddiaları) 43. : Davacı, evlendikten sonra yalnızca kızlık soyadının kullanılması imkanının engellenmesini kadınlar aleyhine ayrımcılık oluşturduğunu iddia ederek bunun 8. maddeyle birlikte AİHS’nin 14. maddesine aykrılık teşkil ettiğini belirtmiştir. 44. 45. 46. 47. 48. : Hükümet , uygulamanın ayrımcılık yaratmadığını zira bunun geçerli ve nesnel sebeplerden ötürü olduğunu, Burgharts kararını örnek göstererek ailenin birliğiyle aile isminin(soyadının) bağlantılı olduğunu, Türk kanun koyucusunun bu tür bir yasa kuralı ile ailevi birlik görüşünü temsil eden geleneksel bir düzenlemeyi tercih etttiğini ileri sürmüştür.Yine Hükümete göre aile birliğinin kamusal bir politika olduğunu ve “kişinin kamusal alana girdiği oranda özel yaşamının sınırlandığını” iddia etmiştir. Anayasa Mahkemesinin 29 Eylül 1998 (E 1997/61, K 1998/59 kararına atıfta bulunarak, cinsiyet bazında kişilere farklı uygulamanın gerekçesini “Türkiyenin sosyal gerçekleriyle” ilgili olduğunu, Türkiyede kadın nüfusunun 68.8%’inin iktisadi özgürlüğünün olmadığını bu nedenle “kocanın soyadını yansıtan ortak bir soyadının” kadının aile içindeki durumunu güçlendirmek için düzenlenmiş olduğunu savunmuştur.Yineleyerek, 14 Mayıs 1997 deki MK değişikliğiyle kadının kocasının soyadının önünde kendi kızlık soyadını kullanma olanağı getirildiğini ve ayrıca soyadlarındaki böyle bir talebin (yalnızca kızlık soyadının kullanılmasının) sistemde örneğin nüfus, evlilik ve ölüm kayıtlarının tutulmasında önemli sorunlar çıkarabileceğini iddia etmiştir. 2. (Mahkemenin Görüşü) a. (Uygulanabilir İlkeler) 49. :Mahkeme, AİHS nin 14. maddesinin sözleşmenin diğer maddeleriyle bahşedilen hakların da ayrımcılık olmadan uygulanabilmesi için bir koruma sağladığını ama hükümetlerin uygulamalarındaki her farklılığın bu maddenin ihlali anlamına gelmediğini; yalnızca benzer ve ya aynı statüde olan kişilere farklı veya bir tarafa imtiyazlı şekilde uygulamanın ayrımcılık yaratabileceğini belirtmektedir. (not: ilgili kararlara atıflar yapılmış) 50. : Mahkemenin içtihadına göre kişilere karşı farklı uygulamanın ayrımcılık yaratmaması için bunun gerçek ve objektif gerekçelere dayandırılması gerekmektedir. Bu şekilde bir gerekçenin ise değerlendirilmesinde demokratik toplumlarda hakim olan ilkeler gözönüne alınmalıdır. AİHS tarafından kişilere bahşedilen bir hakkın uygulanmasında farklı bir uygulamanın sadece “yasal gerekçe”lere dayandırılması yetmez, ayrıca 14. maddenin ihlal edilmediğinden bahsedebilmek için “hükümetin kullandığı vasıtaların (sınırlamaların) hedeflenen amaçla ORANTILI olması” gerekmektedir. (not: ilgili kararlara atıflar yapılmış) 51. : Diğer bir deyişle, ayrımcılık olgusu, haklı bir gerekçe olmadan bir kişi veya gruba diğer kişi veya gruplardan daha dezavantajlı bir uygulama, eğer diğerleri lehine daha avantajlı olan uygulama AİHS sözleşmesi tarafından özellikle belirtilmemişse, yapılması durumlarını da kapsar.( not: ilgili karara atıf yapılmış) .Ama, 14. madde, hükümetlerce kişilere karşı farklı uygulamaların - eğer bunlar objektif bir değerlendirmeyle gerçekten farklı reel şartlardan doğmakta ve kamu yararı baz alındığında kamunun haklarının korunmasıyla sözleşme tarafından bahşedilen hakların korunmasında adil bir denge sağlamaktaysa - yasaklanmasını gerektirmez. 52. Sözleşmeci devletler, hukukun uygulanmasında benzer durumlarda farklı uygulamaların gerekli olup olmadığı ve eğer gerekliyse bunun oranının saptanması hususunda belirli bir takdir hakkını haizdir. Bu takdir hakkının kapsamı her somut olaya ve olayın şartlarına göre değişecektir. (not: ilgili kararlara atıflar yapılmış) 53. : Yine de , yalnızca cinsiyet sebebiyle yapılacak olan farklı uygulamanın Sözleşmeye uygun olabilmesi için hükümetlerce “SON DERECE HAKLI ( ÖNEMLİ) GEREKÇELER” gösterilmesi gerekir. 54. : AİHS’nin ön planda ve öncelikle insan haklarının korunması için bir sistem öngörmesi sebebiyle, Mahkeme yine de sözleşmeci devletlerdeki değişik şartlara dikkat etmeli ve konu hakkında ulaşılacak ortak bir uzlaşmaya değer vermelidir.( not: ilgili karara atıf yapılmış) b. (Aynı statüdeki kişilere farklı uygulama yapılıp yapılmadığı ) 55. : Davacının iddiası, kadınların evlendiklerinde resmi anlamda yalnızca kendi kızlık soyadlarını kullanamamaları ve erkeklerin evlenseler dahi kendi aile isimlerini kullanabildikleri gerçeğine dayanmaktadır. Bu hiç kuşkusuz, “BENZER DURUMLARDAKİ KIŞILERE CINSIYETLERI SEBEBIYLE YAPILAN FARKLI BIR UYGULAMA”yı ifade etmektedir. -56. : Evli kadın ve erkek gruplarının, hükümetçe belirtildiği gibi farklı sosyal statüde olmaları ve ekonomik bağımsızlık niteliklerinin farklı olması Mahkemenin bu konuda farklı bir sonuca varmasında yeterli değildir. Gerçekten, olayın esas noktasında “davaya konu olan bu farklı uygulama meşru anlamda gerekçelendirilebilebilecek mi” sorusu yatmaktadır. c. (Nesnel ve haklı bir gerekçenin olup olmadığı) 57. : Hükümetin savunmasında, ilgili sınırlamanın erkeğin soyadının kullanılmasıyla aile birliğini korumak ve bu şekilde kamu düzenini tesis etmek olduğu ileri sürülmüştür.Davacı bu iddiayı reddetmiştir. 58. : Mahkeme, hernekadar sözleşmeci devletlerin aile birliğini korumaları noktasında kişilere sınırlama koyarken AİHS’den doğan bir takdir haklarının olduğunu kabul etse de, 14. Madde böyle bir sınırlamanın prensip olarak erkek ve kadına eşit ve haklı olarak uygulanmasını ve bunun aksine bir durumun ancak mücbir sebeplerle (Gerekçelerle) aklanabileceğini öngörmektedir. OLAYIMIZDA, MAHKEME BU NEVİ GEREKÇELERİN VAROLDUĞUNA KANAAT GETİRMEMİŞTİR. 59. : Mahkeme öncelikle, günümüzde Avrupa Konseyi üyelerinin esaslı hedeflerinden birinin de cinsiyetler arası eşitliğin sağlanması olduğunu düşünmektedir. Bakanlar Kurulunun (78) 37 Sayı ve 27 Eylül 1978 tarihli “Medeni Hukukta Eşler Arası Eşitlik” başlıklı Kararı ve R (85) 2 sayı ve 5 Şubat 1985 tarihli “Cinsiyet Ayrımcılığın Önlenmesinde Yasal Korunma” başlıklı Tavsiye kararları bu hedefin somutlaştırılğı metinlerdir. Bu belgeler, üye devletlere, soyadının seçilmesi gibi bir konu da da cinsiyet ayrımcılığının önlenmesi görevini vermektedir.Bu hedef Meclis toplantısı (bkz yukarıdaki 19-22 paragraflar ) ve yasal işbirliği konusunda Avrupa Komitesi (bkz yukarıdaki 23-27 paragraflar) çalışmalarında da da belirtilmiştir.. 60. : Uluslararası düzeydeki BM gelişmeleri de eşlerin soyadının seçimi konusunda eşit haklara sahip olmaları ve/veya her eşin kendi soyadını kullanabilmesi noktasında bu tür bir cinsiyetler arası eşitlik düşüncesine yönelim olduğunu göstermektedir. 61. ahası, Mahkeme, Avrupa Konseyi üyesi sözleşmeci devletler arasında, eşlerin kendi soyadlarının seçimi konusunda eşit bir düzeyde olmaları gereği noktasında bir uzlaşmanın doğmakta olduğunu da belirtir. Avrupa Konseyi üyesi devletler içinde yalnızca Türkiye, kadına bu tür bir sınırlama koymaktadır. Evli kadınlar Türkiye’de, taraflar aksi şekilde bir karara varsalar dahi, kızlık soyadlarını yalnız başına kulllanamamaktadır.22 Kasım 2001 tarihli yasal değişiklik de bu uygulamayı değiştirememiştir.Evlilik statüsünün kendi isimlerini değiştirmesini istemeyen kadınların hakları bu şekilde gözardı edilmektedir. 62. :Mahkemenin gözlemine göre Türkiye kendisini erkek ve kadını aynı kefeye koyan eşitlikçi düşünce eğiliminin dışında görmemektedir. İlgili yasal değişikliklerden -özellikle 22 Kasım 2001 değişikliği - önce, erkeğin aildeki statüsü baskındı.Bu zamana kadar yasa koyucu, ailevi birliğin korunmasında erkeğin soyadının kullanılması opsiyonunun geleneksel aile görüşüne tekabül ettiğini düşünmekteydi. 2001 reformlarının amacı, eşlerden kadını ailede kararların alınması , ekonomik işlemler ve çiftin temsili gibi hususlarda erkekle eşit statüye getirmekti.Kocanın aile reisliği rolü ortadan kaldırıldı ve evliliğin her iki tarafı da evlilik birliğini temsil etmeye yetkili kılındı. Ama, 2001 MK yasalaşmasına rağmen, evli kadının yalnızca kendi soyadını kullanabilmesi konusunda bir değişiklik olmamıştır. 63. : Mahkemenin eldeki olayda ilk değerlendireceği husus, kocanın soyadı sayesinde aile birliğinin temsil edilmesinin davada karara etkili olup olmadığıdır.Esasen, bu gelenek erkeğin ailedeki eski tarihlerden gelen başat rolü ve kadının nıspeten ikinci planda kalmasından doğmaktadır. Günümüzde, Türkiyenin de içinde olduğu Avrupa Konseyi üye ülkelerindeki gelişen kadın ve erkek eşitliği fikri ve özellikle ayrımcılığın önlenmesi prensibine verilen önem sözkonusu devletleri evli kadınlara bu nevi bir geleneğin dayatılmasını yasaklamaktadır. 64. : Bu bağlamda, hatırlatmak gerekir ki, evlilikte erkeğin soyadının kullanılması ne kadar aile birliğini temsil ediyorsa, aynı aile birliği, kadının soyadının kullanılmasıyla veya eşler tarafından ortak bir soyadının seçilmesi suretiyle de temsil edilebilir. 65.: Mahkemenin yanıtlaması gereken ikinci sorun ise aile birliğinin ortak bir soyadıyla temsil edilip edilmediği veya ortak isim konusunda eşler arasında bir anlaşmazlık olduğunda bir tarafın soyadının diğerine dayatılıp dayatılamayacağıdır. 66. :Mahkemenin fikrine göre, bu anlamda, Sözleşmeci devletlerin uygulamaları da dikkate alındığında , evli eşlerin ortak bir soyadı seçmemesi halinde dahi aile birliğinin tam olarak korunabileceği fikri hiç kuşkusuz akla yatkındır.Avrupadaki uygulanan sistemlerin gözlemlenmesinden de bu sonuç çıkartılabilir.Hükümet eldeki davada, ortak bir soyadı vesilesiyle aile birliğinin temsil edilememesinin evli eşler veya 3. kişiler için herhangi bir zorluk doğuracağı veya kamu adına ortaya çıkaracağı olası zarar konusunda somut ve esaslı gerekçe gösterememiştir.BU KOŞULLAR ALTINDA, MAHKEME, EVLİ KADINA - KENDI SOYADINI KOCASININ SOYADININ ÖNÜNDE RESMEN KULLANBİLSE DAHI- KOCASININ SOYADININ DAYATILMASI UYGULAMASININ NESNEL VE HAKLI GEREKÇELERI OLMADIĞINA KANAAT GETIRMIŞTIR. 67. :Mahkeme, kocanın soyadının baskın olduğu geleneksel sistemden ortak bir soyadının seçildiği veya her iki tarafın da kendi soyadlarını kullanabildiği sisteme geçilmesinin her halükarda nüfus, evlilik ve ölüm kayıtlarının tutulmasında önemli etkiler doğuracağını gözardı etmemektedir. Buna rağmen, Mahkemenin görüşüne göre toplum, bu noktada oluşacak olumsuz etkileri (zorlukları) kişilerin öz saygınlığının tesis edilmesi bağlamında sağduyulu bir şekilde tolere edecektir ve bu da kişilerin kendi isimlerini seçmeleri gibi önemli bir konu için değecektir. (karara atıf var) 68. : Sonuç olarak, ortak bir soyadi ile aile birliğinin temsil edildiği gerekçesi davaya konu cinsel farkliliğa dayali uygulama için yeterli bir açiklama ve sebep oluşturmamaktadir. BUNA GÖRE , DAVA KONUSU HÜKÜMET UYGULAMASI AİHS’NIN 8. MADDESIYLE BIRLIKTE DEĞERLENDİRİLEN 14 .MADDESINE AYKIRIDIR. 69.:Bu sonuca atfen, Mahkeme yalnız başına 8. Maddeye aykırılığın değerlendirilmesine gerek görmemiştir. III. (Sözleşmenin 41. Maddesinin Uygulanabilirliği) 70. : AİHS’nin 41 . madde metni verilmiş. A. Damage (Zarar) 71. 72. 73. : Davacı 15.000 € talep etmiş, hükümet buna itiraz etmiştir.Mahkeme davacının geçmişte her ne kadar manevi zarar gördüğünü kabul etse de onun lehine bir tazminata hükmetmeye gerek duymamış, dava sonucunun davalıyı tatmin edeceği ve giderime esas olacağına karar vermiştir. B (Yargılama masrafları) 74 75. : Mahkeme davalıya 1750 € yargılama masrafı ve ücreti vekalet yüklenmesine karar vermiştir. (BU SEBEPLERLE MAHKEME OYBİRLİĞİYLE : ) 1. Dismisses the Government's preliminary objections; : Hükümetin ilk itirazlarının reddine, 2. :AİHS 34. Maddesi bağlamında davacının mağdur olduğunun tespitine, 3:AİHS’nin 8. Maddesıyle Bırlıkte Değerlendirilen 14 .Maddesıne Aykırılığın tespitine, 4. : Yalnız başına 8 . Maddeye aykırılığın değerlendirilmesine gerek olmadığına, 5. : Salt kararın, davacının manevi zararının giderimine yeterli görülerek ayrıca tazminata hükmedilmesine gerek olmadığına, 6. : Davalı Hükümetin davacıya mahkeme masraflarını ödemesine ve faize, 7. : Davacının diğer taleplerinin reddine KARAR VERMİŞTİR. (Translated by Att. Bülent Sabri Akpunar ) |
17-01-2005, 18:01 | #26 |
|
Kadınlar Başarıyor: soyadı Kanunu Değişecek
Kadınlar Başarıyor: Soyadı Kanunu Değişecek
Avukatlar Tekeli, Ağırdemir ve Gülbahar, Soyadı Kanunu değişikliği sırasında taleplerinin dikkate alınmasını, evlilik taraflarına "aile adını seçme özgürlüğü" tanınmasını istiyorlar. Gündemlerinde şimdi "Nüfus Kanunu" değişikliği var... -------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 13/01/2005 Burçin BELGE burcin@bianet.org -------------------------------------------------------------------------------- BİA (İstanbul) - Kadınlar, "soyun erkek üzerinden devamını öngören"; kadınları evlenmeden önce babalarının, evlendikten sonra kocalarının nüfusuna dahil eden Soyadı Kanunu'nun değiştirilmesi için verdikleri mücadelede, önemli bir aşama kaydettiler. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, "Medeni Kanun'un 187. maddesinin değiştirileceğini", Bakanlığın "evli kadınların kızlık soyadını taşımalarına itiraz etmeyeceğini" açıkladı. Kadınların gündeminde şimdi, kanun değişikliği sırasında talep ve önerilerinin dikkate alınması var. Bir de, Nüfus Kanunu değişikliği... Bakan Çiçek Anayasa diyor ama... Hürriyet gazetesinin haberine göre, Bakan Çiçek, bu kararı "yürürlükteki yasaların uluslararası sözleşmelerle çelişmesi halinde, sözleşmenin uygulanmasını" öngören Anayasa maddesi ile gerekçelendirdi. Oysa kadınlar, Medeni Kanun'un yasalaşması sırasında da itiraz ettikleri 187. maddenin değişmesi için yıllardır yoğun bir mücadele yürütüyorlar. AİHM Tekeli'nin yanında, Ağırdemir CEDAW'a başvuracak Bakan Çiçek'in "kanun değişikliği müjdesi"ni sağlayan da aslında, bu kadınlardan Ayten Ünal Tekeli'nin 10 yıllık mücadelesi sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) aldığı bir karar... Ayten Ünal Tekeli'nin yanı sıra pek çok kadın sadece evlilik öncesi soyadlarını kullanma talebiyle mahkemelere başvurmuş, ancak talepleri reddedilmişti. Soyadı Kanunu'nun Anayasaya aykırılığı iddiasıyla mahkemeye başvuran ancak davası reddedilen avukat Ayten Ağırdemir de, geçtiğimiz günlerde iç hukuk yollarını tüketmişti. Ağırdemir şimdi Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) doğrultusunda Birleşmiş Milletler (BM) Ayrımcılığa Karşı Komite'ye başvurmaya hazırlanıyor. Kadın-erkek eşittir, Medeni Kanun da kadınların yanında İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi (KHUM) avukatlarından Hülya Gülbahar ve Ayten Ağırdemir ile İzmir Barosu avukatlarından Ayten Ünal Tekeli, Soyadı Kanunu'nun değişmesi için verdikleri mücadeleyi şöyle gerekçelendiriyorlar: "Medeni Kanun'un 187. maddesi, cinsiyetçi; bireye müdahale, özel yaşama saldırı ve ayrımcılık içeriyor. İnsan soyunun sadece erkek üzerinden gittiğini kabul eden ataerkil yaklaşımın bir yansıması. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne, (AİHS), Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi'ne (CEDAW) ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na aykırı. Evlenen kadının kocasının nüfusuna geçip onun soyuna dahil sayılması, eşit ve demokratik aile ilişkilerine aykırı, kadının bağımsız bir birey olarak varlığını hiçe sayıyor. Bu yaklaşıma göre, bütün çocuklar babalarındır, evlenen bütün kadınlar da kocalarınındır. Kadının kocasının soyadını taşımaya mecbur edilmesi kadını toplumsal olarak kimliksizleştirmenin, yok saymanın; kadına karşı psikolojik ve toplumsal şiddetin göstergelerinden." Avukat Tekeli, kimlik meselesinin kadınlar açısından önemini şöyle açıklıyor: "Geçmişte pek çok Türk, kimliklerine müdahale edildiği gerekçesiyle Bulgaristan'dan Türkiye'ye döndü. Güneydoğu'da insanlar çocuklarına istedikleri isimleri koymak için onlarca cendereden geçtiler. Şimdi de biz kadınlar kimliğimize sahip çıkmanın mücadelesini veriyoruz." Yasa koyucunun erkek egemen zihniyeti Mücadelelerinin yıllardır "yasa koyucuların erkek egemen zihniyetinin yarattığı engellerle" karşılaştığını vurgulayan kadınlar, Adalet Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı arasındaki yazışmayı bu zihniyete örnek gösteriyorlar: "Medeni Kanun'da 'aile reisliği' kavramı kaldırıldı; kadın ve erkek evliliğin eşit yetki ve sorumluluklara sahip bireyleri olarak tanımlandı. Kadın ve erkek arasında, yasalarda ayrımcılık gerektirecek bir farklılık yok. Farklılık sadece yasa koyucuların kafasında. Onlar soyadını erkeğin egemenlik göstergesi olarak ortaya koymaya çalışıyorlar. Adalet Bakanlığı'nın dünkü (Çarşamba) beyanı da bu tutumu pekiştiriyor..." Soyadı kanunu önerileri Kadınlar, Soyadı Kanunu değişikliği sırasında talep ve önerilerinin dikkate alınmasını istiyorlar. İzmir ve İstanbul'da, bir grup hukukçu ve kadının, Yasa Tasarısı önerisi için hazırlıkları sürüyor. Kadınların yasa tasarısına ilişkin önerileri, "tercih özgürlüğünden" yana: "Kadın ve erkek, ayrı ayrı evlilik öncesi soyadlarını kullanmak; her iki soyadını birlikte kullanmak; iki soyadından birini kullanmak ya da kadının/erkeğin soyadının dışında üçüncü bir soyadı seçmek haklarına sahip olmalı. Çiftlere, evlilik memuruna bulunacakları beyan doğrultusunda kimlik belgesi verilmeli." Avukat Hülya Gülbahar ayrıca, 'soyadı' kavramı yerine 'aile adı' kavramını öneriyor. Nüfus Kanunu değişmeli Avukat Ayten Ağırdemir ise, düzenleme sayesinde boşanmanın çocuklar üzerindeki olumsuz etkilerinin azalacağını vurguluyor. Boşanma halinde anne ile çocuğun soyadlarının farklılaştığını hatırlatan Ağırdemir, "Düzenleme sayesinde bu farklılık hem çocuğu rencide etmez hem de anne ve çocuğun özel hayatlarının gizliliği korunmuş olur" diyor. Kadınların, en az Soyadı Kanunu kadar önemsedikleri bir başka değişiklik de gündeme geliyor böylece: Nüfus Kanunu değişikliği... Medeni Kanun Madde 321; "Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin, evli değilse ananın soyadını taşır" diyor. Kadınlar, bu düzenlemenin annesinin soyadını taşıyan çocukların 'evlilik dışı' diye damgalanmasına neden olacağına dikkat çekiyor ve önerilerini sıralıyorlar: "Ebeveyn evli olsa da olmasa da, çocuk tercihe göre annenin / babanın ya da her ikisinin birden aile adını alabilmeli. Bu, kadının da çocuğun da 'evlilik dışı' diye damgalanmasını engeller." (BB/YS) |
27-03-2005, 21:24 | #27 |
|
Kadının Soyadı Meclis Gündeminde
Kadının Soyadı Meclis Gündeminde
Avukat Ayten Tekeli Ünal'ın başvurusu üzerine AİHM'in verdiği kadının evlenmeden önceki soyadını sonra da taşıyabilmesi kararı üzerine CHP'li Birgen Keleş TBMM'ye Medeni Kanun'da değişiklik önerisi verdi. -------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 21/03/2005 -------------------------------------------------------------------------------- BİA (İstanbul) - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden (AİHM) çıkan kadının evlendikten sonra da evlilik öncesi soyadını kullanma kararı, Meclis'e taşındı. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) milletvekili Birgen Keleş, AİHM'nin kararı üzerine Türk Medeni Kanunu'nda değişiklik yapılmasını öneren teklifini Meclis Başkanlığı'na sundu. Medeni Kanun'un 187. maddesinin değiştirilmesi öngörülen teklifin yasalaşması halinde isteyen kadın, evlendikten sonra da, önceki soyadını tek başına kullanabilecek; erkek de isterse kadının soyadını alabilecek. |
11-05-2005, 20:34 | #28 |
|
'Kadının Soyadı' her ülkede farklı
Evliliklerde kadının kendi soyadını kullanma hakkı Avrupa'da ülkeden ülkeye farklılıklar gösteriyor İstanbul Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Av. Nazan Moroğlu'nun soyadı konusunda önemli kaynakça oluşturan 'Kadının Soyadı' kitabından derlenen bilgilere göre, günümüzde kadının soyadına ilişkin hükümler ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor. 1900'ların başında yasalarda soyadı ile ilgili temel kural 'evlenen kadın kocasının, doğan çocuk babasının soyadını alır' şeklindeydi. Ancak zaman içinde ailede karı koca arasındaki geleneksel eşitsizliğin ortadan kalkmasına paralel olarak, özellikle evlilik hukukunda birçok kuralda ve bu arada soyadı ile ilgili maddelerde de değişiklik yapıldı. Örneğin, Alman Hukuku'nda ataerkil anlayıştan eşitlikçi anlayışa doğru çeşitli aşamalardan geçen dikkate değer bir süreç yaşandı. Kadının soyadına ilişkin yapılan yasal değişiklikler ve uygulama, Almanya'da aile içinde eşlerin konumunda yaşanan eşitlikçi gelişmeye uygun düşen açık ve kararlı bir kamu politikasının varlığını da gösteriyor. Bu ülkede, 1.4.1994 de yürürlüğe giren Aile Adı Hakkına Dair Kanun'da (Familiennamensrechtgesetz) yer alan kuralda eşlerin eşit haklardan yararlanan bireyler olarak kişilik haklarına önem verildiği ve kişilerin kimliğinin ön planda tutulduğu görülüyor. Bu yasa ile 'eşlerin ortak aile adı (Familienname) kullanmaları zorunluluğu' kaldırılıyor. Evlilikte ortak bir soyadı kullanmak zorunlu olmaktan çıkarılmakla birlikte, toplum içinde evlilik birliğini tanıtıcı bir unsur olan ortak evlilik adını seçme hakkı eşlere tanınmaya devam ediyor. Böylece Almanya'da eşlerin ortak soyadı taşımalarına tamamen son verilmiş oluyor. Hatta eşler, evlilik birliğinin kurulmasından itibaren 5 yıl içinde ortak evlilik adı seçebiliyorlar. (Alman MK.1355/3). 1994 de yürürlüğe giren 'aile adına' ilişkin yasaya göre, eşler ortak bir soyadı seçmemişlerse, her biri evlenmeden önceki soyadını taşımaya devam edebiliyor. Kanun koyucu bu kural ile eşit haklara sahip olma ilkesini tam olarak yaşama geçirmiş bulunuyor. Yasa,eşlerin bu yeni kuraldan yararlanarak ortak aile adı kullanmamaları halinde, doğan çocukların soyadının nasıl belirleneceği konusunda açık bir hüküm getiriyor. Alman Medeni Kanunu'nun 1616. maddesinde (FamNam RG ile) 1994'de yapılan değişiklikte, 'çocuğa annenin veya babanın soyadı seçilerek verilecek ve seçilen bu soyadı daha sonra doğan çocuklar için de geçerli olacaktır. Bir ay içinde böyle bir seçim yapılmadığı takdirde vesayet mahkemesi soyadı seçme yetkisini anaya veya babaya verecektir' deniyor. Aynı yasa'nın 1355/5 maddesine göre, eşler, boşanmaları durumunda eğer bir evlilik adı seçmişlerse, bunu taşımaya devam ediyor. Ancak boşanan kişi doğumla kazandığı ya da evlenmeden önce kullanmakta olduğu soyadına dönmek isterse, bunu Şahsi Hal Memuruna bildiriyor. Fransa'da ise herkes doğumla aldığı soyadını yaşamı boyunca taşıma hakkına sahip. Fransız Medeni Kanunu'nda 'Kadın evlenince kocasının soyadını kullanma hakkını kazanır' deniyor. Kazete |
01-02-2006, 22:39 | #29 |
|
Kadına "iki Soyadı" Yasak...
Kadına "iki soyadı" yasak...
Adalet Bakanlığı'nın hazırladığı Yeni Medeni Kanun Tasarısı'ndaki düzenlemeyle, kadınların kocalarının soyadlarıyla birlikte kendi soyadlarını kullanması engelleniyor. Milliyet 2 şubat 2006 GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara Yeni Medeni Kanun Tasarısı'nı hazırlayan Adalet Bakanlığı 'soyadı' konusunda tartışma yaratacak düzenlemeler yaptı. Kadınların eşinin soyadı ile kendi soyadını birlikte kullanmasına olanak sağlayan düzenlemeyi kaldıran bakanlık, ya kızlık soyadının ya da kocanın soyadının taşınmasını zorunlu kıldı. AİHM'den tazminat: 1 Ocak 2002'de yürürlüğe giren yeni Türk Medeni Kanunu'na göre kadınlar isterlerse eşlerinin soyadıyla birlikte kızlık soyadlarını kullanabiliyordu. Ancak düzenleme yasalaştıktan sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), sadece kızlık soyadını kullanmak isteyen avukatın açtığı davada Türkiye'yi tazminata mahkum etti. Bu da yeni bir düzenleme yapılmasını gündeme getirdi. Ancak bakanlık AİHM kararı doğrultusunda hazırladığı yeni tasarıda da tartışılacak düzenlemelere yer verdi. Tasarıda yer alan düzenlemeler şöyle: Soyadı seçimi yapacaklar: Kadınlar kocalarının soyadları ile birlikte kendi soyadlarını kullanamayacak. Ya kendi soyadını ya da kocasının soyadını taşıyabilecek. Sadece kendi soyadını taşımak isteyen kadınlar, bu talebini ya evlenmeden önce ya da nikah masasında yapacak. Daha sonra yapılacak başvurular dikkate alınmayacak. |
02-02-2006, 00:04 | #30 |
|
Merhabalar,
Gazetedeki haber tazminat bakımından yanlışlık içermektedir. A.İ.H.M. de görülen ve adı geçen TEKELi davasında : Davacı 15.000 € talep etmiş, hükümet buna itiraz etmiştir.Mahkeme davacının geçmişte her ne kadar manevi zarar gördüğünü kabul etse de onun lehine bir tazminata hükmetmeye gerek duymamış, dava sonucunun davalıyı tatmin edeceği ve giderime esas olacağına karar vermiştir. : Mahkeme davalıya 1750 € yargılama masrafı ve ücreti vekalet yüklenmesine karar vermiştir Karar ve aynı konu için: http://www.turkhukuksitesi.com/hukuk...ı&pagenumber=2 Saygılar |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Boşanmış Kadının Soyadı Yargıtay Kararları | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Aile Hukuku Çalışma Grubu | 9 | 16-05-2013 13:55 |
Soyadı Değişikliği, Yeni Soyadı Seçimi | Av.Nebi | Meslektaşların Soruları | 16 | 12-02-2013 22:54 |
Eşi ölen kadının soyadı?? | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Meslektaşların Soruları | 10 | 20-08-2008 22:39 |
Sanığın soyadı ile yakının soyadı aynı değilse duruşmaya(adliyeye alınmama) | Av.Barış | Hukuk Sohbetleri | 4 | 30-01-2008 20:15 |
Annenin Soyadı Değişikliği durumunda Velayet altında çocuğun soyadı | Av.Ufuk | Meslektaşların Soruları | 7 | 12-01-2007 13:39 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |