Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Haberleri Hukuk Haberleri, duyuruları, güncel hukuki gelişmeler. [Haber Ekleyin]

İİK 337. maddesinin iptali ile ilgili Anayasa Mahkemesi Kararı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 16-04-2008, 07:59   #1
Av.Yüksel Eren

 
Varsayılan İİK 337. maddesinin iptali ile ilgili Anayasa Mahkemesi Kararı

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun disiplin hapsi cezası, mal beyanında bulunmayanlara uygulanacak yaptırım ve icra cezalarında uygulanan yargılama usûlüyle ilgili itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler iptalleri için başvurmuşlardır.

16 Nisan 2008 ÇARŞAMBA
Resmî Gazete
Sayı : 26849

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI


Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı : 2006/71

Karar Sayısı : 2008/69

Karar Günü : 28.2.2008



İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR :

1- İstanbul 10. İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2006/71

2- Zonguldak İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2006/137

3- Üsküdar 1. İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2008/2

4- Lüleburgaz İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2008/10



İTİRAZLARIN KONUSU :

A- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (l) bendinin,

B- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun;

1- 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 7. maddesiyle değiştirilen 337. maddesinin,

2- 5358 sayılı Yasa’nın 18. maddesiyle değiştirilen 346. maddesinin başlığının ve birinci fıkrasının,

3- 349. maddesinin birinci fıkrasının ve beşinci fıkrasının ikinci tümcesinin,

4- 5358 sayılı Yasanın 21. maddesiyle değiştirilen 353. maddesinin,

Anayasa’nın 2., 10., 19., 36., 38. ve 138. maddelerine aykırılığı savıyla iptalleri istemidir.



I - OLAY

Bakılmakta olan davalarda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun disiplin hapsi cezası, mal beyanında bulunmayanlara uygulanacak yaptırım ve icra cezalarında uygulanan yargılama usûlüyle ilgili itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler iptalleri için başvurmuşlardır.



II - İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ

İtiraz yoluna başvuran Mahkemelerin gerekçelerinde özetle, Türk Ceza Kanunu’nda disiplin hapsine göre daha ağır yaptırım olan bir yıla kadar hapis cezasının para ya da seçenek yaptırımlara çevrilebildiği, iki yıla kadar olan hapis cezalarının ertelenmesi, dava zamanaşımı süresinin belli olması ve koşullu salıvermeden yararlanma olanaklı iken, disiplin hapsinde sınırsız dava zamanaşımı öngörüldüğü, buna yasal ve takdiri indirim hükümleri önödeme ve uzlaşma gibi ceza hukuku müesseselerinin uygulanamadığı, borçludan alacağını rızasıyla alamayan alacaklının devlet kurumlarının yardımıyla alacağını zorla tahsil etme olanağına sahip olduğu, cebri icranın dışında borçlunun ayrıca hapisle cezalandırılmasının evrensel hukuk kuralları ile bağdaşmayacağı, özel hukuktan doğan alacaklarda tarafların birbirlerinin ödeme gücünü bilebilecek durumda oldukları ve basiretli tacir öngörüsüyle hareket etmeleri gerektiği, Avrupa Birliği ülkelerine gönderilen ve hapis cezasını içeren icra ve ödeme emirleri ile ilgili adli yardımlaşma taleplerinin kendi hukuklarında benzer suç bulunmaması nedeniyle kabul görmediği, mal beyanında bulunmama suçunu işleyen kimselere disiplin hapsi cezası verilerek seçenek yaptırımlardan yararlandırılmadıkları, bu durumun eşitsizliğe yol açtığı, mal beyanında bulunmama eylemi nedeniyle borçlu hakkında ayrı ayrı veya aynı anda birlikte tazyik ve disiplin hapsi olmak üzere iki defa aynı veya farklı zamanlarda özgürlüğü kısıtlayıcı ceza uygulanabileceği, böylece tek bir eylem için iki ayrı özgürlüğü bağlayıcı cezanın öngörülmüş olduğu, yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şahsi davaya yer verilmediği ve şahsi davaların kamu davasına dönüştürüldüğü, bu nedenle İcra ve İflas Kanunu’na göre açılacak davaların da Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılması gerektiği, farklı uygulamaların eşitsizlik doğurduğu, disiplin hapsi suçları ve bunların dışındaki suçlar hakkında ceza verecek makamların farklı öngörüldüğü, idari yaptırımların nitelikleri ve amaçları yönünden kamusal cezalardan farklı olduğu, idari yaptırımların bizzat idari organlar tarafından verilmesi gerektiği, kamu cezalarının toplum düzenini bozan ağır ihlallerin karşılığı olarak getirildiği, disiplin cezasının bir ceza hukuku normu olmadığı, disiplin hapsi cezasının asliye ceza mahkemesi sıfatı ile icra ceza mahkemeleri tarafından verilmesinin eşitlik ilkesine uymadığı, Anayasa’ya göre herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu, bunun içinde savunma hakkının da bulunduğu, oysa İcra ve İflas Kanunu’nun 349. maddesinin sanık gelmese bile duruşma yapılmasını öngördüğü ve bu durumun adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geldiği, bu nedenlerle itiraz konusu kuralların Anayasa’nın 2., 10., 19., 36., 38. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.



III - YASA METİNLERİ

A - İtiraz Konusu Yasa Kuralları

1 - 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun itiraz konusu kuralı da içeren 2. maddesi şöyledir:

“(1) Bu Kanunun uygulanmasında;

a) Şüpheli: Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,

b) Sanık: Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,

c) Müdafi: Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı,

d) Vekil: Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi ceza muhakemesinde temsil eden avukatı,

e) Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi,

f) Kovuşturma: İddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi,

g) İfade alma: Şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,

h) Sorgu: Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,

i) Malen sorumlu: Yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından etkilenecek veya bunlara katlanacak kişiyi,

j) Suçüstü:

1. İşlenmekte olan suçu,

2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan kişinin işlediği suçu,

3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille yakalanan kimsenin işlediği suçu,

k) Toplu suç: Aralarında iştirak iradesi bulunmasa da üç veya daha fazla kişi tarafından işlenen suçu,

l) Disiplin hapsi: Kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapsi,

İfade eder.”

2- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 7. maddesiyle değiştirilen 337. maddesi şöyledir:

“Müddeti içinde beyanda bulunmak üzere mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı beyanda bulunmayan borçlu, alacaklının şikâyeti üzerine, on gün disiplin hapsi ile cezalandırılır. Alacaklının alacağını karşılayacak miktarda malın haczedilmesi veya borcun ödenmesi hâlinde, bu ceza düşer.

162, 209 ve 216 ncı maddeler hükümlerine muhalefet edenler hakkında da iflas idaresinin vereceği müzekkere üzerine, aynı ceza verilir. Bu maddelerde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi hâlinde, verilen ceza düşer.”

3- 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 5358 sayılı Yasa’nın 18. maddesiyle değiştirilen 346. maddesinin başlığı ve birinci fıkrası şöyledir:

“Görev ve birleştirilme yasağı:

Bu Kanun hükümlerine göre disiplin veya tazyik hapsine icra mahkemesi karar verir.”

4 - 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun itiraz konusu kuralları da içeren 349. maddesi şöyledir:

“Şikâyet dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılır. Dilekçeyi veya dava beyanını alan tetkik mercii duruşma için hemen bir gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alır ve maznuna celpname gönderir. Şahit gösterilmişse o da celbolunur.

İki taraf tayin olunan gün ve saatte tetkik merciinin huzuruna gelmeğe veya vekil göndermeğe mecburdurlar.

İcabında merci, tarafların bizzat hazır bulunmasını emredebilir.

Maznun başka yerde ikamet ediyorsa istinabe yoliyle sorguya çekilir.

Maznun, şikayeti alan veya istinabe edilen tetkik merciinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermezse yahut bizzat bulunmasına lüzum görülürse zabıta marifetiyle getirilir. Bu suretle de bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür.

Şikâyetçi muayyen zamanda gelmez ve vekil de göndermezse şikâyet hakkı düşer.

Gelmeyen şahitlere yapılacak muamele ile borçlunun gıyabında verilen karara karşı eski hale getirme talebi hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununda yazılı hükümler tatbik olunur.”

5- 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 353. maddesi şöyledir:

“İcra mahkemesinin bu Bap hükümlerine göre verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde, yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.

İcra mahkemesinin bu Bapta yer alan suçlardan dolayı verdiği hükümlerle ilgili olarak 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanır.”



B - Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararlarında, Anayasa’nın 2., 10., 19., 36., 38. ve 138. maddelerine dayanılmıştır.



IV - İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, E.2006/71 sayılı dosyada 30.5.2006 gününde, E.2008/10 sayılı dosyada ise 12.2.2008 gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca E.2006/137 sayılı dosyada 20.10.2006 gününde, E.2008/2 sayılı dosyada ise 17.1.2008 gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında öncelikle uygulanacak kural sorunu üzerinde durulmuştur:

Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddelerine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa, o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.

İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinin ikinci fıkrasında bu Yasa’nın 162., 209. ve 216. maddelerine muhalefet edenler hakkında da iflas idaresinin vereceği müzekkere üzerine aynı cezanın verileceği ve bu maddelerde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi hâlinde verilen cezanın düşeceği belirtilmiştir.

E.2008/2 sayılı başvuruda, itiraz isteminde bulunan mahkemenin bakmakta olduğu dava, mal beyanında bulunmama nedeniyle borçlunun disiplin hapsi ile cezalandırılmasına ilişkindir. Bu dava İcra ve İflas Kanunu’nun 162., 209., ve 216. maddelerine aykırı davrananlarla ilgili olmadığından anılan Yasa’nın 337. maddesinin ikinci fıkrası davada uygulanacak kural değildir.

Bu nedenle, 17.1.2008 gününde yapılan toplantıda, İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinin ikinci fıkrasının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından bu fıkraya ilişkin başvurunun mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine, 337. maddenin birinci fıkrasının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verilmiştir.

E.2006/137 sayılı dosya uygulanacak kural açısından incelenmiştir. İcra ve İflas Kanunu’nun 353. maddesinde, icra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, ağır ceza mahkemesine itiraz edilebileceği, itiraz üzerine verilen kararın kesin olduğu ve bu konularda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun kanun yollarına ilişkin hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme’nin elindeki davada henüz ağır ceza mahkemesine itiraz edilmemiş olduğu görüldüğünden 353. madde de davada uygulanacak kural değildir.

Bu nedenle, 20.10.2006 gününde yapılan toplantıda, İcra ve İflas Kanunu’nun 353. maddesinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından bu maddeye ilişkin başvurunun mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine oybirliği ile karar verilmiştir.



V - BİRLEŞTİRME KARARI

E.2006/137, E.2008/2 ve E.2008/10 sayılı davaların aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2006/71 sayılı dava ile birleştirilmesine, birleştirilen davaların esaslarının kapatılmasına, esas incelemenin E.2006/71 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 28.2.2008 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.



VI - ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin raporlar, itiraz konusu Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:



A - Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

1 - 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (l) Bendinin İncelenmesi

Başvuru kararında, Türk Ceza Kanunu’nda disiplin hapsine göre daha ağır yaptırım olan bir yıla kadar hapis cezasının para ya da seçenek yaptırımlara çevrilebildiği, iki yıla kadar olan hapis cezalarının ertelenmesi, dava zamanaşımı süresinin belli olması ve koşullu salıvermeden yararlanılması olanaklı iken, disiplin hapsinde ceza hukuku kurumlarının uygulanmayacağının düzenlendiği ve sınırsız dava zamanaşımı öngörüldüğü, buna yasal ve takdiri indirim hükümleri ile önödeme ve uzlaşma kurumunun da dâhil olduğu, bu durumun ise Anayasa’nın 10. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu kuralda, disiplin hapsi cezası, kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen hapis olarak tanımlanmıştır.

Anayasa’nın 10. maddesinin birinci fıkrasında herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu belirtilmiştir.

Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz.

Öte yandan, Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.

Hukuk Devletinde hangi eylemlerin suç sayılacağı ve bu suçları işleyenlere ne tür ve miktarda ceza verileceği yasakoyucunun belirleyeceği bir alandır. İnfaz hukukunun maddi ceza hukukunu tamamladığı ve onun ayrılmaz parçası olduğu gözetildiğinde, hangi cezaların ertelenip ertelenmeyeceğinin, seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilemeyeceğinin, önödeme uygulanıp uygulanmayacağının, tekerrüre esas olup olmayacağının, şartla salıverilme hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının veya adli sicil kayıtlarına geçirilip geçirilmeyeceği konusunun Anayasa’ya ve Ceza Hukukunun genel ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla yasakoyucunun takdir yetkisi içinde olduğunun kabulü gerekir.

Buna göre cezanın ertelenmesi, seçenek yaptırımlara çevrilebilmesi, önödeme uygulanabilmesi ya da şartla salıverilme hükümlerinin uygulanması, mahkûm için bir hak değildir. Ertelemenin hükümlü için yasal bir hak olmayıp, bir lütuf ve atıfet, toplum bakımından da yararlı bir uygulama olduğu kabul edilmektedir. Ancak, suçun ağırlığı genellikle toplumdaki olumsuz sonuçları ile yarattığı endişe ve huzursuzlukla orantılı bulunduğuna göre, suçu, cezayı ve ertelemeyi takdir ve tayin etmek yasama meclisinin yetkisinde olup, toplumda değişen koşullar gözetildiğinde, sınırlarının genişletilmesi ve cezalarının artırılıp erteleme dışı bırakılması da doğaldır. Bu nedenle, cezası erteleme dışı bırakılan suçlarla diğerlerinin doğurduğu sonuçların aynı olduğu kabul edilemeyeceği gibi, onlara verilen cezalarla korunmak istenen hukuki yararın da farklı olduğu açıktır.

İtiraza konu yasa kuralı ile disiplin hapsi gerektiren eylemleri işleyenler arasında herhangi bir ayırım yapılmaması ve suç olduğu kabul edilen eylemleri işleyenlerin aynı durumda bulunmamaları nedenleriyle, disiplin hapsi cezası için genel kurallardan ayrı olarak farklı özelliklerin öngörülmesi Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.

Açıklanan nedenlerle itirazın reddi gerekir.

2 - İcra ve İflas Kanunu’nun 5358 sayılı Yasa’nın 7. Maddesiyle Değiştirilen 337. Maddesinin Birinci Fıkrasının İncelenmesi

Başvuru kararlarında, borçludan alacağını rızasıyla alamayan alacaklının Devlet kurumlarının yardımıyla alacağını zorla tahsil etme olanağına sahip olduğu, cebri icranın dışında borçlunun ayrıca hapisle cezalandırılmasının evrensel hukuk kuralları ile bağdaşmayacağı, özel hukuktan doğan alacaklarda tarafların birbirlerinin ödeme gücünü bilebilecek durumda oldukları ve basiretli tacir öngörüsüyle hareket etmeleri gerektiği, Avrupa Birliği ülkelerine gönderilen ve hapis cezasını içeren icra ve ödeme emirleri ile ilgili adli yardımlaşma taleplerinin kendi hukuklarında benzer suç bulunmaması nedeniyle kabul görmediği, mal beyanında bulunmama suçunu işleyen kimselere disiplin hapsi cezası verilerek seçenek yaptırımlardan yararlandırılmadıkları, bu durumun eşitsizliğe yol açtığı, yeni Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şahsi davaya yer verilmediği ve şahsi davaların kamu davasına dönüştürüldüğü, bu nedenle İcra ve İflas Kanunu’na göre açılacak davaların da Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılması gerektiği, mal beyanında bulunmama nedeniyle İcra ve İflas Kanunu’nda iki ayrı özgürlüğü bağlayıcı ceza öngörüldüğü, farklı uygulamaların eşitsizlik doğurduğu, bu nedenlerle de kuralın Anayasa’nın 2., 10., 11., 13., 38. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu kuralda, müddeti içinde beyanda bulunmak üzere mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı beyanda bulunmayan borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine on gün disiplin hapsi ile cezalandırılacağı, alacaklının alacağını karşılayacak miktarda malın haczedilmesi veya borcun ödenmesi halinde, bu cezanın düşeceği öngörülmüştür.

Öte yandan, İcra ve İflas Kanunu’nun 51 sayılı Yasa ile değiştirilen 76. maddesinde mal beyanında bulunmayan borçlunun, alacaklının talebi üzerine beyanda bulununcaya kadar icra mahkemesi hâkimi tarafından bir defaya mahsus olmak üzere hapisle tazyik olunacağı, ancak bu hapsin üç ayı geçemeyeceği belirtilmiştir.

Anayasa’nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.

Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir.

İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinin birinci fıkrasında ve 76. maddesinde borçlunun özgürlüğü bağlayıcı ceza ile cezalandırılmasını gerektiren eylem, mal beyanında bulunmama eylemidir. Yukarıda belirtildiği gibi hukuk devleti ve ceza hukuku ilkeleri gereği kişi aynı eylem nedeniyle birden fazla yargılanmaz ve cezalandırılmaz. İtiraz konusu kural uyarınca, müddeti içinde mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı olarak mal beyanında bulunmayan kimse disiplin hapsi cezası ile cezalandırılmasının yanı sıra, İcra ve İflas Kanunu’nun 76. maddesine göre de mal beyanında bulunmama eylemi nedeniyle tazyik hapsi cezası ile cezalandırılabilecektir. Böyle bir olasılığın varlığı İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinde öngörülen disiplin hapsi cezasını, Anayasa’nın hukuk devleti ilkesinin düzenlendiği 2. maddesine aykırı hale getirmektedir.

Bu nedenle, 337. maddenin birinci fıkrası Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.

Kural iptal edildiğinden Anayasa’nın 10. ve 38. maddeleri yönünden ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

Kuralın Anayasa’nın 11., 13. ve 138. maddeleri ile ilgisi bulunmamaktadır.

3 - İcra ve İflas Kanunu’nun 5358 sayılı Yasa’nın 18. Maddesiyle Değiştirilen 346. Maddesinin Başlığının ve Birinci Fıkrasının İncelenmesi

Başvuru kararında, disiplin suçları ve disiplin suçu dışındaki suçlar hakkında ceza verip uygulayacak makamların farklı öngörüldüğü, idari yaptırımların nitelikleri ve amaçları yönünden kamusal cezalardan farklı olduğu, idari yaptırımların bizzat idari organlar tarafından verilmesi gerektiği, kamu cezalarının toplum düzenini bozan ağır ihlallerin karşılığı olarak getirildiği, disiplin cezasının bir ceza hukuku normu olmadığı, asliye ceza mahkemesi sıfatı ile icra ceza mahkemeleri tarafından verilmesinin eşitlik ilkesine uymadığı, bu nedenle Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu maddenin birinci fıkrasına göre, İcra ve İflas Kanunu’nda öngörülen disiplin veya tazyik hapsine icra mahkemesi karar verecektir. Yasakoyucu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 2. maddesi ile disiplin hapsi cezası adı altında bir ceza yaptırımı getirmiş ve İcra ve İflas Kanunu uyarınca verilen disiplin ve tazyik hapsi cezalarının da icra mahkemeleri tarafından verilmesini öngörmüştür.

Anayasa’ya ve hukukun temel ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla toplum düzeninde yaptırım altına alınması gereken eylemlerin hangisinin idari, hangisinin ceza yaptırımına bağlı tutulacağı yasakoyucunun takdir alanı içindedir. İcra ceza mahkemesince uygulanan yaptırımlar idari nitelikte olmayıp, yargısal işlemlerdir. Dolayısıyla bunların hangi yargı merciince verileceği yukarıdaki sınırlamalar içinde yasakoyucunun takdir alanı içindedir.

Disiplin veya tazyik hapsi cezalarının mahiyeti itibarıyla idari bir ceza olmadığı açık olduğundan eşitlik karşılaştırılması yapılamaz.

Bu nedenle, Kural Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir.

İptal isteminin reddi gerekir.

4 - İcra ve İflas Kanunu’nun 349. Maddesinin Birinci Fıkrasının ve Beşinci Fıkrasının İkinci Tümcesinin İncelenmesi

Başvuru kararında, 349. maddenin birinci fıkrası ile kişisel dava öngörüldüğü, oysa 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda şahsi davaya yer verilmediği, 5230 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun’un 9. maddesi ile diğer kanunlardaki şahsi davaların kamu davasına dönüştürüldüğü, kamu davasının sadece Cumhuriyet savcısı tarafından açılabileceği, suçun tespit edilmesi ve ceza verilmesi yetkisinin Devlete ait olduğu, farklı uygulamaların eşitsizlik oluşturacağı, sanık gelmese bile duruşma yapılmasının adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geldiği, bu nedenle öngörülen düzenlemenin Anayasa’nın 10., 36. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İcra ve İflas Kanunu’nun 349. maddesinin birinci fıkrasında, icra mahkemesine şikâyetin dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılacağı, dilekçeyi veya dava beyanını alan icra mahkemesinin duruşma için hemen bir gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alacağı ve sanığa celpname gönderileceği, tanık gösterilmişse onun da celp edileceği kurala bağlanmıştır.

Anayasa Mahkemesi’nin eşitlik ilkesi ile ilgili olarak verdiği birçok kararda belirtildiği üzere, aynı durumda olanlara aynı kuralların uygulanması halinde eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemez. İcra ve İflas Kanunu’nda belirtilen suçları işleyenler ile başka yasalarda belirtilen suçları işleyenler eylemlerinin farklılığı nedeniyle aynı durumda değildirler. Bundan dolayı yasakoyucunun İcra ve İflas Kanunu’nda bazı suçlar için farklı usul getirmesi, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.

Öte yandan, itiraz konusu kural ile dilekçeyi alan mahkemenin duruşma için hemen gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alması, sanığa celpname göndermesi ve tanık gösterilmiş ise onun da mahkemeye getirilmesi yasakoyucunun takdirinde olan usul kuralları olup Anayasa’ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.

Başvuran Mahkeme, maddenin beşinci fıkrasının son tümcesi olan “Bu suretle de bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür” biçimindeki kuralın da Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.

İcra ve İflas Kanunu’nun 349. maddesinde, şikâyetçi ile sanığın mahkeme tarafından belirlenen gün ve saatte mahkemeye gelmek veya vekil göndermek zorunda oldukları, hâkimin gerektiğinde tarafların bizzat hazır olmasını isteyebileceği, sanığın başka yerde ikamet etmesi durumunda istinabe yoluyla sorguya çekileceği, sanığın, şikâyeti alanın veya istinabe edilenin hâkim huzuruna gelmemesi veya müdafi göndermemesi durumunda ve gerekli görülmesi halinde zabıta aracılığı ile getirileceği belirtilmiştir.

Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmıştır.

Savunma hakkı adil yargılanmanın esaslı unsurlarındandır. Yargının temel görevi ve yargılama süreci sonucunda beklenen sonuç adaletin sağlanmasıdır. Bu sonuç, haklı ve haksızın ayırt edilmesi, sakat işlemin ortadan kaldırılması, uğranılan zararın giderimi veya sanığın cezalandırılması şekillerinde ortaya çıkabilir. Usulüne uygun biçimde yapılan tebligata karşın, kendini savunmak için mahkemeye gelmeyen kişinin savunma hakkından vazgeçtiğinin kabulü gerekeceği gibi, duruşmaya fiilen gelmemek suretiyle yargılamanın devamının ve beklenen adalet ve yargısal sonucun elde edilmesine mani olunmaması gerektiği de hukuk devleti ilkelerindendir.

İtiraz konusu kural, yargılamanın sanığın gıyabında görülmesini çeşitli koşullara bağlamıştır. Öncelikle, sanığa celpname gönderilmesi, tanık gösterilmiş ise onun da mahkemeye getirilmesi gerekmektedir. Yasa her iki tarafın da belirlenen gün ve saatte mahkemeye gelmelerini zorunlu tutmuş, İcra Mahkemesine tarafların vekil aracılığı ile değil, bizzat hazır bulunmalarını da isteyebilme yetkisi vermiş, sanığın başka bir yerde ikamet etmesi halinde de istinabe yolu ile sorguya çekilmesini öngörmüştür. Sanık bildirimlere karşın icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermez ise mahkeme zabıta aracılığı ile de sanığı getirtebilecektir. Yargılamanın sanığın yokluğunda görülmesi tüm bu aşamalardan geçildikten sonra gerçekleştirilebilecektir. Sanığın usulüne uygun olarak yapılan bildirimlere karşın mahkemeye gelmemesi veya avukat göndermemesi, duruşmada hazır bulunma hakkından vazgeçtiği anlamına gelir. Bu nedenle, itiraz konusu kural Anayasa’ya aykırı görülmemiştir.

Kural, Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.

Kuralın Anayasa’nın 38. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.

B - İptal Kararının Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu

Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53. maddesinin dördüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır. Maddenin beşinci fıkrasında ise Anayasa Mahkemesi’nin, iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette görmesi halinde yukarıdaki fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmiştir.

İcra ve İflas Kanunu’nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı Yasa ile değiştirilen 337. maddesinin birinci fıkrasının iptaline karar verilmesinin doğuracağı hukuksal boşluk, kamu yararını ihlal edici nitelikte olduğundan gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla iptal kararının, Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.



VII - SONUÇ

A- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (L) bendinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,

B- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun;

1- 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 7. maddesiyle değiştirilen 337. maddesinin birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,

2- 5358 sayılı Yasa’nın 18. maddesiyle değiştirilen 346. maddesinin, başlığının ve birinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,

3- 349. maddesinin birinci fıkrasının ve beşinci fıkrasının ikinci tümcesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,

C- İptal edilen fıkranın doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa‘nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince iptal hükmünün, KARARIN RESMÎ GAZETEDE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,

28.2.2008 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.



Başkan

Haşim KILIÇ
Başkanvekili

Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Üye

Sacit ADALI




Üye

Fulya KANTARCIOĞLU
Üye

Ahmet AKYALÇIN
Üye

Mehmet ERTEN




Üye

Mustafa YILDIRIM
Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR
Üye

Şevket APALAK




Üye

Serruh KALELİ
Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ

Kaynak : Resmi Gazete
Old 16-04-2008, 10:52   #2
mslmklvz

 
Varsayılan

337. Maddenİn Bİrİncİ Fikrasi İptal EdİldİĞİne GÖre 76. Maddeye GÖrer İŞlem Yapilmasinin ÖnÜnde Bİr Engel Var Mi?
Old 16-04-2008, 12:25   #3
Kemal Yıldırım

 
Olumsuz

337' inci maddenin iptal edilmesi 76' ıncı maddeye göre işlem yapılmasını engellemeyecektir.
Alıntı:
İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinin birinci fıkrasında ve 76. maddesinde borçlunun özgürlüğü bağlayıcı ceza ile cezalandırılmasını gerektiren eylem, mal beyanında bulunmama eylemidir. Yukarıda belirtildiği gibi hukuk devleti ve ceza hukuku ilkeleri gereği kişi aynı eylem nedeniyle birden fazla yargılanmaz ve cezalandırılmaz. İtiraz konusu kural uyarınca, müddeti içinde mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı olarak mal beyanında bulunmayan kimse disiplin hapsi cezası ile cezalandırılmasının yanı sıra, İcra ve İflas Kanunu’nun 76. maddesine göre de mal beyanında bulunmama eylemi nedeniyle tazyik hapsi cezası ile cezalandırılabilecektir. Böyle bir olasılığın varlığı İcra ve İflas Kanunu’nun 337. maddesinde öngörülen disiplin hapsi cezasını, Anayasa’nın hukuk devleti ilkesinin düzenlendiği 2. maddesine aykırı hale getirmektedir.

Benim anlamadığım husus boçlunun iki kez cezalandırılacağının düşünülmesi. Böyle bir durum söz konusu bile değil. Bu konuda benim anladığım alacaklının seçimlik bir hakkının olduğudur. Alacaklı dilerse 76' ıncı maddeye göre dilerse madde 337/1' e göre işlem yapacaktır. Bu maddelerden biri gereğince işlem yapıldığında, bu boçlunun diğer maddeye göre cezalandırılmasına zaten engel teşkil edecektir.

Saygılarımla..
Old 16-04-2008, 13:52   #4
avayhan

 
Varsayılan

Memlekete hayırlı olsun. Artık icra dairelerinde hacze çıkmak için iki hafta bekleyeceğimize, 2 ay bekleyeceğiz. Hukuk devleti açısından çok güzel bir ilerleme. Borçlu için hukuk devleti ilkesi geçerli, alacaklıya başının çaresine bak deniliyor. Bir kere olumsuz ve yanlış bir şey yani borçluluk durumu üzerine, hukuk devleti ilkesini bahane göstererek, borçluyu ödüllendirmek doğru değil. Eğer iki ceza varsa en yüksek olanın uygulanacağı bilinen bir hukuk kuralı ve başkaca eylemler için çeşitli ceza hükmü içeren kanunlarda değişik hükümler mevcut. E bu durumda bir eylem için iki ceza olmaz diye, bu cezalardan en yüksek olanlarının tamamını iptal edelim. Bu doğru mu?
Old 17-04-2008, 09:32   #5
genç osman

 
Varsayılan

....Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53. maddesinin dördüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır. Maddenin beşinci fıkrasında ise Anayasa Mahkemesi’nin, iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette görmesi halinde yukarıdaki fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmiştir.

Son derece açık olan bu durum karşısında; İİK 337/1 16.04 . 2009 tarihine kadar yürürlüğünü sürdürür ve infazlar için de bu tarihe kadar bir engel yoktur. Tabi bu durum Yasama organının yeni bir düzenleme yaparak ;mesala, İİK337/1.’i İİK 76’ya ilave ederek disiplin hapsi olarak tek yaptırım halinde düzenlemesine kadar mevcut 337/1 meridir ve verilen kararların infazı hala mümkündür. Çünkü, lehe olan bir düzenlemenin geriye yürümesi (in mitius) için önce yürürlüğe girmesi gerekir. Yukarıda bir kısmını aktarmış olduğum Anayasa Mahkemesinin iptal kararının ne zaman yürürlüğe gireceği açıktır ve 16.04.2009 kadar nettir. Anayasa Mahkemesi “… iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette görmesi ” gerekçesiyle yürürlük tarihini bir yıl ertelemiştir. Eğer Anayasa Mahkemesi doğrudan iptalin sonuçlarının doğmasını isteseydi neden bir yıl sonrası için yürürlük tarihi öngörsün ki? O zaman bir yıl sonra yürürlüğe girecek iptal kararı ile bu gün yürürlüğe girecek bir iptal kararı arasında ne fark olurdu ki? Diye düşünüyorum. Ama, şu anda uygulama ne yönde cereyan ediyor henüz vakıf olamadım. Fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim...Şimdiden teşekkürler... KOLAY GELSİN...
Old 17-04-2008, 10:06   #6
Kemal Yıldırım

 
Varsayılan

Sayın genç osman; konuyu daha önce ayrıntılı olarak tartıçmıştık. Uygulamanın gerekçeli karardan önce nasıl olduğu konusunda ayrıntılı açıklamalar aşağıdaki linklerde yer almakta. Gerekçeli karardan sonra nasıl bir uygulamanın olacağını da yakında öğreniriz:

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=25134

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=25132

Saygılarımla..
Old 21-04-2008, 11:02   #7
avmurat

 
Varsayılan

Nicedir beklediğimiz gerekçe açıklanmış oluyor.Açıkçası hiç bu gerekçe ile iptal edildiğini düşünmemiştim.Anayasının 38.madesi ya da usule ait bir gerekçeyle iptal edildiğini sanıyordum.Ortaya çıkan tablo enteresan:Anayasa Mahkemesi açıkça iptalin bir yıl sonra yürürlüğe girmesine karar veriyor.Ancak İcra Mahkemeleri nedense bunu yok sayıyor.Mahkemelerin, Anayasa Mahkemesinin kararını da hiçe sayarak uygulama yapmasına açıkçası canım yanıyor.Bakalım şimdi ne olacak.Bence icra mahkemeleri beklemeye devam edecek çünkü biliyoruz ki yeni İcra İflas Kanununu ile bu suçlara ceza verme sınırı 5.000,00 YTL'ye çıkarılacak.Bu bir yıl içinde yeni yasa çıkacaktır ve orada Anayasa Mahkemesinin gerekçesine uygun olarak ya İİK 76 daki müeyyide kaldırılacak ya da bu tereddütü giderecek bir cümle konacak.(Yani iki ayrı şikayet olamayacağına dair bir cümle) Ama bence yapılması gereken: 1)İptal kararı henüz yürürlüğe girmediğinden davaların ve infazların devam ettirilmesi, 2)Şikayetçiden İİK m.76 nedeniyle de ayrıca şikayetçi olup olmadığının sorulması, şikayetçi olunmamışsa davaya devam edilmesi.
Old 22-04-2008, 17:16   #8
aysee

 
Varsayılan

Sanırım bu iptal kararı taahhüdü ihlaller açısından sonuç doğurmuyor. Değil mi?
Old 22-04-2008, 22:58   #9
Kemal Yıldırım

 
Varsayılan

Hayır Anayasa Mahkemesi taahhüdü ihlali düzenleyen maddenin iptaline ilişkin istemi reddetmiştir:

http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=26654

Saygılarımla..
Old 11-06-2008, 15:04   #10
Hakkaniyet

 
Varsayılan

İİK 76 maddenin 337 kadar etkili olduğunu düşünmüyorum. 76ya göre borçlu beyanda bulunduğu takdirde bu madde de uygulanamayacak. Bizde nedense bu işin içinde olan insanlarda borçluya yardım etme eğilimi oldukça yüksek!!!!
Böyle bir karar aldığınızı ve kararın infaza verildiğini,şahsın da karakol tarafından yakalandığını düşünün...O anda çevreden aldığı duyumlarla!!!! borçlunun beyanda bulunması, bütün emeğimizin boşa gitmesine neden olacak....Haksız mıyım arkadaşlar??
Old 13-06-2008, 09:45   #11
skaya55

 
Varsayılan iik. 76 md. kaldiriliyor

Adalet Bakanlığında yapılan komisyon çalısmasinda hazırlanan tasarıda 76. maddenin kaldirilmasi öngörülüyor..tasarı metnine adalet bakanlığının sitesinden biz neler yapıyoruz bölümüne girerek ulaşabilirsiniz...Saygilarimla
Old 01-07-2008, 17:04   #12
ali ümit aksu

 
Varsayılan

Anayasa mahkemesi kararında iptali
n 1 yıl sonra yürürlüğe gireceği belirtildiğinden o tarihe veta teni düzenleme daha erken olursa düzenleme tarihine kadar uygulamanın devam etmesi gerektiği görüşüne katılıyorum.Normli ve A.Mahkemesinin kararı budur ve çok açıktır.Beklebecek bir şey yoktur.Çünkü 'yeni düzenlemeye kadar yürürlüğün duracağı belirtilmemiştir.Bu bakımdan bu davaları bekleten hakim,görevini yapmıyor savsaklıyor demektir.Suç işliyor demektir.Herkes hakkında olduğu gibi hakim hakkında da bu sebepten şikayet yapılıp hak istenebilir.Hakim , görevini yapmak zorundadır. Ali Ümiy Aksu
Old 03-07-2008, 20:55   #13
DeryaK

 
Karar

Sayın Meslektaşım Aksu.

Aşağıya alıntı yaptığım Yargıtay 1.Ceza Dairesi'nin görüşleri doğrultusunda,düşüncenize katılmıyorum.

Saygılarımla.
------------------------------------------------------------------------
T.C.
YARGITAY
1. Ceza Dairesi
E:2002/153
K:2002/175
T:28.01.2002

4616 SAYILI YASADAN FAYDALANMA-BAŞVURUSU SÜRESİ
ÖZET:
Hükümlünün, 4616 sayılı Yasadan yararlanma isteminin Yasanın 1/9 maddesinin öngördüğü bir aylık süre dolduğundan sözedilerek reddedilmesi; anılan maddenin Anayasa Mahkemesince iptal edilmesiyle yasada doğan boşluğun doldurulması amacıyla sürenin altı aya çıkarılması ve TCY.nın 2/2. maddesinin aleyhe sonuç doğurmaması nedeniyle yasaya aykırıdır.

4616 s. ŞSEK. m. 1/9.
765. TCK. m. 2/2.

Adam öldürmeğe tam teşebbüs suçundan (Sakarya Birinci Ağır Ceza Mahkemesinin 19.03.1999 gün ve 1993/176 esas, 1999/72 karar sayılı kararı ile 8 yıl 10 ay 20 gün ağır hapis cezasına hükümlü Ali Yılmaz'ın 4616 sayılı Kanundan faydalandırma talebinin reddine ilişkin, Sakarya ikinci Ağır Ceza Mahkemesince verilen 24.10.2001 gün, 2001/171 Müt. Sayılı karara vâki itirazın keza reddine dair, Sakarya Birinci Ağır Ceza Mahkemesinin 30.10.2001 gün ve 2001/251 Müt. sayılı kararına havi dosya incelendi.

Tüm dosya kapsamına göre; hükümlünün 1 aylık süre içerisinde başvurmadığı nedeniyle 4616 sayılı Kanundan faydalandırma talebinin reddine gerekçe gösterilen anılan Kanunun 1/9. maddesinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararının Resmi Gazetede yayımlandığı 27.10.2001 tarihinden 6 ay sonra yürürlüğe gireceği, TCK. 2/2. maddesi uyarınca hükümlü aleyhine sonuç doğurmaması açısından itirazın kabulü ile belirlenen süre sonuna kadar infazın durdurulması kararı yerine, yazılı olduğu şekilde karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle CMUK. 343. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza işleri Genel Müdürlüğü ifadeli 04.12.2001 gün ve 42751 sayılı yazılı emirlerine müsteniden dava dosyası C. Başsavcılığından 31.12.2001 gün Y.E/179189 nolu tebliğname ile Dairemize gönderilmekle okundu ve aşağıdaki karar tesbit edildi.

4616 sayılı Kanunun 1. maddesinin 9. bendi, Anayasa Mahkemesi tarafından "Yasa'dan yararlanabileceklerin haklarında verilen tutuklama veya yakalama kararlarından her zaman hebardar olamayabilecekleri de gözetildiginde itiraz konusu 9. bent ile öngorülen bir aylık sürenin kişilerin 4616 sayılı Yasa ile tanınan olanaktan yararlanmalarına elverişli olmadığı sonucuna varılmıştır." düşüncesine yer verilmek suretiyle iptal edilmiş ve iptal nedeni ile doğan hukuksal boşluğun doldurulabilmesi için 6 aylık süre tanınmıştır iptal gerekçesinde yer alan bu düşünce firar halindeki hükümlüler lehine olup, iptal edilen bent yerine geçmek üzere süresi içinde yapılması gereken muhtemel düzenlemenin açıklanan gerekçeye ters düşmesi, yeni bir aykırılık sorununu oluşturacağı cihetle beklenemeyeceği gibi, düzenlemenin tanınan süre içinde yapılmaması halinde de iptal nedeni ile doğan hukuki sonuçtan hükümlülerin yararlanacaklarından kuşku bulunmamaktadır.

Şu veya bu gerekçeyle süresinde başvurmayıp yakalanarak cezaevine alınan hükümlülerin, konuya ilişkin düzenlemenin henüz yapılmaması ve kabul edilen 6 aylık sürenin de dolmamış olması karşısında ilerde yararlanmaları muhakkak olan bir haktan istifade ettirilmemeleri gibi, adalet duygularını inciten bir durumla karşı karşıya kalınmaktadır. Bunun için, iptal kararı ile oluşan hukuksal boşluk dolduruluncaya veya tanınan 6 aylık süre bitinceye kadar, bu gibi hükümlülerin mutazarrır edilmemeleri yönünden gereken yasal önlemlerin mahallince alınması gerekmektedir.

Açıklanan gerekçelerle,
Yazılı emre atfen düzenlenen tebliğname münderecaatı yerinde görüldüğünden kabulü ile Sakarya ikinci Ağır Ceza Mahkemesinin 24.10.2001 gün ve 2001/171 Müt. sayılı kararına vâki itirazın kabulü yerine reddine dair, Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 30.10.2001 gün ve 2001/251 Müt. sayılı kesin nitelikteki kararının CMUK. 343. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), müteakip işlemlerin mahallince yerine getirilmesine, 28.01.2002 gününde oybirliği ile karar verildi.
Old 03-07-2008, 23:23   #14
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Sayın Derya Konak, o halde Anayasa Mahkemesi'nin kararında geçen sürenin anlamı nedir? Bir anlamı yoksa bu süre neden kararda yer almaktadır? Kararda yer alan sürenin hiçe sayılması adalet duygularını incitmemekte midir?
Old 04-07-2008, 17:36   #15
DeryaK

 
Karar

Alıntı:
Sayın Derya Konak, o halde Anayasa Mahkemesi'nin kararında geçen sürenin anlamı nedir? Bir anlamı yoksa bu süre neden kararda yer almaktadır? Kararda yer alan sürenin hiçe sayılması adalet duygularını incitmemekte midir?

Sayın Aladağ.

Yargıtay uygulaması açık,net ve anlaşılır değil mi?

«Bu ülkede hukuk,Yüksek Federal Temyiz Mahkemesinin söylediği hukuktur.»

Amerikalı Hakim J. Marshall.
Old 04-07-2008, 19:53   #16
Av.Ergün Vardar

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Derya Konak



«Bu ülkede hukuk,Yüksek Federal Temyiz Mahkemesinin söylediği hukuktur.»

Amerikalı Hakim J. Marshall.

Hukuk sistemimizde "ısrar" müessesi de bulunmaktadır.Zaman zaman da uygulanmaktadır.

Türk Avukat Ergün Vardar
Old 04-07-2008, 20:51   #17
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Derya Konak
Sayın Aladağ.

Yargıtay uygulaması açık,net ve anlaşılır değil mi?

«Bu ülkede hukuk,Yüksek Federal Temyiz Mahkemesinin söylediği hukuktur.»

Amerikalı Hakim J. Marshall.

Anayasa Mahkemesi yeterince "yüksek mahkeme" değil midir?
Old 05-07-2008, 01:15   #18
DeryaK

 
İnceleme

Alıntı:
Anayasa Mahkemesi yeterince "yüksek mahkeme" değil midir?


Sayın Aladağ.

Anayasa Mahkemesi "temyiz incelemesi yapmaz."

--------------------------------------------------------------------------
T.C.
YARGITAY
5. Ceza Dairesi

E:1998/82
K:1998/854
T:09.03.1998

ERKEĞİN ZİNASI

Zina yapmak suçundan sanıklar Osman ve Ayten'in yapılan yargılamaları sonunda; TCK.nun 441/1-2, 59., 647 sayılı Kanunun 4. maddeleri gereğince 750.000'er lira ağır para cezasıyla maHkumiyetlerine dair, (Divriği Asliye Ceza Mahkemesi)nden verilen 10.04.1997 gün ve 1997/30 Esas, 1997/33 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay'ca incelenmesi sanıklar tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığı'ndan tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

Mahkemece; TCK.nun 441. maddesi uygulanarak sanıkların cezalandırılmalarına karar verilmiş ise de, anılan yasa maddesi, Anayasa Mahkemesi'nin 23.09.1996 gün ve 1996/15 E. ve 1996/34 K. sayılı kararıyla iptal edilmiş, 27.12.1996 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan bu kararın yayımı tarihinden itibaren 1 yıl (yani 27.12.1997 tarihinden) sonra yürürlüğe girmesi öngörülmüştür.

Anayasa Mahkemesi bu iptal kararı ile TCK.nun 441. maddesine geçici bir nitelik vermiştir.

İptal edilen kanun ilga edilen kanun gibidir. Bu nedenle; iptal kararının yürürlüğe girdiği tarih itibariyle, koca zinası suçları yaptırımsız kalmıştır. Bu halde TCK.nun 2. maddesindeki genel kuralın sanıklar yararına uygulanması gerekmektedir. Bu durumun Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarının geriye yürüyemiyeceğini düzenleyen Anayasa'nın 153. maddesinin bu halde, eldeki davaların Anayasaya aykırılığı saptanmış olan kurallara göre çözümlenmesi, Anayasanın üstünlüğü prensibine ve Hukuk Devleti ilkesine aykırı düşeceği için uygun görülemez. Bir başka ifadeyle Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi ileriye yönelik olarak ertelemiş bulunması, yasama organına aynı konuda iptal kararının gerekçesine uygun olarak yeni bir düzenleme yapması için olanak tanımak ve hukuki bir boşluk yaratmamak amacına yönelik olup, yargı mercilerinin bakmakta oldukları uyuşmazlıklarda hukuka ve Anayasaya aykırı bularak iptal edilmiş kuralları uygulaması ve uyuşmazlıkları bu kurallara göre çözümlemesi sonucuna doğurmaz.

Diğer taraftan Anayasanın 153. maddesinde yer alan ve iptal kararlarının geriye yürümezliğine ilişkin bulunan kural, iptal edilen hükümlere göre kazanılmış olan hakların ortadan kaldırılmasına veya toplum huzurunun bozulmasına yol açacak sonuçları önlemek ve hukuksal işlemlerin geçerliliğini sağlamak amacıyla kabul edilmiştir. Suç ise, hukuksal bir işlem değildir. Bu nedenle korunacak bir hak doğurmaz. İptal kararları, yasa koyucunun bir ceza hükmünü ortadan kaldırması işlemi gibi geçmişe etkili olması gerekir. Nitekim; mahkemelerden gelen Anayasaya aykırılık iddiası ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesi 5 ay içinde karar verip açıklamaması halinde, mahkemenin davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandıracağına işaret eden ve Anayasanın 152. maddesinin 3. fıkrasında yer alan "ancak Anayasa Mahkemesinin kararı esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse mahkeme buna uymak zorundadır" yolundaki kuralı da Anayasa Mahkemesinin verdiği iptal kararlarının, bu karardan önce açılmış bulunan ve görülmekte olan davalarda uygulanması gerektiğini açıkça belirtmektedir.

Bu görüş gerek öğretide, gerekse uygulamada benimsenmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da 09.09.1968 tarih, 3/485-248 ve 11.10.1971 tarih, 3/572-325 sayılı kararlarında; genel hukuk kurullarına göre aleyhe sonuç doğuran iptallerin, geriye yürümemesi gerektiğini, iptal lehe olduğunda ise ilgililerin iptalden önceki hususlar hakkında Anayasa Mahkemesi kararına dayanarak her zaman hak iddia edebileceklerini açıklamıştır.

Biran için TCK.nun 441. maddesinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararında koca zinasının oluşumunun kadın zinasına nazaran daha ağır koşullara bağlı bulunduğu, bunun da Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu için iptal edildiği, bu nedenle ve yapılacak kanun açısından TCK.nun 2. maddesinden söz edilemeyeceği dünüşülebilirse de, Anayasa Mahkemesi'nin bu kararında ayrıca yasa koyucunun zinayı suç olmaktan çıkarabileceği veya onun gerçekleşmesini belli koşullara bağlayabileceğini de açıklamış olması karşısında, yapılacak düzenlemenin mutlak anlamda aleyhe olması gerektiği gibi bir gerekçeyi ve görüşü benimsemek olanaklı değildir.

Bu itibarla, hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesi'nin anılan iptal kararı ve yukarıda açıklamalar karşısında bu yeni durumun yerel mahkemesince değerlendirilmesi gerektiğinden ve temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün CMUK.nun 321. maddesi gereğince (BOZULMASINA), 09.03.1998 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
Old 05-07-2008, 04:27   #19
Av.Kaan

 
Varsayılan

Mahkemelerin genelinde, Anayasa Mahkemesi hükmü göz önüne alınarak mal beyanında bulunmamaktan ceza verilmezken; azınlıkta da olsa bazılarında "yürürlüğün ertelendiği" gerekçesiyle ceza verilmektedir. Ancak bunların da infazı savcılık tarafından durdurulmaktadır.
İptal kararının yürürlüğü ertelenmişken ceza verilip verilmeyeceği hususunda ben de Yargıtay içtihadını takip eden görüşe katılıyorum. Anayasa en üst kural/normsa buna aykırı olan hiç bir kural/kanun/norma dayanarak ceza verilmemesi gerekir; yürürlüğü ertelense dahi...
Cengiz bey'in belirttiği "O halde A.M. iptal kararının yürürlüğünü ertelemesi çelişkidir" görüşüne katılmıyorum. Zira çelişkiden söz etmek için yetkileri aynı konuya ilişkin ve aynı oranda olan iki kurumdan söz edilmesi gerekmektedir. A.M. yürürlüğü erteleme yetkisine sahiptir. Yargıtay içtihadı kendisini ilgilendir(e)mez. Yürürlüğünü erteledikten sonra da yetki yerel mahkeme/itiraz merci/Yargıtay'a geçer. (Diye düşünüyorum).
Saygılarımla...
Old 05-07-2008, 05:44   #20
DeryaK

 
Olumlu

Sayın Kaan.

Kanaatimce doğru ve isabetli düşünüyorsunuz.

Katkınız için size teşekkür ederim.

Selam ve saygılarımla.
Old 05-07-2008, 16:39   #21
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Anayasa'nın 153. maddesi:

"Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir. İptal kararları gerekçesi yazılmadan açıklanamaz.

Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemez.

Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmi Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmi Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.

İptal kararının yürürlüğe girişinin ertelendiği durumlarda, Türkiye Büyük Millet Meclisi, iptal kararının ortaya çıkardığı hukuki boşluğu dolduracak kanun tasarı veya teklifini öncelikle görüşüp karara bağlar.

İptal kararları geriye yürümez.

Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar."

Anayasa böyle diyor ama uygulamada ne oluyor?
1-Anayasa Mahkemesi'nin kararı 153/1'e rağmen gerekçesi yazılmadan açıklanıyor ve henüz ortada olmayan bir karar uygulanmaya başlanıyor.
2-Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararında "iptal kararının 1 yıl sonra yürürlüğe gireceği" belirtilmesine rağmen hemen uygulanmaya başlanıyor ve böylelikle 153. maddenin 2, 5 ve 6. fıkraları ihlal ediliyor. Anayasa Mahkemesi 153/2'ye göre "kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edemeyeceği", sözü edilen kararda da buna uyduğu halde, karar Mahkemeler tarafından yeni bir uygulamaya yol açacak biçimde yorumlanıp uygulanmaktadır. Yine iptal kararındaki "1 yıl sonra yürürlüğe girer" hükmü hiçe sayılıp, 153/5 ve 153/6'ya aykırı bir biçimde iptal kararı hemen yürürlüğe girmiş gibi uygulanmaktadır. Anayasa Mahkemesi kararları herkesi (bu arada mahkemeleri de) bağladığı halde, karara uyulmamaktadır.
Old 08-07-2008, 21:49   #22
ali ümit aksu

 
Varsayılan

Sn.Aladağ'ın görüşüne katılıyorum.Hemen yürürlüğe girecekse A.M.iptalin 1" yıl sonra yürürlüğe gireceğine 'karar vermesin.Hemen yürürlüğe girmesi kanaatında ise yürürlüğü ertelemezdi.'1 yıl sonra yürürlüğe girer 'sözü boş laf mıdır?Niçin öyle deniyor?.İleride olacak işler olduğu zaman düşünülür.İptal yürürlüğe girdiği tarihte hüküm ifade eder.Çıkacak yeni hüküm infaz olunmayan hükümlerle bitmemiş davaları etkiler.A.M.nin kararını uygulamamak,mahkemenin kararını umursamamak olur.
Old 09-07-2008, 13:09   #23
ali ümit aksu

 
Varsayılan

Sn.Derya Konak'ın belirttiği karar ile 337/1 in iptal kararı benzer kararlar değildir. 337/1 in iptali nedeni, birbirinin aynı iki hüküm olmasıdır.Aynı suça 2 ayrı madde ile ceza verilmesidir.Bunlardan birisi iptal edilmiş diğeri korunmuştur,kalmıştır.Suç cezalandırılmaktan çıkmamıştır.Çıkma ihtimali yoktur.76.madde yürürlüktedir.Hapis cezası vardır.337/1 bir yıl doluncaya kadar yürürlüktedir.
Old 31-07-2008, 22:13   #24
DeryaK

 
Karar

Sayın Aksu.

Nasıl düşünürseniz düşününüz.

Neye inanırsanız inanınız.

Ancak Mahkemeler, Yargıtay kararı doğrultusunda uygulama yapmaktadır.

Mülhakat İcra Ceza Mahkemelerinin vermiş oldukları bu suça ilişkin beraat kararlarına karşı, Ağır Ceza Mahkememize yapılan bütün itirazlar kesin olarak reddedilmiştir.

Saygılarımla.
Old 01-09-2008, 20:25   #25
ali ümit aksu

 
Varsayılan

Avukatlar yanlışa ses çıkarmamak zorunda mıdır?Hukukun gerçekleşmesi ve gelişmesine katkıda bulunmak avukatın da görevi değil midir?Hukuk sistemi mecelle sistemi midir?Bir de şu var:İcra ceza kararlarının incelenmesi ağır ceza başkanlarına verildi.Ağır ceza başkanları işsiz,zamanı çok kişiler midir de onları itiraz mercii yaptılar?Takipsizlik kararlarının yanında icra ceza kararlarının incelenmesinin onlara yüklenmesi doğru mudur?Mesele,işi birisine devretmek değil,hukuk düzenini geliştirici çözümler bulmak olmalıdır.Zaten yoğun iş yükü altındaki ağır ceza başkanlarına işi devretmek görünüşte çare bulmaktır ama hukukun gerçekleşmesi için sakıncalıdır.Hukukçu,dolayısıyla avukatlar doğmatik değil,eleştirici,geliştirici olmalıdır.Zamanında tanıdığım bir hakim vardı.Her yeni dava geldiğinde kızar,vatandaşa söylenirdi,'yine mi yeni dava?' diye.Şikayetler çoğalarak devam edince bakanlığa aldılardı.Ağır ceza başkanları da onun gibi bunalsınlar mı? Bir şikayetimi daha söyleyeyim:Mahkeme sayısı çoğaltıldıydı.Vatandaş için iyiydi.Ama bu mahkemelere işin altından kalkabilecek ve yeterli sayıda hakim bulunamadı.Biten bir davamızın kararı 2.5 ayda yasıldı.Mahkeme katibine en son sorduğumda ,hakimin dışardan örnek karar beklediğini geldiği zaman kararın yazılacağını söylediydi.Davamız birleştirilmiş dava olduğu halde gelen örnek karar tek davayla ilgili olduğundan davamıza uymuyordu.Nitekim karşılık dava hakkında,benim uyarmama rağmen sonradan tek bir cümle ile temas ettiğinden bu yönden karar bozuldu.Sözün kısası:Adalet için iyi işler yapmağa çalışalım.Ama yapılan işler gerçekten yararlı işler olsun.
Old 17-04-2009, 09:10   #26
erolkara

 
Varsayılan İİk 337. Maddenİn İptalİ İÇİn Anayasa Mahkemesİne GİdİlmİŞtİ Sonucu Bİlen Var Mi

2007 yılında Üsküdar 1. İcra Ceza Mahkemesinde 25.12.2006 günlü bir davada Mahkemenin Hakimi Fuat Köylüoğlu borcundan dolayı mal beyanında bulunmayanlara hapsen tazyikten başka disiplin hapsi cezası da verilmesini düzenleyen 2004 sayılı İcra İflas Kanununun 5358 sayılı kanunla değişik 337. maddesi hükmünün Anayasanın 152/1 maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa mahkemesine götürmüştü. Bu konuda Anayasa Mahkemesi karar verdi mi yoksa halen beklemede mi. Karar çıktıysa bu konuda bilgisi olanların cevabını bekliyorum.
Old 17-04-2009, 11:22   #27
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan erolkara
2007 yılında Üsküdar 1. İcra Ceza Mahkemesinde 25.12.2006 günlü bir davada Mahkemenin Hakimi Fuat Köylüoğlu borcundan dolayı mal beyanında bulunmayanlara hapsen tazyikten başka disiplin hapsi cezası da verilmesini düzenleyen 2004 sayılı İcra İflas Kanununun 5358 sayılı kanunla değişik 337. maddesi hükmünün Anayasanın 152/1 maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa mahkemesine götürmüştü. Bu konuda Anayasa Mahkemesi karar verdi mi yoksa halen beklemede mi. Karar çıktıysa bu konuda bilgisi olanların cevabını bekliyorum.

Sayın erol kara,

Sizin yerinize ben, Forum İçi Arama motorunu kullanarak bu forumu buldum, mesajınızı taşıdım.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
17.10.1983 günlü, 2926 sayılı Kanunun 2/b ile ilgili Anayasa Mahkemesi Kararı Av.Yüksel Eren Hukuk Haberleri 1 10-01-2012 18:34
Mal beyanından ceza verilememesi ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararı avalaattin61 Meslektaşların Soruları 1 04-03-2008 14:13
5237 Sayılı TCK ile ilgili Anayasa Mahkemesi Kararları Av. Can DOĞANEL Anayasa ve İdare Hukuku Çalışma Grubu 1 18-09-2006 21:03
Kabahatler Kanunu ile ilgili Anayasa Mahkemesi Kararı Bölüm 2 Av.Engin Özoğul Hukuk Haberleri 0 24-07-2006 21:46
Kabahatler Kanunu ile ilgili Anayasa Mahkemesi Kararı 1. Bölüm Av.Engin Özoğul Hukuk Haberleri 0 24-07-2006 21:44


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07811308 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.