Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Esas: 1986/9-722, Karar: 1987/203 İçtihat

Üyemizin Özeti
İşyerine gitmek için işverence sosyal yardım amacı ile temin edilen araca binerek işyerine gitmekte olan işçinin, karşıdan gelen başka bir aracın kusurlu çarpması sonucu ölümü ile sonuçlanan olayın, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 11. maddesine göre bir iş kazası olarak nitelendirilmesi, işverenin bu kazadan sorumlu tutulmasını da gerektirmez. Başka bir anlatımla, kazanın işverenin işi görülürken gerçekleşmiş olması, sorumluluğu için yeterli değildir. Çünkü olay, üçüncü kişinin tamamen kusurlu davranışı sonucu gerçekleştiği için, işyerine özgü tehlike ile, meydana gelen sonuç arasında, uygun illiyet bağının varlığından söz edilemez.
(Karar Tarihi : 18.03.1987)
"Taraflar arasındaki ``tazminat'' davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul İkinci İş Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.05.1986 gün ve 1985/1321 - 1986/614 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesi'nin 23.09.1986 gün ve 5772-8379 sayılı ilamıyla;

"... Davacılar, müşterek miras bırakanları işçinin, işverenin taşıma sözleşmesi ile bağlılık kurduğu araçla fabrikaya gelirken yolda trafik kazası sonucu ölmesinde işverenin tamamen kusurlu bulunduğu iddiası ile manevi tazminat isteğinde bulunmuşlardır.

Gerçekten kazanın, 05.11.1985 günü saat 7.15 sıralarında işverenin, işçilerini, ikamet ettikleri yerlerden fabrikaya getirip götürmek üzere sözleşme yaptığı F____'ye ait 26 ____ 934 plakalı olup, N____'nin yönettiği otobüs, davacıların miras bırakan işçi ile diğer işçileri Ç____'de bulunan işyerine getirdiği sırada karşı istikametten gelen ve ____ Köyü Belediyesi'ne ait olan ____ plakalı münibüsün yol durumuna göre süratini ayarlamadan ve trafiğin müsait olup olmadığına bakmadan önünde giden aracı sollamasıyla, çarpışma sonucu meydana geldiği anlaşılmaktadır.

Gerek hadise akabinde, gerekse mahkemece yatırılan bilirkişi incelemesinde, olayda kusurun tamamının (%100) sisli bir ortamda önündeki vasıtayı sollayarak geçmek isteyen ____ plakalı ____ Köyü Belediye minibüs sürücüsü A____'da bulunduğu davalı şirket şoföründe ve şirketin kendisinde herhangi bir hizmet ve denetim kusurunun olmadığı tespit edilmiş, bu kusur durumu mahkemece de kabul edilmiş ve istek kusur sorumluluğundan değil, kusursuz sorumluluk türlerinden tehlike sorumluluğundan hüküm altına alınmıştır.

Bu şekilde oluşturulan karar davalı tarafından temyiz edilip kusura dayalı sorumluluk iddia eden davacı tarafından temyiz edilmediğine göre esas yönünden sadece bu tür sorumluluk üzerinde durmak gerekecektir.

Hukukumuzda asıl olan kusur şartına dayalı sorumluluktur. Ancak teknolojinin gelişmesi ve bu gelişen teknolojinin sanayimize uygulanması sonucu meydana gelen bazı tehlikelerin doğurduğu zararların tazmininde kusur şartının aranması her zaman adaleti ve toplumsal düşünceyi tatmin etmediğinden doğal hukuk görüşü ile Anayasalarda anlatımını bulan temel hak ve ilkelere yaklaşımı sağlayan tehlike sorumluluğu kuralı geliştirilmiştir.
Bu kuram 27.03.1957 gün, 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile yargısallaşarak açıklığa kavuşmuş ve ondan sonraki kararlar da bu insani düşüncenin takipçisi olmuşlardır.
Bu kuramın özü; işyerinde işin yürütülmesi ile ilgili olarak oluşan tehlikelerin meydana getirdiği zararlarda, işçinin ve işverenin kusurları bulunmaması halinde bile işçinin uğradığı zararın tamamının işçiye değil de, hakkaniyet ölçüsünde, bir kısmından, onun faaliyet ve iş görmesinden en önde yararlanan işverenin de sorumlu tutulmasıdır. Bu tanımlamaya göre işverenin sorumluluğu için yer ve zaman bakımından bağlantı yeterli olmayıp tehlikenin işin yürütülmesi ile ilgili olarak ortaya çıkmış olması ve bu bağlantının işçinin ya da üçüncü kişinin ağır veya tam kusuru ile kesilmemiş bulunması şarttır.
Dava konusu zararlandırıcı olay, işçilerin ikamet ettikleri mahallerden sosyal yardım amacıyla işyerine taşınması sırasında olmuştur. Bu halin işyerinde işin yürütülmesi ile ilgili bir tehlike sayılıp sayılmayacağından önce, karşıdan gelen Belediye minübüs sürücüsünün ağır ve tam (%100) kusuru ile sonuç bağlantısı kesilmiş, sebep-sonuç bağlantısı üçüncü kişi ile kurulmuştur. Böyle durumlarda davalı işvereni tehlike (risk) kuram sorumluluğu ile de sorumlu tutmak mümkün değildir. Bu nedenlerle mahkemenin değişik görüşle davayı kabul etmesi hatalıdır. Karar bozulmalıdır..." gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve Usul'ün 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/son maddesi gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, gereği görüşüldü:

Dava, iş kazası nedeniyle manevi tazminat isteğine ilişkindir.

İşverenin işçilerini ikamet ettikleri yerlerden işyerine getirip götürmek için taşıma sözleşmesi ile temin ettiği araç, 05.11.1985 günü işyerine gitmekte iken karşı istikametten gelen ____ Köyü Belediyesi'ne ait minübüsün, yol durumuna göre hızını ayarlamadan ve trafiğe müsait olup olmadığına bakmadan önünde giden aracı sollaması üzerine kaza meydana gelmiş davacıların desteği işçi, bu kaza sonucu ölmüştür.

Yaptırılan bilirkişi incelemesi sonunda olayda kusurun tamamen ____ Köyü Belediyesi'ne ait araçta oluduğu, işçinin bindiği aracı kullanan şoförün ve davalı şirketin bir hizmet ve denetim kusuru olmadığı anlaşılmıştır. Mahkeme de bunu böyle kabul etmiş, kusursuz sorumluluk türlerinden tehlike sorumluluğuna mesnetle isteği hüküm altına almıştır.
Görüldüğü gibi, dava işverenin iş kazasından ileri gelen sorumluğu konusuna ilişkin bulunmaktadır. Eskiden olduğu gibi bugün de yürürlükte bulunan yasalar, işyeri tehlikelerini olabildiğince ortadan kaldırmak, karşılık koşullarına uygun bir çalışma ortamı hazırlayabilmek amacıyla buyurucu kurallar koymuştur. Bu kurallar arasında 1475 sayılı İş Kanunu'nun 73. maddesinin konu bakımından özel bir önemi olduğu için kısaca sorumluluğun özelliği nedeniyle işverenin bu durumda da sorumlu tutulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş çoğunluk tarafından paylaşılmamıştır. Öğretide illiyet bağını kesen nedenlerin bütün sorumluluk halleri ve bu arada tehlike sorumluluğu için de geçerli olduğu vurgulanmaktadır. Yargıtay da illiyet bağının sadece kusura bağlı sorumlulukta değil, sebep ve özellikle tehlike sorumluluğunun kurulabilmesi için de zorunlu olduğunu kabul etmektedir (HGK T. 3.3.1971 ve E. 1969/9-874, K. 121 sayılı; T. 10.11.1976 ve E. 1975/15-1125, K. 1976/2773 sayılı ve T. 10.5.1978 gün ve E. 1977/10-807, K. 1978/374 sayılı; T. 26.12.1986 ve E. 1986/9-601, K. 1986/1189 sayılı kararları). Gerçekten de, kusurlu sorumluluk ile kusursuz sorumluluğun bütün halleri için gerekli olan nedenlerin tehlike sorumluluğunda etkili olamayacağını açıklamak güçtür.

Aslında illiyet bağını kesmesi söz konusu olan bu çeşitli durumların evveliyetle tehlike sorumluluğunda kabul edilmesi gerekir. Zira kusurlu olmadığı gibi, kendisinden beklenen özeni gereği şekilde yerine getirmiş olan bir işvereni, işyeri ya da işletmesiyle uzaktan yakından ilgili bulunan bir üçüncü kişinin eyleminden, giderek mücbir sebepten de sorumlu tutmak adalet ve hakkaniyet duygularını incitir.

Bu genel açıklamadan sonra somut olay değerlendirilecek olursa; işyerine gitmek için işverence sosyal yardım amacı ile temin edilen araca binerek işyerine gitmekte olan işçinin karşıdan gelen başka bir aracın kusurlu çarpması sonucu ölümü ile sonuçlanan olayın, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 11. maddesine göre bir iş kazası olarak nitelendirilmesi, işverenin bu kazadan sorumlu tutulmasını gerektirmez. Başka bir anlatımla, kazanın işverenin işi görülürken gerçekleşmiş olması, sorumluluğu için yeterli değildir. Çünkü olay, üçüncü kişinin tamamen kusurlu davranışı sonucu gerçekleştiği için, işyerine özgü tehlike ile meydana gelen sonuç arasında uygun illiyet bağının varlığından söz edilemez. Başka bir deyişle, olay üçüncü kişinin %100 kusurlu davranışıyla meydana geldiğine göre, illiyet bağı kesilmiştir. Bu itibarla, davalı işvereni, bu iş kazasından sorumlu tutmak olanağı yoktur.

Açıklanan nedenlerle Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. O halde direnme kararı bozulmalıdır.

KARAR : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nin 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 18.03.1987 gününde oyçokluğuyla karar verildi."
İlgili Mevzuat Hükmü : İş Kanunu MADDE 77 :Mülga Madde: 30.06.2012, 28339 Resmi Gazete No ve 6331/ 37 Kanun ile Kaldırılmıştır.

Yürürlük Tarihi : 31.12.2012'DİR.

İŞVERENLERİN VE İŞÇİLERİN YÜKÜMLÜLÜKLERİ

İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler.

İşverenler işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar. Yapılacak eğitimin usul ve esasları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

İşverenler işyerlerinde meydana gelen iş kazasını ve tespit edilecek meslek hastalığını en geç iki iş günü içinde yazı ile ilgili bölge müdürlüğüne bildirmek zorundadırlar.

Bu bölümde ve iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin tüzük ve yönetmeliklerde yer alan hükümler işyerindeki çıraklara ve stajyerlere de uygulanır.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Nevra ÖKSÜZ
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 12-01-2011

THS Sunucusu bu sayfayı 0,02473092 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.