Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2006/19-295 E. 2006/341 K. İçtihat

Üyemizin Özeti
İİK md. 67/II gereği icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için likit bir alacaktan söz edilmelidir. Bir alacağın likit ve muayyen olarak nitelendirilebilmesi içinse borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekmektedir.
(Karar Tarihi : 07.06.2006)
DAVA : Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 4. Ticaret Mahkemesi'nce davanın kısmen kabulüne dair verilen 07.07.2004 gün ve 2002/70 - 2004/466 sayılı kararın incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin 24.06.2005 gün ve 2004/12180 - 2005/7150 sayılı ilamı ile;

(...Davacı vekili, müvekkili şirketin davalı şirkete asfalt satıp 36.034.648.000.- TL bedelli fatura düzenlediğini, davalının 9.770.327.784.-TL'lik iade faturası düzenlediğini, bakiye bu alacağın tahsili için yapılan icra takibinin davalının haksız itirazı nedeniyle durduğunu ileri sürerek, itirazın iptaline, % 40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, davacının % 1 karla asfalt satmayı taahhüt etmesine rağmen % 35 kar ekleyerek fatura tanzim ettiğini beyan ederek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece davacının ton başına uyguladığı birim fiyatın yasa ve tarafların iradesine uygun olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, davacının itirazının 9.770.327.784.-TL'lik kısmının iptaline, bu miktara takip tarihinden İtibaren % 70 oranını geçmemek üzere yasal faiz uygulanmasına, davacının icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2- Faturaya dayalı alacak likit (bilinebilir, belirlenebilir, hesap edilebilir) olduğundan hükmedilen miktar üzerinden İİK' nun 67/2. maddesi uyarınca davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekirken bu yöndeki talebin reddedilmiş olması isabetsizdir...),

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, satılan asfalt malzemesiyle ilgili olarak davacı tarafından davalı adına düzenlenen faturaya dayalı ilamsız icra takibinde, borca itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı ... İnş. Ltd. Şti. vekili, davacı şirket tarafından davalı şirkete satılan asfalt malzemesi için davalı adına 26.11.2001 tarihli, KDV dahil 36.034.648.000.- TL bedelli fatura düzenlendiğini, faturaya konu malzemenin teslim edildiği konusunda uyuşmazlık bulunmadığını, davalının faturayı aldıktan sonra KDV dahil 9.770.327.784.-TL yönünden iade faturası kesip, kalan fatura bedelini ödediğini, iade faturasına davacı tarafından yasal süre içerisinde itiraz ve faturanın davalıya iade edildiğini; ödenmeyen bakiye bedel için de davalı aleyhine icra takibi yapıldığını, davalının sebep bildirmeyerek borca itirazda bulunduğunu; her ne kadar itirazda sebep bildirilmemiş ise de, itirazın olsa olsa, satılıp teslim edilen asfalt malzemesinin bedeline ilişkin olabileceğini, bu konuda da Bayındırlık Bakanlığı'nın birim fiyatları üzerinden yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonucunda İtirazın haksızlığının ortaya çıkacağını ileri sürerek, itirazın iptaline ve davalının asgari % 40 oranında icra ve inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.

Davalı ... İnş. Tic. Ltd. Şti. vekili, davalı şirketçe davacıdan 1.483,86 ton asfalt malzemesi satın alındığını, bu hususun ihtilafsız olduğunu, devamlılık arz eden ticari münasebet sebebiyle davacı firmayla yapılan görüşmelerde asfalt malzemesinin maliyetine yakın, çok düşük sembolik bir kar marjı (% 1) üzerinden davalıya verilmesinde anlaşıldığını, söze vefa gereği bu konuda bir sözleşme imzalanmasına gerek görülmediğini, akabinde, davalının davacıya malzeme bedelinin avansı olarak 01.11.2001 tarihinde 14 milyar TL tutarlı banka havalesi yaptığını; konuşulan fiyat üzerinden, maliyetine yakın bir fiyatla davalının davacıdan toplam 1.483,86 ton asfalt malzemesini satın aldığını, ancak, davacının sözleşmeye sadakat göstermeyerek, davalıya % 35'e varan bir kar marjına göre 20.580.000.- TL/ton birim fiyat üzerinden fatura düzenlediğini, oysa, % 1 kar marjına göre, bu faturanın yaklaşık 15.000.000.-TL/ton birim fiyat üzerinden tanzimi gerektiğini, davalının bu birim fiyatları esas almak suretiyle, fazladan istenilen tutar için davacıya iade faturası gönderdiğini, iade tutan dışında kalan borçtan, 01.11.2001 tarihli avans ödemesini düşerek, kalan 12.264.332.000.-TL'yi de davacıya ödediğini, böylece borcu bulunmadığını; maliyete yakın bir kar marjıyla satışın kararlaştırıldığı hususunun, davacı tarafından iade faturasıyla ilgili olarak gönderilen 25.12.2001 tarihli ihtarnamede de ikrar edildiğini, taraflar arasında bayındırlık birim fiyatlarının uygulanması konusunda hiçbir konuşma geçmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.

Yerel mahkeme; taraflar arasındaki satış sözleşmesinde fiyatın belirlenmediği, o nedenle B.K.'nun 209/1. maddesi gereğince, satımın siparişin yapıldığı gün ve yerde cari fiyat üzerinden yapılmış sayılması gerekeceği, tarafların düşük bir kar uygulanacağını da kabul ettikleri, bu kıstaslar göz önüne alındığında ve bilirkişi raporları da değerlendirildiğinde, davacının uyguladığı fiyatın B.K.'nun 209/1. maddesine ve tarafların kar konusundaki kabullerine uygun bulunduğu, uyuşmazlığın bu niteliğine göre ve birim fiyatın, dolayısıyla da alacak miktarının yargılama sonucu belirlenmiş olması karşısında alacağın likit sayılamayacağı, davacının icra inkar tazminatı isteyemeyeceği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, itirazın 9.770.327.784.-TL üzerinden iptaline, bu asıl alacağa takip tarihinden itibaren % 70 oranını geçmemek üzere değişen faiz oranı annda yasal faiz uygulanmasına, davacının fazlaya ilişkin isteminin ve icra inkar tazminatı isteminin reddine karar vermiş; taraflar vekillerince temyiz edilen karar, özel dairece metni yukarıda bulunan bozma ilamındaki gerekçeyle bozulmuş; yerel mahkemenin gerekçesini tekrarlayarak ve genişleterek verdiği direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.

Davacının fatura konusu asfalt malzemesini davalıya satıp teslim ettiği, taraflar arasında çekişmesizdir.

Faturaya konu edilen ve icra takibinde tahsili istenilen asıl alacak tutarının gerçeğe uygun bulunduğunda da, yerel mahkeme ile özel daire arasında uyuşmazlık yoktur.

Bozma ve direnme kararının içerik ve kapsamlarına göre, Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda, faturaya dayalı olarak yapılan ilamsız icra takibinde tahsili istenilen alacağın likit olup olmadığı; bu konuda yapılacak saptamaya bağlı olarak da, davacının icra inkar tazminatı isteminin yerinde bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

Bu noktada, İcra inkar tazminatına ve onun koşullarından biri durumundaki "alacağın likitliği" kavramına ilişkin olarak, şu genel açıklamaların yapılmasında yarar görülmüştür.

Yargıtay daireleri ve Hukuk Genel Kurulu'nun kararlılık kazanmış uygulamasına göre, itirazın iptali davalarında İcra ve İflas Kanunu'nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacaklının icra hakimliğine başvurmadan, alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkar tazminatı, hakkındaki İcra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır.

Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likit olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlu su birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise, ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir.

Bu ilke ve kurallar ışığında somut olay değerlendirildiğinde: Yukarıda belirtildiği gibi, davacının fatura konusu asfalt malzemesini davalıya sattığı ve davalının da bunu teslim aldığı, faturaya konu edilen ve icra takibinde tahsili istenilen asıl alacak tutarının gerçeğe uygun olduğu çekişmesizdir.

Davalı vekili, cevap dilekçesinde, taraflar arasında devamlılık arz eden bir ticari münasebet bulunduğunu, bundan kaynaklanan karşılıklı güven nedeniyle yazılı bir sözleşme yapılmadığını bildirmiştir. Bu beyan ve dosya kapsamı, davalı şirketin, asfalt malzemesi satımı işiyle iştigal eden davacı şirketten, dava konusu uyuşmazlığın ilişkin bulunduğu alım-satımdan daha önce de, aynı malzemeyle ilgili sözleşmeler yapmış olduğunu, taraflar arasında bu yönde süregelen bir ilişki bulunduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Bu durumda, bir limited şirket olarak tacir sıfatı taşıyan ve bu nedenle de Türk Ticaret Kanunu'nun 20/2. maddesi uyarınca basiretli bir tacir gibi davranmak yükümlülüğü altında bulunan davalının, davaya konu asfalt malzemesinin gerek satış sözleşmesi tarihindeki ve gerekse sözleşme öncesi ve sonrası dönemlerdeki maliyeti ve piyasa fiyatları konusunda yeterli bilgiye sahip bulunduğunun, bu bilgiye sahip olmasının kendisinden beklenmesi gerekeceğinin, satın ve teslim aldığı, miktarı çekişmesiz asfalt malzemesi için davacı tarafından düzenlenen faturadaki birim fiyatın, o tarihteki maliyet ve piyasa fiyatları ile sözleşmedeki kararlaştırmaya uygun olup olmadığını değerlendirebileceğinin kabulü gerekir.

Başka bir ifadeyle, somut olayda davalı şirket, söz konusu satım sözleşmesi nedeniyle satıcı davacıya olan borcunun miktarının belirlenebilmesi için gereken bütün unsurları bilmekte veya bilmesi gereken bir konumda; kısaca, davacıya ne miktarda borçlu olduğunu tespit edebilecek durumdadır. Davalının bizzat belirleyebileceği borç miktarı ile, davacının düzenlediği faturadaki tutarı karşılaştırmak suretiyle faturanın gerçek borcu gösterip göstermediğini denetlemesi; buna bağlı olarak da, eğer hakkındaki İcra takibinde talep edilen alacak gerçeğe uygun ise, borca itiraz etmemek suretiyle, icra inkar tazminatına mahkum olmaktan kurtulması fiilen ve hukuken mümkündür. Buna rağmen, borca itiraz etmiş olan davalının, icra ve inkar tazminatından sorumlu tutulması hem somut olay özelliklerinin ve hem de yasal düzenlemelerin gereğidir.

Açıklanan bu duruma göre, yerel mahkemece, aynı yöne işaret eden özel daire bozma ilamına uyulması gerekirken, hukuki yanılgıya dayalı önceki kararda direnilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.

KARAR : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığından, 07.06.2006 günü yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
Üye Notu : Sürekli bir engel olarak karşımıza çıkan ve tüm mahkemelerce farklı şekilde yorumlanan "Alacağın likit olması hususu" ile ilgili son derece ayrıntılı ve yoruma yer bırakmayacak kadar açık bir Genel Kurul içtihadı.
İlgili Mevzuat Hükmü : İcra ve İflas Kanunu MADDE 67 :(Değişik madde: 18/02/1965 - 538/37 md.)

(Değişik fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./15. md.) Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir.

(Değişik fıkra: 09/11/1988 - 3494/1 md.) Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın (Değişik ibare: 6352 S.K.-02.07.2012/m.11) "yüzde yirmisinden" aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.

İtiraz eden veli, vasi veya mirasçı ise, borçlu hakkında tazminat hükmolunması kötü niyetin sübutuna bağlıdır.

(Mülga fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./103. md.)

Birinci fıkrada yazılı itirazın iptali süresini geçiren alacaklının umumi hükümler dairesinde alacağını dava etmek hakkı saklıdır.

(Ek fıkra: 6352 S.K.-02.07.2012/m.11) "Bu Kanunda öngörülen icra inkar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve benzeri tazminatların tespitinde, takip talebi veya davadaki talep esas alınır.”




 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Ömer ÜNLÜ
Hukukçu
Şerh Son Güncelleme: 17-03-2010

THS Sunucusu bu sayfayı 0,02474308 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.