Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Genel Kurulu Esas: 2017/14-1751 Karar: 2019/528 İçtihat

Üyemizin Özeti
somut olaya bakıldığında; mahkemece dava konusu dairenin rayiç bedelinin tahsiline karar verildiği,dava dilekçesi incelendiğinde dava konusunda “ferağa icbar, tapu iptali, tescil talebimden ibarettir”, talep sonucunda “gayrimenkulün davalılar üzerindeki tapusunun iptaline ve adıma tesciline, adıma tescili mümkün olmadığı takdirde, davalılara ödediğim 150.000TL’nin (fazlaya dair haklarımız saklı kalmak kaydıyla (bugünkü değerinin tespiti ile tarafıma verilmesine) reeskont faiziyle birlikte alınarak bana verilmesine…” şeklindeki açıklamalara yer verildiği, “izahı” başlıklı paragrafında ise talebe ilişkin açıklamaya yer vermediği, yargılamanın devamı sırasında davanın da ıslah edilmediği anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; davacının isteminin davalıya ödediği bedelin bugünkü değerinin tahsili, bir başka ifade ile davalıya ödediği bedelin denkleştirici adalet ilkelerine göre ulaşacağı miktarın tahsili istemine ilişkin olduğu kabul edilmelidir.
O hâlde mahkemece, denkleştirici adalet ilkesi gereğince davacı tarafça ödenen satış bedelinin dava tarihinde ulaştığı alım gücünün belirlenerek, bu miktarın rayiç bedelini aşmamak üzere davalı yükleniciden tahsiline karar verilmesi gerekir iken HMK’nın 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesine aykırı olarak taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerine hükmolunması isabetli değildir.
(Karar Tarihi : 07/05/2019)
T.C.
YARGITAY

Hukuk Genel Kurulu
ESAS NO : 2017/14-1751
KARAR NO : 2019/528
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L A M I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 2. Tüketici Mahkemesi
TARİHİ : 28/11/2014
NUMARASI : 2014/1711-2014/1753
DAVACI : F......
DAVALILAR : 1- Ahmet Özgül vekili Av. Umut Yüksel

Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil olmadığı takdirde tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 2. Tüketici Mahkemesince tapu iptali ve tescil isteminin ve arsa maliki olan davalı hakkındaki davanın reddine, tazminat isteminin ise davalı yüklenici bakımından kabulüne dair verilen 07.12.2012 tarihli ve 2011/435 E., 2012/973 K. sayılı karar davalı Ahmet Özgül vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 07.11.2013 tarihli ve 2013/10747 E., 2013/14305 K. sayılı kararı ile,
"…Dava, yüklenicinin temliki işlemine dayalı tapu iptali ve tescil, ikinci kademede ödenen 137.000.000 ETL bedelin dava tarihindeki değerinin faizi ile tahsili istemlerine ilişkindir.
Davalı arsa sahibi savunmada bulunmamıştır.
Davalı yüklenici, davacının dava konusu taşınmazın bedelini ödemediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, tapu iptali ve tescil davasının reddine, dava konusu taşınmazın rayiç değeri olan 150.000 TL'nin dava tarihinden itibaren faizi iledavalı yüklenici Ahmet Özgül'dentahsiline karar verilmiştir.
Hükmü, davalı Ahmet Özgül vekili temyiz etmiştir.
1- Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve tüm dosya içeriğine göre hükmü temyiz eden davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir
2-6100 sayılı HMK'nın 26/1 maddesi gereğince; "Hakim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir."
Somut olayda, davacı ödediği bedelin dava tarihindeki güncellenmiş değerinin reeskont faizi ile tahsili isteminde bulunduğu haldemahkemece talepaşılarak dava konusu8 nolu bağımsız bölümün rayiç değeri olan150.000 TL'nin davalıdan tahsiline karar verilmesidoğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir…"
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZEDEN: Davalı Ahmet Özgül mirasçıları vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü :
Dava yüklenicinin temlikine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalılar arasında düzenlenen 30.12.1994 tarihli arsa payı devri karşılığı inşaat sözleşmesi uyarınca 642 parsel sayılı taşınmaz üzerine inşa edilecek meskenlerden 3. kat 8 nolu dubleks meskeni 19.11.1996 tarihli satış vaadi sözleşmesi ile 50.000.000TL'ye satın aldığını, sözleşme uyarınca 19.11.1997 tarihinde tapu devri yapılması gerekmesine rağmen taşınmazın tapu devrinin yapılmadığını ileri sürerek 8 nolu dubleks meskenin tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tescilini, bunun mümkün olmaması hâlinde yükleniciye ödenen 150.000TL'nin fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla dava tarihindeki değerinin reeskont faizi ile birlikte davalılardan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Ahmet Özgül vekili, dava konusu sözleşmenin 19.11.1996 tarihinde imzalandığı dikkate alındığında, davanın zamanaşımı süresi dolduktan sonra açıldığını, davacının taşınmaz bedelinin tamamını ödemediğini, şimdiye kadar sadece 50.000.000ETL ödeme yaptığını, ayrıca reeskont faizi talep edilemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı Emine Karip usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen duruşmalara katılmamış, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, yüklenicinin temlikine dayalı tapu iptali ve tescil davalarında tescil isteminin kabulü için yüklenicinin veya onun halefi olan davacının binayı sözleşmeye, amacına, fen ve sanat kurallarına uygun olarak teslim etmesi gerektiği hâlde dava konusu taşınmaz imara aykırı olarak yapıldığından bina hakkında yıkım kararı bulunduğu ve iskan ruhsatının alınmasının mümkün olmadığı, bu nedenle edimlerini yerine getirmeyen yüklenicinin temlikine dayalı olarak şahsi hak sahibi olan davacının alacağın temliki hükümlerine göre tescil talep edemeyeceği gerekçesiyle tapu iptali ve tescil isteminin reddine; davacının davalı yükleniciye ödediği bedeli isteyebileceği gibi dava konusu taşınmazın rayiç bedelini talep edebileceği, davacının da ödediği bedelin tahsilini talep etmiş olduğundan tazminat isteminin kabulüyle taşınmazın rayiç değeri olan 150.000TL'nin davalı yükleniciden reeskont faizi ile tahsiline karar verilmiştir.
Davalı Ahmet Özgül vekilinin temyizi üzerine karar,Özel Dairece yukarıda gösterilen gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel Mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiş; direnme kararı davalı Ahmet Özgül mirasçıları vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davacının talebinin dava konusu taşınmaz için ödediği bedelin dava tarihindeki güncellenmiş değerinin reeskont faizi ile tahsili isteği mi yoksa dava konusu taşınmazın rayiç değerinin tahsili isteği mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle denkleştirici adalet ve hakkaniyet prensibi hakkında açıklama yapılmasında yarar vardır.
Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri (alım gücü) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir. Hâl böyle olunca alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olması, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılması üzerine daha adil çözüme ulaşabilmek için yargısal içtihatlarla denkleştici adalet prensibine göre iade ilkesi benimsenmiştir.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hâle getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
Denkleştirici adalet ilkesi gereğince güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut veriler tek tek uygulanarak ödeme tarihinden ifanın imkânsız hâle geldiği tarihteki veya akdin ifa edilemeyeceğinin öğrenildiği tarihteulaştığı alım gücü, çeşitli ekonomik etkenlerin (enflasyon, tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artış, maaş artışları vs. gibi) ortalamaları alınarak belirlenmesi ve hüküm altına alınması gerekmektedir.
Medeni yargılama hukukunun temel amacı tarafların maddi hukuktan kaynaklanan sübjektif haklarını korumaktır. Konusunu da bu sübjektif hakların tanınması, bunların ihlali veya ihlal tehlikesi durumunda korunması oluşturur. Dolayısıyla hakkı ihlal edilen kişilerin başvurusuyla kişi ile Devlet arasında bir yargılama ilişkisi kurulmuş olur. Kişinin talebine göre bu ilişki dava ilişkisi, çekişmesiz yargı ilişkisi ya da geçici hukuki koruma ilişkisi niteliğinde olabilir. Medeni yargılama hukuku temelde bu ilişkiler üzerine kurulurken birtakım ilkeler de ortaya çıkmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 24 ilâ 33'üncü maddeleri arasında yargılamaya hâkim olan ilkeler düzenlenmiştir. Bu ilkelerden bir kısmına 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda da yer verilmiştir.
Medeni hukuk yargılamasına hâkim olan ilkelerden biri de taleple bağlılık ilkesidir. Bu ilke HMK'nın 26'ncı maddesinde açıkça ifade edilmiştir. Buna göre, hâkim tarafların talepleri ile bağlıdır. Kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Fakat hâkimin duruma göre talep sonucundan daha azına karar vermesinin önünde engel yoktur.
Taleple bağlılık ilkesi özü itibariyle hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olduğunu ifade eder. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ilk anlam; tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyeceğidir. Buna göre tarafın neyi talep edip etmediği ve hâkimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesine bakılarak tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukuki sonuç oluşturur. Bu itibarla hâkimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur.
Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ikinci anlam ise tarafın talebinden fazlasına mahkemece karar verilememesidir (HMK m.26). Taleple bağlılık ilkesine yüklenen bu anlam aynı zamanda 24'üncü maddede ifade edilen "tasarruf ilkesi" ve 25'inci maddesinde yer alan "taraflarca getirilme ilkesi" ile de bağlantılıdır.
Nihayet taleple bağlılık ilkesinin bir diğer anlamı ise hâkimin talep edilenin dışında, farklı bir şeye karar verememesidir. Talep edilenden farklı bir şeye karar verememe, dilekçenin talep sonucu kısmı ile verilen hükmün sonuç kısmının karşılaştırılması suretiyle tespit edilir.
Bununla birlikte taleple bağlı olma ilkesi, yargılama sonucunda davacının talep ettiği haktan daha azına sahip olduğunun belirlenmesi durumunda uygulanmaz (HMK m. 26). Talepten azına karar verme"çoğun içinde az da vardır" esasına dayanmaktadır. Bu kural ise davacının talep sonucu ile aynı nitelikte olan daha azına karar vermeyi ifade etmektedir. Nitekim dava açıldığında davacının talebi maddi hukukta karşılığa sahip olduğu oranda mahkemeden hukuki koruma sağlanmasıdır. Bir başka ifade ile davacının talebi, beklentisi tam olarak karşılanamadığı hâlde "ya istediğimin hepsine karar ver ya da hepsine karar veremeyeceksen hiçbir şeye karar verme" anlamını taşımayacaktır. Zira davacının arzusu, maddi hukukta ihlal edildiğine inandığı hakkının dava açılmakla korunması veya yeniden tesisidir.
Bu genel açıklamaların ışığında somut olaya bakıldığında; mahkemece dava konusu dairenin rayiç bedelinin tahsiline karar verildiği,dava dilekçesi incelendiğinde dava konusunda "ferağa icbar, tapu iptali, tescil talebimden ibarettir", talep sonucunda "gayrimenkulün davalılar üzerindeki tapusunun iptaline ve adıma tesciline, adıma tescili mümkün olmadığı takdirde, davalılara ödediğim 150.000TL'nin (fazlaya dair haklarımız saklı kalmak kaydıyla (bugünkü değerinin tespiti ile tarafıma verilmesine) reeskont faiziyle birlikte alınarak bana verilmesine…" şeklindeki açıklamalara yer verildiği, "izahı" başlıklı paragrafında ise talebe ilişkin açıklamaya yer vermediği, yargılamanın devamı sırasında davanın da ıslah edilmediği anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; davacının isteminin davalıya ödediği bedelin bugünkü değerinin tahsili, bir başka ifade ile davalıya ödediği bedelin denkleştirici adalet ilkelerine göre ulaşacağı miktarın tahsili istemine ilişkin olduğu kabul edilmelidir.
O hâlde mahkemece, denkleştirici adalet ilkesi gereğince davacı tarafça ödenen satış bedelinin dava tarihinde ulaştığı alım gücünün belirlenerek, bu miktarın rayiç bedelini aşmamak üzere davalı yükleniciden tahsiline karar verilmesi gerekir iken HMK'nın 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık ilkesine aykırı olarak taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerine hükmolunması isabetli değildir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, binanın imara aykırı olarak inşa edilmesi nedeniyle mahkemece davacının tescil isteminin reddiyle, davacının ikinci kademedeki bedele yönelik isteminin kabulüne karar verilmek suretiyle taraflar arasındaki satım akdi fesholunduğuna göre birlikte ifa kuralı gereği davacı kullanımında olan dairenin davacıya teslimine ve davalı yüklenici tarafından davacıya ödenmesi gereken güncelleştirilmiş bedele dairenin teslim tarihinden itibaren faiz uygulanması ve yerel mahkeme kararının bu gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.
Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
KARAR : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3'üncü maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429'uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, aynı Kanun'un 440'ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 07.05.2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
Mehmet KÜRTÜL
Birinci Başkanvekili
Harun KARA
Nurten ABACI UTKU
Hafize Gülgün VURALOĞLU
Yakup ATA
Abdullah ERGİN
Değişik Bozma
Ömer Faruk HERDEM
Ahmet Hamdi GÜLER
Dr. Şanver KELEŞ
Bektaş KAR
Fatma Feyza ŞAHİN
Gülfem SAYGILI
Hüseyin TUZTAŞ
Sevil KARTAL
Hatice KAMIŞLIK
Sevinç TÜRKÖZMEN
Battal YILMAZ
Zeki GÖZÜTOK
Ali Kemal ÜNSOY
Karşılaştırıldı
Yz.İşl.Md. NT

KARŞI OY
Davacı, HMK 111 anlamında terditli dava açmıştır. Asıl talebi tapu iptal ve tescil isteği yönünden satım akdi ayaktadır. Davacıya teslimi yapılan ve tasarrufunda bulunan 8 numaralı bağımsız bölüm imar nizamına uygun bir yapı olsa idi talebi karşılanabilecek idi. Asıl talebi karşılanamadığından mahkemece tapu iptal tescil talebi reddolunarak, bedele ilişkin fer'i talebi kabul edilmiş ve raiç bedele hükmedilmiştir. Mahkemece kabul edilen fer'i talep yönünden ise ilk talebinde satım akdi ayakta olmasına karşı, ikinci fer'i talep açısından satım akdi feshedilmekte bedele hükmedilmektedir.
BK 205 (229). maddesi uyarınca satım akdi feshedilmesi halinde alıcı davacı tapusu verilmeyen 8 numaralı bağımsız bölümü satıcı davalı Ahmet'e iade etmek kaydıyla bedelini isteyebilir. Alıcı davacı bağımsız bölümü iade ettiği tarihten faize hak kazanır. Anılan kanuni düzenleme gözetilmez ise ihtilaf söndürülmüş olmaz. Alıcı davacı satın aldığı taşınmazı kullanımında bulunduracak, dava tarihinden itibaren bedelini faiziyle almış olacak ki bu hem kanuna uygun düşmez, hem de sözleşme dengesini zedeler. Yapılması gereken, asıl talep reddeolunduğuna göre alıcı davacıyı tasarrufunda bulunan bağımsız bölümün iadesini sağlamak, bedelini de birlikte ifa hükmü uyarınca iade ve teslimin sağlandığı tarihten faiziyle tahsiline imkan vermek olmalı idi.
Anlattığım kanuni düzenlemeyi mahkeme sağlamadığı gibi, doğru bulduğum taleple bağlılık ilkesine bağlı bozma kararı da sağlamamaktadır. İkinci fer'i talep açısından satım akdi feshedildiğinden, satımın feshi ve tasfiyesini sağlayan bir yargı kararı oluşturulmalıdır. Sadece taleple bağlılık ilkesini temin eden güncellenmiş bedelin ödetilmesi kararı ihtilafı söndürmüş olmaz. Yargıya müracaat edilmiş olmasına rağmen, bedele ilişkin bölüm sonlanmakta, iade teslime ilişkin ihtilaf yerinde durmaktadır.Oysa yargıya başvurulması sonrası ihtilaflar tükenmiş olmalıydı.
Öte yandan, bozma kararı 2013 yılında, direnme kararı 2014 yılında verilmiş olup, somut uyuşmazlık açısından 2018 yılında kabul edilen imar barışı kanunu düzenlemesi uygulama değeri bulunmakta ise de, yargılama seyrine ve dosyasına konuya ilişkin talep ve müracaatın varlığı yansımadığından, konunun tartışılmasına gerek duyulmamıştır.
Hal böyle olunca, BK 205 (229). maddesi uyarınca, alıcı davacı 8 numaralı bağımsız bölümün satıcı yüklenici davalı Ahmet'e iade ve teslim ile, birlikte ifa kuralı uyarınca iade ve teslimin sağlandığı tarihten (dava tarihinden değil) işleyecek faiziyle güncellenmiş ödeme bedelinin tahsiline imkan veren bozma yapılmış olmalıdır.
Açıkladığım konuları eksik bırakan, ihtilafı söndürmeyen, çoğunluk bozma kararına katılma imkanı bulamadım.
Abdullah ERGİN
Üye
Üye Notu : karşı oy şerhindeki aşağıdaki görüşüne aynen katılıyorum;
Hal böyle olunca, BK 205 (229). maddesi uyarınca, alıcı davacı 8 numaralı bağımsız bölümün satıcı yüklenici davalı Ahmet'e iade ve teslim ile, birlikte ifa kuralı uyarınca iade ve teslimin sağlandığı tarihten (dava tarihinden değil) işleyecek faiziyle güncellenmiş ödeme bedelinin tahsiline imkan veren bozma yapılmış olmalıdır.
İlgili Mevzuat Hükmü : Hukuk Muhakemeleri Kanunu MADDE 26 :(1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.

(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Umut YÜKSEL
Hukukçu
Şerh Son Güncelleme: 31-07-2019

THS Sunucusu bu sayfayı 0,02601099 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.