Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

H.G.K. 2016/505 ESAS 2016/480 KARAR İçtihat

Üyemizin Özeti
Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinden verilen 19.06.2013 gün ve E:2013/271, K:2013/390 sayılı kararın onanmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 25.03.2015 gün ve Esas:2013/19-2238, Karar:2015/1062 sayılı ilamın, karar düzeltilmesi yoluyla incelenmesi davalı vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş; Hukuk Genel Kurulunca, dilekçede, düzeltilmesi istenen ilam ve dosyadaki ilgili bütün kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesindeki bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılmasının olanaklı bulunmamasına göre, mahkemece, henüz bu aşamada kesinleşmeyen Ankara 12.Ağır Ceza Mahkemesinin 13.01.2016 tarih ve E:2015/105, K:2016/6 sayılı ceza davasının sonucunun beklenilmesi, bundan sonra maddi olguların nasıl gerçekleştiğinin saptanması, tarafların talepleri de gözetilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekir.
(Karar Tarihi : 06.04.2016)
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Dava, bonoya dayalı menfi tespit istemine ilişkindir. Davacı vekili, müvekkilinin davalılardan ____'e olan borcuna karşılık vade kısmı boş 03.06.2006 tanzim tarihli, 250.000 USD bedelli bono verdiğini, davalıya olan borcunu dava dışı ____ vasıtasıyla ödediği halde dava dışı ____'in sahte imza ile senedi davalılardan _____ adına ciro ettiğini, senedin arkasında diğer davalılar Y____ ve Z____'ın ciranta olarak gözüktüğünü, son hamil durumundaki davalı XX_____'in bu senede dayalı olarak müvekkili aleyhine icra takibi yaptığını, adı geçenin yetkili hamil sayılamayacağını ileri sürerek senetten dolayı davalılara borçlu olunmadığının tespitine, icra takibinin iptaline, % 40 tazminatın davalı XX____'den tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı XX____, davacının dava konusu bonoya bağlanmış borcunu dava dışı Y____ aracılığıyla ödediğini, kendisinin de senedi bu kişiye verdiğini, ancak sahte imza ile senedin ciro edildiğini belirterek, hakkında açılan davayı kabul ettiğini bildirmiştir.

Davalı vekili, müvekkilinin iyi niyetli üçüncü kişi hamil olduğunu, davacının lehtara karşı ileri sürebileceği def'ileri müvekkiline karşı ileri süremeyeceğini belirterek davanın reddi ile % 40 tazminata karar verilmesini istemiştir.

Diğer davalılar davaya cevap vermemişlerdir.

Mahkemece, davacının bedelsizlik konusundaki iddiasını, senedin lehtarı davacı'nin ikrarı ve düzenlediği ibraname ile kanıtladığı, senedin kötü niyetle veya ağır kusurla iktisap edildiği yolundaki iddiasını haksız fiilin söz konusu olmasından dolayı tanık dahil her türlü delille kanıtlayabileceği, davalı XX____'in senedi kendisinden önceki cirantada davalıya elden verdiği 250.000 USD borç paraya karşılık ciro ile devraldığını, ancak adı geçen cirantanın açık adresini bilmediğini belirttiği, bir kimsenin bu miktardaki parayı açık adresini ve kimlik bilgilerini Maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlayacağı- "Davacının kendi sunduğu delilin karar düzeltme aşamasında aleyhine kullanılamayacağı, kanunda (1086 sayılı HMUK. m. 440) karar düzeltme nedenlerinin sınırlı olarak sayıldığı, bunlar arasında ceza davasının sonucunun beklenilmesine ilişkin bir sebebin yer almadığı ve bu nedenlerle karar düzeltme isteminin reddine karar verilmesi gerektiği"ne ilişkin görüşün HGK.nca kabul görmediği bilmediği bir kişiye vermesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı, senedin lehtarı yerine sahte imza atılarak tedavüle sokulduğunun icra mahkemesince alınan raporla tespit edilmiş olduğu, davalıların gerçekte olmayıp var sanılan şahıslar olmasına göre davalı hamil'in senedi kötü niyetle iktisap ettiğinin anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davacının 15.07.2008 vade tarihli 250.000 USD bedelli bonodan dolayı davalılara borçlu olmadığının tespitine, % 40 kötü niyet tazminatının davalı takip alacaklısı davalıdan tahsil edilerek davacıya verilmesine kar beyanından da anlaşılacağı üzere, davacı keşideci tarafından yapılan ödeme ile bedelsiz olduğu sabittir. Bononun bedelsiz olduğuna ilişkin şahsi def'iyi davacı keşidecinin kural olarak, davalı lehtara karşı ileri sürebilir ise de, hamil davalıya karşı ileri sürülebilmesi için kötüniyetle iktisabının ispatı gerekir. Dosya kapsamından, taraflar arasındaki maddi ve hukuki olguların gerçekleşme biçimi bir bütün olarak değerlendirildiğinde; senet lehtarının ilk cirosunun sahte oluşu, ondan sonraki davalı cirantaların bilinememesi, bedelsiz olduğu sabit olan bononun, davalı hamil tarafından açık kimlik ve adresini bilmediği kişiden miktarı oldukça yüksek borç para karşılığında devraldığını beyan etmesi, dinlenen davacı tanıklarının beyanlarında adı geçen dava dışı şahsın bildiği Muğla ili Milas ilçesindeki davacı taşınmazlarına takibin kesinleşmesini müteakip hemen haciz konulması karşısında, davalı hamil'in bonoyu davalı ciranta'dan iktisabederken, iyiniyetli olduğunu ileri sürmesi hayatın olağan akışına aykırı düşmektedir.

Zira, lehtarın ilk cirosunun sahte olduğunu hamilin bilmesi gerekmez ise de, bonoyu devraldığı kendi cirantası'nın kim olduğunu bilmediğini ileri sürerek, senedi iyiniyetle devraldığını ileri süremez. Dolayısıyla, davalı hamil'in bonoyu kötüniyetle iktisabettiğinin kabulü gerekir. Şu halde, bononun ödeme nedeniyle bedelsiz olduğuna ilişkin şahsi defiyi davacı keşidecinin, senedi kötüniyetle devralan hamil davalı'ya karşı ileri sürerek, borçtan kurtulabilir. O halde, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar da gözetilerek, Özel Daire bozma ilamına karşı, davalı hamil'in bonoyu devralırken kötüniyetli olduğu ve bu nedenle eldeki menfi tespit davasının kabulüne yönelik önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya uygun olup, onanması gerekir." şeklindeki gerekçe ile direnme kararının onanmasına karar vermiş; davalı vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.

Bu arada, dosya karar düzeltme incelemesi yapılmadan önce direnmeye ilişkin ara kararının verildiği duruşma tutanağı ile direnmeye ilişkin yerel mahkeme gerekçeli kararının dosyada bulunmaması nedeniyle anılan eksikliklerin tamamlanması için mahalline geri çevrilmesi üzerine, belirtilen eksikliklerin tamamlanarak karar düzeltme incelemesi yapılması için dosyanın Yargıtay'a gönderildiği, davacı vekilinin beyan dilekçesi ekinde Ankara 12.Ağır Ceza Mahkemesinin 13.01.2016 tarih ve E:2015/105, K:2016/6 sayılı ilamının da dosya eklendiği anlaşılmaktadır.
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.01.2016 tarih ve E:2015/105, K:2016/6 sayılı ilamı ile; ____ ile ____'nın müdahil olarak yer aldığı ceza davasında sanıklar _____ ve _____'nun eldeki davaya konu yapılan bono nedeniyle resmi evrakta sahtecilik suçundan (TCK. m. 204/1) ve kamu kurumu vasıta kılınarak dolandırıcılık suçundan (TCK. m. 158/1-d) ayrı ayrı hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Ancak anılan hükmün temyiz edildiğine ya da kesinleştiğine dair bir bilgiye rastlanamamıştır.
Ortaya çıkan bu yeni durum karşısında, Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede ceza davasının bekletici mesele yapılması gerekip gerekmediği hususu ele alınıp tartışılmıştır.

Bu noktada, ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, eş söyleyişle; ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde durulmasında yarar vardır:

Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, hukukumuzda (mülga) 818 sayılı Borçlar Kanununun 53. maddesinde (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu m.74) düzenlenmiş olup; hukuk hakimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.

Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise, kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını; öngörmesi esasına dayanmaktadır.

818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)'nun "Ceza Hukuku ile Medeni Hukuk Arasında Münasebet" başlıklı 53. maddesinde: "Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez." hükmü yer almaktadır (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 74. maddesi hükmü de aynı yönde bir düzenlemeyi içermektedir.).

Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir.

Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle "fiilin hukuka aykırılığı" konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.1.975 gün ve E:1971/T-406, K:1975/1; HGK'nun 23.1.1985 gün ve E:1983/10-372, K:1985/21; 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231; 03.04.2013 gün ve E:2012/19-873, K:2013/433 sayılı ilamları).
Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır.

Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Borçlar Yasasının 53.maddesi bir engel oluşturmaz (HGK'nun 16.09.1981 gün E:1979/1-131, K:1981/587 sayılı ilamı; Mustafa Çenberci, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm, 1965, s.22 vd.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231; 03.04.2013 gün ve E:2012/19-873, K:2013/433 sayılı ilamı).

Yargıtay'ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 11.10.1989 gün ve E:1989/11-373, K:472; 27.04.2011 gün ve E:2011/17-50, K:2011/231; 03.04.2013 gün ve E:2012/19-873, K:2013/433 sayılı ilamları).

Tüm bu açıklamalar ışığında somut durum değerlendirildiğinde; Davacı takip ve dava konusu bonoda sahtecilik yapılarak, bedelsiz senedin takibe konulduğu iddiasıyla eldeki dava ile borçlu olmadığının tespitini istemiştir.

Dosyaya davacı vekilince ibraz edilen Ankara 12.Ağır Ceza Mahkemesinin 13.01.2016 tarih ve E:2015/105, K:2016/6 sayılı ilamı ile; ____ ile ____'nın müdahil olarak yer aldığı ceza davasında sanıklar ____ ve ____'nun eldeki davaya konu yapılan bono nedeniyle resmi evrakta sahtecilik(TCK. m.204/1) ile kamu kurumu vasıta kılınarak dolandırıcılık suçlarından (TCK. m. 158/1-d) ayrı ayrı hapis cezası ile cezalandırılmalarına karar verilmiştir. Ancak anılan hükmün temyiz edildiğine ya da kesinleştiğine dair bir bilgiye rastlanamamıştır.

Yukarıda belirtildiği üzere, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesindeki bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılmasının olanaklı bulunmamasına göre, mahkemece, henüz bu aşamada kesinleşmeyen Ankara 12.Ağır Ceza Mahkemesinin 13.01.2016 tarih ve E:2015/105, K:2016/6 sayılı ceza davasının sonucunun beklenilmesi, bundan sonra maddi olguların nasıl gerçekleştiğinin saptanması, tarafların talepleri de gözetilerek uyuşmazlığın çözümlenmesi gerekir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmede azınlıkta kalan üyelerce; Hukuk Genel Kurulunun onama ilamı ile ceza mahkemesi kararının aynı yönde ve birbirini desteklediğini, davacının kendi sunduğu delilin karar düzeltme aşamasında aleyhine kullanılamayacağını, kanunda (1086 sayılı HMUK. m. 440) karar düzeltme nedenlerinin sınırlı olarak sayıldığını, bunlar arasında ceza davasının sonucunun beklenilmesine ilişkin bir sebebin yer almadığını, bu nedenlerle karar düzeltme isteminin reddine karar verilmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de; Çoğunlukça, ceza davasının bekletici mesele yapılması gerektiği belirtilerek azınlık görüşü benimsenmemiştir.

O halde, yerel mahkemece yapılacak iş; Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.01.2016 tarih ve E:2015/105, K:2016/6 sayılı ceza davasının sonucunun beklenilmesi, ceza davasında tespit edilen maddi olgular çerçevesinde varılacak sonuca göre bir karar verilmesi olmalıdır. Bu nedenle, davalılardan _____ vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile "onama" yönündeki Hukuk Genel Kurulunun 25.03.2015 gün ve E:2013/19-2238, K:2015/1062 sayılı kararının kaldırılmasına ve direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçeyle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

Sonuç itibariyle; yerel mahkeme, direnme kararının, yukarıda açıklanan değişik gerekçelerle bozulması gerekir.

KARAR : Davalılardan ____ vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüne, Hukuk Genel Kurulunun 25.03.2015 gün ve E:2013/19-2238, K:2015/1062 sayılı onama kararının kaldırılmasına; yerel mahkeme direnme hükmünün yukarıda açıklanan gerekçelerle karar düzeltme yoluna başvuran yararına BOZULMASINA, istek halinde karar düzeltme harcının yatırana geri verilmesine, 06.04.2016 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Üye Notu : Yargıtay kararlarını araştırırken bulduğunuz karar hakkında karar düzeltmeye gidilip gidilmediğini de araştırın...
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Ticaret Kanunu MADDE 599 :IV - DEFİLER:

       Madde 599 - Poliçeden dolayı kendisine müracaat olunan kimse keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya mevcut olan münasebetlere dayanan defileri müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez; meğer ki, hamil, poliçeyi iktisabederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.

       Alacağın temliki yoliyle yapılan devirlere ait hükümler mahfuzdur.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Bilgehan DAŞDİBEK
Hukukçu
Şerh Son Güncelleme: 11-12-2018

THS Sunucusu bu sayfayı 0,02366590 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.