Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yargıtay 1.Hukuk Dairesi 2014/19841 Esas 2017/1045 Karar İçtihat

Üyemizin Özeti
Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK.'nun 29.4.2009 gün 2009/1-130 S.K.). Ancak normalin üzerinde özel ve külfet arzeden hizmetlerin semen olarak kabulü gerekir.

O halde mahkemece, semenin hizmet olduğu benimsendiğine, yukarıda değinilen ilkeler de gözetildiğinde satış sebebiyle murise bir para da ödenmediğine göre, mirasbırakanın alım gücü bulunmayan ve birlikte yaşadığı eşine yapmış olduğu temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla gerçekleştirildiği, davalıyı korumak ve kollamak amacıyla bu devirlerin yapıldığı kabul edilmelidir.
(Karar Tarihi : 06.03.2017)
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ____'nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

Davacılar, davalı ile ortak murisleri ____'ın maliki olduğu 102 ada 2 ve 5 parsel (imar öncesi 127 parsel) sayılı taşınmazlarını mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla davalıya satış suretiyle temlik ettiğini, temlikin bedelsiz ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek çekişmeli taşınmazın tapu kaydının iptali ile muris adına tescilini istemiş, daha sonra isteklerini ıslah suretiyle miras payı oranında tapu iptal ve tescile dönüştürmüşlerdir.

Davalı, iddiaların doğru olmadığını, murise ve onun ilk eşlerinden olan çocuklarına baktığını, murisin dava konusu taşınmazı duyduğu minnet duygusu ile kendisine devrettiğini ileri sürerek, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, murisin dava konusu taşınmazları eşi olan davalıya emek ve hizmeti karşılığı devrettiği, muvazaanın varlığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya kapsamı ve delillerden; davacıların 01.02.1991 tarihinde vefat eden muris ilk ve ikinci eşinden olma çocukları, davalının da 3.eş olduğu, davaya konu 127 nolu parsel sayılı taşınmazın tamamının muris tarafından 03.04.1989 tarihinde davalıya tapuda satış suretiyle temlik edildiği, taşınmazın imar görmesi sonucu 102 ada 2 ve 5 parsellerin oluştuğu, dinlenen tanıkların beyanlarından ve kolluk araştırmasından murisin satış tarihinde taşınmazı satmaya ihtiyacının olmadığı, davalının alım gücünün bulunmadığı, annesi ölen davacı ____'ye dedesi ve onun da ölümü üzerine dayısı tarafından bakıldığı, murisin ve üvey annesi olan davalının davacıyla ilgilenmedikleri anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1/4/1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213. (6098 sayılı T.B.K. 237) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır.

Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Öte yandan miras bırakan, sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.

Hemen belirtilmelidir ki; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet ya da emek de olabileceği kabul edilmelidir. (HGK.'nun 29.4.2009 gün 2009/1-130 S.K.). Ancak normalin üzerinde özel ve külfet arzeden hizmetlerin semen olarak kabulü gerekir. Esasen, yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka bir ifade ile murisin iradesi önem taşır.

Oysa somut olayda, böyle bir olgunun varlığı ispat edilmiş değildir. O halde mahkemece, semenin hizmet olduğu benimsendiğine, yukarıda değinilen ilkeler de gözetildiğinde satış sebebiyle murise bir para da ödenmediğine göre, mirasbırakanın alım gücü bulunmayan ve birlikte yaşadığı eşine yapmış olduğu temlikin mirasçılardan mal kaçırma amacıyla gerçekleştirildiği, davalıyı korumak ve kollamak amacıyla bu devirlerin yapıldığı kabul edilmelidir.

Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

KARAR : Davacıların belirtilen nedenlerle temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 06.03.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
İlgili Mevzuat Hükmü : Türk Borçlar Kanunu (Yeni) MADDE 19 :Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır.

Borçlu, yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı kazanmış olan üçüncü kişiye karşı, bu işlemin muvazaalı olduğu savunmasında bulunamaz.



 
Şerhi Ekleyen Üyemiz:
Av.Ufuk BOZOĞLU
Hukukçu
Avukat
Şerh Son Güncelleme: 26-07-2018

THS Sunucusu bu sayfayı 0,02671003 saniyede 8 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.