Kanallar : Lütfen
Seçiniz |
|
|
|
|
Merhabalar,
Bildiğiniz üzere kamulaştırma bedel tespit ve tescil davalarında davanın 4 ay içerisinde sonuçlanmaması halinde, 4. aydan karar tarihine dek yasal faiz uygulanacağı yönündeki hüküm AYM tarafından yasal faizin yeterli olmayacağı ve mülkiyet hakkına aykırı olacağı gerekçesiyle iptal edildi. Yeni bir kanuni düzenleme de yapılmadı.
Bu durumda, derdest olan davamızda yerel mahkemece yasal faize hükmedilmeyeceği kanaatindeyim. Bu durumda munzam zarar davası mı açmalıyız, yoksa faiz için ek dava mı açmalıyız ?
Ayrıca, kamulaştırma bedeli 2021 senesinde depo edilmişti, önceki hükümde karar tarihine kadar faiz istenebiliyordu. Bu durumda karar tarihine dek mi yoksa bedelin depo edilme tarihine kadar olan süre için mi munzam zarar / faiz isteneceği konusunda da tereddütüm var. Yardımlarınız için teşekkür ederim.
|
|
|
|
Meslektaşlarım Merhabalar. Kamulaştırmasız hukuki el atma ve kamulaştırmasız fiili el atma davalarına konu olabilecek çok sayıda taşınmazın olduğu bir dosyamız mevcut. Bu dosya kapsamında gerek hukuki el atma konusunda gerekse fiili el atma konusunda idareye başvurma şartı var mıdır? Ayrıca dosyada hukuki el atma konusu olan taşınmazlara ilişkin 5 yıllık süre dolmadan idare mahkemesinde dava açılabilir mi? Müvekkilden bu davalar için ne kadar masraf talep etmek gerekir ve ortalama ne kadar sürer? Tecrübelerinizi paylaştığınız için şimdiden teşekkür ediyorum.
|
|
|
|
Meslektaşlarım merhabalar, defter beyan başvurumu mali müşavir olmadan kendim yaptım fakat sisteme giriş yaparken aşağıdaki hatayla karşılaşıyorum,
"Defter beyan sistemini mesluk mensubu/odası aracılığı ile kullanmanız gerekmektedir.Sisteme giriş yapabilmeniz için, aracılık ve sorumluluk sözleşmesi imzaladığınız meslek mensubunun/odasının Sisteme giriş yaparak kayıt işlemini tamamlaması gerekmektedir. Kaydın tamamlanmasının ardından Sisteme giriş yapabilirsiniz."
|
|
|
|
Merhaba meslektaşlarım,
Kira sözleşmesinde ''Kiracı kiralananı kısmen ya da tamamen başkasına devir ve ciro edemez.'' Maddesi bulunmaktadır.
Evde oturan kiracı X kişisi, 2 ay önce evin anahtarını Y kişisine bırakarak gitmiştir.Müvekkilimiz durumu X kişisine kira gecikmesini sormak için mesaj attığında bu durumu öğrenmiştir.
X kişisi ile düzenlenen kira sözleşmesinde ismi bulunan kefilin eşi tarafından müvekkilimize Ağustosta eve giriş, Ağustos ayı kira bedeli açıklaması ile kira ücreti gönderilmiştir.Bu tarihten beri müvekkilimize hiç bir ücret ödemesi yapılmamıştır.
Kaymakamlığa yaptığımız Fuzuli işgal başvurusu taşınmaza gidilip 3.bir kişi görülmesine 1.5,2aydır konutta oturduğunu beyan etmesine rağmen reddedilmiş olup, X kişisinden alınan tahliye taahhütnamesi bulunmaktadır.
-X kişisine örnek14 İcra takibi başlatıp itiraz edilmezse tahliye için eve gitmemiz durumunda kaymakamlık tutanağında adı geçen 3. kişinin evde bulunması halinde yukarıda bahsetmiş olduğum dekont tahliyeyi durdurur mu? Bu duruma benzer yargıtay kararı var mı elinizde
-Y kişisinin kendi ismi ile göndermiş olduğu bir ödeme bulunması durumunda kiracılık ilişkisi kabul edilmiş saylıyormuş.Ancak benim somut olayımda parayı açıklama ile gönderen kefilin eşi
|
|
|
|
Müvekkil aleyhine başlatılan kambiyo takibine karşı icra hukuk mahkemesinde takibin iptali davası açtık. Davalı taraf önce davanın reddini talep etmişse de cevap süresi içerisinde davayı kabul etti. Yargılama sonunda takibin iptaline karar verildi. Kötü niyet tazminatı talebimiz yönünden ise ''Davayı kabul beyanı doğrultusunda karar verildiği, esasa ilişkin nedenler yönünden yargılama yapılmadığı gözetilerek koşulları oluşmadığından kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.'' denmekle birlikte ret kararı verildi. Somut olay hakkında bilgi vermek gerekirse, senette borçlu müvekkil şirket olmasına rağmen alacaklı tarafından şirket müdürü de takip talebinde borçlu gösterilmiş, ayrıca senet metninde ismi yazılı olan lehtar ile takip başlatan alacaklı farklı kişilerdi. Yetkili hamil olmayan kişi tarafından senet metninden açıkça borçlu olmadığı anlaşılan kişiye karşı başlatılan icra takibi sebebiyle sırf kabul beyanı sunulması sebebiyle kötü niyet tazminatına hükmedilmemesine anlam verebilmiş değilim. Yorumlarınızı merak ediyorum.
|
|
|
Yazan : mamafi48,
Tarih : 28-10-2024 00:10
|
Merhabalar meslektaşlarım. Bir konuda yardımınıza danışacaktım.
Müvekkil emlakçı olup bir evin satımı için alıcı ve satıcıyı bir araya getirmiştir. Malesef ki alıcı ile satıcı müvekkili aradan çıkartarak kendi aralarında alım satım işlemini gerçekleştirmişlerdir.
Alıcının farklı şehirde bulunmasından dolayı müvekkil ile arasında imzalanmış bir sözleşme bulunmamaktadır. fakat müvekkil tüm bu süreçte her türlü konuşmasını whatsapp kanalı üzerinden gerçekleştirmiş, alıcıya simsarlık sözleşmesini whatsapp üzerinden göndermiş ve alıcı da kabul etmiştir.
Sorum şudur ki;
Bildiğiniz üzere simsarlık sözleşmesinin geçerlilik şartı olarak yazılı yapılması kanunda hüküm altına alınmıştır. Bazı yargıtay kararlarında ise emlakçının(davacının) imzasının bulunmadığı fakat alıcının(davalının) imzasının bulunduğu simsarlık sözleşmelerin de davalının imzasının olmasının yeterli olduğunu, şekil şartına uyulduğunu, simsarlık sözleşmelerinde başkaca biçim şartının aranmadığından bahisle davacı(emlakçının) imzası olmasa bile geçerli olacağını öngörmüştür.
Sizce her iki tarafın imzası bulunmasa da whatsapp üzerinden sözleşmenin gönderilmesi, tarafların bu sözleşmeye itirazının olmaması şekil şartını sağlar mı?
"YHGK
Esas : 2010/19-559
Karar : 2010/546
Tarih : 03.11.2010
Mahkemeye ibraz edilen sözleşmede, davalı/borçlu şirketi temsilen imzanın bulunup davacı/alacaklı komisyoncunun imzasının olmadığı ancak, takibe konu edilen komisyonculuk alacağının dayanağı olan sözleşmenin davacı/alacaklının elinde bulunması nedeniyle her zaman elindeki sözleşmeyi imzalayabileceği belirgindir. Burada tarafların iradelerinin komisyonculuk sözleşmesinin kurulması konusunda birleştiği, her bir tarafın kendi elinde bulunan nüshayı imzalayarak diğerine verdiği ve sözleşmenin konusunu teşkil eden mal hususunda komisyonculuk hizmeti verilerek, satışının gerçekleştirildiği; hatta davalı/borçlunun komisyonculuk sözleşmesinden kaynaklanan borcunun bir kısmını da ödediği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, somut olayın özelliği de dikkate alındığında; gayrimenkul tellallığı sözleşmesinin, tarafların ortak iradesi ile BK’nun 404/3. fıkrasında emredilen geçerlilik şartına uygun şekilde, yazılı olarak kurulmuş olduğu ve taraflarca hayata geçirildiğinin kabulü gerektiği; sözleşmeye taraf olan davalı/borçlunun açıklanan şekilde imza eksikliğini ileri sürmesinin ise TMK’nun 2. maddesinde açıklanan dürüstlük kuralları ve hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı olduğu; sonuç itibariyle davacının taraflar arasındaki geçerli tellallık sözleşmesi gereği ücrete hak kazandığı yönündeki direnme kararı isabetlidir.
"
|
|
|
|
Merhaba meslektaşlarım. Çek e ilişkin müvekkilin alacağını teminen icra takibi yapmadan taraf ile anlaşıldı. Ancak çek miktarının henüz yarısı kadar ödendi. Geri kalan miktarı ve faizi hala durmakta. Çek borçlusu sadece çek miktarını ödeyip kalan faizi ödemezse, bu taktirde kambiyo senetlerine mahsus yoldan takip yapılabilir mi meslektaşlarım.
Şahsi görüşüm çek karşılıksız kalması ve ödemeye kadar olan faizlee borcun fer'i olması sebebiyle kambiyo yolundan takip yapılabilir. Ancak bu hususta bir emsal bulamadım.
Değerli görüş ve cevaplarınızı beklemekteyim. Teşekkürler iyi günler
|
|
|
|
Merhaba,
Mahkeme ilamında karşı taraf tacir olmasından dolayı asıl alacağın avans faizi ile birlikte ödenmesine karar verilmiştir.
İlamlı icra takibi başlatırken asıl alacak kalemini girerken faizi türü olarak “yıllık avans faizi ile birlikte tahsilini” işaretledim.
Yargılama gideri ve vekalet ücreti alacak kalemlerini girerken yine aynı sekilde takip tarihi itibariyle avans faizi işletilsin işaretledim.
Mahkeme ilamında, asıl alacağın geçmiş dönem faizi olmasından dolayı avans faizi ile birlikte tahsiline diye karara eklenmiştir. Ancak yargılama gideri ve vekalet ücretine geçmiş dönem faizi işlemediğinden faiz türü hakkında bir şey yazılmamıştır.
Bu durumda asıl alacağa avans faizi işleyeceği hakkında karara dayanarak, icra takibi başlatırken takipten sonra vekalet ücreti ve yargılama giderine avans faizi işletebilir miyim?
|
|
|
|
Değerli meslektaşlarım merhaba,
Müvekkilin eşi trafik kazasında vefat etti. geriye 4 çocuk ve eşi kaldı. şimdi destekten yoksun kalma ve manevi tazminat davası açaçağım ancak ölüm ve cismani zarar sebebi ile tazminat davası olarak mı açmam gerekiyor? öyle olursa malum harçlar daha düşük oluyor bizim işimize geliyor. ama olmuyorsa baştan uyarmam beyan almam lazım. o sebeple bu tarz davalarda uyaptan hangi dava türünü seçmem gerekir ve ölüm ve cismani zarar sebebi ile tazminat davası olarak açabilir miyim düşük harç ile? şimdiden teşekkürler
|
|
|
|
Kıymetli meslektaşlarım merhaba,
Müvekkilin 2 adet tır firmasında %50 hissedarlığı bulunmaktadır. Firmaların birinde 5 çekici 5 dorse, diğerinde ise 1 çekici 2 dorse bulunmaktadır. Diğer ortak müvekkile hesapları göstermemekte, eski yönetim şekli olan münferiden yetkiye göre hareket etmekte ve bankalardan halen daha müştereken yetkisi olmasına karşın münferiden hareket etmektedir. Tırlar yurtdışına gidip gelmektedir. Müvekkil bu firmadan çıkmak istemekte, tırlarına tedbir koydurmak ve yurtdışına çıkmasına engellemek istemekte ve de hissesi oranında tırlarının mülkiyetini almak istemektedir.
Asliye ticarette açılacak olan dava da çıkma mı istemeli diğer ortağın kötüniyetli bu davranışlarından ötürü çıkarılmasını mı istemelidir? Aynı dava içerisinde firma içerisinde bulunan çekic ve dorselin adına tescilini de isteyebilir mi? Yardımcı olursanız çok sevinirim.
|
|
|
|
MERHABA SAYIN MESLEKTAŞLARIM . MÜVEKKİL ŞİRKET , KARŞI YAN ŞİRKETE BİR MAKİNE VERİYOR . MÜVEKKİLİN MAKİNE VERMESİNİN SEBEBİ ortak proje YAPMAK . MÜVEKKİL DEFALARCA KEZ KARŞI YAN ŞİRKETE BU ŞEKİLDE MAKİNE VERİYOR VE BİR SÜRE SONRA MAKİNELER MÜVEKKİL ŞİRKETE İADE EDİLİYOR ANCAK MAKİNELERDEN BİRİ ŞUANDA KARŞI YAN ŞİRKETTE VE MAKİNE HİÇ BİR SURETLE MÜVEKKİL ŞİRKETE İADE EDİLMİYOR. (müvekkil şirket makineleri verirken irsaliye ile veriyor ve irsaliyede "bedelsiz makine ve ekipman " yazmakta
NASIL BİR YOL İZLEMELİYİM HİÇ BİR ÇÖZÜM YOLU BULAMADIM . ÖDÜNÇ SÖZLEŞMESİNE Mİ , MÜDAHALENİN MEN'İ NEMİ YOKSA İSTİRDATA(Ticari Satıma Konu Malın İadesi) MI DAYANMAM GEREKİYOR ? VEYAHUTTA BAŞKA NE YAPABİLİRİM? D.İŞ TALEP Lİ OLARAK MAKİNENİN İADESİNİ İSTEYEBİLİR MİYİM ?
YARDIMCI OLURSANIZ SEVİNİRİM!!!!!!!!
|
|
|
|
Merhaba meslektaşlarım. Müvekkilin kredi çekmek için bankaya gitmiş ve banka ipotek için rayiç değer hesabı çıkarmaya çalışmış. Lakin hesap çıkmamış çünkü taşınmaz onaylı proje konumu ile Bağımsız bölümün konumlarının farklı olması sebebiyle LİHKAB a başvurularak tapu sicilinde düzeltme yapılmasını söylemiş. Müvekkil LİHKAB a başvurmuş ve yapılabilecekler anlatılmış. Ancak diğer kat mülkiyetinde bulunan bağımsız bölüm sahiplerinin bazıları düzeltme istemiyorlar. Dolasıyla da müvekkil ve bir kaç kişi bu durumda mağdur. Ancak dava açılmadan yapılabilecek pek bir şey yok gibi gözükmekte. Nitekim dava yolu için araştırma yaptığımda Arsa Payının Düzeltilmesi davası karşıma çıkmakta. Bu doğru mudur? Dava yoluna gidilmesi halinde mecburi olarak bu dava tipini mi açmam gerekir ve bu dava tipi ile ilgili hiçbir bilgim yok. Önerebileceğiniz bir pratik veya hukuk kitabı var mıdır?
|
|
|
Yazan : Zamane,
Tarih : 24-10-2024 14:55
|
Merhabalar değerli meslektaşlarım kira borcunun ödenmemesinden dolayi icra hukuk mahkemesinden tahliye karari aldık ancak kiracı tedbir talepli menfi tespit davasi acarak tahliyeyi durdurma karari aldi.fakat mahkemeye kira borcunun ödendigine dair hiç bir belge sunmadigi halde tahliyeyi durdurdu şuana kadar mahkemeye sunulan hic bir belge yok hmk 390/3 maddesiyle çelişmiyormu elinizde aksi yönde karar varmi.
|
|
|
Yazan : dejure,
Tarih : 22-10-2024 19:59
|
Merhaba,
Tapu senedinde tanıkların tarafların "tasarrufa ehil olduklarına" ilişkin şahitlik yapmış olmalarına rağmen satıcının satış tarihinde kısıtlı olması hali tapu senedinin geçerliliğini etkiler mi?
|
|
|
Yazan : savunma,
Tarih : 21-10-2024 22:59
|
Merhaba. Vekaleten düzenlenmiş bir sözleşmeye istinaden ihtarname göndermemiz gerekiyor. İş sahiplerinden bir Almanya'da ikamet ediyor ve vekaletle sözleşme imzalamış. İhtarnameyi avukat olmayan vekile göndermemiz halinde hukuken geçersiz olur mu? Şimdiden teşekkür eder, saygılar sunarım.
|
|
|
|
Merhabalar;
Forum içerisinde aşağıda bahsedeceğim somut olaya benzer sadece bu başlığı bulabildiysem de aklımdaki soruyu yanıtlayamadı. https://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=12644
Olayda, kaldırımsız yol kenarında bulunan kapağı açık bırakılmış rögar çukuruna düşen yayanın maddi manevi zararının giderilmesi talebi söz konusudur.
Konu ile ilgili Yargıtay kararları ararken sıklıkla asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğu KTK'ndan kaynaklı davalar ile karşılaşıyorum ancak olayda yayanın söz konusu olması, İSKİ gibi kuruluşların tacir sayılması yönündeki kararların da varlığını düşününce iş bölümü olarak hangi mahkemede davanın açılması gerektiğine yönelik emsal karar veya bilgisi olan meslektaşlarım yardımcı olabilirse sevinirim.
Öte yandan arabuluculuğa veya ilgili kuruma ön başvurunun gerekip gerekmediği hakkında yol gösterme şansınız varsa sevinirim. Şimdiden teşekkür ederim.
|
|
|
|
Meslektaşlarım öncelikle merhaba,
Müvekkillere miras olarak kalan taşınmazlar hakkında ortaklığın giderilmesi davası açıldı ve sonucunda dosya satış memurluğuna gönderildi.
Satış memurluğunca yapılan kıymet takdirine tarafımızca sulh mahkemesinde itiraz edildi.
Bizim itiraz ile ilgili dosyamızdan önce ortaklığın giderilmesi dosyasındaki davacı taraf da kıymet takdirine itirazda bulunmuş. Bu nedenle bizim yaptığımız itirazı hakim derdestlik nedeniyle reddetmiş. Ancak diğer tarafça açılan dosya bedelin fazla olması ile ilgili, bizim dosyamız ise bedelin az olması ile ilgili.
Bu durumda hakim derdestlik kararı verebilir mi? Biraz araştırma yaptım ancak pek fazla bilgiye ulaşamadım. Bu nedenle bir de sizlere sormak istedim. Cevap veren herkese teşekkür ederim.
|
|
|
|
Merhabalar Sayın Meslektaşlarım.
Müvekkilin kardeşi tarafından banka kredisi çekilmiş ve kredi borcu ödenmemiştir. Bunun neticesinde 2016 yılında banka tarafından icra takibine başlanmış, icra takibi devam ederken banka ile varlık yönetim şirketi arasında temlik işlemleri gerçekleştirilmiştir.
Müvekkilin kardeşi, 2014 yılında henüz borç doğmadan önce taşınmaz üzerindeki hissesini ablasına devretmiş, akabinde 2016 yılında (borcun doğumundan sonra) müvekkilim ablasına devredilen hisseleri satın almıştır. Müvekkilin kardeşi ile ablası arasında yapılan hisse devir işlemi para borcundan kaynaklıdır ve mutat dışı ödemedir. Müvekkilim ise ablasına nakden ödeme gerçekleştirerek bu hisseleri satın almıştır.
2024 yılına gelindiğinde varlık yönetim şirketi tarafından BK 19'a dayalı muvazaa davası açılarak tarafların kardeş olduğu, yapılan devir işlemlerinde belirtilen bedel ile rayiç değer arasında fahiş fark olduğu iddia edilmiştir.
Bilindiği üzere Türkiye'de taşınmaz satışı gerçekleştirilirken Emlak İstimlak Değerinde belirlenen bedel üzerinden satış işlemleri gerçekleştirilmektedir. Bu durum çoğunlukla satış esnasında istenilen harç ve verginin yüksek olmasından kaynaklanmaktadır.
Konu ile ilgili içtihatları araştırdığımda ise para borcuna karşılık yapılan taşınmaz satışının mutat dışı ödeme sayıldığı ve tasarrufun iptali davasına konu olabileceği, muvazaaya dayanılarak açılan davalarda satış aşamasında gösterilen bedel ile rayiç değer arasında fahiş fark olması halinde ya da yapılan işlemin ivazsız yani bağışlama şeklinde olması halinde üçüncü kişilerin iyi niyetli olup olmadığına bakılmaksızın işlemin batıl sayılacağı belirtilmektedir.
Bu konuda merak ettiğim birkaç husus bulunmakta. Değerli görüşleriniz için şimdiden teşekkürlerimi sunuyorum.
1- Müvekkil tarafından dava dilekçesi ve tensip zaptı kendisine tebliğ edilmeden bu taşınmazın bir başka üçüncü kişiye satılması halinde yapılan bu işlem de batıl olur mu?
2- Sırf tapu devri esnasında satış bedelinin düşük gösterilmesi muvazaa iddiasının kabulü için yeterli midir?
3- Davalıların mutat dışı ödeme hususunda savunma yapması tasarrufun iptaline sebebiyet verir mi?
4- Bu gibi durumlarda izlenilmesi gereken hukuki yol nedir?
Müvekkilim dava konusu taşınmazı rayiç bedelini ödeyerek satın almıştır. Kendisi iyi niyetlidir. Ancak tapu devrinde satış bedeli düşük gösterilmiştir. Müvekkilim ablası da dava konusu taşınmazı banka borçlusu kardeşinin kendisine bir takım borçları olması nedeniyle almıştır. Yine bu işlemde de tapudaki satış bedeli düşük gösterilmiştir.
|
|
|
|
Merhaba meslektaşlarım,
Tüketici Hakem Heyeti tüketiciye X miktarda bir para ödenmesine karar vermiştir. Karşı taraf Tüketici Hakem Heyeti Kararına İtiraz Davası açmıştır.Duruşma açılıp açılmayacağı henüz belirli değildir.
-İtirazın reddedilmesi kararın onanması halinde nisbi vekalet ücretine mi hükmedilmektedir?X miktarı kadar vekalet ücretine mi hükmediliyor.Yoksa X miktarının %16sına mı?
-Ayrıca asgari ücret tarifesine baktığımda en az almamız gereken ücretin X miktarının 5.000,00 TL kadar üzerinde olduğunu görmekteyim. Bu durumda müvekkil adayı ile nasıl anlaşma sağlanmalıdır? Sonuçta bizde asgari ücret tarifesine göre makbuz kesmek zorundayız.
|
|
|
|
Değerli meslektaşlarım,
önüme gelen bir olayda izlemem gereken usul konusunda fikirlerinize ihtiyaç duymaktayım. Yabancı uyruklu bir müvekkilim eşi ve çocukları ile Türkiye'de yasadışı olarak bulunduğu sürede sahte kimlik ile bir çocuk dünyaya getiriyor ve çocuğu hastanede bırakarak ailece kaçmak zorunda kalıyorlar. Biyolojik aile o andan itibaren çocuğu bulmaya çalışsa da çocuğun izine yeni ulaşmış bulunuyoruz.
Çocuğun evlatlık verilmiş olduğunu düşünüyoruz. Aile çocuğu yanlarına almak, bu mümkün değilse en azından kişisel ilişki kurabilme niyetinde. Fakat ailenin yurt dışında bulunması ve çocuklarını görmek için vize almaları gerekmesi kişisel ilişki kurulmasını anlamsız kılıyor. Evlatlık ilişkisinin sınırlı hallerde ortadan kaldırılabileceğini biliyorum, fakat mahkemelerin benzer vakalarda evlat edinilen çocuğun biyolojik aileye verilmesi gerektiği yönünde verdiği kararlar da var. Bu noktada çocuğun biyolojik aileye geri döndürülmesi hususunda nasıl bir yol izlenmeli?
|
|
|