Kanallar : Lütfen
Seçiniz |
|
|
|
|
Merhaba Sayın meslektaşlarım. Avukatlığını yaptığım binaya Ocak ayında yeni bir kişi apartman yöneticisi oldu ve mevcut asansör firması kendisine 5 yıllık sözleşme imzalatmış.
İmzalatırken okumanıza gerek yok yöneticinin değiştiğine ve sizin yönetici olduğunuza dair evraklar denilmiş bu sebeple yönetici de maalesef okumamıştır. Ancak kat malikleri yıllardır söz konusu firmanın hizmetinden memnun olmayıp, yaptıkları işin arkasında durmamaları ve sürekli fazla fiyat vermeleri sebebiyle firma değiştirmek istemektedir. Sözleşmede “apartman yönetiminin tek taraflı feshetmesi halinde 5 yıl boyunca her ay asansör bakım ücreti ödeyecekleri” cezai şart olarak konulmuştur. Ayrıca sözleşmede firmanın yükümlülükleri ve bu yükümlülüklere aykırılıkta ne olacağına ilişkin net hiçbir madde bulunmamaktadır.
Genel kurulda da bu firmayla devam edelim ya da değiştirelim gibi hiçbir karar alınmamıştır.
Kısacası herhangi bir karar alınmadan imzalanmış olan bu sözleşmenin geçerliliği var mı? Varsa bina yönetimi feshetmek için nasıl bir yol izleyebilir?
|
|
|
Yazan : gbahsi,
Tarih : Bugün 13:25
|
Meslektaşlarım merhabalar, müvekkil babasına ölünceye kadar bakmış ve ölümünden 4 sene kadar önce de noterde düzenleme şeklinde ölünceye kadar bakma akdi imzalamışlardır. Taşınmazın devri yapılamadan muris vefat etmiştir. Bu durumda tapu iptal tescil davası mı açılmalıdır? Açılacak ise husumet tüm mirasçılara mı yöneltilmelidir? İlgili noterlik vasiyetin açılması için resen sulh hukuk mahkemesine ihbarda bulunmuş ancak mahkeme karar verilmesine yer olmadığına karar vermiş, bu durumda nasıl bir yol izlenebilir? Şimdiden teşekkür ederim.
|
|
|
Yazan : Av. Arda,
Tarih : 22-04-2025 12:07
|
Meslektaşlarım merhaba. Fikirlerinizi merak ediyorum.
Elimizde noterde düzenlemiş bir taşınmaz satış vaadi ve arsa payı (kat) karşılığı inşaat sözleşmesi var. Arsa sahibine 7 daire ve 390.000 TL para ödeneceği kararlaştırılmış. Bu paranın ödeme tarihi belirtilmemiş. Sizce bu tarihin belirlenmemesi bu sözleşmeyi geçersiz kılar mı? Veyahut da bu paranın ödenme tarihi belirlenmediği için sözleşme yapıldığı anda muaccel mi olur?
İyi çalışmalar.
|
|
|
|
Meslektaşlarım merhabalar, müvekkilim akrabasıyla bir araç alım satım sözleşmesi yapıyor ve araç bedeli için bono düzenleniyor. İlerleyen süreçte müvekkil bedeli ödemesine rağmen bonoyu geri almıyor. Şu an elimizde sadece bedelin ödendiğine ilişkin Instagram üzerinden gönderilen mesaj var. Sonrasında taraflar arasında özel bir sebepten husumet oluşuyor ve karşı taraf ihtiyati haciz kararı alıyor müvekkilin bazı malvarlığına haciz tatbik ediliyor. Meslekte yeni olduğum için süreçle alakalı yardıma ihtiyacım var.
1- İhtiyati haciz kararına itiraz sebeplerinin İİK 265. maddesi uyarınca sınırlı olduğunu ve bazı Yargıtay kararlarında senedin kambiyo niteliğini haiz olmasa da kayıtsız şartsız borç ikrarı içermesi halinde ihtiyati hacze yapılan itirazın reddinin gerektiği yazıyor. Fakat bizim olayımızda araç satım sözleşmesinde bonodan bahsedilmiş. Sözleşmeyi sunarak senedin kayıtsız şartsız olmadığını iddia edebilir miyiz?
2- Bunun yanında her halükarda senet bedelinin ödendiğine ilişkin Instagram mesajını sunup delil başlangıcı olarak değerlendirilmesini talep edip tanık dinletebilir miyiz?
3- İtirazın kararı veren mahkemeye yapılması gerektiğini biliyorum fakat ödememiz gereken herhangi bir harç vs. var mıdır?
4- Kanunen haczin tatbikinden itibaren 7 gün içerisinde esas icra takibinin yapılması gerektiğini biliyorum. Eğer esas icra takibi başlatılmazsa haczin kaldırılması için talepte mi bulunmamız gerekiyor kendiliğinden kalkar mı?
Meslekte henüz bir yılımı doldurmadığım için dosya geldikçe tecrübe ediniyorum. Yardımcı olabilen çıkarsa çok memnun olurum. Herkese iyi çalışmalar.
|
|
|
|
Merhabalar kıymetli meslektaşlarım.
Bir ilçe otogarında yolcu otobüsünün yayaya çarpması sonucu bir kaza meydana geldi. Biz otobüs sahibi şirket tarafız. Kaza tespit tutanağı düzenlendi ve her iki tarafa da ilgili maddeden kusur verildi. Daha öncesinde başından sonuna böyle bir süreci yönetmediğim için bilgisizim. Burada merak ettiğim husus şu ; öncelikle sanırım ceza soruşturması kapsamında bilirkişi raporu alınacak, sonrasında kovuşturma aşamasına geçilecek. Biz burada şoförün kusursuz olduğunu düşünüyoruz. Çünkü yaya otogarda araçların manevra yaptığı alanda aracın kör noktasına girmiş. Süreci nasıl takip etmeliyiz? Kaaza tutanağına itiraz mı etmeliyiz yoksa ceza davası kapsamında mı savunmalarımızı yapmalıyız. Şirketin de davaya malen sorumlu olarak eklenme durumu olur mu ? Bir de sigorta şirketi kusur oranını kendisi mi tayin eder. Olası bir başvuruda ceza davasında bilirkişi raporu alınmasını mı bekler? Kafam epey karıştı. Teşekkür ederim.
|
|
|
Yazan : AVUKAT42,
Tarih : 18-04-2025 16:05
|
Merhaba,açılan mal rejiminin tasfiyesi davasında,taşınmaz,1993 yılında kurulup ödemeleri 2005 yılına kadar devam eden kooperatif hissesi olup aynı yıl tapusu çıkıyor.Lakin 01.01.2002 tarihinden sonra ödemeye dair ne bir belge nede tanık beyanı yoktur.Davacı iddiasını ispat edememiş gibi görünse de taşınmaza değer biçilip 2002 yılından sonra ödeme varmış gibi değerlendirilmesi ve 1993-2002 ve 2002-2005 arası oranlanması mümkün müdür? Yargıtay kararı da bulamadım
|
|
|
|
Merhabalar Meslektaşlarım,
Derdest dosyamda; Müvekkilin arsasına konulan orman şerhi nedeniyle TMK 1007 kapsamında hazineye karşı tapu iptal ve tescili (Davalı Hazine adına tescili) ile taşınmazın değerinin tespit edilmesi için belirsiz alacak davası karar aşamasına yaklaştı.
Sorum, yerel mahkeme kararının icrasına yönelik olacaktır. Taşınmazın aynına ilişkin tapu tescili noktasında bir hüküm kurulacak ama diğer bir hüküm de taşınmaz bedeline ilişkin olacak. Ben taşınmaz bedeli ile yarglama giderlerini karar kesinleşmeden icraya koyabilir miyim? Benzer dosyası olup tahsilat yapan meslektaşların tecrübesini öğrenmek istedim.
Ayrıca kamulaştırmasız fiili/ hukuki el atmada; tazminata dair hükmün kesinleşmeden icraya konabilmesi de aklımı karıştırdı.
Daha fazla araştırma yaptığımda Hukuk Müşavirliği tarafından yapılan Rücu davalarına ilişkin şu çalışmaya rastladığım için uygulamaya dönük bende şüpheler oluştu:"Tazminata ilişkin mahkeme kararı kesinleştikten sonra icraya konulmuşsa, bu takdirde icra masrafları rücu hakkının kapsamına dahil edilemez. Çünkü Devlet, borcunu buna ilişkin ilâm kesinleşir kesinleşmez ödemek zorundadır. İlâmın kesinleşmesine rağmen Devlet'in alacaklının icraya başvurmasını bekleyerek, borcunu ödememiş olması, BK 44 de belirtilen zararı arttırıcı bir davranış sayılacağından, bundan kusurlu memurun sorumlu tutulmaması gerekir. Buna karşılık, tazminata ilişkin karar henüz kesinleşmeden, zarar gören bunu icraya koymuşsa, bu takdirde Devlet ödediği icra masraflarını da kusurlu memurdan ister."
Yardımlarınız için teşekkür ederim
|
|
|
|
Merhaba meslektaşlarım,
Müvekkile ait güzellik merkezine yapılan denetimde tıbbi cihaz nitelendirilmesi yapılan 2 cihazın bulunduğu tek odaya mühürlenme işlemi ve para cezası uygulandı.( diğer alanlarda işlemler devam ediyor.)
İlgili işlemle ilgili dava süreci devam etmekte ancak müvekkil kendi iradesiyle ilgili işyerini kapatacak.
Bu durumda mühürlenen odanın ve odanın içerisinde bulunan 2 cihazın durumu ne olacak ?
Müvekkil kendi iradesiyle işyerini kapattıktan sonra nasıl bir yol izlemeliyim ?
Cevap veren meslektaşlarıma şimdiden teşekkür ederim.
|
|
|
|
Hepinize kolay gelsin meslektaşlarım.
Şoför/işçinin ve beraberinde 2 aracın daha karıştığı 3 taraflı trafik kazası sonrasında şirketimiz ve şoför aleyhinde ikame araç bedeli talepli icra takibi başlatıldı. Takibin devamını önlemek adına şirket tarafından ödeme yapıldı. Alacaklı taraf takip dayanağı olarak ikame araç bedeline ilişkin bir eksper raporu sundu. Kazada şoförümüz yüzde yirmi beş kusurlu bulunmuş ve takibin miktarı da eksper raporunda yazan meblağın dörtte biri olarak tarafımıza yöneltildi. Sonrasında artık şirkette çalışmayan işçiye karşı icra takibi başlattık ve takip, işçinin itirazı üzerine durdu. Şimdi arabuluculuk ve sonrasında itirazın iptali davası açacağız. Sormak istediğim husus şu:
Biz işçiye karşı açtığımız takibi, alacaklıya ödediğimiz toplam tutar üzerinden açtık, yani içerisinde icra vekalet dosya masrafı faiz vesaire hepsi bulunuyor. Burada bir yanlışlık var mı meslektaşlarım. Yoksa sadece asıl alacak olan ikame araç bedelinin kusur oranına karşılık gelen miktarı oranında mı rücu etmeliydik?
2-İtirazın iptali davasında tekrar kazaya ve kusura ilişkin bir irdeleme yapılıyor mu acaba?
|
|
|
|
Merhabalar meslektaşlarım,
Yolcu taşımacılığında faaliyet gösteren bir firmanın bilet satışı yapılan yazıhanesinin bir başka işletme tarafından işletilmesi durumunda aradaki ilişki asıl-alt işverenlik olarak nitelendirilebilir mi? Komisyon usulü çalışan alt işletme alt işveren olarak kabul edilir mi?
|
|
|
|
Sayın meslektaşlar merhaba
kısaca sorum şöyle: biz idarece kesilmiş hir para cezasına itiraz ettik. itirazımız kabul edildi sulh ceza tarafından ve bunun iadesini davalıdan talep ettik. davalı ödemeyi hazine adına yaptığını ifade ederek bizi ilgili başkanlığa yönlendirdi burdan bir miktar iadeyi almakla beraber borcun ferilerini alamadık. her iki taraf da ferilerin kararda hüküm altına alınmadığını savundu. böylece bu cevaplara ithafen bir iptal davası açtık bu davamız sürüyor cezayı kesen asıl kurum ben bunu hazineye ödedim bundan sorumlu şu başkanlık senin muhattabın ben değilim diyor. buna ilişkin emsal kararı ve deneyimi olan var mıdır ne düşünüyorsunuz
|
|
|
Yazan : imsel,
Tarih : 14-04-2025 12:52
|
merhabalar.
işe iade davasını kazandık. dava sırasında müvekkil bir suçtan mahkum oldu.ceza evinde.kendisine babası vasi atanmış.şimdi işe iade başvurusunun vasi aracılığı ile yapılması isteniyor.şimdi ihtarname gönderdiğimizde işçinin samimi olmadığı savunmasıyla karşılaşacak gibiyiz.bu halde biz boşta geçen süre ve işe başlatmama tazminatlarını alamayacak mıyız?
bir de tebligatı müvekkilin kendisi izindeyken almış 10 günlük süre başladı 3 gün oldu.
bize avukat olarak tebligat olmadığı için (avukatla takip edilen iş olduğundan) ihtar çekmeyip müvekkilin cezasının bitmesini bekleyemez miyiz.başvuru süresi kesinleşemenin tebliğinden sonra başladığı için, bi çare olarak.
|
|
|
|
İyi günler
muris muvazaasına ilişkin bir davada Yargıtay kararı arıyorum ancak benzer bir karar bulamadım.
5 kardeş 3 ü erkek. Erkekler yıllarca çalışıyorlar ve bir çok taşınmaz alıyorlar Ancak örf ve adet gereği birçok tapu babanın üzerine yapılıyor. Kazançlar babada toplanıyor. Yıllar sonra erkek çocuklar ortaklıklarını bitiriyorlar. Babada ölmeden önce şirket kazancıyla alınan bu tapuları 3 erkek çocuğa paylaştırıyor. Erkeklerin çalışmasıyla alındığı için onlardan icazet alarak kızlara da 1 adet taşınmaz bırakıyor. Baba vefat ediyor. Babanın üzerinde olan taşınmazlar da var. 5 kardeşe bunlar intikal ediyor. Ölümden 5 yıl sonra kızlar babanın bu yaptığı paylaştırmaya ilişkin taşınmazlarla ilgili muris muvazaası davası açıyor.
Benim aradığım kararda bu çocukların çalışmasına yönelik yapılan bir paylaştırma olduğunda bunun mal kaçırma kastına ilişkin olmadığı yönünde bir karar.
Biraz spesifik bir karar ama bilen veya böyle bir karara rastlayan meslektaşlarım varsa ve paylaşırsa yada konuya yönelik farklı bir bakış açısını olan varsa tecrübelerinizi paylaşırsanız çok sevinirim.
Şimdiden teşekkür ederim.
|
|
|
|
Merhabalar meslektaşlarım,
Tacir olan ve de yemek sektöründe faaliyet gösteren müvekkil piyasada bilinen bir şirket ile elektronik pazar yeri olarak adlandırılan sözleşmeyi akdediyor ve işbu sözleşme doğrultusunda mobil uygulama üzerinden faaliyet göstermeye başlıyor.
Bu sırada ilgili şirket yalnızca işyeri sahiplerince kullanılan sisteme tüketicilerin dikkati çekmek adına bir uygulama başlatılacağını, bu uygulama neticesinde tüketicilere belirli miktarlarda indirim sağlanacağını, indirim miktarının restoranlardan kesileceğini, kendilerinden ise herhangi bir kesinti yapılmayacağını, bu uygulamada yer almak istemeyen iş yerlerinin 30 gün içerisinde bildirim yapmalarını aksi halde bildirim yapılmadığı sürece restoranların bu uygulamada yer alacaklarını ve tüketicilere indirim sağlayacaklarını içerir bir bildirim gönderiyor. Bunun haricinde ise restoran sahiplerine herhangi bir bildirim mesaj, tebligat, ihtar vesaire gönderilmiyor.
Müvekkil de işbu bildirimi fark etmiyor. Bunun sonucunda da ilgili şirket de müvekkilin açık kabul beyanı olmaksızın tek taraflı olarak müvekkili indirim sistemine dahil ediliyor.
İlgili pazar yeri sağlayıcısı şirket ödeme yaptığı dönemlerde detaylı fatura göndermediği için müvekkil yaklaşık bir buçuk sene sipariş bedellerinden kesinti yani kullanıcılara indirim yapıldığını fark etmiyor.
En sonunda cirosunun beklediğinin altında kalması nedeniyle ilgili pazar yeri sağlayıcısına mail atıyor. İlgili şirket bunun üzerine indirim uygulamasına yönelik yalnızca sistemden müvekkile bilgilendirilme yapıldığını, 30 günlük süre içerisinde herhangi bir dönüş sağlanmadığından müvekkil adına tüketicilere indirim sağlandığını ve işbu indirim bedellerinin müvekkilden kesildiğini, yasal 30 günlük süre geçtiği için de müvekkile herhangi bir ödeme yapamayacaklarını beyan ediyor.
Bunun üzerine müvekkilin zararının giderilmesinin mümkün olup olmadığı konusunda yaptığım araştırmalar kapsamında;
-Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'unda ilgili firmanın tek taraflı değişiklik yapmasının haksız ticari uygulama olarak kabul edilse de bu durumda sadece idari para cezası yaptırımı öngörüldüğü,
- Yine, aynı kanuna istinaden çıkartılan Elektronik Ticaret Aracı Hizmet Sağlayıcı Ve Elektronik Ticaret Hizmet Sağlayıcılar Hakkında Yönetmeliğin 16. maddesinden aracı hizmet sağlayıcının aracılık sözleşmesinde değişiklik yapabileceği 30 gün içerisinde bu değişikliğe itiraz edilmediği takdirde değişikliğin uygulanabileceği ancak bu değişikliğin ise hem dâhili iletişim sistemi hem de onaylanmış elektronik iletişim adresi üzerinden yapılması gerektiği,
-Taraflar arasında akdedilen sözleşme karma nitelikte olduğundan komisyonculuk sözleşmesi hükümleri ile acentelik sözleşmesi hükümleri kıyas yolu ile uygulanabileceği tespit edilmiştir.
Fakat, basiretli tacir olan müvekkilin ilgili şirketten faturaların detaylarını talep etmemesi, yaklaşık bir buçuk sene fatura bedellerine itiraz etmemesi TTK'nin 21. maddesi yönünden aklımı karıştırıyor. Bunun sonucunda da TTK'nin 21. maddesinin uyuşmazlık açısında sorun teşkil edip etmeyeceği, teşkil etmez ise müvekkilin zararının hangi gerekçe ile talep edilebileceğini netliğe kavuşturamadım.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, buna benzer bir uyuşmazlık ile karşılan, çözüm önerileri bulunan meslektaşlarımdan mesleki yardım rica etmekteyim. Şimdiden yardımlarınız için teşekkür eder, hepinize iyi çalışmalar dilerim.
|
|
|
|
Bir miktar paranın haczi üzerine 3.kişi istihkak davası açar ve paranın alacaklıya ödenmemesi için ihtiyati tedbir ister.Talebe rağmen mahkeme ihtiyati tedbir konusunda kabul veya red yönünde bir karar vermez davacı da dava dilekçesinde salt istemekle yetinir sonucunu takip etmez.İstihkak davası devam ederken tedbir olmadığı için para alacaklıya ödenir,bunun üzerine mahkeme dava konusuz kaldı deyip karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar verir ve bu karar davacı tarafından istinaf edilmeden kesinleşir.(kanaatimce mahkemenin verdiği karar yanlıştır zira dava konusuz kalmamıştır para alacaklıya ödendiği için davanın kendiliğinden eda davasına dönüşerek devam etmesi gerekirdi.)Gelinen nokta itibarıyla 3.kişi parasını alacaklıdan alabilir mi?İstihkak davası devam etseydi davanın 3.kişi lehine sonuçlanması olasılığı çok muhtemeldi.Bu aşamada 3.kişinin açabileceği bir dava var mı?Mevcut zararda kusur sizce kimdedir?
|
|
|
|
Herkese kolay gelsin, 29 yaşında bir müvekkil çocukluğunda ailesi tarafından terk edilmiş ve yetiştirme yurdunda kalmış, ailesi kendisine karşı ana ve babalık yapmamış. Reşit olduktan sonra problemlli bir evlilik yapmış, ciddi sağlık sorunları yaşamış ve fakat yine bu süreçte hiçbir şekilde ailesi kendisi ile ilgilenmemiş, bir süre kadın sığınma evinde kalmak zorunda kalmış. Kendisi bana anne ve babasına karşı manevi tazminat davası açmak istediğini söyledi. Bana kalırsa böyle bir durumda sembolik miktarda bir manevi tazminata ancak hükmedilir ya da tamamen reddedilebilir. Sizler neler düşünüyorsunuz ?
|
|
|
|
Meslektaşlarım merhaba, herkesin geçmiş bayramını kutlarım öncelikle. Bir doktor müvekkilim hakkında başarısız ameliyat sonrası sağlık bakanlığınca soruşturma izni verildi ve savcılık müvekkilin ifadesini almadan dosyayı doğrudan adli tıp ilgili ihtisas dairesine gönderdi. Aynı şekilde bir başka doktor müvekkil hakkında da soruşturma izni verildi, ancak bu dosyada henüz bir işlem yapılmadı savcılık tarafından. Usul normalde nasıl acaba, adli tıp raporundan sonra mı şüpheli doktorların ifadesi alınıyor, kamu davası neye göre açılıyor? Adli Tıp raporunda kusur atfedilirse mi kamu davası açılıyor? Teşekkür ederim şimdiden.
|
|
|
Yazan : av.m,
Tarih : 02-04-2025 11:25
|
İyi günler meslektaşlarım, bir sorum olacaktı. 2024 yılında açtığımız bir boşanma davasında ziynet eşyalarının aynen iadesini/mümkün olmadığı takdirde fiili ödeme günündeki karşılığını talep etmiştik. Ziynet eşyası talebimiz düğün takılarına ilişkin ve tarafların evlilik tarihi 1996. Dosyaya sunulan bilirkişi raporunda ziynet eşyalarının değeri dava tarihi olan 2024 yılına göre hesaplanmış. Burada bilirkişi raporuna itiraz edeceğimiz bir durum var mı? yoksa ıslah dilekçesini bilirkişi raporunda belirlenen dava tarihine göre hesaplanan bedele göre göndersek, başta talep ettiğimiz fiili ödeme günü karşılığı ile alakalı bir sorun yaşar mıyız? şimdiden teşekkürler.
|
|
|
|
Merhabalar, 30.000 TL bedelli ipotek senedine dayanılarak ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip yapılmış ancak işlemlerin üzerinden 4 yıl geçmiş yani takibe devam edilemez. Öncelikle sormak istediğim tekrardan ilamlı ipotek takibi başlatabilir miyiz, borçlu vefat etmiş bu sebeple de mirasçılara yönelik olarak ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatmayı düşünüyoruz Ana para ipoteği olduğu için de belli süre faiz işletiliyor, fakat tekrardan muacceliyet için ihtar çekmek gerekir mi? Esasen borç 200 bin tl'yi geçmiş ipotek 30 bin Türk lirası bu gibi durumlarda nasıl bir yol izlemeliyiz...
|
|
|
|
Merhabalar meslektaşlarım,
Yurt dışında bulunan taşınmaz malların tasfiyesinde MÖHUK madde 15 uyarınca malın bulunduğu ülke hukuku uygulanmakta olduğunu biliyorum. Yine aynı maddede evlilik malları hakkında eşlerin müşterek milli hukuku uygulanmakta. Ancak bunun uygulaması hakkında bilgim yok. Müvekkilin eşi evlilik sonrası fransada bir ev ve araba almış. Mal rejiminin tasfiyesi davasında bu mallara ilişkin nasıl bir talepte bulunabilirim ?
|
|
|