Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yanıt Bekleyen Hukukçu Meslektaşların Soruları
Kanallar : Lütfen Seçiniz

Hukuk Haberleri :
Haber Ekleyin

Yazan : avukato0206, Tarih : Dün 22:53
Sayın meslektaşlar,
iki ortaklı bir limited şirkette 10 yılı aşkın süredir ticari faaliyet yürütülmemekte ve yetkili organ da bulunmamaktadır. Bu şirket ortakları açısından, herhangi bir ticari defter tutulmamış, mücbir sebep olmaksızın defterlerin kaybedilmiş olmasının hapsi gerektirir cezai yaptırımı söz konusu olabilir mi
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :35, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : lawyer233538, Tarih : Dün 20:19
Meslektaşlarım merhabalar.

Müvekkilim 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na tabi. Müvekkilim hakkında 27.06.2025 tarihinde disiplin soruşturması başlatılıyor. Ancak soruşturmacı, 14.11.2025 tarihine kadar herhangi bir işlem yapmadan dosyaya mazeret bildirerek görevden ayrılıyor ve yerine yeni bir soruşturmacı atanıyor.

2547 sayılı Kanun’un 54. maddesinin dördüncü fıkrasında soruşturma süresi ve zamanaşımı açıkça düzenlenmiş olup ilgili hüküm şu şekildedir:

(4) Soruşturmanın süresi ve zamanaşımı:
a) Disiplin soruşturmasına, disipline konu olay öğrenilince derhal başlanılır ve soruşturma en geç otuz gün içinde sonuçlandırılır.
Soruşturma bu süre içinde tamamlanamaz ise soruşturmacı gerekçeli olarak ek süre talep edebilir. Disiplin amiri, sunulan gerekçeyi ve zamanaşımı sürelerini dikkate alarak her defasında otuz günü geçmemek üzere altmış güne kadar, toplu işlenen fiillerde ise doksan güne kadar ek süre verebilir.

Kanun metninden anlaşıldığı üzere, soruşturmanın açıldıktan sonra 30 gün içinde tamamlanması, ek sürelerle ise en fazla 90 gün içinde sonuçlandırılması gerekir. Ancak müvekkilime ilişkin disiplin soruşturması bugün itibarıyla 5 ay 6 günü aşmış durumdadır ve bu süre zarfında ilk soruşturmacı tarafından hiçbir işlem yapılmamıştır.

Bu durumda, disiplin soruşturmasında zamanaşımının gerçekleştiği ve usulden soruşturmanın düşmesi gerektiği yönünde bir savunma yapılabilir mi ? Kanun açık ve net.

Görüş ve katkılarınız için şimdiden teşekkür ederim.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :49, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : AVUKAT2549, Tarih : Dün 18:53
Sayın meslektaşlarım,
Müvekkilimizin hissedar olduğu 15 hissedarlı bir taşınmaz bulunmaktadır. Arabuluculuğa başvuru yapılmıştır. Anlaşma gerçekleşmemiştir. Müvekkil anlaşmama tutanağının üzerinden 3-4 ay sonra davayı açmamızı istemiştir. Tapu kaydını incelediğimizde hissedarlardan birisi trampa işlemiyle hissesinin bir kısmını yeni bir kişiye vermiştir. Bu yeni kişinin önceki arabuluculuk anlaşmama tutanağında imzası yoktur. Kanaatime göre tekrar arabuluculuğa başvurmam gerekiyor. Fakat emin olamadım bilgisi ve tecrübesi olan meslektaşlarımdan yardım rica ediyorum. Saygılarımla, iyi çalışmalar.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :61, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : av.aleyna, Tarih : Dün 15:17
Merhabalar,
Müvekkile 2019'da KDAEK veriliyor. ancak kesinleşme tarihi 2022.
2023'te ise, denetimli serbestlik süresi bitiyor.
2025 tarihinde Savcılık tarafından, TCK 191/3'e eklenen (Değişik:28/3/2023-7445/18 md) cümle ile, kan tahlili alınması talimatı yazılıyor ve tahlil neticesinde uyuşt*rucu madde tespit edilerek KDAEK kaldırılarak davası açılıyor.

Sorum şu ki; müvekkile KDAEK verildiği ve kararın kesinleştiği tarihte, TCK 191/3e eklenen hüküm TCK'da yoktu. TCK eski haline göre ise, denetimli serbestlik bittikten sonra erteleme süresi içerisinde Savcılığın tedbiren tahlil aldırma gibi bir yetkisi de yoktu.

Dolayısıyla, geriye yürümezlik ilkesi sebebiyle, müvekkil için verilen kan tahlili sevk kararının usülsuz olduğunu söyleyebilir miyiz?

TCK 191/3'teki Cumhuriyet savcısı, erteleme süresi zarfında uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanıp
kullanmadığını tespit etmek için yılda en az iki defa şüphelinin ilgili kuruma sevkine karar
verir.
şeklindeki ek cümle, eklendiği 2023 tarihi itibariyle mi uygulanır?
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :87, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : measfuyu, Tarih : Dün 15:02
Meslektaşlarım merhaba, bir konuda görüşünüze başvurmak istedim.
-Ankara İcra Müdürlüklerinde örnek 14 tahliye emri ile icra takibi başlatıyoruz ve imzaya itiraz geliyor
-Sulh hukuk mahkemesinde itirazın iptaline, takibin devamına ve tahliyeye karar veriliyor. Karar henüz taraflara tebliğ edilmedi.
Güncel uygulamanın icra müdürlüğüne göre dahi değiştiğini gördüm.
Sorum şu ki;
1- Tahliye için icra dosyasına mı başvurulmalı yoksa yeni bir takip mi yapılmalı ?
2- İtirazın iptali davasında hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama gideri için ayrı bir ilamlı icra takibi mi yapılmalı ?

Şimdiden teşekkür ederim.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :80, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : Balkesavukat10, Tarih : Dün 14:13
Merhabalar meslektaşlarım.
İzmir otobüs terminalinde yap işlet devret modeli uyarınca işletmeci olan şirket ile belediye arasında bilindiği üzere bir takım hukuki ihtilaflar var. Müvekkil şirketinde bu terminalde yazıhaneleri var. Bildiğim kadarıyla şu an işletmeci şirket ile belediye arasındaki davada tedbir kararı verilmiş ve dava derdest olduğundan işletme hakkına sahip şirkete halen kira ödemeleri yapılıyor. Geçtiğimiz günlerde belediye bütün yazıhanelere haciz ihbarnamesi gönderdi, buna istinaden şirket YD kararı alarak yazıhanelere bunu tebliğ etti ve ödemeleri şirkete yapmaya devam etmelerini bildirdi.

Bununla ilgili aklımda birkaç soru var :
Bahsettiğim yazıhanelerden birinde müvekkil şirket alt kiracı konumunda. Asıl kiracı ile otogar işletmecisi arasındaki kira sözleşmesinde alt kira yasağı olup olmadığını da henüz teyit etmedik.
1- Hukuk davası sona erip belediye tarafından yazıhane işletmecilerine "otogar işletmecisinin işletme hakkının sona erdiği"ne ilişkin ihtar yapılana kadar ödemelerin otogar işletmecisi şirkete yapılmasında herhangi bir sakınca yoktur diye düşünüyorum. İleride herhangi bir ecri misil talebi ile karşılaşır mıyız ?
2- Alt kiracı olduğumuz yazıhanede asıl kiracıya kira ödemesi yapılacak fakat bahsettiğim üzere alt kira yasağına dair bir bilgimiz de yok . Şayet eğer burada alt kira yasağı var ise haksız işgal sebebiyle ne gibi olumsuzluklarla karşılaşabiliriz ?

Çok teşekkür ederim....
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :79, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : Av. İbrahim Cem GÖKDUMAN, Tarih : Dün 13:34
Merhabalar.

Müvekkillerin bir kısım davalı olduğu kamulaştırma davasında ilk derece mahkemesi kararı müvekkiller tarafından istinaf edilmemiş ve Bölge Adliye Mahkemesi'nin bozma ilamı neticesinde yeniden inceleme yapılan dosyada kamulaştırma bedeli daha yüksek çıkmıştır. Bu durumunda ek tazminat bedelinin tahsili için nasıl bir yol izlenebilir?

Müvekkillerin davalı konumunda olması, ek dava açılmasını engeller mi? Ya da kalan kısım için ilamlı takip yapılabilir mi?
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :90, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

» Hagb
Yazan : Avukat1034, Tarih : Dün 13:09
Meslektaşlarım kolay gelsin, Trafik kazası taksirle yaralama dosyası mevcut karşı taraf BTM ile olayı atlatıyor fakat zararı belgelendiremiyor bu sebeple fahiş bir zarar talepleri var sözlü olarak bu zarar giderilmezse HAGB hükümleri müvekkilim açısından uygulanmaz mı? (Adli sicil temiz, alkol yok ve arkadan çarpma sonucu kusurlu çıkıyor)
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :90, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : drako, Tarih : Dün 12:49
Müvekkilin müteveffa babası kooperatife yazılarak kredi çekip dükkanı için ödemelere başlıyor. Bu arada müvekkil kardeşi ile birlikte çalışmaktalar. Ve dükkan ödemeleri kendisi gerçekleştiriyor.

Sonrasında müvekkilin babası vefat ediyor. Ve sonrasında öğreniyoruz ki tapuyu müvekkilin kardeşi üzerine almış.

Elimizde bu hususa ilişkin SGK kayıtları ve kooperatife ait ortaklık cüzdanı mevcut. Ortaklık cüzdanında ise kredi miktarı vadesi vs. belirtmekte. Mahkemeye bunları sunduk.

Ancak kooperatif ve sgk müzekkerelere cevap olarak SGK evrakların zamanaşımı nedeniyle silindiğini, kooperatif ise hiçbir şekilde müteveffanın kaydının bulunmadığı veyahut kredi çekilmediğini beyan etmekte.

Bu durumda ne yapmak lazım? Mahkeme bizim evraklarımız üzerine karar verebilir mi?
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :94, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : lwayse.gul, Tarih : Dün 10:04
Merhabalar Meslektaşlarım
Meslekte henüz yeniyim ve ilk defa icra dosyam oldu. Sizlerin tecrübeleri ve kıymetli bilgilerinden faydalanmak isterim.

Kiracı tarafından ödenmeyen 1 yıllık kira borcu için Örnek no 14 ile taşınmazın tahliyesini yaptırdık. Ayrıca aynı olaya Örnek no 13 ile takip de başlattık.
Kiracı yurt dışına kaçmış, ne yediemindeki eşyaları alacak ne de borcunu ödeyecek. Örnek no 13 ile yediemindeki eşyaların satışını talep edebilir miyim? Yoksa satışını hiç talep etmesem ve 6 ay sonra haciz düşse mi?
6 ay sonra haciz kalkarsa yediemindeki eşyaların akıbeti ne olacak?

Ne tavsiye edersiniz bana?
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :114, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : av.ilknur aksu, Tarih : Dün 02:14
Değerli Meslektaşlarım
içinde bulunduğum bir durum konusunda yardımlarınıza ihtiyacım var. tapu tescil davası dava değeri oldukça düşük. Sadece tapu tescili talep edilmiş. Aslında müvekkil kandırılmış ve kandırdığı kişi habersiz satmış. sonra tekrar satılmış. 3 kez el değiştirmiş bir tapu var. Sebebini değiştirerek Hileye dayanacağım ve son alıcı iyi niyetli olduğuna hükmederse hakim hileyi gerçekleştiren ara maliklerden bedelini talep edeceğim tescil kabul edilmezse. dilekçeler aşaması tamamlanmış Tam ıslah yapacağım Sorun şu ki dava değerini arttırmadan tam ıslah yaparsam ve dava hileyi yapan ara malik açısından bedelin tazmini şeklinde lehe sonuçlanırsa dava değeri bilirkişi raporundan sonra belirlendiğinde ıslah etmeden eksik harcın tamamlanması ile düzelir mi? zira bir daha ıslah yapamayacağım.

Yapamayacağımı söyleyen meslektaşlarım var ama eminde değiller. 107 olmaz tapu iptali belirsiz alacak davası değil diyorlar.

Islah dilekçesine bilirkişi raporuyla taşınmazın dava tarihindeki değeri belirlendiğinde harç tamamlanmak üzere diye bir ifade yazsam acaba bir faydası olur mu?

tapu tescili olmazsa taşınmaz bedelinin ödenmesine hükmederse ara malikler açısından mı hükmedecektir acaba. hileyi yapandan hile yapandan alan malikte hileye karışmış gibi görünüyor. talep bölümünde 2 si açısından bir müteselsilen bir durum oluşturulabilir mi ?

yardımcı olursanız çok sevinirim.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :176, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : Avukatt2121, Tarih : 27-11-2025 23:07
Müvekkilimiz X , YVARLIK YÖNETİM A.Ş. (Temlik Eden) ile yaptığı Temlik Sözleşmesi uyarınca, borçlu/ipotek borçlularına ait olan alacakları devralmıştır. Bu alacaklar, aslen T.C. Türkiye Z Katılım Bankası A.Ş.'den ilk temlik edilen, ipotekle teminat altına alınmış alacaklardır.
Mevcut Durum:
Temlik edilen alacak, ipotek teminatlıdır ve bu alacakla ilgili Adana Gayrimenkul Satış İcra Müdürlüğü'nün ... E. sayılı dosyası üzerinden başlatılmış bir ipotekli icra takibi mevcuttur.

Mevcut ..E. sayılı icra dosyası, tarafımızca yapılan incelemede henüz kapatılmamış durumdadır ve takip devam etmektedir.
Sorularım:
Temlikin İcra Dosyasına Bildirimi ve Taraf Sıfatı: Müvekkilimiz Temlik Alan olarak, takibi eski alacaklının (Y Varlık Yön. A.Ş.) başlattığı ... E. sayılı dosyadan devam ettirebilmemiz için izlenmesi gereken usul nedir? İcra dairesine Temlik Sözleşmesi'nin ibrazı ve taraf değişikliğinin kayda alınması talebi yeterli midir, yoksa alacağın devralındığına dair borçluya yeni bir tebligat çıkarılması zorunlu mudur?

-İpotek teminatlı bu alacak için, sadece mevcut icra dosyasına vekalet sunarak takibe devam etmek mi, yoksa temlik sözleşmesini dayanak göstererek borçlulara karşı yeni bir ilamsız takip başlatmak mı daha sağlam bir hukuki zemin oluşturur?

Amacımız satış değildir. İlk sırada yerimizi almaktır.

Elimizdeki belgelerde alacak miktarına ilişkin üç farklı tutar göze çarpmaktadır:
Temlik Edilen Alacağın Ana Para ve Faiz Toplamı (Sözleşme Başlangıcı): tarihi itibarıyla 77.000 TL + tüm faiz, masraf ve fer'ileri.

Temlik Bedeli (Müvekkilin Ödediği Tutar): Müvekkilimizin Y Varlık Yön. A.Ş.'ye ödediği tutar: 95.000,00 TL.
İpotek Bedeli : 115.000 TL.
-İcra Takibine Konulacak Talep Miktarı: Müvekkilimiz Temlik Alan sıfatıyla, mevcut ... E. sayılı dosyadan takibe devam ederken veya yeni bir takip başlatırken, alacak talebini hangi hukuki esasa dayandırmalı ve hangi tutarı talep etmelidir?
-İpotek (100.000 TL) ve bu limit içindeki işlemiş faiz ve masraflar var mı?
-Temlik Sözleşmesinde belirtilen 77.000 TL ana para üzerine işleyecek faiz ve fer'ileri mi? (Temlik sözleşmesinde alacağın, temlik eden tarafından ödenen bedele bakılmaksızın tüm fer'ileriyle devredildiği ilkesi gereği.)

-Müvekkilimizin ödediği 95.000 TL Temlik Bedeli mi? Temlikli ipotekli alacak takibinde, Temlik Alan'ın alacak talebinin sınırını belirleyen kesin kriter nedir?

-Eğer .. E. sayılı dosyada daha düşük bir miktar üzerinden takibe başlanmış ve bu miktar ipotek limitinin altındaysa, Temlik Alan olarak dosyaya iştirak ettikten sonra, alacak miktarını yasal limitler ve temlik kapsamı içinde ıslah yoluyla artırma (güncel faizli tutara çıkarma) imkanımız var mıdır?
Faiz Hesaplaması: İpotekli alacak takibinde faiz hesabı yapılırken:
-Faiz oranı olarak icra komisyon kararında yazan oran mı, yoksa yasal faiz mi uygulanır?

Faizin başlangıç tarihi olarak asıl borcun muacceliyet tarihi mi, yoksa temlik sözleşmesi tarihi mi esas alınmalıdır?

Tecrübeli meslektaşların görüşlerini rica ederim.

Saygılarımla.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :761, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : Avukatt2121, Tarih : 27-11-2025 22:36
Merhaba Meslektaşlarım,
Müvekkilimin açtığı anlaşmalı boşanma davası, taraflarca imzalanan ve mahkemece tescil edilen ve onaylanan bir protokolle kesinleşmiştir.
Gerekçeli karar da Protokol hükümleri doğrultusunda; Protokolün mal rejiminin tasfiyesine ilişkin 1. 3. ve 4. maddelerinin icra edilebilir olduğu anlaşılmakla TESCİLİNE VE ONAYLANMASINA, şeklinde hüküm geçmektedir.Protokol gerekçeli karar ekine eklenmemiştir.
Maddelerin ne zaman icra edileceğine ilişkin bir süre protokolde de kararda da yer almamaktadır.
Karar kesinleştikten sonra davalı, protokolde üstlendiği aşağıdaki yükümlülükleri yerine getirmemektedir:
-Müşterek mülkiyetteki bir dairenin müvekkile devri.
-Müvekkile 50 gram altın ödenmesi.
-Müvekkile 650.000 TL ödenmesi.
Sorularım:
1-Protokolde hüküm altına alınan 650.000 TL ve 50 gram altın alacağı için ilamlı icra takibi başlatılmalı ve faiz karar kesinleşme tarihinden itibaren mi başlatıl maldır?
2-Altını ve parayı aynı icra takibinde mi talep etmeliyiz?
3-Altını icra takibine konu ederken icra takibi başlatılma tarihindeki gram altın değerini mi yazmalıyız? protokol tarihindeki değerini mi? Yoksa karar kesinleşme tarihindeki değerini mi yazmalıyız?
4-Dairenin devri yükümlülüğünün yerine getirilmemesi durumunda, dairenin müvekkil adına tescilini sağlamak için hangi hukuki yol izlenmelidir? (Örnek: İcra yoluyla cebri tescil mi, yoksa Aile Mahkemesindeayrı bir Tapu İptali ve Tescil Davası mı açılmalıdır?
Daha önce benzer bir icra takibi başlatmadım tecrübeli meslektaşlarımın yardımın bekliyorum.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :776, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : Av. Tuba A., Tarih : 27-11-2025 13:01
Merhabalar sayın meslektaşlarım,

1) Kat maliki müvekkiller müteahhit ile KKİS imzalıyorlar ve müteahhit 23.03.2023 tarihindeki teslim taahhüdüne uymuyor. Taşınmazı %95 tamamlıyor, oturma ruhsatı almıyor ve taşınmazda ayıplar var.
2) Müteahhit şirket yetkilisi binada kendisine kalan bir taşınmazı mal kaçırmak için 08.12.2023 tarihinde düşük bir bedel gösterilerek ve gösterilen bedel de ödenmeyerek evlilik dışı çocuklarının babaannesine devrediyor.
3) 13.05.2024 tarihinde taşınmazdaki ayıplar bilirkişilerce tespit ediliyor. Bu rapor müteahhite de tebliğ ediliyor.
3) 10.06.2025 tarihinde KKİS çevre ve şehircilik bakanlığı tarafından müteahhit aleyhine feshediliyor.
5) Ortak alanlardaki ayıplardan kaynaklanan tazminat davası açılması ve müteahhit aciz halinde olduğu için tahsilat amaçlı madde 2 de bahsedilen taşınmaz için tasarrufun iptali davası açılması planlanıyor.

SORULAR:

-Tasarrufun iptali için hak düşürücü süre 2 yıl (08.12.2025) mi yoksa 5 yıl(08.12.2028) mıdır?
-Tazminat davası mı açılmalıdır, tazminat için delil tespiti niteliğindeki bilirkişi raporu dayanak alınarak icra takibi mi başlatılmalıdır? (Tasarrufun iptali için mutlaka açılmış bir icra takibi olmalı mıdır yoksa açılmış dava yeterli midir)
-Tazminat davası ile birlikte hemen ayrı bir dosya ile tasarrufun iptali davası açılabilir mi?

Değerli yorumlarınız için teşekkür ederim.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :794, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : umutlaw, Tarih : 27-11-2025 12:40
Sayın meslektaşlarım,
Bildiğiniz gibi TBK 323. maddesine göre kiracı kiralayanın yazılı ve sözlü izni olmadan kira sözleşmesini devir edemez,
X noter Y malik ile anlaşıp bir iş yeri kiralar, X noter görevi bittiğinde X1 notere devir eder, X1 hakkında malik tahliye davası açar, savunmada ben bilmem noterlerbirliği 4. Maddesine göre atandım der, davayı kaybeder dosya istinafta, konu noterlerbirliğine açıklamalı olarak anlatılır izin almadan kiracı devir yapamaz, iş yeri notere kiraya verilmiş noterlerbirliğine değil, noterlerbirliği yine aynı yere başka notere atama yapar şaşkınlık içindeyiz! yani Y nın malı sanki noterlerbirliğininmış gibi elden ele dolaşıyor!

Şimdi:

Biz yeni gelen kiracıyı savcılığa verdık sonuç vermez eminim, işgaliyeden şikayet ettik ihtar gönderdik tın demiyor, gelen kira paralarını sizi tanımıyoruz böyle kiracım yok diye geri gönderdik yine tın etmiyor ve X1 noter burası benim diye tam gaz işyerini işgal etmeye devam diyor, tahliye davasına gitmek bana doğru görünmüyor çünkü bir dava ilk notere karşı kazanılmış ancak istinafta, kazansakta noterler birliğinin dinlediği yok sanırım, peki bu aşamada müdahelenin men i davasını hem noterler birliği hemde yeni notere karşı açmak mümkün mu bu konuda fikirlerinizi paylaşmanızı dilerim.
Teşekkür ederim.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :798, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : ghangzkhan, Tarih : 27-11-2025 11:27
İşe iade davalarının kanun yolu incelemesinin Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde kesinleştiği malumunuzdur; ancak tarafımızca yürütülen yaklaşık 15 dosyalık seri davada, işverenin feshinin haksızlığı noktasında BAM daireleri arasında bariz görüş ayrılıkları ve çelişkili kararlar bulunmasına rağmen, Yargıtay denetiminin olmaması sebebiyle bu içtihat farklılıkları giderilememekte ve hukuki belirlilik ilkesi zedelenmektedir. Bu bağlamda, BAM daireleri arasındaki giderilemeyen bu çelişkinin adil yargılanma hakkını ihlal ettiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yoluna giderek yeniden yargılama talep etmeyi planladığımızdan, benzer bir süreç yürütmüş veya konu hakkında görüşü olan veyahut ta konu hakkında elinde emsal olan meslektaşlarımın değerli paylaşımlarını rica ederim.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :793, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : av.bilall, Tarih : 27-11-2025 08:49
Merhaba meslektaşlarım. Müvekkilin Tüketici Hakem Heyetine kendi yaptığı başvuru sonucu ilgili karar GİB e-tebligat üzerinden 12.10.2025 tarihinde gönderilmiş. Ancak kararın tebliğinden haberi yok. Bizim 26.11.2025 tarihi itibariyle haberimiz oldu ve tebligatı açtık. 6502 Sayılı Kanunun m.70/2 " Tüketici hakem heyeti tarafından tebliği gereken evrakın taraflara veya vekillerine 213 sayılı Kanunun 107/A maddesi hükümlerine göre elektronik ortamda tebliği yapılır, bu kapsamda elektronik ortamda tebligat yapılamadığı durumlarda 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uygulanır." diyor.
Heyet kararı 7201 sayılı kanuna göre mi tebliği yapılması gerekiyor yoksa 213 sayılı Kanun'un 107/A maddesine göre 17.10.2025 tarihinde tebliğ edilmiş mi sayılacak? Müvekkilim vergi mükellefi değil.
Şimdiden teşekkür ederim.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :810, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : bettercallme, Tarih : 26-11-2025 16:21
Sayın meslektaşlarım merhaba,

Vergi mahkemesinde döviz cinsinden tam yargı davası açmıştık. Adli yargıda olduğu gibi harca esas değeri, dava açılış tarihindeki kur üzerinden belirttim ancak alacağın fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden tahsilini talep ettim. Mahkemece "maddi tazminat istemine ilişkin talebin ülke parası olan TL üzerinden ya da yabancı para birimi olan 7.600,00 GBP'nin TL üzerinden davanın açıldığı andaki kur üzerinden cinsi belirtilmek suretiyle dava açılması gerekirken dilekçenin ilk kısmında dava açılış tarihindeki kur üzerinden hesaplanan tutarın, sonuç ve talep kısmında fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden karşılığın talep edildiği görülmüş olup, bu hâliyle 2577 sayılı Kanun’un 3. maddesine uygun bulunmayan dava dilekçesinin kabulüne olanak bulunmamaktadır." gerekçesiyle dilekçe ret kararı verildi.

Davanın değerinin döviz cinsinden belirtilmesi, sonuç kısmında ise fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden tahsilinin talep edilmesi hatalı mıdır? Bu kararın dayanağı nedir? İdari yargıda farklı bir uygulama mı var, davayı açarken döviz cinsinden olan alacakların kurunu sabitlemek zorunda mıyız? Islah yaptığımda da ıslah tarihindeki kur üzerinden mi hesaplama yapacağım? Ülkemizdeki döviz dalgalanmaları düşünüldüğünde bu uygulama bana çok hakkaniyetsiz geldi.

Böyle bir dosyası olan ya da bu konuda bilgisi olan bir meslektaşım varsa, tecrübelerini paylaşması beni çok büyük bir dertten kurtaracak. Şimdiden çok teşekkür ederim.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :879, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : ghangzkhan, Tarih : 26-11-2025 14:31
Merhaba değerli meslektaş büyüklerim,
Staj yapmış olduğum ofisten benden araştırmam gereken bir konu talep ettiler. Müvekkillerimiz olan yaklaşık 15 işçi adına açtığımız seri işe iade davaları hakkında hukuki tecrübe paylaşımına ihtiyacımız bulunmaktadır.

Tüm işçilerin işten çıkarılma sebepleri ve savunmaları aynıdır. İşverenin yaptığı feshin geçersiz olduğu iddiasıyla yürüttüğümüz bu davalar, seri dava niteliğindedir.

Davalarımız yerel mahkemede aleyhimize sonuçlanmış olsa da, nihayetinde dosyalar istinaf incelemesinden geçmiş ve yeniden aleyhimize olarak kesinleşmiştir.

İş Kanunu'nun 20. maddesi uyarınca işe iade davalarında Yargıtay temyiz yolunun kapalı olması nedeniyle, kesinleşen bu kararlara karşı Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yapmayı planlamaktayız.

Başvurumuzun temel dayanağı, Anayasa ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlalidir. İddialarımızı güçlendiren noktalar ise şunlardır:

1- İşçilik hakkı gibi temel bir hakka ilişkin davaların Yargıtay tarafından hukuki denetime tabi tutulmadan kesinleşmesi, Anayasa'nın 36. maddesindeki adil yargılanma hakkını ve özellikle de etkili başvuru hakkını zedelemektedir.

2- İşveren tarafından ileri sürülen aynı fesihte, farklı Bölge Adliye Mahkemeleri daireleri arasında farklı içtihatlar ortaya çıkmıştır. Aynı hukuki durumdaki işçilerin farklı BAM'larda farklı kararlarla karşılaşması, hukuki güvenlik ve eşitlik ilkelerinin ihlalidir.

Bu kapsamda, özellikle işe iade davalarından kaynaklanan Yargıtay yolunun kapalı olması nedeniyle AYM'ye bireysel başvuru yapmış veya bu konuda bilgi sahibi olan meslektaşlarımıza aşağıdaki soruları yöneltmek istiyoruz:

Benzer Seri Davalarda AYM'ye Başvuru Tecrübesi Olan Var mıdır? Varsa, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas inceleme aşamalarındaki deneyimleri nelerdir?

AYM'nin "Yargıtay Denetiminden Yoksunluk" İhlali Kararı Vermesi Durumunda, Kesinleşen Bu Kararlar İçin "Yeniden Yargılama" Olanağı Doğar mı? Bu süreç pratikte nasıl işlemektedir?

İçtihat Farklılıklarının Adil Yargılanma Hakkı İhlali Olarak Değerlendirilme Şansı Nedir?

Değerli görüş ve tecrübe paylaşımlarınız için şimdiden teşekkür ederiz.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :903, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]

Yazan : avbugracakiciy, Tarih : 26-11-2025 12:46
Meslektaşlarım iyi günler, iyi çalışmalar herkese. Pek detaylarını bilmediğim bir konuyu danışmak istiyorum.

Müvekkil daire sahipleri; 2016 yılında, daire satış sözleşmesi ile, müteahhitten dairelerini satın almışlar. Sözleşmede dairenin iç yapısında kullanılacak malzemeler dışında bir şeyden bahsedilmemiş. Fakat sözlü anlaşmalarında, dairelerin kömürlüklerinin olacağı konusunda anlaşılmış. Belediye ve tapuda bulunan projede de dairenin bodrum katında kömürlükler gözüküyor. Fakat gerçekte kömürlükler yok. Kömürlük alanı belirli fakat projedeki gibi daireler için duvar örülerek ayrılmış şekilde değil. Müvekkillerin kullanabileceği durumda da değil. 2017 yılında yapı kullanma izin belgesi alınmış olup, bu belgede 20 mesken ile 3 depo+sığınak,bağımsız bölüm olarak nitelendirilmiş. İlk sorum şu; müvekkillerin tapu senetlerinde de yazmakta olan kömürlüklerinin, müteahhit tarafından projeye uygun olarak tamamlanması veya kömürlük bedellerinin tazmini için açacağımız davada, tüketici mahkemesinde eser sözleşmesinden kaynaklanan ağır ayıp nitelendirmesi ile 20 yıllık zamanaşımını kullanarak dava açtığımızda sonuç alır mıyız? İkinci soru; böyle bir projeye aykırılıktan dolayı kat mülkiyetine şu anda geçme teşebbüsünde bulunmadık, bu davanın belediyeye intikal etmesi durumunda yapının yıkımı veya ceza durumuyla karşılaşma ihtimalimiz nedir?


Diğer bir mesele ise; arsa sahipleri ile müteahhit arasında kkis imzalanmış olup bu sözleşmede müteahhitin kazanımına yer verilmemiştir. Müteahhit ilk başta evin bodrumunun tamamının binanın ortak kullanımına ait olacağını söylemiş fakat sonradan zeminde iki depoyu bağımsız mülkiyet haline getirerek kendi üzerine almıştır. Bu konuda arsada hissedar olan müvekkil adına, tapu iptal tescil davası açmamızda yarar var mıdır tapunun iptali ile binanın ortak kullanımı için tesisini sağlayabilir miyiz? Yine bu konuda zamanaşımına takılma ihtimalimiz var mı?

Bina yapımı 2016 - yapı kullanma izin belgesi ve kat irtifakının kurulması 2017

Bu konularda yardımcı olabilirseniz çok sevinirim, şimdiden çok teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim.
[Konunun Forumdaki Yeri]  Okuyucu :870, Yanıtlar : 0   [Yanıtlayın]


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06692004 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.