Makaledeki görüşlere bütünüyle katılıyorum. Ancak sadece 298/2 değil, 298/1 de ceza hukukunun temel ilkelerine aykırıdır..
Bir hükümlüyü "Eğitim ve spor faaliyetlerini katıılmama" ,"mahkemeye çıkmama"," kurumu görevlileri ile görüşeme"si için teşvik ve azmettirme TCK'da suç olarak tanımlanmamıştır. Ceza sorumluluğu açısından ise ancak konusu suç olan bir eyleme azmettirmeden veya teşvikten bahsedilebilir. Zaten 38'e göre "suç işlemeye azmettirme" halinde ceza sorumluluğu başlayacaktır. Yasallık ilkesi açısından da hüküm ciddi anlamda sorunludur.
Diğer taraftan ülkemizde bu güne kadar uygulanan Ceza infaz rejiminin suçluya yaklaşımında; insana ve insan onuruna saygıyı esas alan, uluslararası standartların getirdiği ölçütler içerisinde,suçluluğu önleyici mekanizmaların yaratıldığı , suçluyu toplumdan soyutlayan değil onu toplumun bir parçası olarak gören çağcıl bir felsefe hiç bir zaman hakim olmamıştır.
Bu düzenlemenin geleneksel baskıcı anlayışın bir tezahürü olduğunuda görmek, ölüm oruçları ve açlık grevlerinin ceza tehdidi ile bıraktırılamayacağını anlamak gerekir.
Özellikle sayın Adalet Bakanı ,cezaevlerinde düzeni sağlamanın yolunun şiddet ve baskıdan değil, infaz rejimini insanileştirmekten geçtiğini çok iyi bilmelidir.
Avukat Münip ERMİŞ
ANTALYA BAROSU
|