Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

İnanç Sözleşmesi +Tapu İptal Ve Tescil+ÖNEMLİ

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 25-12-2008, 18:30   #1
hukukcu1985

 
Soru İnanç Sözleşmesi +Tapu İptal Ve Tescil+ÖNEMLİ

B(Borçlu) şahsının A(Alacaklı) şahsına borcu vardır. B şahsı mallarını hacizlerden korumak adına 4 kişinin tanık olduğu bir ortamda İ (inanılan) şahsına inanılan şahıs sıfatıyla tapunun devredileceğini kararlaştırmışlardır. Ancak bu kişiyle aralarında yazılı sözleşme yapılmamıştır. Bu devir sebebiyle İnanana bir bedel de ödenmemiştir.Taşınmazın devredildiğini öğrenen alacaklı A, inanan şahsa karşı gayrimenkulü kendisine devretmesi için baskı yapmıştır hatta ticari işlerinde engeller çıkartacağını beyan ederek tapuyu kendi kardeşi K (Alacaklının kardeşi) üzerine devrini sağlamıştır. Bu devir sebebiyle de inanılan kişiye bir bedel ödenmediği bilinmektedir.Hala tapu K adına kayıtlıdır.Bu durumda;
Hakkaniyet gereği ve borç ile taşınmazın değeri arasındaki oransızlık sebebiyle dava açılması ve tapunun tekrar B şahsı adına geçmesi gerekmektedir.Ayrıca taşınmazı bu yolla devre zorlayarak kardeşi adına tescil ettiren A aynı borca istinaden takipler ve hacizler yapmıştır.
İnanan şahıs bu aşamada olayı kısaca anlatan bir belge imzalamıştır ve açılacak davalarda tanıklık edeceğini beyan etmiştir.Ancak tarih itibariyle inanç sözleşmesinden sonraki bir tarihli bu belge ve tanık ifadeleri davayı ispat için yeterli görülebilir mi?Bu olay tapu iptal ve tescil davasına mı yoksa alacaklının mötüniyeti sebebiyle A ve İ ye karşı tazminat davası olarak mı yöneltilmeli? Konuya ilişkin düşünce ve kararlarınızı bekliyorum.Saygılarımla
Old 26-12-2008, 15:39   #2
Gamze Dülger

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,

İnanç sözleşmesinin tek başına tanıkla ispatı (taraflar kardeş olsalar dahi ) mümkün değildir.

Yine bu sözleşmenin aşağıdaki kararlar doğrultusunda,en geç inanç gereği tapunun devredildiği tarihi kapsaması gerekir.

Olayınızda,tanık delilinin olduğu ancak,tapu devrinden çok sonra böyle bir belgenin tanzim edildiği anlaşılmaktadır.

Bu nedenle iddianın ispatı böyle bir yazılı belge ile mümkün değildir.

Ancak tapu devri tarihi itibarıyla yazılı delil başlangıcı sayılabilecek bir belgeniz mevcut ise bu takdirde tanıklarınızla birlikte bu belgenin, diğer belge ile birlikte
delil kabiliyeti mevcut olup,davanın lehinize gelişeceğini düşünüyorum.

Eğer davanızı doğrudan inanılana açar iseniz bu takdirde,kendi aleyhine tazminat talebinde bulunmasına itiraz edebilir.

Yine inanılan ile tapuda edvir alan gerçek alacaklı arasında böyle bir yazılı belge mevcut değilse bu takdirde,resmi akit tablosu üçüncü kişi yararına olduğundan davayı kaybedersiniz.

Sonuç olarak bence davanızı bu yazılı belgeye dayanarak doğrudan inanılana tazminat davası (sebebsiz zenginleşmeden dolayı ) olarak açmanızı tavsiye ederim.İnanılanın devir sebebiyle bedel almadığına ilişkin itiraz ise resmi akit tablosu hilafına olduğundan dinlenmeyecektir.

Ya da "Tapu iptali ve tescili davanızı açar iseniz terditli olarak bu davanın reddedilmesi halinde inanılanın tazminata mahkum edilmesini " talep edebilirsiniz.

Saygılarımla



T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2007/1-756

K. 2007/848

T. 14.11.2007

• İNANÇ SÖZLEŞMESİNE DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Tarafların İmzalarını İçeren ve En Geç Sözleşmeye Konu İşlem Tarihinde Düzenlenmiş Yazılı Belge ile İspat Edilebileceği )

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( İnanç Sözleşmesine Dayalı - Tarafların İmzalarını İçeren ve En Geç Sözleşmeye Konu İşlem Tarihinde Düzenlenmiş Yazılı Belge ile İspat Edilebileceği )

• İSPAT ( İnanç Sözleşmeleri Tarafların İmzalarını İçeren ve En Geç Sözleşmeye Konu İşlem Tarihinde Düzenlenmiş Yazılı Belge ile İspat Edilebileceği - Tapu İptali ve Tescil )

• YAZILI BELGE ( İnanç Sözleşmeleri Tarafların İmzalarını İçeren ve En Geç Sözleşmeye Konu İşlem Tarihinde Düzenlenmiş Yazılı Belge ile İspat Edilebileceği - Tapu İptali ve Tescil )

1086/m. 287

818/m. 19,20,81


ÖZET : Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir. İnanç sözleşmesi, inanan la inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Uyuşmazlık, inanç sözleşmelerinin şekle tabi olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. İnanç sözleşmeleri tarafların imzalarını içeren ve en geç sözleşmeye konu işlem tarihinde düzenlenmiş yazılı belge ispat edilebilir. İnançlı işlem iddiası, şekle tabi olmayan yazılı delil ile ispat edilebilir. Dosya kapsamından davaya dayanak belgenin taşınmazın temlikinden sonra düzenlendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu belge ispat vasıtası olarak kabul edilemez. Açıklanan nedenlerle davanın reddi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Muğla Asliye 2. Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 29.03.2005 gün ve 20041154 E., 2005/128 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 20.04.2006 gün ve 2006/2474 E., 2006/4504 K. sayılı ilamı ile;
( ... Dava, inançlı işleme dayalı tapu iptal ve tescili isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme ( iade ) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir. Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek veya iade olunmak üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar.
Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
Diğer bir bakış açısıyla, taşınmazın mülkiyeti inanılana ( alacaklıya ) geçmiştir.
Taşınmazda inanarak satanın ( borçlu ) mülkiyet hakkı kalmadığı gibi, alıcının bu mülkiyet hakkı üzerinde kurulmuş olan bir rehin hakkından da söz edilemez.
Bu durumda; gayrimenkul rehni bakımından geçerliliği olan M.K.'nun 873. maddesinin inanç sözleşmelerine dayalı temlike konu taşınmazlar bakımından uygulama yeri olmadığı da kuşkusuzdur. Nitekim bu düşünce Hukuk Genel Kurulu'nun 23.05.1990 gün ve 1990/1-202-315 sayılı kararında da aynen benimsenmiştir.
Bilindiği gibi, inanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir ( Borçlar Kanunu mad. 81 ). Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabi ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de Borçlar Kanunu'nun 19. ve 20. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
İnanç sözleşmesine ve buna bağlı işlemle alacaklı olan taraf, ödeme günü gelince alacağını elde etmek için dilerse; teminat için temlik edilen şeyi "ifa uğruna edim " olarak kendisinde alıkoyabileceği gibi; o şeyi, açık artırma yoluyla veya serbestçe satıp satış bedelinden alma yoluna da başvurabilir. Bu sonuçlar kendine özgü bu akdin tabiatında mevcuttur. Sözleşme ile öngörülen ifa süresi içerisinde, sırf sözleşmeyi imkansız kılmak amacıyla muvazaalı olarak yapılan temliklerin yasal koruma altında tutulamayacağı izahtan varestedir. Mer'i hukuk sistemimizde herhangi bir düzenleme olmamasına karşın; inanç sözleşmelerinin, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde uygulama yeri bulan kendine özgü bir müessese olduğu, öğreti ve uygulamada kabul edile gelen bir olgudur.
İnanç sözleşmelerinin tarafları arasında, onların gerçek iradelerini ve akitten amaçladıklarını yansıtması bakımından geçerli olduğu; taraflarına Borçlar Kanunu çerçevesinde nisbi haklarını talep etme olanağını verdiği tartışmasızdır.
Burada üzerinde durulması gereken husus, taşınmaz mallar ya da şekle bağlı akitlerde, inanç sözleşmelerinin ne gibi hukuki sonuç doğuracağıdır. Diğer bir anlatımla, sözleşmede öngörülen koşulların gerçekleşmesi halinde, taşınmaz mülkiyetinin naklinin sebebini oluşturup oluşturmayacağıdır.
Bilindiği üzere; uygulamada mesele, 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir.
Söz konusu kararda; eski hukuka göre mümkün ve geçerli olan muvazaa ve nam-ı müstear iddialarının, Medeni Kanun'un yürürlüğünden sonra taşınmaz mallar hakkında dinlenip dinlenemeyeceği tartışılmıştır.
Anılan kararda; çeşitli sebep ve amaçlarla bir taşınmaz kaydına gerçek malik yerine başka bir nam ve bir sözleşmede akitlerden biri yerine üçüncü bir şahsın gösterilmesinin mümkün olduğu, bu gibi hallerde vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına yaptığı tasarruflarda olduğu gibi hukuki bir durum veya herhangi bir maksatla üçüncü şahıslardan gerçeği gizleme gayesi güdülebileceği, "kötü niyetli ve haksız gizlemeler" dışında, belirtilen olasılıklara göre açılacak bir davanın, gerçekten, ya mevcut bir hakka dayanarak bir el değiştirme veya bir hakkın korunması niteliğini taşıyacağı; bu durumun da, temsil ve vekalet ilişkisinde, mülkiyette halefiyet esası olarak kabul edilmiş bir husus olup, halefiyeti düzeltme amacıyla öncelikle mülkiyetin vekile aidiyeti düşünülse bile, temsil hükümlerine aykırı olduğundan bunun korunması ve devamına hükmolunamıyacağı, zira Borçlar Kanunu'nun "müvekkil vekili ne karşı muhtelif borçlarını ifa edince vekilin kendi namına ve müvekkili hesabına üçüncü şahıstaki alacağı müvekkilin olur" hükmünün bu düşünceyi doğruladığı, öte yandan gerek taşınır, gerek taşınmaz mallara ilişkin olsun nam-ı müstear hadiselerinde, meselenin bir istihkak ve mülkiyet davası niteliğini geçemeyeceğinden, ne resmi senet, ne de şekil meselesinin bahse konu olamayacağı, meselenin akitte ve isimde muvazaayı kapsamına alan Borçlar Yasası'nın 18. maddesi kapsamında düşünülmesinin kanunun amacına uygun düşeceğine, değinildikten sonra sonuçta, nam-ı müstear davalarının dinlenebilir ve yazılı delil ile ispatının mümkün olduğuna, hükmolunmuştur.
İçtihadı Bileştirme Kararlarının konularıyla sınırlı, sonuçlarıyla bağlayıcı bulunduğu tartışmasızdır. Nam-ı müstear için düzenleme getiren 1947 tarihli kararın, teminat amacıyla temlike dair inanç sözleşmelerini kapsadığı da kuşkusuzdur. Uygulamada anılan sözleşmeler gerek özü, gerek işleyişi açısından, genelde muvazaa, özelde ise nam-ı müstear başlıkları altında nitelendirilegelmektedir.
Belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararı'nda da değinildiği üzere; inanç sözleşmeleri bir yandan mülkiyeti nakil borcu doğurması bakımından tarafları bağlayıcı, diğer yandan, mülkiyetin naklinin sebebini teşkil etmesi açısından tasarruf işlemlerini bünyesinde barındıran sözleşmelerdir. Bu durumda koşulların oluşması halinde taşınmaz mülkiyetini nakil özelliğini taşıdığı kabul edilmelidir.
İçtihadı Birleştirme Kararı'nın sonuç bölümünde ifade olunduğu üzere, inançlı işleme dayalı olup dinlenilirliği kabul edilen iddiaların ispatı, şekle bağlı olmayan yazılı delildir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan bu belgenin sözleşmeye taraf olanların imzasını içermesi ve en geç sözleşme konusu işlem tarihinde düzenlenmiş olması gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme Kararı'nın kapsamının genişletilmesi, hem de taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz. Belirtilen bu düşünceler dairenin yerleşik uygulamasına yansıdığı gibi Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenmiştir ( HGK. 28.12.2005 tarih 2005/14-677-774 ).
Somut olaya gelince; çekişme konusu 61 parsel sayılı taşınmazın 16.07.1991 tarihinde davaya katılan H.1.'ye onun tarafından da 26.12.2002 günü davalı Abdulllah'a satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır. Davaya dayanak yapılan belgenin ise 03.11.1992 tarihinde, temlikten sonra düzenlendiği görülmektedir. Söz konusu belgenin yukarıda ifade edilen 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nda öngörülen ispat vasıtası olarak kabulü olanaksızdır. Bu durumda davanın reddi gerekirken kabulü doğru değildir... ),
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 14.11.2007 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
Dava, inanç sözleşmesi iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, dava konusu 61 parsel sayılı taşınmazın 16.07.1991 tarihinde temlik edildiği; temlikin teminat amaçlı olduğunun 03.1 ı. 1 992 tarihli teminat sözleşmesi ile anlaşıldığı gerekçesiyle verilen kabul kararı, karar düzeltme isteği üzerine sayın daire çoğunluğunun anılan belgenin " ... temlikten sonra düzenlendiği ... " görüşüyle davanın reddi gerektiğinden söz edilerek bozulmuş, mahkemece hükümde direnilmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, inanç sözleşmesinin geçerlilik şartı olmayıp bir kanıtlama aracı olduğu, öğretide ve uygulamada oybirliğine yakın bir çoğunlukla kabul edilmektedir ( Örneğin Bkz. Açıklamalı - İçtihatlı İnançlı İşlem ve Muvazaa Davaları, Eraslan Özkaya, 2. Baskı sayfa 34; İnançlı İşlemler, Güray Öztürk, Yetkin Yayınları 1998, sayfa 58, 89, 160, 167; Doç. Dr. Ergün Özsunay - Türk Hukukunda ve Mukayeseli Hukukta İnançlı Muameleler, Cezaevi Matbaası 1968 basım, sayfa 98, 99 ). Nitekim bu husus 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı'nda açıkça belirtilmiştir. Kazandırıcı işlem resmi şekilde yapılsa dahi inanç sözleşmesinin resmi şekilde yapılması gerekli olmayıp sadece yazılı yapılması zorunlu ve yeterlidir.
Esasen, Yüksek 1. Hukuk Dairesi sözcüsü, somut olaydaki 03.11.1991 tarihli belgenin, inanç sözleşmesi olduğunu, ne var ki akit tarihinden sonra düzenlenmesi nedeniyle itibar edilmemesi gerektiğini savunmuştur. Sonuç olarak, tapulu taşınmazın inançlı işlemle temlikinde, inançlı işlemin yazılı biçimde yapılmasının gerekli ve yeterli olup yazılı şeklin bir ispat koşulu olduğu 05.02.1947 tarih, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nın bir gereğidir.
İnançları Birleştirme Kararı'nın konusu inançlı işlem belgesinin akit tarihinden önce ya da sonra düzenlenmesine ilişkin değildir. İnanç sözleşmesine dayalı iddiaların şekle bağlı olmayan, tarafların imzasını taşıyan yazılı belge ile kanıtlanabileceği. İçtihadı Birleştirme Kararı'nın doğal bir sonucudur. Sözü edilen kararın gerekçesinde yazılı belgenin akitten önce veya sonra düzenlenmesi gerektiğine; diğer bir deyişle akitten sonraki tarihi taşıyan belgenin geçerli olamayacağına dair bir ifade ya da hüküm yer almamaktadır. Sonuç bölümünde de yalnızca İnançları Birleştirme Kararı'nda, "nam-ı müstear davalarının mesmu ve yazılı delil ile ispatı caiz olduğuna" hükmedilmiştir.
İnançları Birleştirme Kararı'nın içeriğinde yer almayan belgenin akit tarihinden önce düzenlenmesi gerektiği yönündeki ek koşulun yorum yolu ile de olsa İçtihadı Birleştirme Kararı kapsamına alınması mümkün değildir, kanısındayım. ( İnanç anlaşmasının kazandırıcı muamele ile aynı anda yapılması şart değildir ... devirden önce veya sonra yapılabilir ( Ergun Özsunay - sayfa 121, Gülay Öztürk - sayfa 56 ).
Kaldı ki, haricen düzenlenen ve herhangi bir resmi makamın onayını taşımasına gerek bulunmayan bir belgeye akit tarihinden sonra düzenlenmesine rağmen önceki tarih atılması durumunda geçerli olabilmesi, aranan şekli niteliğin verildiğinin kabulü çelişki doğurmaktadır.
Diğer yandan olayın çözümünde esas olan yanların iradesidir. İnançlı işlemlerde inanan belirli bir amaç için ( olayımızda teminat amacıyla ) taşınmazı satış biçiminde temlik etmekte, fakat taraflar amaç gerçekleştiğinde, taşınmazın iade edilmesinde sözleşmektedirler. Yanlar satış ( temlik ) işleminin yapıldığı sırada koşulların oluşması durumunda taşınmazın, iade edildiğini kararlaştırmaktadırlar. Olaya bu açıdan bakıldığında, iradelerin yazılı biçime bağlanmasının zamanının diğer bir deyişle resmi sözleşmenin yapılmasından önce veya sonra olmasının sonuca bir etkisi olmamalıdır. Zira, temliki işlemin yapıldığı tarihte varolan irade akitten önce; akit tarihinde ya da akit tarihinden sonra yazılı belge ile teyit edilmiş olmaktadır.
Esasen, yazılı şeklin, kanıtlama aracı olduğu ilkesinden hareketle uygulamada, yine ispat vasıtası olarak yemin, ikrar ve kabul, tarafı bağlayıcı kabul edilmiş davanın ( iddianın ) kanıtlanabileceği sonucuna varılmıştır.
Uygulama bununla da yetinmemiş yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belge ve vakıaların tamamlayıcı kanıtlarla, inanç sözleşmesinin varlığını ve iddianın kanıtlanabileceğini kabul etmiştir.
Y.H.G.K 23.05.1990 tarih 1990/1-2002-315 "İnanç sözleşmesi inanılan tarafın elde ettiği hakkı taraflarca güdülen amaç sona erdikten veya belirli bir süre geçtikten sonra inanana veya üçüncü kişilere devretme taahhüdünü içeren bir anlaşmadır.
05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararı'na göre inanç sözleşmelerine ilişkin iddialar yazılı delille kanıtlanmalıdır."
Y.H.G.K 17.10.1990 tarih 1990/14-325-492 "İnanç sözleşmesinden kaynaklanan iptal ve tescil davaları ancak yazılı delille kanıtlanabilir.
Yazılı delil başlangıcının varlığı halinde iddia her türlü delille kanıtlanabilir." 14. Hukuk Dairesi 17.01.1995 tarih 1995/5248-274 " .. .inançlı işlemin varlığı hakkındaki davalının beyanı kendisini bağlar."
14. Hukuk Dairesi 25.06.1993/10181-5771 " ... Başlangıçta düzenlenmese bile, daha sonra düzenlenen ve onaylanan ortak imza taşıyan belgede inançlı işlemin varlığı kabul edilmiştir. Sonradan ölen inanılanın mirasçılarını bağlar."
1. Hukuk Dairesi' 25.10.1988/11597-11161 "muvazaa, nam-ı müstear, inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalar yazılı delille kanıtlanmalıdır.
İkrar ve kabul beyanı sahibini ve mirasçılarını bağlar."
Y.H.G.K 29.06.2005/14-395-421 " ... mahkemece davacı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu hatırlatılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir."
Tüm bu ve benzeri kararların, iyi niyetin hukukumuzun çatısı olduğu kadar, hakkaniyete ilişkin kuralların da hukukun temeli olmasının bir sonucu olduğu kanısındayım.
Bu düşüncelerle somut olayda son alıcının mevcut duruma göre durumu bilen konumunda bulunduğu gözetilerek TMK'nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanamaması nedeniyle davanın kabulüne ilişkin mahkeme kararının yerinde olduğu görüşüyle Yüksek Daire ve Yüce Kurul çoğunluğunun bozma yönündeki kararına katılamıyorum.
M.Emin SEÇKİN 1. H.D. Üyesi



T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2005/14-677

K. 2005/774

T. 28.12.2005

• İNANÇ SÖZLEŞMESİ ( Tapu İptali ve Tescil/İddiasını Yazılı Delille Veya Yazılı Delil Başlangıcı Niteliğinde Bir Belgeyle Kanıtlayamayan Davacı - Tanık Beyanları İle Kanıtlanmasının Olanaklı Olmadığı )

• YAZILI DELİL BAŞLANGICI ( Birlikte Satın Almaya Dayalı Yazılı Herhangi Bir Delile Dayanılmaması - Tanık Beyanları İle Kanıtlanamayacağı/Yarı Payın Davacı Adına Tescili İsteminin Reddedilmesi Gereği )

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( İnanç Sözleşmesine Dayalı - Davacının İddiasını Yazılı Delille Veya Yazılı Delil Başlangıcı Niteliğinde Bir Belgeyle Kanıtlayamaması/İstemin Reddedi Gereği )

• TANIK İLE İNANÇ SÖZLEŞMESİNİN KANITLANMASI ( Uyuşmazlığın Tümünü Kanıtlamaya Yeterli Sayılmasa da Vukuuna Delalet Edecek Karşı Taraf Elinden Çıkmış Yazılı Delil Başlangıcı Niteliğinde Bir Belgenin Varlığı Koşulu )

1086/m.292


ÖZET : İnanç sözleşmesi, inanç gösterilene bir hakkın kullanılmasında davranışlarını, inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler.
İnanç sözleşmeleri ancak yazılı delil ile kanıtlanabilir. Bu yazılı delil tarafların getirecekleri, onların imzalarını taşıyan ve inanç gösterilen kişi adına taşınmazın tapuda tescil edildiği tarihten önce düzenlenmiş bir belge olmalıdır. Bu özelliklere sahip yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa inanç sözleşmesinin tanık dahil her türlü delil ile kanıtlanması olanaklıdır.
İddiasını yazılı delille veya yazılı delil başlangıç niteliğinde bir belge varsa her türlü delille kanıtlayamayan davacının yemin deliline dayanması durumunda mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
Olayda, birlikte satın almaya dayalı yazılı herhangi bir delile dayanılmadığından arsanın birlikte alımının tanık beyanları ile kanıtlanması olanaklı değildir. Buna göre, yarı payın davacı adına tescili yolundaki istemin reddedilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali, tescil, tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Pamukova Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 19.07.2004 gün ve 11-90 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Ondördüncü Hukuk Dairesinin 31.03.2005 gün ve 8969-2654 sayılı ilamı ile;
( ...Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi; inanç sözleşmesi, inanç gösterilene bir hakkın kullanılmasında davranışlarını, inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla, inanç gösterilen kişi, inanç gösteren namına yapılacak bir işlemden sonra, taşınmazın mülkiyetini ona, yani inanç gösterene geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmeleri anılan İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delil ile kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan ve inanç gösterilen kişi adına taşınmazın tapuda tescil edildiği tarihten önce düzenlenmiş bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış yazılı delil başlangıcı ( HUMK. m. 292 ) niteliğinde bir belge varsa inanç sözleşmesinin "tanık" dahil her türlü delil ile kanıtlanması olanaklıdır.
İddiasını yazılı delille veya yazılı delil başlangıç niteliğinde bir belge varsa her türlü delille kanıtlayamayan davacının yemin deliline dayanması durumunda mahkemenin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında;
Davacı, kardeş oldukları davalı ile birlikte iş ortaklıklarının devam ettiğini oradan edindikleri ortak gelir ile davaya konu 7176 parsel numaralı taşınmazı satın aldıklarını ve üzerine de birlikte kazançları ile bina yaptıklarını ileri sürerek satın alma sırasında yarı payın ileride kendisine intikal ettirileceği güvencesi verildiğinden temlik sırasında tapunun kardeşi Kenan adına yapıldığını, ne var ki sonradan yarı payın istenmesine rağmen devredilmediğini bildirerek parsele ait tapunun yarı payının adına tescilini istemiş, davalı davanın reddini savunmuş, mahkemece iptal ve tescile ilişkin istemin kabulüne karar verilmesi üzerine hüküm davalı tarafça temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesinde birlikte satın almaya dayalı yazılı herhangi bir delile dayanılmamıştır. Yargılama safhasında da birlikte alımı ortaya koyabilecek davalı imzasını taşıyan başka bir belge ve delil de sunulmamıştır. Yukarıya özeti yapılan 05.02.1947 tarih 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nın kabul için öngördüğü biçimde bir belge sunulmadığına göre, arsanın birlikte alımının tanık beyanları ile kanıtlanması olanaklı değildir. Açıklanan nedenle yarı payın davacı adına tescili yolundaki istemi reddedilmesi gerekirken, yasaya ve yasa hükmündeki içtihada uygun düşmeyen gerekçe ile birinci istemin kabul altına alınması doğru görülmemiş, davacının tazminata yönelik ikinci istemi hakkında bir karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir... )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davalı vekili
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nın 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine 28.12.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2005/14-395

K. 2005/421

T. 29.6.2005

• İNANÇ SÖZLEŞMESİNE DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL TALEBİ ( Yazılı Delille İspat Şartı - Yazılı Delil veya Delil Başlangıcı İbraz Edemeyen Davacıya Yemin Teklif Hakkı Hatırlatılarak Hüküm Kurulması Gereği )

• TAPU İPTALİ VE TESCİL TALEBİ ( İnanç Sözleşmesinin Yazılı Delille İspat Edilmesi Zorunluluğu - Yazılı Delil veya Yazılı Delil Başlangıcı İbraz Edemeyen Davacıya Yemin Teklif Hakkı Hatırlatılarak Hüküm Kurulması Gereği )

• YAZILI DELİLLE İSPAT ŞARTI ( İnanç Sözleşmesine Dayalı Tapu İptali ve Tescil Talebi - Yazılı Delil veya Yazılı Delil Başlangıcı İbraz Edemeyen Davacıya Yemin Teklif Hakkının Hatırlatılması Gereği )

• YEMİN TEKLİF ETME HAKKININ HATIRLATILMASI GEREĞİ ( İnanç Sözleşmesine Dayalı Tapu İptali ve Tescil Davasında İddiasını Yazılı Delille Kanıtlayamayan Davacıya )

818/m.18

1086/m.288,292


ÖZET : Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. İnanç sözleşmesi, inanç gösterilene bir hakkın kullanılmasında davranışlarını, inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla, inanç gösterilen kişi, inanç gösteren namına yapılacak bir işlemden sonra, taşınmazın mülkiyetini ona yani inanç gösterene geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir. İnanç sözleşmeleri, yazılı delille ispat edilebilir. Davacı taraf yazılı delil veya davanın tamamen ispatına kafi olmamakla beraber vukuuna delalet edebilecek karşı taraf elinden çıkmış bir belgeyi dosyaya ibraz edememiş ve iddiasını yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı ile kanıtlayamamıştır. Bu durumda, davacı delil listesinde sair delillere de dayandığını bildirdiğinden mahkemece davacı tarafa davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Muğla Asliye 2.Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 23.09.2003 gün ve 2001/646 E.2003/815 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14.Hukuk Dairesinin 08.04.2004 gün ve 2004/989-2835 sayılı ilamı ile;
( ...Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi; inanç sözleşmesi, inanç gösterilene bir hakkın kullanılmasında davranışlarını, inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla, inanç gösterilen kişi, inanç gösteren namına yapılacak bir işlemden sonra, taşınmazın mülkiyetini ona yani inanç gösterene geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmeleri, anılan İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca;
Yazılı delil ile kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, olayın kanıtlanmasına tek başına yeterli olmalı ve kendisine inanç gösterenin imzasını taşımalıdır. Böyle bir yazılı belgenin bulunmaması halinde ise en azından olayın tamamının ispatına yeterli olmamakla birlikte bunun vuukuna delalet edebilecek ve karşı taraf elinden çıkmış delil başlangıcı niteliğinde bir belgenin söz konusu olması halinde de inanç sözleşmesinin tanık dahil her türlü delil ile kanıtlanması mümkün olabilir.
Bunlardan hiçbirinin olmaması durumunda dava redde mahküm ise de, eğer davacı taraf delilleri arasında yemine de dayanmışsa, mahkemece davalıya yemin teklifine hakkı olduğu hatırlatılması gerekir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında;
Davacı taraf yukarıda belirtilen İçtihadı Birleştirme Kararında belirtilen yazılı delil veya davanın tamamen ispatına kafi olmamakla beraber vukuuna delalet edebilecek karşı taraf elinden çıkmış bir belgeyi dosyaya ibraz edememiş ve iddiasını yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı ile kanıtlayamamıştır. Bu durumda, davacı delil listesinde sair delillere de dayandığını bildirdiğinden mahkemece davacı tarafa davalıya yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekir iken yazılı gerekçelerle kabul kararı verilmesi doğru görülmemiştir... )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 29.06.2005 gününde bozmada oybirliği sebebinde oyçokluğu ile karar verildi. KARŞI OY :

İnanç sözleşmesine dayalı olarak açılan davada yerel mahkemece, inançlı işlemin yazılı belgesinin bulunmamasına rağmen diğer deliller ve tanık beyanlarına göre davanın kabulüne karar verilmiş, davalının temyizi üzerine Yüksek 14. Hukuk Dairesi davacının yazılı delil ibraz edemediği gibi yazılı delil başlangıcının da bulunmadığını,bu durumda davacı delil listesinde ( sair deliller ) e dayandığından mahkemece davacı tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatılması ve sonucuna göre karar verilmesi gerekçesi ile bozulmuş,yerel mahkeme toplanan delillere göre davanın ispatlandığını belirterek eski kararında direnmiştir.
Burada hukuki olarak çözümlenmesi gereken konu öncelikle inançlı işlemin yazılı belge dışındaki delillerle ispatının mümkün olup olmadığı ikincisi de böyle bir belge yoksa yemin teklif edilip edilemeyeceğidir.Bilindiği gibi yasalarda inançlı işlemle ilgili bir hüküm bulunmamaktadır,uygulamanın getirdiği gereksinimler nedeni ile bu yola gidilmiş ve bazı koşullarla inançlı işlemin varlığı kabul edilmiştir.Bunun sonucu olarak da 5.2.1947 gün ve 20/6 sayılı İnançları Birleştirme Kararına göre inançlı işlemin varlığının yazılı bir belge ile ispat edilmesi şartı getirilmiştir.Daha sonraki uygulamalarda İnançları Birleştirme Kararında bulunmamakla birlikte inançlı işlemin yazılı belgesinin inançlı işlemden önce,en geç işlem tarihinde yapılmış olması şartı aranmıştır, Yargıtay Yüksek 1. Hukuk ve Yüksek 14. Hukuk Dairelerinin müstakar içtihatları bu doğrultuda olduğu gibi Hukuk Genel kurulu da aynı görüşü benimsemiştir ( Örnek : Y.H.G.K. nun 5.11.2003 gün ve 2003/1-647 E. 2003 /638 K. Sayılı ilamı ) .Bu sınırlamanın amacı aslında geçersiz olan inançlı işlemlerin uygulama alanlarının fazla genişletilmemesidir.Bu nedenle ispat vasıtası olan işlemden önce düzenlenmiş yazılı belge bir anlamda geçerlik koşuluna yaklaştırılmış bir belge niteliğine dönüştürülmüştür.
Sonuç olarak inançlı işlemin işlemden önce ,en geç işlem tarihinde düzenlenmiş belge ile ispat edilmesi gerektiğinden Yüksek 14.Hukuk Dairesinin bu yöne ilişkin bozma gerekçesine katılıyoruz,ancak aşağıda açıklanan nedenler ile inançlı işlemde yemin teklif edilmesi gerektiği yolundaki Daire ve Hukuk Genel Kurulu Kararına katılamıyoruz :Bilindiği gibi Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasına göre senet yani içeriği ve imzası taraflarca kabul edilen yazılı belge,ikrar ve yemin kesin delillerdendir, ancak bu kesin delillerin inançlı işlemde inançlı işlemin yazılı belgesinin işlemden önce,en geç işlem tarihinde düzenlenmiş olması gerektiği yolundaki içtihatlar karşısında uygulama olanağı bulunmamaktadır.Davalının işlemden sonra düzenlenen yazılı belgede işlemin inançlı işlem olduğunu kabul etmesi başka olaylarda kesin delil olduğu halde bu olayda delil olarak kabul edilmeyecektir,çünkü işlemden sonra düzenlenmiştir.Yazılı belgenin bulunmadığı durumlarda davalı gelip mahkemede dava konusu işlemin inançlı işlem olduğunu ancak yazılı belge düzenlenmediğini açıkça belirtse bile bu ikrar yine inançlı işlemin delili olamayacaktır.
Bilindiği gibi yemin bir taraftan sadır olan hukuki fiillerle ilgili olarak mahkemece tarafa verilmektedir,ancak yukarıda da açıklandığı gibi işlemden sonra düzenlenen yazılı belge ve ikrar delil olarak kabul edilmez iken aynı hususların yeminli olarak belirtilmesine hukuki sonuç bağlamak ve inançlı işlemin varlığına delil kabul etmek çelişkidir.Daha açık bir anlatımla inançlı işlemden sonra düzenlenen belge ve yine işlemden sonraki ikrar kesin delil olmalarına karşın bu olayda delil olarak kabul edilmez iken yeminin delil olarak kabulünün geçerli bir dayanağının varlığından söz edilemez.İşlemden önce düzenlenmiş yazılı belge dışında inançlı işlemlere dayalı davalarda davayı sonuçlandıran tek durum davanın kabulüdür,ancak bilindiği gibi davanın kabulü ile maddi olayın kabulü ayrı ayrı şeylerdir,bu nedenle davayı kabul davayı sonuçlandırmakla birlikte maddi olayı kabul nizayı kesin çözüme götürmemektedir. Sonuç olarak inançlı işlemlerin özelliği gereği başka davalarda kesin delil niteliğinde olan ikrar,ve işlemden sonra düzenlenmiş olsa bile yazılı belgenin delil olarak kabulü mümkün olmadığı gibi aynı biçimde yemin delilinin de kabulü mümkün değildir.Bu nedenle ispat edilemeyen davanın yemin deliline başvurmadan reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.

YAVUZ ÖZTÜRK
1.Hukuk Dairesi Üyesi

ERDAL SANLI
1.Hukuk Dairesi Üyesi



T.C.

YARGITAY

HUKUK GENEL KURULU

E. 2003/1-647

K. 2003/638

T. 5.11.2003

• İNANÇ SÖZLEŞMESİ İDDİASINA DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL TALEBİ ( Akit Tarihinden Sonraki Tarihli Belgeye Dayanan İnanç Sözleşmesi İddiasının Dinlenememesi )

• GABİN İDDİASINA DAYALI TAPU İPTALİ VE TESCİL TALEBİ ( Taşınmazın Müzayaka Altında Satıldığını İddia Eden Davacının Satış Tarihindeki Borçlarının Taşınmazın Değerinden Daha Fazla Olması Nedeniyle Gabinden Bahsedilememesi )

• TAPU İPTALİ VE TESCİL TALEBİ ( İnanç Sözleşmesi ve Gabin İddiasıyla - İnanç Sözleşmesinden Bahsedilebilmesi İçin Akit Tarihinden Önce Düzenlenen Bir Yazılı Belgeye Dayanma Mecburiyeti - Taşınmazın Müzayaka Altında Satıldığını İddia Eden Davacının Satış Tarihindeki Borçlarının Taşınmazın Değerinden Daha Fazla Olması Nedeniyle Gabinden Bahsedilememesi )

818/m.18

1086/m.288

5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İBK


ÖZET : Dava, gabin ve inanç sözleşmesi hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir. İnançlı işlem iddiasına dayalı olarak iptal isteğinin dinlenebilmesi için taraflar arasında 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı inançları Birleştirme Kararında öngörüldüğü anlamda bir yazılı belgenin bulunması ön koşuldur. Ayrıca bu belgenin akte mukaddem, en geç akit tarihinde düzenlenmiş olması da anılan inançları Birleştirme Kararının gereğidir. Dosyaya sunulan ara antlaşma başlıklı 10.11.1994 tarihini taşıyan belgenin akit tarihinden çok sonraki bir tarihte düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda söz konusu belgenin inançlı işlemin belgesi olarak kabulü ve iptal isteğinin dayanağı olarak kabul edilmesi doğru değildir.
Gabin iddiasına gelince, dosya içeriğinden davacının hakkında yapılan altı icra takibi nedeniyle toplam 335.000.000 TL. borcu bulunduğu; bu borç nedeniyle çekişmeye konu taşınmazın İcra kanalıyla satışına başlandığı, ancak ilk ihalede alıcı çıkmadığından satışının yapılamadığı görülmektedir. Satış memurluğunun takip dosyasındaki kıymet takdir raporuna göre taşınmazın tahmini bedelinin 660.000.000 TL. olduğu anlaşılmaktadır. Davacının bu tahmini bedele göre taşınmazının satılması halinde borcunu ödemesi mümkündür. Bu durumda davacının müzayaka halinde bulunduğu ve çekişmeli taşınmazı bu nedenle davalıya sattığı iddiasının geçerlilik taşımadığı, dolayısıyla gabinin subjektif unsurunun olayda mevcut olmadığı açıktır.
Hal böyle olunca, dayanılan hukuki sebeplerin unsurlarının eldeki davada oluşmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü doğru değildir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tescil" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Gaziantep Asliye 1. Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 14.10.2002 gün ve 1995/246-2002/806 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 28.1.2003 gün ve 13934-967 sayılı ilamı ile, ( ...Dava, gabin ve inanç sözleşmesi hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, taraflar arasındaki ilişkide hem gabinin varlığı, hem de sözleşmenin inançlı işleme dayalı olduğu gerekçe yapılarak davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden çekişmeli 1 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki 10'nolu bağımsız bölümün 10.8.1994 tarihli akitle ve 50.000.000 TL. bedelle davacı tarafından davalıya satış yoluyla temlik edildiği anlaşılmaktadır. İnançlı işlem iddiasına dayalı olarak iptal isteğinin dinlenebilmesi için taraflar arasında 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı inançları Birleştirme Kararında öngörüldüğü anlamda bir yazılı belgenin bulunması ön koşuldur. Ayrıca bu belgenin akte mukaddem, en geç akit tarihinde düzenlenmiş olması da anılan inançları Birleştirme Kararının gereğidir. Dosyaya sunulan ara antlaşma başlıklı 10.11.1994 tarihini taşıyan belgenin akit tarihinden çok sonraki bir tarihte düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bu durumda söz konusu belgenin inançlı işlemin belgesi olarak kabulü ve iptal isteğinin dayanağı olarak kabul edilmesi doğru değildir.
Gabin iddiasına gelince, dosya içeriğinden davacının hakkında yapılan altı icra takibi nedeniyle toplam 335.000.000 TL. borcu bulunduğu; bu borç nedeniyle çekişmeye konu taşınmazın İcra kanalıyla satışına başlandığı, ancak ilk ihalede alıcı çıkmadığından satışının yapılamadığı görülmektedir. Satış memurluğunun takip dosyasındaki kıymet takdir raporuna göre taşınmazın tahmini bedelinin 660.000.000 TL. olduğu anlaşılmaktadır. Davacının bu tahmini bedele göre taşınmazının satılması halinde borcunu ödemesi mümkündür. Bu durumda davacının müzayaka halinde bulunduğu ve çekişmeli taşınmazı bu nedenle davalıya sattığı iddiasının geçerlilik taşımadığı, dolayısıyla gabinin subjektif unsurunun olayda mevcut olmadığı açıktır.
Hal böyle olunca, dayanılan hukuki sebeplerin unsurlarının eldeki davada oluşmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kabulü doğru değildir. Davalının temyiz itirazları yerindedir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK. 'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 5.11.2003 gününde bozmada oybirliği, sebebinde oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.

YARGITAY

14. HUKUK DAİRESİ

E. 2008/3953

K. 2008/4904

T. 10.4.2008

• İNANÇ SÖZLEŞMESİ ( İnanılana Bir Hakkın Kullanılmasında Davranışlarını İnananın Tespit Ettiği Amaca Uydurma Borcunu Yüklediği )

• İSPAT ( Tapu İptali ve Tescil - Yazılı Delil Başlangıcı Niteliğinde Bir Belge Varsa İnanç Sözleşmesi Tanık Dahil Her Türlü Delille İspat Edilebileceği )

• YAZILI DELİL BAŞLANGICI ( Niteliğinde Bir Belge Varsa İnanç Sözleşmesi Tanık Dahil Her Türlü Delille İspat Edilebileceği )

• YAZILI BELGE ( İnanç İlişkisi Taraflar Kardeş Olsalar Dahi İddianın Tanık Sözleriyle Kanıtlanma Olanağının Olmadığı )

• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( İnanç Sözleşmesi İnanılana Bir Hakkın Kullanılmasında Davranışlarını İnananın Tespit Ettiği Amaca Uydurmak Borcunu Yüklediği )

• KARDEŞ OLAN TARAFLAR ( İnanç İlişkisi Taraflar Kardeş Olsalar Dahi İddianın Tanık Sözleriyle Kanıtlanma Olanağının Olmadığı - Tapu İptali ve Tescil )

1086/m.292


05.02.1947 tarih 20/6 Sayılı YİBK
ÖZET : Dava, inanç ilişkisinden kaynaklanan mülkiyet aktarımı istemine ilişkindir. İnanç sözleşmesi, inanılana bir hakkın kullanılmasında davranışlarını, inananın tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla; inanan inanılan namına yapılacak bir işlemden sonra, taşınmazın mülkiyetini ona ( inanana ) geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi anılan İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delil ile kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Dairemizin yerleşik uygulamasına göre taraflar kardeş olsalar dahi iddianın tanık sözleriyle kanıtlanma olanağı yoktur.
Fakat; yazılı bir delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış ( inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, makine ile yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış, parmak izli veya mühürlü senetler gibi. ) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa HUMK.nun 292. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi "tanık" dahil her türlü delil ile ispat edilebilir.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 26.01.2006 gününde verilen dilekçe ile inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali, tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 31.10.2007 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılardan Mahmut Öz vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, inanç ilişkisinden kaynaklanan mülkiyet aktarımı istemine ilişkindir.
Davalılardan Mahmut davanın reddini savunmuş, diğer davalı İhsan Öz davayı kabul etmiştir.
Mahkemece dinletilen tanık sözlerine dayanılarak istem hüküm altına alınmıştır.
Hükmü davalılardan Mahmut Öz temyiz etmiştir.
İnanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı işlemin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın inanılan tarafından kullanılma, yönetilme ve inanana iade şartlarını içeren borçlandırıcı bir işlemdir.
05.02.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği gibi; inanç sözleşmesi, inanılana bir hakkın kullanılmasında davranışlarını, inananın tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla; inanan inanılan namına yapılacak bir işlemden sonra, taşınmazın mülkiyetini ona ( inanana ) geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi anılan İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delil ile kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır. Dairemizin yerleşik uygulamasına göre taraflar kardeş olsalar dahi iddianın tanık sözleriyle kanıtlanma olanağı yoktur.
Fakat; yazılı bir delil bulunmasa da, yanlar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı taraf elinden çıkmış ( inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, makine ile yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış, parmak izli veya mühürlü senetler gibi. ) yazılı delil başlangıcı niteliğinde bir belge varsa HUMK.nun 292. maddesi uyarınca inanç sözleşmesi "tanık" dahil her türlü delil ile ispat edilebilir.
Açıklanan bütün bu nedenlerle davanın tanık sözlerine değer verilerek yazılı olduğu şekilde kabulü doğru olmamıştır. Kaldı ki, dinlenen tanık sözleri iddiayı kanıtlayacak yeterlilikte de bulunmamaktadır.
Mahkemece bu nedenlerle davalılardan Mahmut hakkında açılan davanın reddi yerine onun hakkındaki istemin de hüküm altına alınması doğru olmadığından, karar bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın istek halinde yatıranlara iadesine, 10.04.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

14. HUKUK DAİRESİ

E. 2006/740

K. 2006/2960

T. 16.3.2006

• TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI ( İnanç Sözleşmesi Nedeniyle )

• HÜKÜM KURMA ZORUNLULUĞU ( Davacının Tazminat İstemi Hakkında Mahkemece Olumlu veya Olumsuz Karar Verilmesinin Gerekmesi )

1086/m.488


ÖZET : Davacı vekili tapu iptali ve tescil ile birlikte rayiç bedelin tahsiline de karar verilmesini istemiştir. Mahkemece kararın gerekçe kısmında davanın tapu iptali ve tescil isteğinden ibaret olduğu açıklanarak bu isteğin reddedilip, tazminat isteği hakkında ise olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi doğru değildir.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 9.7.2001 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil, kabul edilmediği takdirde tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 2.6.2005 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, inanç sözleşmesine dayalı kısmi tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde taşınmazdaki paya düşen oranda tazminat isteğine ilişkindir.
Mahkemece tescil isteğinin reddine karar verilmiş, hükmü davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2- Davacı vekili tapu iptali ve tescil ile birlikte rayiç bedelin tahsiline de karar verilmesini istemiştir. Mahkemece kararın gerekçe kısmında davanın tapu iptali ve tescil isteğinden ibaret olduğu açıklanarak bu istek reddedilmiş tazminat isteği hakkında ise olumlu yada olumsuz bir karar verilmemiştir. Değinilen yönünün gözetilmemesi doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte yazılı nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle, hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 16.03.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

T.C.

YARGITAY

14. HUKUK DAİRESİ

E. 2003/5267

K. 2003/8127

T. 17.11.2003

• TAPU İPTALİ-TESCİL VEYA BEDELİN TAHSİLİ İSTENMESİ ( İnanç Sözleşmesi Nedeniyle-On Yıllık Zamanaşımı Süresine Tabi Olması )

• ZAMANAŞIMI ( Tapu İptal ve Tescile veya Bedelin İade İstemine İlişkin Davada 10 Yıllık Zamanaşımı Süresinin Başlangıcının Dava Konusu Taşınmazın Davalı Tarafından Kendisine Verileceği Ümit ve İnancının Sona Erdiği Tarihten İtibaren Hesaplanmasının Gerekmesi )

• İNANÇ SÖZLEŞMESİ ( Bu Sözleşme İnanç Gösterilene Bir Hakkın Kullanılmasında Davranışlarını İnanç Gösterenin Tespit Ettiği Amaca Uydurmak Borcunu Yüklemesi )

• ON YILLIK ZAMANAŞIMI ( Davacının İnanç Sözleşmesine Dayalı Olarak Açtığı İade İstemine İlişkin Davada 10 Yıllık Zamanaşımı Süresinin Başlangıcının Dava Konusu Taşınmazın Davalı Tarafından Kendisine Verileceği Ümit ve İnancının Sona Erdiği Tarihten İtibaren Hesaplanması )

• TAŞINMAZ MÜLKİYETİ ( İnanç Gösterilen Kişi İnanç Gösteren Namına Yapılacak Bir İşlemden Sonra Taşınmazın Mülkiyetini Ona Yani İnanç Gösterene Geçirme Yükümlülüğü Altına Girmesi-Bu Yükümlülüğün Yerine Getirilmemesi Halinde Bunun Dava Yoluyla Hükmen İstenebilmesi )

818/m.125


ÖZET : Davacının inanç sözleşmesine dayalı olarak açtığı iade istemine ilişkin bu davada Borçlar Kanunun 125. maddesindeki 10 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcının, dava konusu taşınmazın davalı tarafından kendisine verileceği ümit ve inancının sona erdiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 18.8.2000 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali tescil veya bedelin tahsili istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; tescil isteminin reddine, alacak isteminin kabulüne dair verilen 25.3.2003 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Dava, inanç sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil, bu mümkün olmadığı takdirde tazminat istemine ilişkindir.
Davalı iddiaların doğru olmadığını, istemin zamanaşımına uğradığından davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme tescil isteminin zamanaşımına uğraması nedeniyle reddine, tazminat talebinin kabulüne karar vermiş, hükmü taraflar temyize getirmiştir.
Dosya kapsamına, toplanan delillere göre davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacı temyizine gelince;
Davacı, yurt dışında yaşadığını, yazları geldiğinde kalabileceği bir eve ihtiyaç duyması nedeniyle nizalı bağımsız bölümü inşaat halindeyken yükleniciden 25.000 Kanada Doları karşılığı satın aldığını, bir kısım kaparo verdiğini, bakiye bedeli Kanada'ya döndükten sonra davalı aracılığı ile ödediğini, bu bağımsız bölümle ilgili işlemleri takip etmesi için de davalıya vekalet verdiğini, ancak davalının tapuda adına tescil yaptırdığını, kendisine de iade etmediğini belirterek iptal ve tescil istemiştir. Davalı zamanaşımı defini ileri sürmüştür.
5.2.1947 tarih 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, inanç sözleşmesi inanç gösterilene bir hakkın kullanılmasında davranışlarını inanç gösterenin tespit ettiği amaca uydurmak borcunu yükler. Diğer bir anlatımla, inanç gösterilen kişi, inanç gösteren namına yapılacak bir işlemden sonra taşınmazın mülkiyetini ona yani inanç gösterene geçirme yükümlülüğü altına girmiştir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
Davacının inanç sözleşmesine dayalı olarak açtığı iade istemine ilişkin bu davada Borçlar Kanunun 125. maddesindeki 10 yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcının, dava konusu taşınmazın davalı tarafından kendisine verileceği ümit ve inancının sona erdiği tarihten itibaren hesaplanması gerekir. Dava konusu bağımsız bölüm 21.9.1989 tarihinde tapuda davalı adına tescil edilmiştir. Davacı yurtdışında yaşadığından yurda geldiği tarihleri pasaportundan tespit etmek mümkündür. 6.9.1989 tarihinde yurtdışına gittikten sonra 1994 ve 2000 yıllarında tekrar yurda giriş yaptığı davacı pasaportundaki kaşelerle sabittir. Davalının tapuyu kendisine artık iade etmeyeceği hususundaki davacı inancı en son yurda giriş yaptığı 2000 yılında sona erdiğinden zamanaşımı süresinin bu tarihten itibaren hesaplanması gerekir. Belirtilen tarih dikkate alındığında ise davacının inançlı işleme dayalı olarak tapusunun kendisine iadesi hususundaki dava açma hakkının zamanaşımına uğradığından söz edilemeyeceğinden mahkemenin tapuda davalı adına yapılan tescil tarihini esas alarak tescil istemi hakkında zamanaşımı geçtiğinden karar verilmediği hususundaki gerekçesi yerinde değildir.
Davalı vekili 28.11.2000 tarihli cevap dilekçesinde, davacının söz konusu bağımsız bölümü almak için yüklenici Yusuf ile anlaştığını, bir miktar kaparo verdiğini, daha sonrada bu işlemlerin takibi için davalıya vekaletname vererek Kanada'ya döndüğünü, ancak Kanada'ya gittikten sonra davacının dava konusu bağımsız bölümü satın almaktan vazgeçtiğini bildirmesi üzerine davalının bu yeri satın almaya karar verdiğini, kalan bedeli davalının ödediğini hatta ödemelerde güçlük çektiğinde ise davacıdan borç aldığını, sonradan aldığı bu borcuda davacıya ödediğini savunmuş, ancak davacının dava konusu bağımsız bölümü satın almaktan vazgeçtiği ve kalan bedelin kendisi tarafından ödendiği hususunu ispat edememiştir.
Dosyada bulunan ve davacının delil olarak dayandığı belgelerden 2.8.1989 tarihli harici sözleşmede davalı ile satıcı arasındaki satış bedeli Kanada Doları olarak belirlenmiştir. Bir miktarda kaparo verilmiştir. Davacı bu sözleşmenin düzenlenmesinden sonra 5.9.1989 tarihli vekaletname ile 4856 parselde bulunan 6 numaralı daireyi satın alma, ferağ takririni kabul etme, tapuda her türlü işlemleri yapma, oturma ruhsatı alma, elektrik su bağlama gibi işlemler için davalı kardeşini yetkilendirmiştir.
Dava konusu taşınmazın davacı tarafından satın alındığı ve işlemlerin takibi için kendisine yetki verildiği hususu, yetkili vekilin verdiği 28.11.2000 tarihli dilekçede belirtildiği üzere davalının kabulündedir. Harici satış sözleşmesinde tespit edilen satış bedelinin Kanada Doları üzerinden olması, davalının kabulü ve bu kabulü destekleyen taraf delilleri birlikte ele alındığında dava konusu bağımsız bölümün davacı tarafından bedeli ödenerek satın alındığı, ancak davalının aralarındaki anlaşma ve vekalete aykırı olarak tapuda kendi adına işlem yaptığı anlaşılmakla, tapunun iptali ile tescile karar vermek gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda yazılı nedenlerle;
1-Dosya kapsamına, toplanan delillere göre yerinde görülmeyen davalı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE,
2-Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve yasaya aykırı hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 17.11.2003 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Old 29-12-2008, 10:28   #3
hukukcu1985

 
Varsayılan

Sayın Dülger ilginiz için çok teşekkür ederim.Bzide bahsettiğiniz gibi terditli olarak dava açmayı düşünüyoruz.Gerçekten bu işyerinin haksız bir şekilde alacaklının eline geçmesi müvekkilin mahvına sebep olacak nitelikte.Umarım adalet haklının yanında olur ve sorunsuz bir şekilde olay çözüme kavuşur
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesine Dayalı Tapu İptal ve Tescil Davasında Zamanaşımı av.n.e.barut Meslektaşların Soruları 4 04-01-2017 08:48
Kesinleşmiş Tapu İptal- Tescil ve İzale-i Şüyuu Davalarının Tenkise Etkisi av.afsar Meslektaşların Soruları 1 04-12-2008 12:13
Tapu İptal ve Tescil Davası Kemosabe Meslektaşların Soruları 5 02-04-2008 16:03
Müdahalenin Men-i, Katkı Payı, Tapu İptal ve Tescil iussy Meslektaşların Soruları 6 18-02-2008 13:26
Tapu İptal ve Tescil , Islah, Davaların Birleştirlmesi Av.G.Öz. Meslektaşların Soruları 0 17-01-2007 16:57


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06574392 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.