Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Yanlış Tedavi-Hastane Sorumluluğu-Zamanaşımı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 06-01-2010, 10:51   #1
Neslihan

 
Varsayılan Yanlış Tedavi-Hastane Sorumluluğu-Zamanaşımı

Merhabalar sayın meslektaşlarım;

Müvekkilimin devlet hastanesinde gördüğü tedavi nedeniyle 2008 yılı ağustos ayında yanlış enjeksiyon sonucu sol bacağı felç olmuştur.
Doktor hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulmuştur.
Müvekkilin tedavisi sürmektedir, halen çeşitli hastanelerde tedavi görmektedir.
Hastanenin sorumluluğu nedeniyle Sağlık Bakanlığına karşı idari yargıda dava açmayı düşünüyorum fakat zamanaşımı sorunuyla karşılaşırmıyım?
Zarar halen devam etmekte, savcılık dosyası da derdest durumda. 1 yıllık süreye tabi isem eğer süreyi kaçırmış gibi görünüyorum. Ancak diğer taraftan Borçlar Kanunu geçerli olurmu?
Yardımlarınızı bekliyorum. Saygılarımla...
Old 06-01-2010, 12:07   #2
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

Anayasa m. 129/5'de, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, ancak idare aleyhine açılabileceği benimsenmiştir. Ne var ki, bu kural mutlak olmayıp; idari yetkilerin kullanılma alanı ile eş anlatımla, idari işlem ve eylem niteliğini yitirmemiş davranışlar ile sınırlıdır. Özellikle, haksız eylemlerde; kamu görevlisinin, Anayasanın bu güvencesinden yararlanma olanağı bulunmamaktadır. Somut olayda, doktorun kişisel kusuruna dayanılarak tazminat istenmesi gerektiğini düşünüyorum. O nedenle, Anayasanın 129/5. maddesi hükmünün göz önünde tutulabilmesi söz konusu değildir. Davanın idari yargıda değil adli yargıda açılması gerekir.
Dava, müvekkilinizin tedavisini üstlenen hastane ve çalıştırdığı elemanın tedavi sırasındaki kusurları temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılacaktır. (bk. 386-390)

Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de; bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın yaptığı işlemlerin eylemlerin ve davranışlarının özenli olmayışından doğan zararlardan sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır (B.K. 390/2 md). Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan dahi sorumludur (B.K. 321/1 md). O nedenle vekil konumunda olan doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif dahi olsa sorumluluğunun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastasının zarar görmemesi için mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu, tıbbi açıdan zamanında gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedavi yöntemini de gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir tercih yaparken de hastasının ve hastalığının özelliklerini gözönünde tutmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmalı, en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de hasta, tedavisini üstlenen meslek mensubu doktorundan tedavisinin bütün aşamalarında mesleğin gerektirdiği titiz bir ihtimam ve dikkati göstermesini, beden ve ruh sağlığı ile ilgili tehlikelerden kendisini bilgilendirmesini güven içinde beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, B.K.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Tıbbın gerek ve kurallarına uygun davranılmakla birlikte sonuç değişmemiş ise doktor sorumlu tutulmamalıdır.
Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesine dayanmaktadır. BK'nın 126/4. maddesine göre vekalet sözleşmesinden doğan davalar beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir.
KOLAY GELSİN
Old 06-01-2010, 12:13   #3
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
9.Hukuk Dairesi

Esas: 1991/8375
Karar: 1991/14336
Karar Tarihi: 18.11.1991

TAZMİNAT DAVASI - YANLIŞ AMELİYAT SONUCU ZARARA UĞRADIĞI İDDİASI - SİGORTALININ KURUM HASTANESİNE BAŞVURMASIYLA AKDİ İLİŞKİNİN KURULMASI - TEDAVİNİN İYİ ŞEKİLDE YAPILMASININ TAAHHÜT EDİLDİĞİNİN KABULÜ GEREĞİ - 5 YILLIK ZAMANAŞIMININ SÖZ KONUSU OLMASI

ÖZET: Kurum, sigortalıların muayene ve tedavileri için 506 sayılı Kanunun verdiği yetkiye istinaden hastane kurmuş ve doktor temin etmiştir. Böylece sigortalıya karşı muayene ve tedavinin iyi bir şekilde yapılmasını taahhüt etmiş bir durumdadır. Sigortalıda, kurum hastanesine başvurmakla arada akdi ilişki kurulmuş olmaktadır. Bu ilişkinin türü de vekalet akdi olması gerekir. Böyle olunca kurum ile davacı sigortalı arasındaki davada da 5 yıllık zamanaşımı söz konusu olur. O halde kurum hakkındaki davanın esasına bakılarak soncuna göre bir karar verilmesi gerekirken, 1 yıllık zamanaşımına tabi olduğundan bahisle reddi keza doğru değildir.


(506 S. K. m. 33) (818 S. K. m. 60, 126, 386)

Dava: Davacı, yanlış ameliyat sonucu uğranılan manevi zararın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkeme, davayı müruru zaman nedeniyle reddetmiştir.

Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmekle dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: 506 sayılı SSK.'na göre sigortalı olan davacı S.S. Kurumuna ait hastanede yanlış ameliyat sonucu zarara uğradığı iddiasıyla S.S. Kurumunu ve ameliyatı yapan doktoru dava ederek manevi tazminat isteğinde bulunmuştur.

1 - Doktor meslek ve sanatını icra eden bir kimsedir. Hasta muayene ve tedavi için kendisine müracaat ettiğinde ve doktor muayene ve tedaviye başladığı anda akdi bir ilişki kurulmuş olur. Bu ilişki hukuken BK.nun 386. maddesinin 2. fıkrası uyarınca vekalet akdidir. Borçlar Kanununun 126. maddesine göre vekalet akdine dayanan davalar 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Doktorun serbest çalışan bir doktor olması veya bir kurum veya kuruluşun doktoru olması bu hukuksal durumu değiştirmez. O halde kurum doktoru ile davacı sigortalı arasındaki ilişkinin vekalet akdi ilişkisi olduğu gözetilerek işin esası hakkında inceleme yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, doktor hakkındaki davanın haksız filden kaynaklandığı ve 1 yıllık zamanaşımına tabi olduğu görüşüyle zamanaşımından reddi doğru değildir.

2 - SS Kurumu ile davacı arasındaki hukuki ilişkiye gelince: Kurum, sigortalıların muayene ve tedavileri için 506 sayılı Kanunun verdiği yetkiye istinaden hastane kurmuş ve doktor temin etmiştir. Böylece sigortalıya karşı muayene ve tedavinin iyi bir şekilde yapılmasını taahhüt etmiş bir durumdadır. Sigortalıda, kurum hastanesine başvurmakla arada akdi ilişki kurulmuş olmaktadır. Bu ilişkinin türü de BK.nun 386. maddenin 2. fıkrası hükmü gereği vekalet akdi olmak gerekir. Böyle olunca kurum ile davacı sigortalı arasındaki davada da 5 yıllık zamanaşımı söz konusu olur. O halde kurum hakkındaki davanın esasına bakılarak soncuna göre bir karar verilmesi gerekirken, 1 yıllık zamanaşımına tabi olduğundan bahisle reddi keza doğru değildir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BOZULMASINA, bozmada oybirliği, sebebinde oyçokluğu ile peşin alınan temyiz harcının istek halinde iadesine 18.11.1991 gününde karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Uyuşmazlık, sigortalının sosyal sigortalar kurumu hastanesinde uygulanan yanlış tedavi sonucu uğradığı manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir.

Davacı sigortalı (hasta) ile onu ameliyat eden davalı doktor arasındaki hukuki ilişkinin vekalet akdine dayandığı ve BK. nun 126. maddesinde öngörülen beş yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğu konusundaki Dairemiz çoğunluğun görüşüne aynen katılıyorum.

Ancak, kanaatimce, sigortalı hasta ile Sosyal Sigortalar Hastanesi arasındaki hukuki ilişkinin de BK. 386/2 maddesi hükmü gereği bir vekalet akdi ilişkisi olduğunun kabulü mümkün değildir. Çünkü, 506 sayılı SS Kanunun 33. maddesi hastalanan sigortalıya Kurum tarafından yapılacak yardımların amaç ve kapsamlarını belirlemiş ve Kurum'u sigortalının sağlık durumunun gerektirdiği yardımları yapmakla yükümlü kılmıştır. İşte, yasanın emrettiği bu yükümlülüğün hiç yada gereği gibi yerine getirilmemesi nedeniyle sigortalı bir zarara uğramış ise, Kurum, bu zararı ödemek zorundadır. Görülüyor ki, Kurum'un bu sorumluluğu 506 sayılı Yasanın emredici hükümlerinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, sigortalı hasta ile yasa gereği onun tedavisini üstlenen ve doğrudan SS Kurumuna bağlı bir ünite olan hastane arasındaki ilişkinin bir özel hukuk ilişkisine (vekalet akdine) dayandığı kabul edilemez. Böyle olunca da bu davada, Sosyal Sigortalar Kurumu açısından, 506 sayılı Yasaya ayrı bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden BK. nun 125. maddesindeki on yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir.

Açıklanan nedenlerle, Dairemiz çoğunluğunun 2 nci bentte gösterilen bozma sebebinin gerekçesine katılamıyorum.

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 06-01-2010, 21:41   #4
AV. BERAT ALPER KÖSTERİT

 
Varsayılan

Devlet Hastanesinde görevli bir hekimin yanlış uygulaması sonucu uğranılan zararlara karşı olayın öğrenildiği tarihten itibaren bir ve her halde beş yıl içinde idare aleyhine dava açmanız gerekmektedir. Çok sık karşılaşılmayan hekimin şahsi kusuru meselesi olayınızda da mevcut değildir. Ayrıca sigorta hastaneleri sağlık bakanlığına bağlandığından beri onlar için de aynı durum söz konusudur.

Zannımca süreleri aştığınızdan dava öncesi takip edeceğiniz usul kurallarını, süreleri, vs. bahsine girmiyorum.
Old 07-01-2010, 10:28   #5
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi

Esas: 2008/4001
Karar: 2008/15365
Karar Tarihi: 16.12.2008

TAZMİNAT DAVASI - İHMAL SONUCU ÖLÜM İDDİASI - DAVALI DOKTORUN SEKİZDE DÖRT KUSURLU OLDUĞU VE HİZMETTEN AYRILABİLEN KUSURUNA DAYANILDIĞI - DAVALI DOKTOR HAKKINDAKİ DAVANIN HUSUMETTEN REDDEDİLEMEYECEĞİNİN GÖZETİLMESİ GEREĞİ

ÖZET: Davalı doktorun sekizde dört kusurlu olduğu ve hizmetten ayrılabilen kusuruna dayanıldığına göre davalı doktor hakkındaki davanın husumetten reddedilemeyeceğinin gözetilmesi gerekir.

(818 S. K. m. 41)

Dava: Davacı Atakan Naci Çakır ve diğerleri vekili Avukat Merih Doğan tarafından, davalı Asım Örener ve diğerleri aleyhine 19.4.2002 tarihinde verilen dilekçe ile desteğin doğum sırasında davalıların ihmali sonucu öldüğü iddiasıyla tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın husumet sebebiyle reddine dair verilen 22.10.2007 tarihli kararın Yargıtay'da duruşmalı olarak tetkiki davacılar vekili tarafından süresi içerisinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 16.12.2008 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar vekili Avukat M. Mustafa Balcı ile karşı taraf davalılardan Asım Örener vekili Avukat Ayfer Aysun geldi, sair davalılar adlarına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra taraflara duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.

Karar: 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla kanuna uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davacıların davalılardan Eşe Ağca ve Erkan Bağlarbaşı'na yönelik temyiz itirazları reddedilmelidir.

2- Davacıların davalılardan Asım Örener'e yönelik temyiz itirazlarına gelince; Dava, desteğin doğum yaptığı sırada davalıların ihmali sonucu öldüğü iddiasına dayalı tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece istek husumet yönünden reddedilmiş, kararı davacılar temyiz etmişlerdir.

Davacılar desteğin Mersin Devlet Hastanesinde görevli doktor ve hemşire olan davalıların ihmali sonucu doğum sırasında meydana gelen yırtığın oluşturduğu kanama sonucu öldüğünü, olayda davalıların geç müdahaleleri sebebiyle kusurlu olduklarını belirterek tazminat isteminde bulunmuşlardır. Mahkemece alınan Adli Tıp Kurumu 1. ve 3. İhtisas Kurulu raporlarında <ölümün doğum sırasında kollum yırtığına bağlı kanamadan ileri gelmiş olduğunun kabulü gerektiği; olayda hastaya zamanın da müdahale etmeyen davalı doktor Asım Örener'in (4/8) oranında kusurlu olduğu, sair davalıların kusurlarının bulunmadığı> belirtilmiştir. Şu haliyle davalılardan Asım Örener'in hizmetten ayrılabilen kusuruna dayanıldığına ve Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu raporunda da (4/8) oranında kusurlu olduğu belirtildiğine göre anılan davalı yönünden davanın husumetten reddi doğru değildir. Mahkemece zarar kapsamı belirlenip sonucuna göre davalı Asım Örener tazminattan sorumlu tutulmalıdır. Bu yönün gözetilmemesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz edilen kararın 2 no.lu bentte gösterilen sebeplerle BOZULMASINA; davacıların davalılardan Ese Ağca ve Erkan Bağlarbaşı'na yönelik temyiz itirazlarının ilk bentteki sebeplerle reddine ve temyiz eden davacılar yararına takdir edilen 550,00 YTL durulma avukatlık ücretinin davalılara yükletilmesine peşin alınan harcın istem halinde geri verilmesine 16.12.2008 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY YAZISI

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla kanuna uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun olan hükmün onanması gerektiğini düşündüğümden bozma kararına katılamıyorum. 16.12.2008 (¤¤)

Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 07-01-2010, 10:28   #6
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
13.Hukuk Dairesi

Esas: 2005/5697
Karar: 2005/13292
Karar Tarihi: 16.09.2005

YANLIŞ TEDAVİ SONUCU UZUV KAYBI NEDENİYLE TAZMİNAT TALEBİ - ZAMANAŞIMI SÜRESİ VE BAŞLANGICI - VEKALET SÖZLEŞMESİ HÜKÜMLERİ - VEKALET SÖZLEŞMESİ NİTELİĞİ

ÖZET : Davacının, 16.9.1997 tarihinde yapılan ameliyat ile kolunun kesildiği, 26.9.1997 tarihinde de hastaneden tedavisi biterek taburcu edildiği, rahatsızlığında gelişen ve artan bir durumun olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının, kolunun kesildiğini ve bu yüzden zarara uğradığını en geç hastaneden taburcu edildiği 26.9.1997 tarihinde öğrendiğinin kabulü gerekir. Zararın varlığının öğrenildiği tarihte davacının dava açma hakkı doğar ve zamanaşımı da işlemeye başlar. Zararın varlığının öğrenilmesi zamanaşımının başlaması için yeterli olup, ayrıca zararın kapsam ve miktarının öğrenilmesi, zamanaşımının başlaması için bir koşul olarak aranmamaktadır. Bu durumda somut olayda 26.9.1997 tarihinden itibaren zamanaşımı süresi işlemeye başlamıştır. Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesine dayanmaktadır. BK'nın 126/4. maddesine göre vekalet sözleşmesinden doğan davalar beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Davacının, 13.12.2004 tarihli ıslah dilekçesi ile istediği 149.042.752.142 TL'lik talebi, beş yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra yapıldığından reddi gerekir.

(818 S. K. m. 126/4, 386/2) (1086 S. K. m. 83)

Dava: Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik olarak verilen hüküm davalı Metin A. ve Hakan U. avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davalı Metin A. ve vekili avukat Ziynet Ö. ile davacı Sadık B. ve vekili avukat Ercan Ş.'nin gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

Karar: Davacı, 11.9.1997 tarihinde yüksekten düşmesi neticesi sağ kolunun kırıldığını, kaza sonrası başvurduğu Çankırı Devlet Hastanesi tarafından Ankara SSK hastanesine sevk edildiğini, davalı Dr. Ömer E.'nin onayı ile 11.09.1997 tarihinde hastaneye yatırıldığını, davalı doktorlar Metin A. ve Hakan U. tarafından ertesi gün yaranın açılıp pansuman yapıldığını, ancak yaranın ağrılarının artması, ve kolun morarması sonucu 15.9.1997 ve 16.09.1997 tarihinde yapılan ameliyatlar sonucu sağ kolunun kesildiğini, davalı doktorların yanlış tedavi ve ihmallerinin olduğunu, kolunun kesilmesi nedeniyle gelir kaybına uğradığını bildirip, fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere 1.000.000.000 TL maddi, 5.000.000.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiş, 13.12.2004 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 149.042.752.142 TL artırarak bu miktarın davalılardan Metin A. ve Hakan U.'dan tahsilini istemiştir.

Davalılardan G. Hastanesi davaya cevap vermemiş, diğer davalılar olayda ihmal ve kusurları olmadığından davanın reddini, ıslah talebiyle istenen miktarın da zamanaşımına uğradığını savunmuşlardır.

Mahkemece, davalılardan G. Hastanesi ile Ömer E. hakkındaki davanın reddine, davalılar Metin A. ve Hakan U.'dan 75.021.376.071 TL maddi, 2.000.000.000 TL manevi tazminatın ayrı ayrı 11.9.1997 tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline, fazla talebin reddine karar verilmiş; hüküm, davalılar Metin A. ve Hakan U. tarafından temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Davacı, geçirdiği kaza sonucu kırılan kolunun tedavisi için sevk edildiği Güven hastanesinde, davalı doktorların ihmal ve kusurları sonucu 16.9.1997 tarihinde kolunun kesildiğinden bahisle, 1.5.1998 tarihinde 1.000.000.000 TL maddi tazminatın tahsili talebiyle dava açmış, daha sonra 13.12.2004 tarihli dilekçesi ile maddi tazminat talebini artırarak, 150.042.752.142 TL'ye yükseltmiştir. Davalılar tarafından davacının bu talebine karşı süresinde zamanaşımı definde bulunulmuştur. Davacının, 16.9.1997 tarihinde yapılan ameliyat ile kolunun kesildiği, 26.9.1997 tarihinde de hastaneden tedavisi biterek taburcu edildiği, rahatsızlığında gelişen ve artan bir durumun olmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda davacının, kolunun kesildiğini ve bu yüzden zarara uğradığını en geç hastaneden taburcu edildiği 26.9.1997 tarihinde öğrendiğinin kabulü gerekir. Zararın varlığının öğrenildiği tarihte davacının dava açma hakkı doğar ve zamanaşımı da işlemeye başlar. Zararın varlığının öğrenilmesi zamanaşımının başlaması için yeterli olup, ayrıca zararın kapsam ve miktarının öğrenilmesi, zamanaşımının başlaması için bir koşul olarak aranmamaktadır. Bu durumda somut olayda 26.9.1997 tarihinden itibaren zamanaşımı süresi işlemeye başlamıştır. Taraflar arasındaki ilişki vekalet sözleşmesine dayanmaktadır. BK'nın 126/4. maddesine göre vekalet sözleşmesinden doğan davalar beş yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Davacının, 13.12.2004 tarihli ıslah dilekçesi ile istediği 149.042.752.142 TL'lik talebi, beş yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra yapıldığından reddi gerekir. Mahkemece, ıslahla istenen miktarın reddine karar verilmesi gerekirken aksi düşüncelerle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.

Sonuç: Birinci bent gereği sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle mahkeme kararının temyiz eden davalılar Metin Akın ve Hakan Uçar lehine BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 400 YTL. duruşma avukatlık parasının davacıdan alınarak davalıya Metin Akın ve Hakan Uçar'a ödenmesine, 16.9.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.



Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Old 07-01-2010, 10:30   #7
Av.Şenel DELİGÖZ

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
13.Hukuk Dairesi

Esas: 2005/3645
Karar: 2005/11796
Karar Tarihi: 08.07.2005

TAZMİNAT DAVASI - HAKSIZ FİİL - HASTANIN ÖLÜMÜ - TEDAVİDE DİKKATSİZ VE ÖZENSİZ DAVRANAN DOKTOR - ADAM ÇALIŞTIRANIN SORUMLULUĞU

ÖZET: Somut olayda, Hükme esas alınan Adli Tıp Genel Kurulu raporunda, davalı doğum ve kadın hastalıkları uzmanı Dr. A. 'nın, davacının annesi olan S.'nin doğum sonrası takibinde özensiz ve dikkatsiz davrandığı, kontrolleri sırasında başlamış olan enfeksiyona yönelik bir tedaviye başlamadığı, bu nedenle olayda 2/8 oranında kusurlu bulunduğu açıklanmıştır. Raporda her ne kadar davalı hastanenin kusuru bulunmadığı belirtilmiş ise de, çalıştırdığı personelin seçiminde gerekli özeni göstermediğinden, doktor ile aynı oranda kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Dosya içindeki raporlarda davacının bir kusurundan bahsedilmemektedir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık vekalet akdinden kaynaklandığına, davalıların her türlü özen gösterme borcu olup en hafif kusurundan bile sorumlu bulunduğuna göre zararın tamamından sorumlu tutulmaları gerekirken maddi zarar hesabında kusur oranına göre, indirim yapılmış olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.


(1086 S. K .m. 76) (818 S. K. m. 321, 386-390, 394)

Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalılar avukatı tarafından duruşmalı davacı tarafından duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat A. E. gelmiş, diğer taraftan kimse gelmemiş olduğundan onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı, M. S. E. 'ye velayeten babası Ş. E. tarafından açılan davada, küçük M. S.'nin annesi S. E.'nin 20.7.1998 tarihinde, davalı şirkete ait Özel Ş. Hastanesinde, diğer davalı doktor A. B. refakatinde davacı küçüğü doğurduğunu, aynı gün taburcu edildiğini, doğumdan 6 gün sonra kontrol için davalılara başvuran S.'nin normal olduğu söylenerek eve gönderildiğini, 2 gün sonra ise yüksek ateş şikayeti ile önce Devlet Hastanesine, oradan davalı hastaneye, buradan da Diyarbakır Dicle Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edilerek yapılan müdahaleye rağmen 2.8.1998 tarihinde vefat ettiğini, davalı doktor hakkında açılan ceza davası sırasında Yüksek Sağlık Şurasından alınan raporda doktorun 4/8 kusurlu bulunduğunu, davalı doktor ve hastanenin kusurlu ve özensiz davranışları yüzünden ölümün gerçekleştiğini ileri sürerek davacı küçük için 80.000.000.000 TL maddi tazminat ile 20.000.000.000 TL manevi tazminatın ölüm tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davalı doktor ve hastanenin, haksız fiil ve adam çalıştıranın sorumluluğu hükümlerine göre sorumlu oldukları, Adli Tıp raporuna göre davalıların 2/8 kusurlu oldukları kabul edilerek belirlenen maddi zarardan kusur oranında indirim yapılmak suretiyle 2.036.924.793 TL destekten yoksun kalma tazminatı ve 27.427.500 TL tedavi gideri ile 18.000.000.000 TL manevi tazminatın 2.8.1998 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan tahsiline, fazla isteğin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- Bir davada dayanılan maddi olguları hukuksal. açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini bulmak ve uygulamak HUMK. 76. maddesi gereği doğrudan hakimin görevidir. Dava, davacının desteği annesinin tedavisini üstlenen davalı hastane ve çalıştırdığı doktorun tedavi sırasındaki kusurları nedeniyle oluşan zararın giderilmesine ilişkindir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. (BK. 386-390)

Vekil vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. (BK. 321/1 md.) O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafifte olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlar da, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil (hasta), mesleki bir iş gören doktor olan vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.

Somut olayda, hükme esas alınan Adli Tıp Genel Kurulunun 29.1.2004 tarihli raporunda, davalı doğum ve kadın hastalıkları uzmanı Dr. A. 'nın, davacının annesi olan S.'nin doğum sonrası takibinde özensiz ve dikkatsiz davrandığı, kontrolleri sırasında başlamış olan enfeksiyona yönelik bir tedaviye başlamadığı, bu nedenle olayda 2/8 oranında kusurlu bulunduğu açıklanmıştır. Raporda her ne kadar davalı hastanenin kusuru bulunmadığı belirtilmiş ise de davalı hastane, çalıştırdığı personelin seçiminde gerekli özeni göstermediğinden doktor ile aynı oranda kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Dosya içindeki raporlarda davacının bir kusurundan bahsedilmemektedir.

Tüm bu açıklamalar ışığında, taraflar arasındaki uyuşmazlık vekalet akdinden kaynaklandığına, davalıların her türlü özen gösterme borcu olup en hafif kusurundan bile sorumlu bulunduğuna göre zararın tamamından sorumlu tutulmaları gerekirken maddi zarar hesabında kusur oranına göre, indirim yapılmış olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

Sonuç: 1. bent gereğince davalıların tüm, davacıların diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 400 YTL. duruşma avukatlık parasının davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, 8.7.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.



Sinerji Mevzuat ve İçtihat Programları
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
4483 Sayılı Yasa/ Yanlış Tedavi Yüzünden Suç Duyurusu Av.Selim HARTAVİ Meslektaşların Soruları 2 08-12-2012 18:50
hekimin yanlış yönlendirmeden doğan hukuki sorumluluğu günseligonca Meslektaşların Soruları 9 03-11-2008 10:10
Bağ-Kur tedavi gideri zamanaşımı ekinheval Meslektaşların Soruları 1 13-12-2007 23:37
Bağ-kur tedavi gideri zamanaşımı ekinheval Meslektaşların Soruları 2 12-12-2007 23:37
Yanlış Adres -vekilin Sorumluluğu nus Meslektaşların Soruları 5 20-03-2004 17:27


THS Sunucusu bu sayfayı 0,03567290 saniyede 16 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.