Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. Üyelerimizin yazdığı ve bizlerle paylaştığı şiir, öykü, deneme ve diğer yazınsal türler.

Kararsızlık üzerine bir anım

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 03-06-2009, 00:14   #1
üye25928

 
Varsayılan Kararsızlık üzerine bir anım

Evimden uzak kaldığım ilk senemde, artık bir çok alışkanlığım da evim gibi geride kalmıştı. Nefes almaya devam edeceğim bu, yeni şehirde hayatın benim için yeni bir sayfa açtığını henüz bilemeyecek kadar toydum. Öğrencilik sefaletini henüz tatmaya başlamadığım zamanlardı, bu şehirdeki ilk aylarım. Daha doğrusu, toz pembe bir çocukluktan geriye kalanlara hasret bakmayı henüz öğrenmediğim zamanlardı.

Alışkanlıklarım değişiyordu, kazanmaya çalıştığım yeni alışkanlıklar yavaş yavaş eskileri ikame etmeye başlamıştı. Yaşadığım yeni şehirde hayatımı monotonlaştırmaya çalışıyordum. Monotonlaştırmalıyım ki, bir düzene sahip olayım, sonra da o düzenden şikayetçi olayım.

Yaşamaya başladığım bu, üniversite okumaya geldiğim şehir, tarihin derinliklerinde eşsiz hatıraları olan dümdüz bir İç Anadolu kentiydi. Konya, çevresindeki illere nazaran hem çok düzdü hem de bir çok alanda gelişmişlik bakımından açık ara öndeydi.Açık ara önde olduğu alanlardan birisi de Selçuk Üniversitesi idi. Üniversitemde, 85 bin öğrenci olması ve artan öğrenci sayısı hem sosyal hem de kültürel olarak çeşitliklerin ortaya çıkmasına yarıyordu. Bu çeşitliliklerin başında da Üniversitemizin Beko Basketbol Ligi'nde mücadele eden takımı yer almaktaydı. Bir öğrenci için, üniversite takımının birinci ligte oynaması kadar güzel aktivite sayılıdır. Maçların oynandığı salon, kaldığım yurda sadece 100 metre uzaklıktaydı. Dolayısıyla ben de hayatımı monotonlaştırmak adına üniversite takımımın bir taraftarı olmaya niyetlenmiş ve sıkı bir basketbolsever havasına bürünmüştüm. İzlediğim ilk maçtaki rakibimiz, ligin en iyi takımlarının başında gelen Efes Pilsen'di. Basketbol seyirciliği acemiliğimi bu maç ile geride bırakmıştım. Maçta yenilsek de iki hafta sonrası için seyirciler olara sabırsızlanıyorduk. Çünkü salondaki atmosfer sanki dışardakinden çok farklıydı. İnsana bir adrenalin veriyor, üzerindeki yükleri geçici de olsa alabiliyordu.

İki hafta sonra, maçı izlemeye Efes maçından kalan heyecanla gelmiştim. Sanmayın ki heyecanım azalmıştı. Aksine çocuğun oyun oynama hevesi gibi günler geçtikce heyecanım da artıyordu. Üniversitemizin basketbol maçları benim ilk düzenli faaliyetlerim arasında unutulmaz bir yer edinecek gibiydi. Geçen haftaki maçı ve içerdeki seyirciyi düşününce, bu haftaki durumu çok merak ederek salona girmiştim. Yanımda ise fakülteden bir arkadaşım vardı. Onunla aynı yurtta kaldığımız için böyle faaliyetlere genelde birlikte takılırdık. Aslında ikimiz de yalnızlığı çok sevsek de böyle faaliyetlere birlikte katılma gereksinimini doğamız gereği hissedebiliyorduk. Salondan içeri girdiğimde biraz hayalkırıklığı yaşamıştım. Nihayetinde beklentilerimin altında bir seyici kitlesi vardı. Maçı izleyebileceğeimiz en güzel yerlerden bir tanesine oturmuş ve öylesine düşünüyordum. Birden sağ tarafımda boş olan üç koltuğun dolmasıyla dalgınlığımdan sıyrılarak, yanımızda maçı izleyecek olan seyircilere baktım. Üniversitemizin öğrencilerinden olduğunu düşündüğüm üç güzel kız, artık sağ tarafımda maçı seyredecekti. Ama benim dikkatimi, benim yanımda oturan olan güzel kız çekmişti bir kere.

İnsanlar birbirlerine benzerler, ben her yöre insanının da birbirine benzediğini düşünen birisi olduğum için yanımda oturan kızın Konyalı olduğu konusunda içimde bir öngörü oluşmuştu. Bir önemi yoktu ama ilk izlenim olarak o kızı Konyalılara benzetmiştim. Maç başladı, yüksek tempoyla da devam ediyordu. Sayı tabelası, benim sol tarafımdaydı o güzel kız ise sağ tarafımdaydı. Genelde o kız sayı tabelasına bakarken ben de sağ tarafımızda devam eden maça bakıyor olurdum. Göz göze gelirdik, maç boyunca defalarca göz göze gelmişizdir. Birden maçın bittiğini farkettim. Aslında yanımdaki o güzel kız ile tanışmayı çok istiyordum lakin bu konularda biraz utangaçlık vardı üzerimde ayrıca karşımda tanımadığım biri olunca bu duruma eklenan kararsızlık da cabası. Hem benden yaş olarak büyük olma ihtimali de yüksekti hem de nasıl olup da onunla konuşabilirdim ki, kendisiyle konuşmaya nasıl fırsatım olacaktı. Belki de erkek arkadaşı vardı. Onunla konuşmanın bana yakışmayacağına, etik olmayacağına karar verdikten sonra, orada ayrıldım. Bu sırada o güzel kızın arkadaşlarının maçın yıldızı Ekene'yi tebrik etmek ve ona tezahürat yapmak için biraz daha öne gittiklerini, aslında o güzel kız ile konuşmak için bir fırsatım olduğunu fakat bunu değerlendiremediğimi ancak o güzel kızın arkadaşları, oturduğumuz yere dönerken fark etmiştim. O güzel kız ise, arkadaşlarıyla ön tarafa doğru gitmemiş, benim yanımda durmuştu. Ama böyle bir fırsat yakalayacağımı hiç düşünememiştim nedense.


Haftalar ilerliyor, ben yurttaki arkadaşım ile birlikte maçlara gelmeye devam ediyordum. Bir kaç defa maç başlamadan önce gözüm "o güzel kızı" aramıştı. Ama denk gelmedi, görememiştim. Bir keresinde maç başladıktan sonra gelmişti, o üçlü. O gelişlerinde de bize çok uzak bir yere oturmuşlardı.

O güzel kız, aslında bana birisini hatılatıyordu. Belki sevdiğim belki hoşlandığım belki de aşkıyla alev alev yandığım birisini. Bana hatırlattığı kişiye benziyordu,belki de bu, "o güzel kızdan" hoşlanmama sebep olmuştu hatta yine belki de aynı şey "o güzel kızla" konuşmama engel olmuştu.

"O güzel kızın" bana hatırlattığı kişiyi bir türlü unutamıyordum. Aksine inatlaşıp unutmaya çalıştıkça bu sevda benim için içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Ne yapacağımı şaşırıyordum. Ve unutmak isteyip de birisini unutamamak, hayat denilen disiplinde dizginleri elimden kaçırmama sebep oluyordu. Güç bela kurduğumdan düzenimden eser kalmıyordu, unutmak isteyip de unutamayınca, buna kederlenip insanın canı sıkılınca. Hayatımda ilk defa ne kadar kıskanç birisi olduğumu "unutamadığım kişi" sayesinde anlamıştım. Aslında aşklara pek itibar eden birisi değildim, lisede yahut Konya'ya gelmeden önce. Aşk dedikleri er ya da geç bir şekilde bitiyordu. Siz, karşıdakini tanımadan sadece güzelliği veya göze hoş geldiği için seviyordunuz. Ama benim için sevda öyle olmamalıydı. Hani insanın hayalinde birisi vardır ya amansızca aradığı, ısrarla beklediği, hani hep düşlediği birisi; işte o kişiyi sevmeliydim. Bu yüzden hiç bir surette tanımadığım birine aşık olsam bile itibar etmem bir anlam ifade etmeyecekti her nasılsa öncekiler gibi onu da unutacaktım. Hem bugüne kadar kimi "unutamam" dediysem belli bir zaman sonra unutmuştum. Her dediğini yapmaya niyetlenmiş birisi için ağır şeydir, bir taahhüdünde duramamak. Ama akıllanmıştım, tanımadan aşık olduğum, bu kızı unutacaktım ya her nasılsa, elimden geldiği kadar da onu unutmaya çalışacaktım. Ben hep bu düşüncelerle oyanırken, yılın yarısını geride bırakmıştık.

Nisan ayı gelip çatmıştı. Geçen aylar boyunca, aynı sınıfta ve yurtta kaldığım, unutmaya çalışıp da "unutamadığım" kızı daha iyi tanıma fırsatım olmuştu. Onu tanımak, hayalimdeki profile daha fazla yakınlaşmasına neden oluyordu böyle olduğu için de onu unutmak o derece zorlaşıyordu. Geçmişte karşılaştığım insanlarla karşılaştırıyordum ve hep o, unutamadığım kız bana kusursuz geliyordu.

Unutmaya çalıştığım kıza bir doğum günü hediyesi almıştım. Pekiyi ya nedendi? Bir sebebi yoktu ama hani zihnimde hep o hayalini kurduğum kişi olabileceğini düşündüğüm içindi. Tanışalı 6 ayı geçmesine rağmen hala benim ona "kusursuz" gözüyle bakmamdı belki de sebep. Ama o beni istemiyordu. Ben de istemiyordum, ama peşini de bırakamıyordum her nasılsa. Üstelik bir de ona doğumgünü hediyesi almıştım. O hafta yerel seçimler haftası olduğundan "unutamadığım kız" hem oy kullanmak hem de doğumgününü evinde kutlamak için memleketine gitmişti. "Unutamadığım kız, Çarşamba günü memleketinden Konya'ya döndüğü günün akşamında yurda, ona aldığım doğumgünü hediyesini bırakmıştım.

Unutamadığım kızla aynı fakültede okuyor olmamızdan dolayı her gün birbirimizi görürdük. Keza Perşembe ve Cuma günleri de gördük birbirimizi. Ama ben hediyeyi yurda bırakırken benden geldiğini anlamasına yol açacak açık bir ipucu koymamıştım, halbuki aldığım armağanın içine bir tane küçük kağıttan kuğu koyabilirdim. Lakin o merak etsin istiyordum, acelem olmadığını anlasın istiyordum. Çünkü kendime güveniyordum... Daha önce de bir benzerini yapmıştım, onu meraaklandırmıştım. Aslında aşağıda gördüğünüz kağıttan kuğuyu onun için yapmasını öğrenmiştim. Fakültede kimse farketmeden onun sırasına bıraktığım gün ve onun merak edişi... Ama kararım karardı; Bu kağıt sanatı(origami) ona özel kalacaktı. Vizelere çalışmayıp öğrenmeye çalıştığım sanattı çünkü. Ve ona özel kalacaktı. Bir başkası için mümkünü yok olmayacaktı.



Çarşamba akşamı doğumgünü hediyesini "unutamadığım kızın yurduna" bıraktıktan sonra, unutamadığım kızla herhangi bir diyaloğa girmeden Perşembe ve Cuma günleri geçmiş, haftasonu gelip çatmıştı. Her zamanki yerimizi almıştık, o haftasonunki maçta. Maçtan önce oyuncular ısınma hareketlerini yaparken, sağ arka çarprazımızdaki koltuklarda, sene başında yanımızda oturan o üç kız yerini almıştı. "O güzel kız" bu sefer pek yüzüme bakmıyordu, ayrıca o gün ayrı bir güzelliği vardı üzerinde. Maçın ilk yarısı bitmişti. Kız pek fazla benle göz göze gelmedi. Belliydi ki sene başındaki bakış açısı değişmişti. Maçın ikinci yarısı başlamak üzereydi ki aklıma salonun girişinde, haftasonu yapılması planlanan rock konserinin el broşürünü dağıtan kişi geldi. Broşür kare şeklindeydi yani kağıttan kuğu yapabilecektim. Ama yapsam bile "o güzel kız" nasıl anlayacaktı benim yaptığımı? El broşürünü alıp yerime geçmeye başardığımda hem elimdeki broşürü "o güzel kız" görmüştü, zaten hemen arkamdaydı görmesi gayet doğaldı, hem de onların önünde, benim sağ tarafımda oturan bir kaç seyirci maçı terk etmişlerdi. Şans bu ya, kuğuyu koyacağım yer de hazırdı artık ve benim yaptığımı da anlayacaktı artık. Maçın üçüncü devresini izlemek yerine şirin, adına yakışır bir kağıttan kuğu ortaya çıkartmayı başardım. Maçın son periyodunda yani bitime son on dakika kala, kuğuyu yanımdaki boş koltuğa koydum. Eminim ki "o güzel kız" bu hareketimden ve kağıttan kuğudan etkilenmişti. Bu yaptığım kuğuyla artık birşey ifade etmek istediğim ortadaydı.

Maç bitti, zar zor salondan dışarı attım kendimi, yanımda yurttan arkadaşım vardı her zamanki gibi. Sonra misafir takımın bir oyuncusunun maç başlamadan önce kadroda adının okunmasın rağmen sahada görememiştik. Bu da meraklendırmıştı beni. Maç çıkışı misafir takımın otobüsüne giderek merak ettiğim hususu sordum. Oyuncu Konya'ya geldiği sırada hastalanmış ve şu an otelde dinleniyormuş. Bu cümleleri misafir takımın antrenöründen dinlerken, salondan "o güzel kız" ve arkadaşlarının çıkışını görüyordum. "O güzel kız" bana bakıyordu, salondan çıkarken. Salondan çıktıktan sonra durmuştu sanki birisini bekliyordu, iki arkadaşı yanında olmasına rağmen. Ben tam karşısındaydım ve antrenör ile konuşuyordum.

Arkadaşımla maçtan sonra hep akşam yemeği yemeye giderdik, haftasonları yurtta yemek verilmediği
için. Ben de bu hafta, maça cüzdanımı getirmemiştim. "o güzel kızın" bakışlarının eşliğinde biz yurda doğru yol alırken onlar da Spor kompleksinin çıkışına doğru yol alıyorlardı. Ben yurda giderken o kadar dalgındım ki iki büyük hata yaptığımın farkına varmış ve ikisininde aynı adnda ızdırabını çekmeye başlamıştım. Hani öğrendiğim origami sanatı "unutamadığım kıza" özel kalacaktı diye
kendime sitem ediyor, kendimi aşağılıyordum. Diğer taraftan ise kendimle neden "o güzel kızla" konuşmadığım konusunda cebelleşiyordum. Sanki iki yanım, iki farklı kişiliğim vardı, bir tarafım unutamadığım kıza özel olarak kalması gereken bir şeye aykırı hareket ettiğimi, ihanet ettiğimi söylüyordu; diğer tarafım ise neden "o güzel kızla" konuşmadım diye pişmanlık duyuyordu.

Dalgınlığımı üzerimden yavaş yavaş atmaya başlamış, kampüsteki tek alışveriş merkezi olan Gökkuşağı Avm'de her haftasonu akşam yemeği yediğimiz yere yönelmişken, birden, "o güzel kızı" gördüm. Alışveriş merkezinin öbür ucundaydı ve alışveriş merkeznin çıkıştan dışarı çıkıyordu. Yeniden, kararsızlığıma sebep olan o düşünceler arasında boğulmaya başlamıştım. O an için dalgın olmak, yatarken yorganın altına sığınmak gibiydi, hem sizin için bir kaçış yoluydu hem de nefes almanızı engelliyordu.

Bu sefer "o güzel kızı" tamamen kaybettiğim anlayarak yurda giderken hissettiğim duyguların daha da depreşmiş halini hissetmeye başlamıştım. Ne adam akıllı pişman olabiliyordum, onunla konuşamadığıma,
ne de niye böyle bir hata yaptım diye kendime sitem edebiliyordum.

Alışveriş merkezinde her hafta sonu takıldığımız mekana girdik. Her zaman oturduğumuz, alışveriş merkezinin içini çok rahat gören, yer soframıza kurulduktan sonra siparişlerimizi verik.

Siparişlerimiz gelmişti, bu haftasonu da öncekiler gibiydi, monotondu. Bugünkü olay dışında. Yavaş yavaş bugünkü yaşadıklarımdan duyduğum pişmanlığın marjinal etkisi azalmaya başlamıştı ki birden kafamı sol tarafa, alışveriş merkezinin içerisine doğru çevirip "o güzel kızı" görene kadar. "O güzel kız" da yemek yiyordu, hem de hemen bizim alt tarafta. Bu sefer, etkisinden tamamen kurtulduğumu sandığım duygu ve düşünceler bir bahar günü gökyüzünün aniden kara bulutlarla kapanması gibi zihnimi kaplamıştı. Öyleydi ki yemeğin geri kalanını nasıl yediğimi hatırlamıyorum bile. Şüphe yok ki büyük bir yanlış yaptığımın farkındaydım. Ya "o güzel kızla" tanışmamak benim için büyük bir hataydı, ya da "unutamadığım kıza" özel kalmasını istediğim origami sanatını başka birisi için kullanarak kendime ihanet ettiğim düşüncesine yapmış olduğum bir hataydı.

Yemeği bitirirken kendimi "o güzel kızla" tanışmaya hazırlamaya çalışıyordum. Belki de unutmaya çalıştığım kızı da onun sayesinde unutacaktım, benim için daha iyi olacaktı. Şayet o güzel kız, unutamadığım kıza bu kadar çok benzerken "unutamadığım kızı" unutamamaya devam edecek olursam?
O zaman ne olacaktı? "O güzel kıza" bunları yapmaya hakkım var mıydı? Risk alacaktım ama aldığım risk belki de ömür boyunca altında ezilmeme sebep olacak kadar ağır bir sonucun başlangıcı olacaktı. Belki de keşke hiç olmasaymış o güzel, saf kıza bunları yapmaya hakkım yoktu dememe neden olacaktı, almayı planladığım risk, o güzel kızla tanışmak...

Yemeğimiz bitmek üzereyken birden o güzel kızın yemeğini bitirip arkadaşlarıyla çıkışa doğru yöneldiğini gördüğümde çok şaşırdım ve anlık bir kararla yer sofrasından kalkıp hemen ayakkabılarımın bağcıklarını alelade bağlayıp alt kata doğru koşmaya başladım. Bu sefer konuşacaktım madem bir yolda yürümek için bir adım atmıştım, sonuna kadar gitmeliydim, bu düşünceler içerisindeyken alışveriş merkezinin çıkışına vardım. Ama "o güzel kız" yoktu. Hem aşağıya hem de yukarıya baktım ama o, "o güzel kız", yoktu. Sanki bir anda kaybolmuştu. Yemeği bitirmeden sofrayı terk etmeme rağmen onu yakalayamamıştım. Onunla tanışma fırsatını da böylece kaybetmiştim artık. Artık, son pişmanlık fayda vermez diyerek kendimi avutma çabaları içerisinde yemeğimi bitirmeye, yurttan arkadaşımın yanına dönmeye başladım. Kafamı sol taraftaki mağazalardan birisine çevirdiğimde içeride "o güzel kızı" göreceğimi hiç beklemiyordum. Çok şaşırmıştım. Demek ki gitmemişti. Belki de benim yemeğimi bitirmem için oyalanıyordu, kim bilir! Hem şaşkınlık hem de o kadar kısa süreçte çok fazla değişen düşüncelerimin vermiş olduğu şarhoşlukla ikinci kattaki yer sofrasının yolunu tuttum. Yemeğe kaldığım yerden devam edecektim. Sadece yemeğe değil, "o güzel kızla" tanışma konusunda kararsızlığıma da kaldığım yerden devam edecektim. Oysa ki onu, o mağazada görmesem herşey bitmiş olacaktı. Velev ki onu orada görmüştüm. Şayet onunla konuşmaya karar kılmış olsaydım yemeğe gitmek yerine orada onu bekleyip tanışmayı seçerdim ama hala kararsızdım. Yemeğimiz bitmişti. Kalkmak için niyetlenirken "o güzel kız", alışveriş merkezinin benim görebileceğim kapısından çıkıyordu. Artık gitmişti ve ben onun bu gidişini karşı taraftaki ikinci kattan görmüştüm. İkinci defa onun gidişini düşünüyordum, hafif bir pişmanlık üzerimde etkisini gösterirken pek de şaşırmamıştım. Belki de olayların bu şekilde noktalanmış olması hem benim hem de onun için daha iyi olacaktı, kim bilir. Artık biz de hesabı ödemiş yavaş yavaş onun çıktığı kapıdan yurdumuza doğru yönelmeye başlamıştık. Yöneldiğimiz çıkışın hemen sonunda bir tane "bardakta mısır" satan seyyar bir tezgah vardı. "O güzel kız", gitmemişti bardakta mısır sırasındaydı. Ve ben yine kararsızlık moduna girmiş, ne yapacağımı şaşırarak onun yanından geçip gitmiş, yurda doğru çoktan yönelmiştim. "O güzel kızı" bu sefer ben geride bırakmıştım, ben, tanışma fırsatı harcamıştım. Pekiyi beni onunla tanışmaktan mahrum eden neydi ki? Sadece yüzüme bile bakmayan ama deliler gibi sevdiğim, kusursuz olarak tarif ettiğim birisi, aklımdan bir an bile çıkartamadığım bir kızın varlığı mıydı?

Alış veriş merkezinden çıkıp yurda doğru yöneldiğimizde, yanımdaki arkadaşım koluma asılarak "Bu sefer onunla konuşacaksın, yoksa fena yaparım seni, bu iş yılan hikayesine dönmesin. Konuş bitsin madem niyetlendin. sonuna kadar git, sonra pişman olma" diyordu ve olabildiğince de ısrarcıydı. Gel de gör ki inatçılıkta benim de ondan aşağı kalır yanım yoktu. Ve kararsızlığım devam ederek yurda doğru yürümeye başlamıştık. Gökyüzünün açık olduğu ve fevkalede göründüğü bir akşamdı. Ay, bütün ihtişamıyla güneşten aldığı ışıkları dünyaya yansıtarak kendine hayran bırakıyordu. Öyle ki ona hayran kalmamak elde değildi. Küçüklüğümden beri aya karşı bir ilgim vardı ancak bu ilgim hem adsızdı. Ayı çok severdim, bazı geceler sadece onu izlemek isterdim, bazen ona şarkılar söylerdim, bazen ona "Ay Dede" derdim, özeldi benim için. Onu izlediğim gecelerde ise onu izlemekten çok haz alırdım. Ama artık Ay benim için geçmişteki anlamından çok daha farklı, çok daha fazla bir anlam ifade ediyordu. Ona her baktığımda artık aklıma unutamadığım kız geliyordu. Unutamadığım kızın adı "Aysel"di. Aysel, ay ışığı gibi parlayan demekmiş, Tdk'da yazdığına göre. Şayet geceleri uykusuz kalıp sabahlara kadar ayı izleyip sevdiğiniz kızı düşünmek isterseniz, sevdiğinizin adının "Aysel" olması kafi geliyor ve ben yurda yönelmişken ay bütün ihtişamıyla üzerimdeydi. Ayın o eşsiz ışıkları yüzüme doğru vururken aklıma yine "Aysel"i getiriyordu. Artık kararsızlığımı aşmıştım. Keşke kuğuyu yan oturağa hiç bırakmasaymışım diye pişmanlık duyuyordum. Ay üzerimdeydi ve aklıma Aysel'i getiriyordu, o an bundan başka bir şey algılayamıyordum... O, aklımdan çıkmayınca nefes almak bile bana zehir olurdu bazen. Artık bir an önce yurda gitmek istiyordum, daha fazla pişman olmamak için.

Dalgındım, yanımdaki arkadaşım bana neden konuşmadığım için fırça atıyordu, onunla muhattap olamıyordum, ben aya bakıyordum. Çarşamba günü doğumgününü kutladığım güzele bakıyordum. Onu arıyordum gökyüzünde ve hata yapmıştım kuğu yaparak sevmediğim halde başka birisiyle sevgili olmaya niyetlenerek. Ben "Aysel"i untamamaya devam etmeliydim. Başka birisini hayatıma alarak hayatıma aldığım kişiye haksızlık yapmamalıydım. Tramvay durağına yaklaştığımızda yanımdaki arkadaşım, "o güzel kızın" hemen arkamda olduğunu söyledi. Artık içimde kararsızlık bitmek üzereydi. O güzel kız ve arkadaşları sol tarafımızdan hızlıca tramvay durağına gittiler, kalkmak üzere olan tramvaya bindiler, biz ise oradan hemen sağ tarafa dönecek ve yurda gidecektik. "O güzel kız" ve arkadaşları önümüzden giderken bir an, "o güzel kıza" seslenmek istedim. Ama yapmadım belki de yapamamıştım. Onun erkek arkadaşını filan olabileceğini, benimle tanışmak istemediğini düşünerek kendimi avutmaya ve kandırmaya çalışıyordum. Kendimi ne avutabiliyor ne de kandırabiliyordum ama bunun için uğraşıyordum. Üzerimde bütün ihtişamıyla duran ay olduğu sürece, kendimi kandırmaya da devam edecektim.

O güzel kız ve arkadaşları, tramvaya bindiler, bir an, yanımdaki arkadaşımın da ısrarlarıyla tramvaya binip binmemek konusunda kararsız kalsamda sonuç olarak yurda yöneldim. Yurda gidiyordum, unutamamaya devam etmeye, hayran olarak ayı izlemeye devam etmeye, geceleri sabahlara kadar ayı izleyerek hayal kurmaya devam etmeye...

En kötü karar, kararsızlıktan iyi derler. Her ne kadar yasak olsa da 4 senelik "şoförlük" tecrübemin bana en olumlu katkılarından birisi ani ve doğru karar verebilme yeteneği kazandırmış olmasıdır. Ama buna rağmen böyle bir olayda yaşamış olduğum saatlerce süren kararsızlık beni derinden etkilemişti. Kararsızlık, en kötü psikolojik durumlarından birisiymiş, bunu ancak böyle bir zamanda anlayabildim.

O güzel kıza gelince unutmadan söyleyim, daha sonra alışveriş merkezinde bir kaç defa daha karşılaştık. Yüzüme bile bakmadı. İyi ki de bakmadı, yeniden bir ikileme düşmek istemiyordum. Ben
hala unutamamaya devam ediyordum çünkü...
Old 08-06-2009, 18:31   #2
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Sayın Tavus, konuşur gibi yazmış ve çok fazla yazım hatası yapmışsınız. Bu hataları sınavlardan sonra mı düzelteceksiniz?
Old 08-06-2009, 18:40   #3
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Alıntı:
ya hiç kuğuyu vermeyecektim ya da tanışmalıydım.

Kuğuyu ne zaman verdiniz ki?
Old 08-06-2009, 22:08   #4
üye25928

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Saim
Kuğuyu ne zaman verdiniz ki?
maç bittikten sonra yan koltuktan aldığını sanıyorum.

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
Sayın Tavus, konuşur gibi yazmış ve çok fazla yazım hatası yapmışsınız. Bu hataları sınavlardan sonra mı düzelteceksiniz?

Cengiz bey, yarın yazıyı edebi değer taşır şekilde yeniden yazacağım. Bir arkadaşım merak ediyordu, onun için yazmıştım. Sonradan buraya ekledim. Artık karar verdim, yazıya edebi değer kazandıracağım yarın.

Eleştirileriniz ve yorumlarınız için teşekkür ederim.
Old 10-06-2009, 15:16   #5
üye25928

 
Varsayılan

Cengiz Bey, yazıyı yeniden kaleme aldım

Saim Bey, sorunuzun cevabı artık yazıda
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Dostluk Üzerine Av.Cengiz Aladağ Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. 4 06-05-2009 21:37
değer üzerine Av.Turan Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. 9 15-01-2008 10:51


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04964900 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.