Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Müdahilin davacı olmaksızın davayı takip edebilmesi mümkün mü?yetkisi

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 27-03-2014, 13:49   #1
Av. Nurten Çelik

 
Varsayılan Müdahilin davacı olmaksızın davayı takip edebilmesi mümkün mü?yetkisi

Sayın Meslektaşlarım,
Davacı şirketin açtığı bir davada, davacı davayı takip etmemektedir. Davacı yanında müdahil olarak katılan kişinin tek başına, davacı katılmaksızın davayı takip etmek yetkisi var mıdır? biz bu davada davalı tarafız ve 1985 yılından beri süregelen davanın reddini istiyoruz ve bu şekilde bitirmek mümkünse bitirmek istiyoruz. Bu konuda yargıtay kararı bulabilir miyiz?

Cevap veren ve ilgilenem meslektaşlarıma şimdiden teşekkürler.
Av. Nurten ÇELİK
Old 27-03-2014, 14:09   #2
üye7160

 
Varsayılan

YARGITAY21.Hukuk Dairesinin Esas: 2010/9053Karar: 2012/4289 Karar Tarihi: 22.03.2012 tarihli kararı”Davanın ihbarolunduğu T. A.Ş ihbar edenin makamına kaim olmak üzere davayı takip edeceğini ya da davaya müdahil olduğunu bildirmediği gibi, adı geçen aleyhine bir hükümdekurulmadığından temyiz hakkı bulunmamaktadır”


ihbar olunan duruşmalara katılsa dahi davaya dahilolmamış veya ihbar edenin yerine kaim olarak davayı takip etmemişse hükmütemyiz edemez.2004/1020,2005/13089 E. Sayılı kararlar
Old 27-03-2014, 14:14   #4
Av. Nurten Çelik

 
Varsayılan

Meslektaşım çabanıza teşekkürler ancak ben müdahil"in davacı olmaksızın davayı takip edip edemiyeceği yönünde bir düşünse/karar arıyorum.
Av. Nurten ÇELİK
Old 27-03-2014, 14:27   #5
Luck

 
Varsayılan

Sayın Av. Nurten Çelik,

HUMK zamanında ihbar üzerine fer'i müdahil davacıyı temsilen, yukarıdaki kararlarda da belirtildiği üzere -ihbar eden makamına kaim olmak üzere- davayı takip edebiliyordu. Ancak, HMK ile bu imkan ortadan kaldırılmıştır. Artık müdahil, davacı/davalıyı temsile yetkili olamaz ve yetkisini ilgili tarafa bağlıdır. Bu durumda,

HMK m. 66 vd. fer'i müdahilin taraf olmadığını açıkça belirtiyor ve HMK 150 "taraf"ın duruşmaya gelmemesinden bahsediyorsa, fer'i müdahilin tek başına takip yetkisi yoktur. Taraf gelmiyorsa ve diğer şartlar da varsa HMK m. 150 uygulanarak dosya işlemden kaldırılabilir.

Buna ilişkin bir karar var mı bilmiyorum ama açıklanan hususlar dikkate alınırsa mahkemece kabul göreceğini düşünüyorum (Ayrıca fer'i müdahilin tek başına temyiz yetkisi olmadığını belirten kararlardan da müdahilin tek başına aslında davayı da takip edemeyeceği yönünde bir sonuca varmak mümkün).

Saygılarımla,
Old 27-03-2014, 14:30   #6
Av. Nurten Çelik

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım,
Ben de sizin gibi düşünüyorum. Mesajınız bana güç kattı.
Teşekkürler.
Av. Nurten ÇELİK
Old 27-03-2014, 14:41   #7
üye7160

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Luck
Sayın Av. Nurten Çelik,

HUMK zamanında ihbar üzerine fer'i müdahil davacıyı temsilen, yukarıdaki kararlarda da belirtildiği üzere -ihbar eden makamına kaim olmak üzere- davayı takip edebiliyordu. Ancak, HMK ile bu imkan ortadan kaldırılmıştır. Artık müdahil, davacı/davalıyı temsile yetkili olamaz ve yetkisini ilgili tarafa bağlıdır. Bu durumda,

HMK m. 66 vd. fer'i müdahilin taraf olmadığını açıkça belirtiyor ve HMK 150 "taraf"ın duruşmaya gelmemesinden bahsediyorsa, fer'i müdahilin tek başına takip yetkisi yoktur. Taraf gelmiyorsa ve diğer şartlar da varsa HMK m. 150 uygulanarak dosya işlemden kaldırılabilir.

Buna ilişkin bir karar var mı bilmiyorum ama açıklanan hususlar dikkate alınırsa mahkemece kabul göreceğini düşünüyorum (Ayrıca fer'i müdahilin tek başına temyiz yetkisi olmadığını belirten kararlardan da müdahilin tek başına aslında davayı da takip edemeyeceği yönünde bir sonuca varmak mümkün). Saygılarımla,



T.C. YARGITAY
19.Hukuk Dairesi

Esas: 2012/7110
Karar: 2012/11657
Karar Tarihi: 12.07.2012

ALACAK DAVASI - FERİ MÜDAHİLİN VEKİLİ KATILMA YOLUYLA TEMYİZ DİLEKÇESİNDE HÜKME İLİŞKİN İTİRAZLARINI DA İLERİ SÜRDÜĞÜ - FERİ MÜDAHİL VEKİLİNİN TEMYİZ İSTEMİNİN REDDİ GEREĞİ - DELİLLERİN TAKDİRİNDE BİR İSABETSİZLİK BULUNMAMASI

ÖZET: Fer'i müdahil vekili katılma yoluyla temyiz dilekçesinde hükme ilişkin itirazlarını da ileri sürmüş ise de, söz konusu dilekçe temyiz defterine kaydedilmemiş olduğu gibi, harcının da yatırılmadığı anlaşıldığından, fer'i müdahil vekilinin temyiz isteminin bu nedenle reddi gerekmektedir. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

(6100 S. K. m. 66) (YHGK. 15.02.2012 T. 2011/19-597 E. 2012/80 K.)

Dava: Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı önceki kararda direnilmesine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar ve fer'i müdahillerden Sel-Tur Turz. ve Oto San. Tic. Ltd. Şti. vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Karar: Davacı vekili, 09.04.2003 tarihinde müvekkili şirketin davalıdan Hummer Marka arazi taşıtını satın aldığını, ancak 25.06.2004 tarihinde İstanbul Gümrük ve Muhafaza Başmüdürlüğü tarafından ithali sırasındaki usulsüzlükten dolayı aracın zapt edildiğini belirterek, sözleşmenin feshi ile satış bedeli olan 168.000.000 TL'nin zapt tarihinden itibaren en yüksek reeskont faiziyle birlikte tahsilini talep etmiştir.

Davalı vekili, ayıba karşı tekeffüle ilişkin 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, müvekkilinin de aracı Habaş Sınai ve Tıbbi Gazlar AŞ.'den satın aldığını, kendisinin ithal etmediğini, nasıl ithal edildiğini de bilmediğini, zapt üzerine müvekkiline ihbar yapılmadığından temerrüt faizi isteyemeyeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davalı satıcının sattığı araçtan dolayı hukuki ayıbın meydana gelmesinde kusurlu olmasa dahi sorumlu olduğu, dava konusu aracın teminat mukabilinde davacıya verildiği, bu durumda aracın adli emanete iade edilmesi koşuluyla dava konusu meblağın davacıya ödenmesi gerektiği belirtilerek, satım sözleşmesinin iptaline, davacı tarafından ödenen 168.000 TL'nin aracın adli emanete iade edilmesi koşuluyla davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, anılan meblağa teslim tarihinden itibaren değişen oranlarda temerrüt faizi uygulanmasına karar verilmiş, taraf vekillerince kararın temyizi üzerine, Dairemizin 19.11.2009 gün ve 2009/4237 E. 2009/10957 K. sayılı ilamı ile <Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 22.2.2005 tarihli iddianamesi ile dava konusu aracın sahte evraklarla ithalinin gerçekleştirildiği iddiasıyla evrakta sahtekarlık suçundan dolayı Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesine açılan davanın henüz sonuçlanmadığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece, söz konusu ceza davasının sonucunun beklenip, tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle varılacak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucunda yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.> gerekçesiyle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre davacının temyiz itirazları incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Mahkemece, Dairemiz bozma kararına uyulmayıp önceki kararda direnilmiş, verilen direnme kararı Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 15.02.2012 tarih 2011/19-597 E. 2012/80 K. Sayılı kararı ile <Davacı, kendisine satılmasından önce vukubulan bir suça konu olması nedeniyle 25.06.2004 tarihinde resmi mercilerce zaptedilen aracı, zabıt tarihinden; teminat karşılığında ve koşullu olarak teslim aldığı 18.03.2005 tarihine kadar olan dönemde hiç kullanamamış; bu tarihten sonra da sicil kaydındaki şerh nedeni ile dilediği gibi tasarruf etme olanağı bulamamıştır.

Dolayısıyla, davacının satın aldığı mala, kendisinin herhangi bir kusuru olmaksızın, kamu gücüyle el konulmuş; tasarruf hakkı kısıtlanmıştır. Hal böyle olunca; satın alan davacı açısından, o maldan elde edeceği faydanın, dava konusu menkule resmi makamlarca kamu gücüne dayanılarak el konulması tarihinde ortadan kalktığının kabulü gerekir ve böylece ortaya çıkan hukuki ayıptan -satıcının ayıba karşı tekeffülüne ilişkin hükümlere göre- davalı satıcı şirket sorumludur; burada davalının hukuki ayıbın ortaya çıkmasında kusurlu olup olmaması da sonuca etkili değildir. O halde, Bakırköy 1. Ağır Ceza mahkemesinde davaya konu aracı ithal eden firma yetkilileri hakkında açılan kamu davasında verilecek kararın- ki bu dava satıcı hakkında olsa dahi- satıcının ayıba karşı tekeffülüne dayalı eldeki davaya herhangi bir etkisi bulunmamaktadır. Mahkemece, aynı hususlara işaretle, hukuki ayıbın varlığının ve davalı satıcının bu ayıp nedeniyle, kusurlu olup olmadığına da bakılmaksızın, sorumluluğunun kabulü ile ceza davasının sonucu beklenmeden, sonuçta; satıcının ayıba karşı tekeffülü hükümleri çerçevesinde değerlendirme yapılarak, hükme varılmış olması yerindedir.> denilerek davacının, davalı ve feri müdahil vekillerinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Dairemize gönderilmesine karar verilmiştir. Dairemizce davacının işin esasına ilişkin temyiz itirazları incelenmiştir.

1- Fer'i müdahil vekili katılma yoluyla temyiz dilekçesinde hükme ilişkin itirazlarını da ileri sürmüş ise de, söz konusu dilekçe temyiz defterine kaydedilmemiş olduğu gibi, harcının da yatırılmadığı anlaşıldığından, fer'i müdahil vekilinin temyiz isteminin bu nedenle reddi gerekmektedir.

2- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

3- Davacının temyiz itirazlarına gelince dava konusu araca kamu gücüyle el konulma tarihi olan 25.06.2004 tarihinden itibaren hükmolunan alacak miktarına faiz yürütülmesi gerekirken <anılan meblağa teslim tarihinden itibaren değişen oranlarda temerrüt faizi> uygulanması doğru değildir.

Sonuç: Yukarıda (1) ve (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle fer'i müdahil ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE, (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 12.07.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 27-03-2014, 14:42   #8
üye7160

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
10.Hukuk Dairesi

Esas: 2012/18447
Karar: 2012/25721
Karar Tarihi: 14.12.2012

ALACAK DAVASI - YAŞLILIK AYLIĞININ EKSİK HESAPLANDIĞINDAN BAHİSLE FARK AYLIKLARIN TAHSİLİ İSTEMİ - USULÜNE UYGUN KESİN SÜRE VERİLEREK SONUCUNA GÖRE DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ - SOYUT KESİN SÜREYE DAYALI OLARAK DAVANIN USULDEN REDDİNİN İSABETSİZ OLUŞU

ÖZET: Dava, yaşlılık aylığının eksik hesaplandığından bahisle fark aylıkların tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, usulüne uygun kesin süre verilerek, sonucuna göre delillerin değerlendirilmesi gerekirken, soyut kesin süreye dayalı olarak davanın usulden reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

(6100 S. K. m. 66, 90, 94, 114, 120, 324, 325, 448) (1086 S. K. m. 159, 163) (5565 S. K. m. 30) (Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliği m. 45) (YHGK 18.02.1983 T. 1980/1-1284 E. 1983/141 K.) (YHGK 13.10.2010 T. 2010/17-510 E. 2010/485 K.) (YHGK 28.04.2010 T. 2010/2-221 E. 2010/241 K.) (YHGK 28.03.2012 T. 2012/19-55 E. 2012/249 K.) (YHGK 12.12.2012 T. 2012/9-1202 E. 2012/1218 K.)

Dava: Dava, yaşlılık aylığının eksik hesaplandığından bahisle fark aylıkların tahsili istemine ilişkindir.

Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın usul yönünden reddine karar verilmiştir.

Hükmün, O. ve davacı F. davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

1- O.'ın temyiz talebi yönünden;

Davayı kaybeden tarafın üçüncü kişiye rücu etmesi gibi bazı durumlarda dava sonunda verilen hüküm üçüncü kişilerin de durumunu etkileyebilir. 6100 sayılı Kanunun 66 ve devamı maddeleri ile bu durumlarda söz konusu üçüncü kişiye davaya fer'i müdahale imkanı tanınmıştır. Fer'i müdahale, üçüncü kişiye görülmekte olan bir davayı kazanmasında yararı bulunan taraf yanında katılma olanağı tanıyan bir kurumdur. Ancak üçüncü kişi taraf sıfatı kazanmaz. Çünkü davada kendisi için bir hukuki koruma talep edemez ve hakkında karar verilmez.

O., 25.11.2011 tarihli celsede ibraz edilen dilekçe ile <...davacının eşi olduğu, hak ve borçlarının davacının yaşlılık aylığı miktarının belirlenmesine ilişkin eldeki davaya bağlı olduğundan...> bahisle fer'i müdahale talebinde bulunmuştur. Mahkemece fer'i müdahale şartlarının oluşmadığı gerekçesiyle anılan şahsın talebinin reddine karar verilmiştir.

Hükmün üçüncü kişiye etkisi doğrudan olabileceği gibi dolaylı da olabilir. Ne var ki bu etki hukuki olmalıdır. Sırf ekonomik yarar, hukuki yararın varlığı için geçerli ve yeterli olmadığından, O.'ın fer'i müdahale talebinin reddine ilişkin Mahkeme kararı yerinde olup, fer'i müdahil sıfatı kazanmayan anılan şahsın hükme yönelik temyiz isteminin REDDİNE;2- Davacı F.'nin temyiz talepleri yönünden;

Davacı, 01.11.2002 tarihinde yürürlüğe giren 2002/4847 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 01.01.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5565 sayılı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu'nun 30. maddesi kapsamında yapılması gereken artışların yaşlılık aylığına yansıtılmadığı iddiasıyla; aylığının yeniden hesaplanarak fark aylıkların faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, davacıya 01.03.2012 tarihli celsede, gider avansı ile bilirkişi delil avansı yatırması için iki hafta kesin süre verilmiş, davacının gider avansını yatırıp, delil avansını verilen kesin süre içinde yatırmadığı gerekçesiyle davanın usul yönünden reddine karar verilmiştir.

Dava, 10.03.2011 tarihinde açılmıştır. Davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nda gider avansı alınmasına yönelik bir düzenleme bulunmamaktadır. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114/g maddesinde ise gider avansı dava şartı olarak düzenlenmiştir. Anılan Kanunun 120. maddesi <harç ve avans ödenmesi> başlığını taşımakta olup; <(1) Davacı, yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır.

(2) Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece, bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir.> hükmünü içermektedir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun <delil ikamesi için avans> başlıklı 324. maddesi ile; <(1) Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler.

(2) Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi halde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır.

(3) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işler hakkındaki hükümler saklıdır.> hükmü getirilmiştir.

Anılan Kanunun 325. maddesinde ise; <Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği dava ve işlerde, hakim tarafından resen başvurulan deliller için gereken giderlerin, bir haftalık süre içinde taraflardan birisi veya belirtilecek oranda her ikisi tarafından ödenmesine karar verilir. Belirlenen süre içinde bu işlemlere ait giderleri karşılayacak miktarda avans yatırılmazsa, ileride bu gideri ödemesi gereken taraftan alınmak üzere Hazineden ödenmesine hükmedilir.> hükmü yer almaktadır.

03.04.2012 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanan Hukuk Muhakemeleri Kanunu Yönetmeliğinin 45. maddesinde: <(1) Davacı, yargılama harçları ile her yıl Bakanlıkça çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır. Gider avansı, her türlü tebligat ve posta ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderler için davacıdan alınan meblağı ifade eder.

(2) Adli yardım talebiyle açılan dava ve işlerde adli yardım konusunda bir karar verilinceye kadar harç, gider ve delil avansı alınmaz. Kanunlardaki özel hükümler saklıdır.

(3) Gider avansının yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir. Dava şartı olan gider avansının yatırılmaması veya tamamlanmaması halinde, dava, dava şartı yokluğundan reddedilir.

(4) Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Delil avansı, tarafların dayandıkları delillerin giderlerini karşılamak üzere mahkemece belirlenen kesin süre içinde ödemeleri gereken meblağı ifade eder. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler. Taraflardan biri avans yükümlülüğünü yerine getirmediğinde, diğer taraf bu avansı da yatırabilir. Delil avansını yatırmayan taraf, o delilin ikamesinden vazgeçmiş sayılır. Tarafların üzerinde tasarruf edemeyecekleri dava ve işlerle, kanunlardaki özel hükümler saklıdır...> hükmü getirilmiştir. Burada gider avansı ve delil avansı birlikte düzenlenmiş olup; gider avansının, her türlü tebligat ve posta ücretleri, keşif giderleri, bilirkişi ve tanık ücretleri gibi giderler için davalıdan alınan meblağı ifade ettiği, davacının, her yıl Bakanlıkça çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorunda olduğu, delil avansının ise tarafların dayandıkları delillerin giderlerini karşılamak üzere mahkemece belirlenen kesin süre içinde ödemeleri gereken meblağı ifade ettiği vurgulanmıştır.

Öte yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 448. maddesine göre: <Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.> Bu durumda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu hükümleri tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal yürürlüğe girecektir.

Yukarıda açıklandığı üzere, Yönetmelikte gider avansının içinde delil avansı için gerekli giderler de gösterilmiştir. Gider avansının yatırılmaması halinde açılan dava, dava şartı yokluğundan reddedilir (Yön. m. 45/3); delil avansının yatırılmaması halinde ise, o delilden vazgeçilmiş sayılır (Yön. m. 45/3).

Gerek mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun'da öngörülen süreler, nitelikleri bakımından, taraflar için ve mahkemeler için konulmuş süreler olmak üzere ikiye, taraflar için konulmuş süreler ise kanunda belirtilen süreler ve hakim tarafından belirtilen süreler olmak üzere ikiye ayrılır. Kanunda belirtilen süreler; kanun tarafından öngörülmüş (cevap süresi, temyiz süresi gibi) süreler olup, bu süreler kesindir ve işlemin kanuni süresi içinde yapılıp yapılmadığı, mahkemece re'sen gözetilir. Hakimin tespit ettiği süreler ise, kural olarak kesin değildir. Hakim, kendi tayin etmiş olduğu süreyi, 6100 sayılı Kanunun 90/2. maddesine göre iki tarafı dinledikten sonra haklı nedenlere dayanarak, azaltıp çoğaltabilir ve bu sürenin, kesin olduğuna da karar verebilir. (HMK m.94/2, HUMK m. 159). Hakimin verdiği sürenin kesin olmadı için ya hakimin kesin olduğunu belirtmeksizin verdiği ilk sürede işlemin yapılmaması nedeniyle ilgili tarafın yeniden süre talep hakkının varlığı karşısında, bu talep üzerine hakimin verdiği ikinci sürenin kanundan kaynaklanan şekilde kesin olması (HUMK m. 163, c.4, HMK 94/2); ya da hakimin tayin ettiği ilk sürenin kesin olduğuna karar vermiş olması gerekir. Hakimin tayin ettiği bu ilk sürenin kesin süre olarak hukuki sonuç doğurabilmesi için, buna ilişkin ara kararının kanuna ve içtihatlara uygun şekilde oluşturulması, hiçbir tereddüde yer vermeyecek derecede açık olması ve kesin süreye uyulmamasının sonuçlarının ilgili tarafa ihtar edilmesi gerekir. Kesin süreye ilişkin ara kararının verilmesiyle karşı taraf lehine usulü kazanılmış hak doğmaktadır. Başka bir deyişle; ister kanun, ister hakim tarafından tayin edilmiş olsun, kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlemin, bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesi olanaklı değildir.

Öte yandan, mülga 1086 sayılı Kanunun 163. maddesi ile 6100 sayılı Kanunun 94. maddesi uyarınca kesin süreye ilişkin ara kararının hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açık olması taraflara yüklenen yükümlülüklerin, yapılması gereken işlerin neler olduğunun ve her iş için yatırılacak ücretin hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanması gerekir. Ayrıca verilen sürenin amaca uygun, yeterli ve elverişli olması, kesin süreye uymamanın doğuracağı hukuki sonuçların açık olarak anlatılması ve anlatılanların tutanağa geçirilmesi, bunlara uyulmaması durumunda mevcut kanıtlara göre karar verilip, gerektiğinde davanın reddedileceğinin açıkça bildirilmesi suretiyle ilgili tarafın uyarılması gerektiği her türlü duraksamadan uzaktır. Bazı hallerde kesin sürenin kaçırılması, o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, davanın kaybedilmesine neden olmaktadır. Böyle bir durumda, geciken adaletin adaletsizlik olduğu düşünülerek, davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere getirilen kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bu cümleden olarak, kesin sürenin amacına uygun olarak kullanılması ve yeterli uzunlukta olmasının yanı sıra, tarafların yargılamadaki tutumları ile süreye konu işlemin özelliğinin de göz önünde bulundurulması gerekir.

Bu yasal düzenlemeler göstermektedir ki, taraflar; dinlenmesini istedikleri tanık ve bilirkişinin veya yapılmasını istedikleri keşif ve sair işlemlerin masraflarını, mahkeme veznesine yatırmaya mecbur olup, hakim tarafından verilen sürede gerekli masrafı vermeyen tarafın talebinden sarfınazar ettiği kabul edilir. Hakimin, bu masrafların yatırılması konusunda verdiği sürenin kesin olduğunu usulünce karara bağladığı hallerde, kesin süreye uymayan tarafın bu delile dayanma olanağı kalmaz. Kesin süre tarafların yanında hakimi de bağlayacağından uyulmaması halinde, gereğinin hakim tarafından hemen yerine getirilmesi gerekir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.02.1983 gün 1980/1-1284, 1983/141; 22.11.1972 gün 8/832, 935; 13.10.2010 gün 2010/17-510-485; 28.04.2010 gün 2010/2-221-241; 28.03.2012 gün 2012/19-55-2012-249; 12.12.2012 gün 2012/9-1202-1218 sayılı kararları).

Açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde:

Mahkemece, 01.03.2012 tarihli celsede, davacıya hem gider avansı, hem de delil avansı yatırılması için iki hafta kesin süre verilmiştir. Davacı tarafından gider avansının yatırıldığı ancak bilirkişi delil avansı kesin süreye rağmen yatırılmadığı gerekçesiyle davanın usul yönünden reddine karar verilmiştir. Ne var ki; davanın reddine dayanak alınan ve kendisini vekille temsil ettirmeyen davacıya verilen kesin süreye ilişkin olup; <davacı vekiline 6100 sayılı Yasa gereğince 50 TL sabit gider avansı ile 250 TL bilirkişi avansını yatırması konusunda iki hafta kesin süre verilmesine, verilen kesin süre zarfında ara kararın yerine getirilmediği takdirde vazgeçileceğinin ihtarına> şeklindeki ara kararında, ne bilirkişinin kimlik ya da vasfı ne de bilirkişiye verilen görev belirtilmediği gibi, belirlenen sürede ara karar gereğinin yerine getirilmesinin sonuçlarının neler olduğu da açıklanmamıştır. Üstelik delil ikamesi avansı dava şartı niteliği taşımadığından kesin süre içerisinde yatırılmaması halinde, davacının delilden vazgeçmiş sayılarak davanın esası hakkında bir karar verilmesi gereği gözetilmemiştir.

Yukarıda sıralanan maddi ve hukuki olgular birlikte değerlendirildiğinde; Mahkemece, usulüne uygun kesin süre verilerek, sonucuna göre delillerin değerlendirilmesi gerekirken, yazılı şekilde soyut kesin süreye dayalı olarak davanın usulden reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

Sonuç: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 14.12.2012 gününde oybirliği ile karar verildi. (¤¤)
Old 27-03-2014, 14:45   #9
üye7160

 
Varsayılan

Fer’i müdahilin durumu

MADDE 68 - (1) Müdahale talebinin kabulü halinde müdahil, davayı ancak bulunduğu noktadan itibaren takip edebilir. Müdahil, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabilir.

(2) Mahkeme, katıldığı noktadan itibaren, taraflara bildirilen işlemleri müdahile de tebliğ eder.
Old 27-03-2014, 15:02   #10
Luck

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan YILDIZ HUKUK
Fer’i müdahilin durumu

MADDE 68 - (1) Müdahale talebinin kabulü halinde müdahil, davayı ancak bulunduğu noktadan itibaren takip edebilir. Müdahil, yanında katıldığı tarafın yararına olan iddia veya savunma vasıtalarını ileri sürebilir; onun işlem ve açıklamalarına aykırı olmayan her türlü usul işlemlerini yapabilir.

(2) Mahkeme, katıldığı noktadan itibaren, taraflara bildirilen işlemleri müdahile de tebliğ eder.

Sayın YILDIZ HUKUK,

Yukarıda sunduğunuz kararlardan ilkinde taraflarla birlikte fer'i müdahilin temyizi, ikincisinde ise müdahillik talebi reddedilen üçüncü kişinin bu kararı temyizi söz konusudur. Alıntınızda altını çizdiğiniz bölümde de belirttiğim gibi, fer'i müdahilin taraflarca temyiz söz konusu değilse tek başına temyiz yetkisi kabul edilmemektedir. Sizin verdiğiniz kararlar, bizim belirttiğimiz konuyla uyuşmamaktadır.

Kanun metni hakkında ise, müdahil, tarafın iradesiyle çelişen hiçbir işlem yapamaz; taraf temyiz etmiyorsa temyiz edemez (buna çok katıldığımı söyleyemiyorum ama Yargıtay'ın kabulü bu yöndedir), taraf davasını takip etmiyorsa onun yerine davayı takip edemez.

Örneğin 14. HD, 15.3.2011, 1569/3279
Old 27-03-2014, 15:06   #11
Av. Nurten Çelik

 
Varsayılan

Ben de Luck adlı üye gibi düşünüyorum. ancak daha önce müdahilin asli mi fer'i mi olduğunun netleşmesi gerekir.
Teşekkürlerimle
av. Nurten Çelik
Old 27-03-2014, 15:08   #12
Luck

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av. Nurten Çelik
Ben de Luck adlı üye gibi düşünüyorum. ancak daha önce müdahilin asli mi fer'i mi olduğunun netleşmesi gerekir.
Teşekkürlerimle
av. Nurten Çelik

Sayın Av. Nurten Çelik,

Zaten aslî müdahil taraftır, ilk davanın davacı ve davalısına karşı yeni bir dava açan davacı konumundadır. İlk mesajınızda davacının takip etmediğinden, davacı yanında katılan kişiden söz ettiğiniz için fer'i müdahil üzerine cevaplar verilmiştir.

Zaten aslî müdahil söz konusu ise, aslî müdahilin yanında katıldığı kişi olmaz; aslî müdahil davacıdır ve tek başına bir taraftır. Davayı tek başına takip ettiği sürece de sorun yoktur.

Saygılarımla,
Old 27-03-2014, 16:59   #13
Av. Nurten Çelik

 
Varsayılan

İlginiz için sonsuz teşekkürlir.
Av. Nurten Çelik
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Vekaletname Olmaksızın Avukatın Savcılıkta Dosyayı İnceleme Yetkisi. İsmail Doğan TUNÇBİLEK Meslektaşların Soruları 68 18-02-2013 13:26
murisin açtığı bir davayı mirasçıların takip edebilmesi ahmet varol Meslektaşların Soruları 0 11-02-2013 12:02
Kamu Avukatlarının Dava Takip edebilmesi Avukat021 Meslektaşların Soruları 7 07-05-2012 13:01
iflasın ertelenmesi davasında müdahilin davayı kabul etmesi birşey değiştirir mi avhüseyin Meslektaşların Soruları 2 02-06-2010 18:00


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06734896 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.