|
Fikri Hukuk
Deniz SOM, "Vaziyet", Cumhuriyet, 30.10.2005
FİKRİ hukukçu bir öğretim görevlisi 2001 yılında, kendi alanında doçent olmak için Üniversitelerarası Kurul'a başvuruyor. Ancak, Üniversitelerarası Kurul ''fikri hukuk diye bağımsız bir doçentlik alanı yoktur'' gerekçesiyle doçent adayına, ticaret hukuku veya medeni hukuk alanı için başvurursa sınava kabul edileceğini bildiriyor. Doçent adayı bu bildiriye kerhen uymakla beraber, eserlerinin tümünü ''fikri hukuk'' alanında sunuyor. Sınavın bu ilk aşamasında, jüri üyeleri bire karşı dört oyla doçent adayını yetersiz buluyor. Jüri üyelerinden biri sadece 2.5 sayfalık gerekçesiz bir raporla, diğeri, eserleri yeterli bulmakla beraber, 2001 yılında makalelerin hakemli dergide yayımlanması koşulu uygulanmadığı halde ''makaleler hakemli dergide yayımlanmamıştır'' gerekçesiyle olumsuz görüş beyan ediyor, bir diğeri ise ''doçent adayı bilimsel olmayan bir üslup kullanmıştır'' eleştirisiyle olumsuz görüşlere katılıyor. Doçent adayı, Üniversitelerarası Kurulu'na ilettiği itirazlar, TBMM Anayasa Komisyonu'na yazdığı mektup, hatta Cumhurbaşkanı nezdindeki yakınmaları sonucu değiştirmeyince, idari yargıya başvuruyor ve üç yıl sonra mahkeme ''doçent adayının başarılı sayılması ve sözlü sınava alınması''na karar veriyor. Doçent adayı, Ankara'daki hukuk fakültesinde, doçentlik sözlü sınavına giriyor. Beş jüri üyesi, fikri hukuk alanında doçent olmak isteyen adaya birer fikri hukuk sorusu sorduktan sonra ''ticaret hukuku'' sorusu bombardımanına tutuyor ve doçent adayı başarısız oluyor. Oysa, İdare Mahkemesi'nin kararında ''davacı fikri hukukta doçent olmak için başvurmuştur'' ifadeleri bulunuyor; doçent adayının doktora tezi, ticaret hukuku değil, fikri hukuk alanında yer alıyor. Mahkeme kararıyla başarılı sayıldığı ''eserler sınavı''na sunduğu beş kitap ve beş makale de, ticaret hukuku değil, fikri hukuk kapsamında iken ve doçent adayı bir üniversitede dört yıldır, İstanbul Barosu Staj Eğitim Merkezi'nde on yıldır, fikri hukuk dersi vermekte iken, Üniversitelerarası Kurul ''mahkeme kararına uyuyorum'' diyerek acaba samimi mi davranıyor, yoksa mahkeme kararına uymuş gibi mi yapıyor? Üniversitelerarası Kurul'un avukatı ''Ülkemizde doktorasını fikri hukukta yapmış profesör bulunmadığı için fikri hukuk bağımsız doçentlik alanı sayılamamaktadır'' derken aslında Türkiye'nin hiçbir zaman fikri hukuk alanında bir profesöre sahip olamayacağını da bildiriyor. Böylece Türkiye, fikri hukuku bağımsız alan saymayan bir düzenle Avrupa Birliği'ne girmeye çalışıyor!
|