|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
29-01-2007, 14:37 | #1 |
|
Muris Muvazaası Sayılabilir mi?
Merhabalar...
Karşılaştığım bir olay ile ilgili olarak fikir ve çözümlerinize başvurmak ihtiyacı hissettim. Şimdiden teşekkür ederim. Müvekkilimin babası , sağlığında tüm mal varlığını çocukları ve eşine sözlü olarak paylaştırmış. Ve tüm kardeşler ve anneleri bu taksime rıza göstermiş. Babaları ölmeden müvvekilimin iki ağabeyi kendilerine verilen taşınmazları tapuda devralmışlar. Ancak müvekkilim ile annesi ve kız kardeşleri böyle bir devir işlemi gerçekleştirmemişler. Ayrıca baba vefat ettikten sonra ki kardeşler ve anne kendi rızaları ile taşınmazlardan birini daha ağabeylerine devretmiş. Onlarda bu taşınmazı satıp tabiri caiz ise parasını yemişler. Babaları vefat ettikten sonra müvekkilim, iki ağabeyinin babalarından kalan diğer mallar için yani , babalarının sağlığında müvekkilime ve annesi ile kız kardeşlerine bıraktığı malların taksimi için dava açma hazırlığında olduğunu öğrenmişler. Öncelikle 1) Babanın sağlığında , müvekkilimin ağabeylerinin devraldığı taşınmazlar için tapu iptali ve tescil davası açabilir miyim? 2) Sonradan verilen ve ağabeyleri tarafından satılan taşınmazın satış bedelinden müvekkilimin miras hissesi oranında talepte bulunabilir miyim? 3) İzale-i şüyu davası açılır ise babanın sağlığında sözlü olarak kardeşler arasında malların taksim edildiğini ve iki erkek kardeşin bu taksime rıza gösterdiğini ispatlayarak davanın reddini sağlayabilir miyim ? Biraz uzun oldu galiba . Ama konuyu iyi anlatabilmek amacıyla ayrıntılı yazmam gerektiğini düşündüm Görüş ve cevaplarınız için şimdiden çok teşekkür ederim. İyi çalışmalar... |
29-01-2007, 16:40 | #2 |
|
Öncelikle babanın ağabeye yaptığı satış açık muvazaadır. İptal edilir.fakat artık onlarda başkalarına sattığından giden gitmiştir arsayı almasanız da parasını talep edebilirsiniz.2. Şık böyle bir hakkınız yok ama şöyle yapabilirsiniz babanın ağabeylere sattığı arsa için tapu iptali ve tescil mümkün olmazsa arsanın değerinin bilirkişi incelemesinden sonra tespit edilecek değere göre terditli dava açarsınız 3 . Kişi iyi niyetliyse dava terditli olarak arsa değeri mesela 100 milyar çıkacak dava sonunda siz ağabeylerin mevcut miras hissesine tedbir istersiniz davayı kazanınca da size 20 milyar düşüyor icra yoluyla arsanın satışından hakkınız alırsınız ya da ağabeylerin evine arabasına haciz koyarsınız izale-i şüyu davası açılırsa sözlü vasiyetnamenin şartları olursa olur ama hiç sanmıyorum dava reddedilmez.
|
29-01-2007, 18:25 | #3 |
|
kesinlikle muris muvazası.yüzdeyüz iptal sebebi.3. kişilere karşı dava ikame edilebilir.Tabi aralarında ölümden sonra rızai taksim yoksa
|
29-01-2007, 22:47 | #4 |
|
1. Miras bırakan sağlığında mal varlığını mirasçılar arasında dağıtmak istemesini söylemesinin hukuken geçerli bir yönü yoktur. Miras bırakanında katılımı ile yazılı taksim sözleşmesi yapılsaydı geçerli olurdu. Miras bırakan eşit paylaştırmayı sözlü olarak bildirmiş fakat bunu resmen gerçekleştirmemiştir. Ortada sözlü vasiyet koşulları yok.
Soruda anlatılan koşullara göre;miras bırakanın sağlığında diğer kardeşlere yapılan temlikler “ muris muvazaası” olarak kabul edilebilir. Ölümden sonra kardeşler arasındaki temliklerde muvazaanın devamı sayılır. 3. Kişilerin durumuna gelince, bunların iyiniyetli olup olmadığına bakılır. Eğer muris muvazaasını ve sonraki muvazaayı bilebilecek durumda iseler 3. Kişilerde sorumlu olur. Kötüniyet ispat edilemezse 3. Kişiye karşı dava açılamaz. a.Bu durumda, 3. Kişiler kötüniyetli iseler , bunlar ve diğer kardeşler davalı olarak gösterilerek aleyhlerine “ muris muvazaası nedeniyle tapu iptali “ olmadığı takdirde tenkis davası açılabilir. b. 3. Kişiler iyiniyetli ise, kardeşler aleyhine bedel olmadığı takdirde tenkis davası açılabilir. 2. Beliren koşullara göre ortaklığın giderilmesi davası ile muris muvazaası arasında bir bağlantı kurulması bence mümkün değil. Ortaklığın giderilmesi davası kendi koşullarına göre görülür. Tapu kayıtları iptal edilinceye kadar geçerlidir ve hukuken hüküm ifade eder. Bu davada mevcut tapu kayıtları esas alınarak sonuca gidilir. Saygılarımla. |
01-02-2007, 21:46 | #5 |
|
muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar taraflar ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir.
muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Muris muvazaası açılabilir ancak yukarıda belirttiğiniz bir durumu biraz irdelemek istiyorum. muris muvazaasında asıl araştırılan husus miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açığa çıkarılmasıdır. yukarıda belirtilen durumda mirasbırakanın sağlığında tüm mirasçılar arasında bir denkleştirme yoluna gidildiği yönündedir. bu iddianızdan daha cok miras bırakanın taşınmazı kendi erkek çocuklarına satması için herhangi zorunlu bir nedeninin bulunup bulunmadığı, bunun yanında satın alan çocukların satım gücünün bulunup bulunmadığı gibi hususlar üzerinde durmanız olayı bu doğrultuda açıklayarak mahkemeye başvurmanız gerektiğinin kanaatindeyim olayı iddia şekliniz bu noktada çok büyük bir önem taşımaktadır. zira miras bırakanın sağlığında yapmış olduğu denkleştirmelerde genelde muvazaa davasının reddedildiği yönünde içtihatlar mevcut. bu konuya dikkatinizi çekmek istiyorum 1. sorunuzun cevabı: muris muvazaası nedenine dayanarak tapu iptali ve tescili istenebilir (ayrıca muvazaa davası ispatlanamadıgı taktirde zamanaşımına uğramamışsa varsa tenkiste istenebilir aynı dilekçe ile) 2. sorunuzun yanıtı ise kanımca burada müvekkillerinizin elinde yazılı bir belge bulunması durumunda anne ile kızı taraf muvazaasına dayanarak dava açabilirlerdi. ancak taraf muvazaasında mutlaka yazılı delil şartı aranmaktadır. bu hususta elinizde devir işlemine yönelik herhangi bir yazılı belge varsa bu yola başvurmanızı öneririm 3. sorunuzda yücel hocamında belirttiği gibi iki dava birbirinden tamamen farklı davalardır. ve her dava kendi koşulları içinde görülür. |
01-02-2007, 22:00 | #6 |
|
T.C.
Y A R G I T A Y 2.Hukuk Dairesi Sayı : ESAS KARAR 2003/16790 2004/1101 Y A R G I T A Y İ L A M I İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ :B 1.A.H. TARİHİ :7.4.2003 NUMARASI :657-279 DAVACI :Hasan ve Hüseyin DAVALI :Mustafa ve ark. DAVA TÜRÜ :Vasiyet ve Tapu İptali TEMYİZ EDEN avacılar Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen ve yukarıda tarih numarası gösterilen hükmün temyizen mürafaa icrası suretiyle tetkiki istenilmekle duruşma için tayin olunan * 16.12.2003 günü temyiz eden davacılar vekili ve karşı taraf davalılardan Mustafa vekili geldi. Diğer davalılar tebligata rağmen gelmediler. Gelenlerin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü. 1-Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre davacıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir. 2-Miras bırakan Mustafa 28.5.1992 tarihinde 1153 numaralı parseli İskender'e satmış, bir ay sekiz gün sonra da 6.7.1992'de bu kişi tarafından davalı Mustafa ya on iki milyon karşılığı devredilmiştir. Gerek miras bırakan tarafından İskender'e devredilirken, gerekse İskender tarafından davalı Mustafa ya intikal ettirilirken herhangi bir bedel ödemediği toplanan deliller ile sabittir. Görünüşteki Satış Sözleşmelerinin Borçlar Yasasının 18. maddesine göre muvazaalı olmasına, gizli bağış sözleşmelerinin ise şekil koşuluna uyulmadan yapılmış bulunmasına göre geçersizdir. (1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İç.Bir.Kararı) Mahkemece bu parselle ilgili davanın kabulü gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya aykırıdır. SONUÇ:Temyiz edilen hükmün 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, kararın bozma kapsamı dışında kalan yönlere ilişkin temyiz itirazlarının ise REDDİNE, duruşma için takdir olunan 375.000.000 Tl. vekalet ücretinin davalılardan alınıp davacılara verilmesine, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine oybirliğiyle karar verildi. 29.01.2004 (Prş.) Başkan Üye Üye Üye Üye |
01-02-2007, 22:14 | #7 |
|
T.C.
Y A R G I T A Y 1.HUKUK DAİRESİ E. 2001/13256 K. 2001/176 T. 15.01.2002 YARGITAY İLAMI Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal ve tesçil isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.Ancak, verilen kararın toplanan delillere ve dosya içeriğine uygun olduğu söylenemez. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler. Hemen belirtmek gerekirki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış güçünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirascıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamıyacağıda kuşkusuzdur. Hal böyle olunca, miras bırakandan tüm mirascılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı,tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirascıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı böylece yukarda değinilen anlamda bir paylaştırma kasdının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır. Somut olaya gelince, dava konusu 108 parsel sayılı 19.500 m2 miktarlı taşınmazın miras bırakan tarafından davalıya 3.6.1969 tarihinde ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile temlik edildiği, murisin 1320 doğumlu olup 14.1.2000 tarihinde murisin eşinin ise kendisinden evvel 28.11.1989 tarihinde öldükleri, murise davalı oğlunun baktığı, muris üzerinde 15 parsel sayılı 8050 m2 miktarlı kargir ev ve narenciye bahçesi niteliğindeki taşınmaz ile 322 parsel sayılı 36.185 m2 miktarlı narenciye bahçesinin bulunduğu, murisin sağlığında davalı aleyhine akde aykırılıktan bir dava da açmadığı anlaşılmaktadır.Belirlenen olgular ve toplanan deliller yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın mal kaçırma değil, ölünceye kadar oğlu tarafından bakılmak amacıyla temlikte bulunduğu neticesine varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.Davalının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine ve 4.12.2001 tarihinde yürürlüğe giren Av.ücret tarifesinin 14.maddesi gereğince gelen temyiz eden vekilleri için 250.000.000 TL. duruşma avukat parasının temyiz edilenden alınmasına 15.1.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |
01-02-2007, 22:16 | #8 |
|
daha önce Gamze DÜLGER isimli meslektaşımız bu konuya ilişkin emsal karar eklemiş bu linki takip etmenizde de yarar görüyorum
http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=5267 |
22-02-2007, 10:35 | #9 |
|
T.C.
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2005/9199 K. 2005/9804 T. 19.9.2005 • TAPU İPTALİ VE TESCİL (Muris Muvazaası- Miras Bırakanın Varlıklı Ve Mal Satmaya İhtiyacı Bulunmayan Bir Kişi Ve Davalının İse Alış Gücü Bulunmaması/Taşınmazın Satış Değerinin De Sembolik Nitelikte Kalmasına Göre Talebin Kabulü Gereği )• MURİS MUVAZAASI ( Miras Bırakanın Davalının Kardeşine Bir Taşınmazı Temlikinin Muvazaalı Olarak Temlik Ettiği Mahkeme Kararı İle Sabit Olması - Davalıya Temlikinin De Muvazaalı Olduğu/Tapu İptali Ve Tescili Talebinin Kabulü Gereği ) • MİRASTAN MAL KAÇIRMA ( Miras Bırakanın Varlıklı Ve Mal Satmaya İhtiyacı Bulunmayan Bir Kişi Ve Davalının İse Alış Gücü Bulunmaması/Taşınmazın Satış Değerinin De Sembolik Nitelikte Kalmasına Göre Tapu İptali Ve Tescili Talebinin Kabulü Gereği ) 4721/m.706 818/m 18,23 2644/m 26 ÖZET :Miras bırakanın varlıklı ve mal satmaya ihtiyacı bulunmayan bir kişi olduğu, davalının ise alış gücü bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan taşınmazın keşfen saptanan gerçek değerine nazaran akitte gösterilen bedelinin sembolik nitelikte kaldığı da görülmektedir. Öte yandan miras bırakan tarafından davalının kardeşine bir taşınmazı temlikinin muvazaalı olduğu mahkeme kararı ile benimsenerek iptal isteğinin kabul edildiği sabittir. Bu durumda, miras bırakanın çekişmeli taşınmazı davalıya temlikinin bedelsiz, muvazaalı ve mirastan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır. DAVA :Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları babaanneleri A. 'nun i 055 ada 69 parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunan binanın 2. kat 6 nolu bağımsız bölümünü mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı olarak torunu davalı M.' e temlik ettiğini ileri sürerek payları oranında iptal ve tescil isteminde bulunmuşlardır. Davalı, satışın gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, satış işleminde muvazaa olmadığı, murisin davacılara da sağlığında kazandırmalarının bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S. 'in raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR ava, Muris muvazaasıı hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 69 parsel sayılı taşınmazdaki 2. kat 6 nolu bağımsız bölümün 27.5.1997 tarihli akitle ve satış yolu ile davalıya temlik edildiği görülmektedir. Davacı, anılan temlikin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürmüş ve eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "Muris Muvazaasıı" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; miras bırakanın varlıklı ve mal satmaya ihtiyacı bulunmayan bir kişi olduğu, davalının ise alış gücü bulunmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan taşınmazın keşfen saptanan gerçek değerine nazaran akitte gösterilen bedelinin sembolik nitelikte kaldığı da görülmektedir. Öte yandan miras bırakan tarafından davalının kardeşi S.'la Adana'da bulunan bir taşınmazı temliki nedeniyle o yerde açılan dava sonucu verilen Adana 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 4.12.2003 tarih ve 2002/888 esas - 2003/986 karar sayılı kararı ile temlikin muvazaalı olduğu benimsenerek iptal isteğinin kabul edildiği sabittir. Beri yandan miras bırakanın davacılara sağlığında bir kısım kazandırmalarda bulunduğu yolundaki savunmada kayden doğrulanmamıştır. Bu durumda, belirlenen olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın çekişmeli taşınmazı davalıya temlikinin bedelsiz, muvazaalı ve mirastan mal kaçırma amaçlı olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. SONUÇ :Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü H.U.M.K.'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 19.9.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |
22-02-2007, 10:36 | #10 |
|
T.C.
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2005/5913 K. 2005/6859 T. 5.6.2005 • MURİS MUVAZAASI ( Tespitinde Ülkenin Gelenek Ve Görenekleri Toplamsal Eğilimleri Miras Bırakanın Sözleşmeyi Yapmakta Haklı Ve Makul Bir Sebebi Olup Olmadığı Davalının Alış Gücü Olup Olmadığı Satış Bedeli İle Rayiç Bedel Arasındaki Farkın Nazara Alınacağı ) • TAPU İPTALİ TESCİL TALEBİ (Muris Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği ) • MİRASÇILARDAN MAL KAÇIRMA ( Tapu İptali Tescil Talebi - Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği ) • İSPAT ( Tapu İptali Tescil Talebi -Muris Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği ) • TANIK (Muriss Muvazaasının Tanık Dahil Her Türlü Delille İspatlanabileceği ) 818/m.18 1086/m288-293 ÖZET :Muriss muvazaasının tespiti yönünden ülkenin gelenek ve görenekleri, toplamsal eğilimleri, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir sebebi olup olmadığı, davalının alış gücü olup olmadığı, satış bedeli ile rayiç bedel arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olguların nazara alınması gerekir.Muris muvazaasıı tanık dahil her türlü delil ile ispat edilebilir. Tüm deliller toplanarak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. DAVA :Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada; Davacılar, miras bırakanın çekişme konusu taşınmazlarını mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak davalıya temlik ettiğini ileri sürüp; tapu iptali ve tescil istemişlerdir. Davalı, dava konusu taşınmazları muristen ve murisin kardeşlerinden bedellerini ödemek suretiyle satın aldığını belirtip, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davacıların yazılı akde dayanılarak yapılan satış ve hibe işlemlerinin muvazaalı olarak davalıya yapıldığını gösterir aynı hukuki mahiyette bir delil ibraz edemedikleri ve iddialarını ispatlayamadıkları gerekçesiyle açılan davaların reddine karar verilmiştir. Karar, davacı A. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi S.T.'nin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR ava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, temliklerin resmi akitle yapıldığı, iddianın aynı güçte delille kanıtlanması gerektiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bilindiği Üzere uygulamada ve öğretide "Muris Muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı'nda açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanun'un 706, Borçlar Kanunu'nun 213 ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince, çekişme konusu taşınmazların miras bırakan tarafından davalıya temlik edildiği, davacı tarafından anılan temliki işlemlerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olarak yapıldığının ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır. Bu iddianın, tanık beyanı dahil her türlü delille ispatlanabileceğinin, yasal ve yargısal uygulamalar gereği olduğu kuşkusuzdur. Hal böyle olunca; öncelikle miras bırakana ait veraset ilamının getirtilmesi ve gerektiğinde Medeni Yasa'nın 640. maddesi uyarınca işlem yapılması, tarafların gösterdikleri ve gösterecekleri tüm delillerin toplanması, bu arada taşınmazların imar görmesi nedeniyle imar evraklarının ve öncesinin getirtilmesi, davanın kanıtlanması halinde, miras bırakan tarafından davalıya yapılan temlikin ne ölçüde imar parsellerine yansıdığının saptanıp gözetilmesi ve toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru değildir. SONUÇ avacı A'nın temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.06.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |
22-02-2007, 10:36 | #11 |
|
T.C.
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ E. 2005/2390 K. 2005/5489 T. 3.5.2005 • MURİS MUVAZAASI ( Tapu İptali Ve Tescili - Murisin Gözlenen Gerçek İrade Ve Amacı Saptanması Ve Murisin Sözleşme Yapmakta Haklı Ve Makul Bir Nedeninin Bulunup Bulunmadığı Tespiti Gereği ) • TAPU İPTALİ VE TESCİL DAVASI (Muris Muvazaasısı - Davalı Tarafın Alış Gücünün Olup Olmadığı/Satış Bedeli İle Sözleşme Tarihindeki Gerçek Değer Arasındaki Farkın Ve Taraflarla Muris Arasındaki Kişisel İlişkinin Değerlendirilmesi Gereği ) • MURİSİN GERÇEK AMACININ SAPTANMASI GEREĞİ (Muris Muvazaasıı Nedeniyle Tapu İptali Ve Tescil Davası - Davalı Tarafın Alış Gücünün Olup Olmadığı/Satış Bedeli İle Sözleşme Tarihindeki Gerçek Değer Arasındaki Farkın Tespiti Gereği ) • ALICININ ALIŞ GÜCÜ ( Muris Muvazaasısı Nedeniyle Tapu İptali Ve Tescil Davasında Olup Olmadığının Tespiti Gereği ) 4721/m 706 818/m 213 2644/m 26 ÖZET ava, Muris Muvazaasıı hukuksal nedenine dayanan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. Murisin yaptığı temliki işleminin muvazaalı olup olmadığının tespiti için murisin gözlenen gerçek irade ve amacı duraksamaya yer vermeyecek şekilde aydınlığa kavuşturulmalıdır. Bunun için de, ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, murisin sözleşme yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı tarafın alış gücünün olup olmadığı hususlarıyla satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki farkın ve taraflarla arasındaki kişisel ilişkinin değerlendirilmesi gerekir. DAVA :Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, miras bırakanları N.U.'nun mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla 1 nolu parseldeki 136/189 payını muvazaalı olarak M.'ye satış suretiyle temlik ettiğini, M.'nin de payı miras bırakanın oğlu olan Ş. ve gelini olan G.'ye satış yoluyla muvazaalı devrettiğini ileri sürerek iptal ve miras payları oranında tescil isteğinde bulunmuşlardır. Davalılar, satışın gerçek olduğunu belirtip davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, miras bırakanın yaptığı temliki işlemin muvazaalı olduğunun ispatlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar vekili tarafından süresinde duruşmalı temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 3.5.2005 Salı günü saat 9.15'de daireye gelmeleri için taraf vekillerine tebligat yapıldığı halde gelmedikleri anlaşıldı, incelemenin dosya üzerinde yapılmasına, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra bilahare Tetkik Hakimi A. Sevil Çalıkoğlu'nun raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: KARAR ava, Muris muvazaasıı hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden, toplanan delillerden davacıların miras bırakanı N.'nin malik bulunduğu 1 parsel sayılı taşınmazdaki 136/189 payına isabet, eden bahçeli evini 13.1.1995 tarihli akitle davalılardan M.'ye temlik ettiği, adı geçenin de taşınmazı 6.3.1997 tarihli akitle diğer davalılar Ş. ve G.'ye intikal ettirdiği görülmektedir. Davacılar, anılan temliklerin kendilerinden mal kaçırmak amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır. Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide ""Muris muvazaası"" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi ( mevsuf-vasıflı ) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme, tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanununun 213 ve Tapu Kanununun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince, miras bırakanın SSK emeklisi olup sosyal güvencesinin bulunduğu, mesken nitelikli taşınmazın temliki için geçerli bir sebep ileri sürülmediği, ilk kayıt maliki M.'nin edindiği taşınmazdan yararlanmadan diğer davalılara intikal ettirdiği, davalılar Ş. ve G.'nin ise yeterli alış gücüne sahip olmadıkları, bunun yanında gerek ilk satış gerekse ikinci satış işleminde öngörülen satış bedellerinin gerçek değerinin çok altında bulunduğu dosya kapsamı ile sabittir. Belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın çekişmeli taşınmazı temlikteki gerçek amacının davacı kızlarını miras haklarından mahrum bırakarak tek erkek evladı olan davalı Ş. ve onun eşine intikal ettirmek olduğu sonucuna varılmaktadır. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile reddedilmiş olması doğru değildir. SONUÇ avacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK'nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 3.5.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |
22-02-2007, 10:38 | #12 |
|
T.C
Y A R G I T A Y 1.HUKUK DAİRESİ Sayı:Esas 2005 Karar 3429/3748 Mahkemesi : B. Asliye H. H. Tarihi : 30.11.2004 Nosu : 657-867 Davacı : Zehra v.s. Davalı : Gürcan ÖZET : Muris muvazaası olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Taraflar arasında görülen davada; Davacılar, babaları olan miras bırakan Süleyman ın kendilerinden mal kaçırma amacıyla 181 ve 7 parsel sayılı taşınmazlarını satış şeklinde davalı torununa temlik ettiğini; işlemin muvazaalı olduğunu ileri sürerek, taşınmaz tapularının iptaliyle payları oranında adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir. Davalı, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, elbirliği ile mülkiyette, mirasçıların her birinin kendi payı için iptal-tescil isteğinde bulunamayacağı gerekçesiyle, davanın usul yönünden reddine karar verilmiştir. Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR- Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, elbirliği ortaklığından söz edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 Tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekirki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince: davacıların miras bırakanın mirasçıları olduğu anlaşılmaktadır. Davanın dayanağı yukarda sözü edilen 1.4.1974 Tarih ½ Sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararıdır. Anılan karar mirasçıların miras payları oranında istekte bulunmalarını olanaklı kılmıştır. Hal böyle olunca, davacıların istemlerinin yukarıdaki ilke ve olgulara göre araştırılıp incelenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle davanın reddi isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 30.3.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |
22-02-2007, 10:38 | #13 |
|
T.C. Y A R G I T A Y
Birinci Hukuk Dairesi E. 1995/8737 K. 1995/11789 T. 19.9.1995 * TAPU İPTALİ VE TESCİL * MURİS MUVAZAASI ÖZET : "Muris muvazaası"; gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek isteyen miras bırakanın, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede, iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmesidir. Görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradesini yansıtmadığından, gizli bağış sözleşmesi ise yasal şekil şartlarını taşımadığından bu tür sözleşmeler geçersizdir. (818 s. BK. m. 18, 213) (743 s. MK. m. 634) (YİBK., 1.4.1974 gün ve 1/2 s.) Davacı tarafından, davalı aleyhine açılan tapu iptali-tescil davasının yapılan yargılamasında, mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın bir kısım davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istemli temyiz edilmekle; dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, Borçlar Yasasının 18.maddesinden kaynaklanan muvazaa hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir. Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada, miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için, esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih, 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de MK.nun 634, BY.nın 213 ve Tapulama Yasasının 26.maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak, resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleşiyle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Somut olaya gelince; Davacıların murisin oğlu ve kızı; davalıların ise, iki oğlu torunu ve gelini oldukları, murisin 402-1439-1345-1341-1339 parsel sayılı taşınmazlarını değişik tarihlerde davalılara satış suretiyle temlik ettiği tartışmasızdır. Davalılar, murisin sağlığında davacılara da, taşınmazlar verdiğini, mallarını taksim ettiğini savunmuşlardır. Bu durumda murisin mallarını çocukları arasında taksim etmeyi amaçlayıp amaçlamadığının açıklığa kavuşturulmasında zorunluluk vardır. Hal böyle olunca, savunmada sözü edilen ve davacılara verildiği iddia edilen taşınmazların tapu kayıtlarının tüm tedavülleriyle getirtilmesi miras bırakan tarafından mı verildiğinin belirlenmesi, gerekçede zikredilen 1992/244-1994/274 sayılı dosya ile savunmada bildirilen 1993/283-1995/91 sayılı dosyaların getirtilmesi, tüm delillerin birlikte değerlendirilerek murisin paylaştırmayı amaçlayıp amaçlamadığının saptanması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı biçimde davanın kabul edilmesi doğru değildir. Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü, HUMK.nun 428. maddesi gereğince (BOZULMASINA), peşin alınan harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.5.1995 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 6.000.000 lira duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 19.9.1995 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |
22-02-2007, 10:39 | #14 |
|
T.C
Y A R G I T A Y 1.HUKUK DAİRESİ Sayı: Esas 2005 Karar 7006/9494 Mahkemesi :K.Ç. 2.As.H.H. Tarihi :15.3.2005 Nosu :243-182 Davacı :İbrahim Davalı :Nildeniz 'e vesayeten Faruk ÖZET: Muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakla birlikte, taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir. Taraflar arasında görülen davada; Davacı, çekişmeli 2694 sayılı parseldeki payını 3.kişilere olana borcundan dolayı emaneten davalının miras bırakanı Namık 'a devrettiğini ancak tapuda satış gösterildiğini, bu hususta harici belge de düzenlendiğini ileri sürerek tapusunun iptaliyle adına tescilini istemiştir. Davalı vasisi, olayı sonradan öğrendiğini, harici belgedeki imzanın miras bırakana ait olduğunu belirtmiştir. Mahkemece, kanıtlanamadığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 13/9/2005 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili avukat S.İlgün geldi. Davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı, bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü: -KARAR- Dava, taraf muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 5694 sayılı parseldeki davacı payının 8.10.2003 tarihli resmi akitle davalının miras bırakanı Namık a satış yoluyla temlik edildiği anlaşılmaktadır. Davacı, anılan temliki işlemin gerçeği yansıtmadığını, muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır. Bilindiği üzere; muvazaa kısaca irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanabilir. Muvazaada taraflar üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak için anlaşarak bazen aslında bir sözleşme yapma iradesi taşımadıkları halde görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar (mutlak muvazaa). Veya gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemektedirler ( nispi muvazaa ) Yanlar, ister salt bir görünüş yaratmak için, ister başka bir sözleşmeyi gizlemek amacıyla, sözleşme yapsınlar görünüşteki sözleşme gerçek iradelerine uymadığından, tabandaki sözleşmede tapulu taşınmazlarda şekil koşullarını taşımadığından geçersizdir. Her ne kadar muvazaayı düzenleyen Borçlar Kanununun l8. maddesinde ve öteki kanun hükümlerinde muvazaalı sözleşmelerin hüküm ve sonuçları hakkında bir açıklık bulunmamakta ise de; taraflar arasında alacak ve borç ilişkisi doğurmayacağı, muvazaanın varlığının hiçbir süreye bağlı olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği, mahkemece kendiliğinden (resen) göz önünde bulundurulması gerektiği, belirli bir sürenin geçmesi, sebebin ortadan kalkması veya ilgililerin olur (icazet) vermesi ile geçerli hale gelmeyeceği, uygulamada ve bilimsel görüşlerde ortaklaşa kabul edilmektedir. Hemen belirtmek gerekirki, muvazaa nedeniyle geçersiz sözleşmeye dayanılarak bir taşınmazın tapuda temliki yapılmışsa bu tescil yolsuz bir tescil hükmündedir. Tapuda yapılan temlik ve tesciller illi işlemler olduğundan tapunun dayanağı sözleşme geçersiz ise tapu kaydının da Medeni Kanunun 1025. maddesine göre iptali gerekir. Ayrıca muvazaalı sözleşmeler yapıldığı andan itibaren taraflar arasında hüküm ve sonuç doğurmayacağından açılan dava sonunda verilen karar, yenilik doğurucu (inşai) bir hüküm değil, açıklayıcı (ihdasi) bir hüküm durumundadır. Öte yandan, muvazaanın varlığını iddia eden taraf veya bunların ardılı (halefi) sıfatı ile hareket eden, başka bir anlatımla sözleşmenin yanlarından birine teb'an dava açan kişi Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince bu iddiasını ispat etmek zorundadır. Senede bağlı bir sözleşmeye karşı muvazaa iddiası, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 288 ve 290. maddelerinde belirtildiği üzere ancak yazılı delille kanıtlanabilir. Sözleşme aynı kanunun 293. maddesinde sözü edilen yakın akrabalar arasında yapılmış olsa dahi muvazaanın yazılı delille ispat edilmesi gerekir. Böyle bir sözleşmenin resmi şekilde yapılması halinde dahi olayın özelliği itibariyle adi yazılı delilin yeterli olacağı öğretide ve kararlılık kazanmış içtihatlarda ortaklaşa kabul edilmiştir. İşte bu görüşten hareketle 5.2.l947 tarih 20/6 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararında taraf muvazaası ve takma ad ( namı-müstear) davalarında iddianın ancak yazılı delille kanıtlanabileceği kabul edilmiştir. Somut olaya gelince; davacı, iddiasının kanıtı olarak "sözleşme" başlıklı belge ibraz etmiş, belgedeki imzanın davalının miras bırakanına ait bulunduğu davalı temsilcisi tarafından kabul edilmiştir. Hal böyle olunca, anılan belgenin yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek değerlendirilmesi, bunun yanında HUMK'nun 292.maddesinin de dikkate alınması, ondan sonra bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK'nun 428.maddesi uyarınca BOZULMASINA, 4.12.2004 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 400,00 YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, peşin alınan harcın temyiz edene iade edilmesine, 13.9.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
muris muvazaası | av.tuğbabal | Miras Hukuku Çalışma Grubu | 50 | 09-09-2016 17:50 |
muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil | dilekgulsen | Meslektaşların Soruları | 14 | 03-02-2016 14:25 |
Elbirliği/paylı Mülkiyet-ortaklığın Giderilmesi-men'i Müdahale-muris Muvazaası | madagaskar | Miras Hukuku Çalışma Grubu | 25 | 05-12-2014 14:01 |
Muris muvazaları | Yusuf ayık | Meslektaşların Soruları | 26 | 25-03-2010 13:39 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |