Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Emsal Karar...

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 29-11-2010, 15:23   #1
savunma

 
Varsayılan Emsal Karar...


Selamlar..
YHGK 2009/1-401 E. 2009/473 K.
1.HD 2009/1864 E. 2009/2711 K.
1.HD 2008/4665 E. 2008/9308 K.
1.HD 2007/6328 E. 2007/7159 K.
6.HD 2005/11033 E. 2005/12240 K
Bu kararlardan bir yada ikisini gönrebilecek meslektaşlara şimdiden teşekkür ederim.
Old 29-11-2010, 15:40   #2
üye29588

 
Varsayılan

Sayın Savunma,

T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi

Esas: 2009/1864
Karar: 2009/2711
Karar Tarihi: 04.03.2009

ÖZET: Davalının taşınmazı kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez. Diğer taraftan, davacının oğlu ile davalının ayrı yaşamakla birlikte evliliklerinin devam etmekte olmasının davacının mülkiyet hakkı karşısında taşınmazı davalının kullanmasının haklı ve geçerli nedeni olarak da kabul edilemez. Hal böyle olunca; elatmanın önlenmesi isteğiyle birlikte davacının, davalıya gönderdiğini ileri sürdüğü ihtarnamenin mevcudiyeti halinde, ihtarnamenin tebliği tarihi gözetilmek suretiyle belirlenecek ecrimisile hükmedilmesi; aksi halde muvafakatin dava açılmakla geri alındığının kabulü ile elatmanın önlenmesine, ancak ecrimisil isteğinin reddine karar verilmesi gerekir.

(4721 S. K. m. 683) (6570 S. K. m. 12)

Dava ve Karar: Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 1186 ada 1. parsel sayılı taşınmazdaki mesken niteliğindeki 5 no’lu bağımsız bölümün kayden davacıya ait olduğu, davalının kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmamakla beraber ikamet etmek suretiyle çekişmeli bağımsız bölümü kullandığı anlaşılmaktadır.

Davacı, davalının gelini olduğunu, oğlu ile birlikte oturmasına dair verdiği izne dayalı olarak taşınmazı kullandıklarını, ancak oğlunun gelini ile aralarının açılması nedeniyle oğlunun, davalı aleyhine aynı yer mahkemesinde açtığı boşanma davası nedeniyle oğlunun çekişmeli yeri terk ederek davalı ile ayrı yaşadıklarını, davalının kullanılmasına muvafakatinin olmadığını, bu nedenle taşınmazı terk etmesi için ihtar çekmesine rağmen davalının tasarrufunu sürdürdüğünü ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.

Hemen belirtilmelidir ki, davacı kayır maliki olup, Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanmaktadır.

Taraflar arasında bir kira ilişkisinde bulunmamaktadır. Esasen davalı ile birlikte davacının oğlunun taşınmazı muvafakate dayalı olarak tasarruf ettikleri dosya kapsamı ile sabittir.

Dava açılmış olmakla muvafakatin geri alındığının kabulü gerekir.

Kaldı ki, davacının davalıya ihtar çekerek taşınmazı boşaltmasını istediği de sabittir. Öte yandan, davalının taşınmazın aile konutu olduğu yolundaki savunmasına kayıt maliki davacı ile davalının (ve eşiyle) arasında hukuki bir ilişki kurulmadığına göre davacıyı olayda 6570 Sayılı Yasa’nın 12. maddesi hükmünün uygulama yeri bulunmadığı da açıktır.

O halde, davalının taşınmazı kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez. Diğer taraftan, davacının oğlu ile davalının ayrı yaşamakla birlikte evliliklerinin devam etmekte olmasının davacının mülkiyet hakkı karşısında taşınmazı davalının kullanmasının haklı ve geçerli nedeni olarak da kabul edilemez.

Hal böyle olunca; elatmanın önlenmesi isteğiyle birlikte davacının, davalıya gönderdiğini ileri sürdüğü ihtarnamenin mevcudiyeti halinde, ihtarnamenin tebliği tarihi gözetilmek suretiyle belirlenecek ecrimisile hükmedilmesi; aksi halde muvafakatin dava açılmakla geri alındığının kabulü ile elatmanın önlenmesine, ancak ecrimisil isteğinin reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.

Sonuç: Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK. un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 04.03.2009 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Dava, elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, dava reddedilmiştir.

Somut olayda, davacı kayıt maliki davalı onun gelinidir. Davacının dava dışı oğlu ile davalı arasında boşanma davası görülmekte olup, henüz sonuçlanmamıştır. Çekişmeli bağımsız bölüm davalı ile eşine aile konutu olarak kullanılmak üzere özgülenmiştir.

Hemen belirtilmelidir ki, Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinden kaynaklanan tasarruf yetkisi ancak yasal nedenlerle sınırlanabilir. Ancak, yasal olarak eşler bir arada (birlikte) yaşarlar.

Ortak haneyi (ortak konutu) eşlerden birinin terk etmiş olması konutun bu özelliğini değiştirmez.

Olayda, nizalı yerin karı koca tarafından bu şekilde kullandığı tartışmasızdır. Aile konutu kavramından çok yasal olarak bir arada yaşama durumunda bulunan kişiler onay verildiğinde bu onayın birlikte yaşayan (yaşaması gereken) kişilerin bir bölümü yönünden geri alınıp alınmayacağı önem kazanmaktadır. Bu tür bir davranış dürüstlük kuralıyla bağdaştırılmamalıdır.

Kaldı ki, halen evlilik birliği devam etmektedir. Tüm bu nedenlerle mahkemenin davanın reddine ilişkin kararının doğru olduğunu ve onanması gerektiğini düşündüğümüzden sayın çoğunluğun bozma kararına katılamıyoruz.
Old 29-11-2010, 15:42   #3
üye29588

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi

Esas: 2008/4665
Karar: 2008/9308
Karar Tarihi: 16.09.2008

ÖZET: Somut olayda ihtarnamenin tebliği tarihinden itibaren davalılara ihtarnamede belirtilen sürede gözetilmek suretiyle dava tarihine kadar geçen dönem için belirlenecek ecrimisilin hüküm altına alınması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile değinilen süreç dışında kalan diğer zamanlar içinde ecrimisil yönünden yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi kabul tarzı itibariyle de bölünebilir nitelikte bulunan ecrimisilin de davacının payı gözetilmeksizin tamamı üzerinden hüküm altına alınmış olması isabetsizdir.

(4721 S. K. m. 683) (1136 S. K. m. 164)

Dava: Taraflar arasında görülen davada;

Davacı, kayden paydaşı olduğu 3311 ada 7 parsel sayılı taşınmaza davalıların bina ve bahçe yapmak suretiyle müdahale ettiklerini ileri sürerek el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteğinde bulunmuştur.

Davalılar, çekişmeli taşınmazın mülkiyetinin ihtilaflı olduğunu, 1996 yılında yükleniciden satın aldıklarını bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, kayden davacının paydaşı bulunduğu çaplı taşınmaza davalıların haklı bir nedenleri olmaksızın müdahale ettikleri gerekçesiyle el atmanın önlenmesi isteğinin kabulüne, ecrimisil isteğinin kısmen kabulüne, ileriye yönelik ecrimisil talebinin de reddine karar verilmiştir.

Karar, taraf vekillerince süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 16.09.2008 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden Emine vs. vekili Avukat H.Ö. ile yine temyiz eden Avukat T. vekili Avukat B.N.Ü. geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verilen ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi S.A. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.

Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, özellikle davalıların kayden davacının paydaşı bulunduğu taşınmaza haklı ve geçerli bir nedenleri bulunmaksızın el attıkları belirlenmek suretiyle el atmanın önlenmesine ve kural olarak ecrimisilin hüküm altına alınmasında bir isabetsizlik yoktur. Bu yönlere değinen davalıların temyiz itirazları yerinde değildir, reddine.

Ancak, davacı 25.05.2005 tarihinde İzmir 25. Noterliğince davalılara çektiği ihtarname ile taşınmazda fuzuli şagil olduklarını belirterek taşınmazı terk etmelerini, aksi takdirde dava açılacağını ve ecrimisil isteneceğini bildirmiştir.

Gerçekten de, davalıların çekişme konusu yeri 1996 yılından beri kullandıkları dosya kapsamı ile sabittir. Bu şekildeki uzun süre kullanmaya kayıt malikinin ses çıkarmamış olması, taşınmazın kullanılmasına muvafakat verildiği şeklinde değerlendirilmeli ve ihtarname ile muvafakatin geri alındığı kabul edilmelidir.

O halde, ihtarnamenin tebliği tarihinden itibaren davalılara ihtarnamede belirtilen sürede gözetilmek suretiyle dava tarihine kadar geçen dönem için belirlenecek ecrimisilin hüküm altına alınması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile değinilen süreç dışında kalan diğer zamanlar içinde ecrimisil yönünden yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi kabul tarzı itibariyle de bölünebilir nitelikte bulunan ecrimisilin de davacının payı gözetilmeksizin tamamı üzerinden hüküm altına alınmış olması da isabetli değildir.

Sonuç: Tarafların bu yönlere değinilen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesi'nin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden tarafların vekilleri için 550,00'şer YTL duru?ma avukatlık parasının karşılıklı olarak alınıp birbirlerine verilmesine ve alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.09.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi
Old 29-11-2010, 15:43   #4
üye29588

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
1.Hukuk Dairesi

Esas: 2007/6328
Karar: 2007/7159
Karar Tarihi: 21.06.2007

ELATMANIN ÖNLENMESİ DAVASI - MUVAFAKATİN GERİ ALINMIŞ OLMASI - ECRİMİSİLE HÜKMEDİLMESİ GEREĞİ - İHTARNAME GÖSTERİLMESİ

ÖZET: Dava açılmış olmakla muvafakatin geri alındığının kabulü gerekir. Kaldı ki, davacının davalıya ihtar çekerek, taşınmazı boşaltmasını istediği de sabittir. Öte yandan, davalının taşınmazın aile konutu olduğu yolundaki savunmasına kayıt maliki davacı ile davalının (ve eşiyle) arasında hukuki bir ilişki kurulmadığına göre davacıyı bağlamayacağı ve önem ifade etmeyeceği de tartışmasızdır. Bir başka ifade ile somut olayda 6570 sayılı Yasanın 12. maddesi hükmünün uygulama yeri yoktur. O halde, davalının taşınmazı kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez. Diğer taraftan, davacının oğlu ile davalının ayrı yaşamakla birlikte evliliklerinin devam etmekte olmasının davacının mülkiyet hakkı karşısında taşınmazı davalının kullanmasının haklı ve geçerli nedeni olarak kabul edilemez.

(6570 S. K. m. 12) (4721 S. K. m. 683)

Dava: Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, çekişme konusu üzerinde "kargir ev" niteliğinde bina bulunan 437 ada 16 parsel sayılı taşınmazın kayden davacıya ait olduğu, davalının kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmamakla beraber binadaki bir bölümü kullandığı anlaşılmaktadır.

Davacı, davalının gelini olduğunu, oğlu ile birlikte oturmasına dair verdiği izne dayalı olarak taşınmazı kullandıklarını, ancak oğlunun gelini ile aralarının açılması nedeniyle oğlunun davalı aleyhine aynı yer mahkemesinde açtığı boşanma davasının ret ile sonuçlanıp kesimleştiğini ve bunun üzerine oğlunun çekişmeli yeri terk ederek davalı ile ayrı yaşadıklarını, taşınmazı terk etmesi için davalıya ihtar çekmesine rağmen tasarrufunu sürdürdüğünü ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.

Hemen belirtilmelidir ki, davacı kayıt maliki olup, Türk Medeni Kanunu'nun 683.maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanmaktadır. Taraflar arasında bir kira ilişkisi de bulunmamaktadır. Esasen davalı ile birlikte davacının oğlunun taşınmazı muvafakate dayalı olarak tasarruf ettikleri dosya kapsamı ile sabittir.

Dava açılmış olmakla muvafakatin geri alındığının kabulü gerekir. Kaldı ki, davacının davalıya ihtar çekerek, taşınmazı boşaltmasını istediği de sabittir. Öte yandan, davalının taşınmazın aile konutu olduğu yolundaki savunmasına kayıt maliki davacı ile davalının (ve eşiyle) arasında hukuki bir ilişki kurulmadığına göre davacıyı bağlamayacağı ve önem ifade etmeyeceği de tartışmasızdır. Bir başka ifade ile somut olayda 6570 sayılı Yasanın 12. maddesi hükmünün uygulama yeri yoktur. O halde, davalının taşınmazı kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez. Diğer taraftan, davacının oğlu ile davalının ayrı yaşamakla birlikte evliliklerinin devam etmekte olmasının davacının mülkiyet hakkı karşısında taşınmazı davalının kullanmasının haklı ve geçerli nedeni olarak kabul edilemez.

Hal böyle olunca; elatmanın önlenmesi isteğiyle birlikte davacının davalıya çektiği ihtarname de gözetilmek suretiyle belirlenecek ecrimisile hükmedilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle davanın reddine karar verilmesi olması doğru değildir.

Sonuç: Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK’nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 21.06.2007 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.


KARŞI OY YAZISI

Davacı tarafından davalı aleyhine açılan el atmanın önlenmesi davası mahkemece ret edilmiş, davacının temyizi üzerine davanın kabul edilmesi gerektiği belirtilerek bozulmuştur. Aşağıda açıklanan nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği düşüncesindeyiz:

Nizalı taşınmaz davacıya ait çaplı taşınmaz olup davalı ile evli olan dava dışı oğlunun oturmasına izin verdiği ve davalının da eşine verilen bu onay nedeni ile eşi ile birlikte aile konutu olarak kullandıkları konusunda bir niza bulunmamaktadır. Davacı da davalıya çektiği uyarıda taşınmazın aile konutu olarak kullanıldığını kabul etmektedir. Taşınmazın karı-koca tarafından aile konutu olarak kullanılması sırasındaki aralarındaki geçimsizlik nedeni ile dava dışı koca tarafından davalı aleyhine boşanma davası açılmış ve davacının iddiasına göre koca yani davacının oğlu evi terk etmiştir. Davacı karı koca arasında mevcut bulunan boşanma davası nedeni ile artık davalının kendisine ait bu evde oturamayacağını belirten ihtarı çekmiş sonra da bu davayı açmıştır. Yapılan bu açıklamalardan anlaşılacağı gibi davalı davacının dava dışı oğluna verdiği onay nedeni ile bu taşınmazda ikamet etmekte ve aile konutu olar5ak kullanılmaktadır. Boşanma davasının açılması aile konutunun kullanımının sona ermesini gerektirmez, davalının bu evden boşanma davası nedeni ile tedbirden ayrılması konusunda verilmiş bir mahkeme kararı da mevcut değildir, ayrıca boşanma davası da ret ile sonuçlanmış ve kesinleşmiş olup evlilik birliği yasal olarak devam etmektedir. Davacı dava dışı davalının eşi olan oğluna verdiği taşınmazın kullanımına dair rızasını geri almamıştır, sadece davalının taşınmazı kullanmasına karşı çıkmaktadır. Eşe verilen taşınmazın kullanımı ile ilgili onay devam ettiğinde, bu onayın yasal olarak aile konutu olan taşınmazda davacı kabul etmese bile davalıya oturma hakkı vereceğine, aile birliğini bozacak biçimde dava dışı eşe oturma izni verilip eşinin çıkartılmasının yasal bir dayanağı bulunmamasına göre davanın reddine dair verilen yerel mahkeme kararı doğrudur.

Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın onanması gerektiğinden Sayın Çoğunluğun bozma gerekçesine katılmıyoruz.
Old 29-11-2010, 15:44   #5
üye29588

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
6.Hukuk Dairesi

Esas: 2005/11033
Karar: 2005/12240
Karar Tarihi: 27.12.2005

TAHLİYE DAVASI - FUZULİ İŞGAL - 6570 SAYILI YASA KAPSAMI - KİRACI VEYA ŞAGİLİN TAHLİYE EDİLMESİ SÜRECİ - FUZULİ İŞGAL SEBEBİYLE TAHLİYE DAVASININ KİRACIYA YÖNELTİLMESİNİN GEREKMEMESİ

ÖZET: 6570 Sayılı Yasa kapsamına giren yerler için Yasanın 12. maddesi gereğince kiracı veya fuzuli şagil hakkında akde aykırılıktan dava açılabilir. Kiracı veya fuzuli şagil hakkında aralarında zorunlu dava arkadaşlığı olmadığından ayrı ayrı dava açılabileceği gibi birlikte davalı gösterilmek suretiyle de kiralanandan tahliyeleri istenebilir. Kiracının tahliyesi için daha önce kendisine süreli bir ihtarın tebliğ edilmesi, verilecek süre içerisinde kiralananın akde uygun hale getirilmesinin istenmesi ve bu ihtarın sonuçsuz kalması gerekir. Kiralayan tarafından kiracıya tebliğ ettirilecek ihtarnamede verilecek süre uygun bir süre olmalıdır. Davalı kiralananda kiracının vekili ya da temsilcisi olarak değil bizzat kendi adına iş yapmaktadır. Kira sözleşmesinde kiracı olarak yer almayan davalının kiralanandaki konumu fuzuli şagildir. Yukarda açıklandığı üzere fuzuli işgal nedeniyle açılacak tahliye davasının kiracıya yöneltilmesi gerekmez.

(6570 S. K. m. 12)

Dava: Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı tahliye davasına dair karar davacı tarafından süresi içinde temyiz edilmiş olmakla dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Karar: Uyuşmazlık, fuzuli işgal nedeniyle kiralananın tahliyesine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, dava dilekçesinde, H. isimli şahsın kiralananda 10.04.2003 tarihli sözleşme ile kiracı olduğunu, ancak mahkeme aracılığı ile yaptırılan tespitte taşınmazda <E. Kot Galerisi> adıyla faaliyet gösteren iş yerinin davalı A. adına kayıtlı olduğunun saptandığını, perakende satış fişinin de B. adına olduğunun tespit edildiğini, kiralananın kiracı dışında bir şahıs tarafından işletildiğini belirterek, davalının fuzuli işgal nedeniyle kiralanandan tahliyesini talep etmiştir.

Davalı, kira sözleşmesini ağabeyi olan H.'ın yaptığını ancak dükkânı birlikte işlettiklerini, kiracının yurt dışına çıkma durumu olduğundan resmi kayıtların kendisi adına yapıldığını, davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.

6570 Sayılı Yasa kapsamına giren yerler için Yasanın 12. maddesi gereğince kiracı veya fuzuli şagil hakkında akde aykırılıktan dava açılabilir. Kiracı veya fuzuli şagil hakkında aralarında zorunlu dava arkadaşlığı olmadığından ayrı ayrı dava açılabileceği gibi birlikte davalı gösterilmek suretiyle de kiralanandan tahliyeleri istenebilir. Kiracının tahliyesi için daha önce kendisine süreli bir ihtarın tebliğ edilmesi, verilecek süre içerisinde kiralananın akde uygun hale getirilmesinin istenmesi ve bu ihtarın sonuçsuz kalması gerekir. Kiralayan tarafından kiracıya tebliğ ettirilecek ihtarnamede verilecek süre uygun bir süre olmalıdır. Fuzuli şagil hakkında açılacak davada kendisine önceden ihtar gönderilmesi koşulu aranmaz.

Olayımıza gelince; dava konusu edilen kiralanan davacı tarafından 10.04.2003 başlangıç tarihli ve bir yıl süreli kira sözleşmesi ile dava dışı H.'a kiralanmıştır. Sözleşmenin özel şartlar bölümü 4. maddesinde kiralanan yerin kiralayanın yazılı izni olmadan başkasına devredilemeyeceği kararlaştırılmıştır. Davacı tarafından E. Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 2005/119-120 D. İş sayılı dosyası ile 22.04.2005 tarihinde yaptırılan tespitte ise <E. Kot Galeri> ismiyle konfeksiyon işi yapılan kiralananda vergi levhasının davalı A. adına olduğu satış fişinin de yine dava dışı B. adına düzenlendiği saptanmıştır. Davalı kiralananda kiracının vekili ya da temsilcisi olarak değil bizzat kendi adına iş yapmaktadır. Vergi levhasının kendi adına olması da bu hususu doğrulamaktadır. Kira sözleşmesinde kiracı olarak yer almayan davalının kiralanandaki konumu fuzuli şagildir. Yukarda açıklandığı üzere fuzuli işgal nedeniyle açılacak tahliye davasının kiracıya yöneltilmesi gerekmez. Mahkemece davanın kabulüyle davalının kiralanandan tahliyesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması hatalı görüldüğünden kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile H.U.M.K. 'nun 428.maddesi uyarınca hükmün BOZULMASINA, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 27.12.2005 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Old 29-11-2010, 15:45   #6
üye29588

 
Varsayılan

T.C. YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas: 2009/1-401
Karar: 2009/473
Karar Tarihi: 04.11.2009

FUZULİ İŞGAL NEDENİYLE TAHLİYE VE ECRİMİSİL DAVASI - ELATMANIN ÖNLENMESİ İSTEMİ - DAVACININ DAVALIYA ÇEKTİĞİ İHTARNAMENİN GÖZETİLECEĞİ - ECRİMİSİLE HÜKMEDİLMESİ GEREĞİ - DAVANIN REDDİNİN İSABETSİZ OLUŞU

ÖZET: Somut olayda elatmanın önlenmesi isteğiyle birlikte davacının davalıya çektiği ihtarname de gözetilmek suretiyle belirlenecek ecrimisile hükmedilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle davanın reddi isabetsizdir.

(4721 S. K. m. 683) (6570 S. K. m. 12) (1086 S. K. m. 429) (1 HD. 21.06.2007 T. 2007/6328 E. 2007/7159 K.)

Dava: Taraflar arasındaki <fuzuli işgal nedeniyle tahliye ve ecrimisil> davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Çerkezköy 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 27.12.2006 gün ve 2005/619-2006/1388 sayılı kararın incelenmesinin davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi'nin 21.06.2007 gün ve 2007/6328-7159 sayılı ilamı ile;

(…Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.

Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, çekişme konusu üzerinde <kargir ev> niteliğinde bina bulunan 437 ada 16 parsel sayılı taşınmazın kayden davacıya ait olduğu, davalının kayıttan ve mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmamakla beraber binadaki bir bölümü kullandığı anlaşılmaktadır.

Davacı, davalının gelini olduğunu, oğlu ile birlikte oturmasına dair verdiği izne dayalı olarak taşınmazı kullandıklarını, ancak oğlunun gelini ile aralarının açılması nedeniyle oğlunun davalı aleyhine aynı yer mahkemesinde açtığı boşanma davasının redle sonuçlanıp kesinleştiğini ve bunun üzerine oğlunun çekişmeli yeri terk ederek davalı ile ayrı yaşadıklarını, taşınmazı terk etmesi için davalıya ihtar çekmesine rağmen tasarrufunu sürdürdüğünü ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.

Hemen belirtilmelidir ki, davacı kayıt maliki olup, Türk Medeni Kanununun 683. maddesinden kaynaklanan mülkiyet hakkına dayanmaktadır. Taraflar arasında bir kira ilişkisi de bulunmamaktadır. Esasen davalı ile birlikte davacının oğlunun taşınmazı muvafakata dayalı olarak tasarruf ettikleri dosya kapsamı ile sabittir.

Dava açılmış olmakla muvafakatin geri alındığının kabulü gerekir. Kaldı ki, davacının davalıya ihtar çekerek taşınmazı boşaltmasını istediği de sabittir. Öte yandan, davalının taşınmazın aile konutu olduğu yolundaki savunmasına kayıt maliki davacı ile davalının (ve eşiyle) arasında hukuki bir ilişki kurulmadığına göre davacıyı bağlamayacağı ve önem ifade etmeyeceği de tartışmasızdır. Bir başka ifade ile somut olayda 6570 Sayılı Yasanın 12. maddesi hükmünün uygulama yeri yoktur. O halde, davalının taşınmazı kullanmasının haklı ve geçerli bir nedeninin bulunduğu söylenemez. Diğer taraftan, davacının oğlu ile davalının ayrı yaşamakla birlikte evliliklerinin devam etmekte olmasının davacının mülkiyet hakkı karşısında taşınmazı davalının kullanmasının haklı ve geçerli nedeni olarak kabul edilemez.

Hal böyle olunca; elatmanın önlenmesi isteğiyle birlikte davacının davalıya çektiği ihtarname de gözetilmek suretiyle belirlenecek ecrimisile hükmedilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirmeyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir…) gerekçesiyle oyçokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Karar: Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K. nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 04.11.2009 gününde ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.


KARŞI OY YAZISI

Davacı tarafından dayalı aleyhine açılan el atmanın önlenmesi davası sonucu mahkemece davanın reddine dair verilen karar özel tarafından gerekçesinde belirtilen nedenlerle bozulmuş, direnme kararı üzerine Yüksek Kurul tarafından aynı gerekçelerle yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir. Aşağıda açıklanan nedenlerle bozma kararına katılamıyorum:

Davacı ve taşınmazın maliki olan kişi gelini olan dayalı aleyhine eldeki davayı açarak taşınmaza olan haksız el atmasının önlenmesini istemiştir. Doğal olarak T.M.Y. 683. maddesine göre mülkiyet hakkına tecavüzde bulunulan kişinin bu davayı açmakta hukuki yararı vardır. Ancak böyle bir davanın dinlenebilmesi için kullanımın haksız olması gerekir. Dosyada bulunan delillere göre davalının böyle bir haksız kullanımı yoktur. Çünkü bu taşınmazın dava dışı davacının oğlu davalının kocası olan kişiye ailesi yani dayalı ile birlikte bedelsiz oturmak üzere verildiği gerek tarafların, gerek mahkemenin gerekse dairenin kabulündedir. Bu durumda kullanımın haksız olması için gereken koşul davalının eşine verilen onayın bir uyarı ile geri alındığının bildirilmesi veya onay verilen kişi aleyhine dava açılmasıdır. Somut olayda ne davacının dava dışı oğluna verdiği onayı alması ne de onun hakkında bir dava açması söz konusudur.

Yüksek Özel Daire bozma kararında dava açılması ile onayın alındığını, bu nedenle davalının kullanımının haksız fil durumuna düştüğünü belirtmektedir. Dava açılması ile onayın geri alındığının kabul edilebilmesi için davanın onay verilen kişiye karşı açılması gerekir, oysa burada onay verilen oğla karşı davacının açtığı bir dava bulunmadığından kendisine onay verilen kişiye tebaan taşınmazı kullanan kişinin kullanımının haksız fil durumuna düşmesi mümkün değildir.

İlke olarak şu hususu belirtmekte yarar vardır; bir kişiye taşınmazın kullanımı için onay verildiğinde ona tebaan kullanacak kişilere de onay verilmiş sayılır. Örneğin Babanın kullanımına onay verildiğinde yasal olarak onunla birlikte oturması gereken velayeti altındaki çocuğunun da oturmasına onay verilmiştir. Bu nedenle babaya verilen onay kaldırılmadıkça velayeti altında ve babaya tebaan oturan çocuklar aleyhine açılacak bir el atmanın önlenmesi davası dinlenemez. Keza gerek Anayasaya gerekse yasalara göre aile toplumun temelidir ve yasal olarak karı-koca aynı yerde birlikte otururlar. Olayımızda olduğu gibi kocaya verilen onay kaldırılmadığı sürece ona tebaan oturan eşi aleyhine açılan boşanma davası dinlenemez.

Somut olaya gelince: Kendisine oturma izni verilen dava dışı ve davacının oğlu ile dayalı evlidir, ancak aralarında boşanma davası vardır. Bilindiği gibi boşanma davasının varlığı tarafların birlikte oturdukları konutu ortak konut olmaktan çıkarmaz, ancak isteyen boşanma davası devam ettiği sürece ortak konuttan ayrılabilir. Bu ayrılma hukuki ayrılma değil fiili ayrılmadır ve ortak konutu ortak konut olmaktan çıkarmaz. Olayımızda da dava dışı koca boşanma dav ası nedeniyle fiili olarak konuttan ayrılmıştır. Yukarıda açıklanan ilkeye göre taşınmaz halen karı-koca yönünden ortak konut olmaya devam ettiğinden ve dayalı kadının kullanımı kocaya tebaan olduğundan kullanımının haksız olduğu söylenemez. Çünkü koca bu eve boşanma davası devam ettiği sürece her zaman geri dönme hakkına sahiptir. Kaldı ki eldeki davanın devamı sırasında karı-koca arasında görülen boşanma davası ret ile sonuçlanmış ve kesinleşmiştir, konut ortak konut (özelde aile konutu) olmaya devam etmektedir. Eldeki bu dava kabul edilip kesinleştiğinde şöyle bir durum ortaya çıkacaktır; koca eve gelmiştir, eşi olan kadın da kocası ile birlikte oturmak için eve geldiğinde hakkındaki kesin hüküm nedeniyle bu eve giremeyecektir. Böylelikle toplumun temeli olan aile birliği kesin mahkeme kararı ile fiilen ortadan kaldırılmış olacaktır. Böyle bir durumun hukuki olduğunu söylemek mümkün değildir.

Görüşmeler sırasında taşınmazın aile konutu olmasının mülkiyet hakkı sahibi davacıyı ilgilendirmeyeceği bu nedenle el atmanın önlenmesi davasının kabulü gerektiği yolunda görüşler ileri sürülmüştür. Bu görüş ilke olarak doğrudur. Ancak olayımızın bu ilke ile ilgisi yoktur. Aile konutu karı-koca arasında birlikte oturdukları konutla ilgilidir, oysa burada tartışılması gereken şey sadece ve sadece davacının verdiği onayın halen ayakta olup olmadığıdır. Kullanımı için onay verilen taşınmaz dayalı ve eşinin aile konutu olarak oturdukları yer olmayıp örneğin bir yazlık da olabilirdi.

Görüşmeler sırasında ileri sürülen düşüncelerden birisi de mülkiyet hakkının kutsal olduğu davacının bu hakkı kullanmasına engel olunamayacağı hususudur. Bu düşünce olarak doğrudur, ancak mülkiyet hakkı sahibinin onayı ile taşınmazın kullanımının haksız fil oluşturduğunu söylemek hukuken mümkün değildir ve en azından bunun ileri sürülmesi hakkın kötüye kullanılmasıdır.

Açıklanan bu nedenlerle yerel mahkeme kararının onanması görüşündeyiz.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
emsal karar bulma eke Meslektaşların Soruları 3 18-03-2012 21:04
Emsal Karar Sayilir Mi? avukatlutfi Meslektaşların Soruları 0 02-02-2010 22:18
Emsal Karar avukatmurat Meslektaşların Soruları 2 17-10-2008 09:26
CMK Alacakları İle İlgili Emsal Karar üye18332 Hukuk Haberleri 6 16-05-2008 22:46


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05914593 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.