Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Yıllar Öncesine Ait Alacak Bugünkü Değerden İstenebilir mi?

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 27-12-2006, 22:45   #1
Av. Salim

 
Varsayılan Yıllar Öncesine Ait Alacak Bugünkü Değerden İstenebilir mi?

Merhaba Arkadaşlar,
Buradaki bir köyden 1972 de yılında kadastro ve tapulama geçiyor. Tarla sahibinin yeri orman olarak tescil ediliyor ve tapulama bu şekilde kesinleşiyor. Yani vatandaşa tarlası orman sayıldığı için tapu verilmiyor.

Aynı vatandaş orman olan bu araziyi kendi malı imiş gibi köy senediyle 1987 yılında bizim müvekkile satıyor. O gün itibariyle ciddi bir para (satış bedeli) ödeniyor tarlaya.
Satım işi köy senediyle yapılıyor. Satım senedinde satılan yer ve satış bedeli yazılı, o tarih itibariyle 1,5 milyon (Birbuçuk milyon) TL. ya (yıl 1987) satış yapılıyor. (Bu miktar da yani Satış bedeli de senette yazılı) Şu an itibariyle bu para 25 milyarlık (25 bin YTL.lik) bir miktara tekabül ediyor. Bunu da şuradan biliyor, o tarihte bu tarlayı almak için hayvan satmış, aynı miktarda hayvanın bugünkü değeri de 25 bin YTL kadar.

Bu arada tapusuz orman vasfındaki tarlayı hiç bu durumu bize söylemeden satan adam ölüyor, şu anda adamın mirasçı olarak çocukları var, mali durumları da fena değil, hatta içelerinden birisi de hakim. Bizim vatandaş kendisine satılan yerin orman arazisi olduğunu ise şimdi yeni öğreniyor, çünkü şu anda orman idaresi gelip burası orman deyip yere ağaç dikmeye başlamış. Daha önce yer tamamen ekilip biçilen tarla vasfında olduğundan bizimki hiç şüphelenmiyor yerin ormana tapulu olabileceğini düşünmüyor bile, satan şahıs da bu arazi benim deyip parayı almış o zaman.

Şimdi;
Adamın bize orman olan yeri kendi malı ve arazisi imiş gibi satması aldatma ve dolandırmadır, bu nedenle haksız alınan satış bedelinin iadesi gerekir diye düşünüyorum. Bu gerçekten dolandırıcılık sayılabilir mi? Eğer sayılırsa adam öldüğüne göre tarla da orman tarafından elimizden alınıp el konulduğuna göre satış bedelinin iadesini mirasçılardan isteyebilir miyiz? Ölenin mirasçıları onun haksız edindiği bu paradan (sebepsiz iktisap) kurallarına göre sorumlu olurlar mı, durum yeni anlaşıldığına göre 1 yıllık zaman aşımı şimdi mi başlar?

Davayı haksız iktisap kurallarına göre açıp mirasçılara karşı kazansak bile biz ödenen paranın bugünkü değerini talep edebilir miyiz? Çünkü sene 1987 verilen para 1,5 milyon TL. (yani YTL olarak 1 YTL 50 kuruş) . Bu konuda yargı içtihadı olan arkadaş var mı?
Şimdiden teşekkürler.
Old 28-12-2006, 00:09   #2
Aybüke Kağan

 
Varsayılan

Sayın meslektaşım,
Kadastro tesbit davası için öngörülen 10 yıllık süre geçirilmiş.Ayrıca MK gereğince kimse tapudaki mevcut durumu bilmediğini ileri süremez.Harici satış sözleşmesi hukuki sonuç doğurmaz ve iyiniyet iddiası dinlenmez.Kazadırıcı zamanaşımından yararlanılması da olayınızda mümkün değil.Sebepsiz zenginleşme hükümleri dışında hukuki dayanağınız yok gibi.Elinde içtihat kararı olan arkadaşlarımız iletirlerse bende memnun olurum.Saygılarımla.
Old 28-12-2006, 18:47   #3
Av. Salim

 
Varsayılan

Evet sanki eski alacakların bugünkü değere uyarlanarak istenebilmesi gibi bir içtihat sanki duymuştum ama bulamıyorum bir türlü.
Old 28-12-2006, 21:32   #4
Av.Ergün Vardar

 
Acil Zamanaşımı

Sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talep ettiğiniz alacağınız zamanaşımına uğrmış durumdadır.Diğer taraftan 1987 yılındaki bir değerin günün ekonımik koşulllarına uyalanarak talep edilmesi ile ilgili bu olayla örtüşebilecek bir içtihadı devrim kabul ederim.
Old 30-12-2006, 13:33   #5
erdal7

 
Varsayılan

DENKLEŞTİRİCİ ADALET


YARGITAY

13. HUKUK DAİRESİ

E. 2004/15304

K. 2005/3040

T. 1.3.2005

• GEÇERSİZ SÖZLEŞMELERİN TASFİYESİ ( İadeye Karar Verilirken Satış Bedeli Olarak Verilen Paranın Alım Gücünün İlk Ödeme Tarihindeki Alım Gücüne Ulaştırılması Gereği )

• DENKLEŞTİRİCİ ADALET KURALI ( Geçersiz Sözleşmelerin Tasfiyesi - İadeye Karar Verilirken Satış Bedeli Olarak Verilen Paranın Alım Gücünün İlk Ödeme Tarihindeki Alım Gücüne Ulaştırılması Gereği )

• SEBEPSİZ ZENGİNLEŞME ( İadeye Karar Verilirken Satış Bedeli Olarak Verilen Paranın Alım Gücünün İlk Ödeme Tarihindeki Alım Gücüne Ulaştırılmaması Halinde Oluştuğu - Geçersiz Sözleşmelerin Tasfiyesi )

• İADE KAPSAMI ( Geçersiz Sözleşmenin İfa Edilmeyeceğinin Öğrenildiği Tarihin Esas Alınması Gereği )

• TAPUSUZ TAŞINMAZIN HARİCEN SATIŞI ( Ödenen Bedelin İadesi Talebi - İadeye Karar Verilirken Satış Bedeli Olarak Verilen Paranın Alım Gücünün İlk Ödeme Tarihindeki Alım Gücüne Ulaştırılması Gereği )

818/m. 61


ÖZET : Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı dikkate alınmalıdır. İadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması gerekir. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade borçlusu haksız zenginleşmiş olacaktır. Öte yandan iadenin kapsamı belirlenirken geçersiz sözleşmenin ifa edilmeyeceğinin öğrenildiği tarih esas alınmalıdır. Bu nevi davalarda mahkemece yapılacak iş, davacının ödediği paranın çeşitli ekonomik etkenlerdeki artışlar nazara alınarak ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırmaktan ibarettir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, 20.11.1993 tarihli harici sözleşme ile davalı Z'den 20.000.000 TL bedelle bir taşınmaz satın aldığını, bu davalının taşınmazın tapusunu diğer davalı H'den aldıktan sonra devredeceğini söyleyip, yıllarca kendisini oyaladığını, tapuya gittiğinde bu yerin üçüncü şahıs adına kayıtlı olduğunu öğrendiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle şimdilik taşınmazın dava tarihindeki rayiç değerinden 4.000.000.000.-TL'nin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan H. davanın reddini dilemiş; diğer davalı savunmada bulunmamıştır. Mahkemece, evveliyatı tapulu olan harici sözleşmeye ve davaya konu taşınmazın dava dışı Hazine adına tespit görüp, tespit tutanağının 12.10.1998 tarihinde kesinleştiği, davacının bu tarih itibariyle rayiç değerini akidi olan davalı Z'den isteyebileceği gerekçe gösterilmek ve bilirkişi raporu esas alınmak suretiyle 1.050.000.000.TL.' nin Z'den tahsiline, diğer davalı hakkındaki davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalılardan Z. tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre her iki tarafın sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Taraflar arasında düzenlenen 20.11.1993 tarihli taşınmaz mülkiyetinin devrini içeren harici sözleşme BK. 213, MK. 706 ( Eski MK. 634 ) ve Tapu Kanunu 26. Noterlik Kanunu 60. maddeleri gereğince geçersizdir. O nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler.
Ne var ki hukuken geçersiz sözleşmeden kaynaklanan bu nitelikteki bir uyuşmazlığın haksız iktisap kurallarına göre çözümlenip tasfiye edilebilmesi için öncelikle haksız iktisabın kapsamını tesbitteki ilke ve esasların açıklanmasında zaruret vardır.
Geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin malvarlığından diğerinin malvarlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi, denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının malvarlığından istifade ederek kendi malvarlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
Bilindiği gibi ülkemizde yaşanan enflasyon uzun yıllar boyu yüksek oranlarda seyretmiş ve paramızın değeri ( alım gücü ) de bununla ters orantılı olarak devamlı düşmüştür. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve çok daha az olduğu bir gerçektir.
Bugüne kadar uygulanan kurallara göre geçersiz sözleşme gereğince alıcının akit tarihinde verdiği paranın aynı miktarda iadesine karar verilmesi, gerçek hayatta büyük sarsıntılara, tutarsızlıklara, adalete karşı var olması gereken güvenin sarsılmasına neden olmuş, kamu vicdanında haklı eleştiri konusu yapılmıştır. Hukuk kuralları, gerçek hayata uygun olduğu, toplumun adalet ihtiyacına cevap verebildiği sürece hayatiyetini devam ettirip saygınlık sağlar ve hukuk kuralı olma özelliğini korur. O nedenle hukuk kuralları, görevli organlarca değiştirilinceye, bu konuda yeni düzenlemeler yapılıncaya kadar zedelenmeden gerçek hayata, çağın gereklerine uygun olarak yorumlanıp uygulanmalıdırlar. Bu görevin ise yargıya ait olduğunda duraksamaya yer yoktur. Nitekim gerek Yargıtay kararlarında ve gerekçe öğretide bu görüşe paralel düşünceler bulunmaktadır.
Akit öncesi sorumluluk kurallarının geçersiz sözleşmelerde de uygulanması gerektiği, geçersiz sözleşmelerden dolayı olumsuz zararın istenebileceği, bu zarar kapsamında kaçırılan fırsat karşılığının da bulunduğu, olumsuz zararın bazı özel durumlarda olumlu zarar kadar dahi olabileceği, MK.'nun 2. maddesine göre akdin geçersizliğinin ileri sürülemiyeceği hallerdeki zarar kavramları, hep bu zaruretin sonucu ortaya konulan düşünce ve uygulamalardır. Yargının asıl görevi toplumun huzurunu sağlamaktır. Bunun için uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır.
Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davalı, tapulu taşınmazı 20.11.1993 tarihinde davacıya haricen satıp teslim etmiş ve satış bedeli olan 20.000.000.- TL'yi almıştır. Bu para satış tarihindeki alım gücü ile davalının mal varlığına girip kalmıştır. Harici satım sözleşmesinde tapunun hangi tarihte verileceği konusunda bir açıklık da bulunmamaktadır.
Diğer yandan iadenin kapsamını belirlemede geçersiz sözleşmenin artık ifa edilemeyeceğinin öğrenildiği tarih önem arzeder. İade hakkını kullanmakta geciken alacaklı kendi kusuru ile artan zararını iade borçlusundan isteyemez.
Bu durumda mahkemece yapılacak iş; davacının 20.11.1993 tarihinde ödemiş olduğu 20.000.000.-TL'nin çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle azalan alım gücünün ( enflasyon tüketici eşya fiyat endeksi, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar vs. ) ortalamaları alınmak, akdin ifasının imkansız hale geldiği kadastro tespit tutanağının kesinleştiği 12.10.1998 tarihinde alım gücü, yukarıda açıklanan ilke ve esaslar çerçevesinde ve gerektiğinde bu konuda uzman bilirkişi veya kurulundan nedenlerini açıklayıcı, taraf, hakim ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınarak belirlenmeli, bu yolla belirlenecek miktara istemle bağlı kalınarak hükmedilmelidir. Mahkemenin bu hususu göz ardı ederek taşınmazın 12.10.1998 tarihindeki rayiç değerine hükmetmiş olman usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. SONUÇ : Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle tarafların diğer temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte belirtilen nedenlerle temyiz olunan kararın her iki taraf yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 01.03.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Saygılarımı sunarım. Av.Erdal
Old 31-12-2006, 00:58   #6
Av. Salim

 
Varsayılan

Evet çok ilginç bir karar, benim aradığım hususu ifade ediyor, hem sayın kaan1'in devrim sayarım dediği hususu da içeriyor. Teşekkürler Erdal Bey.

Burada önemli bir konu da sebepsiz iktisaptaki 1 ve 10 senelik zamanaşımı sorunu. Burada vatandaş parselin (taşınmazın) tapuda orman olarak kayıtlı olduğunu ve bu nedenle taşınmaza malik olamayacağını yeni öğrendiğine göre (ki orman idaresi şu anda ağaç dikme girişimi başlatınca durumu öğrenmiş), 1 senelik zamanaşımının şu anda başlayacağı düşünülemek sanırım doğru olacak.
Ancak, 10 senelik nihai zamanaşımı sorunu var. Çünkü 10 senelik zamanaşımı taşınmazın harici satımının yapılarak haksız yere para alındığı ve sebepsiz iktisabın gerçekleştiği 1987 yılında mı başlar?

Zamanaşımını düzenleyen Borçlar Kanunu m. 66'da sebepsiz iktisap için nihai zamanaşımı belirtilirken "ve herhalde bu hakkın (paranın iadesi hakkının) doğduğu tarihten itibaren on senenin geçmesiyle" zamanaşımına uğrar, dediğine göre 1987 yılı (harici satış ve para ödeme yılı) başlangıç esas alınıp zamanaşılı doğmuştur mu denilecek.

Bu takdirde sanırım karşı tarafın zamanaşımı def'inde bulunmamasını teminni edip beklemekten başka hiç bir yol kalmamış olacak sanırım.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Mutlu Yıllar. macerkez Site Lokali 16 02-01-2010 13:06
Borçlunun Eşinin Evine Edinilen mallara Göre Satış İstenebilir mi? Seher Meslektaşların Soruları 7 25-07-2009 23:51
senetin bugünkü değeri Av. Hatice Demiral Meslektaşların Soruları 2 21-08-2006 05:52
Aynı Anda İki Ayrı Bilirkişi Heyetinden Rapor İstenebilir Mi? Av.Mehmet Saim Dikici Meslektaşların Soruları 3 05-05-2002 12:08


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06989288 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.