Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Hukuk Sohbetleri Hukuki yorumlar, görüşler ve tartışmalar.. Soru niteliği taşımayan her türlü hukuki sohbet için.

Anket Sonucu: MOBESE Kameraları bizi mi gözetlemektedir?
Evet bizi gözetlemektedir. Ancak sakıncası yok güvenlik için gerekli bir şey. 221 43,68%
Hayır, sadece suç işleyenleri veya işleyecekleri gözetlemektedir. 32 6,32%
Evet bizi de gözetlemektedir. Kendimi BBG evinde gibi hissediyorum. 34 6,72%
Gözetlese de, benim için sakıncası yok. Çünkü kaygı duyacak davranışlarda bulunmuyorum. 98 19,37%
Evet bizi gözetlemektedir. Birileri arşiv amaçlı ve kötüniyetle kullanabilir.Karşıyım 71 14,03%
Evet . Ayrıca bu kişi hak ve özgürlüklerine bir saldırı sayılmalıdır. Hukuka aykırıdır. 138 27,27%
Birden Fazla Seçenek İşaretlenebilen Anket. Oy Verenler: 506. Bu ankette oy kullanamazsınız. (Anket no : 94)

Biri Bizi Gözetliyor

Yanıt
Konu Notu: 15 oy, 4,93 ortalama. Değerlendirme: Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 08-05-2008, 00:29   #121
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

"Gözetlediklerine inanmıyorum. Ya kamera bozuktur ya da başındaki memur uyukluyordur." seçeneği olmadığından anketi işaretleyemedim.
Old 08-05-2008, 01:08   #122
persona

 
Varsayılan

sayin gemici size su haberleride hatirlatmak isterim

Londra da gecen yilki suc orani ve bir onceki yila gore dustu ve suclularin yakalanma oranlari artti... bunda CCTV nin oldugu kadar polisteki DNA bankasinin, ve polis uyguladigi yeni sistemlerin ornegin part-time yerel polislik uygulamasinin katkisi buyuk...

burada gecen ayki financial times in yaptigi bir haberden alinti yapmak isterim.. bu haberin basligi suc orani konusunda neden Londra, newyork tan daha basarili

"There are very few offences committed that are in direct view of CCTV cameras - a handful," says Andy Murphy, the acting head of the Metropolitan Police Service's homicide and serious crime command. "At times, it will be not so much about capturing the offence on camera but proving or disproving the account of a witness or suspect."

CCTV is just one factor boosting London's detection rates. Older methods such as fingerprinting are now combined with newer techniques such as DNA testing and the use of computer databases to trawl and sift myriad pieces of information.

There is a further important contributor to high detection rates: resources. With a GBP78m annual budget, the Met spends more on solving murder and manslaughter cases than the entire budgets of some British police forces. Mr Murphy's division employs some 1,200 staff, not including the forensics experts who help them.


...
Old 08-05-2008, 15:00   #123
Av.Nesrin

 
Varsayılan

Alıntı:
Av.Cengiz Aladağ
Alıntı:
"Gözetlediklerine inanmıyorum. Ya kamera bozuktur ya da başındaki memur uyukluyordur."

Kesinlikle size katılıyorum.Hani gözetlenmesini istediğimden değil ama güvenlik bahanesiyle harcanan o kadar para ve o kadar yatırımın çöpe atılmasından kaynaklı derin sızıdan.

Devletin birincil görevi yaptığımız/varsaymak zorunda kaldığımız toplumsal sözleşme gereği vatandaşın bedensel ruhsal bütünlüğü gelişimini sağlamak,yaşam,eğitim,sağlık,seyahat,haberleşme,ne fes alma, çalışma/çalışabilme vs. için güvenlik değil midir.
Güvenlik doğumdan ölüme,ölümden sonraya kadar devlet gelenek ve etiği şeklinde gerçekleşmez mi.Devletin ilk ve birincil görevi bu güvenliği sağlamak değil midir.
Devlet kendi eliyle benim rızam dışımda beni hukuksuz bırakmak için mi vardır.
Artık galiba kimse başlangıçtaki ve çığ gibi büyüyen ileriye yönelik hiçbir adımın atılmadığı ama sürekli geriye gidildiği bir noktada eğitimden bahsetmez bile oldu.Çünkü esasen amaç gerçekleşmiş durumda.Kavramların içi boşaltıldı.Eğitimle bir yere varılamayacağını hepimize gösterdiler!!
Devlet benim ülkemde güvende olmadığımı bana her an ve en etkili şekilde gösteriyor.Bunu bilerek ve isteyerek yapıyor.Çünkü günümüzde devlet bana kamu hizmeti sunmak zorunda değil(sunarsa bir tacir hesabıyla bedelini tahsil edecek) eğitim hakkımın olmadığını zaten biliyorum.Bu iş özel okullara, vakıflara, yabancı sermayeye,Türk sermayeye devredilmiş durumda.İş bulma/bulabilme imkanım çok kısıtlı.Devlet artık ekonomik hayata müdahale etmiyor.Herkes başının çaresine baksın.Daha fazlasını saymaya da gerek yok,hepimizin malumu

Devlete yapılacak bir iş kalıyor.Devlet adı üstünde kamu otoritesi hem iç hem dış güvenlik için silahlanma ve güvenliği artırma göreviyle donanmış.

Çünkü sorunlu ve çözülmesi gereken acil problemlerimizin hiçbiriyle yıllardır hiçbir otorite ilgilenmiyor.Sokaklardaki kapkaç olayları:Gerçekten bu olayları kaynağından çözmek konusunda bir devlet aciz olabilir mi.Yani o çocukları topluma kazandırmak istediği bu istekle yanıp tutuştuğu halde gerekli tüm önlemleri aldığı halde ( eğitim,iş imkanı bulundukları yerden bir dönem tecrit,psikolojik- bedensel tevadiler,terapiler vs.) bu sorunu zerre kadar çözememiş ve bir ülkeyi kendi çocuklarına terk etmiş olabilir mi.
Gerçekten ama gerçekten anlamakta zorlanıyorum. Bu kadar sorunlarımız varken, daha emeklemeye çalışırken sırf Avrupa veya Amerika'da kullanılan moda yöntemlerle bütçemi bile hesaplayamadan böylesine başı sonu belirsiz bir güvenlik ihtiyacımız var mı.
Veya şöyle soralım bu kadar teknik donanıma sahip ve onu kullanma kararlılığı içindeysek neden bir yerlerde uyuşturucu ticaretine, kadın/ çocuk ticaretine sekte bile uğramıyor.Yani bu işler nasıl oluyor.

Gemiciye bir önceki mesajından dolayı çok fazla hak veriyorum.Gelişmiş ülkeler kameralı cep telefonu kullanırken, eş zamanlı olarak bize önce kafam kadar büyük telefonlar geldi.Ta ki biz stokları tüketip bir üst modeli hak edene kadar!!!
Şimdi de burda aynı sonradan görme durumumuz var malesef.Sistemin maliyeti gelişmiş ülkeleri bile zorlarken ve sistem nedense en çalışması gerekli anlarda devre dışıyken başarısızlığı konusunda birileri tiyolar verirken, bu kadar milli sermaye bu yolda harcanır mı.Biz fakir bir ülkeyiz her kuruş bizim için çok değerli.Neden bu paralar GÜVENSİZLİK için harcanıyor da GÜVENLİĞİMİZ için hiç bir şey yapılamıyor

Çok uzattım farkındayım.Affınıza sığınırım.TERÖR budur.Terörün tüm işlevi işte tam olarak burda yatar.Demokrasiyi yıkmak için demokratik araçlardan yararlanıp bunun için bizim rızamızı alırlar, olmazsa alkışlarımızı toplarlar, olmazsa yoğun ısrarlarımız üzerine üste daha fazla para vererek nazlanarak yaparlar. Her seferinde işlevsizleşerek her seferinde daha da fazlalaşarak gelirler.Her yıkımda biz daha etkilisini isteriz.Zamanla daha vahim bir durum ki en sert lider,en sert tedbirleri alan kolluk isteriz.İşte aklın zehri de burdadır.
Old 17-05-2008, 16:30   #124
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan 'Kaygı duyacak davranışlarda bulunmuyorum.' Diyenler: Size de çıkabilir

Dinleme iddialarına soruşturma başlatıldı

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün 2 aydır takip edildiği kuşkusunu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı mercek altına aldı

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün 2 aydır takip edildiği kuşkusunu dile getirmesi ve kendisini takip eden araçlardan birinin plakasının sahte olduğunun belirlenmesi nihayet savcılığı harekete geçirdi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, dünkü gazetelerde yer alan haberleri ihbar kabul ederek Paksüt’ün takip edildiği ve dinlendiği iddialarına ilişkin inceleme başlattı.

Paksüt’ün makam aracının izlendiğine ilişkin iddialarla ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı re’sen inceleme başlattı. İddiaların basında yer alması üzerine haberleri incelemeye alan savcılık, bunun ardından soruşturma açılıp açılmayacağına karar verecek. İncelemenin gazete haberleri üzerinden gerçekleştirilmesine rağmen Basın Savcılığı yerine Memur Suçları Bürosu savcılarının görevlendirilmesi ise dikkat çekti.


Ne anlama geliyor?

Memur Suçları Bürosu savcılarının devreye girmesi, incelemenin polisler üzerinden yürütüldüğü anlamına geliyor. Yaklaşık 2 aydır takip edildiğini söyleyen Paksüt’ün, geçen Salı günü Ankara Tenis Kulübü önünde kendisini takip ettiğinden şüphelendiği araçla ilgili olarak aradığı Ankara Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz’ın polise ait aracın bir uyuşturucu soruşturmasını yürütmekle görevlendirildiği bilgisinin verilmesine rağmen olayla ilgili soru işaretleri büyüyor. Savcılığın araştırmalarıyla açığa çıkması beklenen kuşkulu noktalar şöyle:

11 kritik soru

1 Paksüt’ün eşi Ferda Paksüt, aracın, Birlik Mahallesi’ndeki Devlet Lojmanları’ndan itibaren kendilerini takip ettiğini söyledi. Uyuşturucu operasyonu nedeniyle Kavaklıdere’deki restorana ilişkin dinleme yaptığı söylenen araç, neden Birlik Mahallesi’nden geçti?


2 Aracın tesadüfen oradan geçtiği kabul edilse bile Birlik Mahallesi’nden Ankara Tenis Kulubü ve polislerin dinleme yaptıkları iddia edilen kulubün karşısındaki Papermoon Restaurant’a gidiş için farklı güzergahlar olmasına rağmen polis aracının Paksüt’ün aracı ile aynı güzergahı izlemesi tesadüf mü?

3 Araçtaki polisler, neden Paksüt’e kimliklerini göstererek “Sizinle ilgisi olmayan bir görevdeyiz” demek yerine Paksüt’ün sorularını yanıtsız bırakıp olay yerini terk etti?



4 Paksüt, Ankara Emniyet Müdürü yerine savcılığı arasaydı “suç üstü” hükümlerine göre aracın arkasının açılmasının sağlanabilir miydi?

5 Ankara Emniyet Müdürü’nün Paksüt’ün şüphelendiği aracın bir uyuşturucu soruşturması için görev yaptığını söylemesi ikna edici mi?

6 Bu tür gizli soruşturmalarda dinleme ve takip yapılması için mutlaka mahkemeden karar alınması gerekiyor. Böyle bir mahkeme kararı var mı?

7Böyle bir mahkeme kararı varsa savcılık Paksüt olayıyla ilgili inceleme çerçevesinde bu kararı araştıracak mı?

8 İzleme ve dinleme için mahkeme kararı alınmışsa, o kararın gereği olarak polisin gerçekten mahkeme kararının gereğini yaptığına bakılacak mı? Savcılık polisin o anda orada hangi şahıs ve hangi mekan için bulunduğuna bakıp mahkeme kararına uygun bir teknik takip yapıldığını kontrol edecek mi?

9 Ankara Başsavcılığı, inceleme başlatmak için neden Paksüt’ün “2 aydır takip ediliyorum” açıklamasını bekledi?

10 Olay günü başka teknik takip yapılıyorsa Paksüt’ün 2 aydır kuşkulanmasına neden olan takipler nedir?

11 2 aydır izlendiğini söyleyen Paksüt’ün daha önce tespit ettiğini söylediği plakanın kaydına rastlanamadı. Sahte plaka ile takip kimin işi?

http://www9.gazetevatan.com/haberdet...7&Categoryid=1
Old 19-05-2008, 16:22   #125
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan Kim Bunlar!!!

Başbakan’ı bile dinliyorlardır!


Sinan Aygün'den iddialı "telekulak" açıklaması

ANAYASA Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün polis tarafından izlendiği ve dinlendiği iddiasından sonra, Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanı Sinan Aygün bakanların, hatta Başbakan Erdoğan’ın bile dinlendikleri kuşkusu taşıdığını iddia etti. Alanya Ticaret ve Sanayi Odası’nın davetlisi olarak Antalya’da bulunan Aygün, Ankara’nın Paksüt’ün takip ve dinlenme olayıyla çalkalandığını söyledi. Aygün şöyle konuştu:

Paranoyak olduk...

* Odalarının ve telefonlarının dinlendiğinden korkan bakanlar da bu durumdan rahatsız. Birçok bakanla telefonla konuşurken, ’Ya bunu yüz yüze konuşsak’ dediklerini çok iyi biliyorum. Hatta bildiğim için söylüyorum, bu ülkenin Başbakanı, ’odası dinleniyor’ kuşkusunda. Başbakan konuşurken birtakım konularda sessiz sedasız konuşuyor, buna şahidim. Zaten basın mensuplarının birçoğu da bu sendrom içinde. Toplumun kimi kesimi paranoyak hale geldi.

*Bir de Türk Telekom’un içindeki insanlar. Kim bunlar? Onları tam bilmiyorum. Ankara’da şu an bu konuşuluyor. Herkes bundan rahatsız. Pimi Paksüt çekti, ama bundan sonra bu iş devam eder mi bilmiyorum? Belki korkar dinlemeyi keserler. Gördüğüm kadarıyla güçler çekişmesi var Ankara’da. Ama hiç kimse ’Ben dinliyorum, kuvvetliyim’ demesin. Herkes herkesi dinliyor Ankara’da. Sonuçta iyi şeyler olmayacak.

http://w9.gazetevatan.com/haberdetay...Cate goryid=1
Old 19-05-2008, 17:27   #126
Av.Nesrin

 
Varsayılan

İyi akşamlar.Sn.Ergin öyle sorular soruyorsunuz ki insan cevap verse bir türlü vermese başka türlü.Ben de diğer arkadaşların yorumlarını merakla bekliyorum.

İlk 11 kritik sorunun her bir cevabı ayrı ayrı daha kritik olacağından genel üzerinden bir kaç hususu paylaşmak isterim.

Geçenlerde TV'de bir dizide; 1980 yılı içerisinde Türkiye'de yaşanan bir kaç gelişme işlenmişti.Birileri önce Maraş'ta daha sonra Çorum'da birilerinden aldıkları dosya ve izinle yaygın şiddet olaylarını başlatıyorlardı. Herkes şaşkındı.Ama amaç ne diye. Orada yine ülke siyasetine damgasını vurmuş ve bugün herkesçe kabul edilmiş şekilde kullanılmış bir kesim(onların suçsuz olduklarını da ifade etmiyorum.) kaygılı, ülkesi için dehşet içinde kalarak DEVLETİ ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞIYORLAR, dedi. derken kendisi de dondu. Zaten daha sonra tarih dondu. Turgut Özal yeni palazlanmaya başlamış, askere ekonomi brifingi veriyordu.

Bugün gelinen noktaya nerden bakalım bilmiyorum ama bir bakalım. Devlet hükmi şahsiyeti birileri tarafından ele geçirilmiş midir.geçirilmemiş midir. Hani yaşayan iktidarların ve hükümetlerin dışında bir etiği bir politikası olan geleneği olan tarihi olan devleti bugün hangi kurum ve kuruluşların içinde aramak gerektiğini bilmiyorum.

Vahimdir çok vahimdir.kimsenin konuyla ilgili tek bir yorum yapamaması yorum yapmasının artık önemli olup olmaması yorum yapmanın ne işe yaradığını yaracağını kimsenin bilmemesi.Bir devletin herkesin her kesimin birbiri hakkında hazırladığı, hem de çok kolayca dosya ve tutanaklarla yönetilmesi mümkün müdür. Bu ayyuka çıkmışlık neyin göstergesidir. Ato başkanı sn. Aygün'ün açıklamasının da yine bir misilleme teşkil edip etmemesi ne kadar önemlidir.

Yukarıda açıklamaya çalıştığım gibi bence bilmiyorum başka kriterlere de uygunluk göstermesi gerekir ama. Devletin faaliyetlerinden biri olan (ki en temeli) Anayasa Yargısının bir yargıcının dinlenmesi olayında bu ülkenin ayağa kalkmaması mı daha vahimdir. Dinleyenlerin kimlikleri ( telekom- Yabancı sermaye- iktidar devlet karşıtlığı) mı önemli yoksa dinleyenlerin haklılığı mı!!!! Şu an kamu oyunda bir şeyler tartışılıyor da acaba bu tartışma hangi esastan yola çıkmış durumda.

Bilmiyorum hangisi daha vahimdir.Bir ülkenin bir devletin temeli olan anayasa yargısının içinde görevli bir yargıç ( ik aslında) dinlenip izleniyor, sonra daha büyük bir açmazla başbakan da dinleniyordur diye haberler yayınlanıyor. Hani en masumu birbirlerini karşılıklı dinlemeleri mi.

Esasen ben yabancı bir kuvvetin Türkiye'de herhangi bir kurumu dinlemeye ve izlemeye alacağına ihtimal vermiyorum. Çünkü onlar karşısında biz güç hele ki tehdit içeren bir güç değiliz.Galiba en eski yöntemle dosyalamalar yapılıyor. Kötü günde kullanılmak üzere. İşte bu ülkenin sermayesi nerelere harcanıyor. Nasıl bir servetimiz varmış bir türlü bitmiyor.
Old 19-05-2008, 17:35   #127
Av.Nesrin

 
Varsayılan

Belki de aranması gereken soru neler olacak.Bütün bu gelişmeler neye hazırlık.Galiba biraz bu duruma kafa yormak gerekiyor. Birşeyler mi oluyor?
Old 26-05-2008, 23:53   #128
aykut

 
Varsayılan

Kendi üniversitemde yaşadıklarımdan örnek vermem gerekirse mobeseler son dönemlerde bayağı arttı, bunun yanında güvenlik görevlilerinin tutumları da sertleşmeye başladı. Artık bunun bizim güvenliğimiz için mi yoksa sistemin güvenliği için mi yapıldığı konusunda kuşkularım mevcut:S.(bu arada ankara üni. cebeci kampüsünde okuyorum işin ne düzeye gelindiği medyadan da takip edilebilir)

Genele baktığımızda da çok hızlı gelişen bir güvenlik sektörüyle ve buna paralel(içiçe de olabilir) devlet güvenlik mekanizmalarıyla karşı karşıyayız.ancak ankette de belirttiğim gibi bunun güvenlikten çok istihbarat için kullanıldığını düşünüyorum
Old 27-05-2008, 18:45   #129
Akheront

 
Varsayılan

Gözleri görmeyen birkaç kişiye, "fil " denen mahlukatın çeşitli uzuvlarına dokundurtmak suretiyle objenin ne olduğu sorusu yöneltilmiş ve hepinizce de malum olan farklı yanıtlar alındığını psikoloji ilminden hatırlıyorum. Bu anlamda olmak üzere gerek telefon kayıtlarının dinlenmesi,gerek mobese sistemi ve buna benzer "şeyler" masum bir bakış açısıyla bakıldığında aslında çok ta öcü olmayan şeyler olarak çıkıyor karşımıza.
Tıpkı annemizin terliği gibi çok masum,yani öylesine birşey işte. Fakat kendi akıllarınca devleti kurtarmak gibi kutsal bir saikle ortaya çıkıp (aslında çoğu zaman ortaya çıkmayıp dahası giderek yeraltında kaybolan) yasal olmayan metodlarla hareket eden (en acı ve komik tarafı da bunu kendilerinde dokunulmaz bir hak olarak görmeleri) bir takım zevatın çoğu zaman ego tatmini veya hasis menfaatlerini karşılamak amacıyla kullanabilecekleri tehlikeli bir masumiyetten bahsediyorum.Tıpkı annemizin bize sinirlenme anında o masum terliği hedef gözeterek veye hedef gözetmeksizin üzerimize doğru o fırlatması gibi.
Not: Tabiki bu kişiler (?) ile annelerimiz arasında herhangi bir benzerlik yok. Ama bizi herşeyden çok seven annelerimizin dahi menfaati gereği ne kadar kıvrak zekalı davranabileceğini hoşgörünüze sığınarak bilgilerinize arz ederim.

Saygılar.
...............
Old 30-05-2008, 17:11   #130
Av.Nesrin

 
Varsayılan

Alıntı:

Akheront
Alıntı:
Not: Tabiki bu kişiler (?) ile annelerimiz arasında herhangi bir benzerlik yok. Ama bizi herşeyden çok seven annelerimizin dahi menfaati gereği ne kadar kıvrak zekalı davranabileceğini hoşgörünüze sığınarak bilgilerinize arz ederim.


Ben de bir anneyim, polemik için yazmıyorum.

Annelerimiz bizi bir şekilde, kendince de olsa SEVER. Devlet VATANDAŞINI değil, İKTİDARINI sever.Yapılan hiçbir şey bizim ya da bizim güvenliğimiz için değil. Devletin görevini gereği gibi ifa edememesinin sonucunda toplumda baş gösteren kaos için, hareket eder. Malesef de böyle hareket etmeye devam edecektir.Esenlikle kalın.
Old 30-05-2008, 18:57   #131
Akheront

 
Varsayılan

Sayın Av.Nesrin! "Devlet" denen şey'in aslında kendimiz olduğunu düşünüyorum. Giderek kalabalık bir hal almaya başlayan insan topluluğu kendileri arasında bir düzen tesis etmesi için bir takım liderler seçmiştir. Bir takım özgürlüklerinden yine kendi özgürlükleri için vazgeçmiş ve seçtikleri lider ve yardımcılarına yetkiler vermişlerdir. Zamanla iktidar sahipleri yetkiyi halktan ve yine onların huzur ve refahı için aldıklarını unutmuş ve ellerindeki yetkileri,içinde bulundukları zevk ve sefanında etkisiyle kötüye kullanmaya başlamışlardır. Halk için iktidar anlayışı yerini "devletin bekaası" na bırkmış ve ne olmuşsa bundan sonra olmuştur. Zaman zaman demokrasi denen sistemlerde olduğu halk tarafından, zaman zaman salt kan bağı olayısı ile ve kimi zaman da devrimlerde olduğu gibi bunların ikisine de dayanmadan iktidara birtakım insanlar gelmiş ve çoğu zaman kendi kişisel görüşleri ile halkları yönetmeye başlamışlardır. Bu yönetici zatlar takdir edersiniz ki her zaman ehil olmayabiliyor ve bir takım unsurların güdümünde kararlar alıyorlar. Bu hal uzun bir zaman devam edince de iktdar sarhoşluğu içinde bulunan herkes işin başını unutuyor ve dahil olduğu kurallara göre davranıyor. Sonra halktan bazıları bir bakıyor, aman Allahım bu da ne! devlet yavrularını yemeye başlamış. Peki kimin için?
Her neyse sözü fazla uzatmaya lüzum yok. Yönetimler içerisinde de bir takım kahramanların olduğunu ve hala ülke olarak ayaktaysak bu bir avuç onurlu nefer sayesinde ayakta olduğumuzu düşünüyor ve umutsuzluğun en tehlikeli düşman olduğunu ifade etmek istiyorum. Adaleti vahşi bir yırtıcıya benzetecek olursak; O bizi yakalamadan biz onu yakalarsak sanırım hepimiz için en iyisi olur.

Saygılar.
...............
Old 03-06-2008, 12:55   #132
Av.Nesrin

 
Varsayılan

Sn; Akheront,

Devlet denen şeyin aslında 'biz' olduğumuzu hiç düşünmedim. Bizi ve Türkiye'yi konuşuyorsak şayet.Devlet demek iktidar demektir.Ki bu iktidar tarihin hiç bir döneminde bizde halkta değildi.Halk tebaydı.Kendini ve haklarını hiç düşünmeden zaman zaman iktidarı yönlendirdi. Hakkı yenilmeyecek ve gurur duyulacak belki de en önemli dönem kurtuluş savaşı dönemiydi. Direk vatan toprağının istilacıların eline geçmemesi için seferber oldular.Ama ondan öncesinin siyasi gelişmeleri ve ondan sonraki siyasi,toplumsal ekonomik yapılanmaya yine katılmadı. Elbette çatışmacı guruplar vardı.Ama kısmi ve belli kesimler. Esas olansa malesef menfaat çatışması, bugünkü gibi.

Günümüz toplumlarında nüfusun kalabalıklığı alt yapı sorunu,istihdam,eğitim sağlık sorunları elbette yönetimi de zorluyor.Bu durum kimsenin gözünden kaçmış değil. Ancak başımıza gelen gelecek kötü yönetimi yöneticilerin kifayetsizliğiyle açıklamak büyük bir talihsizliktir. Bahsettiğiniz konu bugün hiç kimsenin de bahsetmediği DEVLET ADAMI sorunuyla içiçedir. Liyakati yeterli olmayan bir veya birkaç yönetici etiği ve yapılanması sağlam bir devlet içinde çok çabuk diskalifiye edilir ve böyle durumlarda yönetim veya sistem sorgulanmaz.İnsandır, beşer de şaşar da denilir.Yenisiyle değiştirilir.Gelinen noktada ise sisteme uymayan ve değişmesi gerekenler o sizin de bahsettiğiniz azınlıktaki yöneticiler.

Oysa bugün yıllardır sistem sorgulanıyor.
Devletin bizlerden oluşabilmesi için bizlerin yönetime katılabilmesi gerekir.Bugün elbette J.J. Rousseau modeli, tarihe gömülmüştür. Çağdaş yönetimlerde Yönetime ancak dolaylı yollardan katılmak mümkündür. Bunu inceleyen bir disiplin de siyasal sosyalizasyon.Açıklanan bu olguya göre iktidar kural koyar.bunun toplumdaki yansımaları sivil kesim tarafından ( bugün ancak medya) izlenir.Halkın tepkisiyle yeniden yoğrulmuş ve şekillenmiş yeni ihtiyaçlara göre yeni düzenlemeler yapılır.Bizde nasıl yapılır, halk magazin izlemek istiyor mu, istiyor kardeşim işte bakın raitinglere, mecliste bir yasa gündemde, ilgili kuruluşlara görüş sorulur, görüşleri alınır, ama değerlendirmeye alınmaz.Diğer bir yol olağanüstü hallerde uygulanacak referandum, seçimlerden bile bahsetme gereği duymadım.

Yasalarımız dışardan ithal, tarım ürünlerimiz dışardan ithal, hastalıklarımız ve ilaçları dışardan ithal eğitim ve haberleşmemiz dışardan ithal, demokrasi anlayışımız ve milliyetçilik anlayışımız bile dışardan ithal.Evet yönetimde ciddi bir kötüye kullanma var.Ama önce görevi kötüye kullanma var.Görev olmadan yetki olmaz.Görevini yapmayanın hiçbir yetkisi olmaz.

Alıntı:
Adaleti vahşi bir yırtıcıya benzetecek olursak; O bizi yakalamadan biz onu yakalarsak sanırım hepimiz için en iyisi olur.

Adalet ve vahşet kelimeleri bir cümlede yan yana geçemez.Adalet o mülkün temelidir. Adalet bir kül olarak ve herşeyin tam içinde olacak ki bizi kuşatabilsin. Yakalayıp bir ucundan tutulmaz. Tutulsa da işe yaramaz.

Son olarak gelinen noktada, evet bence de biz yönetime katılmadığımız veya katılamadığımız için değil. Ama yaşanan her türlü hukuksuzluğa MEŞRUİYET verdiğimiz için suçluyuz.

Forum konusu anket sonucunu ve katılanların mesajlarını okuduysanız yüzdelik oranları ne kadar çarpıcı değil mi. Umutsuzluğun tek ve yek noktası vatandaşa dairdir. Yoksa devletlere ülkelere yönetimlere değil.Bugün olmazsa yarın düzelir. Ama bu tepeden inme herşeyi hemen kabullenip içselleştirmemiz asıl tehlikeli olandır.

Mobesse kameraları veya Anayasa Mahkemesi Üyesinin veya Başbakanın dinleniyor olması, hatta ve hatta Ankara'daki tüm cep telefonlarının dinleniyor olması günlük sıradan siyasetin cilvesi bir eylem değildir.Bu topyekün bir katliamdır. Güvenlik için kamera koyan ( bilmem ki ne kadar ekonomik maliyetli bir olay) bir devlet veya iktidara vatandaş önce şunu sormalı. Ey devlet;

Sen bu kameraları koymadan önce suç oranlarını, suç çeşitlerini, suçlu( şüpheli) yaş cinsiyetlerini tespit ettin mi. Sen bu suçluları suçtan uzaklaştırmak suçu yok etmek için bir şeyler yaptın mı.Mesela haftada 5 kez savcının 3 kez hakimin karşısına aynı eylemle çıkan şu 8 yaşındaki kıza avukat tutup, adil yargılamasını sağladıktan sonra niye geri sokağa bıraktın.Ey devlet bütün bu sorunları hemen şimdiden başlayarak çözebilirsin. Sana bir şekilde hastanede vapurda mahkemede ulaşmış olana sen de ulaşsan bir sene içinde daha az maliyetle suçu önlemiş olurdun.

Sen önce görevini yap, yapmaya başla, hemen bugün sonra zorlandığın yerlerde yetkini de kullanabilirsin.Ama asla kötüye değil.

İnsanın başına geleni bilmesi ,bilmeye çalışması öğrendiği şeyin içler acısı bir vehamet olması, hatta ki çözümsüz olması belki daha bir sürü şey olarak nitelendirilir.Ama asla umutsuzluk olarak değil. İyi günler dilerim.
Old 04-06-2008, 22:10   #133
Akheront

 
Varsayılan

Sayın Av.Nesrin. İki gündür yoğunluğum nedeniyle siteye giremedim ve mesajınızı yeni gördüm. Sanırım siz de benim gibi sistem problemlerinden birhayli bıkmış ve bunları ifade edebilecek bir platform bulduğunuzda hiç vakit kaybetmeden içinizi samimiyetle dökmüşsünüz. Size tamamen katılıyorum. Günümüzde artık toplumun ve özelde bireyin devlet demek olmadığını ben de ifade etmeye çalıştım . Ben, biz devletiz derken, olması gerekenden bahsettim yoksa olandan değil tabiiki. Adalet ile vahşet hiç şüphesiz birbiriyle anılabilecek en son kavramlardandır. Fakat bence ikisinin bir ortak özelliği var: ACIMASIZ OLMAK.
Saygılar.
Old 27-06-2008, 14:25   #134
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan Hastane Odalarında Gizli Kamera/ Bir Bu Eksikti

Gizli kamerada ‘şantaj’ şüphesi 27 Haziran 2008


Saadet KEFAL/ESKİŞEHİR, (DHA)




ESKİŞEHİR'deki Yunus Emre Devlet Hastanesi’nin Nöroşirurji Polikliniği'nde 3 hasta muayene odasında ortaya çıkarılan gizli kameraları kimlerin ve ne amaçla yerleştirildiğinin ortaya çıkarılması için geniş kapsamlı soruşturma başlatıldı. Polisin ulaştığı ilk bilgilere göre, olayı doktorlara şantaj yapmak isteyen bir çetenin organize ettiği ihtimali ağırlık kazandı.




Eskişehir'de her gün yüzlerce hastanın başvurup muayene olduğu Yunus Emre Devlet Hastanesi poliklinikler binasının birinci katındaki Nöroşirürji Polikliniği’nde 23 Haziran 2008 tarihinde temizlik yapan poliklinik sekterleri, doktorların hasta muayene ettiği 3 ayrı odada doktor koltuğunun arkasındaki kalorifer peteği ile duvar arasına konulmuş gizli kameralar buldu. Görüntü ve ses alma özelliğine sahip olan kameralar yerlerinden söken hastane yetkilileri trafından olay polise ve cumhuriyet savcılığına iletildi.

Muayene odalarında gizli kamera olayının ortaya çıkması dostorlar ve sağlık personelini şoke ederken, geniş kapsamlı soruşturma başlatıldı. Polisin incelemesinin ardından cumhuriyet savcılığına teslim edilerek adli emanete konulan kameraların piyasada satılan sadece görüntü ses alıcı ve verici özelliği olan kemaralar olduğu belirtildi. Kameraların her 3 odanın kapı önündeki poliklinik sekreterlerinin bilgisayarlarından enerji aldığı, kablosuz internet aracılığıyla odalardaki görüntüleri başka bir bilgisayara kaydedebildiği ortaya çıktı.

Kameraların teknik incelemesini yapan bir yetkili, “Bu kameralar kullanılarak, hastane bahçesinde dizüstü bilgisayara muayene odalarından görüntü ve ses kaydedilebilir. Sökülen kameralar alıcı ve verici olduğundan dolayı bunlarda bir kayıt bulunmadı. Odalarıdaki görüntüler bu kameralar aracılığıyla başka bir bilgisayara kaydedilmiştir. Bu bilgisayar bulunmalı” dedi.





TABİB ODASI'NIN SUÇ DUYURUSU

Bu arada Eskişehir Tabib Odası, Yunus Emre Devlet Hastanesi’ndeki muayene odasına konulan gizli kameralarla ilgili olarak savcılığa suç duyurusunda bulundu.

Eskişehir Tabib Odası Başkanı Opr.Dr.Muharrem Şenel, olayın faillerinin yakalanmasını istedikleri belirterek bu konuda hastane yönetimi ile özel güvenlik şirketinin de görevi ihmal ettiklerini söyledi. Şenel şöyle dedi:

“Poliklinikteki muayene odasına konulan gizli kamerelar ile özel hayatın gizliliği ve hasta hakları ihlal edilmiştir. Bu konuda soruşturma açılması için cumhuriyet savclığına suç duyurusunda bulundu. Ayrıca savclığa verdiğimiz dilekçede gerekli denetim görevini yerine getirmeyen hastane yönetimi ile hastanenin özel güvenlik şirketinin de görevi ihmal suçunu işlediklerini belirttik. Hasta ile doktor ilişkisi çok özeldir. Bunun gizli kemarayla kayda alınması özel hayatın gizliliğini ihlal anlamına gelmektedir. Konulan gizli kameralarla hasta ve doktor hakları hiçe sayılmıştır. Bu olayın sonuna kadar takipçisi olacağız.”

Eskişehir Valisi Kadir Çalışıcı ise soruşturmanın cumhuriyet savcılığı tarafından yürütüldüğünü, adliyeye intikal edilen konu hakkında görüş bildirmenin doğru olmayacağını söylemekle yetindi.

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/92...d=229&sz=40916
Old 05-10-2008, 17:44   #135
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan Korkunç 'BBG' Planı

5 Ekim 2008

Korkunç 'BBG' planı







İngiltere'de hükümetin bütün telefon görüşmeleri ve elektronik postaları dinleyip izlemeye hazırlandığı öne sürüldü.

İngiliz hükümetinin telefon görüşmeleri ve elektronik postaların izlenebilmesi için gerekli veri tabanını oluşturmak üzere 12 milyar sterlinlik yatırıma hazırlandığı, dinlenen telefonlar ve okunan elektronik postaların sistemde depolanmasının planlandığı bildirildi.

İngiltere'de hükümete bağlı faaliyet gösteren, GCHQ adı verilen dinleme ve izleme merkezinin projenin ilk aşaması için gereken 1 milyar sterlinlik yatırımı halihazırda yaptığı kaydedildi.

Ülkenin en büyük internet servis sağlayıcısı ve cep telefonu firması olan BT ve Vodafone'un müşterilerinin yazışma ve konuşmalarının izlenmesi için, bu firmaların sistemlerine gerekli teknik altyapının ekleneceğini yazan Sunday Times, BT'nin ülkedeki internet müşterilerinin 5 milyonuna hizmet verdiğini hatırlattı.

İngiltere'de halen iç istihbarat teşkilatı MI5, İçişleri Bakanının iznine tabi olarak belli telefonları ve elektronik posta yazışmalarını izleyebiliyor. Çok daha geniş kitlelerin izleme ve dinlemeye tabi olacağı yeni sistemin, bir süre sonra Kraliçenin Avam Kamarası'nın resmi açılışında yapacağı konuşmada yer alacağı öne sürüldü.

İçişleri Bakanlığı sözcüsü, güvenilir kaynakların yeni sistemin ilke olarak kabul edildiğini bildirmesine rağmen, hazırlıkları doğrulamaktan kaçındı.

Muhafazakar partili "Gölge İçişleri Bakanı" Dominic Grieve ise hükümetin böyle bir uygulamayı kamuoyunda yeterince tartışılmadan devreye sokması halinde, daha önce her İngiliz vatandaşının resimli bir kimlik taşımasını zorunlu hale getirme planında olduğu gibi geri adım atmak zorunda kalabileceği uyarısında bulundu.

İngiltere'de güvenlik birimlerinin yetkilileri ise terörle etkin mücadele için bu tür bir izleme ve dinlemenin gerekli olduğunu savunuyor.
Teknik uzmanlar ise her yıl 57 milyar, her dakika 1800 adet SMS gönderilen bir ülkede böylesine bir veri tabanını güvenlik altında tutabilmenin mümkün olmayabileceğine dikkat çekiyor.


http://www.hurriyet.com.tr/dunya/100...d=229&sz=68431
Old 05-10-2008, 21:00   #137
persona

 
Varsayılan

şimdi söyle bir ülke hayal edelim, bu X ülkesinde insanlığını kaybetmiş kişiler bir caddede en yoğun saatlerinden birinde bir bomba patlatıyorlar ama bu bombanın asıl amacı daha büyük bir kalabalığı toplamak .Sonra ikinci bomba patlıyor ve hedeflenen masum insan sayısına ulaşılmış oluyor.

sonra neler olabileceğini düşünelim bu X ülkesinde. (aradan aylar geçmiş olmasına rağmen eylemin daha kim tarafından yapıldığı bu X ülkesinde hala bilinmiyor)

1- bu insanlık dışı eyleme karışanlar yargı önüne çıkarılmış mıdır ?
2- bu eylemin oluşumundan önce gerekli ön istihbaratı elde edecek gerekli teknik donanım bu ülkenin güvenlik güçlerine sağlanmış mıdır ? günümüzde insanlıktan uzak bu yaratıkların ellerinde en son teknoloji olduğu düşünüldüğünde.
3-gelişmiş bir kamera sistemi kilit noktalara yerleştirilmiş midir ? suçluları belirlemekte kullanılacak.
4-emniyet müdürü ya da istihbarat müdürü bu iğrenç saldırıdan sonra acizliklerinden dolayı istifa mı etmiştir?

tüm bu sorulara yanıtlar X ülkesinde hayır olmuştur. Bir düşünelim şimdi bu ülkede böyle bir eylemi kafasına koymuş kişiler için ne gibi caydırıcılık var?...

Maalesef bu X ülkesinde yaşayan herkes yollarda yürüyebildiği her dakikaya şükretmek zorunda bırakılmışlardır. öyle bir ülkeki bu X ülkesi, içinde yaşayan teröristlerin yargılanma, yakalanma gibi dertleri yok... onlara düşen en kanlı eylemlerini istedikleri yer ve zamanda düzenleyebilmek.

buna karşılık ingiltere denen yerde, yıllar önceki bir terör saldirisi ile ilgili olarak hala nasıl önlemler alabiliriz ve hala nasıl teröristlerden daha yeni teknolojilere sahip olabiliriz diye çok ciddi çok masraflı bir çalışma sürmekte. çünkü ingiliz yöneticiler biliyorlarki terörle mücadele çok ciddi ve uzun süreli bir iştir. ingiliz yöneticiler şunu çok iyi biliyorlar ki işin ucunda masum ingiliz vatandaşlarının hayatları var.

yukarıdaki habere konu olan çalışmanın asıl amacı bu örgütlere gözdağı vermek aslında , çünkü bu kadar yoğun bilgiyi kontrol edebilme imkanına hiçbir ülke sahip değil. Çin bile o kadar yatırımına rağmen bütün bilgileri kontrol edemiyor ( en son skype yi izledikleri ortaya çıktı) ama ne yapıyor halkına izlendiğine dair bir korku salıyor, bu konuda da gayet başarılılar.

tekrar söylemek istiyorum, bana göre polise günümüzde ihtiyaç duyduğu bilgiyi sağlayacak sistemleri kurmak başka bir şey, bu bilgilerin hukuka uygun kullanılmalarını sağlamak ayrı bir şey. ikinci durum bana göre ülkenin ne kadar hukuk devleti olduğuyla ilgili.

Şimdi X ülkesinde yaşadığınızı düşünün,masum insanların hayatını güvence altına alacak kadar güçlü bir teşkilatınız yok dolayısıyla teröristlerin yargı önüne çıkmak gibi dertleri de yok. Hayatımız ne kadar ucuz olurdu değil mi?

saygılar
Old 05-10-2008, 21:19   #138
persona

 
Varsayılan

birde şu noktaya değinmek istiyorum, özel firmalar bizimle ilgili kişisel bilgilerimizi bizim iznimize dahi gerek duymadan toplayıp (online ya da offline) bir de bunlardan gelir elde ederken, bu faaliyetlere karşı hukukçular olarak ciddi hiçbir çalışma yapmazken , devletin güvenlik güçleri , güvenlik gerekçesiyle çantamızı aramak istediğinde veya arabamızı aramak istediğinde özgürlüklerimizin kısıtlandığından bahsedip çok byük tepkiler veriyoruz. Bana bu konu biraz düşündürücü geliyor...

saygılar.
Old 06-10-2008, 13:02   #139
üye3578

 
Varsayılan

Çoktan seçmeli sorularda hep çuvallarım zaten. Yine hüsran işte. e şıkkını işaretlemiştim oysa, yanlışmış..
Old 04-12-2008, 18:38   #140
ege

 
Varsayılan

merhaba,

Geçtiğimiz hafta hepimizin izlediği bir haber daha vardı.

Polis kıyafetleri giymiş bir kaç zorba, herkesin gözü önünde bir genç kadını saçlarından sürükleyerek götürüyordu.

Kadın ancak tecavüze de uğrayıp hertürlü darp ve şiddete maruz bırakılıp sokağa atıldıktan sonra, polise gidip şikayet ettiğinde durum anlaşılmış. Polisler SAHTE imiş!.

Bu konuyu ayrı bir başlık için yazmak isterken gözüm buraya takıldı.

Aslında toplumsal olarak saygı-güven ve korkumuz sergileniyor bu haberlerde.
Polis vazife ve marifetleri öylesine sindirilmiş bir toplum yaratmış ki..

Vahim olan,
sahte polislerin bir insanı SACINDAN SÜRÜKLEYEREK SANKİ BİR ÇUVAL TAŞIR GİBİ TAŞIYOR OLMASINA seyredenlerin verdiği tepki. Yani KORKU.
Toplum bu korkuyu ÖĞRENMİŞ çünkü.
Bu öğrenme muhakkak ki bu kadar basit olmadı.

Korku öğrenildikten sonra, GÜVEN duygusu nereye gider?

Bu konunun başlığında çaresiz bir şekilde ve üstelik de bir hukuk öğrencisi olarak can güvenliği için her yere koşan bu genç bizim kızımız, kardeşimiz de olabilir.Ve biz de çaresiziz..
Bu çaresizliği yaşatan devlet kurumu sonucu ölümle bittikten sonra sorumluları hakkında ne yaptı bilmiyoruz.

Ama ne yapmadığı o kadar iyi biliyoruz ki, bir insanı ( ki bu insan silahlı değil, )SAÇINDAN SÜRÜKLEME HAKKINA SAHİP (!).Bu sahip olduğu hakkı biz çok iyi öğrendik. Seyredenlerin arasında olmamız çok mümkün.

Olayın ardından ilgili emniyet müdürü "kimlik sorsalardı" diyor.
Benim asıl merak ettiğim;
Kimlik sorulup da gerçekten polis oldukları
( hasbelkader de o polisler kimlik göstermiş olsalardı ve kanıtlasalardı polis olduklarını) anlaşılsa idi
ne değişirdi acaba?
biz insan haklarını en çok işkence ile ihlal eden bir ülkenin yurttaşlarıyız. Biliriz ki, adına demokrasi denen en basit bir tavrı sergilesek, üstümüze gaz bombası salınır.

Eğer birşeyler değişecekse işte tam bu noktada ve etkili değişmiş olmalı ki ,
Polis kıyafeti giyip de zorbalık yapmaya kimsenin cesareti olmasın. Pois denince toplumsal güven duyulsun, Ve hiç kimse birinin canına kast ettiğini davulla zurnayla ilan etmeye cesaret edemesin.

Ve yasalar kimi üstün insanlar tarafından çiğnenemesin.

saygılarımla..
Old 04-12-2008, 22:01   #141
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Sanırım 1986 kışıydı. Ferhan Şensoy'un bir oyununu sahneleyen Ortaoyuncular Beyoğlu sokaklarında, oyunun kostümü Nazi üniformalarıyla insanlara kimlik sormuş, üstlerini aramış, kimse ses çıkarmamış ve itiraz etmemişti.
Yirmi yıldan fazla geçmiş; değişen bir şey yok, tepkisizlik aynı.
Old 05-12-2008, 13:17   #142
ege

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.Cengiz Aladağ
Sanırım 1986 kışıydı. Ferhan Şensoy'un bir oyununu sahneleyen Ortaoyuncular Beyoğlu sokaklarında, oyunun kostümü Nazi üniformalarıyla insanlara kimlik sormuş, üstlerini aramış, kimse ses çıkarmamış ve itiraz etmemişti.
Yirmi yıldan fazla geçmiş; değişen bir şey yok, tepkisizlik aynı.

Sayın Aladağ,
aslında "tepkisizlik aynı" diyerek, toplumun tepkisizliğine dikkati çekiyoruz ama, bu tepkisiz kalmanın "öğretilmişlik ve sindirilmişlikle" oarantısnı bulmak ve bunun üzerinden gitmek gerek miyor mu?
Dün gece 32. gün proğramında (ben geç kaldığım için çok az izleyebildim) aynı konu vardı.görüntüler bizim ülkemizde, hepimizin tanık olduğu yaşadığı görüntüler.

Asıl tepkisiz olan yurtdaşlar mı yoksa yargı mı diye sorgulamak gerekiyor.
Bizler de hukukçular olarak yargının organlarından biriyiz. Nasıl bir takipçi olmalıyız? bunu düşünmemiz gerekiyor.


bugün de aynı konuya ilişkin bir gazete de çıkan şöyle bir yazı var. (bu yazıların onlarcasını yazmak mümkün)

Bu yazının sonundaki temenniye katılıyorum. Ama korkutulmuş ve sindirilmiş bir toplum olarak nereye kadar gidebileceğimizi bulmak ve YARGI nın güvencesine sahip olmamız gerekiyor..

Alıntı:
POLİSE KİMLİK SORANA, BİR KOL ALÇISI BEDAVA!
gozdebedeloglu@birgun.net / 11:37 05 Aralık 2008



Türkiye’de doğan çocukların ortak travmalarından biri de yaramazlık yaptıklarında ‘polis amca’ya verilme korkusudur. Nasıl bir sindirme niyetiyse artık bu, çocuğu belinin bir tarafından cop diğer tarafından silah uzanan polise verme tehdidiyle son bulur. Sahne çoğunlukla, çocuğunu polisle korkutan ebeveyn ve polis arasındaki ‘anlaştık’ bakışları, polisin kaşlarını çatması ve çocuğun korkudan bacak arasına sinmesiyle tamamlanır. Taraflar çocuk korkutma operasyonunun başarıyla neticelendirilmesinden hoşnut, birbirine gülümser. Bu arada ebeveyn de polisin ‘büyüklüğünü’ ve ‘gücünü’ çocuğun üzerinden yaptığı bu korkutma hamlesiyle kabul ettiğinin mesajını verir. Böylece Türkiye’de doğan çocuklar için hazırlanan ortak travma havuzuna bir katkı daha yapılmış olur. ‘Masum’ bir çocuk ‘uslandırma’ gayreti sanki, ileride pek de masum olmayacak olayların bir ön kabulü, alıştırmasıdır. Zira bu ülkenin tarihinde, korkma, korkutma ve sindirme hikâyeleri uzun paragraflara malzeme olacak kadar zengindir.

•••

Geçtiğimiz günlerde televizyon ve gazetelere yansıyan bir habere göre İstanbul Avcılar’da 3 ay önce kendisine polis süsü veren bir grup saldırgan, restoran basıp bir kadını kaçırdı ve tecavüz etti. Restoranda çalışan 25 yaşındaki A.C. 24 Ağustos 2008 tarihinde polise gelerek kendisini kaçıran 5 kişiden 3’ünün tecavüzüne uğradığını bildirdi. Kadının kaçırılışı an be an güvenlik kamerasından evimize doldu. Restorandan saçından sürüklenerek götürülen kadını ürkek bakışlarla izleyen müşteriler yeni bir tartışmayı da alevlendirdi. Yurttaş polise neden kimlik sormadı?

Olay sonrası restorandaki bir tek kişinin bile 155’i aramamış olması yurttaş-polis arasında aslında nasıl bir ilişki kurulduğunun ya da kurulamadığının kanıtı. İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah görüntülerin basına yansımasından sonra yaptığı açıklamada, kalabalığın içinden bir kadının polis yeleği giyen iki kişi tarafından kaçırıldığını ve kimsenin de ‘sen kimsin’ ‘kimliğini görebilir miyim’ nereye götürüyorsunuz’ diye sormadığını söyledi.

•••

Sanki bu ülkede, ölüm oruçlarındaki evlatları için direnen ‘Cumartesi Anneleri’, 1 Mayıs’ta meydanlara çıkıp hakları için bağıran emekçi kadınlar, YÖK’e karşı yürüyen üniversiteli kızlar, saçlarından sürüklenerek hiç tartaklanmadı!

Sanki bu öyle yabancı bir görüntüydü ki herkes için, durumdan şüphelenmeden, kimsenin polisi aramaması şaşkınlık yarattı!

Olaya tanık olan bir kişinin bile polise kimlik sormadığını söylüyor Cerrah.

Sanki bu ülkede, Avukat Muammer Öz’ün, ailesiyle birlikte Moda parkında otururken, ‘kimlikleri çıkartın’ diyen polise ‘önce siz kimliğinizi çıkartın’ dediği için burnu, kolu ve kaburgaları kırılmadı! Sanki bu ülkede, Cumhuriyet gazetesinin stajyer muhabiri Servet Alçınkaya, 2005 yılında İstiklal Caddesi’nde kendisine kimlik soran polislere, “Önce siz kimlik gösterin, polis olduğunuzu nereden bilebilirim” dediği için gözaltına alınmadı. Önce polis otosunda sonra da karakolda dövülmedi. Sanki bu ülkede, asistan doktor Deniz Yazıcı, kimliğini soran polisler tarafından önce boş bir araziye götürülüp çırılçıplak soyularak, sonra götürüldüğü karakolda yine soyularak dövülmedi.

•••

Bir restoran dolusu insan, polis kılığında iki adamın bir kadını sürükleyerek kaçırmasına seyirci kaldı. Çünkü ‘çocukluğun polis korkusu’ büyüdükleri her bir yıl onlara gerçek hikâyelerle geri döndü. Tam da bu yüzden polisin böyle bir şey yapacağına inandılar. Bu ülkede polise kimlik sormanın yürek istediğini, kırılan kemikler sayesinde kavradılar.

O yüzden Emniyet “herkes polise kimlik sorsun” tavsiyesinde bulunmadan önce, kurum içindeki suçlularının toplum vicdanını rahatlatacak şekilde yargılanıp ceza almasını ‘samimiyetle’ istemeli.


Old 15-12-2008, 18:33   #143
ege

 
Varsayılan

merhabalar,

aslında son mesajlarımı, Polis şiddeti ile ilgili bir başlığa taşınmasının uygun olduğunu düşünüyorum.

Bu başlıkta ise "birlerinin bizi gözetlediği dinlediği" konusu bizim niye pek umursamadığımızı konuşmaya da devam etmek istiyorum.

Bir Hakim arkadaşım ile bayram vesilesi ile biraraya geldiğimizde aslında farkında olup da tıpkı yukardaki örnekteki gibi sessiz kaldığımız bir konuyu yeniden konuştuk.
"dinleniyoruz, izleniyoruz, gözetleniyoruz"

Daha sonra YARSAV 'ın internet sitesini izlediğim zaman bu gerçeğin boyutunu "hukuk devleti" kapsamı içindeki boyutu ile gündemde tutmamız gerektiğini düşünüyorum.

Tüm hakim - savcıların ve avukatların dinlenme- izlenme ve gözetilmesi'sinin Hukuk Devleti içindeki "bağımsız yargı" ya yaptığı baskının ve bunun Emniyet Genel Müdürlüğü nezdinde yapılmasının nasıl bir HUKUK olduğu sorusunu sormamız gerekiyor.

Biz hukukçuların öncelikle HUKUKA sahip çıkmamız gerekiyor diye düşünüyorum.



"
Alıntı:

19.11.2008 Mahkeme kararıyla dinleme suç değil


Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, mahkeme kararına dayanan dinlemelerle ilgili ilginç bir karar aldı.

Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, kendi ve dernek telefonları ile bilgisayar yazışmalarını mahkeme kararıyla dinleyip izledikleri iddiasıyla MİT, Emniyet ve Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Başvuru üzerine açtığı soruşturmayı tamamlayan Başsavcılık, talepleri üzerine de olsa, şikáyet edilen kurum yetkilileri mahkeme kararlarını uyguladıklarını ve mahkeme kararlarını uygulamanın suç olarak nitelenemeyeceği değerlendirmesinde bulundu ve kamu görevlileri hakkında ’kovuşturmaya yer olmadığına’ karar verdi. Eminağaoğlu karara itiraz edeceğini açıkladı.

Hürriyet Gazetesi – 19.11.2008
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/10391539.asp?gid=233"


http://www.yarsav.org.tr/oku.php?t=haber&id=926&

http://www.yarsav.org.tr/haberler.php#
Old 15-12-2008, 20:06   #144
persona

 
Varsayılan

Bana göre burada yazı yazan hiç kimse , polisin hukuka aykırı olarak yaptığı hareketleri onaylamıyor. Hep üstüne bastığım nokta , polisin kamerayla izleme yapması, eline terörle aktif olarak mücadele edebilmesi için gereken olanakların sağlanması ayrı bir konu, bütün bunları yaparken kendini hukukla bağlı saymasını sağlamak ayrı bir konu... Polisimiz maalesef bu iki noktada da zayıf

Sanırım biz birinci noktayı çok güzel bir şekilde tartıştık, artık ikinci noktaya yani polis denen bizim kendi güvenliğimiz için yarattığımız bir nevi Leviathan'ı nasıl hukuk içinde kalmaya zorlayabiliriz (tıpkı gelişmiş demokrasilerde olduğu gibi).32.gün programının adı geçen o bölümünü ben de izledim, ve orada Polis akademisinde öğretim üyesi olan akademisyen gözaltında hayatını kaybeden insanlar için , bunlar birer iş kazasıydı tabirini kullandı, ve doktorlar nasıl ameliyat ölen hastalar için suçlanmıyorlarsa polisimizin de bu tür olaylardan dolayı suçlanmamaları gerektiğini savundu. İşte bence bu kafa yapısını tartışmalıyız önce...

bu ikinci noktayı yine karşılaştırmalı olarak tartışabilceğimiz bir forumun özlemi içindeyiz

bu arada, geçen aydı sanırım Bahçeşehir Üniversitesinde, bu konuyla alakalı bir sertifika programı vardı , çok değerli hukukçular ve teknisyenler bu organizasyona katkıda bulundular, bayağı da katılım oldu. Orada sunum yapan değerli konuşmacıların bu sunumlarını bir yerlerde yayınlamaları dileğiyle. ( bu arada benim hala anlamadığım neden bizden 20YTL alıp küçücük bir salona bizi tıkıştırdılar)...
Old 15-12-2008, 23:06   #145
Gemici

 
Varsayılan Yargı ve Temel Haklar

Yöneticilerin vatandaşlara ait bilgileri toplama hırsının sınırı yok neredeyse. Mobese derler, internet üzerinden elde edilen bilgiler derler, telefon dinleme derler, DNA verilerinin toplanması derler, derler babam derler. Sınır tandıkları yoktur belirttiğim gibi. Güvenlik adına yapmadıkları yoktur. Çoğu zaman vatandaşı kendisinden korurlar.

Bu açıdan bakıldığında demokratik hakları ortadan kaldıranlar genelde yöneticilerdir. Ve en büyük hak mücadeleleri yöneticilere karşı verilmiştir. Bugün temel haklar adı altında tanıdığımız hakların temelinde bu mücadele yatar.

Allahtan ki son zamanlarda yöneticilerin güvenlik adına bilgi toplamalarının karşısına mahkemeler, özellikle anayasa mahkemeleri çıkıyor ve yöneticilere sınırlarını bildiriyor. Bu en azından Almanya için söz konusu.

İngiltere’de durum biraz daha değişik gibime geliyor. Ya ben bilmiyorum, ya da İngiltere’deki mahkemeler hükumete karşı fazla bir dierenç göstermiyor.

İngiltere’deki mahkemelerin yöneticilere sınır koyma görevini Avrupa Insan Hakları Mahkemesi yüklenmiş gibime geliyor.

En son örnek AHİM’in 04. Aralık 2008 tarihli kararı. Bu kararla mahkeme İngiltere’nin suçsuz insanların DNA - Verilerini ve parmak izlerini sınırsız olarak depolama politikasını mahküm ediyor.

Mahkemeya göre belirtilen türden verilerin saklanması özel hayatın büyük ölçüde zedelenmesine yol açıyor. Bu durum demokratik bir ülkede kabul edilebilecek bir durum değildir diyor, Srtasburg Hakimleri oy birliğiyle.

Davayı suçsuz oldukları anlaşıldığı halde verileri silinmeyen iki İnigiltere vatandaşı açmış.
İngiltere’nin dış işleri bakanı kararın kendilerini hayal kırıklığına uğrattığını belirtmiş.


Saygılarımla
Old 16-12-2008, 00:00   #146
ege

 
Varsayılan

Alıntı:
En son örnek AHİM’in 04. Aralık 2008 tarihli kararı. Bu kararla mahkeme İngiltere’nin suçsuz insanların DNA - Verilerini ve parmak izlerini sınırsız olarak depolama politikasını mahküm ediyor.

Mahkemeya göre belirtilen türden verilerin saklanması özel hayatın büyük ölçüde zedelenmesine yol açıyor. Bu durum demokratik bir ülkede kabul edilebilecek bir durum değildir diyor, Srtasburg Hakimleri oy birliğiyle.

Davayı suçsuz oldukları anlaşıldığı halde verileri silinmeyen iki İnigiltere vatandaşı açmış.
İngiltere’nin dış işleri bakanı kararın kendilerini hayal kırıklığına uğrattığını belirtmiş.



Bu konudaki kararları okumak bizim için bir ütopyayı hayal etmek gibi neredeyse..

Yarsav'ın sitesinde Danıştay emekli başsavcısı Tansel Çölaşan ile yapılan bir söyleşi vardı.

Uyap sistemi ile birlikte "Yürütmenin Yargının tüm bilgilerine ulaşabildiği ve bu sebeple de kuvvetler ayrılığı ilkesinin zedelendiği" konusundaki görüşlerine katılmamak mümkün değil.

Yürütme açıkça Yargıyı da "gözetlemekte" ve hangi hakimin, hangi savcının kim hakkında nerede nasıl bir soruşturma başlattığını, bu soruşturmayı nasıl yürüttüğünü ilk elden ve dikkatlice "izlemekte" ise;
Yargının Bağımsızlığından ve kuvvetler ayrılığı ilkesinden nasıl sözedilebilir?

dikkatinizi çekmedi belki ama verdiğim linkteki bir haber de şöyle;
Alıntı:
Bir süredir izlendikleri kuşkusunu taşıyan Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ile eşi Ferda Paksüt, kendilerini izlediklerinden şüphelendikleri bir aracı durdurdu ve araç emniyete ait çıktı. Bu gelişmelerin ardından Paksüt ailesi, izinsiz olarak dinlendikleri iddiasıyla Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusuyla ilgili soruşturmaya Savcı Vahdet Polatkan takipsizlik kararı verdi.

Bu sırada YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu da kendisi ve başkanı olduğu derneğe ait telefonlar ve bilgisayar yazışmalarının dinlenip izlendiği savıyla suç duyurusunda bulundu. Eminağaoğlu’nun şikâyetini de inceleyen savcı Polatkan, bu konuda da takipsizlik kararı verdi.

Savcı Polatkan’ın, her iki şikâyeti inceleyip sonuca yaklaştığı ekim ayında Adalet Bakanlığı’ndan 2 müfettiş adliyeye giderek, dosyaları incelemeye aldı. Savcı Polatkan’a müfettişlerce soru sorulmadığı, yalnızca Paksüt ve Eminağaoğlu dosyalarının incelenip birer fotokopisinin alındığı öğrenildi. Bu olayların ardından savcı Polatkan’ın her iki dosyada da takipsizlik kararı vermesi dikkat çekti.

Müfettiş de bakamaz

Eminağaoğlu, Bilgi Edinme Kanunu kapsamında olayla ilgili Adalet Bakanlığı’na başvurdu.

Eminağaoğlu başvuruda,

“Adalet Müfettişi bile olsa özel bir teftiş sırasında ancak haklı ve hukuka uygun, keyfi olmayan, kabul edilebilir bir gerekçenin varlığı halinde söz konusu dosyayı inceleyebilir. Özel görevlendirmenin ise haklı ve hukuka uygun gerekçesinin olması şarttır.
Yasa gereği gizli olarak yürütülen soruşturmayı kapsayacak ve gizliliği ihlal edecek biçimde yürütülen soruşturmaya müdahale niteliğindeki işlem, soruşturma makamı dışındaki her kim olursa olsun gizliliği ihlal edici ve hukuksal güvenliği sarsıcı, soruşturma yönünden vesayet yaratıcı niteliktedir. Söz konusu hazırlık soruşturma dosyası, sıfat ve görevi adalet müfettişi de olsa, soruşturma makamı dışındaki herkes için gizlidir.”


Eminağaoğlu, bakanlığa müfettiş görevlendirilmesinin dayanağını ve kendi dosyasının incelenmesini gerektirip gerektirmediği ile ilgili araştırmanın sonucunun ne olduğunu sordu.

Cumhuriyet Gazetesi – 05.12.2008

http://www.yarsav.org.tr/oku.php?t=haber&id=926&

Yargı'nın yürütme tarafından sürekli bir tehdit altında tutulması, HUKUK DEVLETİ kavramı ile ne kadar uyuşabilir?

AİHM İngiltere de suçsuz insanların parmak izi veya DNA larının depolanmasını özel hayatın zedelenmesi olarak görüyorken,
Bizdeki uygulamaya ne demeli?

saygılarımla..
Old 16-12-2008, 00:53   #147
persona

 
Varsayılan

Birleşik Krallıktaki DNA bankasıyla ilgili AİHM kararına bakacak olursanız, burada insan haklarına aykırı bulunan önceden herhangi bir suç işlememiş insanlara ait kişilerin bilgilerinin toplanmış olmasını mahkum etmiştir. yani karardan önce ingiltere ve iskoçyada herhangi bir nedenle karakola gelmişseniz sizin hemen dna örneğiniz alınıyor ve bilgi bankasına dahil ediliyordu. karardan hemen sonra bütün bu insanların kayıtları silinmeye başladı.

Ama dna bankası hala ayakta. ve adada yaşayanlar bunun faydalı olduğuna inanmış durumdalar çünkü suç oranlarında azda olsa düşüş bunu işaret ediyor, daha dün yayınlanan rapora göre, polisin durdurup-arama yapması ingilterede bıçakla işlenen suçlarda azalma sağlamış...

ayrıca avrupa birliği demişken ingilizler geçen yaz avrupalı dostlarıyla yeni bir anlaşmaya daha vararak plaka bilgileri karşılığında dna bilgilerini paylaşmayı kararlaştırdılar. yani görüldüğü üzere konu milli güvenlik olunca kimse kimse kişisel bilgilerimizi toplamaktan ve bunları paylaşmaktan geri durmuyor...

ama gelişmiş ülkelerde bizdekinden farklı olarak bu bilgiler kullanılırken sınır hep aynı -HUKUK- ve bu bilgileri amacı dışında kullanmaya teşebbüs edenlerin ceza göreceği kesin. Londra metrosunda polis tarafından öldürülen brezilyalı yüzünden dönemin emniyet müdürü baskılara dayanamadı ve istifa etmek zorunda kaldı. çünkü ortada haksız yere öldürülmüş masum bir insan vardı ve 2 sene boyunca medya bunu yazdı , hukukçular yazdı sonunda da yeni seçilmiş Londra belediye başkanı ben böyle bir insanla çalışamam dedi ve emniyet müdürü istifa etmek zorunda kaldı. Bizim de sanırım öyle bir sisteme ihtiyacımız var. Herkes hatasının bedelini ödemeli, hele konu insan hayatı olunca.
Old 16-12-2008, 12:06   #148
didem kunal

 
Varsayılan

Arkadaşlar herşeyden önce şunu bilmek lazım; Bahsi geçen kameraların oralara konuluş amaçları vardır. Zaten dikkat edildiğinde görülecektir ki bu kameralar suç işlenebilme kapasitesi yüksek olan alanlara konulmaktadır. Evinizin damına değil.
Suç işle oranı bukadar yüksek olan bir ülkede sizin önerebileceğiniz başka bir çözüm yolu var mı? Gelişmiş ülkelerin bu sisteme geçtiği yıldan bu yana suç işleme oranları azalmış durumda iken bizim gibi gelişmekte olan bir ülkenin bu sistem dışında başka çaresi var mı? artık cezaların bile caydırıcılık etkisinin nerdeyse azaldığı bu ülkede bence kamera sisteminin olması çok yadırganmamlı. O kameralar arkadaşlarımın dediği gibi suç ihbarı olduğunda izlemeye alınmaktadırlar. Sanıyorum ki başkalarının sokakta ki tserbest, özgür tavırları suç işleme oranının düşürülme amacından daha önemli olamaz. Sokakta tecavüzcüsü var, sapığı var, tarfik canavarı var... Sevgilinizi sokkata sizi izlediğini düşündüğünüz bir kaç kameradan sakınıp öpmazken akli dengesi yerinde olmayan bir trafik cavarına maruz kalması daha mı iyi olacaktır?
Old 17-12-2008, 13:58   #149
ege

 
Varsayılan

Sevgili Didem Kunal;

sanırım tartıştığımız nokta nın başlangıcı "sokaktaki özgürlüğümüz" olarak çıktı ama, özgürlüğümüz ile güvenliğimiz arasındaki ince farkı özellikle bizim iyi bilmemiz gerekiyor.

Güvenliğimizin sağlanması adına özgürlüklerin "denetlenmesi" ve bunun "kullanılması" nın sakıncalarını, yada hukuksuzluğunu tartışıyor olmalıyız.

basit bir mantık yolu ile, trafik canavarlarının, yada maruz kaldığımız çeşitli saldırıların önlenmesi veya caydırıcılığını konuşmuyoruz. Güvenlik güçlerinin ilk ve temel görevi gerçekten "güvenliğimizi" sağlamak olmalıdır zaten. Ben hangi saat olursa olsun sokakta yüreyebilmiyim,bankaya gidebilmeliyim, evim arabam yağmalanmamlı.

Ancak, güvenliğimizin sağlanması adına, bugün yaşadığımız toplumda hemen her kesimin ve özellikle de "yargının" potansiyel bir suçlu olabilirmiş gibi izlenmesi, dinlenilmesi,gözetlenmesi HUKUK devleti ve var olan Anayasal haklarla ne kadar örtüşebilir?

Güvenlik güçleri hangi ölçülere bağlı olmalıdır ki, suç işlediklerinde onlarında sorumluluğu olmalı ve bu sorumluluk onlar için de caydırıcı olabilmelidir.

Bugün Yunanistan da polis kurşunu ile bir genç çocuk öldüğünde insanlar yürütmenin görevini ağır şekilde ihmal ettiğini düşünebiliyor. Oysa bizim ülkemizde "güvenlik güçlerinin dokunulmazlığı" var.Bu dokunulmazlığa karşı hiç bir demokratik eylemde bulunamıyoruz.

Güvenlik güçlerine dokunulmazlık sağlayan yürütme Hukuk Devleti ilkelerini yani YASAMA- YÜRÜTME ve YARGI bağımsızlığını böylece tek elinde topluyor.

Yasamayı doğal olarak kendine bağlayan , kendisinden farklı bir erk ve denetim gücü olmasını kendiliğinden ortadan kaldırdıktan sonra, geriye kalan tek denetleme mekanizmasını YARGIYI" da etkisi altına alan bir yürütmenin denetimini kim yapacaktır?

Hukuk'u yargı uygulamalıdır. Ama Yargıyı yürütmenin müfettişleri denetlediği sürece hukuk yürütmenin kurallarına göre uygulanacaktır demektir.

Bir savcı'nın kim hakkında nasıl bir soruşturma başlattığını "izleyen, denetleyen" bir yürütme bunu "güvenlik" gerekçesine de dayandırıyorsa , "hangi hukuk yürütülmekdir" diye düşünmemiz gerekiyor.

Bir yargıcın nasıl bir karar vereceğini, yürütme öneriyorsa ve bunu baskı ortamı yaratarak, kamu önünde yargıyı küçümseyerek yapabiliyorsa hangi yargı diye düşünmemiz gerkiyor.Siyasi erk yargıyı baskı ve denetim altına aldığı sürece bir hukuk devletinden sözetmemiz mümkün değildir.

Hukuksuzca yaptığı eylemlerden dolayı bir savcı hakkında soruşturma izni vermeyen , ama soruşturma talebinde bulunan bir diğer savcı ya da hakimi soruşturan bir yürütmenin kim için "güvenlik" sağladığını düşünmemiz gerekir.

Ülkemizde "ben yaparım, kanuna uygun olmazsa kanun yaparım, kanun Anayasa ya uymuyorsa onu da değiştirim" ilkesi yerleşiklik kazancaksa bunu "da" bilmemiz ve farketmemiz gerekir.

aşağıda biraz uzun bir tebliğ alıntısı yapacağım.
Kamu ile yurtdaş arasındaki eşitlik dengesinin kurulması bakımından savcılık kurumuna ilişkin eleştirilerimiz olacaktır.
Ancak Yargı organlarının bağımsız, yürütme tarafından denetlenemeyen, tam tersine yürütmenin ve yasamanın bağımsız yargıçlar tarafından (bağımsızlığı korunmuş yargıçlar tarafından) denetlenmesi düşüncesi bizim algıladığımız HUKUK DEVLETİ prensibi olmalıdır.

saygılarımla.
Old 17-12-2008, 14:02   #150
ege

 
Varsayılan

Bu alıntıladığım makalenin Turk Hukuk Sitesinde bulunup bulunmadığını tespit edemedim. Yine de var ise;
bu başlıkta yer almasının uygun olacağını düşünüyorum.

Alıntı:
19.3.2008 Erkler Ayrılığı İlkesi Açısından Yargı Bağımsızlığı ile Yargıçlık ve Savcılık Güvencesi


19.3.2008 ERKLER AYRILIĞI İLKESİ AÇISINDAN YARGI BAĞIMSIZLIĞI İLE YARGIÇLIK VE SAVCILIK GÜVENCESİ (Doç Dr Ali Rıza Çınar makalesi)

ERKLER AYRILIĞI İLKESİ AÇISINDAN YARGI BAĞIMSIZLIĞI İLE YARGIÇLIK VE SAVCILIK GÜVENCESİ(Doç Dr Ali Rıza Çınar makalesi)*

Sayın konuklar, değerli katılımcılar, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Erkler Ayrılığı İlkesi Açısından Yargı Bağımsızlığı ile Yargıçlık ve Savcılık Güvencesi” adlı tebliğimi size sunacağım.

Değerli katılımcılar, önce anlatım planımı açıklamak istiyorum. Tebliğ üç ana bölümden oluşmaktadır. Konunun iyi anlaşılması için birinci bölümde, yargıç bağımsızlığı ile yargıçlık/savcılık güvencesi kavramları üzerinde durarak erklerin ayrılığı ilkesi açısından yargının durumunu belirteceğim. İkinci bölümde, yargı bağımsızlığı açısından yargıç ve savcıların eğitimi ile örgütlenmesinin önemini, karşılaşılan sorunlar nelerdir, bunları açıklayacağım. Üçüncü bölüm olan son bölümde ise yargının bağımsız, güvenceli ve yansız olması için yapılması gerekenleri özetle belirteceğim.

I- YARGIÇ BAĞIMSIZLIĞI VE YARGIÇLIK/SAVCILIK GÜVENCESİ

1- Yargıç Bağımsızlığı

Yargıç bağımsızlığı; yargıcın görevini yaparken, hiçbir baskı ve etki altında bulunmaması, herhangi bir kişi ya da kurumdan emir almaması, her türlü kaygıdan (endişeden) uzak ve özgür olmasıdır.

Bu ilke, önemi nedeniyle Anayasa’da yer almaktadır.

Yargıç bağımsızlığı kavramı, 1961 Anayasası’nda[1] olduğu gibi 1982 Anayasası’nda da[2] “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar” biçiminde yer almıştır. Anayasa’nın 138. maddesinin 1. fıkrasında “yargıç bağımsızlığı” ilkesine yer verildiği gibi bağımsızlığın sınırı da gösterilmiştir. Buna göre yargıçlar, Anayasa’ya, kanuna, hukuka ve vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.

Anayasamızın 138. maddesinin başlığı her ne kadar “mahkemelerin bağımsızlığı” ise de maddenin içeriğinde, yargıç ve mahkeme/yargı bağımsızlığının temel ilkelerinin gösterildiği açıkça anlaşılmaktadır.

Mahkemelerde her zaman tek yargıç bulunmamaktadır. Bu nedenle mahkeme kurulunda yer alan tüm yargıçların bağımsızlığını anlatmak üzere, Anayasa’da “mahkemelerin bağımsızlığı” kavramına da yer verildiği öğretide ileri sürülmüştür[3].

Anayasa’nın 9. maddesinde genel ilke olarak yargı yetkisinin Türk ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı belirtilmiştir.

Yargılama makamı olarak yargının/mahkemelerin, hukuka bağlı olarak karar verebilmeleri, yargı erkinin temsilcileri durumundaki yargıçların bağımsızlıklarının sağlanmasına bağlıdır[4].

Yargı bağımsızlığı için, yargıcın bağımsız ve adil olması yetmez. Yargıcın bağımsız ve adil olduğundan kuşku (şüphe) dahi duyulmamalıdır[5].

Anayasa’ya göre yargı/mahkemeler, Türk ulusu adına egemenlik hakkını kullanmaktadır ve bağımsızdır (Anayasa, md. 9, 138, 140/3).

Bu nedenle Anayasamızda yargı bağımsızlığı (mahkemelerin bağımsızlığı) nedeniyle yargıç ve savcıların bütün özlük işleri, yargı bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesi ilkelerine göre yasayla düzenleneceği belirtilmiştir (Anayasa md. 140).

2- Yargıçlık ve Savcılık Güvencesi

Yargıçlık/Savcılık güvencesi, yargıç ve savcıların kişisel bağımsızlığıdır. Yargıç ve savcıların, her türlü maddi ve manevi etkiden (baskıdan) ve kaygıdan uzak olarak görev yapabilmeleri için güvence içinde bulunmaları gerekir. Güvencenin temel nedeni, yargıç ve savcının siyasal iktidar/yürütme erki karşısında kendilerini tam bir güvencede bulması ve görevlerini her türlü korku ve kaygıdan (endişeden) uzak olarak yerine getirebilmeleri içindir[6].

1961 Anayasası yargıçlık ve savcılık mesleklerini ayrı ayrı düzenleyip adli yargıçlar için Yüksek Hâkimler Kurulu’nu, savcılar için de Yüksek Savcılar Kurulu’nu oluşturduğu halde (1961 Anayasa md.134, 137, 143, 144), 1982 Anayasası 140. maddesinde yargıçlık ve savcılık mesleğini bir tuttuktan başka yönetsel yargı yargıçlarını da bu düzenlemelerin içine almıştır (Anayasa md.159/3). Ayrıca 1982 Anayasası 1961 Anayasası’ndan farklı olarak, yargıçları da savcılar gibi yönetsel görevleri yönünden Adalet Bakanlığı’na bağlamıştır (Anayasa md.140/6). Bunlardan başka Yüksek Hâkimler Kurulu ile Yüksek Savcılar Kurulu kaldırılarak, yerlerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu getirilmiştir (Anayasa md.159).

Anayasa’da yargıçların bağımsızlığından söz edildiği için, yargıçlara tanınan güvenceler ile bağımsız olmayan savcılara tanınan güvencelerin aynı olması öğretide eleştirilmektedir[7]. Yargıç güvencesinden söz edilirken, Cumhuriyet Savcılarını yargıçtan ayırmadığımızı belirtmek isterim. Anayasa’da, yargıçlık ve savcılık güvencesi başlığı altında 139. maddede tanınan güvenceler tek tek sayılmıştır. Yargıçlık güvencesi nedeniyle yargıçlar ve savcılar azledilemezler, Anayasa’da gösterilen yaş sınırı dolmadan, istekleri dışında asla emekli edilemezler. Hiçbir suretle (bir mahkemenin ya da kadronun kaldırılması nedeniyle de olsa) aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun bırakılamazlar, görevlerinden ve yerlerinden alınamazlar[8]. Mahkemeler yasayla kurulurlar (Anayasa md. 142). Doğal yargıç ilkesi gereği, yargıçların görevleri önceden belirlenir.

Tayvan’da (Taipei’de) 17 Kasım 1999’da toplanan Hâkimler/Savcılar Uluslararası Birliği Merkez Kurulu’nca onaylanan “yargıcın evrensel konumu”yla ilgili kararın 13. maddesinde, yargıç ve savcıların maddi/sosyal güvencelerinin, maaşlarının, ödenek ve emekliliklerinin yürütme gücünün eline bırakılamayacağı açıkça vurgulanmıştır[9].

Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Yaşamak Değil ,Bizi Bu Telaş Öldürecek.. Av.Habibe YILMAZ KAYAR Site Lokali 8 02-12-2007 02:15
Affet Bizi Heraklit! Av. Bülent Sabri Akpunar Hukuk Sohbetleri 0 30-01-2003 15:27


THS Sunucusu bu sayfayı 0,08735800 saniyede 15 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.