12-05-2006, 05:57 | #31 |
|
Çocuksu
Annem,Annem Canım Annem
Beni yoktan varedip Aleme salan Annem. Benim için ayrılık türküleri yakan, Kır çiçekleri gibi burnumda tüten Annem,canım Annem. Ne iyi ettinde doğurdun, Balınan mı yoğurdun, Neden gurbete savurdun, Eserleriyle gurur duyan, Canım Annem,güzel Annem. Kadir kıymet bilen, Diğer analar gibi çileler çeken, Canım Annem,güzel Annem. Söz Babamınsada,Anamdır evimizin direği, Minicik elleri,bazan çapa olur, bazan fırın küreği, Hep sevgi doludur Onun kocaman yüreği, Annem,güzel Annem Canım Annem. Yaşım yetmiş,işim bitmiş demeyen, Üretmekten geri durmayan, Oğullarının ve gelinlerinin Anası, Torunlarının ninesi,Babamın gözdesi, Melek Annem,güzel Annem. Ellerinden ve yüzlerinden öpüyor,özlemle kucaklıyorum.Sana ve tüm annelere sağlıklı ve mutlu geçecek uzun ömürler diliyorum. Bütün Annelerin, ANNELER GÜNÜ KUTLUYORUM. |
13-05-2006, 14:31 | #32 |
|
Çok BaŞariliydi..!
Öyle güzel ve ahenkli yazmışsınız ki sn.AYDIN;
Son derece samimi ve içtendi..gerçekten benim mısralarım donuk ve buz gibi kaldı sizinkilerin yanında.. Tüm annelerin anneler gününü içtenlikle kutlarım.. NİLGÜN/13.05.2006/15.29 B*U*R*S*A |
18-05-2006, 12:56 | #33 |
|
Mİras..!
Yaşlı adam çok ağır hastaydı ve son anlarını yaşamaktaydı..
iki oğlu vardı..ikisini de yanına çağırdı.. -Bakın evlatlarım sizlere bırakacak hanlarım saraylarım yok zaten de hiç mi hiç olamadı.. -!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! Derin bir sessizliğe ,bir de meraklı bekleyiş eklenmiş ,gözü yaşlı iki oğul daha bir dikkat kesilmişti.. -Bakın evlatlarım..!size bırakacak sadece iki şeyim var.. İki oğul..,babalarının çok yoksul olduğunu bildikleri için dikkat kesildiler.. -Evlatlarım..,komidinin en alt çekmecesinde iki mirasım var sizlere.. biri kalaylı bir bakır tas..diğeri de kabzası çok değerli altın kaplamalı bir silah.. Parayı çok seven, hemen atılmıştı ortaya ..silaha sarıldı.. -Bu silah benim..! diye içinden geçirdi..Bu silahla hem hasmımı öldürür paralarını gizlice gaspederim..hem de satar bu silahı kar ederim.. Küçük oğlan da mütevazi bir sestonuyle aldı bakır tası eline.. -Ne gerek vardı a babacığım..,bana senin sağlığın lazım diye ağladı ..ağladı ..ve ağladı.... Yaşlı baba hafifçe yatağından doğrularak küçük oğluna sarıldı .. ve.. -TUTTUĞUN ALTIN OLSUN OĞLUM..dedi.. ve son nefesini verdi.... *********************************************** Babaları toprağa gömüldükten sonra iki kardeş yaşadıkları yerlere geri dönerek yaşamlarını sürdürdüler.. Büyük oğlan hasmını takip etti ve tam dere kenarında silahı doğrultarak onu öldürmek üzereyken.. silah kendiliğinden alev alarak kül oldu... Küçük kardeş de bir gün evinin önünden geçen yaşlı yorgun bir yolcuya su verdi.. yaşlı adam da aynı babası gibi dua etmişti.. -Tuttuğun altın olsun evlat..! İşte tam o sırada tas 24.ayar bir saf altına dönüşüverdi.. Küçük oğlan sevgisi ve samimiyeti ile derecelendirilmişti.. ************************************************ Yaşam her nekadar kötülükler ve zulümlerle iç içe yaşanmaktaysa da.. İYİ VE GÜZEL OLAN HERŞEYİN DE mutlak bir ödülü olduğuna inanmaktayım.. Manevi bir ödül....! sevgiyle kalınız.. NİLGÜN/18.05.2006/13.52 |
24-05-2006, 12:56 | #34 |
|
Bağımlılklarımız..
BAĞIMLILIKLARIMIZ..!
Yaşamımızın en çekilmez ve çaresiz kesitleridir bağımlılıklar..Kimi zaman bu ,birlikte yaşadığımız bire bir ilşkilerde bulunduğumuz sosyal hayatımızın vazgeçilmezleridir kimi zaman da uzak çehreli de olsa,zaman zaman varlığını özlediklerimizdir..Duygusal anlamda yanımızda varolmaları bazı zorunluluklardan dolayı kaçınılmazdır.. Bu eşimiz olabilir,ailemiz,iş ilişkilerimiz,komşuluk yelpazelerimiz..Her ne olursa olsun;bağımlıyızdır onlara.. Yaşama bir yerlerden başladığımız için olsa gerek yolun sonuna kadar yanımızdaki mevcudiyetlerini dileriz.. Bu bağımlılıkların bir de ekonomik yönü vardır ki o çok büyük acziyete sürükler insanı.. ************************************************ Ailemizdir ebebeynlerimiz..onlara ait bir evde yaşamaktasınızdır..aileye ait bir işletmenin başındasınızdır yada mülkiyeti aileye ait bir mağazada serbest ticaret erbabısınızdır.. Ama o imkanlardan istifade etmenin korkunç da bir bedeli vardır omuzlarınızda..DREKTİFLER KOŞULLANDIRMALAR ŞARTLAR... Hayır yanıtına asla yer yoktur bu ortamlarda.. Ailenin belirlediği bir isim ile evlenilecek/ailenin kararlaştırdığı muhitlerde ikamet edilecek/ailenin drektifleri olursa eğer,çocuk adedi belirlenecek..vs.vs.. Kısaca para karşılığı özgürlüklerin teslimiyetidir.. Gelelim bir diğer ilişkinize; Komşuluk ilişkileriniz /=ev sahibisinizdir..bir üst kattaki saygısız komşunuzun silkelediği halı tozlarını yutar..terasını yıkarken yeni astığınız sakız gibi beyazlarınızı geri atarsınız sükunetle makinaya.. Kaçamazsınız mümkünü yoktur..çocuğun okulu,eşinizin ve sizin işyerleriniz bu programa göre tasarlanmıştır.. Yakın arkadaşlarınızdır..bir iki saatliğine diyerek canım arabanızın anahtarını alıp günlerce istemeden teslim edemeyen...! Cep telefonunuzu elinizden alel acele çekerek dakikalarca görüşmekten çekinmeyen.. Birlikte çıkılan seyehatlerde tüm masrafları size nazikçe yükleyiveren.., Bir günlüğüne diyerek yazlığınıza ziyaretinize gelip sezon sonuna kadar gitmeyen.. Her neye sahipseniz sanki-aynı babadan mirasa konmuşcasına sereserpe hak talep eden.. Bir de aynı evi paylaştığınız kişiler vardır..eşiniz... Size ona mecburmuşsunuz gibi gözüyle bakan; Yokluğunda hayat duracak ve güneş doğmayacakmış gibi şiddetli bir narsizm fırtınaları yaşayan Ona yapılan hürmet ve hizmeti kölelik gibi algılayan.. Ona duyulan sevgi ve sadakati sadece -soyADINI TAŞIDIĞINIZ-için yaptığınıza saplanıp kalan, TV.kanallarını ipotek altında tutan Sizin doğum günlerini,evlenme yıldönümlerini falan ısrarla anımsayarak özel bir eklenti yaptığınız ikili yaşamda, onun tüm anımsadığı beşiktaşın kupa finalleri olan, ************************************************** ********* İŞTE..,bağımlılıklarımızdır bunlar..Ne yıkabiliriz ne değiştirebiliriz..ne de düzeltebiliriz.. Ama o ya da bu şekilde ahtapot gibi kıskıvrak dolanmışlardır tüm bedenimize.. BAĞIMLILIKLAR zordur.. dayanılmaz ve karanlıktırlar.. ama yine de yaşamımızın bir parçasıdırlar Güzelliklerle kalın. nilgün/24.05.2006/13.55 B*U*R*S*A |
26-05-2006, 15:02 | #35 |
|
Başaramadım
Ne seninle yaşayabildim..
ne sensiz KALABİLDİM.. . bugün böyle kendi gölgesine sığınmış ürkek bir güvercin gibi.. kanat çırpmaktan bile korkan .. bir kuş gibiyim.. pır pır eder yüreğim.. kaf dağının eteklerinde..masallarla dolu yüreğim.. nice mor menekşeler topladım..kekik kokardı dizelerim.. masmavi bulutlarda.. umuda uçuştu belki lerim.. ************************ Ne seninle yaşayabildim.. ne sensizliği başarabildim..!.. Yosun yeşili gözlerimde ,yaprağın rengi gizliydi.. deniz dibinin gizemli ışığı değdi yüreğime.. kah midyesinden dökülen pembe bir inci.. kah yakamozlar gibi parlayan düşlerimdi.. hayata dair özlediğim ...Beklediğim ne varsa.. sende kilitlendi.. ve ben her zaman olduğu gibi.. yokluğunla başedemedim güzelim.. 26.05.2006/16.04 CUMA BURSA |
26-05-2006, 16:08 | #36 |
|
Yüreğine sağlık, ellerine sağlık Nilgün Hanım. Çok duygulundım.
|
27-05-2006, 07:47 | #37 |
|
TeŞekkÜrler..!
Teşekkürler ŞAHASER...., Beğendiğiniz için teşekkürler..ben bu yazılıp çizilenlerde her birimizin ayrı ,ayrı; birer toplumsal misyonu olduğu inancındayım..şiir adına, mısralarımda kendinize -has- birşeyler yakalayabilmenize neden olabiliyorsam ne mutlu bana.. SEVGİYLE KALIN BURSA 27.05.2006 08.45 |
27-05-2006, 08:19 | #38 |
|
RÜyaymiŞ MeĞer..!
Geçen yaz aldığım kaktüs çiçeklerinin arasında.. bir de baktım kızıl ötesi gelincikler açmış.. güneş tam tersinden doğmakta..bulutlar yene inmiş.. umudu arayan yolcuları.. semaya uçurup durmakta.. Çıkarak mercan kayalıklara,adını kazıyorum altın pountlarla.. güneşin şavkı aksettikçe ışıl ışıl yanmakta.. Sokağımda bir düğün telaşı..ay bir tabureye oturmuş tambur çalmakta.., yıldızlar üzerlerinde alevden kostümler halka olmuş raksetmekteler.. ellerinde ateşten kastanyetler.. efsunlu notalarla.. camıma vurarak -hadi sen de gel aramıza demekteler.. Sayamadım kaç taneydi gökyüzünde martılar.. senin selamını yastığımın başucuna bırakarak kaçıştılar.. Sonra bir de baktım okyanusun tam ortasındayım.. ufacık delme çatma bir kayık.. içinde sadece sen ve ben anlıyor musun..? Korkmuyorum acaba alabora olur muyuz devrilir mi bu sandal.. yanımda sen varsın ya.. ne önemi var..! Elinde gümüş saplı bir olta.., görülmemiş güzellikte balıklar misineye takılmakta.. Bir de bakıyorum bir deniz yıldızı.. atıyorsun kucağıma.. -sakla bunu..diyorsun.. Saatin insafsız ziliyle uyanıyorum.. meğerse rüyaymış..! Biliyorum sadece düştü ..ama.., Ben hala martıların başucuma bıraktığı selamını ve de kucağıma attığın denizyıldızını arayıp durmaktayım canım.. SEVGİLER 27.05.2006 09.14 B*U*R*S*A |
28-05-2006, 08:45 | #39 |
|
eleştiri
sn.nilgün hanım,şiirinizi okudum..sözçükleri duygu cemberinden ustalıkla geçirmiş zor olanı başarmışsınız..Duyarlılığınızı saygıyla selamlıyorum.Başarılar dilerim..
akdevrim.. |
16-06-2006, 13:37 | #40 |
|
Sağlık için..
Kanal D DOBRA DOBRA Programında ,DR.ENDER SARAÇ'ın diyet reçeteleri vardı..
Ben bunları not aldığım kadarı ile paylaşmak istedim sizlerle.. Bir soğuk içecek tarifi verildi ekranda.. MALZEMELER --------------- 2.5 lt.kaynamış su,1 çorba kaşığı ya da 4-5 poşet yeşil çay,1 büyük limon +suyuve kabuğu ayrı ayrı....bal,1 şeftali rendesi.. HAZIRLANIŞI -------------- Su ısıtıcısında 1.5 lt.su kaynatılır.. içine yeşil çay atılır..demlendirilir.7-8 dk.kadar/-.ılınınca..içine 3 tatlı kaşığı bal ilave edilir..şeftali rendelenir..varsa nane yaprağı atılır.. ve tercihe göre buzlu ya da sıcak olarak gün boyu tüketilir.. ----------------------------------------------------------------------- bal kareceğeri detokslar..limon c vitamini açısından faydalıdır.. Yaz aylarında tükettiğimiz bilinçsizce içtiğimiz kola gazoz gibi şeker ve asit oranı yüksek içecekler ve meyve suları vücuda zarar verir.. yağ oranı yüksek yoğurtla hazırlanmış ayran da kilo için zararlıdır.. Asedik yerine toksinleri atmak adına gazı uçmuş alkali,maden suları tercih edilmelidir.. tansiyon düşüklüğünü engeller.. ************************************************** ********* Buğlama balık+tavuk eti..yenmelidir..kızartma değil ve tavuk etinin kesinlikle derisi tüketilmemelidir.. ************************************************** ********* protein olarak yumurtanın beyazı..,mozerelle peynir az yağlı yoğurt..yağsız süt,ayrıca bol egzersiz şarttır.. ************************************************** ********* diyet tarifi.. ---------- 1 kg iri demet semizotu bıçak kullanmadan<oksitlenmemesi için>doğranır..4.5 ceviz koyulur.1 çay kaşığı sumak,1 kaşık sızma zeytinyağı,eklenir.. çiğ olarak tüketilir.. ************************************************** ********* programda izleyebildiklerim bunlardı.. bir de arkadaşımın verdiği. tarif vardı.. 1 yeşil elma 4 e bölünür..içine kabuk tarçın dövülmemiş karabiber limon kabukları ile birlikte kaynatılır ve ılınınca gün boyu tüketilir.. ************************************************** ******* SEVGİLER.. 16.06.2006/14.37 BURSA |
08-07-2006, 11:18 | #41 |
|
Ne kadar sağlıklıyız..?
Öncelikle şunu yazmak istiyorum ki,SAĞLIK kelimesinin değerini kaybetmeden farkedemiyoruz..
Ne kadar özenli yaşamaktayız.Ne kadar saygımız var taşıdığımızı sandığımız,aslında bizi taşıyan bedenimize.. HER YIL YAŞLARLA BİRLİKTE PERİYODİK OLARAK YÜKSELEN KİLO ARTIŞLARIMIZ.., Koşuşturmalar ve günlük sorunlarımızdan zaman bularak, tansiyonumuzu bile ölçtürmeye tenezzül etmiyoruz ama bir beyin kanaması ile çat diye yere çakılıveriyoruz, bu ihmallerden dolayı... Sürekli stres,sürekli yoğun çalışma temposu,spor yok,tatil yok,estetik yok, dümdüz giden bir yaşam..! Ama sağlığımız bozulmaya görsün,tüm dengeler altüst olur,olmazsa olmaz saydığımız her kavram siliniverir.. O an için tek önemli olan sağlıktır.. Ya kalp-ya akciğerler..sigaradan dolayı katledilen bu zavallı iki organ..,ya mide,alkol ve stresten nasibini alan bir diğer organ,ya bağırsak problemleri sindirim solunum yaşamsal önemi olan tüm organlarımız bir zincirin halkaları gibi tek tek birbirine bağlıdır.. Ve maalesef biz hayatımızın değerini bilmeyiz..ayakta gezinirken bizi taşıyan ayaklarımızı.., kusursuz görürken gözlerimizi, bulanıklaşmaya başilayınca oflayıp puflayarak anımsarız.. Acı ,ekşi ,tuzlu ,tatlı demeden acımasızca doldurduğumuz midemiz(yana yıkıla bize sinyaller vermeden )pehriz de yapmayız.. Ya delinecek midemiz..ya incelecek ve de deforme olacak biryerlerimiz.. Kaybetmeden onarmak yerine ; sahipken korumak yoluna gidemiyoruz.. Biz kadınlar..,hamilelik esnasında ,mineral ,kalsiyum ,vitamin takviyeleri almayı akıl edemediğimiz için dokuz ay +emzirme sürecinde vucudumuzdan vakumlanan değerleri sağlığımızla fatura ediyoruz.. Dişlerimiz çürüyür ve çektiriyoruz..kansızlık-anemi-sorunları ile yüzleşiyoruz, aşırı kilo alıyoruz.Anne olmaya hazır da değilsek üstelik,psikolojik travmalar yaşıyoruz.. Bütün bunları dün düşündüm, bir film şeridi gibi geçti önümden sağlığımı nasıl da ihmal etmişim..Nefes alamamaya başladığımda bir kalbim olduğunu farkettim.. Olur olmaz şeye üzülüp kahrederken,bana acil sinyal veren bu organ tokat gibi hatırlattı her nefeste bana kimliğimi.. Artık daha dengeli beslenmek..,daha az üzülmek..,daha çok spor..,daha zinde bir yaşam..! Odamın yarısını kaplayan bir koşu bandı ,yıllardır yapmayı ihmal ettiğim yürüyüşlerin bilançosunu ödeyeceğim. Ve hayata yeniden dönmenin mutluluğu ile yeni bir mercekle bakacağım artık hayata..! Geç kalınmadan,eyvah demeden,bazen sinyal vereden de bizi bırakabiliyor da sağlığımız..ansızın,beklemediğimiz bir anda,bir yoğun bakım odasında, hoşçakal denebiliyor hayata..! Geç kalmadan diyorum ki alınız elinize kağıdı kalemi..boy/kilo/tansiyon/beslenme alışkanlıkları/ne kadar spor yapmaktayız..? SİGARA ALKOL STRES../nereye kadar..nereye kadar..! Geç kalmadan;düşünelim ve soralım vücudumuza.. ne kadar sağlıklıyım..? Nilgün Çakıcı/Bursa devlet hastahanesi/8..7.2006 ************************************** |
12-07-2006, 19:05 | #42 |
|
Akşam haberleri!..
Akşam haberlerinde izlediğim görüntülerle pekiştirilmiş haberler ,
Konya'da alkollü bir vatandaşa yapılan davranış,halk ile yasaların ne denli uzaklaşmaya başladığını hissettirdi. Suçtan önce kabahate meğili engelle bazında ele alınan tedbir mahiyetindeki kontroller, meşrutiyet dönemini anımsattı bana.Padişah fermanları çıkarılarak insanların zindanlara atılmasına yakın bir çağrışım..! Acaba binlerce adım attık derken,millerce geriye mi dönüşüm yaptık diye korkuyle irkildim,ve gözleri acı içinde kıvranan bir insanın karga tulumba olay mahallinden sürüklenişini acı ile izledim.. Belki ADI KONYA olduğu için ,yaptırımların çok daha yoğun yaşandığı bir coğrafya dedim-evliyalar kentidir diye- bir an için ,ama ilahi yönü ,kimliği ne olursa olsun,bana yaşanmaması gerekli kareler gibi göründü. Orada yerde acı içinde bağıran,kıvrarak yatan ;benim eşim,ağabeyim, babam da olabilirdi,diye düşündüm. Ve gerçekten gelinen noktayı ilkel ve çağdışı bularak izledim akşam haberlerini.. Demokrasi bu şekide,insan sağlığı yerlerde bu kadar gözönünde sürüklenerek korunamaz,korunmamalı. En azından o acı ile kıvranan insana sedye ile yardım verilebilirdi,ya da yanan gözlerini elleri kelepçeli olduğu için temizleyemeyen insana su ile müdeahale edilebilirdi. Bu ne kadar ahlaki ve insancıl bir uygulamadır,bundan endişe duydum.Elbette ki alkol hoş bir zaaf değildir,bilançosunu da asla küçümsemiyorum. Ama <<suç öncesi kabahat mitlerinin, kaldırımlarda volta atması >>da ab.ne yaklaştığımız şu tarihlerde hiç de şık durmadı ekranda. |
14-07-2006, 18:46 | #43 |
|
Beyin üzerine..
Her hafta periyodik olarak aldığım,ama 6 aydır ara verdiğim (CD.ROM DATA ) dergisi,düzenli olarak haftalık bülten yollamaktalar..
Bu elektronik sayfalar arasında,<<BEYİN>> konusu dikkatimi çekti. Sesli ve çizimli dizayn edilmiş bu konuyu sizlerle paylaşmak istedim.. ************************************************** ****** BEYİN/: beyin dalgaları --------------/:Beynimiz ;ayrı zaman dilimlerinde farklılık gösteren dalgalar yaymaktadırlar.. 1/-ALFA:RAHAT VE SAKİN ORTAMLARDA YAYILAN BU DALGALAR,kalıcı öğrenme açısından en elverişli konumdadırlar. 2/-Beta;Dış çevreden gelen etkilere duyarlı olduğumuz uyanık konumda yayılır.. 3/-teta-Uykuya geçiş sırasında,uyku ile uyanıklık arasında yayılan dalgalardır.. 4/-delta-Tam uyku anında yayılan dalgadır.. ************************************************** ******** BÖLÜM 2- Beynimiz basit hücrelerden oluşmaktadır.Birbiriyle bağlantılı,bu hücreler önce sinir hücrelerini,sonra sinir sistemini ardından da insan zekası ile davranış ve insan hareketlerini denetleyen sistemi oluştururlar. Beynimize nöronlardan oluşan bir hücre kitlesi adı da verilebilinir.. Bu nöronlar işlevlerine göre iki kategoriye ayrılırlar. 1-Dendrit:gelen mesajları hücre gövdesine iletirler.. 2-aksın-Hücre gövdesinde değerlendirilen bu mesajları diğer nöronlara iletirler.. Bu nöron uzantıları,bilgileri ileterek,etkili iletişim sağlarlar. Bellek sistemi temelini,bu bağ ve etkileşimler sağlamaktadır. Beynimizde nöron sayıları arttıkça,bellek kapasitesi de o oranda farklılaşarak güçlülük gösterir.. ************************************************** ******** Bölüm 3- Beyin kapasitesini etkileyen sadece nöronlar değildir. Aldığımız besinlerin grup ve kalitesi de beslenme şekillerimiz beyin çalışma sistemleri ile doğrudan ilişkilkidir. B E C vitaminleri,beyin için son derece yaşamsal özellikler gösterirler. B vitaminleri;Bedene enerji veren vitaminlerdir.Beden enerjisinin %20 sini beyin alarak kullanmaktadır. Bu düşünülecek olunursa,alınan B vitaminin azlığı,bellek gücünü azaltacaktır. Bezelye,balık,prinç,süt yumurta,peynir,baklagiller ve tam tahıl ürünleri B vitamini açısından yoğun gruptadırlar. ************************************************** ***** C vitamini,meyve sebze salatalarda bulunurlar. C vitaminleri,demir içeren besinşlerin emilimlerini kolaylaştırmaktadırlar. ************************************************** ****** E vitaminleri,Kolestrolü önler.sızma sıvı yağlarda bulunurlar.yağların vitaminleri azalmaması için ışık etkisinden korunmaları gerekmektedir. ************************************************** ******* CD ROM DATA & insan beyni ve yaşamı-ANTONY SMİTH Nilgün Çakıcı/Bursa 14.07.2006-19.41 |
20-07-2006, 16:50 | #44 |
|
Hırsızlık...!
Sabah kalktığımda,arabamın kapısı kırılmış,teybi çalınmış,
üstüne üstlük alacağını almasına rağmen,döşemelerini de elindeki herneyse. ustaca darbelerle yırtılmış bir vaziyette buldum aracımı. SINIRLAR..SINIRLAR..SINIRLAR..! Doğarken algılayamadığımız..,kendimize ait olmayana da olması gerekiyormuşcasına nefretle yaklaşımın ihtirası..hırsızlığın da ötesine geçen bir hırs ,kin ve nefret okudum o darbelerde.. Yeni aldığım teybime acımaya zaman bulamadım,o bıçak darbelerindeki kin ve acımasızca nefret ürküttü beni.. Bu hırsızlıktan <<çalma duygusundan>> daha ileri bir duyguydu.. Oysa ne kadar bilinçsizce bir öfkeydi bu..Ya ben uyanarak duysaydım bu saldırıyı..kuşkusuz müdeahale edecektim..ve kimbilir o darbeler koltuğun döşemelerinden tenime değecekti.. Bunlar içimde hissettim..ve şükrettim.. Ama asla affetmeyeceğim..büyük bir ihtimalle yakalanamayacağından emin olduğum bu hırsıza hakkımı helal etmeyeceğim.. Bana ait olan bir şeye hasız saldırısı ve saygısızlığı için.. İşte bu yüzden sınırlar,diyorum.Başkalarının sınırlarının başladığı hudutlarda kendi haklarımız bitmekte.. Bunu adil bir zihniyetle bir öğrenebilseydik keşke.. Bu sebepsiz kin nefret ve de ürkütücü manevi işkenceler,kapkaçlar.ve de tacizler de asla yaşanmazdı.. SEVGİYLE KALINIZ.. NİLGÜN. |
16-08-2006, 18:09 | #45 |
|
Ortadoğu arşivi.
Milliyet ve vatan gazetelerini hergün alıyorum.Daha önceki yazılarımda da değindiğim gibi makale ve önemli fotografları kesmek gibi aykırı bir hastalığa sahibim.
Dün oturdum,saat sabah 8 den itibaren akşam 9 a kadar tüm kesilmiş haber küpürü, resim ve makaleyi; tarihsel sıralarına göre kronolojik diziye soktum ve kalınca bir deftere yapıştırdım. Ortaya net ve acı tablolarla dolu bir -ORTADOĞU ARŞİVİ-çıktı. Fotograflarda Lübnan ve de Filistinli savunmasız çocukların ceset görüntüleri ve de enkaz binaların hayalet kentlerin ölüm kokan tabloları çıkmıştı. Ürkütücü ve bir o kadar da acımasız bir bilançoydu. Kana katliamı,yardım konvoylarının infilakları,hastahane cami ve de havaalanlarının uçurulması..! Oğlumla düzenlediğim defteri satır satır okuduk.Bana söylediği ilk ve tek cümle şu oldu; -Bu nasıl bir dünya anne..?Çocuklar niçin öldürülüyor? Açıklayamadım,mantıklı bir yanıt veremedim Merte..sadece başımı utançla öne doğru eğerek sustum ve defteri kaldırdım kütüphaneye.. Sevgiyle kalınız ----------------- nilgün/16.08.2006/19.06/Bursa |
11-09-2006, 15:41 | #46 |
|
NAZ'ın hikayesi.
Yıl 1984... Naz ,Bursa'da maddi sorunu olmayan, esnaf bir ailenin küçük kızı olarak ,sevgi dolu bir aile ortamında dünyaya gelmişti.
1957 çarşı yangınında dükkanları yanan baba,kitaplara cilt yaparak, dört nüfusu geçindirmişti yıllarca.. Yaşadığı aile ortamı sessiz ,sakin ve dingindi.Bu sükunet ,daha çok annesinin,yönetici ve ılımlı manevraları ile babasının, tüm çıkmaz ve güçlüklerinde onun yanında yeralmayı başarabilmesinden kaynaklanmaktaydı. Beline kadar uzanan kumral, örgülü ve gür saçları ve yeşil gözleri ile liseyi bitirdiği dönemden sonra ,kapılarını aşındıran dünürlere kahve ikram etmekle geçti günleri.Yaşadıkları muhit son derece muhafazakar olduğu için ,gelen aileler de bu doğrultuda aşırı kapalı ve de tutucu insanlardı.Naz tüm isteyenleri nazikçe reddetti. Necati Bey Kız Enstütüsü'nde açılan dikiş kursuna yazıldı.Ardından Baran daktilo kursu,Bilgisayar muhasebe...o kurstan bu kursa savruldu durdu. Aradığı gerçek kimliğe ulaşamamıştı. Kafasının bir yerinde sürekli kalp atışlarına vuran ŞİDDETLİ bir arzu vardı. -Oku kızım, diyordu o ses.. O yıl ünüversite sınavlarına müracatını yaptı.Kız Lisesinden ÖSS formlarını aldı. Haftalık Final dergilerine abone oldu.Her hafta periyodik aralıklarla evine gelen dergileri hevesle alır, çözer..umutlu bir yolculukta yoğun bir çabayı göğüslerdi. Oysa evde yüksek öğrenim üzerine -söz-söylemek bile yasaktı. Yaşadığı evin katı kural ve NORM ları vardı. Örneğin;o evin kriterlerine göre KADIN asla çalışamazdı.Kadının yeri evi ocağı mutfağı ve de kocasının yanıydı. Kadının sosyo-ekonomik mücadele içinde yer almaya çalışması çok büyük bir AYIP/GÜNAH ve hatta SUÇdu. Naz o dönemde çok samimi bir arkadaşının desteği ile Kuran kursuna yazıldı. Orada tanıdığı,İlahiyat mezunu Nuran hanım ile çok içten dialoglar geliştirdi. İnsan olmanın erdem ve faziletlerini,takva ve de tevazunun enginliğini,abdal olmaya giden ince çizgiyi,tasavvufi atmosferde <<aşk>> ı o çatı altında teneffüs etmişti. BU arada evde sınava hazırlandığı haberi bomba gibi patlamış, -Bunlar ne ..?diyerek hiddetle bağıran babasına,sanki AĞIR , büyük bir suç işlemişcesine, -SInava hazırlanıyorum baba ne var bunda,diyerek sessiz bir savunmada bulunabilmişti. -YASAK ANLIYOR MUSUN Y.A.S.A.K...Bunu o kafana sok..ünüversite falan yok..unut bu hikayeyi çıkar at..! Naz ağlıyordu..Ama yine de umutsuzca da olsa dergilerdeki testleri çözmeyi sürdürüyordu. ************************************************** ******* Naz'ın bir çocukluk arkadaşı vardı.Meral..Her yaz tatilini geçirmek için anneannesine gelir mahallede sadece Naz ile görüşürdü. Bu gelişinde parmağında ışıl ışıl yanan bir alyans ve taşlı yüzük vardı.Elini uzatarak Naz'a gösterdi. Bak..evlendim.Sen hala daha buralarda otur.Evlilik güzel şey ya.senin de yaşın geldi artık..! -Yapma Meralciğim henüz daha yirmiüçündeyim.Seni duyan da elli falan sanacak.. Albüme bakarken Meral, Naz'ın son çekilmiş fotografını alır,çantasına koyar. Naz aklına hiçbir ard niyet getirmeden izin verir bu davranışına arkadaşının. O haftasonu arkadaşını İstanbul'a yolcu eder ve yaşamını sürdürür.Bir yanda kuran kursu diğer yanda evde annesine rutin işlerde yardım etmek,test çözmek..vs..günler geçer gider. Arkadaşının gidişinden on gün sonra babası elinde bir mektupla ,Naz'ı karşısına oturtarak konuşmaya başlar: -Bak kızım,arkadaşının çok samimi bir yakını, resmini görmüş çok da beğenmişler.Bu da resmi, al bak.Oğlan Ortadoğu Teknik' den mezun bir kimya mühendisiymiş..Evi ,arabası kariyeri vs.işte senin istediğin her meziyet var. Bu güne kadar herkesi sofuydu,şişmandı zayıftı diiyerek hep reddettin. Ben de baban olarak mürüvetini görmek istiyorum.Torunlarımı kucağıma almak istiyorum.. Naz kendisine uzatılan resme uzun uzun baktı: -Ama baba bu insan çok yaşlı,saçları bile yok..asla tipim değil. Kaç yaşındaymış..? -Senden on yaş büyük.Kısa süreli bir evlilik geçirmiş,kızın sevgilisi mi varmış neymiş,terketmiş kaçmış o adamla İzmir'e.. Ardından da boşanmışlar...! .................................................. .................................................. . Derin bir sessizlik ardından Naz ağlamaya başlar ve son sözünü söyler. -Hayır olmaz baba. -OLACAK.İtiraz istemi,yorum.Benim kalbim yattı.Hem bak sana söz.Ben işim dolayısı ile her hafta İstanbul'a geliyorum ya.sana da uğrayacağım. Naz çaresiz bu tepeden gelen empozeye itaat ederek, arkadaşına kabul ettiğini bildiren bir yanıt yazar. Aile gelir Bursa'ya.Söz nişan vs.. ************************************************** ******** Naz birgün, annesi ile aynı mekanda yaşamayı kabul edemeyeceğini,annesinin kız kardeşinin bir yaşındaki oğlunun da aynı evde olmasını falan bahane ederek ayrılmalarını isteyen bir mektup yazarak postalar. ************************************************** ******* Ertesi hafta nişanlısı gelir.Terasta çay içerek konuşurlarken ,baba sert bir el hareketi ile ,derhal ondan özür dilemesi gerektiğini,yoksa artık o evde yaşayamayacağını ,akşamki konuşmalarında yüzüne haykırdığı ses tonuna yakın ifade eder. Cavit konuşmaya başlar; -Naz ben seni tanıyamamışım.Ben iş dünyasıda ve sosyal hayatımda öylesine olmayacak insanlara <<LALAM- PAŞAM>>diyorum ki,sen sadece annemi ve yeğenimi bahane ederek beni nasıl hayal kırıklığna uğrattın bilemezsin. İstersen başlamadan bitsin.. Naz babası ile karşılaşan korku dolu bakışlarını kaçırarak , -Özür dilerim ,ben o cümleleri çok sinirli bir anda yazmıştım.. -Bak Naz ev alana kadar annemlerle yaşamak zorundayım. Ve yeğenimi de mecburen annem bakıyor.O ev de annemin.Mecburuz, anlıyor musun beni.. -Tamam Cavit tekrar özür dilerim tamam kabul ediyorum.O evde yaşarız.. Bu cümleleri kurarken beyninde fırtınalar kopuyor,asıl meselenin ne annesi,ne yeğeni olamayacağını,bunun tümüyle kendisi ile ilgili bir uyumsuzluk olduğunu düşünüyor ama söyeleyemiyordu. Nişanlısını yolcu ederek babasına döndü. -Baba yanlış yapıyorsun.Ben bu insanı taşıyamayacağım.O evliliği asla hazmedemiyorum.Kör müyüm topal mı..Niçin beni yaşlı dul bir adamla evlendiriyorsun niçin ben sana ne kötülük yaptım söyle..? Babası sessiz bir tebessümle, -Bunları senin istikbalin için yaptığımı ,gün gelip anlayacaksın kızım dedi. Naz'ı en çok inciten de nişanlısının onca konuşmaları esnasında sürekli kendisi ile ilgili bilgi istemesi AMA GEÇİRDİĞİ EVLİLİKLE İLGİLİ TEK BİR HARF DAHİ TÜKETMEMESİYDİ. Acaba nasıl bir kadındı..güzel miydi..neden terketmişti.. O kadının tenine dokunurken neler hissetmişti.Neden..neden..neden.. Bu kaoslar ve de med- cezirler içinde nikah tarihi geldi çattı. Çaresiz Naz evlenecekti bu adamla.. Çünkü babası böyle istiyordu. Çünkü Naz ağır geliyordu artık o evde.. Çünkü Naz artık o evde fazlalık gibi düşünülüyordu.. Çünkü Naz için sofraya konan tabak artık göze batıyordu. Evde Naz'ın kalp atışlarını hisseden ,tek anacığı vardı..o da --kırılan kalemin-- ardından,bu yargıyı engelleyecek kudrete malik değildi. 1985 in 23 eylülünde şık bir merasimle Setbaşı Nikah Dairesinde nikahı kıyıldı Naz'ın. ******************************* Evlendikleri hafta ALKOL ile tanışmıştı Naz.. ******************************** Marmaris'e yapılan, balayı adı altında o iğrenç tanışmanın ardından,tüm hayatı kararmıştı. Alkol alarak kendisine sahip olmayı deneyen Cavit,dördüncü günün sonunda emeline ulaşmanın gururuyla,işte başardım diyen bakışlarla,sözlü saldırılar yöneltmeye başlamıştı.. !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!! -Kızım sen de çok taşralısın ya..Konuşmaların davranışların ile tam bir köylü gibisin. Bakalım benim muhitime adapte olabilecek misin.Bana yetebilecek misin..? Oysa ki güç denemesini andıran hırıltılı sesler ile başlayarak,vücuduna tırmanan bu alkollü nefesin,birçok-BAŞARISIZ-denemesinden sonra, üzerinden suçlu bir çocukcasına gözlerini kaçırarak yana çöküşünü izlemeyi o da tercih etmezdi.. Naz bunları düşündü hiddetle kandi kendine..ÖLMEK İSTEDİ.. Naz denize uzun uzun baktı.... Sahilden denize attığı çakıl taşı ;ışıl ,ışıl parlayarak dalgaların arasında beş altı kere sekerek kayboluncaya kadar seyretti attığı taşın ışıltılarını.... Sanki çok mühim bir iş yapıyorcasına da dikkat kesilmişti bu oyuna.. Bunu ablası ile hep yaparlardı Gemlikte kordon boyunda.. -LANET OLSUN SANA BABA..diye geçirdi içinden.Az ilerde kendilerini buraya getiren tur teknesine bakarak,dümene geçip tekneyi kaçırsam,Güzelyalı sahiline uçsam...! Bu şahane fikir tüm bedenini öylesine sarmıştı ki,gülmeye başladı.. Tam o sırada kıkırdaşarak birbirine sarılarak denize koşan bir çifti işaret ederek, -Biz asla bu şekilde içten gülemeyeceğiz seninle değil mi diyerek ilk tokatını attı karşısındaki adama.. Neden diye sormadı,çünkü sanki hissetmiş gibiydi Cavit,sevilmediğinin..ve hiçbir zaman da sevilmeyeceğinin..! Ertesi gece motelde yanında horlayarak uyuyan adamı terkederek Bursaya kaçmayı düşündü. -Ben geldim..! -Eyvah...!Yoksa kız mı çıkmadın...Ne işin var ikinci günden baba evinde,Millet ne der,konu komşu ,eş dost,ya akrabalar.. Nasıl açıklarız biz bu durumu onlara..Eyvah..eyvah..! ?????????????????????????????????????????????????? ???????????????????????????????????????? Anacığını düşünerek silip attı bu düşünceyi aklından Naz.. Uyumaya çalıştı..Üzerlerine örttükleri pikeyi usulca başına çekerek, gözyaşlarını sessizce içine akıtarak uyumaya çalıştı sabaha kadar.. İstanbul Samatya'ya dönmüşlerdi.Naz'ı ikinci bir kaos daha bekliyordu. Her yaptığını eleştiren oğluna tapınan bir kayınvalide..gece yarılarına kadar salonda yanlarında kalarak onları bir an bile baş başa bırakmayan vahşet bir ana.profili vardı tam karşısında artık.Beşinci katta ,asansörü telefonu olmayan sobalı bu çatı katında ,sefalet başlamıştı. Naz eşini işine gönderdikten sonra ,kendisini Aksaray'a çarşı pazara atıyor,hem alışveriş yapıyor hem de evden kaçıyordu. Tek lüksü olan pazar günleri de kendisinden önce arabaya koşan kayınvalidesinin de aralarında olduğu sahil gezilerinde,kızkardeşinin oğlu Emin'i ensesinde gezdiren bir koca ile sahil boyunu boydan boya yapayanlız adımlarken NAZ sadece terkedilmişliğini hissederek sevgisiz ilgisiz bir hayatta tek başına mutluluğu yakalamaya çalışıyordu güneşin muhteşem ışıltıları,ve balık kokuları arasında.. Naz'ın ailesini ziyaret ettiği bir gün; anneannesine de gitmişlerdi..MAKSEM 'de ,Orada bir komşuları vardı..Eşinin amcasının oğlunun gelinleri olduğunu söyleyerek konuşmasına başladı.. -Ben Atiye hanımın abisinin hanımıyım..Nasıl bir cesaretle vermişler yavrucuğum seni o adama.. O hayvan,çok mükemmel bir aile kızını aldı,iki aylık hamileydi kızcağız,alkollü bir gününde döverek çocuğunun kürtajına sebep oldu.Aile de affetmedi Cavit'i. Tek celsede boşandılar.Şimdi de kurban olarak seni mi seçtiler ..? Çok dikkatli ol yavrum.Bu insanlar çok acımasızdır.Koru kendini. Naz kahrolmuştu.Elini karnına koyarak, -acaba bende mi böyle olurum? -diye ürperdi çocuk bir endişe ile.. İstanbul'a döndüğünde sordu Cavit'e: -Hep benim bir sevgilim olabileceği ihtimalini konuştun durdun..Ama AYŞE GÜLHAN'dan hiç bahsetmedin Cavit.. Niçin ayrıldınız..? -Ne o kıskançlık kırizlerin mi tuttu.Hem nereden duydun onun adının Ayşe olduğunu. Sonradan sonraya araştırmalar mı yaptırıyor annen..? -Bana yanıt ver neden ayrıldınız..? -O zaman o değerliydi,bugün de sen varsın..diyeceğim başka da bir söz yoktur sana.İstemiyorsan beğenmiyorsan kapı oradadır.hadi yap seçimini.! Naz ,üzgün bir eda ile mutfağa kaçtı.ve bu konuyu kapattı. O dönemlerde ,ağrılar,sancılar, karın bölgesini bıçak gibi kesen darbelerle yere yıkıyordu onu sanki.. Yine böyle çok sancılandığı bir gece Aksaray Doğaner hastahanesine getirmişti eşi..Muayene sonunda -KİST teşhisi koyulmuş ve ameliyat denilmişti. Kayınvalidesi sürekli hakaret ederek Naz'a.. -Bak şu işe..,biz çocuk doğuracak bir gelin aldık derken,hasta çıktın.. Senin çocuk falan doğuracağından asla ümidim kalmadı artık. Kist ameliyatı da olacaksın. Biz başımıza gelin diye dert mi aldık nedir..! diyordu.. -.................................................. .................................. Naz ;bu tahriklere ,sancılara ve acılara katlanmaya çalıştığı bu evde ANNEM EN DOĞRUSUNU DÜŞÜNÜR VE SÖYLER diyen eşi ile yaşamını kabus gibi sürdürmekteydi artık.. Eşinin bir arkadaşı fabrikadan tavsiye etmişti. Kadıköy'de bir jinekoloğa giderek tahlil yaptırdılar, ve Naz'ın iki buçuk aylık riskli bir hamilelik süreci içinde olduğu söylendi. Sancılar sürmekteydi.dir.Tabi yabancılıklar da..Kusmalar,moral bozukluğu,eve dolup taşan hiç tanımadığı yabancı insanlara hizmet etmek.., Bir pazar akşamı eşiyle tartıştıkları bir günde Cavit ağır bir tokat atmıştı Naz'a.. O gece bu olayın üzerine ,hiç beklemediği bir zamanda,karşısında anne ve babasını bulmuş, Konu açılmıştı.. Cavit ,Naz'ın onun için yeterli olmadığını,onun isteklerine yanıt veremediğini anlatmaya başlamıştı.Alkollüydü..Baba sesini çıkarmayarak istikrarı koruduğunu düşünüyordu ama ,anne atılmıştı ortaya.. -Nasıl yani.? -Her yönden,bir koca nasıl idare edilir öğretememişsiniz.. -Bak oğlum bizim evimizde alkol yoktur..sen alkol alınca etrafını görmüyorsun.. Cavit her akşam Samatya'da dayısının oğlu ASIM'ın ufak bakkaliyesinde, bir küçük rakıyı kapı arkasında içmeden evine gelemezdi. Evde de devam ederdi bu alkol sefası... Sigara bile kullanmayan babasından ALKOL İZLERİ..görmediği için, Naz içkili bir adama nasıl davranılır bunu kestirememişti bir türlü.. Anne usulünce bunları anlatmaya çalıştı.. -Defolun gidin..Birdaha da gelmeyin evime..! ************************************************** ******* Naz yıkılmıştı.Sabah eşini işine uğurlarken şok içindeydi.Holdeki iki bidon gaz bidonunu eşinin eline tutuşturmuştu.Sobayı yakmak için doldurt bunları..!demişti usulca.. Bunun adı şok değildi de neydi..? Ve kafasında bu hayatı asla istemediği düşüncesi hakimdi artık. Sabah babasına son sözünü söyledi. -Ben sana demiştim baba,bu adam benim tarzım değil. Dinlemedin.Ya bu gün eve döneriz ,ya da cesedimi alırsın yarın. Baba sessizce dinleyerek sustu.ve tamam kızım diyebildi sadece. Eşyalarını toplayarak sessizce terketti o uğursuz çatı katını.. Bursa'ya döndüklerinde ,bir sürü muhasebe ve hesaplaşma içinde buluvermişti kendini.. Neden niçin..Meral bilmiyor muymuş alkol işini,.. ah yaktılar evladımı yaktılar..çıra gibi..! diye evin içinde dövünerek dolaşan anacığı..gelen eşyaları biryerlere tıkıştırırken,acı içinde kahrediyor ah ediyordu kendi kendine.. Naz ani bir kararla Bursa daki ünlü jinekalog Nejla Kitay Yazıcıoğlu'na muayne oldu.Hamileliği ilerlemişti. Cavit'in telefondaki son sözleri kulağında çınlıyordu... -Aldır o çocuğu..aldır o çocuğu..aldır o çocuğu.. Nafaka için hamile kaldın değil mi..ahlaksız şerefsiz lanet kadın...! Naz, için ,için ağladı bu hakaretlere.. Kimse ona söylememişti.Kızım gebe kalma..önce onu tanı.anlaş önce sonra hamile kal.. Değil ki hamile kalmayı..hamile kalmamayı öğreten biri çıksaydı da bu çizgiye gelmeseydi yaşamım diye hıçkırdı.. TAMAM dedi. aldıracağım..Bu nankör adama ait tek bir iz kalmamalı yaşamımda.. Doktorun muayene için üzerine yaklaştığı bir anda kapıdaki boy aynasına holdeki duvardan bebek portresi yansıdı..o sırada içinden yüreğinin en derininden bir ses.. -Yapma anneciğim diyerek kollarına sarıldı.. Narkazitörü hışımla iterek, koşarak paravana geçti ,giyindi ve kaçarcasına terketti orayı.. ****************************************** Doğacaksın annem doğacaksın..dedi içinden.********* ****************************************** 12 eylül 1986 da sabah ezanları okunurken,nur topu gibi bir kızı doğdu Naz 'ın. Sezeryana girmeden boşandığı eşinin çalıştığı fabrikayı aradı. -Burada öyle biri çalışmıyor diyen ,AZARLAYAN bir ses tonu ile karşılaşarak umutsuzca kapattı telefonu. Üç buçuk kilo ağırlığında sağlıklı bir evladı doğmuştu. Kızı bir aylık olduğunda Naz kızının nüfusu için babası ile MUDANYA NÜFUS DAİRESİNE müracatını yaptı.. Kızı iki aylık olduğunda nafaka davası açtı..Bunun üzerine Cavit, Bursalı kuyumcu akrabalarının desteği ile bulduğu Muharrem ve mükerrem beylerden aldığı YASAL DESTEK ile, VELAYET DAVASI açarak karşı hamlede bulunmuştu.. NAZ'ın tuttuğu avukat İsmet bey i de kendi yönlerine çevirerek ,nafaka talebini reddetmek zorunda kaldı Naz. Kızı ilkokul çağına geldiğinde NAMIK KEMAL İLKOKULU sonra da orta okulu İhsan Dikmen Ortaokuluna devam eder. Naz o dönemde sırf babasına yük olmamak için kendisini şiddetle eşi olarak görmeyi isteyen bir erkekle ikinci evliliğini yapar. Bu karar kızı ile ORGANİK BAĞLARININ kopmasına sebep olmuştur. Yabancı bir erkek ve yeni yetişmeye çalışan güzel bir genç kız.. Anneannesinin yanında kalır HİLAL. Liseyi bitirir.O dönemde tekrar nafaka davası açar Naz.. Bu sefer davayı açan mükemmel bir avukattır. Bursadaki gibi aklının para ile çelinemeyeceği kadar işine saygılı,VE satın alınamayacak kadar da mert bir hukukçu.Ve Bursadaki kuran hocasının eşidir üstelik.. Yüklü bir birikmiş para vardır 8.icrada.. Naz ,kızının okumasını istemektedir. İcradan parayı çeker ve ikinci kez dershaneye yazdırır kızını.. Emekleri boşa da gitmez..Hilal kazanmıştır.. Cavit Naz'a olan kin ve öfkesini her fırsatta kızına kusmaktan çok özel bir zevk ve de keyif de alsa.. NAZ MUTLUDUR VE UMUTLUDUR.. Çünkü onun kendi ayaklarının üzerinde durmasını ister..ve EVLENMENİN..ve hele hele çocuk doğurmanın bir kadın için bir HAYAT POLİÇESİ olmadığını her fırsatta vurgular kızına.. İşin en kötüsü de nedir..?Naz vefat eden babasının Hamitlerdeki kabrinin yerini bile bilmemektedir dört yıldır ziyaret etmemiştir babasını.. Çünkü o hiçbir zaman DOĞRU YOLU göstermeyi denememiş..,Naz için,en kolay yolu seçmiştir.. Kimdir //nedir- diye tek bir insana sormaya bile tenezzül etmeden, feda etmiştir NAZ'ı... En kolay ve en banal yolu.. ******************* nilgün./11.09.2006-17.53-pazartesi |
21-09-2006, 10:38 | #47 |
|
Kadavra ilişkiler üzerine.
Kadavra ilişkiler deyince evliliklerden başlamak istiyorum. Nasıl kadavra olunur? 1-Öncelikle ilk ve birinci şart yatak odaları ayrıdır artık. Evliliklerinin 25-30 yıllarından sonra,birbirlerine dokunmaya bile tahammülleri yoktur artık. 2-Feribotta,araçlarının içinde rastlarsınız onlara kimi zaman.Erkek ertesi gün sınava hazırlanıyormuşcasına elindeki gazeteyi harf harf okur,ardından bulmacasını da çözer üstelik.. Kadın da ya ağzındaki kocaman sakızı şakırdata şakırdata patlatır,ya da büyük bir ihtimalle elinde koca bir paket kabak çekirdeği son tanesi bitene kadar çıtlatır. Her ikisi de aynı feribottadır,aynı arabanın içinde,ve üstelik aynı çatı altında Ama dünyaları ne kadar da farklıdır artık.. 3-Bir de ev içinde göz atalım onlara. Erkek emeklidir evin içinde, sadece motel odasındaymışcasına sürdürür hayatının son yaprağını. Kimi zaman arkadaş ziyaretlerinden,lokallerden,ya da okey partilerinden dönerek arkadaşlarından ayrıldığında,karşıdaki pastahanenin ara sokağından evine çıkan kavşağa girdiği an, yüzü kararır. Artık kapıyı açan yoktur güle oynaya.Kendi açar ,usulca kapıyı. Elindeki paketleri bırakır mutfağa. Ben geldim demeyi bile unutmuştur artık..Zaten dese de ,saçları bigudeli, kendisini işine vermiş karısı da, elektrik süpürgesinin gürültüsünden duyamaz onu. Odasına kapanan kızı da internette ya da kulağına taktığı o zımpırtıyla karışık tepinip durmaktadır odanın ortasında. Eve kim gelmiştir.Asla değer verilmiyor artık bana diyerek bu acı kaderine boyun eğmeyi öğrenmiştir. 3-Alışveriş merkezlerinde rastlarız kimi zaman onlara. Ellerindeki sepeti tıka basa doldururlar.Ve kelimeler tükenmiştir aralarına.. Tek bir harf ya!Ancak kasada kurulan mecburi birkaç cümle.. Ve erkek poşetlere aceleyle tıkıştırdığı malzemeleri gözgöze bile gelmeden uzatır HAYATININ BİRİCİK KADININA.. Nasıl geliniyor ya buralara? O kadavra olmadan yitip giden değerlere arada bir göz atmak otopsiden önce biopsi yapsalar acaba bu hale gelir miydi ilişkiler? Not;Beyler bu yazıda size birhayli torpil geçtim farkındasınızdır umarım kıymetimi bilin. SEVGİYLE KALIN. YEŞİL BURSAMDAN GÜZELLİKLER. ---------------------------------------- _________________ terazi=Karanlıktan şikayet edeceğine sen de bir mum yak da aydınlansın dünya.Başa dön Üstteki |
25-09-2006, 13:33 | #48 |
|
Tarih: 25.09.2006 -14:16 Mesaj konusu: Bu sabah uyandığımda ,bilgisayarımda,kızımın iletisi ile karşılaştığımda çok sevindim. NİÇİN? Kızımın kitap okuyor olması,ardından da okuduklarını anlıyabiliyor olması ve de üçüncü olarak da anladıklarını paylaşabiliyor olmasından dolayıdır ki, çok sevindim.Bu iletiyi benim haricimde birçok adrese yolladığını görmek muhteşemdi ve çok güzeldi. Ve de çok gurur duydum. Teşekkürler AHMET ALTAN Teşekkürler NİHAN'cığım. Stewart, minik bir kasabadaki fakir bir işadamıydı. Çocukluğundan beri bütün hayali dünyayı dolaşmaktı ama art arda gelen olaylar yüzünden kasabasını terk edememiş, sonunda babasının pek de parlak olmayan işini devralmak zorunda kalmıştı. Sevdiği bir karısı ve çocukları vardı. Ama işler iyi gitmiyordu. Borçlar birikmişti. Yaşadığı hayal kırıklığına bir de borçlar eklenince dayanacak gücü kalmamıştı. Karlı bir gece arabasına binip, kasabanın biraz ötesinden akan nehrin kıyısındaki bara gidip iyice sarhoş olana kadar içtikten sonra kendini köprünün üzerinden atıvermişti. Stewart sulara düşerken, karanlık göklerden gelen bir konuşma duyuldu. Tanrı, "ikinci sınıf meleklerden" birine görev veriyordu. - Eğer bu ümitsiz adama yeniden yaşama isteği vermeyi başarırsan, ben de sana çok istediğin o iki kanadı verir, seni birinci sınıf melek yaparım. Ve, yeryüzüne tonton, yaşlı bir adam kılığında "başarısız" bir melek düşüyordu. O güne dek bir türlü verilen görevleri doğru dürüst yerine getiremediği için istediği kanatlara kavuşamayan, kederli bir melekti bu. Görevi ise çok zordu. Tümüyle çaresiz, borçlar içinde yüzen, hayallerini kaybetmiş, istediklerinden hiçbirine kavuşamamış, dünyayı gezmek isterken önemsiz bir kasabaya sıkışıp kalmış bir adama hayatı yeniden sevdirecek, onu intihardan vazgeçirecekti. Melek yeryüzüne indiğinde, bir polis Stewart'ı sulardan çıkarıyordu. Onu, kendini sulara atmadan önce son içkisini içtiği bara götürüyordu ama orası şimdi çok değişikti. Serserilerin toplandığı, pis bir batakhane olmuştu. Kimse Stewart'ı tanımıyordu. Stewart kasabaya dönüyordu ama orada da eski dostları onun kim olduğunu bilmeyen gözlerle ona bakıyorlardı. Kasaba bakımsızdı, çirkindi, karanlıktı. Eski bir okul arkadaşı arka sokaklarda fahişelik yapıyordu. Karısı ise bir kütüphanede çalışan zavallı bir yaşlı kızdı. O sulara atlamadan önce ünlü bir adam olarak dünyayı dolaşan erkek kardeşinin ise bir kilisenin bahçesinde mezarı duruyordu. Stewart, suya düşmesiyle çıkması arasında geçen bu beş dakikada her şeyin nasıl bu kadar değişebilmiş olduğunu anlayamadan etrafına bakarken "ikinci sınıf melek" yanına yaklaşıyordu. Ona anlatmaya başlıyordu. - Sen hayatına son vermek istedin ya, ben daha iyisini yaptım, sen hiç bu dünyaya gelmemiş gibi oldun... Sen olmamış olsaydın ne olacaktı, gör... Kardeşim ne zaman öldü, diye soruyordu Stewart. - Sen dokuz yaşındayken o kuyuya düşmüştü ve sen onu kurtarmıştın... Ama ben senin doğumunu iptal edince ve sen hiç doğmayınca onu kurtaracak kimse de olmadı... O çocukken öldü.. - Peki sınıf arkadaşım ne zaman fahişe oldu? - Bir gün o çok parasız kalmıştı, para bulabileceği hiçbir yer yoktu ve sen ona borç vermiştin... Ama sen olmayınca o gece kendini sattı ve sonra fahişe olarak kaldı. - Kasaba niye böyle bakımsız ve korkunç gözüküyor? - Çünkü sen babanın yerini aldıktan sonra insanlardan para toplayıp kooperatifler kurmuştun, binalar yapmıştın, kasaba gelişmişti... Sen hiç olmadığın için o kooperatif kurulmadı, o binalar yapılmadı, kasaba bakımsız kaldı, o inşaatta çalışıp para kazanan birçok insan para kazanamayıp serseri oldu. Bütün seyircilerle birlikte Stewart da, bir insanın farkına varmadan ne kadar çok başka insanın hayatına değdiğini, o hayatları varlığıyla değiştirdiğini, en sıradan insanın bile bu hayatta tahmin edemeyeceği ölçüde önemi olduğunu görüyordu. Tavana asılmış, birçok değişik parçadan oluşmuş oyuncaklar vardır, her bir parça başka bir parçaya dokunarak bir rüzgar yaratır ve oyuncak dönüp durur. O parçalardan birini çıkardığınızda bütün rüzgarı kesersiniz. Oyuncak kımıltısız kalır. Frank Capra'nın o filminde de, hayatın aynen o oyuncak gibi birbirine değen insanlarla döndüğünü, aradan bir tek insanı bile çıkarıp aldığınızda hayatın dönüşünü etkilediğinizi, birçok olayın farklılaştığını, herkesin sandığından daha büyük bir rolü ve değeri olduğunu anlıyordunuz. Değersiz ve işlevsiz kimse yoktu. Stewart, o yaşlı ve tonton "ikinci sınıf" melek sayesinde bu gerçeği görünce intihar etmekten vazgeçiyordu. Kendisine o kadar manasız ve değersiz gözüken hayatının aslında birçok insan için ne kadar değerli olduğunu kavrıyordu. O intihar etmekten vazgeçince yeniden her şey eskisine dönüyordu. "Bu muhteşem bir hayat" isimli film, mutlu sonla biterken de gökyüzünde bir "çın" sesi duyuluyordu. Tonton meleğe, Tanrı çok arzuladığı kanatlarını veriyordu. Kendimizi manasız ve yararsız bulduğumuz zamanlar vardır. Değersiz olduğumuzu, sevilmediğimizi düşünürüz. Hayalkırıklıklarıyla dolu hayatımızda neden istediklerimizin hiç gerçekleşmediğini merak ederiz. Cevaplar ararız. Bulamayız genellikle. Cevaplar vardır aslında. Kendimizi yararsız bulduğumuzda çok yararlı işler yapmışızdır, sevilmediğimizi sandığımızda sevilmişizdir, değersiz olduğumuzu düşündüğümüzde değerimizi bilenler çıkmıştır. Birçok hayatı aynı anda kımıldatan o sihirli rüzgarı yaratmakta bizim de farkına varmadığımız büyük bir rolümüz olmuştur. Eğer Tanrı "ikinci sınıf" meleklerinden birini bize gönderse ve bizsiz bir hayatın nasıl olacağını gösterseydi, sanırım hepimiz kendimize de hayata da başka türlü bakardık. Hatta, o melek bize "istediklerimiz gerçekleştiğinde nasıl bir hayatımız olabileceğini" gösterseydi belki istediklerimizin gerçekleşmemesi için dua ederdik. Bu muhteşem bir hayattır. Cevabı ve sırrı kendi içinde saklıdır. Ve, o hayatı hep birlikte yaparız. Bazen rolümüzden şikayet ediyorsak, bu da rolümüzün kıymetini bilemememizdendir. Ahmet Altan'dan Alıntı _________________ |
07-11-2006, 16:51 | #49 |
|
Burası neresi?
Ben neredeyim? ------------------------- Tarih: 07.11.2006 -16.49 Yer Heykelönü,Sönmez pasajı ile setbaşı,ulucami güzergahından akan tüm trafiğin kucaklaştığı bir kavşak, sürücüler araçlarının camlarını aralayarak birbirlerine gülümseyerek selam veriyorlar... -Ne olur sen geç önce -Yok valla nooolur önce sen geç... Bak senin plakan istanbul,misafirimizsin,buyur valla geç... -Yok olmaz,benim araç özzzzzzzzzzel! Sen dolmuşçusun,çoluğuna çocuğuna ekmek kazanacan,ölümü öp önce sen geç... ALLAH ALLAH YAAAAAAAAAAA! Trafikte ne küfür var ne korna sesi... Herkeste bi hassasiyet bi zerafet ki sormayııın... Aynı güzellik kaldırımlarda da sürmekte. Yaşlı bi adamcağız,gençler otobüs durağında kucaklayarak bindiriyor adamcağızı otobüse,tek bi araç yok parketmiş yaya şeridine... Kavşakta yayalardan , ışıklara bi itibar bi itibar... Gençler el ele yürüyen çiftler birbirine aga lan neaaaaaaaaaaaaber ulennnn manitaya mesaj yazacam gibi cümleler değil, birbirine siz diye hitap ediyor. Alllah allah ya,burası neresi... Masadaki saatin ziliyle fırlıyorum ayağa... saat 06 30 olmuuuuuuuuuuuş... Canlarım benim hayali bile güzeldi diii miiiiiiiiiiiiiii! _________________ Çocuklarımızı kanatlarımızın arasında saklamak yerine onlara KANAT ÇIRPMAYI ÖĞRETELİM Kİ; masmavi ufuklara yol almayı başarabilsinler. Nil. |
16-11-2006, 10:43 | #50 |
|
Deprem mevzuatı /1-BURSA için risk faktörleri=
BU SAYFAYI ÇOK ÖNEMLİ BULDUĞUM İÇİN ,SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM.
SAYGILAR ------------ NİLGÜN ÇAKICI/BURSA 16.KASIM.2006/10.42 PROF.DR AHMET ERCAN/İTÜ.ONURSAL BAŞKANI www.ahmetercan.net -------------------- ---------------------------------------------- BURSA İÇİNİN DEPREME DUYARLI YERLERİ İLE GEÇMİŞTE GÖRDÜĞÜ DEPREM YIKIMLARI 05.11.2006 Özellikle Bursa-Ulubat-Manyas çukurluğunun güney kıyı kırığı çok etkilidir. Bu çukurluklar içinde geçmiş süreden beri büyük depremler oluşmuştur. Bursa ili bütün bu depremlerin etki alanı içinde bulunur. Bursa’da büyük sarsıntılar, 1417, 1674 ile 1855 yıllarında olmuş. Tarihçi K. Baykal’ın verdiği bilgiye göre, 1855 de Ulu Cami ile Molla Feneri Camisi arasında bulunan alan, en çok yıkıma uğramış, Ulu Caminin 18 kubbesi yıkılmıştır. Tophane Camisinin 9 kubbesinden 7 si yıkılmış. Molla ile Arap Camisi ile Başçı, İbrahim Camisi önündeki medrese bütünüyle yıkılmış, ayrıca birçok yapı yıkılmış,1600 kişi ölmüş. BURSA İÇİNİN DEPREME DUYARLI YERLERİ İLE GEÇMİŞTE GÖRDÜĞÜ DEPREM YIKIMLARI Son Manyas (5.2) ile ondan 4 gün sonra 24 Kasım 2006’da Gemlik Koyunda olan depremden sonra Bursa’dan çok sayıda ıyışkı (e-mail), www.ahmetercan.net’e çok sayıda soru aldım. Bunları yanıtlamak üzere (Taban, 2000) den bilgileri yeniden düzenleyerek size sunuyorum. Gelecek günlerde ilçelerin durumunuda yazacağım. Bursa ili, Uludağ kitlesinin kuzey eteğinde, Ulubat ile Manyas gölleri çukurluğunun güney kıyısında kurulmuştur. Uludağ kitlesi; Paleozoik yaşlı kırılcalı şist, mermer, kireçtaşı ile granitten oluşmuştur. Bursa-Ulubat-Manyas çukurluğu jeolojik bir dönemdeki çökme sonucunda oluşmuş, Neojen döneminin birikintileri ile dolmuştur. Düz ile Uludağ eteği arasında gökdere ile Cilinbaz derelerinin getirdikleri birikinti süğürleri yer alır. İlin yerleşik alanı değişik birimler üzerinde bulunur. Çoğunlukla ilin güney kıyısı Paleozoik yaşlı kayaçlardan oluşur. Işıklar uramınin üst kesimi şist, Hünkar Köşkü üstündeki alan , Molla Feneri, Pınarbaşı üstündeki alanlar ile Demirkapı üstündeki yamaçlar mermerleşmiş kireçtaşlarından oluşmuştur. Çelikpalas dolayındaki gnaysların üst bölgeleri dış etkenlerle bozulmuş, toyuna dönüşmüş durumdadır. Kimi kesimler kireçtaşları ile örtülüdür. Hünkar Köşkünden Yıldırım Camisine dek uzanan sırt ile yüksek düzlükler, kalın bir toprak, yıkıntı ile örtülü olup, yeri Neojen marnlar oluşturur. Gökdere ile Hisar arasında kuzeyde, düze dek inen alan, çok büyük bir birikinti süğürü (yelpazesi) ile kaplıdır. Geçmiş süre içinde birçok kez yolunu değiştiren Gökdere yakasından biriktirilmiştir. (Geçmiş Bilimci K.Baykal’a göre bu dere eskiden bugünkü uray (belediye) yapısı ile Çakır yunağı arasında diğer bir deyimle Ulu Cami dolayında akmıştır.) Hisar ile Muradiye uramları sıcaksuların bıraktıkları kof kayalardan oluşmuştur. Çok geniş bir alan kaplayan bir süreyde çok kalın olan bu sıcaksuların bıraktıkları kof kayalar kütlesi içinde birçok küçüklü büyüklü boşluk ile çatlaklar vardır. Küçük bir sıcaksuların bıraktıkları kof kayalar alanı da kükürtlü yunak (hamam) dolayında görülür. Sıcak sularca oluşturulmuştur. İlin Çekirge kesiminda alacalı Neojen katmanları yer alır. Kil, marn, killi şist, tüf ile püskürük kayaçlardan oluşur. Bu kayaçlar arasında sıcaksuların bıraktıkları kof kayaların ara katmanları da görülür. İlin düz kesimi ise, bütünüyle genç tortullarla kaplıdır. Buralardaki yer, kimi yerlerde çok kalın olan geçmiş kaygan katman ile örtülüdür. Yeraltısu Düzeyi : İl içinde belirli bir yeraltısu düzeyi yoktur. Ancak su sızıntılarına karşılaşılır. Çoğunlukla düzde 2-3 m. derinliktedir. Düzde ise, 50 ile 100 m. arasında bol çokrama (artezyen) düzeyleri yer alır. Bu çokrama suları özellikle Gökdere birikinti süğürü (konisi) önünde çok verimlidir. Pınarbaşı suyu, dağların eteğini izleyen bir kırıktan gelmektedir. Kükürtlü ile Çekirge sıcak su kaynakları ise, Bursa düzünün güney kıyısı ile, Uludağ kitlesinin kuzey eteğini izleyen kırık dizgeleriyle(sistem) ilgilidir. Kimi araştırmacılar bu kırıkların K-G yönünde uzandığını benimserler. Deprem Durumu : 1. Önemde çekinceli deprem bölgesinde bulunur. Bursa ili, Bandırma-Erdek-Mudanya-Gemlik-İznik ile Bursa-Ulubat Gölü-Manyas Gölü çukurluklarının oluşturdukları Güney Manyas deprem bölgesi içindedir. Bu çökme çukurlarının kıyılarında deprem bakımından çok etkin olan Kuzey Anadolu Kırığının güney kolu izlenir. Özellikle Bursa-Ulubat-Manyas çukurluğunun güney kıyı kırığı çok etkilidir. Bu çukurluklar içinde geçmiş süreden beri büyük depremler oluşmuştur. Bursa ili bütün bu depremlerin etki alanı içinde bulunur. Bursa’da büyük sarsıntılar, 1417, 1674 ile 1855 yıllarında olmuş. Tarihçi K. Baykal’ın verdiği bilgiye göre, 1855 de Ulu Cami ile Molla Feneri Camisi arasında bulunan alan, en çok yıkıma uğramış, Ulu Caminin 18 kubbesi yıkılmıştır. Tophane Camisinin 9 kubbesinden 7 si yıkılmış. Molla ile Arap Camisi ile Başçı, İbrahim Camisi önündeki medrese bütünüyle yıkılmış, ayrıca birçok yapı yıkılmış,1600 kişi ölmüş. 1417 ile 1674 yıllarında en önemli yıkımlar Ulu Cami semtinde olmuştur. Deprem dökümgesinden (katalog) elde edilen bilgilerden Bursa’nın çok önemli , çok etkin bir deprem bölgesi içinde bulunduğu, Ulu Camisi, Setbaşı, Yeşil Camisi ile Yıldırım uramlarınin doğal yerinin yer yer çok kalın olan bir kaygan katman ile örtülü olduğu göz önünde. Bu biçimde burada yapılmış yada edilecek yapıların çoğu doğal yer üzerinde değil, duraysız, bir türden olmayan bir kaygan katman üzerinde bulunmaktadır. Bu durumda, Bursa ilinin uray (belediye) sınırları içinde bulunan alanların çok büyük bir kesiminın, deprem bakımından çekinceli olduğu açıktır. Şimdiye dek en çok yıkımın Ulu Camisi dolayında, diğer bir deyimle Gökdere birikinti süğürü (konisi) üzerinde olduğu, 1855 depremi gibi, ancak il içinde yıkım yapmış ortay depremlerin oluştuğu anlaşılmaktadır. İlin Yerini Oluşturan Çeşitli Birimlerin Deprem Yıkımı Yönünden İrdelenmesi ; 1. Uludağ yamaçlarını oluşturan mermer, kireçtaşı ile şist yer bakımından sağlam ise de, bu yamaçlar deprem anında kaya düşmesi, kayma çekincesine uğramaktadır. Yapılacak yapıların ön kesimlerı dolgu üzerinde bulunacak, deprem bakımından daha çekinceli olacaktır. Bu nedenle yapı temelleri sağlam kayaya indirilmelidir. 2. Sel birikintilerinden oluşan Gökdere birikinti süğürü (konisi) çok çekinceli olduğu şimdiye dek orada oluşan yıkımlardan anlaşılmaktadır. 3. İlin altında uzanan düzün yeri, genç birikintilerden oluşmuştur, yeraltısu düzeyi yüzeye çok yakındır, bundan dolayı bu alanın deprem bakımından çok çekinceli olduğu söylenebilir. 4. Hisar Muradiye gibi yüksek düzlükleri ile (dik olan kıyıları dışında) Hünkar Köşkü yıldırım kesiminın düz yerleri ve Çekirge’nin düz yada az eğimli olan kesimlerı, Gökdere yöresinde, düze göre daha az çekinceli sayılabilir. 5. İlin önemli bir kesimi özellikle Çekirge’nin orta kesimi ile Muradiye, Hisar, Ulu Camisi, Setbaşı ile Yıldırım uramlarınin doğal yerinin yer yer çok kalın olan geçmiş bir kaygan katman ile örtülü olduğu, göz önünde tutulmalıdır. Bu biçimde burada yapılmış yada dikilecek yapıların çoğu yer üzerinde değil, duraysız ayrıca bir türden olmayan bir kaygan katman üzerinde bulunmaktadır. Bu durumda, Bursa ilinin uray (belediye) sınırları içinde bulunan alanların büyük bir bölümünün deprem bakımından çekinceli olduğu açıktır. a) 04.08.1960 Uludağ’da kayalar düşmüştür. 19.04.1878 M = 4,9 Bursa’da yıkım yapmıştır. 06.03.1855 M = 4,3 26.06.1873 M = 4,3 16.04.1852 M = 4,3 17.04.1876 M = 4,3 11.04.1855 M = 4,3 ---.09.1886 M = 4,3 15.12.1855 M = 4,3 ---.09.1887 M = 4,3 16.10.1863 M = 4,3 13.07.1894 M = 4,3 28.02.1855 M = 6,7 ---.07.1912 M = 5,0 29.04.1855 M = 6,7 02.08.1939 M = 5,3 06.11.1863 M = 6,7 03.06.1953 M = 5,3 15.04.1905 M = 5,6 19.04.1958 M = 4,3 02.04.1959 I = 5 22.07.1967 I = 6 b) 18.03.1953 I = 6 20.02.1956 I = 5 17.08.1999 ile 12.11.1999 tarihlerinde olan İzmit ile Düzce depremlerinde, (M= 7,4 ile M= 7,2) Bursa ortası ile ilçelerinde 268 yaşam yitimi, 68 ağır, 453 orta yıkımlı olmak üzere toplam 521 yapı yıkım görmüştür. Raif Kaplanoğlu 6.11.2006 İLK RASATHANEYİ BİR BURSALI KURDU Bursa deprem kuşağında bir kent… Bu nedenle, ülkemizin ilk deprem bilimcisi de Bursa’dan çıkmıştı. Türk tarihinde yazılmış ilk bilimsel deprem tarihini de bir Bursalı bilim adamı yazdı. Hacı Çelebi olarak da anılan Bursalı Gökmenzade Seyyid Hüseyin Rifat Efendi, "İşaretnüma" adlı kitabında, 1820 yılından 1859 yılına kadar gerçekleşen tüm depremleri günü gününe, saati saatine ve şiddetine kadar kaydetmiş… 21 Haziran 1910 tarihinde, Türk tarihindeki ilk deprem merkezi olan Kandilli Rasathanesi’ni kuran Fatin Gökmen (1877-1955) de, işte Bursalı Gökmenzade Hacı Çelebi’nin oğludur… Bursalı Hacı Çelebi’den bir asır önce, İstanbullu Recep tarafından 1726 yılında yazılmış ve ilk deprem kitabı olarak kabul edilen "Risale-i Zelzele" aslında bir hurafe kitabıdır. Nitekim bu kitapta, dünyayı sırtında, ya da boynuzunda taşıdığı sanılan öküzün kıpırdatmasıyla depremin oluştuğu uzun uzun anlatılmakta… OLASI BURSA DEPREMİNDE RİSKLİ BÖLGELER Hacı Çelebi’nin yazdığı deprem kroniği, olası Bursa depremi hakkında çok zengin bilgiler veriyor. Anlaşıldığı kadarıyla 1855 depremi sadece Bursa’da etkili olan bir depremdir. Yazar, 1855 depreminin tahribat sınırlarını da bize veriyor. Yazar 1855 yılı depremini, şubat ayının 16. Çarşamba günü, saat 9'u 10 geçe olduğunu bildiriyor. Deprem üç kez aralıklarla tekrar etmiş. 1855 depreminin yıkıcı etkisi, Balıkesir Susığırlık’tan Bursa'nın doğusunda bulunan Değirmenlikızık köyüne kadar olmuş… Diğer bölgelerde de deprem hissedilmişse de tahribat yapmamış. Örneğin İnegöl, Yenişehir, Kütahya, Afyon ve Akşehir'e kadar deprem kendini hissetirmişse de tahribat yapmamış… Bursa'nın yakınlarındaki 50-60 evli Kete/Ürünlü köyünde sadece bir samanlık kalmış, diğer tüm evlerle hamamı ile camisi yıkılmış. Köyden 47 kişi de yaşamını yitirmiş… 300 evden oluşan Kayapa köyünde sadece 10 ev kalmış. Kayapa köyünden 110 kişi de yaşamını yitirmiş… Demirci ve Çalı köyünde de tahribat yüksek olmuş. Çalı’da 17 kişi, Yaylacık’ta 72, Hasanağa köyünde 42 kişi yaşamını yitirmiş… Tahtalı, Görükle, İrfaniye ve Akçalar köylerinde de tahribat fazla olup bu köylerde çok sayıda kişi yaşamını yitirmiş… Soğanlı köyünün yarısı yıkılmış, İzvat’ta beş hane kalmış, 16 kişi ölmüş. Yenice, Çeltik, Armut, Yunuseli, Çavuş, Panayır, Küçükbalıklı, Demirtaş, İğdir, Dikencik ve Kestel köylerinde şiddetli tahribat yaşanmış, Tepecik köyü ise tümüyle yıkılmış… Değirmenlikızık tümüyle yıkılıp sadece 3-5 hane kalmış. Yazar, Bursa’da "3.600 nüfus telef oldu dediler ise de, hakîkat üzere 'adedi malum olmadığı"nı yazıyor… HANGİ SEMTLER DAHA GÜVENLİ 1855 depreminin, kent içindeki farklı semtlerinde, farklı şiddetle tahribat yaptığını hayretle gördük. Bazı semtler, zeminin sağlamlığı ya da fay hatlarına uzaklığından olacak fazla tahribat yaşamamış… Deprem yazarına göre, 1855 depremi Muradiye tarafında fazla şiddetli hissedilmedi. Ova tarafı ile Meskenler deresi ve Ulucami tarafı en çok harap olmuş yerlerdi. Muradiye tarafında olan cami ve türbelerinde az tahribat olmuş. Muradiye evlerinden de tümüyle yıkılan fazla değilmiş. Muradiye Camii’nin ise sadece son cemaat yeri ile minare şerefesi yıkılmış… Ahmetpaşa’da 30-35 haneden bir hane kalmış... Altıparmak, Yahudilik, Veledisaray, Şehreküstü, Kazzazoğlu, Hacıyakup, Doğanbey, Kiremitçi, Attarhüsam, Mizanoğlu, Narlı, Hocamenteş, Dayehatun, Süzenküfen, Sarıcasungur, Veledienbiya, Mantıcı, Yenipazar, Reyhan, Zaferanlık mahallelerinde en çok tahribat yaşanmış. Özetle Bursa’nın ova tarafındaki aşağı mahalleler tahribat görmüş. Bugünkü Cumhuriyet Caddesi’nin aşağısında, tahribatın fazla olduğu anlaşılmakta. Bu semtlerdeki ev ve camiler tümüyle yıkılmış. Yine Hisar’ın altındaki semtlerde de tümüyle tahrip olmuş… ÖNCÜ İLE ARTÇI DEPREMLER 1855 yılında, üç ay içinde Bursa'da iki kez şiddetli deprem olmuş… İlk deprem perşembe gece sabaha kadar 10-15 dakikada bir sürmüş. Deprem yazarının deyimiyle "Arz karar etmeyip yer titredi, durdu". Daha sonra günde 3-5 deprem olmuş. 38-39 günden sonra depremler son bulmuş… Depremler tam unutulup hayat normalleşirken, 45. gün Mart'ın 31'i perşembe gecesi, saat birde, kudret topu gibi havadan bir gürültü kopup saat biri 10 geçe şiddetli bir deprem olmuş. Bu ikinci deprem o kadar uzun sürmüş ki, öncekinin beş katı, belki on katı süreyle etkilemiş. Öyle etkili olmuş ki tarîf edilmez. Bazıları çocuğunu bırakıp kaçmış, bazı kimseler korkularından ölmüş… Deprem olduğu gece, sabaha kadar on dakîkada bir, beş dakîka bir yer hareket etmiş. Saatte 5-6 kere sallanmış ve yukarı fırlamış. Ancak, ilki kadar şiddetli olmamış. Yazara göre eğer ilki kadar şiddetli olmuş olaydı, Uludağ parça parça olur, dere-tepe dümdüz olurmuş… Örneğin ilk depremde Ulucami’nin iki kapısı yıkılırken ikinci depremde dört kapısı yıkılmış… "BURSA’NIN İŞİ BİTTİ" 1855 depreminin kış ayında yaşanması, depremin tahribatını daha da arttırmış. Çünkü deprem sırasında yıkılan sobalar şehirde birçok yangına neden olmuş. Depremler sonunda çıkan yangın sonucu, deprem yazarının dediği gibi "Bursa'nın işi bitti". Yangın gecesi şehrin dört yerinde yangın çıkmış… Yangında Hayrettinpaşa, Karakadı, Yiğitköhne, Hasanpaşa, Ebuishak, Bedrettîn, Kirişçikızı, Köseleciler, Şerefüddîn mahalleleri tahrip olmuş. Deprem sonrasında çıkan yangında 12 mahalleden kimi tümüyle, kimi yarısı, kimisi ise kısmen yanmış… Yangın sonrasında Ağaççılar, Kayan, Okçular başı, Çıkrıkçılar, Tabancacılar, Kundakçılar ile Nalıncılar Hamamı’na kadar olan alan tümüyle yanmış. Çarşı’da da 1100 dükkan ile Karakadı ve Kayguluzade tekkeleri yanmış… Bazı kale duvarları da bu depremde yıkılmış. Kale dibinde bulunan bir ipek fabrikası yıkılıp yangın çıkmış, 40'tan çok işçiyle fabrika sahibi yaşamını yitirmiş… "150 MİNAREDEN SADECE 3-4 MİNARE AYAKTA KALDI" Bursa’da sadece konutlar değil, 1855 depreminde, sağlam olarak taştan yapılmış resmi yapılar da yıkılmıştı. Deprem yazarına göre 1855 depreminde Bursa’daki 150 cami minaresinden sadece 3-4 minare ayakta kalmış… Bursa’da yerle bir olan camilerden biri Kayağan Camii imiş. Ayrıca Hayreddinpaşa/Kümbet Camiî, Şehabeddînpaşa/Karamanlı Camii, Veledimîzan Camiî tümüyle yıkılmış. Yıldırım Camii de büyük ölçüde tahrip görmüş. Ulucami’nin iki kubbesi tümüyle yıkılmış, dört kubbesi ise büyük tahrip görmüş. Minarelerin ise şerefeleri yıkılmış. Tophane’de "Manastır" olarak anılan ünlü türbe de tümüyle yıkılmış… Kiremitçi, Veledsarayı, Veledikazzaz, Ertuğrul, Mollagürani, Üftade, Bezci, Hacıseyfeddîn, Kuzgunluk, Dibekli, Hasırcı, Selîmzade, Hacı Cami'i, Müftüönü, Babazakir, Abdalmehmet, Darbhane, Tomrukönü, Bitpazarı, Taşkın camileri de tümüyle yıkılmış… Çakır, Pınarbaşı, Veziri, Alipaşa, Zeminkapı, Simkeş, Karakadî, Ebuishak, Yenipazar, Ahmetpaşa, Tekyemescit, Zeyniye camilerinin ise son cemaat yeri yıkılmış… Yiğitköhne ve Kanberler gibi bazı camiler dışında depremde sağlam kalan cami sayısı onu geçmezmiş… Mudanya, Pirinç, İpek, Sırmakeş, Geyve, Emir, Kapan, Tahtakale, Kuşbaz, Karacabey, Eski-Yeni, Demir, Tuz, ve Kütahya Hanı bu depremde ya kısmen, ya tümüyle yıkılmış... Yazara göre Mahmutpaşa Hanı’ndan başka tahrip olmayan han kalmamış… I. Murat türbesi yıkılmış, Yeşil Türbe, Emir Sultan ve Üftade Türbesi de tahrip olmuş. Okulların da çoğu harap olmuş… Hamamlardan dört hamam kalmış. Çarşıda ise Bedestan, Sipahî Çarşısı, Kazazlar, Demirkapı ve İpek Han başta olmak üzere büyük bir yıkım yaşanmış. BİR DEPREM BELGESİ İŞARETNÜMA 1855 depremi yazarı, Uludağ’dan şehre kayaların düştüğünü, yerlerin yarıldığını, Kükürtlü Hamamı yanındaki Hatice Sultan türbesi civarı ile Bademli bahçenin üst tarafında ve Kara Mustafa Hamamı civarında yol üstünde yerden sıcak su kaynadığını yazıyor. Bu sıcak sular 5-10 gün kaynadıktan sonra, sona ermiş… M.Kemalpaşa ve Karacabey tarafında da çok sayıda ev ve cami yıkılmış, birçok kişi ölmüş… Ancak Mudanya, Gemlik ve Orhangazi’de fazla tahribat olmamış… Bursa depremi ve öncesinde Bursa’da yaşanan tüm depremleri kaydeden İşaretnüma adlı kitap, Bursa’nın olası depremi için uzmanlara önemli bir yol gösterici olduğunu düşünüyoruz. Deprem bilimciler ve bu kenti yönetenler bu bilgilerden yararlanmalıdır -------------------------------------------------------------------------------------- Tabban, A. 2000, Türkiye illerinin jeolojisi ile deprem riski. TMMOB JMO Yayını CÜNEYT AKIN-JEOFİZİK KURUMU BURSA TEMSİLCİSİ 2006/11/05 Fon bulundu İl Genel Meclisi Başkanı Mehmet Tunçak, İl Genel Meclisi'nin salı günü deprem gündemiyle toplanacağını açıkladı. İl Genel Meclisi Başkanı Mehmet Tunçak, Gemlik Körfezi'nde yaklaşık 10 gün önce yaşanan 5.2 şiddetindeki sarsıntının ardından Vali Nihat Canpolat'la iki defa bir araya gelerek yapılması gereken hazırlıkları masaya yatırdıklarını açıkladı. Öncelikle Bursa'nın jeolojik etütlerinin bugüne kadar tamamlanmamış olmasının çok büyük bir eksiklik olduğunu belirten Tunçak, "Deprem ve deprem öncesi alınacak tedbirler, ortada kalmaması gereken bir konudur. Önümüzdeki hafta salı günü İl Genel Meclisi deprem gündemiyle toplanacak. Meclisimiz, Bursa'nın jeolojik etüdünün yapılması ile ilgili görüşme yapacak. Bugüne kadar böyle bir çalışmanın yapılmamış olması, çok büyük sıkıntıdır. Bu konuda Kocaeli Üniversitesi'nde görev yapan iki profesörün hazırladığı önemli bir de çalışma var. Bu çalışmayı da maddeye ek olarak sunacağız. Bu konuda gerekli maddi desteği vermeye hazırız" dedi. Bursa'da jeolojik etütlerle ilgili eksikliğin Jeofizik Mühendisleri Odası tarafından da sık sık dile getirildiğine işaret eden Tunçak, projeyle ilgili maliyet çalışmalarının da sürdürüldüğünü kaydetti. Etüt konusunun gecikmeye gelmeyecek bir aciliyeti olduğunu anlatan Tunçak, konuyu gelecek yıla bırakmadan 2006 yılı kaynaklarından para ayırarak yapacaklarını kaydetti. Etüt çalışması için ayrılacak ödeneğin projenin hazırlanmasından sonra belli olacağını ifade eden Tunçak, şunları söyledi: "Bu konuyu aksatmamak için 2007 programlarını beklemedik. Tüm şartları zorlayarak, yatırımı 2006 bütçesi yedek ödenek kalemlerinden karşılamayı düşünüyoruz. Maddi olarak ne gerekiyorsa, böyle hassas bir konu için elimizden geleni yapacağız. Tüm şartlarımızı zorlayarak maddi boyutu ne olursa olsun bu çalışmaları yapacağız. Bu konuda her kurum ve kuruluşun üzerine düşeni yapması gerekiyor. Ancak vatandaşlar da gereken hassasiyeti göstermelidir." Tunçak, zemin etüt çalışmalarının Kocaeli Üniversitesi ile birlikte yapılacağının da altını çizdi. |
16-11-2006, 11:07 | #51 |
|
deprem mevzuatı/2-İstanbul için deprem konusu=
İSTANBUL DOLAYINDA DEPREME DUYARLI YERLER
11.11.2006
DEPREM SARSIMLARINA KARŞI GÜÇSÜZ DAVRANAN YERLERE DEPREM DUYARLI YERLER DENİR.BU YERLERDE Kİ YAPILAŞMALARA ÖZEL ÖZEN GÖSTERİLMELİDİR. UZAKTA , ONUN İÇİN DEPREM ETKİLEMEZ DEMENİZ PEK DOĞRU OLMAYABİLİR....BİLİMSEL OLMALI DEPREM DUYARLIĞI BEN TÜM TRAKYA İLE MARMARADA DEPREM DUYARLIĞI ÖLÇÜSÜ 1999 İLE 2001 ARASI ALDIM. BUNUN HARİTASINI 2001 DE YAYINLADIM. JEOFİZİKTE BU ÖLÇÜMLERE TİTREŞİMCİK DENİLİYOR. DEPREM GELDİĞİNDE TOPRAĞIN NE KADAR KALKIYACAGINI, DEPREMİ NEKADAR BÜYÜTEREK ÜST YAPIYA YANSITACAĞINI, YERİ HANGI SIKLIKLA SALINDIRACAĞINI, SARSINTIYI NASIL SÖNDÜRECEĞINİ BİLDİRİYOR. BUNLARIN, TÜMÜ OLUMSUZ İSE ONA ÇOK DUYARLI DİYORUM. BU, ORADAN BİR KIRIK GEÇTİĞİ, YA DA ORADA BİR DEPREM OLACAĞI ANLAMINA GELMEZ. EĞER YAPINIZ, BU JEOFİZİK DUYARLIĞA GÖRE YAPILMIŞ İSE SORUN YOK, YAPILMAMIŞSA SORUN ÇOK DEMEKTİR. YAPINIZIN BİR DEPREMDEN DOKUNCA GÖRMESİ İÇİN İLLEDE EVİNİZİN ALTINDAN BİR KIRIK GEÇMESİ, YA DA DEPREM ODAĞINA ÇOK YAKIN OLMANIZ GEREKMEZ. MARMARA DA DEPREM ODAĞINA 90 KM UZAKTA OLAN HER YER 1. ÖNEMDE DEPREM BÖLGESİDİR. 1970 DE GEDİZ-KÜTAHYA DA OLAN DEPREMİN, BURSADA TOFAŞ FABRİKASINI YERLE BİR ETMESİ GİBİ BİR ŞEY…SEVGİLİ KARDEŞİM…İSTEK ÇOK OLURSA, KAYNAK BULABİLİRSEM YURUK (HARİTA) YENİDEN YAYINLANBİLİR. NE YAZIK Kİ TÜM BU ÇALIŞMALARIMI KENDİ GELİRİMLE KARŞILIYORUM. BU DA HER ŞEYE YETMİYOR. SEVGİLER A.ERCAN YAZILI DEPREM DUYARLIĞI YURUĞU (HARITASI)-İSTANBUL Sarsıntıya çok duyarlı yerler Zekeriyaköy, Göktürk, Kemerburgaz, Odayeri, Ağaçlı, Yukarı-ağaç gibi Belgrad Ormanı bölgeleri, Zeytinburnu, Bayrampaşa, Ataköy ile Bahçelievler, Bakırköy, Büyükçekmece ve Mimar Sinan kıyı kuşağının bir kesimi. Bu kesimlerde genç ve orta yaşlı (10-15 milyon yıl) çökel kayaçlar yer alır. Toprak, yer yer gevşek ya da orta sıkıdır. Buralarda az katlı yapılaşmaya gidilmesi önerilir. Sarsıntıya duyarlı yerler Kılıçlı, İshaklı, Cumhuriyet, M. Şevketpaşa, Ayvalı, Paşamandıra, Ahibahadır, Riva, Yukarı Dudullu, Vaniköy, Beylerbeyi kıyıları, Kadıköy, Moda, Kalamış, Büyükada'nın çarşı içi ve kuzeyburnu,Sarıyer sırtı, Bahçeköy, Çayırbaşı, Hadımköy, Rami, Eyüp ve sırtları, Gaziosmanpaşa, Sultançiftliği, Beşyüzevler, Taşoluk, Arnavutköy, Avcılar'ın bir kesimi, Halkalı, Bağcılar, Bahçelievler, Güngören, Bakırköy'ün bir kesimi, Cankurtaran, Aksaray. Sarsıntıya orta duyarlı yerler Sırapınar, Koçullu, Göllü, Öyümce, Bezhane ile Beykoz-Paşabahçe, Kanlıca, Kadıköy, Üsküdar kıyı kuşağının bir kesimi, Kurbağalı Dere'nin dere içi, Bayrampaşa, Sarıyer çarşı içi, Emirgan kıyı kuşağı, Sirkeci, Eminönü kıyı kuşağının bir kesimi, Topkapı, Edirnekapı, Aksaray, Fatih ve Yenikapı'nın bir kesimi, Zeytinburnu kuzeyi, Esenler, Güngören, Avcılar, Küçükçekmece, Kanarya, Nakkaşdere içi, Kavaklı, Yakuplu, Gürpınar, Esenyurt. Sarsıntıya az duyarlı yerler Yapılaşmaya uygun yerlerdir. Poyraz, Kanarya, Polonez, Reşadiye, Alemdar, Paşaköy, Emrili, Ballıca, Kurtdoğmuş, Kurtköy, Şeyhli, Kayalar, Kartal kuzeyi, Kısıklı, Maltepe, Sarıgazi, Ümraniye, Dudullu, Üsküdar, Bağlarbaşı, Çamlıca, Erenköy, Kozyatağı, Bostancı, Suadiye, Göztepe, Kızıltoprak, İçerenköy, Alemdağ, Pendik kuzeyi. Tarabya üstü, Hacıosman, Yeniköy, Emirgan, İstinye, Bebek, Ortaköy sırtları, Cihangir, Beyoğlu, Taksim. Sarsıntıya çok az duyarlı yerler Gökdelen gibi çok katlı yapılaşmaya uygun kesimlerdir. Samandıra, Yenidoğan, Çavuşbaşı, Elmalı, Dereseki, Akbaba'nın sırtları, Anadolu Feneri, Beykoz sırtları, Aydınlı ve Orhanlı sırtları, Balçık köyü dolayı,İkitelli, Maslak, Ayazağa, Şişli, Zincirlikuyu, Gayrettepe, Mecidiyeköy, Balmumcu, Osmanbey, Nişantaşı, Teşvikiye, Maçka, Valideçeşme, Vişnezade, Taşlık, Taksim'in bir kesimi, Dolapdere sırtları, Harbiye, Pangaltı. Bu bilgiler Bursa, Kocaeli, Balıkesir, Çanakkale, Yalova, Tekirdağ, Kırklareli, Edirne içinde vardır. Bu bilgiler www.ahmetercan.net de DOĞRUDAN SATIŞ bölümündeki
Kendinize ev ararken, iş yeri seçerken emlakçıları göz ardı ederek bu jeofizik bilgiler yol göstericiliğinde davranmanız geleceğiniz için yararlı olur sanırım. Esenlikler Dilerim
YER-YAPI DEPREM Uzmanı |
16-11-2006, 11:16 | #52 |
|
Deprem Mevzuati/3-jeofİzİk Özellİkler...
Deprem olacak yerde görülen jeofizik özelliklerin değişiminin nedeni, o bölgede gerilme sonucu oluşan çatlama ve kırıkçıklarla oluşan şişmedir. Depremin gelişme döneminde oluşan ve genellikle çukur biçiminde jeofizik belirtileri açıklamak amacı ile birbirlerinden bağımsız olarak Nur ve Aggarwal’ca bir genleşim (dilatans) yayınım ileri sürülmüştür. Bu taslağa göre, avkulanma gerilmelerin etkisi ile yerkabuğunu oluşturan kayaçlarda küçük çatlaklar oluşmakta ve çatlak uçlarındaki esnek olmayan yamulma sonucu bu çatlaklar açılmakta ve böylece bir genleşme ortaya çıkmaktadır. Çatlakların açılması P-boyuna dalga hızında bir azalmaya yol açmaktadır. Bunu izleyen dönemde çevredeki su, genleşmiş olan bölgeye doğru akarak çatlakları doldurmakta ve hızı arttırmakta, bir yandan su basıncının artması kayacı zayıflatırken, öte yandan çatlaklardaki su kayaçları ıslatarak kırılmasını kolaylaştırmakta ve böylece deprem olmaktadır. Buna Amerika Birleşik Devletleri taslağı denir. Geliştirilmiş olan Rus taslağında ise doğal olarak seçilmiş bazı çatlaklar dışında, çatlakların çoğunun kırılmadan önce kapandığı düşünülmektedir. Bu kapanış hızı ve aynı zamanda gözeneklerdeki basıncı artırmaktadır. Her iki durumdan, bir depremin odak bölgesinin çok karmaşık olduğunu, yönsellik (doğrusal) olmayan ilişkinin bulunduğunu ve karmaşık elektriksel ve mekanik özellikte bir bölge olduğu görülüyor. (11)
DEPREMİN JEOFİZİK BELİRTİLERİ Prof. Dr. Övgün Ahmet ERCAN www.ahmetercan.net Deprem olacak yerde görülen jeofizik özelliklerin değişiminin nedeni, o bölgede gerilme sonucu oluşan çatlama ve kırıkçıklarla oluşan şişmedir. Depremin gelişme döneminde oluşan ve genellikle çukur biçiminde jeofizik belirtileri açıklamak amacı ile birbirlerinden bağımsız olarak Nur ve Aggarwal’ca bir genleşim (dilatans) yayınım ileri sürülmüştür. Bu taslağa göre, avkulanma gerilmelerin etkisi ile yerkabuğunu oluşturan kayaçlarda küçük çatlaklar oluşmakta ve çatlak uçlarındaki esnek olmayan yamulma sonucu bu çatlaklar açılmakta ve böylece bir genleşme ortaya çıkmaktadır. Çatlakların açılması P-boyuna dalga hızında bir azalmaya yol açmaktadır. Bunu izleyen dönemde çevredeki su, genleşmiş olan bölgeye doğru akarak çatlakları doldurmakta ve hızı arttırmakta, bir yandan su basıncının artması kayacı zayıflatırken, öte yandan çatlaklardaki su kayaçları ıslatarak kırılmasını kolaylaştırmakta ve böylece deprem olmaktadır. Buna Amerika Birleşik Devletleri taslağı denir. Geliştirilmiş olan Rus taslağında ise doğal olarak seçilmiş bazı çatlaklar dışında, çatlakların çoğunun kırılmadan önce kapandığı düşünülmektedir. Bu kapanış hızı ve aynı zamanda gözeneklerdeki basıncı artırmaktadır. Her iki durumdan, bir depremin odak bölgesinin çok karmaşık olduğunu, yönsellik (doğrusal) olmayan ilişkinin bulunduğunu ve karmaşık elektriksel ve mekanik özellikte bir bölge olduğu görülüyor. Japonya’da yapılan jeodezik çalışmalarda, depremden önce odak bölgesi üzerinde yer kabarması gözlenmiştir. Bu kabarma 10 – 15 cm arasındadır. Bu konu üzerine yapılan ayrıntlı çalışmalar sonucunda yükselti değişiminin ölçümüyle; beklenen depremin yeri ve izleyen deneysel bağıntıyla büyüklüğü belirlenebilmiştir. Kabarma alanının genişliği olarak depremin büyüklüğüyle doğru orantılıdır. (174) M = 1.96 log10 (R) + 4.45 (5) R = Yerkabarmasının görüldüğü alanın yarı çapı (km) M = Depremin büyüklüğü. Kayacı doygunluğunu yitirmesi VP / VS’den daha çok azaltıcı yönde küçültür. (16) Benzer biçimde yüzeyde seçilen üç nokta arasındaki uzaklığın zamanla değişiminin incelenmesiylede o bölgedeki gerilim birikiminin ve yer kabarmasının bulunabileceği kanıtlanmıştır. Gerilim birikimini, Uzaysal Konum Belirleme (GPS) yamulma ölçer (strain meter) ya da eğim ölçer (tilt meter) aracılığıyla saptama olanağı olsada, bu ölçülere etki eden ve yamulma ölçerin çok duyarlı olarak dengelenmesini gerektiren yıllık ısısal yamulma değişimleride göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle son yıllarda daha çok oylumsal yamulmanın ölçülmesine önem verilmiştir. Diğer önemli bir sorunda, yüzeyde yapılan ve ölçülen yamulma değişimlerinin, derindeki deprem oluşumuyla herhangi bir ilgisinin belirsizliğidir. Yerin Kırılacağının Belirtileri 1. YERİN KABARMASI 2. RADON GAZI ÇIKIŞI 3. YERALTISULARININ YÜKSELMESİ 4. YERDE KÜÇÜK TİTREŞİMLER (DİNGİNLİK VE ANİ ARTIŞ) 5. HAYVAN DAVRANIŞLARI 6. SICAKLIK ARTIŞI 7. KAYNAK SULARININ KURUMASI YA DA YENİLERİNİN OLUŞUMU 8. YER-DEPREM IŞIKLARI 9. ALEV TOPLARI 10. DENİZ YÜRÜMESİ 11. PIEZO ELEKTRİK OLAY |
24-11-2006, 11:00 | #53 |
|
Öğretmenler günü kutlu olsun...
BAŞÖĞRETMEN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK,ve onu izleyen,onun fotografı altında kürsülerinde ders anlatan o yüce insanları burada saygı ile selamlıyorum.
Sizler gelecek nesilleri hayata hazırlayan,anne ve babalar kadar mukaddessiniz bizler için. ÖĞRETMENLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN. ------------------------------- |
24-11-2006, 12:42 | #54 |
|
Fabrika kızı,selam sana!
gun dogarken her sabah,
bir kız gecer kapımdan köşeyi dönüp kaybolur başı önde yorgunca, fabrikada tütün sarar sanki kendi içer gibi, sararken de hayal kurar bütün insanlar gibi bir evi olsun ister bir de içmeyen kocası tanrı ne verirse geçinir gider yeter ki mutlu olsun yuvasi dışarıda bir yağmur başlar yüreğinde derin sızı, gözlerinden yaşlar akar ağlar fabrika kızı ALPAY/ Bu şarkıdaki formatta yaşayan insanları saygı ile selamlıyorum.En azından mutsuz ama yaşama savaşını terketmemiş! NE GÜZEL ... |
26-11-2006, 06:00 | #55 |
|
Hekİmce Dergİsİnde Bu Hafta!
ŞİŞMANLIK SALGIN GİBİ/
Hekimce elektronik bülteninden bu hafta posta kutuma ulaşan mailde bu sayfa dikkatimi çekti bu siteyi öneririm hepinize. SEVGİYLE KALIN. NİLGÜN/BURSA 26 KASIM 2006/05.59 PAZAR Dünya Sağlık Örgütü’nün mücadele edilmesi gereken en önemli sağlık problemleri arasında ilk sıraya koyduğu şişmanlık, kalp damar, diyabet, yüksek tansiyon gibi birçok sağlık probleminin de sebebi. Ancak şişmanlıkla mücadele için tavsiye edilen tedavi metodları, beklenmedik ve kalıcı meselelere de davetiye çıkartabiliyor. Sayı hızla artıyor Diyetler sayesinde kısa sürede fazla kilo vermeye çalışan kişiler verdikleri kiloları hızla geri alıyor, hatta önceki kilolarından daha fazlasına sahip oluyorlar. Aşırı yemek yiyerek kusma ya da yemeyi reddetme gibi yeme bozuklukları da şişmanlıkla mücadele sırasında ortaya çıkan yeni problemler. Dünyada her 6 kişiden biri, Türkiye’de ise her 3 kadından ve her 5 erkekten biri şişman. Araştırmalar son 10 yılda şişman insan sayısının hızla arttığını gösteriyor. Kalıtım, hormonal hastalıklar, yanlış beslenme alışkanlıkları, hareket azlığı ve psikolojik problemler şişmanlığın bilinen en önemli sebepleri arasında. Uzmanlara göre hekime başvurup şişmanlığın nedeni belirlenmeden popüler diyet reçeteleriyle zayıflamaya çalışılması genellikle başarısızlıkla sonuçlanıyor. Kısa sürede verilen kilolar, yine kısa sürede geri alınıyor. Bu da “aşırı yemek yiyip ardından kusma” ya da “yemek yemeyi reddetme” gibi hayatı bile tehdit edebilen bozuklukların artmasına yol açıyor. Kilo problemi olan kişiler genellikle meselelerinin kalıtımdan kaynaklandığını düşünüyor. Şişman bir çocukluk dönemi geçiren kişiler erişkinlik döneminde de aynı problemi yaşamaya devam ediyor. Risk kiloyla orantılı Beslenme konusundaki ön yargılar da kilo kontrolünü zorlaştırıyor. Bir hekime başvurup şişmanlığa yol açan problemin kaynağını öğrenen ve uzman kontrolünde diyet yapan kişiler başarıyla kilo verebiliyor. Kontrollü ve kişinin özelliklerine göre uygulanan diyetlerden genellikle olumlu sonuçlar alınıyor. Kilo vermenin estetik değil sağlık sorunu olduğunu hatırlatan uzmanlar normal kilolarına inen kişilerin kalp damar, diyabet ve yüksek tansiyon gibi hastalık risklerinin de azaldığına |
26-11-2006, 06:06 | #56 |
|
www.hekimce.com
TÜKENMİŞLİK SENDROMU: SİZ DE TÜKENDİNİZ Mİ?
Tükenmişlik sendromu, stres altındaki kişinin yorgunluk, hayal kırıklığı ve işi bırakma isteği ile karakterize durumunu tanımlamak için kullanılan bir terimdir. Kişisel kaynakların sona dayandığı, sürekli ümitsizlik ve negativizmin baskın olduğu enerjinin tükenişi durumunu ifade eder. Tükenmişlik hissi yaşamın değişik evrelerinde ortaya çıkabilir. Fiziksel tükenmişlik belirtileri Kronik yorgunluk, güçsüzlük, enerji kaybı, baş ağrıları, bulantı, kramplar, bel ağrısı, uyku bozuklukları gibi değişik sorun ve yakınmaları içerir. Duygusal tükenmişlik bulguları Duygusal tükenme, çoğunlukla bireyde diğer insanlara yardım ederken, istenen psikolojik ve duygusal taleplerin aşırılığı yüzünden ortaya çıkan bitkinlik durumunu ifade eder. Depresif duygulanım, kendini desteksiz ve güvensiz hissetme, ümitsizlik, evde gerginliğin artışı, kızgınlık, huzursuzluk, mutsuzluk gibi negatif duygulanımlarda artış, nezaket, saygı ve dostluk gibi olumlu duygulanımlarda azalma içermektedir. Zihinsel tükenmişlik bulguları Doyumsuzluk, kendine, işine ve genel olarak yaşama karşı olumsuz tutumları kapsar. Tükenmişlik sendromu ilerledikçe işi önemsememe ve işi bırakma, gibi davranışlar görülür. Duyarsızlaşma Çalışanların hizmet verdikleri kişilere birer nesne gibi davranması, küçültücü sözler sarfetmesi, umursamaz, alaycı bir tutum sergilemeleridir. Aslında bu davranışların altında bir yabancılaşma duygusu ve savunma mekanizması yatmaktadır. Kişisel Başarıda Düşme Zamanla işle ilgili çeşitli olaylarda kendini yetersiz algılama ve işyerinde karşılaşılan kişilerle olan ilişkilerde de başarısızlık duygusu baş gösterir. Harcadığı çabanın boşa gitmesi ve suçluluk duygusu çalışanın iş motivasyonunu düşürerek başarı için gerekli davranışları gerçekleştirmesini engeller. Tükenmişliğin Başlıca Nedenleri Sosyal desteğin olmaması/yetersizliği, kişilere ulaşamayacağı hedefler konması, fazla iş yükü, çevresindeki kişilerin motivasyonlarının düşük olması, kişinin karakteriyle yaptığı işin uyuşmaması. Genç, bekar, çocuksuz bireylerde, evli, yaşlı ve çocuklu bireylere göre; üniversite mezunlarında üniversite mezunu olmayanlara göre, iş deneyimi birkaç yıllık olanlarda bir yıldan az ve beş yıldan uzun süredir çalışanlara göre daha yüksek düzeyde tükenmişliğe rastlanmıştır. Cinsiyet konusundaki çalışmalar anlamlı bir fark göstermezken, kişilik ve beklentilerle ilgili faktörlerin tükenmişlikle yakından ilgili olabileceği sonuçlarını vermiştir. Dıştan denetim odaklı kişilerde, çalıştıkları kurum, meslekleri ve kişisel yeterlilikleriyle ilgili karşılanması zor beklentilere sahip olan kişilerde daha fazla tükenmişlik olgusuna rastlanmaktadır. Aile hayatında tükenmişlik Her iki eşin de çalıştığı ailelerde aile bireyleri arasındaki ilişkinin niteliği ile tükenmişlik arasında korelasyon bulunmuştur. Meslekli rollerle aile rolleri arasında bocalayan ve her iki alan arasında doyurucu bir denge kuramayan kişilerde tükenmişliğe daha sık rastlanmaktadır. Diğer yandan, evlilik ve aile hayatından alınan doyumun yüksek olması ve aile yapısının olumlu olarak algılanması tükenmişlik düzeyini azaltmaktadır. Sosyal destek Tükenmişlikle sosyal destek arasındaki ilişki incelendiğinde, sosyal desteğin tükenmişliğe karşı bir tampon görevi gördüğüne işaret etmektedir. Sosyal destek kaynaklarından yararlanmak tükenmişliği azaltan, sosyal destek kaynaklarından yoksun olmak ise tükenmişliği arttıran bir faktör olarak bulunmuştur. Yakın, devamlı, ulaşılabilir bir aile ve dost çevresine sahip olmanın, bireye güven veren ve destekleyen nitelik taşıdığı için tükenmişlik riskini azalttığı görülmektedir. Yöneticilere Düşen Görevler * Zor işleri eşit olarak dağıtarak yükün aynı kişiler üzerinde birikmesini engellemek, * Zor işlerin dönüşümlü olarak yapılmasını sağlamak, * Gün içerisinde iş harici aktiviteler için zaman ayarlamak (örn.kumak), * Yarım gün çalışmayı desteklemek bu yöntemle insan kaynakları ve esneklik artar, * Çalışanlara yeni programlar oluşturması için olanak tanımak. Bu da sizlerle paylaşmak istediğim ikinci sayfaydı. sevgiyle kalın. www.hekimce.com Bu siteyi öneririm. |
26-11-2006, 06:09 | #57 |
|
SAYFA 3/Tahıllar
TAHILLAR SOFRANIZDAN EKSİK OLMASIN.
Dört temel besin grubundan biri olan tahıllar, vücudun enerji ihtiyacının büyük çoğunluğunu karşılaması nedeniyle beslenmemizde önemli bir yere sahiptir. Önemli olan bu besin grubu içerisinde doğru seçimler yapmak, büyük ölçüde karmaşık karbonhidratları tercih etmektir. Bu gruptan yiyecek seçimi yaparken, kalorisi azaltılmış ve B grubu vitamin içeren diyet ürünler de tercih edilebilir, ancak bu ürünler kalorisiz olarak düşünülüp aşırı miktarlarda tüketilmemelidir. Tahıl taneleri temel olarak yüksek posa, düşük yağ, yüzde 10-15 oranında protein, nişasta, B ve E vitaminleri, kalsiyum, magnezyum, potasyum, demir gibi mineraller ile elementler içermektedir. Ancak öğütme işlemi sırasında bu değerli besin beyazlaştırılarak maalesef en faydalı kısımları ziyan edilir. Menopoz döneminde yiyin Tam tahıl taneleri, hem pek çok kronik hastalığı önlediğinden, hem de zayıflama diyetlerinde tokluk hissi sağladığı için beslenmemizde sıklıkla kullanılmalıdır. Tahılların özellikle mide ve kolon kanseri ne ve kardiyovasküler hastalıklara karşı koruyucu olduğu ispatlanmıştır. Tam tahıl taneleri, içeriğindeki koruyucu bileşikler, posa, dirençli nişasta sayesinde bağırsak çeperine koruyucu kalkan olur, yüksek lif oranıyla da bağırsak aktivitesini artırarak kabızlık sorunlarını önleyebilir. Tahıllar bileşimlerindeki bitkisel östrojenler ile potansiyel hormonal etkileriyle kadınlarda östrojen seviyelerini dengeleyerek günümüzde pek çok kadının şikâyetçi olduğu kist ve miyom oluşumunu engellemede de etkilidir. Ayrıca tam tahılların menopoz sırasındaki yorgunluk, ateş basması ve ruhsal durumdaki dengesizlikleri normale döndürebildiği de saptanmıştır. Bulgur Çok besleyici olan bulgur zengin bir folik asit kaynağıdır. Çocuklar ve hamile kadınlar için çok önemli bir besindir. Toplam yağ oranı düşüktür ve doymamış yağ asitleri içerir. Kolesterol içermez. Buğdayın sahip olduğu besinler pişirme işlemi sırasında tane tarafından emilen suyla tanenin içine nüfuz eder ve besin değeri kaybolmaz. Bulgur yüksek mineral ve posa nedeniyle besin emilimini hızlandırır, kabızlığı engeller ve kolon kanserini önler. |
26-11-2006, 06:18 | #58 |
|
Sigaraya dikkat!
DUMAN ALTI OLMANIN ZARARLARI
Duman altı olanlarda, astım ve solunum yolu hastalıkları riski yüksek. Lancet tıp dergisinde yer alan ve duman altı olanlarla ilgili yapılan araştırmada, bu kişilerde astım ve solunum yolu hastalıkları riskinin yüksek olduğu bildirildi. Sigara içmeyen ancak duman altı olanlarla ilgili yapılan araştırmalar, bu kişilerde astım ve solunum yolu hastalıkları riskinin yüksek olduğunu ortaya koydu. Lancet tıp dergisinde yer alan araştırmada, sigara içmeyenlerin, içenlerin dumanına maruz kalmaları durumunun, birçok ülkede ve özellikle iş yerlerinde yaygın olduğu belirtildi. Araştırmada, iş yerinde duman altı olanlar ile astım arasında bağlantı kurulduğu belirtilerek, başta iş yerlerinde olmak üzere toplum içinde sigara içmeyenlerin dumana maruz bırakılmamalarının, solunum yolu sağlığı açısından önemli olduğuna dikkat çekildi. ABD, 16 Avrupa ülkesi, Avustralya ve Yeni Zelanda’da 8 bin kişi üzerinde yapılan araştırma sonuçları, duman altı olanların oranının, İspanya’da yüzde 53 ile en yüksek ve İşveç’de yüzde 3 ile en düşük olduğunu gösterdi. Ağzına sigara sürmemiş yetişkinler üzerinde yapılan araştırmanın temel bulgusunu, duman altı olmanın her yerde yaygın olduğu oluşturdu. Araştırmaya göre sigara içmenin yaygın olduğu İtalya, İspanya ve diğer güney ve orta Avrupa ülkelerinde duman altı olanların sayısı daha yüksek çıkarken, İskandinav ülkeleri, Avustralya, Yeni Zelanda ve ABD’de bu oran daha azalıyor. |
26-11-2006, 06:20 | #59 |
|
Light sigaraya mercek
HAFİF (LIGHT) SİGARA
Hafif sigara, sigara içmenin neden olduğu sorunlara mucizeyi bir çözüm değildir. Son 30 yıl boyunca, Amerikan sigaralarının ortalama katran ve nikotin miktarı giderek azalmıştır. Görünüşte, bu maddelerdeki azalma iyi bir haberdir ve reklamcıların vurguladıkları ise hafif sigaraların eski, geleneksel sigaralara nazaran daha az tehlikeli olduğudur. Sigara dumanında, bu maddelerin düzeylerinin azaltmada, katran ve nikotini alan filtre ucun eklenmesi önemli bir adım olmuştur. Katran ve nikotini azaltmak için daha ileri tasfiyeler, geniş ya da şişirilmiş tütün (böylece, sigara başına kullanılan tütün miktarı azalıyor), daha hızlı yanma süresi, daha gözenekli kağıt ve tütün dumanının hayayla karışarak yoğunluğunun azalmasına izin veren havalandırılmış filtreler içeriyordu. Ancak, önemli olan hafif sigaraların, diğer sigaralarla aynı tütün ve nikotini içerdiği gerçeğidir. Hafif sigaralar yalnızca daha az duman çıkarırlar. Buna ek olarak, filtreler, tütün dumanından karbon monoksit ya da diğer gazlı bileşenleri temizlemezler. Çoğu kişi, nikotin bağımlısı haline geldikleri için sigara içmektedir. Hafif sigaralar kullanırken, sigara içen kişiler sigara içme davranışlarını değiştirme eğilimindedirler. Bu kişiler, sigaradan daha sık nefes çeker,dumanı içine çeker ve genelde daha çok sigara içerler. Hafif sigara içmeye başladıktan sonra bile eski sigaranıza nazaran aynı derecede hatta daha fazla katran, nikotin ve karbon dioksit alıyor olabilirsiniz. Hafif sigaraların kullanımı, siz bir günde içtiğiniz sigara sayısını artırmasanız bile muhtemelen kanser, amfizem ya da diğer hastalıkların riskini azaltmaz. Ayrıca, normal ve hafif sigara içenler arasında kalp krizi riski açısından hiçbir fark yoktur. Hangi tip sigarayı içerseniz için, kalp krizi riski, ancak sigarayı bırakmanızdan sonra bir yıl içinde azalır. Her ne kadar sigaranızı hafife çevirdiyseniz bile, akciğer kanseri amfizem, kalp krizi ya da diğer hastalık risklerini azaltma şansınız oldukça azdır. Bu riskleri anlamlı olarak azaltmak için tek açık bir mesaj vardır: sigarayı bırakmak. Hafif sigaralar güvenli sigaralar değildirler. Ayrıca light sigaraların, insan sağlığına daha fazla zarar verdiği öne sürüldü. Hafif sigaralarda katran inceltilmiş olduğu için katranın vücuda alınması daha kolay hale geliyor ve light sigara içiminin, katran incelmiş olduğu için dumanın ciğerlere tam dolmasına neden olur. Light sigara insanların daha fazla sigara içmesine ve daha fazla bağımlı olmasına sebep olabilmektedir. Dumanın tam ciğerlere dolması, katranın zehirleri tam tutamaması gibi olumsuzluklar bir araya gelince, nikotin, arsenik (fare zehiri), likid gaz, DDT (haşere ilacı), tiner, hidrojensiyanür gibi 4 bin değişik zararlı madde de vücuda daha kolay alınıyor” şeklinde konuştu. Korbey, light sigara içimi ile zararlı maddelerin alım oranının, diğer sigaralardaki alım oranından yüzde 50 daha fazla olduğu da ileri sürülmektedir. |
26-11-2006, 06:24 | #60 |
|
Damar sertliği
ARTERIYOSKLEROZ (DAMAR SERTLIGI)
Atardamar duvarının sertleşerek esnekliğini yitirmesiyle oluşan ve daha çok erkeklerde görülen bir hastalıktır. Arteriyosklerozu birkaç sayfada anlatabilmek kolay değildir. Bu konuda yapılan sayısız araştırmaya karşın, hastalığın temel nedeni henüz bilinmemektedir. Hastalığın adını belirlerken bile birçok sorun yaşanmaktadır. Örneğin, bazı araştırmacıların değişik anlamlarda kullandığı arteriyoskleroz ya da ateroskleroz terimlerinin kapsamı tam olarak açıklanamamıştır. Bazıları bu iki terimi eşanlamlı olarak kullanırken, başkaları farklı görmektedirler. Arteriyosklerozun sözcük anlamı atardamar sertleşmesidir. Ateroskleroz ise atardamar duvarında belli bir alanın ezilerek esnekliğini yitirmesi ve sertleşmesidir. Biz burada sadece, hekimler tarafından klinikte kullanılan arteriyoskleroz terimini kullanacak, bu bağlamda gelişen diğer hastalıkları da aynı terim altında inceleyeceğiz. ARTERİYOSKLEROZ NEDİR? Arteriyoskleroz bütün kalp enfarktüsü, beyin trombozu ve beyin kanaması olgularının başlıca nedenidir. Ayrıca bacak kangrenlerinin büyük bir bölümü de arteriyoskleroz kaynaklıdır. Arteriyoskleroz, klinik tablo olarak ortaya çıktığı bu gibi durumlar dışında, genellikle özgün belirti vermeyen bir hastalıktır. Birçok varsayım ileri sürülmesine karşın hastalığın nedenleri tam olarak bilinmemektedir. Bu nedenle hastalığın orta ve büyük atardamarlarda yaptığı lezyonlarla tanımlanması eğilimi güç kazanmaktadır. Arteriyoskleroz en çok orta ve büyük atardamarlarda görülür. Olağan durumunda esnek olan atardamar duvarları, damardan geçen kan miktarına göre genişler ya da daralır. Atardamarlar bu özellikleriyle dolaşımdaki kan miktarını düzenlerler. Arteriyosklerozda, atardamar duvarındaki esnek yapılar çok sert olan bağdokusu tarafından kaplanır ve esneklik yok olur. Damar duvarının sertleşmesini, duvardan damar içine doğru büyüyen oluşumlar ya da aterom plakları izler. Özellikle aterom plaklarının gelişimi sonucunda damar boşluğunun çapı daralır ve geçen kan miktarı azalır. Aterom plakları üzerinde kan pıhtılarının daha kolay oluşması, daralmayı artırarak damarın tıkanmasına neden olur. NASIL OLUŞUR? Arteriyosklerozun oluşum süreci ile ilgili birçok varsayım ileri sürülmüştür. Klinik ve deneysel verilerle desteklenen ancak henüz geçerlilikleri kanıtlanmamış iki varsayım önemlidir. İlk varsayım, arteriyosklerozun oluşumundan yağlan sorumlu tutar. Atardamar duvan içten dışa doğru iç, orta ve dış olmak üzere üç katmandan oluşur. İç katman bir kat hücre, yani endotel ile onun altında yer alan elastik bağdokusundan oluşur. Orta katmanda daha çok kasdokusu egemendir. Dış katman ise bağdokusu yapısındadır. Yapı olarak bazı açılardan trigliserit, fosfolipit ve lipoproteine benzeyen yağlar damardaki kanın basıncıyla atardamar duvarının iç katmanlarına doğru itilir. Bu yağlar olağan koşullarda atardamar duvarını aşarak lenf dolaşımına katılırlar. Ama kan dolaşımındaki yağların çok fazla, yağ moleküllerinin büyük olması ve atardamar duvarının esnekliğini yitirmesi durumunda yağlar atardamar duvarının iç ve orta katmanlarında sıkışıp kalırlar. Atardamar duvarındaki enzimler yağ moleküllerini parçalayarak arteriyoskleroz oluşumundan daha az önem taşıyan kolesterol, yağ asitleri ve başka maddelerin açığa çıkmasını sağlar. Serbest kalan bu maddeler atardamar duvannı tahriş eder. Damar duvan bu uyarıya iltihabi bir tepki ile yanıt verir, iltihap sonucu gelişen sert bağdokusu damar duvarım sertleştirir. Bu süreç sırasında yıkıma uğrayan atardamar duvarında, kolayca parçalanabilen yeni kılcal damarlar belirir. Bu da, iltihaplanmanın daha da artmasına yol açar. Yağların sürekli olarak birikmesi ve atardamar duvarının belirli noktalarda kalınlaşması, damar duvarının içeriye doğru katlanarak aterom plaklarının oluşmasına neden olur. Aterom plakları parçalanabilir, ülserleşebilir ya da içeriğinin bir kısmını damara bırakabilir (ateromun ezilerek pelteleşmesi). Özellikle ülserleşme durumunda, dolaşımdaki trombositlerin plak üzerinde birikmesiyle pıhtılaşma süreci başlar. Bu, daha ileride pıhtı oluşumuna ve damar tıkanmasına yol açacaktır. Pıhtıdan kopan parçalar kan dolaşımıyla taşınarak daha küçük çaptaki atardamarları tıkarlar ve ciddi sonuçlara neden olabilirler. İkinci varsayıma göre, buraya kadar sözü edilen olayları başlatan süreç farklıdır. Arteriyoskleroz oluşumunda bozukluğu başlatan etmen, atardamar duvarının iç katmanındaki bir lezyona bağlı pıhtılaşmadır. Başka bir deyişle, iç katmandaki küçük bir lezyon burada trombositlerin birikmesine ve hastalık zincirini başlatan olağandışı pıhtılaşmaya neden olur. Bu durumda yağların damar duvarına girerek yerleşmesi nicel açıdan önemli görülse de, ikincil bir etkendir. BELİRTİLERİ Arteriyosklerozun özgün belirtileri olmadığı vurgulanmıştı. Belirtiler ancak damar lezyonlan belirginleştikten sonra ortaya çıkar. Arteriyoskleroz lezyonlan olan hastaların yalnız yüzde 5-10 unda klinik belirtiler gözlenir. Hastalığa bu nedenle "aysberg hastalığı" da denir. Daha çok büyük damarlann iki dala ayrıldığı noktalarda yerleşir. Japonlar da, Yemenliler de ve Jamaikalılar da arteriyoskleroz kalbe oranla beyinde daha çok görülmektedir. Arteriyoskleroz belirti verdiğinde, belirtiler lezyonun yeri ile ilişkilidir. Bunun nedeni dokulara yeterli oksijen ilelilememesi ve söz konusu bölgedeki kan dolaşımının engellenmesidir. Yerleşimin beyinde olduğu durumlarda görme ve konuşma bozukluktan, ilerleyici bellek yitimi, anlık bilinç yitimleri, yer ve zaman kavramlarının bozulması, kol ya da bacaklarda kas gücünün ani ve geçici olarak zayıflaması ve son olarak da beyin trombozu gelişir. Hastalık kalbi tutarsa kalp kasının kasılma gücü, gelen oksijenin yetersizliği nedeniyle zayıflar. Kalpte ekatımlar (ekstrasistol), kalp atışlarının nöbet halinde hızlanması (paroksismal taşikardi) ve kulakçığın hızlı kasılması (flater) gibi ritim bozuklukları görülür. Koroner damar lezyonlanna, spazma yol açan refleksler de eklenirse anjinaya benzer göğüs ağnlan belirir. Son aşamada ise miyokart enfarktüsü gelişir. Arteriyoskleroz bacak damarlarını tutarsa yürüme sırasında kramp ağnlan, deride kalınlaşma ve rengin koyulaşması, bacaklarda ısı düşmesi ve zamanla kangren gelişir. Son olarak, böbrek atardamarlarının tutulduğu olgularda kan basıncı yükselmesi ve böbrek işlevlerinde hafif bozukluklar görülür. Böbreğin küçük damarlarının da tutulması ile durum daha tehlikeli olabilir. NEDENLERİ Nedenlerinin tam olarak bilinmesiyle arteriyosklerozun bir sorun olmaktan çıkacağı açıktır. Ama günümüzde henüz ciddiyetini koruyan bir hastalıktır ve dünya ölçeğinde en başta gelen ölüm nedenlerinden biridir. Bu alanda yapılan sayısız araştırmaya karşın belirsizlikler giderilememiştir. Arteriyosklerozun, olguların çok küçük bir bölümünde (yüzde 5-10) belirti vermesi tanıyı güçleştirerek hastalık nedenlerinin açığa çıkarılmasını engeller. Dikkat edilmesi gereken veriler kalp enfarktüsü, beyin kanaması (apopleksi), bacak kangreni gibi hastalıklar geçirmiş hastalarda elde edilen bulgulardır. Aynca kadavralarda hastalık bulgularının incelenmesi ile hayvan deneylerinden edinilen bilgiler hastalığın nedenlerine ışık tutabilir. Gene de, hayvan deneylerinden elde edilen sonuçların insanlara uygulanabilirliğinin her zaman tartışmalı olduğu unutulmamalıdır. ABD de on binlerce kişi üzerinde yapılan epidemiyolojik araştırmalar, arteriyoskleroz kaynaklı hastalıkların (özellikle kalp krizi) kan kolesterol düzeyi ve kan basıncı yüksek, şişman, sigara kullanan ve bedensel etkinlikleri az erişkin erkeklerde daha çok görüldüğünü ortaya koymuştur. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Nilgün'ün dizelerinden seçmeler........... | NİLGÜN SEYMEN | Yazdıklarımız - Yazdıklarınız. | 207 | 21-05-2008 08:51 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |