15-11-2009, 23:43 | #91 | |||||||||||||||||||||||
|
Kaçınmakla -Bakabilmek arasındaki tereddütleri yazmak bile çok uzun sürer galiba.. Teşekkürler efendim.. |
16-11-2009, 00:50 | #92 |
|
Bana dedin ki; -Sana göre gözlerin sadece güzel, bana göre ise çok anlamlı.. Bense senin gözlerini bana göre sana anlatamadım.. Bir gün gözlerinde aynı anda, şefkati, özlemi, acıyı, sevgiyi, hayranlığı, biraz korkuyu,endişeyi,kızgınlığı,merakı,neşeyi,sabırsız lığı,telaşeyi,hayal kırıklığını, umudu, yaşanılmışlığı,eskiyi, yeniyi,hayatı,ölümü,belirsizliği,netliği,beğeniyi, mutluluğu,muzipliği, yaramazlığı,zekayı,kendine güveni,masumluğu,küçük bir çocuğu,memleketi,memleketlerini,pişmanlığı birlikte görmediğimde seni anlayabileceğimi düşünerek o zaman sana bakamadım.... Neydi anlamak istediğin gözlerimde? Anlamlı olan ne? Benim gözlerimden sadece uzağı görebilirdin oysa ve onlarca soruyu..Sanada ,kendimede, hayatada soramadığım... Eğer bir gün ,bir gün olursa, ilk gözlerini unutmak isterim.. |
16-11-2009, 01:13 | #93 |
|
Aynıdır aşk..
Bir fahişe bir adama aşıksa.. Yada aşıksa kral bir köleye Ve bir köylü Komşu kızına bakarken Ağzı kurur, kalbi çarparsa Önemli ise birkaç saniye onlar için bir ömürden Kalp ağrısı çekiyorsa bir delikanlı kızın arkasından bakarken Aynıdır aşk.. Aynadır aşk.. Sevdiğinde kendini görüyorsan Nefesini hissediyor Hüznü ile kavrulup Acısı ile yanıyorsan.. Ben değil sen diyorsan hep.. Aman boş ver demek istediğinde yüzün kızarıyorsa eğer İhanet eder gibi hissediyorsan öptüğünde birini Kıskanıyorsan dudağına değen kadehi hatta sigarayı Aynadır aşk.. Ve bir gün alışmışsan sevgilim demeye Ruhun sakinleşiyor acıların diniyorsa sevgilim dendiğinde Ve uyumuyorsan bir gece vakti sesini duymadığın için Onurundan bir şey kaybetmemiş,eğilmişken sevilmişsen eğer.. Geç olmuşsa bir gece vakti Erken uyanmak istiyorsan sesi için.. Ve desin istiyorsan bin kez sevdiğini .. Yetmiyorsa , hala inanmıyorsan Biliyor ama inanmıyorsan sevildiğine İhtiyacın onun mutlu olmasıysa eğer Acıdır aşk… |
17-11-2009, 01:18 | #94 |
|
Küçükken evimiz sobalıydı..Büyük bir heyecanla beklerdim sobaların kurulmasını, salonun ortasına , mutfağa, annemlerin odasına, oturma odasına..Babamın göreviydi kovaları doldurmak..Her gün dört tane soba kovası..Ve tabi külleri dökmek..Yakmaksa benim işimdi 5 yaşımdan sonra.. Bayılırdım..Önce kibritin, sonra çıranın kokusunu severdim..Ve tutuşurken çıkan çıtır çıtır sesleri..
Hep kedimiz oldu evimizde..Mutlu kediler.. İyi biliyorum mutlu olduklarını çünkü sobanın hemen dibinde bir dip minderi olurdu, kedi ve ben de hep yanında otururduk...Kucağıma gelirdi ve sıcaktan keyfi yerine gelmiş şekilde ikimizde uyuşurduk.. -Ohh!!..Derdi annem.. -Börekler şurada gözümün önünde pişsin..Bir de börek kokusu.. Ispanaklı, peynirli, papatesli..Kıymalı böreği sevmezdik hiç birimiz, halen de sevmeyiz ya..O ayrı mesele..Sabah kahvaltılarına yetiştirirdi, nasıl yapıyorsa?.. (Yaşlandı artık, böreklik yufkaları toplu açıp, kurutuyormuş.) Portakal kabuklarını atardım bazen yanan sobanın üzerine..Yavaş yanan portakal kabuğunuda severim ben.. Ve kestane kabuğu sesini.. Çok alırdı babam kestaneyi, ben seviyorum diye.. Öyle derdi kulağıma.. Büyük bir oturma odamız vardı..Çift pencereli..Ön pencere önce bahçeyi sonra yolu görürdü..Ve boydan boya bir balkon evimizin önünde..(sonradan yapmışlar, annemin kolundaki bileziklerden biriyle)..Yazları saksı saksı sakız çiçekler, begonyalar,renkli patates çiçekleri bir de gece mavileri..Üşümesinler diye hep içeri taşırdık sonbaharda..Kasımpatılar vardı arka bahçede rengarenk (yeni ismiyle krizantem miş), Onları unutacak değilim elbette, kar yağana kadar açarlardı, hatta bazen çiçeklerinin üzerine karlar yağardı..Abilerim 10 Kasım larda hep götürürdü demet demet, kızardım.. Büyüğü sevgilisine..(Bahar dı adı , şimdilerde çukolatayı sevmemem bu konu yüzünden çok yememden kaynaklansa gerek ) Aa! Unutmuşum kömürleri..Çok severdim oysa Eylül-Ekim ayında 4-5 ton kömürün kömürlüğe taşınma telaşını..Çünkü keyfini seviyordum..Bende taşıdım ama yaşımı hatırlamıyorum, çekilen kömür karalı fotoğraflarım da ispatı..(Cılız bir kız çocuğu, elinde kırmızı bir kova, kovanın içinde görünmeyen kömür, elleri ve yüzü kömür karası, ama aynı yaramaz bakış) Kar ne çok yağardı eskiden..Bir sabah uyanırdım ve her yer bembeyaz eğer geceden görmemişsem..Neredeyse boyuma yakın..Erken kalkmayı severdim o zamanlar, önce balkondaki karlardan başlardım oynamaya..Sonra arka kapı, sonra bahçeden yola dolanan bir yol.. Erik, kiraz, kayısı, dut , fındık ağacının altından geçen hani.. Çok yağmışsa eğer, hemen geri yatarlardı Abilerim banada söylenirlerdi, ''Sus!'' diye.. 2-3 gün peşpeşe yağardı, sessiz, fırtınasız, yumuşak ve bembeyaz..Pencerenin önündeki kanapeye oturmayı o zaman severdim, dip minderinden kalkarak..Soğuk cama yüzümü , nefesimi yaklaştırırdım annem görmeden, sokak lambasının ışığıyla görünen karları seyretmeyi severdim..Uyumuşluğumda vardır pencere dibinde.. Eğer kar yağmışsa, soba yanıyorsa, mutlu bir çocuksanız kış geceleri erken yatılırdı..Gece lambasını hemen kapatırdım..Oturma odasında ben yatardım çünkü..Abilerim salonda..Sobanın üzerinden çıkarak tavana vuran kırmızımsı ışık, hareketlenirdi.. Hele dolunayda kar..Yıllardır o görüntüler gözümün önünden gitmiyor.. Memleketimdeyim yıllar sonra, bir apartmanın 3. katındayım..3 oda bir salon büyükçe bir evim , oturma odasında büyükçe pencerem, evimin önünde balkonum var kocaman..(Bir de asma..) Bir oğlum var, 7 yaşında..(Kömür karası ) O'na bazen masallar anlattım geçen sene kışta, anneannemin anlattıkları gibi..Beceremedim..(Ama O bayılıyor, uyduruk masalları dinlemeye.) Mısır patlatıyor, soba üzerinde kestane pişiriyor, portakal kabuğu yakıyoruz..Karı da seyrediyoruz.. Dip minderimiz bile var.. ''Sus Değneği'' miz yok ama.. O sadece anneannemin sobasının yanında dururdu torunları için.. Ne hikmetse susan duran bir değnek diye düşünürdük, bir kez bile hiç birimize konuşmamıştır ama.. Her şey 25 yıl öncesi gibi yaklaşık..Soba, kestane, mısır, portakal kabuğu, anne, kömür, soba kovaları ve sobadan tavana vuran ışık..Ve yalnız karı seyretmeyi seven ben.. Çok büyük bir eksik var ama hayatımda..Hiç kimsenin dolduramadığı, dolduramayacağı, 9 yıldır mezarını görmeye cesaret edemediğim.. Babam... |
19-11-2009, 02:18 | #95 |
|
Anne iseniz...
Eskiden ''genç anne'' tabiri 16-17 hadi bilemedin 18 yaşındaki anneler için kullanılırdı.. Bana göre çocuk anneler yani..Oysa yaş kaç olursa olsun annelik aslında ''ilk çocukluk'' tur..
Bazen vaktinde, bazen erkenden tanışırsınız kendi bebeğiniz ve kendi bebekliğinizle.. Bazen nasıl olduğu anlaşılmadan, bazen planlı, bazense tamamen bencilce..(takılmayın bencil sözcüğüne, sadece kendine arkadaş olsun diye bebek sahibi olanlar var) Sıralı ve zamanlı annelik yoktur. Bebeğinizi içinizde hissetmeye başladığınız andan itibaren O'nun için korkmaya başlarsınız..Ve yüzünü, kendisini görene kadar merak edersiniz..Her ne kadar şimdilerde üç boyutlu ultrasonlar olsa da yine de gözlerinin rengi, teni ve saçlarını merak edersiniz..Burnu kime benzeyecek? Ya ağzı? Ya elleri? Problem bir bebeğim vardı benim.. 1900 gr, 52 cm, alnı , yüzü, çenesi hepsi avucumun içi kadar..Erken geldi dünyaya..29 hafta 5 günlük.. Sayısal değerleri bu kadardı..Gözlerimi açtığımda ilk yüzüne baktım..Esmerdi ve çok küçük..Ama O gözlerini dahi açamıyordu..Halsiz ve bitkin..Çok sessizdi..Çok az ağlıyordu..Nadiren... İşim bu olmasına rağmen çok şaşırmıştım..Ne yapacağımı bilemedim.. Çünkü bebeğin annesinin annesi 3 gün gelememişti..Biz bu arada kendisi ile, ne yapacağımı bilmediğim bir bebekle evimize gelmiştik..Kendi sütünü kendisi yutamayacak kadar beceriksizdi ve bu durumu tam 23 gün sürdü.. 23 gün boyunca çay kaşığı ile sütünü içti.. Eğer sağlıkçı iseniz bebeğini kimseye emanet etmezsiniz..Topuğundan kanını canınız yana yana kendiniz alırsınız..İlk kaçtığınız yerler hastanelerdir.. Asla gitmek istemezsiniz.. 16 yaşındaki komşumun kızının yüz halini unutamıyorum ve söylediğini.. -Aaa! Bunun elleri de mi var? Kızarsınız içinizden ama O da bir çocuktur. 6 aylık olunca ağzı acımaya başlar.. Eline ne geçti ise ağzındadır, battaniye kenarı, yanında unuttuğunuz ıslak mendil, hatta kendi ayağının parmakları.. (ilk gördüğümde çok gülmüştüm de) Salyaları artar, huzursuz olur ve bir gün su içerken ''çıt'' diye bir ses çıkar..Ağzına bakarsınız..Ama bebeklerin dişleri hani alttan çıkardı? Benimkinin üstten çıkıyor.. Zaten kulakları da büyük..8 aylık olduğunda üstten 3 dişli , altta hiç dişi olmayan, esmer,büyükçe kulaklı ama sakin bir bebeğiniz vardır..Bu arada ben 3 aydır zeytin kabuğu soyuyorum, her kahvaltıda 5 tane.. 1 çorba kaşığı yoğurt, kibrit kutusunun çeyreği tuzsuz peynir.Çilek reçelinden 3-4 çay kaşığı (tanesinden değil suyundan) ve yumurta..3 aydır yumurta pişiriyorum bebeğim henüz bir tanesinin bile sarısını yemedi, neden acaba?Ve bir gün sarısını ayırmadan önüne koyduğumda eli ile adeta kaparak, yumurtayı ağzına götürdüğünde anlamıştım yumurta sarısını sevmediğini...Hala da sevmez..Beyazını bir kaç tane yer ama.. Bebek için bir kilo muz alırsınız..Ama asla bir muzun % 10'nun dan fazlasını yediğini görememişsinizdir.. Bir bebeğin gaz çıkarması anneyi kahkahalara boğar, bezini değiştirmek güzeldir..Salyası sevindirir.. Hele yorgunken 5-6 saat uyuması yok mu, dünyalara değer, hemen yatardım.. Bebek araba koltuğu mutfak tezgahının üzerinde, 3 aylıkken ne sohbetlerimiz olmuştu..Allahtan hatırlamıyor, bu günlerde çok ispiyoncu.. Parmağını kaldırsa fotoğraf.. Baksa kamera elinizdedir.. Halının üzerine battaniyesini serdim bir gün, elinde dişlerini kaşıması için havucu da var.. 10 aylık..Mama elimde mutfaktan döndüm ve bir baktım ki yok..Geri geri kaloriferin oraya gitmiş.. Emekliyor.. Hiç ileriye doğru emeklemedi benim oğlum.. 11 aylık..Televizyon seyrediyoruz, O da geri geri geziyor odanın içinde emekleyerek, artık neye daldı isem bir baktım koltuğun kenarında ve ayakta, bana doğru 2 adım ve yerde...Yürüyor.. İş vakti.. Artık bütün gün bakıcıda kalacaktır..İçim darmadağın olmuştu ilk 4 saatlik ayrılığımızda, daha önce 2 saati aşmamıştı çünkü.. İlk zamanlarda bütün geceler, sadece O'na vakit ayırdığımın farkında bile değildim.. Sonra yemekler:Köftenin her çeşidini öğrendim, makarnadan resimler yaptım, zeytin gözler, maydanoz saçlar , domates dilimli bir ağız..(bazen havuç da olabilir)Ve yumurta boyadım, soğan kabuklarının kaynadığında yumurtayı kırmızıya boyadığını öğrenmiştim. Cam elma rendesi için 13 yer gezdim..Bir kere bile yemedi elma rendesini, doğrudan 2 dişi ile tüm elmaya saldırdı.. İlk bakıcısına ''mam'' dediğinde sinirden 2 gün başım ağrımıştı, ''anne'' demediği için üzülmüştüm..Ama aslında diyormuş da ben anlamamışım..Komşularıma sitem ederken onlar söyledi.. Anne sütü 2 tam yıl, bez 1.5 yılda bitti.Odası 2.5 yaşında ayrıldı, neyseki 21:20'de uyudu ve sabah 07:00' da uyandı tam 5 yıl.. Düzenli..Şimdi 22:00 sabah 07:00 uyku saatleri..Yaz kış aynı düzen .. Nerede ise o saatte orada uyur. Fişi çekilmiş gibi, koltukta, yaslanırken, arabada, yerde, bahçede.. İlk çimlere oturttuğum zaman aklıma geldi birden..Apartmanın bahçesi kocaman ve çimleri çok güzeldi.. Öylesine indik 11 aylıkken..Ellerini kenara koyduğunda, çığlıklarla hem ellerini hem ayaklarını kaldırmıştı yerden.. Çok korkmuştu çimler eline değdiğinde, ama kumsaldaki kumlara bayılmıştı, değilse yemeye kalkıp 7 aylıkken birazını yiyip birazınıda saçlarının arasına doldurur muydu? Her şeyi tersten yapıyordu..Elinde meyve suyu 2 yaşında geri geri zıplayarak giderken bir damlasını dahi yere dökmüyordu.. Nasıl bir denge ise?..Ne zaman evin içinde kaybetsem küvette ıslanmış buluyordum yaz ve kış.. Normale döndük artık.. Her şeyi yiyor..(yumurta sarısı hariç) Uykusu zaten iyi idi.. Dişleri de tersinden değişiyor..Harika resimler çiziyor..Okul kıyafetlerini tamamen kendisi giyiyor..Çantasını kendisi hazırlıyor..Bisikleti ile yine erken başladığı okuluna 2. sınıfa gidiyor.Servise binmeyi reddediyor..2 yıldır evimizin ekmeğini O alıyor.. Ve bana sorular soruyor: -Evde soyulmamış sarımsak var mı? -Yok oğlum -Neden? -Almadık? -Neden? -Kullanmıyoruz. -Neden? Ve aklınıza yeni gelir; -Sarımsağı ne yapacaksın?. -Büyümeye iyi geliyormuş, yiyeceğim. -İhtiyaç yoktu almadık. -Artık var.. Ve buna benzer binlerce diyalog.. Hayatımın en güzel şeyi..Seni seviyorum.. |
21-11-2009, 02:16 | #96 |
|
Her erkeğin istediği kadın tipi;
-Mutlu olmayı becerebilen kadınmış.. Bir erkek söyledi.. |
21-11-2009, 08:06 | #97 | |||||||||||||||||||||||
|
Erkekler mutlu etmeyi beceremedikleri için otomatik portakal istiyorlar. |
22-11-2009, 22:50 | #98 |
|
Bu yaşta hayallerim var diye utanmalı mıyım?
|
25-11-2009, 14:13 | #99 |
|
Güzel Bir Şey..:)
Aramızda bazen bir kelimeden ibaret bir haberleşme var.. Duygu durumu,kalabalığın içinde bile olsa anında farkedilir..Alınırsınız.. Yorgun, neşeli, kararlı, üzgün, her şey yolunda...
İnanılmaz bir şeydir bu.. Tereddütsüz sözünü dinlersiniz..Bir anda Acaba O olsaydı ne yapardı diye düşünürken buluyorum kendimi..Gülümsüyorum. Yavrum dediğinde;O kadar sıcak bir kucak hissedersinizki, huzur dolar içinizi ve güven.. Na'ber?;Dediğinde sanki hep hayatımda varmış gibi hissediyorum.. İyi misin?;Endişelenme hissediyorum. Beni merak ediyor, iyiyim demeliyim hemen diyorum içimden.. Meraklanması bile beni sarsar bazen.. Gözümün Nur u Dediğinde;İnanılmaz bir yer benim için, hemen korumak istiyorum yerimi, bir nebze bile altına düşmek istemem bu yerin.. Seni Çok Seviyorum;Dediğinde ise, inanılmaz bir mutluluk ve huzur dolduruyor içimi..İnanıyorum çünkü kendimden biliyorum.. O Konya ya gelmiş Gülyüzlü Gülkokulu ile denk gelmemişiz..Ben gitmişim yanına..Sanki çookkk eskiden bir yerden kalan sıcak bir anı sıcak bir mutluluk gibi kaynamış kanım..Özler olmuşum..Bir kaç dakikalık konuşmalar..Saate çıkmış.. Yahu ben başımı dizine koymuşum, 30 yıllık bir eksiklik doluvermiş içimde, sıcak geldi elleri saçlarımda.. Yerine gün sayar mı insan birinin.. En kötü anımı paylaşmak, en güzel haberi ivedi vermek istiyorum.. İhtiyacım oldu şimdi..Paylaşım değil, sanal alemden tanıdığım biri.. Bin kere söylesem yine bıkmam.. Lüks içindeyim diyorum bazen.. Ve hep diyorum ki; Gülümsün, Gülümsesin... |
29-11-2009, 05:27 | #100 |
|
''Ömrümüzün son demidir
Dönülmeyen o gitmeler..'' İlk aşkım... Seni tüm benliğime doldururken, yüreğimide ellerine bırakmıştım.. İnanıyordum ki günün birinde ellerindeki kalbimin sıcaklığını ve çırpınışını hissedecek,nefesimi vermeden beni bulacaktın..Her nefeste içimdeydin. Saçlarımın dibinden, parmak uçlarıma, dilimin tadından, ciğerimin ortasına kadar yandım ben sensizlikte.. İçin için..Kimselere söyleyemedim seni ne çok özlediğimi..Sessiz yastıklar dile gelirse eğer.. Zamana bıraktım.. Bazı geceler kan ter içinde uyanıyordum, yastık sırıl sıklam..Ölmek istiyordum uyandığım için.. Her şey eskiden olduğu gibiydi düşlerimde... Uyandığımda bin kez parçalanıyordum..Neşeli görünürdüm.. Acısız, muhabbetli..Yaralarım kabuk bağlasın istedim.. Her açıldığında yeniden kanayan, sıyrılan, sökülen...Acı çekmeye alışan bir yürek, zamanla alışır acının esaretine..Canı yanmazsa, şaşırır.. Kim gitti önce? Sen... Oysa biliyordun seni ne çok sevdiğimi.. Neden sorusuna asla cevap bulamasamda..O zaman ellerindeki kalbimdi işte.. Sen gönüllü bırakılmışlığın farkına varamayarak zafer sandın.. Oysa aşk, kişinin kalbindedir kendindedir, maşukun bunda hiç bir rolü yoktur.. Kişi kendince sever demiştim sana o zamanlar: -Hadi canım sende demiştin, sokaktaki çöpçüyü niye sevmez bu kadınlar? Yıllar sonra bana; - Hiç bir şeyim olmasaydı, sen olsaydın yanımda dedin.. Birde; -Bana en büyük ceza yokluğun.... Ruhsuz zombilerin toprağı elleri ile kazıp çıkarak,yaşayan her varlığın kanını emip, ruhlarını sömürüp beslendikleri gibi, gömülü yerinden çıkmanın zamanı mı şimdi? Elindeki kalbim toprağa dönüşmüşken farkına varman biraz geç değil mi? O toprakta bir filiz doğar belki, yeni hayat canlanır.. Oysaki bilmiyorsun..Duyduğunda şaşırdın biliyorum.. Umrumda değil dedim sana, canımı acıtamazsın..Her rüzgarda savrulan kuru bir yaprak gibiyim.. Her esintide bir süsünü kaybetmiş, ana ağaç yüreğim..Ne çok şey kaybettim senden başka..Anlamadın..Anlayamazsın..Artık her şey boş..Anlık duygular titreştiriyor yüreğimi.. EKG çizgileri gibi düzenli hayatım var.. İnişli çıkışlı bir denge.. -Ben kimseyi sevemiyorum..''Seni seviyorum!'' kelimesini senle kaybettim dedin..Milyon kez geç kaldın demek istiyorum.. Milyar kez; -Demiştim... Güneş doğsun birazdan.Uyuyayım güneşten sonra..Yeni gün gelsin..Uyanayım..Hasta ama kıymetlisi gelecek anne olayım sabaha..Börek yapayım.. Önlüğünü ütüleyip yakasını takayım askıya..Pantolonunun rengine göre hırkasını seçeyim..(Kızlara ayıp olmasın.) Dalımdan kopacağı güne kadar büyüsün, tek yaprağım ..O'ndanda ayrılacağım nasıl olsa... Bir yolculuğa çıkarmıştım kalbimi senden çok uzaklara.. Yarım kalsın söylenecek sözler..Ruhumuz aşkı bulsunda, gayrının ne önemi var? |
01-12-2009, 16:04 | #101 |
|
Yakından tanıyanlar bilir, Nur'un merdiveninde bir Yusuf oturur. Öyle bir Yusuf ki o tam ismi gibi içi dışı güzel...
Ne zaman onunla telefonla konuşsam bir an yutkunur, ne diyeceğini bilemez sanki biraz heyecanlanır. Sonra kafasında bana anlatacaklarını sıralar. Ardından "hepsini buradan anlatırsam sonra yüz yüze geldiğimizde anlatacak bir şey bulamam" kaygısıyla susar. Onun bu halini bildiğim için hep konuşmak bana düşer, o da her zaman ki olgunluğu ile beni dinler. Nur'un merdiveninde bir Yusuf oturur. Genelde neşelidir, ama bir gün ona "Nasılsın? " diye sordum. Dürüstçe "Kötüyüm" dedi. Dudakları büküldü ve sağnak bir yağmur gibi göz yaşları döküldü. Sadece derdini söylemedi, dermanını da istedi. Dermanını bulduktan sonra bana nasıl olduğumu sordu, ben de ona ne kadar kötü olduğumu anlattım. Telefonda bile olsa o güzel elleriyle yüreğimi okşadı ben huzur buldum... Nur'un merdiveninde bir Yusuf oturur. Bugün onunla karar verdik, o bana "Tangül Teyze" diyecek ben de ona "Yusuf"um... Nur'un merdiveninde bir Yusuf oturur... Telefonla ne zaman konuşsak ve artık telefonu kapama zamanı gelse hüzünlenir, bir farklı buruk olur, onun hali beni de hüzünlendirir. Bilmem bilirmisiniz ? Nur'un merdiveninde bir Yusuf oturur ve o Yusuf artık benim de Yusuf'um... Bir kez daha teşekkürler gözümün Nur'u... |
01-12-2009, 16:17 | #102 | |||||||||||||||||||||||
|
Aidiyet duygusu çok güzel bir duygudur.. Bin kez binlerce teşekkürler hayatımızda olduğunuz ve bizi mutlu ettiğiniz için.. |
03-12-2009, 00:17 | #103 |
|
Yola bakan bir bağım var. Bağ dedi isem, bağ değil, bademlik.(Dedemin bağıydı.)..15 yaşımdan beri bu bağa ait hayallerim vardı benim..Halende yapabilmiş değilim..
750 metrekare, güney cephe, dublex daire arsası (şimdilik harika biberlerin, domateslerin, bamya, roka, marul ve taze soğanların yetiştiği alan) hariç, 20 terası ve her terasında 15 sert kabuk Teksas bademi dikili, terasların altında ise 4 tane 60 yıllık devasa çam ağacı bulunan, hem aşağıda hem yukarıda çeşme, çeşmelerin hemen kenarında çimento ile yapılmış kocaman hazır mangallar bulunan ... Eğimli olduğu için 14 metrelik, dağın yağmurla kaymasını engellemek için taş duvarın ortasından yapılmış bir merdivenle çam ağaçlarının altına ulaşılıyor..2 dayım ve bir teyzem olduğu için, bu arsa dedemin eski evinin yeri olduğu için çam ağaçları için birer tanesi bizim deselerde ben, onlar, çam ağaçları yaşadıkça ağaçlarımı sahipleniyorum..10.000 nüfusluk ilçenin %80 nini gören, ve bizi anayola bağlayan yolun manzarasına sahip bir görüş alanı... Zambak, gül, nergisler diktim geçen yıl çamların altına, çeşmenin başına, mangalın yakınına.. Çamların altı tamamen doğal yetişmiş çimenlerle kaplı zaten...Haaa! Birde mor menekşeler.(Dedemin sevdiklerinden.) Her terasa her yıl farklı bir şey ekilir, sırf eğlencesine..Yeşil görünsün diye.Alt kısma malum sebzeler... Mahallenin maydonoz ve soğan yeri yani... Bir çok çeşit ağaç var, kiraz, erik, kayısı, yeşil elma, ayva hatta ıhlamur.. Lise 3. sınıfta staj dönemindeyken piknik yapmıştık çamların altında henüz 16 yaşımda iken..O zaman kuzenlerle yenilen iştahlı bir yemekten sonra etrafı seyrederken bir hayal kurmuştum.. Burası benim olur ise; Bir bağ evi yaptıracağım.. Benle birlikte hayalimde zamanla büyüdü ve teknolojiye de uydu..Çamların hemen altındaki geniş alana düşündüm böyle bir yeri..Tek ve kocaman bir salon olacak..Duvarlar ahşap ve derin olacaktı. Derinlik neden der iseniz; çift kişilik yatakta dahil hemen kullanılabilir her şey duvara gömülü olacak.. Bir dolap kapağı açılacak, bir askıyı çekeceksiniz hop yatak ortada.. Plazma televizyon, gardrop gömülü, çift ve kocaman pencereler, iki pencerenin orta köşesinde şahane bir şömine, duvarlar çam ağacı lambiri..Mis gibi çam kokan bir oda..Yola bakan pencerenin önünde kanaviçe işli örtüler serili bir sedir olacak illaki, bakır bir cezve şömineye yakın...Mis gibi türk kahvesi kokusu odayı dolduracak.. Bir banyo, bir küçücük mutfak..Fırına dahi gerek yok, küçük bir ocak..Her şey çift ama..Minik bir buzdolabı..Ve keten rengi perdeler... Bir duvarı tamamen kitaplık, en sevdiklerimden oluşan, bıkmadan usanmadan yeniden ve tekraren okumak istediklerimden.. Her şey ihtiyaca binaen.. Dış cephe su geçirmez kaplama.. Oofff! En güzel kısmı tavanı...Dört yönde içerisini aydınlatacak ama yağan karın kapatmasını engelleyecek dört pencere olacak... Sarmaşık pembe güller ekecektim minicik terasıma, kenarda zambaklar ve zambağın ıhlamura eklenen şahane kokusu.. Yazları mangal partileri, kışları şahane kar manzarası.. Geceleri halen uyuyamayan ben, güneş doğduktan sonra yatacaktım her sabah.. Öğle üzeri , üzerimde sabahlığım elimde bir fincan kahve, çamlardaki hayli çok olan kumru sesleri ile merhaba diyecektim güne ve güneşe, senede 20 günde olsa.. Kahvaltımda taze biber ve domates olacaktı en sevdiğim beyaz peynirin , kendi yaptığım yeşil zeytinin yanında.. Bir tutam kekik koparıverecektim üstteki terastan , elimle topladığım üzüm asmasının sarmasına katıvermek için... Koyu ve serin çam ağacının gölgesinde kitabımı okuyacak en sevdiğim müzikleri dinleyecek, düşünecektim hayatın anlamını.. Saçmalarcasına yazacak, alınganlara hitap edecek şekilde notlar alacaktım..Aşklarımı dertlerimi anlatacaktım bembeyaz sayfalara.. Aaa!Unutmadan, bir kedim olacaktı muhakkak.. Yazılmamış şiirler yazıp, anlatılmamış hikayeler anlatacaktım .. Güneşin batışını göremezsiniz o açıdan, sadece doğuşunu görebilirsiniz.. Bu nedenle ne hayalleriniz biter nede yaşayacaklarınız... Her günün yeniden doğuşu gibi yenilenir durursunuz...Ama ayrılıkların hüznünü yaşamaz, acısını çekmezsiniz..Hep yenidir güneş, her hayat gibi.. Bağım orada öylece duruyor, zor olmasada yapmak , beklemek zorundayım.. Hayat güzel.. Kurallar koymak kendince kalbine dair, ve uymak kurallara zor gelir bazen.. Ama yapmalısındır...Zor olsada.. Bir gün, severek yıpranan kalbimi dinlendireceğim, yaralarımı saracağım bir mekanım olacak yer yüzünde..Gayrısının ne önemi var? O zaman, en keskininden sevmek ve ayrılmak zamanıdır bu... Kumrular uyandırır beni nasıl olsa.. Her rüyadan ve her hayalden... |
03-12-2009, 00:28 | #104 |
|
Hırçınlığım az değil benim,
Sakinliğim ürkütür , deniz gibi Uyanışım güneş kadar yakıcı Öfkem yanardağ kadar talancı 250 gr yüreğim Everest e meydan okur Sevgim ne Leyla'nınkinden az Ne de aşkım Tebrizli Şems'i Hiçlik duygusu sarar benliğimi Önemi kalmaz insani fısıltıların Zerre değil cihan sanırım kendimi.. Güneş gider bir gün yeryüzünden Bu yaşım, yapmadığım şeylerle dolu Geriye kalan hayattan Bir sınırsız boşluk hissi... |
14-12-2009, 22:09 | #105 |
|
Bu gün çok muzip hissediyorum kendimi, içimde eskiden kalan, taşan bir haylazlık var..
Yoksa oğlumu önce markete gönderip, sonra arabayı saklayıp, kapı önünde şaşırıp kalmasını kahkahalarla planlamazdım.. (Ceremesini çektim, meyvesini elimle yedirdim, akşam yemek varken istediği şeyi pişirdim, ödevlerine yardımcı oldum..) Gülüyor , gülümsüyorum bugün..Oysa değişen hiç bir şey yok hayatımda..Havada buz gibi, eksilerde derece.. Bu da şaka nedeni oldu, pandiflerin içine sünger bob koydum, ses çıkaranlarından, cııyykk diye çıkan sesten zıpladı... Uyudu da kurtuldu çocuk.. |
25-12-2009, 03:22 | #106 |
|
Ne çok severdin çayı, benim gibi, yoksa ben senin gibi mi? Dut ağacı kapatır balkonun önünü, sol köşede ceviz..Balkonun köşesinde ise oturan iki kişi..2 katlı öylesine bir evin..Kışlarda soğuk, yazlarda sıcak iken, dalga geçmezken mevsimler bizimle..
Sağ elinden düşmeyen sigaran, iki parmağın hafifçe sararmış..Yıllarca savurduğun dumanın yadigarı, demliklerde biten çay,az şekerli, çok demli..Babasını anlatır adam hep.. Anlatmaz, yaşatır..Gözü hep evin uzağından görünen mezarlıkta...Babasıyla doğmuş sanki, büyümüş ama ölmemiş gibi.. Derken güzel sesiyle bir türkü söyler en eskilerinden..Diğer kişinin bilemeyeceği..Mutlu muydu bilinmez yaşadığı hayattan.. -Öylesine geçer ömür.. -Öylesine olur mu hiç? -Olmaz mı?Düşün ki, gelişiyor hayat, büyüyor, zamanı geldiğinde değişmeyi bilmelisin..Gitmeyi de...Büyümez insan dediğin, büyüyen hayatta erir ve küçülür, öğrendiği her şey, küçüldüğünü anlamasıdır sadece.. Çok şey bilmek gerekir..Öğrenmek güzeldir..Bir çay daha? -Ben doldurayım.. -Güzelim, en güzelim..Çaydanlık benim yanımda.. Saatlerce süren sohbetler,evin balkonunda.. Kaçamak seyahatler başbaşa yakın yerlere.. Son dakika mı beklenir ayrılmak için illaki? Ama gönlü yok ki gitmesine.. - Biraz daha benle kal!.. Der ama dinlemez ki, asi.. Kazandığı okula gider,. Bir gün okulun kapısında en sevdiği yiyecekler, bir günse çiçekle, hatta kedi ile gelir durur..Aylık rutin ziyaretleri ile. Bir gün bir telefon gelir adamın oğlundan gece yarısı 00:35 te(17 Aralık). -Babam ambulansta, beyin kanaması geçiriyormuş, bizi karşıla.. En küçük en muhtaç yüreğe düşer iş.. Babası bir gün hasta (iyileşmesi mümkün olmayan bir hasta) olarak karşısında..Bir oda, 4 kişi..2 kadın 2 erkek, bir anne , bir kız, bir erkek ve bir baba..Hasta baba..Ama çok hasta baba, bir dakikası bile kıymetli olan baba..Sakal traşını yapar babasının 2 gün sonra, çorba kaşığını evden getirtir ..Su bardağı cam olmalı illa..Alnını siler, serumlarını takar, elini bırakmaz ilaçlar giderken..Sinirlenmiştir Abiye ve Anne ye.. Bir gün fazlasını diler ama dinletemez hiç kimseye.. Kantinci oğlan tanış çıkacak neredeyse, çay ister baba hep..Ve bir sigara.. Kapıyı kapatır yaramaz kız.. Bir sigara yakar tutar babasının tutmayan sağ elinin yerine sağ eli ile dudaklarına..İki nefes çeker baba..Güler. -Yine içerdim bu zıkkımı,ömrümde bilmem kaç sene der..Ama içmez.. Ölümden bile sığındığınız , hep güçlü gördüğünüz, hayatınızın neşesi, en sevdiği olduğunu bildiğiniz bir adamın, ölümden korkmasına tanık olmak ne demek bilir misiniz? -Ben burada ölmeyeceğim, evimde dostlarımı görüp gideceğim, bayramdada ölmeyeceğim, senin yanındada ölmeyeceğim, çıkar beni buradan, son bir isteğimi sorarsan.. Ertesi gün yürür, hayret eder herkes..Taburcu edebiliriz bayram öncesi.. 11 günün uykusuzluğu, 11 günün el tutmaktan, bırakamamaktan yorulan minik elleri..O gece uykuya yenilir..Kar diz boyu bir gündür.. En sevgili, en sevdiğini evine getirir.. En sevdiği köşesine..Ne çok gelir insanlar, sıkılmıştır kız..Bayram geçer..Ama artık iznide bitmiştir..Gidip yeniden izin alması gerekmektedir.Söyler babasına; -Babacığım ben yarın akşam gideceğim , sabaha erkenden izin alıp öğlen yine geleceğim.. Derin bir suskunluk.. -Peki kızım.. Küçük bir valizle odadan çıkarken; - Gel bir daha öpeyim..Sarılır baba kızına..Saçlarını kokladığını hisseder.. Evin önünden pencereye baktığında, babasının el sallayan elini görür.. Sabah telaşla izin alır eve döner, bir kaç parça eşya, yine küçük valizde.. Bir çay içmek ister , otobüs saatinden önce.. Çay koyar babasını düşünürken bir yandan.. Ev telefonu çalar..Annesi.. - Baban ağırlaştı gel.. - Olmaz , ben karşılarım, siz hemen buraya getirin.. Bir kaç saniye düşünür: -Babamı telefona ver! Sessizlik.. En uzun dakikalar, en uzun yol, en acı gün, en büyük ayrılık, en büyük umut, o gündür..Bile bile geçen zamanda, inanmayışın ve inkarında en büyüğünü yaşar..Bir kaç dakika için.. Ömrünün yarısını vermeye razıdır, elini tuttuğu babanın sıcak elini bir kez daha tutmak için.. Veda.. Soğuktur yanağı..Sıcak yüreği olan babanın..Bir öpücük.. Sağ yanağına..Son cümle.. -Kızıma selam söyleyin. Ben sıkı pazarlık ederim işte böyle..Uyur gibi..Uyumuş gibi ölmüş babam,58 yaşında.. Gitmiş.. 1 Ocak 2001 Dualar okunan evde, fotoğraf meraklısı babadan geriye kalan 15 Albüme bakar sabaha kadar..Evinin karşısındaki mezarlık.. Gitmez halen..Gidemez. Yeni yılları, yılbaşlarını hiç sevmez.Sevemez. |
31-12-2009, 23:11 | #107 |
|
Bir yıl uyumak istiyorum..
Herkes nefret eder bu espriden ama yapmaktanda vazgeçemez.. Alkol oranı yüksek ama miktarı az bir içecek, patlamış mısır, kuru yemişler,meyveler,parmağı kesik bir oğlan çocuğu ve uykulu, böyle gireceğiz yeni bir yıla.. Güzel bir telefon ve benim bile başıma gelmeyen harika bir sürprizle oğlum çok mutlu oldu bu akşam, Yusuf Abisi ile konuştuda.. Konuşamadı hatta, nefes almadan konuşan oğlan, gözlerini kocaman açarak, kelimeleri karıştırarak heyecanda doruk yaptı..En küçük hayranlarından biri belki Yusuf Abisinin .. Bir yıl uyumak istiyorum bu yılı bu yılda bırakarak.. Sabah uyanayım, perdemi açtığımda her yer kar olsun...Oğlumun yaşında olayım, saf çocukluğun mutluluğu güzeldi..1 Ocağın yeni yılın heyecanını yaşayayım yeniden.. Ne kötü bir tarih oysa..Kendimi suçlar gibi oluyorum çoğu zaman, her yeni yıl bana eskiyi gönderen ağır bir veda gibi geliyor bu yaşlarımda..Yılların geçmesi alıştırmıyor beni, derinleştiriyor sadece.. Eski yılı gönderiyoruz, ömrümüzden koskoca bir yılı, niye seviniyoruz ki, yeni yılın huyunu suyunu bilmiyoruz ki.. Nelerle geldiğini de bilmiyoruz..Kötü geçmiş olabilir bizim için eski yıl, ama biz vefasız mı olmalıyız gidenin arkasından, bizle beraber değil miydi, iyi günde ve kötü günde.. Bazen zaman geçmedi bazense saatler dakika gibi geçiverdi, o kadarda olsundu.. Bilmediğim yeninin alkışını tutmaktansa, alışkın olduğum eskiyi tercih ediyorum.. Ve farketmez benim için.. Her gün gelebilir geriye, her an, her dakika, ama telafisi olmayan bir Ocak gelmesin hiç, hiç ama.. Ama ne çare? Tüm Dünyanın kutladığı bir tarihi benim unutmam mümkün mü? Bir yıl uyuyayım, bir kaç yılımı, hatta 10 yılımı vereyim ömrümden ama 1 Ocağı yeni yıldanda eski yıldan da silebileyim...Keşke.. Gitmeseydim keşke.. |
03-01-2010, 23:43 | #108 | |||||||||||||||||||||||
|
Çok etkilendim, Yusuf Beyle konuşma şansına ben de eriştim. |
03-01-2010, 23:46 | #109 | |||||||||||||||||||||||
|
En kısa zamanda tanıştırmayı hedefledim Raşit Abisi.. Her gün ''Ne zaman?'' diye soruyor.. Asıl şanslı kendisi oysa, O da farkında ama.. |
13-01-2010, 00:27 | #110 |
|
Uykulu bebeğim
Su gibisin.. Teninde sen kokan kokunu seviyorum.. Güzel gözlerini ve kararlı bakışını da.. Beni sana bağlayan aklını seviyorum.. Doymak için dokunan Elini seviyorum.. Ben beni değil, sende beni değil Bendeki seni değil.. Yüreğini seviyorum.. Uykundaki beni.. Dudağındaki gülümsemeyi Sesindeki neşeyi Seni seviyorum.. |
15-01-2010, 22:45 | #111 |
|
Denge
Boyumun yarısına varmayan bir yüksekliğin üzerinde, sağ elim çenemde Roden in heykeli gibi oturuyorum.. Taş gibi soğuk, mermer gibi yontulmuş, öylesine.. Bir terazinin ortası ve dengesi gibiyim.. Sağıma konan her şey ,solumdan eksiliyor, soluma konan her şey sağımdan eksiltiyor.. Bir türlü kefelerin dengesini gösteren hep öpüşen iki insana benzettiğim mizan aynı noktada buluşmuyor..Sol elime alsam farketmiyor, sağ elimde zaten bildiğiniz gibi.. Öylece bakıyorum dengesiz hayatıma, beş dakikada her şey değişip karışıyor, bir el aniden düzenliyor..Böylece sürüp gidiyor, eksilen ve artan dengesizliğim.. Tersinden sayasım var bu günlerde .. Üçten geriye, 0 sıfırı görmemek eksilmemek daha fazla ama... Hiç olmazsa böyle gitsin EKG çizgisine benzer hayatım, düz çizgi bitişim olmasın sıfır noktasında, yükselen ve akçalan değerler aynı kalsın... Duymayıp, görmeyip, bilmeyip, sevmeyeyim..3 maymun gibi değil, kendi hayatımın ilk güleni ben olayım.. Eğleneyim kalp çarpıntısı, adrenalin, bekleyiş, gerilim, çözümlerle... Bekleyeyim, susayım..Karar vermek uygun değil nasılsa, dengeler yerini bulmayınca...Şimdilik jöle gibi hangi kaba konursa onun şeklini alan olmayayım... Bir deniz kenarında, uzaklara bakarken bir solukta, geriye kalan hayatın düz çizgisini çekip durulayım, durayım.. Ve az kaldı, başlıyor.. 3-2-1 |
18-01-2010, 15:30 | #112 |
|
Susmak değildi çözüm olan, susturmak hiç değil..
Belirsiz zamanların tesellisi belkide bir kaç kelimen Mesela;Kendine güven.. Mesela;Merak etme.. Mesela;Korkma.. Mesela ;Sakin ol.. Mesela;İyi misin? Demen gerekirken.. Susalım demen ... Kendine güveni, sakinliği ve iyiliği Cesareti de götürdü senle giderken. Uyku bari kalsa idi.. Bozmam gerekmiyor bu derin sessizliği Hemde hiç.. Hiç değilse Demen gereken.. Mesela;Nasılsın? Cevabını bekleme ama.. Ben zaten çok iyi olacağım.. Senle gidenler sende kalabilir.. Ben benle kalayım yeter bana.. |
20-01-2010, 23:57 | #113 |
|
11.Nokta
11 saat özlem demekti. 11 gün kıyamet.. Ömrümden 11 yılın son noktası.. |
21-01-2010, 17:07 | #114 |
|
Pembe yorgan altında
Yastığa gömülü başım.. Bir yol yatağımın sağ yanında Bir diğeri sol yanında Biri yeni bir hayata Biri yeni bir yere giden Sağ yoldan gitmezsem eğer yeni bir yere Soldaki yeni hayatla kesişmeyecek yolum İnce sızı geçmedi alnımdan Bin bir cümle ise halen içimde Ya dökeceğim eteğimdeki taşı Ya da benle gelmesin diye Atacağım bir yolun kenarına.. Karanlık pembe yorganın altı, gündüz vakti.. Karnımda ince bir ağrı.. Oda dolusu soru işareti Bir yığın ünlem Açsa biri kapıyı Koysa tam ortasına odanın Son noktayı.. İki nokta üst üsteyi koysa sonra Yazılmayacak ne olur ki? |
22-01-2010, 03:03 | #115 |
|
Kendimden biliyorum seni, kendimi bildiğim gibi
Aklıma düştüysen yine bir gece vakti.. Delicesine bir şey demek bu.. Deli dediğin gibi.. Kısalır cümleler zamanla Zaman azalır Alır başını da gider gönül Yanına aldığı kalbin yerine Kanayan kalbini bırakarak.. |
22-01-2010, 13:12 | #116 |
|
Yazma kabiliyetim yoktur, ben sadece konuşurum..Yazım kurallarını da kusursuz bilmem..Halen ''de'', ''da'' ları ayırırken atladıklarım olur...
Merdiven i açarken nasılsa çok kişi okumaz diyerek özensiz ve dikkatsiz yazıyordum..Bazense karalama yapar gibi yazıyor ya 5 dakika sonra ya da sabah siliyordum. Çok güzel olmayan ama bana ait bir şeylerin olması beni sevindiyordu.. Daha sonraları teşekkür iletilerinde gördüğüm kadarıyla değer verilip okunuyormuş meğer.Daha dikkatli davranmamın şart olduğunu düşünmeye başladım..Ama ne yazık ki ben hiç bir yazım üzerinde halen çalışamıyor, düzeltemiyorum. O an öylesine, aklıma geldiği gibi karalayıp geçiyorum.. Sn Armağan Konyalı, Sn Cengiz Aladağ Ve Sn Kardan Adam beni çok defalar şımarttınız ve şaşırttınız..Neredeyse cümlelere ''şiir'' ,yazılara ise ''güzelmiş'' diyeceğim.. '' ''da'' yı ayırmam gerektiğini, ilk yazılan cümlenin daha güzel olduğunu'' duymak beni çok çok rahatlattı.. Şimdilerde yazıp silmiyorum..Yazıyorum ve bırakıyorum nasılsa küçük aksiliklerin düzeltileceğini biliyorum.. Yazmaktan pes etmemi engellediğiniz için, benim için çok çok önemli teşekkür notları bıraktığınız için Sn Konyalı Sn Aladağ ve Sn Kardan Adama çok çok teşekkürlerimi açıkça ifade etmenin daha güzel bir yolunu bulamadım.. Çok teşekkür ederim.. |
23-01-2010, 00:31 | #117 | |||||||||||||||||||||||
|
Sen de çok içten yazıyorsun be kardeşim. Beğenmemek mümkün değil ki... Kattığınız güzellikler için bu kerre alenen teşekkür ediyorum efendim. |
26-01-2010, 18:42 | #118 |
|
Konuşan Şiir
''Gel!'' dediğimde,gelsen uzaktan Hiç susmasan, hiç susmasam Beraber gitsek bir denizin kenarına Bir ağacın serin gölgesine Denizin meltemi ılık nefesi ile yalasa yüzümüzü Ayların özlemi bir sandalye üzerinde kalsa öylece Bir sevgili, bir deniz, bir ağacın gölgesi Başımızın üzerinde yıldızları kapatan, eğreti ağaç dalından başka Başka hiç bir şeyimiz olmasa Sen bana sorsan ''Şimdi ne istiyorsun?'' Yaramaz bir çocuğun gülümsemesi ile ''Çay!'' desem sessizce.... |
12-02-2010, 23:34 | #119 |
|
Sonhabarda akşama doğru
Minik ellerimi tut yine Sahilde , dalga sesinde Sen bana sor bilmediğini Bense sana, aslında bildiğimi İki kadeh olsun masada Birde sevdiğin balık Limon sıkmayayım ben balığa Sense hem balığa hemde evhamına sık Yarım limon daha Sen saatleri say Bense senden ayrı geçecek kış günlerini Bahara kalır mı bu aşk bilinmez Donacak belli ki bu kışın ayazında Ya da baharda bir başka çiçek açacak ''İkimiz için en iyi karar bu!'' diyeceğim sana Zor olacak, ama en iyisi bu olacak Anlamanı beklemeyeceğim sevgilim Güzel başladı diyeceğiz birlikte Güzel bitsin diyeceğiz, belki de ağlayacağız kimse görmeden Minik ellerimi tut yine sen ilk gördüğünde Sıcacık öp yine sürprizle Ve ben bir ömür boyu Gülümseyerek hatırlayayım Seni, yarım kalan her şeyi Bir paket sigara biterken karanlıkta Acıyan nefesim,acıkan yüreğime eş Sana doymanın mümkün olmadığını anlayan ben Giderken zamansız bir zamanda Unutmayacağımı sakın unutma Neşeni, bana bakışını Ve elimden belirsiz tutuşunu Sense bir tek sana bakışımı hatırla 05.08.2005 |
13-02-2010, 03:32 | #120 |
|
Küçük Şeyler
Küçük şeyleri özlerim ben Sirkeli salatayı Koltukta şekerlemeyi Patlamış mısırı Anneannemden kalan tekerlemeyi Küçük şeyleri severim ben Alnımdaki minik öpücüğü İki kelimelik cümleni Tek kelimeni Küçük şeyleri kıskanırım ben Ufak oğlanın gamsız gülüşünü Arsız kedinin uykusunu İki dostun ekmeği bölüşünü Büyük dertler açarım başıma Zoru severim Seni severim Her gün daha çok Küçük şeyler anlamlanır, Kıvılcımlar büyür Bu ateş ya seni ya beni ya bizi yakar 21.05.2006 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |