|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
15-12-2007, 00:18 | #61 |
|
Ş.Ferda Hanım;
Aklın,bilimin,doğrularına karşı çoğunluğun önyargılarını genel/geçer olarak çıkarmaya ve kabul etmeye eğilimli olmayan ve bu düşünce biçiminden uzak bir yapıda olduğumu tahmin edersiniz. Ama benim önermem,tıp ve biyoloji biliminin yardımı ile bazı genetik bozuklukların tedavi edilerek,bu yönde sağlıksız eğilimleri olan insanların iyileştirilmesi ve cinsel sapma sonucu yaşayacakları psikolojik,sosyoljik, ailevi problemlerden kurtulup normal yaşama kavuşmaları. Onlar için sorunları ve sağlıksız yaşantıları ile vurgulayan dernekler yerine,sağaltıcı ve koruyucu sosyal projeler ve iyileştirici tedavi programlarını neden tercih etmeyelim? Daha normal ve sağlıklı,huzurlu bireyler,sağlıklı toplumu da oluşturmaz mı ? Ben bilimin ve tıbbın yardımını/kurtarıcılığını öne çıkarıyorum,toplumun önyargılarını ve baskısını değil. Sanırım konu dağıldığı için gelenekçi ve baskıcı tarafta görüntü verdim,düzeltmek isterim. |
15-12-2007, 00:28 | #62 |
|
Hatun hanım, ben sizi anlıyorum, gerekirse kurtarıcı rolüne talip olalım, önermesi var açıklamalarınızda.
Ama sorun şu ki, normallik kavramı da çok göreceli. Ve bu durumdaki insanlar için içinde bulundukları cinsel yönelimler, "kurtulunması gereken" bir durum değil muhtemelen. Dolayısıyla sağaltımı mümkün mü, emin değilim. Yine öyle sanıyorum ki, zaman zaman bu çatışmalar nedeniyle yaşadıkları gerek psikolojik buhranlar ve yine toplumun baskı ve dışlaması nedeniyle, belki de zaman zaman içinden çıkmak istedikleri ve başaramadıkları, başaramadıkça da kişiliklerini zedeleyen bir durum. Bir psikiyatr arkadaşım, bu durumdaki kişilerin zaman zaman hastası olduğunu, ama cinsel eğilimlerini hastalık olarak görmediklerini, söz gelimi sevgilileriyle olan sorunları için kendisine başvurulduğundan söz etmiş ve nihayetinde bilimsel olarak da hastalık kategorisinden çıkarılarak, cinsel tercih olarak kabul edildiğini belirtmişti. Sözlerine şunu da eklemişti, bu durum onlar için salıncağa binmek gibi, tehlikeli olduğunu ve düşebileceklerini biliyorlar ama vazgeçemiyorlar, vazgeçemezler de. Sizin 3., 4. tür olarak tanımladığınız ve çoğunluğumuz için de kabullenilmesi zor bu durumun çaresi yok sanıyorum. Çok zor bir konu. Böyle bir davada hakim olmak da zor. Saygılarımla... |
15-12-2007, 00:33 | #63 |
|
Ş.Ferda Hanım,
Yukarıdaki genetik tedavi imkanı ile ilgili çok yeni bilimsel haberi okudunuz mu? Oldukça umut verici. |
15-12-2007, 00:34 | #64 |
|
Okudum Hatun hanım, ama meyve sinekleri ile ilgili haber bana yeterince ümitvar görünmedi
Saygılarımla... |
15-12-2007, 00:40 | #65 |
|
"Biz" dernek kurabiliriz, "onlar" kuramaz.
"Biz" ve "onlar" ayrımı nasıl yapılmalı peki? "Biz" çoğunluktayken, iktidardayken (vb.) herşey iyi, güzel; ya "onlar" çoğunlukta (iktidarda vb.) olduğunda ne olacak? Hukuk bir gün herkese gerekir diyorlar. |
15-12-2007, 07:59 | #66 |
|
Cengiz Bey,biz onlar dernek kuramaz demiyoruz. Derneklerin kamusal çıkarlara aykırı olmaması koşuluna uymuyor diyoruz. Dernek kurma hakkı sınırsız değildir.
Yasalara,kamu sağlığına,toplum çıkarlarına aykırı dernekler feshedilir. Bu dernek te aynı telakkilerle feshedilmiş. Genetik ve psikolojik desteğe ve normal yapılarına kavuşmaya yönelik kamusal desteğe ihtiyaçları var,sağlıksız yapılarını sürdürüp topluma ilan edecekleri derneklere değil.Zaten mahkeme de bu nedenlerle derneğin feshini onaylamış. |
15-12-2007, 08:18 | #67 |
|
"Derneklerin kamusal çıkarlara aykırı olmaması" şeklinde bir koşul yoktur. "kamu sağlığına, toplum çıkarlarına aykırı dernekler feshedilir" kuralı da yoktur.
Yasalarımızdaki konuyla ilgili kurallar şunlardır: 1- Dernekler Kanunu'nun 30 maddesi: "KURULMASI YASAK OLAN DERNEKLER VE YASAK FAALİYETLER Madde 30 - Dernekler; a) Tüzüklerinde gösterilen amaç ve bu amacı gerçekleştirmek üzere sürdürüleceği belirtilen çalışma konuları dışında faaliyette bulunamazlar. b) Anayasa ve kanunlarla açıkça yasaklanan amaçları veya konusu suç teşkil eden fiilleri gerçekleştirmek amacıyla kurulamaz. c) Askerliğe, millî savunma ve genel kolluk hizmetlerine hazırlayıcı öğretim ve eğitim faaliyetlerinde bulunamaz, bu amaçları gerçekleştirmek üzere kamp veya eğitim yerleri açamazlar. Üyeleri için özel kıyafet veya üniforma kullanamazlar." 2-Türk Medeni Kanunu'nun 56.maddesi: "Madde 56 - Dernekler, gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır. Hukuka veya ahlaka aykırı amaçlarla dernek kurulamaz." 3- Türk Medeni Kanunu'nun 89.maddesi: "Madde 89 - Derneğin amacı, kanuna veya ahlaka aykırı hale gelirse; Cumhuriyet savcısının veya bir ilgilinin istemi üzerine mahkeme, derneğin feshine karar verir. Mahkeme, dava sırasında faaliyetten alıkoyma dahil gerekli bütün önlemleri alır." Görüleceği gibi ilgili yasa maddelerinde "kamusal çıkar", "kamu sağlığı", "toplum çıkarları" kavramlarından sözedilmemektedir. Yasalarımız dernek üyelerinin kimler olduğuna değil, derneğin amacına bakmaktadır. Siz sadece üyelere (onların da tümünün eşcinsel olacağını varsayarak) bakıyorsunuz. Eşcinsellikle ilgili pekçok şey söylenebilir, ancak tartışılan dernek kurma haklarıdır. Benim sahip olduğum haklar eşcinsellerden esirgendiğinde dünya daha güzel bir yer mi olacak? Normal nedir? Kime göre normal? "Genetik destek" nasıl olur, onu da bir tıp uzmanına sormak gerek. Düşüncelerle mücadele edilebilir; önyargılarla asla. |
15-12-2007, 15:35 | #68 |
|
TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
DİSİPLİN KURULU KARARI " Avukat,sözleşme hükümlerine ters düşmese bile,toplumun önem verdiği moral değerlere ters bulunan bir amacın gerçekleşmesine araç olamaz.Çünkü avukatlık herşeyden önce bir kamu hizmetidir ve avukat kamunun avukatlık mesleğine güveninin sarsılmamasını sağlayacak şekilde çalışmak zorundadır.Bazı davranışların yasaya uygunluğu mazeret sayılamaz. Avukatlık hukuka uygunluk ölçüsü ile bağlıdır" TBB DK 1.2.1992 99-1 ------------------------------------------------------- Kamusal çıkarlar,faydalar,genel sağlık gibi kavram ve ölçüler yalnız derneklerin değil,hukukun kendisinin özü,anlatımı,bağıdır : Tüm yasalar,uygulamaları,uygulayıcıları,her aşamada bu ölçülere bağlı olmak zorundadır.Hukukun özü ve ruhu olan bu kavramlar hepimizin,avukat,hakim,savcıların yasaları uygularken ve işletirken,her iş ve işlemlerinde mutlaka bağlı oldukları kavramlardır. |
15-12-2007, 17:57 | #69 | |||||||||||||||||||||||
|
Diğer konularda yazma hakkımı saklı tutarak bir yanlışlığı daha düzeltmek istiyorum. Dernek mahkeme kararıyla ya da başka bir yolla kapatılmadı veya feshedilmedi. Dernek faaliyetini sürdürmektedir. Olayın gelişimi:İstanbul Valiliği derneğin kapatılması istemiyle Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı'na müracaat etmiştir.Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı ise, Lambda hakkında İstanbul Valiliği'nin istediği kapatma kararına gerek olmadığına karar vermiştir. Aşağıdaki linkte 11. No.lu mesajımda; hukuk devletinde savcı ve hakimlerin kararlarını nasıl yazmaları gerektiğine örnek oluşturacak gerekçeyi de alıntıladım. http://www.turkhukuksitesi.com/showt...789#post140789 Bu karar üzerine Valilik itiraz hakkını kullanınca dosya ağır ceza mahkemesine gönderilmiştir. Mahkeme itirazı kabul etmiştir. Ancak kapatma davası devam etmektedir. Saygılarımla |
15-12-2007, 19:08 | #70 |
|
sayın meslektaşlarım,
Benim bildiğim kadarı ile, zaten Bursa' da Gökkuşağı isimli bir eşcinsel derneği var. Eşcinsellerin sorunları ile, kimlik arayışları ile ilgileniyorlar. Hatta 2 ay önce Hürriyet Gazetesinin Haftasonu ekinde konuyla ilgili bir yazı mevcuttu. Sayın Habibe Yılmaz Kayar bence bu dernekle bağlantı kurarsanız neye istinaden dernek oluşturduklarını amaçlarının ne olduğunu vs anlamış olursunuz. Eşcinselliğin cinsel sapkınlık olup olmadığı ile ilgili tartışmaya da hayretle gözattım. bence cinsel sapkınlığın belirleyicisi daha ziyade, rızadır. Ölü sevicilikte yada çocukların cinsel istismarında çocuğun yada ölünün cinsel yakınlıkta rızası olmadığı yada karşı tarafça rızası aranmadığı için bunlar ahlaki değildir.Yada hastalıklıdır. Tecavüz de cinsel ilişki kurulanın rızası olmadan yapıldığı için tecavüzdür ve bu yüzden suç olarak nitelendirilir. Şayet biri eşcinselliği kendi tercihi olmadan yaşıyorsa, bu o kişiye başkaları tarafından yaşattırılıyorsa bu da sapkınlıktır. Ama artık eşcinselliğin yeraltına daha fazla itilmemesi için çok hoşgörmesek bile, kabullenmemiz gereken bir olgu olduğunu düşünüyorum. Hürriyetin yukarıda bahsettiğim yazısında da Gökkuşağı Derneğinini tesettürlü lezbiyen yönetim kurulu üyesi ile röportaj yapılmıştı.Okumanızı tavsiye ederim. Ayrıca Perdo Almadovar ve Ferzan Özpetek Filmleri de eşcinsellikle ilgili güzel argümanlar sağlar ve izlenmeye değerdir. |
15-12-2007, 19:17 | #71 |
|
Eşcinsel ve lezbiyenlerin dernek kurma haklarına karşı çıkanlar, baykuş sevenler derneği vb. adlarla dernek lokali açıp kumar oynatan derneklerle uğraşsalar, ülke ve çocuklarımız için daha yararlı bir iş yapmış olurlar diye düşünüyorum.
Bir hak bana var sana yoksa, hukuk yoktur, hukuk. |
15-12-2007, 20:25 | #72 |
|
bu kişilerin cinsel tercihleri ni özgürce seçmiş olmaları hiç bir şekilde ahlak dışı bir tavır değil benim için..tabi ben ahlak kavramının topluma ve kişiden kişiye değiştiği kanısındayım..malesef toplumumuz bu insanları toplumun dışında bıraktıkları için sadece seslerini duyurmak istiyorlar hepsi bu..kendilerince bir dernek çatısı altında toplanmışlar..derhal kapatılması gereken çok çeşitli yapılar varken bu insanların seslerini duyurmak adına vasıta olarak seçmiş oldukları girişimi kapatmakla uğraşamak vakit kaybıdır kanımca..
|
15-12-2007, 22:45 | #73 |
|
Sinekler ve İnsanlar
Eşcinsellik sadece bizim toplumumuza özgü olan bir olgu değildir. Tüm insanlık tarihi boyunca var olan ve toplumdan topluma değişik şekillerde karşılanan bir olgudur eşcinsellik. Genel olarak bir toplumun yüde 10 u homoseksüel(eşcinsel) olduğunu kabul etmektedir. Homoseksüelliğin tabu bir konu olduğunu düşünürsek bu sayıya fazla güvenmemek gerekir. Freud ve psikoanalizin diğer taraftarlareına göre heteroseksüel olarak bilinen birçok kişide gizli bir homeseksüellik eğilimi bulunmaktadır. Bu eğilimin açığa vurması duruma ve fırsatlara bağlıdır.
İnsanlık tarihi boyunca var olmasına rağmen, homoseksüelliğin küresel bir olgu olarak ortaya çıkması 20.ci yüzyılda baş gösterir. Gelişmekte olan ülkelerin bazı araştırmacıları homoseksüelliği avrupa emperyalizminin bir sonucu olarak görürler. Orta çağın ortalarına kadar homoseksüellik kilise tarafından günah olarak kabul ediliyordu, buna rağmen dünyevi herhangi bir sanksiyonu gerektirmiyordu. Ortaçağın sonlarına doğru homoseksüelliğin cezası yakılarak öldürülmekti. Fransa devriminden sonra ‚tabiata aykırı birleşme’ olarak kabul edilen eçcinselliğe ölüm cezası öngören yasalar kaldırılmıştır. 1970 yılına kadar homoseksüellik ruhsal bir hatalık olarak kabul etmekteydi. Ve homoseksüeller tedavi için hastahanelere yatırılmaktaydı. Naziler 10.000 den fazla homoseksüeli, homoseksüelliğe karşı hiçbir yasa olmadığı halde, asosyal olarak toplama kamplarına sokmuştur. Bunlardan sadece yüzde 40 ı sağ olarak kamplardan çıkmıştır. Günümüzde 75 devlette homoseksüellik suç olarak kabul edilmektedir. Jemen, Suudi Arabistan, İran, Moretanya ve Sudan homoseksüelliği ölüm cezası ile kovuşturmaktadır. Birleşmiş Milletlerde homoseksüellikle ilgili tartışmalar Vatikan ve İslam ülkeleri tarafından engellenmektedir. Homoseksüelliğin hastalık olarak tanımlanması 19.cu yüzyılın ortalarına rastlar. Amerika Psikyatri Birliği 1974 yılında homoseksüelliği hastalık kataloğundan silmiştir. Dünya Sağlık Örgütü homoseksüelliği 1992 yılında hastalık kataloğundan çıkarmıştır. Homoseksüellik hayvanlarda da gözlenmektedir. 1.500 hayvan türünde homoseksüellik görülmektedir. İnsanlardaki homoseksüelliğin genetik olup olmadığı konusunda 20. yüzyılın ortalarında yapılan araştırmalar o zamanların politik düşüncesine uygun düşmediği için fazla ilgi görmemiştir. İkizler konusunda yapılan araştırmalar çelişkili sonuçlara götrümektedir ve kesin bir sonuca varmamaktadır. Genlerin homoseksüelliği ne ölçüde etkilediği kesin olarak belli değil. Bazı teoriler homoseksüelliğin ana rahminde belirlendiği tezini savunmaktadır. (Yukarıdaki biligler Wikipedia’dan alınma.) Önemli olan homoseksüelliğe bakış açımızın sadece bilgi, ile sınırlı oldadığı gerçeği; homoseksüelliğin kendi görüş açımız ve ahlaki bakış açısı dışında birde hukuki ve temel hakları ilgilendiren yönü var. Çoğu batı ülkesi olayın temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren yanını göz önünde bulundurarak homoseksüellere cinsel eğilimlerini özgürce yaşama olanağı tanıyor. Eşcinsellerin beraberce yaşamalarını evlilik kurumuna dayandırılan bir birlikle nüfus sicillerine geçirilmesi bu özgrülüklere bir örnek. Almanya’daki Hür Demokrat Parti’nin başkanı eşcinsel olduğunu resmen kamuoyuna duyuruyor. Aynı durum Berlin şehrinin belediye başkanı için söz konusu; erkek arkadaşı ile resmi toplantılara katılıyor. Bu türden olaylar söz konusu olduğunda Türkiye’de en çok duyulan söz ‚Türkiye Gerçekleri dir’ Yazdıklarıma bakılırsa Türkiye’nin bugünkü gerçekleri ile 1970 lerin Almanya’sının gerçekleri çakışıyor. İnsanların kendi cinsel yönelimlerine göre özgürce karar vermeleri için 35 sene bekliyelim mi? Haa birde sinekler ve insanlar konusu var! Hayvanların davranışlarından yola çıkarak insanların davranışlarını anlamlandırmak aslında yeni bir konu değil. Sineklerle insanlar arasında büyük bir ortaklık var; ikisi de canlı. Bu saptamadan sonra ayrılıklar başlıyor. En büyük ayrılık, insanların toplumsal ve düşünen yaratıklar olmaları ve etik değerlere sahip olmaları. Yaptıklarını ve yapmadıklarını kültürel geçmişlerine ve mantıklarına borçlu olmaları. Sineklerde bu yok. İşin en önemli yanı, Arşimet gibi ortaya çıkıp ‚buldum buldum’ demeden önce araştımak ve bulduğumuzu zannetiğimiz şeyin bizden önce başkaları tarafından bulunup bulunmadığına bakmaktır. Saygılarımla |
15-12-2007, 23:17 | #74 | |||||||||||||||||||||||
|
Sinek ve insan benzeştirmesini, her ne kadar kişisel iyiniyetle yola çıkılmış da olsa, ben de kabullenemedim. Dostoyevski'nin Rasnolnikov'u geldi aklıma. İnsanın kendini bir böcek/sinek olarak düşünmesini, eşzamanlı yaşadığımız dünyada, bir anlığına da olsa, kabullenemedim. Bir hayvana tedavi/deney amaçlı enjekte edilen sıvı sonrası davranışlarının değişmesini, insanlar üzerinde bu nedenle ümitvar bulmadım. Yalnızca kimyevi etkilerle değil, ruhani, bedensel, ahlaki, kültürel yanı sıra tümüyle bireye özgü elementlerle donatılmış insan üzerinde, varlığı yalnızca bedensel ihtiyaçlarla açıklanamayan cinsellik olgusu karşısında, kimyanın yetersiz kalacağını düşündüm. Yalnızca bu olgu karşısında mı yetersiz kimya üstelik, hayır. Akla uygunluğu araştırmak noktasından hareket edersek, insan beyninin karmaşıklığıyla açıklamaya çalışmak yeterli olabilir mi? Sanırım, ona da hayır. Bizden olmayanı lanetlemek, beklentilerimize uygun düşmeyeni benimsememek, sevmemek, iyiniyetli yaklaşırsak yararsızca "ıslaha" çalışmak, doğamızda var sanırım. Dün gece ilk kez derneğin yararına çalıştığı kişilerin bir internet sayfasında dolaştım. Madalyonun öbür yüzünde... "Aileye açıklama" seremonisi üzerine, psikolojik destek amaçlı yazılan öğütleri okudum. Tüm bunları destek amaçlı da değil -şimdilik-, yalnızca anlamak amaçlı okudum. Benim için çok kolaydı, ya boşverin, "düzelin", tüm dertler sona ersin, demek... Ama böyle değil demek ki, Gemici'nin aktardığı 1970'lerin Almanya'sından -yani benim daha doğmadım yıllardan seslenen" ve bugün hakkında ahkam kesmeye çalıştığımız bir kavram. Kavramı inkar, varlığını yok etmediğine göre -ki inkar yine tümüyle kişisel endişelerimizden-, varlığını tanımak, varlığına yer açmak, gizlenmek zorunda bırakmamak, neden,nasıl,niçin, ama nasıl olurla kısırlaştırıp yine gizliliğe itmemekle başlayabiliriz diye düşündüm. Hani kadınların kocalarına sık sık söylediği bir söz vardır, beni aldatma, aldatacaksan da lütfen söyle ve seçme hakkımı elimden alma. İşe yaradığı görülmemiştir ama, yine de dürüstlük bekleriz. Dürüst davranıldığında, hoşgörülü davranmayı becerebilecekmişiz gibi. Galiba henüz en ilkel basamaktayız... Saygılarımla... |
16-12-2007, 01:49 | #75 |
|
Türk Hukuk Sitesi Forum Alanları > Hukuk Forumları > Meslektaşların Soruları > Eşcins
Aslında burada temel sorun bizim gibi olmayanları, bizim gibi düşünüp bizim gibi davranmayanları ne kadar kabullendiğimiz, ne kadar hoşgörü veya saygı ile karşıladığımız sorunu.
Sapkınılığı çoğunluktan ayrılan olarak tanımlayabiliriz. Burada normal tanımlamasını kullanmadım nedeni normal tanımlamasının çok olana, genel geçer olana göre belirlenen bir tanımlama olması. Toplumsal düşüncede sapma olabileceği gibi (herkesin komünizmin kötü olduğuna inandığı bir dönemde komünist düşünceye inanılması, tanrının var olmadığının düşünelemediği dönemlerde buna inanılması) gibi. Bunlar o dönem ve kurallar içinde yaşayan insanlarca sapma olarak nitelenmiştir. En çarpıcı örneği galiledir. Dünya yuvarlak ve dönüyor dediği için sapkın olarak değerlendirilmiş ve yargılanmıştır. Şimdi soruyorum. Dünya yuvarlakmı ve dönüyor mu, yanıtımız evet ise siz sapık/sapkın mısınız? Galile mi toplumsal çıkarlara aykırı davranmıştır, hoksa onu yargılayarak bilimin gelişmesini geciktirenler mi? Gelelim biyolojik sapkınlığa. Biyolojik sapkınlık genetik yapıdaki bir bozulmayı ifade eder. Yani o güne kadar o yapılanmada gelmiş olan genetik yapıda görülmeyen farklı bir veya bir kaç genin varlığını. Bu ne kadar sakıncalı? Bu yapılanmaları nasıl değerlendirmeliyiz? Eğer her sapkınlığı, normaliteden her ayrılmayı kusur olarak kabul edersek adem ile havva'ya benzemeyen, veya oluşuma temel olan türe benzemeyen tüm insanların yaşamasına izin vermememiz gerekirdi. Ancak temel özellikleri aynı olan bu insan türünün içinde zamanla çok farklı genler taşıyan bir çok ırk oluşmuş. Bunların hangisi genelden ayrılmış, hangisi sapık? İnsan bu anlamda bir çok temel özelliği ortak olmakla beraber bir çok da farklı gen taşımakta. Gelelim yeniden bu ayırımların sapkınlık olduğu ve toplumsal çıkarlara aykırı olduğu. Nedir bu toplumsal çıkarlar? Ahlak mı? Evlilik kurumu ortaya çıkmadan önce insanlar hangi ahlaki kurallara göre yaşıyorlardı? Bu çerçevede evlilik kurumunu ilk ortaya atan veya düşünen kişi bir sapkın değil midir? Köleci toplumda insanların tümü ile kölesahibinin mülkü olması genel kural, bir ahlak kuralı değil midir? Feodal toplumda gelinlerin ilk geceği ağanın yatağında geçirmesi bir ahlak kuralı değilmidir. BU yerleşik anlayışa karşı çıkmak bir sapkınlık, bir ahlaksızlık deği midir. Şimdi soralım: Yukarıki davranış biçimlerinden hangisi ahlaki? Ahlak kuralları "bir döneme ilişkin olarak" toplumsal davranış kurallarına yol gösteren kurallardır. Toplumsal ihtiyaç ve anlayış değiştikçe bu kurallar da değişir. Bu çerçevede ahlak çoğunluğun kabul ettiği (ya da biz öyle istediğimiz için öyle varsaydığımız) değişken ve değişmek zorunda olan kurallardır. Bir yanda recm cezası (daha çok kadınlar için uygulanıyor), veya eş cinsellerin öldürülmesi veya evlilik dışı ilişkilerin başka şekillerde cezalandırılması, bir yanda kendi tercihleri bana ne diyen bir anlayış, bir yanda da eş cinsellerin evlenmelerine olanak sağlayarak bu insanların daha fazla korunmalarını sağlamaya çalışan bir anlayış. Hangisi ahlaki, hangisi topluma zararlı, hangisi haklı. Üç toplumsal anlayış ve davranış biçimi. Bence burada doğru olan bizim gibi düşünmeyen insanları dışlayıp örgütlenmelerini engellemek yerine kendilerini ifade etmelerini sağlayarak onları anlamak olmalıdır. Toplumsal gelişme ve kişi hak ve özgürlükleri ancak böyle gelişir. Ahlakı düşüncelerin ve farklı davranışların önüne bir kale gibi koyarsak aslında neyin normal olduğunu da anlamayı zorlaştırırız. Bu kaleden korkan çok kişi kendisini ifade edemeyecek ama bunun karşısında olanlar kendilerini rahatlıkla ifade edebildikleri için hep kendilerini çoğunluk, ahlaklı ve doğru olarak kabul edeceklerdir. Bunu kötü niyetle yapmıyor olabilirler. Bir toplumsal çıkar uğruna yapıyor olabilirler. Ama bu nedenle bir toplumsal gelişmenin önüne set çekiyor da olabilirler. Unutmayın. Cehennemin yolu iyiniyet taşları ile döşenmiştir. Saygılar |
16-12-2007, 02:06 | #76 |
|
hukuk ve ahlak
escinsel dernek vb.kuruluslar turk hukukuna gore kurulabilir bu yuzde 100 boyledir.Burada tartisilan ahlak degildir,formun amacindan sapmasini ve hukukcularin ahlaka bagli fikirlerini uzuntuyle takip ediyorum,hukukcu boyle dusunurse hukukcu olmayan neler dusunur.
|
16-12-2007, 07:12 | #77 |
|
Gemici Ve Ş.Ferda Hanım"a,tıbbi araştırma,teşhis,tedavi vb araştırma ve deneylerin tamamına yakınının genetik yapısı insana benzeyen hayvanlar üzerinde yapıldığını ve tıbbi gelişmelerin bugünkü düzeyine bu yolla ulaşıldığını,
sinekler üzerindeki deneyin de bu anlamda insanların da davranış ve eğilimlerini tedavi etmede bilim insanlarını ümitlendirmiş olduğunu,bu deneylerin ve araştırmanın 100 yıllık bir tarihi olduğunu,bu nedenle hiç kimsenin arşimetlik yapmadığını,lüzumsuz ıslah çabasında da sayılmayacağını(tıbbın bu araştırma ve gelişme sonucu geliştirebileceği genetik tedavi, durumunu tıbbi ve tedavi edilebilir sorun olarak görenlere umut ve ışık olacaktır)hatırlatmak isterim. Teknoloji ve tıp,özellikle genetik alandaki araştırmalar baş döndürücü bir hızla ve insanlık için çok önemli sonuçlarla gelişmektedir,yine de bu araştırmalardan en az biliminsanları kadar umutlanalım derim. |
16-12-2007, 13:13 | #78 |
|
eşcinsellerin dernek kurması
Burada iki husus üzerinde tartışılması gerekir.
1. Hukuken tanındıkları için eşcinsellerin de her kişi gibi dernek kurma hakkı vardır. Bir eşcinsel çıkıp, örneğin ölülerimizi yatay değil de dikey gömmeyi amaçlayan bir dernek kurmak istiyoruz diyebilir. (Derneğe ölüleri dikey gömelim derneği diyelim-kısaca ÖDGD) Bunda hukuken bir sakınca yoktur. 2. Aynı eşcinsel kişi ve kurulan ÖDGD adlı dernek yanlarına aldıkları beş kişiyle beraber davaya konu derneğin tüzüğünde yazdığı gibi eşcinsellerin kendilerini daha iyi ifade edebilmeleri amacını taşıyan bir dernek de kurabilirler. AİHS ve Anayasamızı da gözönünde bulundurursak her iki derneğin da kanuna uygun olduğunu görürüz. Fakat dernek tüzüğüne; derneğin amacı silahlı mücadeleyi de amacımıza ulaşmak için etkili bir yöntem olarak kullanmak ve bundan kaçınmamak gibi veya benzer şekilde bir madde konulursa derneğin kapatılması tabii olacaktır. Artık orda Anayasa'da ve AİHS'de çizilen sınırlar ihlal edilmiş demektir. Saygılarımla. |
16-12-2007, 14:49 | #79 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Olguner,
Belki de haklısınız, teknoloji ve tıp günün birinde genetik tedavi yolu ile tüm hastalıkların tedavisini yapabilecek ve eşcinselleri de eşcineslliklerinden kurtaracak ve tek tip cinsel yönelimi olan bir insanlık yaratacak. Belki... Burada birisi konu dışı diğeri konumuzu ilgilendiren iki ekleme yapmak istiyorum. Konu dışı olan: Yaşam , canlılar ve cansızlar alemi çok karmaşık bir sistem/bir örgütlenmedir. İnsanoğlu bu karmaşıklığı, bilimini ve teknolojisini kullanarak anlamaya ve kendi çıkarlarına uygun bir şekilde değiştirmeye çalışmaktadır; sistemi tam olarak kavrıyamadağından dolayı da ‘kaş yapayım derken göz çıkarmaktadır’ Demek istediğim tabiata müdahalenin, tabiatı değiştirmeye çalışmanın insanların zararına bir gelişmeye yol açması ve bilimin insana yardımcı olayım derken, bazı durumlarda insanlığın ve dünyanın sonunu getirebilecek bir gelişmeye yol açması sorunudur. Örnek olarak atom bombasını ve iklim değişikliğini alabilirsiniz. Benim en fazla korktuğum tek tip insan modelidir; fabrikadan çıkmış gibi hepsi aynı olan robotlaşmış insan tipi. Konuyu ilgilendiren yön: Burada tartışılan konu eşcinsellerin dernek kurma girişimlerinin hukuki yönüdür. Konuyu değerlendiren her insan ister istemez kendi kişiliğine ve aldığı kültüre uygun bir ahlaki değerlendirmede bulunacaktır. Buna bir diyeceğim yok. Buna rağmen bir hukukçunun olayı değerlendirirken kişisel ahlaki değerlerinden değil de, objektiv ve kendisi gibi düşünmeyen diğer kişilerin, buradaki konumu ile bir azınlığın, demokratik haklarını göz önünde bulunduran bir bakış açısından yola çıkması gerkir diye düşünüyorum.
İnsanlar size ‘ben başkayım, başka olmam beni rahatsız ediyor, beni tedavi edin’ diye bir istekte bulunmuyor. Tek istekleri başka olduklarının diğerleri tarafından kabul edilmesi ve kendilerine demokratik haklarının kullanımı ortamının tanınması. Saygılarımla |
16-12-2007, 15:22 | #80 |
|
dernek feshi ile ilgili
Sayın meslektaşım,Lambdaistanbul LGBTT Kadın ve Erkekler Arası Dayanışma Derneği feshedilmis degildir. Beyoglu Cumhuriyet Bassavciliginin karari takipsizlik idi. İtiraz edildi ve davanin acilmasi yonunde oldu ve dava halen devam etmektedir. Dava ile ilgili surecte bırcok kaynak ve yasa ile uluslararası sozlesmeyi inceledim. Escinsellik temelli bir dernegin kapatılması ile ilgili hic bir veri yok ancak veri olmamakla birlikte dernegin amacları kamusal ahlak veya kamu sağlığını ortadan kaldıracak hukumlerı icermemektedir. Kamusal cikar derken kastınız nedir? İstanbul 5 Agir Ceza Heyeti takipsizlik kararını kaldırırken kullandıgı bir ifade vardı. Bu ifadesinde gelecekle ilgli korkularını dile getiriyordu.Aynen aktarıyorum: Ornegin Gey'in Türkçe karsılğığ olan ibne;,Lezbiyen'in Türkçe karşılığı olan sevici ;kelimelerinin sözlük anlamları ve tüzükteki eylemlerin yaygınlık kazanması halinde örgütlenmenin kamu düzenini ve genel ahlakı ihlal edici olup olmadığının irdelenerek hakim tarafından belirlenmesi gerekmektedir, denilmektedir. Eşcinsellik biir ideoloji midir ki yaygınlık kazansın? Kamu düzeninden bahseden bir hukuk sistemi Medeni Yasanın 40.maddesine neden ihtiyac duymus acaba? İnsanları bir formata sokmak gerekli ise sadece iyi insan formatını oneriyorum. Ama bu iyi insan formatında dil.din.cinsel yönelimi.yaşı,etnik yapı ne olursa olsun farketmemelidir. Dernek faaliyetlerini surdurmektedir. Bilerek birsey yazmak elzemdir. Her insanin orgutlenmeye ihtiyacı vardır insan sosyal bir yaratıktır.
Paragraf icindeki sorularım meslektaşım Av. Hatun Olguner'edir. |
17-12-2007, 02:08 | #81 |
|
Fırat Bey ;
Kusura bakmayın,bu mesajı yeni okudum.Aslında bana yönelttiğiniz sorulara cevaplarım ana hatları ile daha önce yazdığım mesajlarda vardı.Mesajların bir kısmını çok tekrar içeren diğer mesajlarım nedeniyle özet olanları bırakarak silmiştim.Yine de genel bakışımı ve cevaplarımı şöyle aktarabilirim : Bizim ülkemizde sosyal hukuk devleti,insan hakları,özgürlükler konusunda uygar dünya ortalamasının gerektirdiği bütün ilkeler anayasamız başta olmak üzere,yazılı hukuk metinlerimizde mevcut olduğu halde;gerçek yaşam unsurlarına ve koşullarına baktığımızda insanlarımızın ne kadar sahipsiz,kaderine terkedilmiş,sağlıklı ve dengeli,uygar yaşama ait ve anayasal güvenceye bağlanmış olan, asgarisi insanca yaşama hakkı olan temel hak ve özgürlüklerini yaşamada yoksunluk içinde bulunduklarını hepimiz biliriz. İşin kötü yanı toplumsal doku ve alışkanlıklar da ,maddi-manevi yetersizliklerin,açlıkların,çekişmelerin ve mutsuzluklar sarmalının karmaşası ile doludur;yani Türkiye"de yaşamak zordur,normal,sağlıklı,iyi eğitimli,kimlik ve kişilik değerlerini donatabilmiş insanlar için de zordur,olmayanlar için de. Bizler,uygar ölçüleri,gereklerini teorik olarak öğrenir,aydınlanır,ancak kafamızın içindeki aydınlık ve bilinç yaşamda karşılığını bulmaz : Herşeyin iyisini,doğrusunu öğreniriz,kitaplarda kalır,yaşamımıza aktaramayız. Türk aydınının hiç değişmeyen kaderidir,hep yalnızdır,toplumla da kaynaşamaz bu yüzden,çünkü toplumsal ve genel düzey,bilinç ülke şartlarına bağlı olarak az gelişmiştir. İşte beyni,ruhu ve bedensel yapısı normal insanların dahi yaşamın normallerini yaşamaktan mahrum olduğu ve genel olarak vatandaşlarımızın da her türlü gelişim imkanından yoksun olduğu ülkemizde mutlu olma ve yaşama imkanı dünya ölçeğinde yapılan ulusların mutluluk çizelgesi araştırması ile de teyid edildiği gibi, en gerilerde,en sonlardadır. Beslenme ile ilgili bir prof.,geçen yıllarda,Türkiye şartlarında doğan ve kötü,sağlıksız beslenme,korumasız ve bilinçsiz sağlık gibi yaşama olanağını imkansız kılan kötü koşullardaki sayıca çok çocukların yaşayabilmesini tıbben anlayamadığını ve mucize olarak nitelendirdiğini açıklamıştı.Yetişkin bireylerin manevi doyum beklentileri açısından da ben aynı mucizeye inanıyorum. Hukuki metinlerimiz,belgelerimiz de öyledir : Anayasayı okuduğumuzda kanatlanıp gökyüzünde uçacak kadar mutlu oluruz : Haklar,özgürlükler,sosyal devlet,mükemmel tarif edilir... Derneklerin,vakıfların,kuruluşların tüzük,ana sözleşme,metinlerine baktığınızda her şey muhteşem bir örgü,düzen,ileri unsurlar,vaadler içerir... En güzel örneği,her sokakta birkaç tanesi mevcut kıraathanelerdir. (Kıraathane : Okuma Evi oluyor) İsmi ne güzel,ama gerçek hayata baktığımızda,bugüne kadar kıraathanelerde yüzyıllardır tek bir kitap okunmadığından emin olabiliriz. Sizin aktardığınız dernek tüzüğü de aynı yapaylıkta,gerçeklerle örtüşmeyen ve örtüşmeyeceği malum olan... Normal,sağlık,psikolojik sorunu olmayan insanlar için bile bu kadar çelişkili,zor,tanımlara uymayan bir yaşamın içinde, doğalarından gelen cinsel yönelim karmaşası ile sorunlu insanlara kolay bir yaşamı ve toplumla barışık bir ilişkiyi aramak ne kadar gerçekçi olur? Herkesin birbirinin eksiğini,ayıbını,hatasını didiklediği,yaşamı akıl ve bilimle kavrama alışkanlığından,yeteneğinden yoksun,dedikoducu,başkalarının ayağına basarak bir adım yükselme arayışında olduğu,meraklı ve yara deşici kültürümüzü hepimiz tanırız. Toplumun yadırgadığı,kabul etmekte ve tanımakta zorlandığı,dışlamaya hazır olduğu bu tür insanların yaşama tutunmalarının manevi zorluklarını kabul ediyoruz. Ama ne var ki,mevcut yaşam ve ilişkilerine baktığımız zaman,kendi yaşamlarında ve toplum yaşamında derin yaralar açan,sağlık sorunları,kontrolsüz ve her tür tehlikeye,suiistimale açık yaşam örnekleri ile acının,parçalanmışlığın, dışlanmışlığın,uyumsuzluğun her tür örneğini gürürüz.Dünyada ve Türkiye"de AIDS hastalığının en önemli kaynağı da bu ilişkilerden kaynaklı. Fuhuş ve cinayet dosyaları da azımsanamaz.Ayrıca AIDS bulaşıcı,tehlikeli ve öldürücüdür. Boşluk ve sorunlu yaşamlardan,özenti,sığınma,arayış sonucu bu kişilerle temasa geçip aralarına katılan , katılabilecek gençleri bekleyen tehlikeleri de düşünürsek,mahkemenin kamu düzeni,genel sağlık,kamu çıkarı telakkilerinin,gerçek yaşamdan karşılıklarını görebilir ve anlayabiliriz. Dernek tüzüğünde yazılanlar değil,yaşamın içinden gelen gerçekler önemlidir. Hakimler,ülke gerçeklerini,sosyal verileri ve kamu çıkarlarını her zaman nazara almak zorundadır. Ve bu kriterleri,etkenleri sosyolojik kavram ve telakkilerle,maksadı anlatmaya en uygun,bilimsel düzeyi yansıtan bir dille açıklamalıdır. Gerekçeyi oluştururken kullanılan dil ve yöntem daha bilimsel,kavramsal,kibar olmalıydı. Ama sonuç itibariyle doğru olan bir karar verdiklerine inanıyorum. Cins ayrımcılığını reddeden bir anlayışın cinsel eğilimlerini ortaya koyarak dernekleşmesi de bir çelişkidir. Ayrıca cinsel yaşam özel yaşamın gizliliği ilkesine ve teminatına bağlıdır. Cinsel kimliklerini ilan ederek ve bu kimliğe bağlı yaşantı ve arayışlarını kamuya ilan etmelerinde bireysel ve toplumsal yerndelik yoktur. İnsanların toplumsal yaşama,toplumsal donelerle katılması,toplumsal boyuta ait özellikleri ile ortaya çıkması gerekir. Mesleki,sanatsal,kimlik,kişilik değerlerini işlemeleri ,entelektüel ve sosyal yönleri ile arayışlarını yönlendirmeleri onlara daha rahat ve doğru,huzurlu bir yön çizecektir. Toplumu asıl ilgilendiren ve ilgilendirmesi gereken de tinsel değerleridir. Özgürlük,eşitlik,demokratik hak ve taleplerini karşılayan genel haklar ve hükümler,herkes için olduğu kadar onlar için de vardır. Demokrasi ve hukuk adına bu derneğin varolmasını savunan meslektaşlarımdan samimi bir cevap almak üzere sormak isterim : Bu dernek faaliyetini sürdürse,çocuklarınızın,aile bireylerinizin derneğe ve üyelerine destek olmak üzere derneğe devam etmesini, gitmesini,faaliyetlere ortak olmasını,üyelerle arkadaşlık kurmasını ister ve izin verir misiniz ?Ve,çocuklarınızın da demokratik bir eylemi olarak bu derneğe katkı vermek üzere ilgilenmesini,okul çıkışı dernek binasına uğrayıp çay içmesini kabul eder misiniz? Yoksa kaygılarınız öne geçer ve demokratik tavrınızı çocuklarınız için askıya alır mısınız ? Bu soruya vereceğiniz cevap,mahkemenin kaygılarını da açıklayacak ve anlamamıza yardımcı olacaktır. Çok açık bir nokta,benim meseleye kişisel ahlak değerlerime göre yaklaşmadığımdır. Çünkü mesele ahlak meselesi değildir,bu yaklaşım çok sığ bir yaklaşım olur. Beden ve doğaları nedeniyle insanlara ahlaksız demek çok basit,bayağı,düzeysiz bir bakış olur. Mesele sosyal gerçekler ve ihtiyaçlardır.Bu insanların anlaşılmaya,hoşgörüye,toplumla uyumlu ilişkilere,ruhsal dengeye ihtiyaçları var :Bunu da kendi bilinçleri ve toplum bilincinin yükselerek karşılaşması yaratabilir. Tabii,genetik tedai ile ilgili tıbbi gelişmeleri de nihai umut olarak bekliyoruz. (Gemici arkadaşımız,tıbbi müdahaleyi gereksiz bulduğunu,doğa ile oynanmaması gerektiğini düşünmüş,ama bu düşünce de gerçekçi değil ve doğaya aykırı. Normal ve doğal olan iki cins vardır,her insan da doğal olarak bir ve gerçek cinsine ait olmak ister, genetik nedenlere bağlı gelişim hataları,sapmalar varsa tedavi edilme şansını hiç kimse reddetmez. Fizik ve doğadan gelen veya sonradan gelişen sapma, hastalıkların tümünün tedavisini,doğa ile oynamamak adına reddediyor muyuz?) |
17-12-2007, 04:35 | #82 |
|
Türk Hukuk Sitesi Forum Alanları > Hukuk Forumları > Meslektaşların Soruları > Eşci
Sayın Olguner çok ilginç ve etkileyici bir tartışma yönteminiz var. Örneğin:
"Sizin aktardığınız dernek tüzüğü de aynı yapaylıkta,gerçeklerle örtüşmeyen ve örtüşmeyeceği malum olan..." Şimdi bu ifadeyi ben bir önyargı olarak mı kabul etmeliyim yoksa toplumsal bir doğru olarak mı? Neye dayanarak toplumsal bir doğru olarak kabul edeceğim. Kurucuların hangisini tanıyoruz ki bu kadar riyakar ve sahtekar oldukları konusunda hükme varabiliyoruz. Benzer bir tanımlama: "Ama ne var ki,mevcut yaşam ve ilişkilerine baktığımız zaman,kendi yaşamlarında ve toplum yaşamında derin yaralar açan,sağlık sorunları,kontrolsüz ve her tür tehlikeye,suiistimale açık yaşam örnekleri ile acının,parçalanmışlığın, dışlanmışlığın,uyumsuzluğun her tür örneğini gürürüz.Dünyada ve Türkiyeéde AIDS hastalığının en önemli kaynağı da bu ilişkilerden kaynaklı. Fuhuş ve cinayet dosyaları da azımsanamaz.Ayrıca AIDS bulaşıcı,tehlikeli ve öldürücüdür." Bu da bir yargıyı peşin olarak doğru kabul edip üzerine bina kurmak değil mi? Bu parçalanmışlık ve sorunlar sadece bu insanlarda mı var? Bu tür ilişkilere çok uzak olan bir sürü insan da benzer acıları yaşıyor, eşini çocuğunu öldürüyor, intihar ediyor. Bunların bu tür bir yaşamla hiç bir ilişkisi yok. ama acı kendisini daha da sert biçimde ifade ediyor. İnsanları yok eden kendileri deği, onları dışlayıp zor durumda bırakan toplumsal yapıdır. Kuşkusuz ki kişisel özellikler, zayıflıklar burada rol oynar. Ama bunu çözümü bu insanların sorunlarına çözüm bulma yollarını açmaktır. Böyle yaşamayı veya yaşandığını reddetmek değil. Alıntının son cümlesi özellikle dikkatimi çekti. Dünyada ve Türkiye'de AIDS hastalığının en büyük kaynağının bu tür ilişkiler olması. Anımsadığım kadarı ile bir Afrika ülkesinde AIDS oldukça yaygın dı? (Yanlış anımsamıyorsam bazı toplumsal gruplarda tüm veya tünme yakına varan oaranlarda idi.) Şimdi bunların hepsi sizin kabul etmediğiniz biçimde yaşayan insanlardan mı oluşuyor? Ayrıca haksızlık etmeyelim ben Kızılay eli ile de AIDS dağıtıldığını anımsıyorum. "Bu dernek faaliyetini sürdürse,çocuklarınızın,aile bireylerinizin derneğe ve üyelerine destek olmak üzere derneğe devam etmesini, gitmesini,faaliyetlere ortak olmasını,üyelerle arkadaşlık kurmasını ister ve izin verir misiniz ?" Varsayalım ki sizin çocuğunuz veya benim çocuğum derneğin kuruluşuna tüm karşı çıkışımıza, bu sayede dernek kurulmamasına rağmen bu insanlarla iliişki kurmaya karar verdi. Nasıl bir engelleme önerirsiniz. Dernekleşmeseler bile bu tür insanlar var olduğuna göre ve çocuklarımızın bunlarla tanışmaları olanak içinde olduğuna göre bu tehlikeyi önlemek için tümünü yok etmek gibi bir öneriye nasıl bakarsınız? "Beden ve doğaları nedeniyle insanlara ahlaksız demek çok basit,bayağı,düzeysiz bir bakış olur. Mesele sosyal gerçekler ve ihtiyaçlardır.Bu insanların anlaşılmaya,hoşgörüye,toplumla uyumlu ilişkilere,ruhsal dengeye ihtiyaçları var :Bunu da kendi bilinçleri ve toplum bilincinin yükselerek karşılaşması yaratabilir. Tabii,genetik tedai ile ilgili tıbbi gelişmeleri de nihai umut olarak bekliyoruz." Buradaki toplumsal ve kendi bilinçlerinin yükselmesinden kasıt nedir? Bu yaşam biçiminden var geçmeleri mi? Böyle bir yaşamı bilinçli olarak iradesi ile seçmiş bir insan için böyle bir yaşamdan vazgeçmeyi kabullenmek bilinç seviyesinin yükseldiğinin göstergesi mi olacaktır? Bu bilinç seviyesinin yükselmesinin ölçüsü nedir? Size kesinlikle katılıyorum: Nihai umut tıbbi gelişmelerde. Böylelikle bizim istediğimiz gibi yaşamayan hiç bir insanın yaşamasına izin vermek, vermemek gibi bir tartışma da ortadan kalkacaktır. Yapılan müdahaleler sayesinde böyle bir insanın oluşmasına dahi izin verilmeyecektir. Okullar olmasa milli eğitim ne güzel idare edilir. Değil mi? Saygılar. |
17-12-2007, 08:23 | #83 |
|
Muzaffer Bey,
Bana yönelttiğiniz soruların hepsinin yanıtı yazımın içinde var. Yine de vakit bulduğumda size yanıt yazacağım.Ama benim sizden çok kısa bir cevaplık tekrar sorum var : Çocuğunuzun bu derneğe destek olmak üzere sık sık uğradığını öğrenseniz tavrınız ne olurdu? Kısa bir soruydu,samimi ve tek kelimelik bir cevap vermenizi istiyorum. |
17-12-2007, 12:25 | #84 |
|
Hepimiz Farklı,Hepimiz Eşit
Hayat herkes için zorluklar içeriyor.Bu zorlukları yaşayan insanlardan bir kısmını,farklı cinsel yönelimi var diye bazı haklardan yoksun bırakmak,onların istek ve rızasını ilk sıraya koymaksızın tedavi etmeye niyetlenmek, zaten zor olan hayatı daha da zorlaştıran bir tutum olacaktır. Atomu parçalamaktan daha zor olan toplumsal önyargılar nedeniyle farklı cinsel yönelimde olan bir çok yurttaşı ; ayrımcılık ve damgalanma ile karşı karşıya bırakmakta ,maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkından yoksun bırakma tehlikesini taşımaktadır. Hatta bu ayrımcılık ve damgalanma öyle bir boyuta gelebilir ki,toplumu korumak düşüncesi farklılık yaşayan bireyleri korumasız bırakabilir.Bu durumda bu farklı grupları toplumun ayrımcı tutumuna karşı korumak gerekliliği ortaya çıkabilir. Farklı cinsel yönelimde olmak ve HIV/AİDS'den sorumlu tutulmak ise ayrımcılık içeren örneklerden biridir. HIV/AİDS cinsel yolla(Kan yolu ve doğumla geçiçi tartışma dışı bırakarak) bulaşan kronik bir hastalıktır.Cinsel yolla bulaşan bir virüs,olabilecek bütün korunmasız cinsel ilişkiler yoluyla bulaşır. HIV/AİDS'in sadece eşcinseller arasında geçtiğini düşünmek,bulaşma ihtimali olan tüm diğer kişileri korunmadan uzak tutmak anlamına gelebilir. Sağlık Bakanlığı verilerine Göre: Ekim, 1985 – Haziran, 2006 tarihleri arasındaki dönemde bulaşma aşağıdaki gibi belirlenmiştir.(2412 vaka) 1-1279 vakada heteroseksüel (Karşı cins ile cinsel ilişki )yoluyla virusü almıştır. 2-709 vakada bulaşma yolu belirlenememiştir. 3-197 vakada bulaşmanın homo/biseksüel ilişki yoluyla olduğu tahmin edilmektedir. 4-117 vaka damar içi madde kullanımı yoluyla HIV ile infekte olmuştur. http://www.unaidsturkiye.org/index.p...=55&Itemi d=1 Görüldüğü gibi eşcinsel ilişki yoluyla HIV/AİDS bulaşı % 8.16 dır. Bu oran 2000 yılında da yaklaşık aynıdır. http://www.sabem.saglik.gov.tr/kaynaklar/3546.pdf Yine tanı alanlar içinde kadınların sayısının 750 olması ve tüm bulaşlar içinde şu anda % 31 oranda kadın olduğu da dikkat çakıcidir. Yine çocuklarda da HIV bulaşının artması görünen bir gerçekliktir.Böylece HIV/AİDS koruma programının hedefleri daha açık bir biçimde görülebilecektir. Yani kısacası eşcinsellerin HIV/AİDS den sorumlu tutulmaları terkedilmesi gereken bir düşüncedir. Yine bilinmesi gereken diğer bir konu tedavi alındığında HIV taşıyıcılarının herkes kadar sağlıklı bir yaşam sürmelerinin mümkün olduğu/olacağıdır.Henüz tedavi olanaklarının bilinmediği döneme ilişkin bilgileri ve akılda kalan kötü görünümleri değiştirmenin zamanıdır.HIV tedavi edilebilen kronik bir hastalıktır. Eşcinsellerin günün birinde tedavi edilebilecekleri ihtimali yanında çok fazla gerçek ,çok fazla büyük ve uluslararası bir bir sorun olan HIV/AİDS ile mücadele etmenin yolu eşcinsellik ve eşcinsellere ayrımcı tutum sergilemek olmamalıdır. Yanlış bilgilerden doğru bir sonuç alınamayacağı düşüncesi ile bu satırları yazdım. |
17-12-2007, 12:59 | #85 |
|
Eşcinsellerin Dernek Kurması Ahlaka Aykırı Mıdır?
Bu sorunun temel amacı insanların toplumsal baskı altında kalarak (aslında burada toplumsal tanımlaması da yanlış, çoğunluğun kabul ettiği tanımlaması da.) izin vermezdim demeye yönlendirmek mi?
Ben hiç kimsenin hiç bir şey yapamayacağını düşünüyorum. Çocuklarımızı kendi istediğimiz gibi yönlendirebilseydik hiç bir sağcı aileden solcu çocuk, hiç bir solcu aileden sağcı çocuk çıkmazdı. Hiç bir aileden de eşcinsel çıkmazdı. Ama bunların hepsi oluyor. Bu çerçevede hiç bir şey yapmazdım. Yapamazdım. Bir şey yapmak gibi bir hakkımın olduğunu da varsymıyorum. Evet o benim çocuğum. bu sadece kan bağını belirleyen bir saptama. Ama o bağımsız bir birey. Benim çocuğum olduğu için (benle kan bağı olduğu için) benim istediklerimi yapmak zorunda değil. Bağımsız bir birey olarak kendi istediklerini yapmak gibi bir hakkı var. Saygılar. |
17-12-2007, 13:01 | #86 |
|
kanunlar
Türk Hukukuna ve Türkiye'nin üst mahkeme olarak kendi isteği ile kabul ettiği Avrupa İnsan Hakları Mah.kararlarına ve AB mevzuatına göre adı geçen derneklerin Türkiye de kurulmasının önünde hiçbir engel yoktur ,......'reddine ....kapatılmasına .....v.s İBARESİ geçen tüm kararlar ve ara kararlar hukuka ayrıkırıdır.
Burada hukukçuların adı geçen derneklerin hukuki durumundan çok dernek üyelerinin cinsel tercihleri yada cinsiyet durumları üzerinde yorum yapmalarını üzülerek izliyorum ve .Ahlak v.s ile başlayan cümlelerin buradaki konuyla bağlantısı olmadığını düşünüyorum.Biz hukukçular bu konuda böyle düşünürse vatandaş ne düşünür ne söyler. |
17-12-2007, 13:05 | #87 |
|
Sayın Erdoğan,
Bir de şunu düşünmeli: Varsayalım ki , biz kendi otoritemizi kullanarak kendi çocuğumuzun ad geçen derneğe destek olmasının (böylelikle dernekte olası olumsuz etkilenimlere açık olmasının) önüne geçtik. Bu derneğin ve varlık amacına yönelik farklı (...) bireylerin varlığını engelleyecek mi? Amaç yalnızlaştırmaksa, -görece- azınlıklarını vurgulamaksa, zaten bu konuda yeterince başarılıyız! Böyle bir engelleme ya da hoşnutsuzluk bildirimi, ailesinden gizleyerek derneğe yardım sağlama çabası içinde olan çocuğumuzu uzak tutmak istediğimiz alandan uzak tutmaya yetecek mi? Tüm yasaklamalar, sanılanın aksine, ilgi ve merakı çoğaltmaz mı? Yapılması gereken, yeterli donanımı yetişinceye dek verdiğimiz/vermiş olmamız gereken, çocuğumuza güvenmek, aykırı da gelse kararlarına saygı duymak, bizce kesin bir yanlışlık söz konusuysa dilimizden geleni anlatmaya çalışıp, sonra da özgür bırakmak ve nihayetinde olumlu ve olumsuz seçimlerinin arkasında durmak değil mi? Koşulsuz sevmek bunu gerektirmez mi? Saygılarımla... |
17-12-2007, 13:29 | #88 |
|
Habibe Hanıma ve Ferda Hanım"a da aynı soruyu,tek kelimelik cevabını almak isteği ile soruyorum,lütfen samimi ve tek kelime ile : Genel ve olması gereken ideal ebeveyn davranışlarının tarifini değil,bu derneğe demokratik ve eylemsel destek vermek üzere çocuklarının devam ettiğini öğrendiklerinde tavırları ne olurdu? Kendi duygu ve tepkilerini yalın olarak tek kelime ile belirtmelerini isterim : Samimi bir cevap beklentisindeyim.
|
17-12-2007, 13:46 | #89 | |||||||||||||||||||||||
|
|
17-12-2007, 13:49 | #90 | |||||||||||||||||||||||
|
Sayın Olguner, Aynı soruyu herkese soracaksınız anlaşılan... Ancak yine herkesten istediğiniz cevabı alamayınca samimi bulmayacağınız da anlaşılmaktadır. Habibe Hanım ve Şehper Hanım'ın (Ya da bir başkasının) tavırları olumsuz olsa ne olacak? Eşcinsellerin dernek kurmalarını engellemek için yeterli bir gerekçe olacak mı? Siz sormadan kendi adıma sorunuzu yanıtlayayım. Benim çocuğum okulda "AİDS ve Uyuşturucu ile Mücadele Kolu" başkanıdır. Böyle bir birimin olduğundan bile habersiz olduğum için yönlendirmem sözkonusu değildi. Çocuğum ne AİDS ne de uyuşturucu kullanmaktadır(En azından ben öyle biliyorum). Bir gün çocuğum destek için Lambda' ya üye olursa gurur duyarım. Size göre,insan hakları ile ilgili derneklere sadece hak ihlaline uğrayanlar mı üye olmalılar? Saygılarımla |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Hayâ, Edep ve Ahlaka Aykırı Müstehcen Kadın Kıyafetlerinin Men'i Derneği | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 26 | 21-08-2009 10:57 |
İcra Müdür ve Müdür Yardımcılığı Sınavı | Av.H.Sancar KARACA | Adliye Duvarı | 12 | 21-04-2009 13:27 |
[TÜRKİYE 301. MADDEYİ TARTIŞIYOR] Düşünce suçu ahlaka aykırıdır | Hasan Bahadır Büyükavcı | Hukuk Haberleri | 3 | 11-03-2007 23:41 |
Biber Gazının Taşınması Hukuka Aykırı mıdır? | avzehra | Hukuk Soruları Arşivi | 0 | 31-10-2006 12:58 |
M.K.Tartışmaları-Eşcinsellerin Evliliğine Engel Var Mıdır? | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Aile Hukuku Çalışma Grubu | 7 | 14-06-2003 12:49 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |