19-06-2009, 20:43 | #1 |
|
Sıfıra Yakın
Hecr-i Suzan
Ey ibtidam! Varlığın meçhuldü, ne sesin vardı ne nefesin, Tanrı misafiri olup esrarını sakladı Sonra kurak bir toprağa sızdı her bir nesirin, Büyüdü, usulca çağladı ve usulünce ağladı. Ey iştiyakım! Bir arzudur ki odaları Mekteb-i Yusuf olsun evin, Huzur-u Nebi'ye girmeden edeple izin isteyen Cibril gibi, Her gün bitiminde gelişinizi heyecanla bekleyen, Sizin Rahle-i tedrisinizde oturup varidatınızla meşk etmek gibi. Ey zevk estetiğim! Nur topu gibi bir kerim getirmiş dünyaya valideniz, Meleklerin öptüğü elleri ayrı güzel, gözleri ayrı gazel, saçları desen tam örmelik, Bense bunları Fizan’dan gören ve öpen bir edepsiz! Son nefesinizi vermişken bile eminim silüetiniz tam görmelik. Ey fikir derinliğim! Formüller ve sayılar sıraya girerdi tanısalar Seni, Oysaki Sen halkla ve hakk’la ruberu olmayı seçtin, Teori ve analiz Senin beyanınla ne de güzel, Vakıa Sen, kendi fikir derinliğini bile çoktan geçtin. Ey gönül hassasiyetim! Bir sizi özlerken ölüyorum bu kadar, bir de sahib-i ezelimi Cıvıltılarım kıygın matemlere tebdil ediyor ya bazen, Göklerden nasr dilenen toprağın suya busesi gibi İntizarım bir sepet mesrur-u zehraya açıyor ya bazen. Ve Ey intiham, Sana dokunamayacak kadar perdenin ötesindesin, Hicran kurşunlarının zıpkınladığı işte bu yüreğim, Lutfeyle! ..Hiç değilse ötelerde vuslat beri gelsin, Ne yaşayan bir diriyim ne de teneşire yatmış meyyitim. 2 Mart 2009 Bromley Puresoul |
19-06-2009, 20:46 | #2 |
|
Kilitli Dilim
Biliyorum...yüzüne baktığımda utanacağım şeyler yazmamalıyım, Susmalıyım ya da alegorilerle örülü konuşmalıyım hep, Kelimelere anlamlar yuklemeli ve çözmeni beklemeliyim Gözlerine asla aşkla bakmamalıyım, Tenini koklamayı ve dizlerinde uyumayı hayalime misafir etmemeliyim. Yüksek seste sarkilar söylenirken ve bu kadar yaklaşmışken bile bana, Fırlayacak gibi atan kalp atışlarımı teskin etmeli ve Yüreğimi gözlerimden olaki okursun diye süngü çekmeliyim Uçurum uçurum gözlerine bakan ben olmamalıyım Sen beni bindirdikten sonra taksiden inip sokaklarda peşinden yürüdüğümü saklamalıyım, Bir de, o şehri sadece senin için yakabileceğimi kimse bilmemeli Sevgini namusum gibi korumali ve ellere ifşa etmemeliyim Ki babasının kaderini paylaşan bir Hindistan sürgününde gözlerimi açmayayım, Doğru, aşka müthiş bir istidadim var, İçinde volkanlar patlayan bir mağma yüreğim var, Belki artık ne aşktan ne hicrandan dem vurmamalıyım, Sadece tek bildiğim Aşk vuslata düşmandır olmalı. O yüzden Kerem ve Aslı’dır, Ferhat ve Şirin’dir, Romeo ve Juliet’dir ya, Aynı evdeyken, yanıbaşındayken bile eşini özleyen kadındır ya aşk. Yoksa telefon rehberlerine 'Aşkım' diye kaydetmek degildir o, Her gün bin kere sevdiğini söylemek isteyip te hep kendini tutmaktır işte. Hülasa, senin dilini ve dil’ini çözmek istesem de, buna hakkım olmamalı, Belki de artık dudaklarından ismimi duymanin hasretini anlatıp durmamalıyım. 18 Mart 2009 Anerley Puresoul |
19-06-2009, 20:48 | #3 |
|
Mart'a Dair
Bugün Mart’dayım O ki, Şubat’in soğuğundan alır ilhamı, Selefin müşahedesi, yüreğimize pırangalar kuran, Şuurumuzu felçleştiren darbelerle On İkisi’nden vuran, Terkedilişi de On’undan yakalayan, Sevgili gider, o ise yağız delikanlı olur bütün endamıyla durur da Aslında bize neler neler fısıldar da, Olamayız yine de onun vus’atli tercümanı. Bugün hastayım Ritmik atişlarin gayrı hamisi değilim, Ufak bir zelzele yıkıyor bir parça sinerjimi Dikili dudaklarım lal ediyor ifademi Yoksa aşk, sevgi, sadakat külliyyen ziyade mi? İzin ver, küflü ruhum nurlansın gönlünün şavkında, Şifayab ellerini hissedeyim ağrıyan başımda, Hekimsiz reçete, reçetesiz hekim, zelilim. Bugün yastayım Keman’ın kıyık sesi oynaşta içimde, Foklara olamadığım için can yeleği, Beynime kazınır onun o medet diyen bedeni, Safiline düşer ya Mart’ın cemreleri. Matem besteleriyle rakseder bir yandan çekirge yüreğim, Lakin, bilgeliğe sekte vurur diye endişeliyim. Bilirim kalmaz takatten eser bileğimde. Bugün kardayım Altı köşeli kristal tanelerinin sevimli yüzü, Gün gelir ayırır yarini yareninden, anayı evladından, Helikopterlere mezar olup don tutan sevdalardan, Son nefesini vermek ister belki de en sevdiğinin kollarından. Sana kırgın mıyız bilmem, ey yaratılış harikası! Bütün beyazlara meydan okuyan onun farikası Arş’a yükselir matemler, kalır geride bir tutam hatırası. 27 Mart 2009 Anerley Puresoul |
19-06-2009, 20:49 | #4 |
|
UFAKLIK
Nihayet gelmiştir beklenen ziyafetçi “Inga”’larıyla işkence eden Mısırlı trampetçi Servisin dışındaki ziyaretçilerini görmüş gibi, Başını yatağından kaldırıp selam verir serdengeçti. Tahkik eder ne varsa etrafında Pati pati yürüyen kırmızı ayakkabılarıyla Kırmadan, yıkmadan, çarpmadan, Cezası ömrünce şarkılar söylemek olan Doğduğum mahallenin o çocukları, Şimdi hangi evde, hangi eşle,hangi işte? Fransız komşumuzun öğrettiği piyano Şimdi hangi antika vitrininde. Mamam örgü örmeyi, kaneviçe işlemeyi öğretmedi Belki iyi bir Kenan kızı da değilim hani, Her ay yari görsün diye cam silen kızlardan da, Al yazmam da olmadı, ak bohçam da. Ama annem aşkı öğretti bana ve haskalayı, Hasretin serumunu yudumladım ondan, Gerilememeyi, hele asla duraksamamayı, Öpmeyi efsunlu bakışlarından, dokunmadan. Pamuk bulutlardır kollarına alıp sarmalayan beni, Ki kimsenin buna şecaat arzetmediği, Şartsiz, sorgusuz, sebepsiz Bir teşehhüd miktarı, fazla değil. Mağlup olmuş bir Ezterim ben, İkinci bir taarruza çıkmaya mecalim yok, Geride bıraktım; sürgünü, çocukluğumu, terkedilmeyi, Tek aşkı bırakmaya takatim yok. 30 Mart 2009 C.Palace Puresoul |
19-06-2009, 20:51 | #5 |
|
SELVİMSİ RÜTUŞLAR
Küçükken selviler gördüm sular akan gövdesinden Onların ağladığını söylerdi okuldaki çocuklar Mağrurdur hani, indirmez başını göklerden Dile gelse de anlatsa içindekileri tomurcuklar Kuruyor, kuraklaşıyor her yer dokunduğum Söyle,zaten oruç tutmuyor muyum yeterince? Susuzum, suskunum, her gece uykusuzum Bari şah damarıma dokunma keyfince..! Şafak sökünce eşkıyalar basar kervanı İrili ufaklı ne varsa yağmalarlar heybemde Ölünce de durmaz fincancı katırları Börtü böcekler oynaşır çürüyen bedenimde Bana beraat haram gönül hapishanesinden, Leyalinsiz kapalı görüş günleri payıma düşen Sevgili gidince sürgülenir ardınca kapılar, Sadakat, aşk ve hicran mahkum arkadaşlarım eşlik eden 9 Nısan 2009 Crystal Palace Puresoul |
19-06-2009, 20:51 | #6 |
|
Mayıs!
Adını bereket Tanrıçasından alan yazın selefi İşte bugün o mucizenin sene-i devriyesi Sevdim de yarattım dedi, kenh-i mahfuz idi Kırdı, yıktı...işte bozguncunun ta kendisiydi. Hani derler yıldızlar hep kayar , Öyle olsa olur mu arkadaşları, gökteki yıldızlar Velev ki melek olsam yine arşı bırakır, tuttuğun yol tutarım, Bende istihza yok, şaştığıma şaşanlara şaşarım! Notalarını besteliyorum etnik bir müziğin, Siz insanlar, kırmayın trampetini çekirgenin Kendim gelemedim, hani çok özlerdim ya, Küçük bir pakete sarıp geldim kendimi sana. Heyhat mumlar yakmaz beni...çoktan eridim Zulmette kaldım kah düştüm, ışığı gördüm kah yüceldim İlmek ilmek aktım şimdi dibindeyim mumun Görememen bundan, yaklaştırsan da zuhurun. Ya Rab, aşkını haketmek için ne yaptım, Oysa ben bir hiçtim, varlık elbisesini giydirdin, Ben Belkıs gibi yanıldım, elbisemi kaldırdım Sense bana seni seveni, senin de sevdiğini sevdirdin. Iste gördüm onu! Kıran tuvalet, gözlüklüydü sevgili Baş öğretmen gibi tahtada anlatıyordu dersi Hoyratça nışanladı harflerini bana, Akşam olup ta güneş guruba kavuşunca. Taptuk gibi beklerim, velakin Emre değilim, Yunus girerse ağzımdan, incitmeden severim Vasla dair niyazım; ne ben senden once irtihal edeyim, Ne Rab benden once kabzetsin ruhunu , acınla bileneyim. 3 Mayıs 2009 Anerley Puresoul |
19-06-2009, 20:53 | #7 |
|
ZİRVELER VIZ GELİR
Keşke bu arabalar gibi vızır vızır olsa Vın deyince geçse, üf deyince uçsa, Gölde kurbağaların yediği çekirge olsa, Yenilse, yutulsa ve unutulsa. Dağlar ve kayalar vazgeçilmezim değil Hani olur ya, belki sevdanın ağrısına merhem Bir tek senin aşkına yemin ederim, başka değil Şahit olsun arş-ı ala, yeryüzü hem. Efendim, güzide boğazın acıtmasın söyle, Ben yutkunurum onun yerine, Bütün sigaralarını ben içerim, Ve ağrırım kıymetli başın için Gözden ırak olan, gönülden ırak mı olur hiç, Kim dediyse hem hovarda, hem de bilgiç, Ne Shield, ne Olimpus, ne Karakoram Velevki düşsem mağmaya yinede acır yaram Aşk kazanır diyene ne demeli, yalan! Senden sonra tövbeliyim aman, Ağaçlar ve kayalar yasak değil Hem sarılırlar hem öperler alnımdan 31 Mayıs 2009 New Cross Gate Puresoul |
19-06-2009, 20:54 | #8 |
|
Haziran’da Üşümek...
Çiçekler çok oldu açalı ağaçlarda Meyveye niyetleri yok mu acep durmaya Hechecikler ümitle geldiler bu düz bayıra. Sana nefes’im, sana mestim, hem de sermestim... Havaya mı yoksa kayaya mı okyanusun öfkesi Sahile attığı ölü martılar neyin sillesi, Kaşlarını çatar durmadan bulutlar silsilesi Sana Şirin’im, sana Leyla’yım, sana Zühre’yim. .. Her geçişimde 238 no’lu köprüden Uzatır başımı bakarım istikbale maziden, Trenler alsa beni, götürseler bu meskenden, Sana muhayyerim, sana hicazım, sana kürdiyim... Üşütür beni yakışıklı Haziran, Keşke ciğerime de serpse ne olur bir an, Ne fayda, artik çoktan ettim iman. Sana kalem’im, sana mürekkep’im, sana defter’im... Nedir bu aşk ırkçılarının çelikten sözleri, Aşk fırtınadır, sevgi durgun limandır öyle mi? Su ile çimentoyu karamadıysan suç bizde mi? Sana Kudüs’üm, sana nur’um, sana şeb-i aruz’um... 18 Haziran 2009 Anerley Puresoul |
19-06-2009, 20:56 | #9 |
|
İfkin Arefesi
Takvimi belli olmayan bir güne şafak sayıyorum Her yeni güne sensizlikle uyanıyorum Hemen her vuslatın firakına gebe heyhat Artık külliyyen meyus ve meş'um yaşıyorum Sessiz çıglıklarım arzı ihtizaza getirdi Arş agladı, damlaları maşukuna indirdi Namlunun ucu bile bu kadar yakmaz idi Bu zıpkın beni Züleyha'dan beter eyledi Vakıa, Züleyha aşk-i ilahi'ye erdi Yakin ile birlikte Yusuf'una erdi Titrek bir güvercin gibi sektedeyim İfkin arefesinde beklemedeyim Atlantik'ten bir gemiye binsem Dağları ve adaları bir bir geçsem, Marmara'nın berisinde beklediğini bilip, Huzur bulduğum huzuruna ersem! Heyhat! 27 Ekim 2007 Anerley Puresoul |
19-06-2009, 20:59 | #10 |
|
Uçak Serüveni
Bir tufan vakti geldi ötelerden Sanki tanıyordum kendisini ezelden Dikkatlice bakmak isterken Geldi aklıma ve kalbime ki birden Bu deniz gözler ruhlar aleminden Hani ervah-ı alemde ruhlar buluşurmuş, Dunyada tekrar birbirlerini bulurmuş Orta nokta neresidir diye sorursalar Kalp pusulasının gösterdiği sütunmuş Neden bakamıyorsun dedi öncülerden bir öncü İffet..! dedi, haya..! dedi sözcülerden bir sözcü 'İffet nedir ki seni bana baktırmıyor Muhabbete engel teşkil ediyor? ' O iffet ki yanakları pembe pembe kızartır O ki bir kadının sahip olduğu en guzel pırlantadır O ki makyajın renginden çok daha efdaldir Çünkü o orjinaldir, içtendir ve menşe-i kalptir Ihfayı sevmem dedin, bana izhar lazım Sevgiden açıkca dem vuran lazım Sorarım sana mücevherat nerede saklanır? O mücevherata ki cümle alem mi odaklanır? Deniz gözlerini kalbime nakşeder misin? Bu serçeyi alıp senin kalp kafesine hapseder misin? Yoksa durup Marmara'dan öylece seyreder misin? Sahi sen nesin, kimsin ve kimlerdensin? 20 Ocak 2007 Anerley Puresoul |
19-06-2009, 21:01 | #11 |
|
Neyzen
Gökler ötesinden gelen ilhamın esintisinde miyim Yoksa sessiz esen Lodos'un terkisinde miyim? Vakıa sen içimde bir ney, Bense seni üflemeye çalışan bir neyzenim! Her karede senin silüetin sevdiğim, Ne zaman bitecek bu kabus dolu günlerim Bir ömür boyu devam edecekse de beklerim Ardından gittiğin yolda sessizce izlerim Yüreğimdeki patlayan volkanların sesiyim, Cezbedici bakışlarının daim tesirindeyim Gel ve hasta ruhuma merhem ol sevdiceğim Eridim mum gibi gölgesinde bu hasretin sensizim! Sevdiğim...! 2 Aralık 2007 Crystal Palace Puresoul |
19-06-2009, 21:09 | #12 |
|
Nur ve Gül
Titrerken Şubat'ın soğuk bir gecesinde, Henüz ayak basmışken bu sevda ülkesine, Kapıdan içeri giriverdi İstanbul hanımefendisi İçimizi ısıttı onun o nurdan hüzmesi. Kristal bir saraydadır maişeti Öyle ki kara gözlerinde yatar dehlizleri Karadenizde gemilerin mi battı? dert etme, Asa-yı Musa olur birazdan elleri. Çilede Züleyha, iffette Meryem Baharların en nazlı gelinciği her dem Teslimiyette Hacer, hıllette İbrahim, Suhuletlidir onunla olmak hem-dem. Gülistanda açan mütevazi bir güldür, Bülbülün gül olmaya namzet fakat hürdür, Başı mabuddan gayrısına dik sözü sözdür Karanlıklara diş bileyen bir nurdur. Nur Allah'ın, Gül ise Habibinin Toplamış kendisinde iki ism-i mübareğin Işıklardan bir ışık, güllerden bir gül Ne güzel bir temsili kelime-i şehadetin. Bizim için ayrılıklar firkat-ı muvakkattır, Numunesi dünyada, meyvası ukbaya hastır Okyanusun bitip karaya ulaştığı yere de gitse, Onu Atlantik'te bekleyen mihmandarları vardır. 8 Ağustos 2008 Anerley Puresoul |
19-06-2009, 23:58 | #13 |
|
Geç Geliş
Musa vurunca asasını açılır mı bir yol Geçit verir mi Atlantik'ten bir kol Ömrüm sensiz geçecekmiş dediler Aşk'ın vuslatı haram diye infaz kestiler Dedin on üç yıl evvel sana oldum vasıl İlk görüşte tanıdım bana sorma nasıl Seni alıp cebimde saklayayım Kimsecikler görmesin seni kıskanırım Geç geldin kışta geldin dedin bana Sen de erken gelmişsin yazda pekala. Artık hicranla seni intizardayım Ötelerde kavuşma niyazındayım! 30 Kasım 2007 Crystal Palace Puresoul |
20-06-2009, 09:58 | #14 |
|
....Atatürk hava limanında çok yoğun olmama rağmen yazdığınız şiirleri okudum,daha mükemmel şiir geleceğinizin ayak seslerini duyar gibi oldum....
.....Başarı dileklerimle saygılarımı sunarım.... akdevrim.20.06.2009.istanbul.Atatürk hava limanı. |
20-06-2009, 13:52 | #15 |
|
Cok tesekkur ederim, cok mutehassis oldum Sn Erdogan. Aslinda bunlara siir demiyorum ben.. Sanki siir deyince usta sairlerin eserlerine hakaretmis gibi geliyor. Hele hele sairlik bana cok fazla buyuk bir gomlek. Hassaten, Turk Nazim sairlerini oldukca yogun okudugumu inkar etmem. Bununla birlikte edebiyatci degilim, hele Turk Edebiyatina ve dile hakimiyete dair cok eksiklerim oldugunun da farkindayim. . Bu yuzden elestirilmeyi, bir sanatci'nin veya edebiyatcinin tavsiyelerini dinlemeyi cok isterim. Yine de Martin Luther'in dedigi gibi; "Insanlarin ruhsal ve ahlaki egilimlerini degistirmek icin edebiyattan daha etkili bir sanat yoktur.Cunku bir insani oldugu hale getiren sey ogrenimdir. Bu yuzden iyi bir ruhla yazilmis eserler bana uygun goruluyor". Ben de ahlakimi suphesiz edebiyata vukufiyetten degil onu duzeltmek icin ugrastigimi soyleyebilirim. Fakat onun son sozu de onemli benim icin. Yazarken yasamali ki insan ancak ortaya bir ruh cikabilsin, okuyan da bunu hissetmeli.
Siirimsiler, yasadiklarimdan varestedir. Ancak goruldugu uzere hepsi serbest siir. Maalesef edebiyat ve siir bilgisi olmayan biri olarak ortaya ancak bu kadari cikabiliyor. Iltifatlarinizdan cok her turlu katki ve elestiriyi de bekledigimi belirtmek isterim. Saygilarimla. |
20-06-2009, 14:37 | #16 |
|
tebrik ederim. gerçekten güzel şiirler. sanırım biraz tasavvuf sezinledim, biraz isyan, biraz teslimiyet..
|
20-06-2009, 14:47 | #17 | |||||||||||||||||||||||
|
Sn Turk, Evet mistisizm alasimli, isyan ve teslimiyet dolasimli diyebiliriz tabiki. : ) Saygilarimla |
20-06-2009, 20:08 | #18 | |||||||||||||||||||||||
|
İyi ki edebiyat ve şiir bilginiz yokmuş. Ya olsaydı. Şaka bir yana yukarıdaki mesajınızı okumadan şiirlerinizi okumuştum. Herhalde aşırmadır dedim. Çünkü yaşınıza göre kullandığınız dil fazlaca gelir, diye düşünmüştüm. (Eleştiri değil, hayranlık) Üyemiz olan, Usare1 özellikle ilk şiirinizi görmesin. Bayılacağından eminim. Onu da tanımadan önce, 60 yaşında sanıyordum. Bereket sizin fotoğrafınız var da yanılmadım. Elinize, yüreğinize, beyninize sağlık. Çok güzel şiirler. |
20-06-2009, 20:49 | #19 | |||||||||||||||||||||||
|
...şimdilik düşünce dağarcığımdan bu kadar!... saygılarımla... akdevrim.istanbul. |
01-07-2009, 16:03 | #20 |
|
Bir Kaç Lakırdı...
Aşk ve şeref muharebede karşılaşır, İki tarafın elçisi gelir, savaşmadan anlaşır Sorarlar birbirlerine, hangisi yakışır Ve işte aşk geri çekilir, şeref kazanır Kül ve izmarit mahkumdur bir çöpte nihayete Tabla yıkanır ve bir dahaki küller için kullanılır Eskisinden eser kalmaz, bir rafa kaldırılır Kimse bilmez oysa, külden de çamaşır yıkanır İmansız, dumansız, son demde çırpınır Derken ruhu ruhuma değen adam çıkagelir Kütüphaneler yıkılır, ansiklobediler yırtılır Hayat sol tarafına kamburlaşmış bir yaşlıda bitiverir Bir labirente düştüm, sağım solum Çıldırtan düşlerim, renksiz soluğum Buradan çıkış ne yapsan "imkansız" kuzum Haşa!O’nun kudretine şüphe yok, ben ufuksuzum Keyfiyyetimi unutup şarapta Besmele çekesim gelir girizgahta Tahayyülüm çok zorlanır, savulun Bana Farabi versin ders-i kanun Bütün hücrelerim, ez cümle latifelerim Ne söz, ne vaat, ne yemin beklerim İnmem istenirse ilk istasyonda inerim Paslı kulaklarıma bir ezan, bir senin sesin işlerim Puresoul 1 Temmuz 2009 Beckenham |
09-08-2009, 23:33 | #21 |
|
SAATLER VE KALPLER
Yirmi üçü yirmi üç geçiyor saat. Doğduğu ayı ise henüz beş geçiyor Saçları kaşlarından daha açık olan bir kadın, Öylece oturuyor bilgi makinesinin karşısında Bir Sezen Aksu dinliyor, bir Funda Arar’la demleniyor Rosie’ye babasını yalnız bıraktığı için kızıyor, öfkeleniyor. Evinde aşık olduğu Mevlana’nın Rübailerini mütalaa eden, Titreyen elleriyle Türkçe ilahileri notalarıyla söyleyen Atölyesinde Arap dilinde Rabbisinin ilahilerini işleyen Benim mesleğim dogramacılık, yani Zekeriya gibi diyen Yetmişinde bile edeple oturup misafirlerine şarap ikram eden Gülünce kalbinin ışığı görülen Richard’a ağlıyor. Yetmişlerde bir genç kız olsam hareminde Sakini olurdum yüreğinin, dizinin dibinde Ekliyor,ne kızın, ne oğlun ne eşin gibi bırakmazdım Belki de bu yüzden hayatta iki kişiye kahrolur işte Sevdiği başkasının kollarında uyurken acı çekene Bir de evlatları tarafından terkedilmiş ebeveyne. Gece yarısını gösteriyor saat Birazdan hangi evde saadet bir kabağa dönüşecek Kalbi deşen on iki laf edip bu iş bitti denilecek İhtimal çocuklar farelere inkılâb edecek Sözleşme fesh olup bir sıçana benzeyecek Şirin elbiseler yırtılacak, eskiciye verilecek Ricat etmek isteyen ötekinin ayakkabı çiftini getirecek . Kırık kütüphanesinin mütevazi saati Gösteriyor dördü ya da beşi. Saatin tik takına düet ediyor şimdi de kalbinin sesi, Değil mi ki arz'daki bütün saatler ve kalpler cinsiyetten beri, Sözüm ona herşey nizamda ve her nesne intizamda Ya tenakuz niçindir su dokusunda? Artık saat, sabahın nurunu müşahedede Horozların ötmediği ,hissedildiği minaresizliğin İnatçı bulutların, dudağını büken kimsesizliğin Geceleri hiç siyaha çalmayan gökyüzünde En güzel kuşları uçurma hevesinde Birazdan göreceği siyah beyaz düşünde. 5 Ağustos 2009 Anerley Puresoul |
10-08-2009, 13:00 | #22 | |||||||||||||||||||||||
|
Sn Erdogan, Dusunceleriniz icin tesekkurler. Ben sizden bu noktada daha farkli dusunuyorum. Fakirane kanaatimce hemen hemen butun diller siire yatkindir. Bilakis Ingiliz edebiyati ve Alman edebiyati bunlara en guzel ornektir. Milton John, Pope Alexandar, Marlowe Christopher, Housman Alfred Edward, William Sheakspeare beni cezbeden sairlerdendir. Yine Almanca da o kadar guclu bir dildir ki (zaten Cermen dillerin anasi) Diaspora'daki Askenaz Yahudilerinin yazdigi siirler (ki ben annem almanca bildigi icin bana tercume ederdi) insanin cigerini sizlatir. Bugun Oxford Universitesinin Hukuk bolumune basvuru yapan aday ogrencilere giris sinavinda (LNAT) ve sonrasinda mulakatta Hood Thomas ve William Sheakspeare'dan siirlerin aciklamasi yapilip uzerinde sairin siirdeki metaforuyla gercek hayattaki bagin aciklanmasi beklenmektedir. Orhun Kitabelerinin de siir dilinde yazildigini dusunursek, Kral Suleyman'in eslerine siirler yazarak onlari mest ettigi, Isa'nin havarilerinin birbirlerine baskasi tarafindan anlasilmasin diye siir yazarak anlastiklari, Suleyman'in mabedi yapilirken tas iscilerinin kendi ogretilerini alegorik, metaforik ve poetik bir sekilde taclandirmalari yine Islam peygamberinin yasadigi donemde Araplarin adeta siirle konusup atistiklari, hatta ve hatta bakiniz Hz Pir bile kendisi Turk olmasina ragmen Mesnevi'yi Farsca yazmis olmasi ve dolayisi ile Turkce siirlerin esinlenme kaynagi Farsca iken sizin dunyada baska hic bir dilin Turkce kadar siire yatkin olmadigini ifade etmeniz talihsiz bir yorumdur. Turkce siire yatkin bri dil olabilir ama siirsel degildir. Siirsel veya poetik olan dillerin basinda gelecekse Farsca, Arapca, Aramice ve Ibranice gelir ki Turkcenin bu dillerden olan kelime adaptasyonunu dusunecek olursak ana sair'in hangi dil oldugu ortaya cikar. Hurmetlerimle |
10-08-2009, 13:58 | #23 |
|
Ne güzel. Ne güzel insanlarsınız.
|
11-08-2009, 20:50 | #24 | |||||||||||||||||||||||
|
Oyle dileyince oyle oluruz belki hep beraber |
15-08-2009, 17:50 | #25 | |||||||||||||||||||||||
|
|
02-09-2009, 10:00 | #26 |
|
ŞEFKATLİ ŞEHİR
Kulağıma neler fısıldıyorsun öyle Yüzüme ne güzel bakıyorsun Seni yönetenlerin elinde Hürriyetine pırangalar vurulduğu halde Misafirlerini ne güzel karşılıyorsun Hoş buldum, gönlümü hoşça tuttun Sende yeniden, bir kez daha doğdum Şükranların en güzelini sana sundum Abide şehir, asil şehir..Ankara İstanbul gibi hüzün şehri yapmayacağım seni Çünkü sen onun gibi şımarık değilsin Yeri gelir yedirirsin ekmegini soganla da Vefalı oğlusun vesselam, Ata’nın da, Ana’nın da Aşkı en güzeliyle yeniden öğrendiğim şehirsin Bazen bir Akdeniz kızı edasıyla sıcacık, şirin bakışlı Bazı bazı büyük taarruz endamıyla yakışıklı Özleyenin, belki sevenin yok senin İstanbul gibi Artık ben özlüyorum seni, ben seviyorum yetmez mi? Ankara... canım, cananım, cinanım, cihanım Ankara..! Sen; beklemeksin, sevgilinin arkasından izlemek Sen; susmayı bilmeksin, bilirken susmak Üç yüz on altı no’lu odadan gülümsemeksin Güneşine Yatağında uyuduğum, suyuyla yıkandığımsın Mantısını yediğim, dolmasını paylaştığımsın Sen dert, sen deva, sen hem mana, hem rayiha Çok bulandım, çok bunaldım, durult beni Ankara..! Ağladığına şahit olmadığım mütevazi şehir Ağlamayı yasaklayan, gülmeyi salıklayan şehir Azad edileceğin günü hicranla beklemedesin Taksicilerin tanık, halin benden beter Onca senelik mahkumluğuna rağmen Dudaklarını büküp bir çocuk gibi ağlamıyorsun İnadına değil yahu, içten gülüyorsun O mağrur halini görünce içim Sende yoğrulan hafim, zahirim Firavn’un sarayında Musa isem Bir sandala konup gönderilmişim Yoksa benim Asiyem sen misin söyle bana? İçimi saran, dışımı sarsan Ankara Sen konuşuyorsun, ben ise lal oluyorum Kesseler dilimi, yine de seç beni demem Al götür beni demem, diyemem Mana ve muhtevana da öylesine vakıfım ki Gözlerinin içi doluyor,yoksa bana mı öyle geliyor Rakı da içmedim ama..diyorsun Biliyor musun, sen bana sarhoşsun Konuşsan da sussan da zaten mazursun Çaresizliği en az sen kadar yaşıyorum Sürç-ü lisan ederim diye mi susuyorum Hayır, en güzel mukalemem sınıfta kaldı karşında Yahut sözsüzlüğüm özsüzlüğe mi delalet ne? Belki de benim sana en güzel tesellim, sükut huzurunda Ve işte vatana rücu vakti... Yine ve yeniden havalimanlarında karşılayan yok Uğurlayan yok, el sallayan yok Bir ayakkabı cilacısı çarpıyor gözüme Oturup onu temaşa ediyorum “Sen kaval mı çalıyorsun abla” Yok, bu aşkın sesi “ney” diyorum Seni bırakmak istemeyişimden Uçağa en son binen ben oluyorum Ve sana en son el sallayan da ben Valizimde ise onlarla ulufe ile “Her gidiş yine Bize’dir”i götürüyorum. Ankara...Yahya yüzlü diri Ankara... Puresoul 22 Ağustos 2009 Ankara Esenboğa |
19-09-2009, 04:28 | #27 |
|
Sevgi Dilenciliği I
Usanmak doğru bir tavsifse, Usandım sevgi dilenciliğinden, Şehir şehir, ülke ülke dolaşmaktan bıktım, Sevginin peşinden koşmaktan, Sonra da servet avcısı ithamına tokat olmaktan Bıktım habis ruhlu insanlara susmaktan, Nörolojik hastalara kıt-a dur’maktan, Susmayı bıraktım, konuşmaktan bıktım Vallahi billahi tallahi bıktım. Ne bir yüzüğe, hele hele tüzüğe Kafamı çevirip bakmadım ihtişamlı o yöne Dünyadaki en cahilce ve zalimce söylenmiş söz, “Zırnık koklatmayacağım” Heyhat, bunun tecellisi ne mümkün, Yerlerde ve göklerde ne varsa Allah’ındır Şüphe yok, O verir, alacaksa da yine O alır. Herşey durur, biter ve tefessüh eder Yalnızca ve yalnızca O baki kalır. Dilenciyim dedim ya sana işte, Parasını vereyim bana sıkı sıkı sarıl, Öp kokla beni, dizinde yatır, Hiç söylenmemiş ninniler söyle, Daha önce okşanmamış saçlarımı okşa, Titret beni, harf harf sars, Neyin eksik olur ya da neyin fazla, Zindana atsınlar, elektrikte şoklasınlar, Öderim keffareti neyse satır satır. 17 Eylul 2009 Gare de Strasbourg Puresoul |
19-09-2009, 05:20 | #28 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
|
19-09-2009, 08:19 | #29 | |||||||||||||||||||||||
|
Bu çok farklı, çok güzel... |
10-10-2009, 00:21 | #30 |
|
Aşk Katili
“Ben gidiyorum” dedi, Kadın alışkındı avdete Nasılsa gidip gelecekti adam Hep öyle yapmıyor muydu zaten Durup dinledi Adam devam etti “Gelmek istersen gel. Ama gittiğim yerde isteneceğini düşünmüyorum!” Kadın taşkındı hem de şaşkın Demek “balyoz yemek” dedikleri bu olmalıydı. Kapıyı çarpıp çıktı adam, Arkasında bacaklarına sarılı kadını orada öylece bırakarak. Sakaryalı “İnsan bir gün döneceğini düşünerek kapıyı asla çarpıp çıkmamalı” derdi. Öyle ya, bir gün dönünce hangi yüzle tekrar tıklayacaktı aynı kapıyı. Beklemek güzel değildir hayır, beklemek çok ağırdır, Ümit mi etsen isyan mı bir kısır döngüde sıkışıp kalırsın. İçten içe kemirir bir şey, gün geçtikçe erirsin, Allah’ın her günü , her gecesi sancıdan, Adım atacak yer yoktur kan, irin ve gözyaşıdan Ne haldesin diye soran olmaz, Çocukken bir yere çarptığımızda ver elini öpeyim geçsin der ya büyükler Büyüyünce artık öpen olmaz, Ögrenirsiniz iyileşmeyen yaranızla yaşamayı . Kış bitti, yaz bitti ve derken hazanda çıkageldi adam, “Yeniden başlasak” dedi titrek bir sesle, “Unutamadım seni, dahası senden sonrakilerle senin gibi olmadı Herşeyimi kaybettim senden sonra, bir tek sen varsan, Seninle tekrar zenginleşirim elimi tutup kaldırırsan” Başını kaldırdı kadın, gözlerini çiviledi adama “Aşkımın katili oldum ben! Ve bir katille de evlenmek isteyeceğini zannetmiyorum” Hayır hayır bu olamazdı söyleyeceği Pişman olmuş birine karşı kelimeleri daha itinayla seçmeliydi “Artık bir deprem daha yaşarsam bu sefer öleceğimi biliyorum, Hayatı ince bir ipeğe bağlı böcekle de geçmez ki hayat” Arifti, hemen anlamıştı ne dendiğini “Peki ama görüşelim oldu mu, iyi olduğunu bilmek istiyorum” Zaten kimselerle küs kalamazdı kadın. Pişman mıydı acaba, durdu düşündü. Değildi, bilakis olmadığı kadar huzurluydu Başkası olsa yine aynısını yapardı ve yapacaktı Biraz da hiç yaşamadığı sultanlığın keyfine bakacaktı Adamın arkasından öylece bakarken dökülüverdi ince dudaklarından “Beni aldatan erkeği bile affederim de, Hiç affım yoktur evlendiğine pişman olan herifle Kimsesizliğimi yüzümde şamar gibi patlatan ‘pişmiş’e.” 5 Ekim 2009 Anerley Puresoul |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Buyrun Burdan Yakın, Sönmesin Ama | Av.H.Sancar KARACA | Site Lokali | 265 | 02-09-2015 18:37 |
sigaraya yakın markaj | NİLGÜN SEYMEN | Site Lokali | 9 | 07-04-2007 16:34 |
yakın tarihlerde farlı kıymet takdirleri hk. | su. | Meslektaşların Soruları | 1 | 04-04-2007 13:06 |
Tck Ve Medeni Kanun Çelişkisi-Yakın ERTÜRK | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 0 | 22-11-2003 09:14 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |