Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Çaplı Taşınmaza Tecavüz Durumunda ve Raporda belirtilen Tehlikelere Rağmen Yıkım Kararı Verilmesi Hukuka Uygunmudur?

Yanıt
Old 07-10-2013, 11:41   #1
Av.İlker DOLGUN

 
Varsayılan Çaplı Taşınmaza Tecavüz Durumunda ve Raporda belirtilen Tehlikelere Rağmen Yıkım Kararı Verilmesi Hukuka Uygunmudur?

Uzun yıllar önce yapılan bir binanın komşu binanın arsasına kaydığı ve tecavüzün kal' i istemiyle açılan davada;

1. Bilirkişi raporu; 20 m2 (tecavüz alanı) x 2.000 TL (m2 birim fiyatı) = 40.000 TL (tecavüz edilen arsa bedeli) tespit edilmiş ve binanın (apartmanın) kal'inin; binanın yaşı, malzeme kalitesi, taşıyıcı sisteme zarar verileceği ve bina için tehlike yaratabileceği kanatine varıldığı bildirilmiştir.

2. Akabinde Mahkeme, tecavüzlü kısmın ifrazının imar mevzuatı açısından mümkün olup-olmadığını Çevre ve Şehircilik Bakanlığına sormuş gelen cevabi yazıda ifrazın mümkün olacağı kanaatine varıldığı bildirilmiştir.

Karar: Tecavüzün kadastro çalışmalarından kaynaklanmaması ve çaplı taşınmaza tecavüzde iyi niyetin korunmayacağı gerekçesiyle ifraz/temliken tescil taleplerinin reddine ve müdahalenin MEN'İNE karar verilmiştir.

Fayda-zarar dengesinin gözetilmemesi ve tehlikeleri açıkça belirten rapora rağmen yıkım kararı verilmesi nedeniyle kararı temyiz edeceğim fakat konu hakkında bilgi sahibi olan, yardımcı olacak ve ictihat paylaşacak meslektaşlara müteşekkir olacağım..
Old 07-10-2013, 13:31   #2
Av.Cengiz Aladağ

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan Av.İlker DOLGUN
Uzun yıllar önce yapılan bir binanın komşu binanın arsasına kaydığı ve tecavüzün kal' i istemiyle açılan davada;

1. Bilirkişi raporu; 20 m2 (tecavüz alanı) x 2.000 TL (m2 birim fiyatı) = 40.000 TL (tecavüz edilen arsa bedeli) tespit edilmiş ve binanın (apartmanın) kal'inin; binanın yaşı, malzeme kalitesi, taşıyıcı sisteme zarar verileceği ve bina için tehlike yaratabileceği kanatine varıldığı bildirilmiştir.

2. Akabinde Mahkeme, tecavüzlü kısmın ifrazının imar mevzuatı açısından mümkün olup-olmadığını Çevre ve Şehircilik Bakanlığına sormuş gelen cevabi yazıda ifrazın mümkün olacağı kanaatine varıldığı bildirilmiştir.

Karar: Tecavüzün kadastro çalışmalarından kaynaklanmaması ve çaplı taşınmaza tecavüzde iyi niyetin korunmayacağı gerekçesiyle ifraz/temliken tescil taleplerinin reddine ve müdahalenin MEN'İNE karar verilmiştir.

Fayda-zarar dengesinin gözetilmemesi ve tehlikeleri açıkça belirten rapora rağmen yıkım kararı verilmesi nedeniyle kararı temyiz edeceğim fakat konu hakkında bilgi sahibi olan, yardımcı olacak ve ictihat paylaşacak meslektaşlara müteşekkir olacağım..

Yargıtay'ın yerleşmiş içtihatlarına göre "Çaplı taşınmaza elatmada iyiniyet korunmaz." Burada önemli olan davalının tecavüzünün kendi hatasından mı, yoksa kadastro kayması gibi davalıya atfedilemeyecek bir hatadan mı kaynaklandığının anlaşılmasıdır. Aşağıdaki içtihatlardan yararlanabilirsiniz:

Alıntı:
Yargıtay
Hukuk Genel Kurulu
2010/1-700 E., 2011/65 K.

Taraflar arasındaki "El atmanın önlenmesi ve yıkım" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Kartal 3.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 28.04.2009 gün ve 2007/364 E-2009/175 K. Sayılı kararın incelenmesi asıl ve birleşen dava davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 1.Hukuk Dairesinin 02.11.2009 gün ve 2009/7761-11034 sayılı ilamı ile;

("...Dava, çaplı taşınmaza elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğine ilişkindir.

Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.

Dosya içeriği ve toplanan delillere göre; davalıların kendi taşınmazlarına yapmış olduğu binaların davacının malik olduğu 128 parsel sayılı taşınmaza bilirkişi raporunda (A ve B harfi ile) gösterilen şekilde taşkın olduğu anlaşılmaktadır.

Mahkemece bu olgu gözetilmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmiş olması kural olarak doğru ise de, 08.09.2008 hakim havale tarihli bilirkişi raporunda; taşkınlığın parsellerde meydana gelen kaymalardan kaynaklanmış olabileceği belirtilmiştir. Gerçekten de yapılacak olan araştırma ve inceleme sonucunda bildirildiği şekilde bir kayma olgusunun saptanması halinde davada yıkıma da karar verildiği gözetildiğinde telafisi imkansız zararlar doğacağı kuşkusuzdur.

O halde davalı tarafa bilirkişi raporunda belirtildiği üzere tersimat hatasının (kaymaların) düzeltilmesi yönünden dava açması için olanak tanınması, dava açıldığı takdirde eldeki dava bakımından bekletici sorun kabul edilmesi, ondan sonra burada belirlenecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, anılan husus göz ardı edilerek davanın kabulüne karar verilmesi isabetsizdir. Öyleyse davalıların temyiz itirazları yerindedir...")

gerekçesiyle bozulmasına karar verilerek dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Asıl ve birleşen dava davalılar vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle H.U.M.K.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/II.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Asıl ve birleşen dava, çaplı taşınmaza el atmanın önlenmesi, yıkım istemine ilişkin olup; davalı yan savunma yoluyla TMK 725.md.uyarınca temliken tescil isteğinde de bulunmuştur.

Davacı vekili asıl ve birleşen dava ile, maliki olduğu 128 parsel sayılı taşınmaza, davalılara ait 129 parseldeki yapıların taşkın yapılmak suretiyle davalılarca tecavüz edildiğini ileri sürüp, el atmanın önlenmesi ve yıkım istemiştir.

Davalılar iyiniyetli olduklarını bildirerek davanın reddini savunmuşlar; bir kısım davalılar ise aksi halin kabulü durumunda TMK 725.md. uyarınca temliken tescil istemişlerdir.

Mahkemece, davalıların taşkın yapılaşmak suretiyle davacıya ait taşınmaza haksız olarak el attıkları; davalılar lehine temliken tescil koşullarının oluşmadığı gerekçesi ile el atmanın önlenmesi ve yıkıma karar verilmiştir.

Özel Dairece yukarda açıklanan gerekçelerle hüküm bozulmuş,Yerel mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize asıl ve birleşen dava davalıları vekili getirmiştir.

Hukuk Genel Kurulu'nda yapılan görüşme sırasında;

İlkin davalı Hatice Çolak vekili tarafından direnme kararının harç yatırılmaksızın temyiz edilip edilemeyeceği hususu ön sorun olarak ele alınmıştır:

Dosya içerisindeki çap kaydına göre 129 parsel sayılı taşınmazın, birleşen dava davalılarından H… … Ç… …, C…
… B… … ve Ç… … T… … adına paylı mülkiyet üzere kayıtlı olduğu, davalılar C… …, Ç… … ve asıl davanın davalısı R…
… Ç… … vekili tarafından süresinde temyiz harcının yatırıldığı anlaşılmıştır. Davalılardan H… … vekili ise süresinde ayrıca temyiz dilekçesi sunmuşsa da temyiz harcı yatırmamıştır.

Bilindiği üzere, davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı mevcuttur. Bir kısım davalılar vekili tarafından temyiz harcı da yatırılmıştır. Hepsinin birlikte tek bir harç yatırıp hükmü temyiz etmeleri mümkün olduğuna göre, zorunlu dava arkadaşlarından olan ve süresinde temyiz dilekçesi veren davalı H… … vekilinin ayrıca temyiz harcı yatırmasının gerekli olmadığı ve önsorun bulunmadığına yapılan görüşmeler sonucunda oybirliği ile karar verilmiştir.

İkinci olarak direnme kararının gerekçesinde ve kısa kararda yıkımına karar verilen taşınmazın (B) ile gösterilen 16,75 m2 ibaresinin doğru yazılmasına rağmen, hüküm fıkrasında 19,85 m2 yazılmasının HUMK'nun 388,389.md.si uyarınca çelişki oluşturup oluşturmayacağı hususu da önsorun olarak tartışılmış olup; sonuç olarak bu durumun maddi hatadan kaynaklandığı ve her zaman düzeltilmesinin olanaklı bulunduğu gerekçesi ile oybirliği ile bu ön sorunun da reddine karar verilmiştir.

İşin esasına gelince:

Davacıya ait 128 parsel sayılı taşınmaza davalı yana ait ve tasarruflarında bulunan tek katlı yığma yapı ile binanın taşkın yapılmak suretiyle tecavüzlü olduğu tartışmasızdır.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; çekişmeli taşınmazlardaki tecavüzün parsellerdeki kaymadan meydana gelip gelmediği hususunun araştırılması, buna göre de davalı yana tersimat hatasının (kaymaların) düzeltilmesi yönünde dava açma olanağı tanınıp, açacağı davanın sonucuna göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Yerel Mahkemece, 30.04.2008 tarihinde yapılan ilk keşif neticesinde alınan 20.05.2008 tarihli fen bilirkişisi raporuna bakıldığında, 128 parsel sayılı taşınmaza davalılara ait 129 parsel sayılı taşınmazdaki yapıların tecavüzü ile birlikte, 130 parsel sayılı taşınmazdaki yapının da 129 parsel sayılı taşınmaza taşkın olarak gösterildiği görülmektedir. İnşaat bilirkişisi tarafından düzenlenen 8.9.2008 havale tarihli raporda da parseller arasında bir kayma olabileceği ihtimali bildirilmiş ve davalı taraf da 6.11.2008 günlü celsede bu hususun araştırılmasını istemiştir. Davada yıkım isteği de bulunduğuna göre bu hususun araştırılmadan karar verilmesi halinde telafisi güç zarar doğacağı aşikardır.

O halde, davalı tarafa 3402 Sayılı Kadastro Kanunu'nun 41.maddesi uyarınca varsa tersimat(kayma) hatasının düzeltilmesi yönünde Kadastro Müdürlüğü nezdinde işlem yapmak üzere olanak tanınması ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.

Sonuç itibariyle; açıklanan şekilde işlem yapılmaksızın, eksik incelemeyle verilen direnme kararı bozma ilamında ve yukarda açıklanan ilave gerekçelerle bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında yer alan ve ayrıca yukarda açıklanan ilave nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 06.04.2011 gününde, oyçokluğu ile karar verildi.


Yargıtay
14. Hukuk Dairesi
2006/284 E., 2006/1790 K.

Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 09.05.2003 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 07.09.2005 günlü hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Davacı, davalı babasına ait 547 parselde onun rızası ve onayı ile iyi niyetli olarak ve ileride mülkiyeti kendisine verileceği inancı ile bina yaptığını, babasının şimdi evden çıkartmak istediğini, MK. 724 vd. maddesi gereğince evin bulunduğu arsanın tapusunun iptali ile adına tescilini istemiştir.

Davalı ise inşaata davacı askerde iken başladığını ve zemin katı tamamladığını, daha sonra askerden dönen davacının kendisine yardım amacı ile inşaat ile ilgilenip yardım ettiğini, tüm masrafların kendisi tarafından yapıldığını ve oğlu davacı evlenince oturmasına izin verdiğini, ne evi ne de arsasını davacıya bağışlamadığını savunarak davanın reddini istemiştir.

Mahkeme, yörede geleneksel olarak evlilik çağına gelen çocuklar için ev yaptırıldığını, davalının da davacı oğlunun evlilik öncesi ev yapmasına yardımcı olduğunu, inşaatın yapımına rıza gösterdiğini bu nedenle davacının in

şaata başladığını ve iyi niyetli olduğunu, binanın değerinin de arsa değerinden fazla olduğunu belirterek davanın kabulüne karar vermiştir.

Hükmü davalı vekili temyize getirmiştir.

Dava, Medeni Kanun'un 724. maddesi uyarınca açılan temliken tescil isteğine ilişkindir.

Medeni Kanun'un 718/2. maddesine göre, arazi üzerindeki mülkiyetin kapsamına, yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer. Medeni Kanun'un 724. maddesinde bu kuralın istisnalarından birisi düzenlenmiş olup, zemin ile üzerindeki yapı arasındaki bağlantı kesilmiş ve aşağıdaki koşulların oluşması halinde ise, yapı sahibine üzerinde bulunduğu taşınmaza malik olabilme olanağı tanınmıştır. Bunun için bu yapıyı kendi malzemesi ile yapan kişinin, inşaatın başlangıcından bitimine kadar iyi niyetli olması, diğer bir anlatımla zeminin kendisine ait olduğu, ya da 05.07.1944 tarihli 12/26 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi mülkiyetin ileride kendisine geçirileceği inancıyla hareket etmesi gereklidir, (sübjektif koşul) Somut olayda toplanan tüm deliller değerlendirildiğinde, dava konusu binanın davacı oğul ve davalı baba tarafından birlikte yapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak, davac; binanın arsasının mülkiyetinin davalı tarafından kendisine verildiğine ya da verileceğine dair delil ibraz edememiştir. Dava konusu binanın, davalının rızası ile davacı evlendiğinde oturması için birlikte yapılmış olması, davacının evin yapımında masraf ve emek harcamış olması, binanın arsasının mülkiyetinin de devredildiği sonucunu doğurmaz. Çaplı taşınmazda mülkiyetin ne şekilde devredileceği kanun tarafından belirlenmiştir. Bu nedenle davacı ancak inşaatın yapımında katkıda bulunduğunu iddia ettiği malzeme bedelini isteyebilir, mülkiyetin devrini isteyemez.

Diğer taraftan yapının bulunduğu arazi parçası davalıya ait taşınmazın bir kısmını kapsıyor ise, tescile konu olacak yer, inşaat alanı ile zorunlu kullanım alanını kapsar. Mahkemece iptal ve tescile karar verebilmek için de bu kısmın ana taşınmazdan ifrazının mümkün olması gereklidir. Dava konusu binanın bulunduğu ve bilirkişi tarafından zorunlu kullanım alanı ile birlikte belirlenen 385 rr|

|2 yerin 547 parselden ifrazının mümkün olmadığı, Mersin Büyükşehir Belediyesi İmar Daire Başkanlığınca bildirilmiş olduğundan ifrazen tescile karar verilmesi de doğru değildir. Mahkemece bütün bu yönler gözetilerek davanın reddi yerine dosyada toplanan deliller hatalı değerlendirilerek istemin hüküm altına alınması doğru olmadığından karar bozulmalıdır.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davalı yararına (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde yatırana iadesine, 21.02.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


Yargıtay
14. Hukuk Dairesi
2006/14270 E., 2007/190 K.

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 31.3.2005 gününde verilen dilekçe ile tescil ve tazminat istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine dair verilen 7.4.2006 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Dava, ecrimisil ödetilmesi istemiyle açılmış, davacı, 07.04.2004 günlü oturumda davasını ıslah ederek maliki bulunduğu taşınmaz üzerine davalının bina yaptığını, yapının bulunduğu alanın davalı tarafça bedeli ödenmesi koşuluyla hisseli olarak onun adına tescilini istemiştir.

Mahkemece, ecrimisil tahsili talebinden feragat edildiğinden, davalı da davacının temliken tescil istemini kabul etmediğinden dava reddedilmiş,

Hükmü davacı temyiz etmiştir.

Gerçekten, dava başlangıçta ecrimisil ödetilmesi istemiyle açılmıştır. Davacının 07.04.2004 günlü oturumdaki beyanı ise başlangıçta ecrimisil ödetilmesi istemiyle açılan davayı ıslah beyanıdır. Hukukumuzda ıslah taraflardan birinin yapmış olduğu bir usul işleminin tamamen yada kısmen düzeltmesini ifade eder. Islah yargılama bitinceye kadar tek taraflı irade beyanı ile verilecek dilekçe veya irade beyanının duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle yapılabilir. Islah işleminin tekemmülü ne karşı tarafın ne de mahkemenin kabulüne bağlı değildir. Islah kısmen yapılabileceği gibi somut uyuşmazlıkta olduğu üzere davada dayanılan vakıalar değiştirilerek dava sebebinde de yapılabilir. O yüzden mahkemece, davacının başlangıçtaki ecrimisil isteminden feragat edildiğinden söz edilerek bu istemi reddetmiş olması doğru olmamıştır. Çünkü, davacı ecrimisil talebini dava sebebini değiştirerek ıslah etmiş, davasını binanın yapılı bulunduğu alan, arsa payının bedeli karşılığı yapı sahibi olan davalı adına tescili talebine dönüştürmüştür.

Türk Medeni Kanunun 724. maddesine göre "Yapının değeri açıkça arazinin değerinden fazla ise iyiniyetli taraf uygun bir bedel karşılığında yapının ve arazinin tamamını veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini isteyebilir"

Ancak, Türk Medeni Kanunun 724.maddesine karşılık gelen Medeni Kanunun 650.maddesi hükmü 724.maddede daha farklıdır.

Önceki Medeni Kanunun 650.maddesinde "…hüsnüniyetle hareket eden levazım sahibi…" tabiri kullanılmış iken Türk Medeni Kanunun 724.maddesinde buna karşılık "…iyiniyetli taraf … mülkiyetin malzeme sahibine verilmesini isteyebilir" sözcüklerine yer verilmiş, bu durum Türk Medeni Kanunun 724.maddesinin gerekçesinde "…ayrıca İsviçre Medeni Kanunun 673. maddesine uygun olan arazi malikine arazinin mülkiyetini malzeme sahibine devrini teklif etme hakkı tanınmıştır." şeklinde açıklanmıştır.

Görülüyor ki, önceki Medeni Kanunun 650.maddesinde arazi mülkiyetinin malzeme sahibine verilmesini sadece malzeme sahibinin isteyebileceği hükmü varken, 724.maddede bu hak taraflara, yani malzeme sahibi veya arazi sahibine tanınmıştır.

Doktrindeki görüşlerde farklı değildir. Bu konuda Prof Dr.Kemal Oğuzman, Prof Dr.Özer Seliçi, Prof Dr. Saibe Oktay-Özdemir 2004 yılında basılan "Eşya Hukuku" isimli eserlerinin 387 ve devamı sayfalarında " malzeme malikinin kendi malzemesi ile başkasının arazisinde aralarında bir borç ilişkisi bulunmaksızın inşaat yapması halinde de Medeni Kanunun 724 hükmü uygulanır. Böylece yapının değeri arsanın değerinden açıkça fazla ise gerek iyiniyetli arazi maliki, gerek iyiniyetli malzeme maliki adil bir tazminat karşılığında arazinin tamamının veya yeterli bir kısmının mülkiyetinin malzeme malikine geçirilmesini istemek hakkına sahip olur. Arazi malikine de burada arazinin mülkiyetinin malzeme malikine geçirilmesi yetkisini tanımak yerindedir." görüşünü ileri sürmüş, Tekinay-Akman-Burcuoğlu-Altop "Eşya Hukuku" isimli eserlerinin 820 ve devamı sayfalarında aynı görüşü savunmuştur. Gerek Türk Medeni Kanunun 724.maddesinin önceki Medeni Kanunun 650.maddesinden farklı düzenleme şekline ve gerekse doktrinde hakim olunan görüşe göre iyiniyetli olan arazi malikinin arazi bedeli tam olarak ödenmesi koşuluyla malzeme malikine geçirilmesini isteme hakkı bulunduğu kabul edildiğinden davacının ıslah yolu ile mahkeme önüne getirdiği bu talep incelenmelidir. Temliken tescil koşullarının ne olduğu ise yine anılan hükümde gösterilmiştir.

Her ne kadar, mahkemece istek yapılan keşifte dava konusu bölümde yapı değil bahçe olduğu nedeniyle de reddedilmiş ise de, davalılar daha önce açılan elatmanın önlenmesi ve kal istemli davada arazi üzerinde bina bulunduğunu savunduklarından mahkemenin saptadığı bu durum ile daha önce yapılan tespit arasında farklılık ortaya çıkmış dava konusu taşınmazın bahçeden yada bahçe ile birlikte binadan ibaret olup olmadığında tereddüt doğmuştur.

Bütün bu açıklamalardan sonra mahkemece yapılması gereken iş, taraflar arasındaki Elbistan 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/157 esasında kayıtlı dava dosyasını getirtmek, bu davada verilen hükmün kapsamını keşif suretiyle belirlemek, olayda temliken tescil koşullarının davada oluşup oluşmadığı, özellikle taşınmazın 3194 sayılı İmar Kanununun 18/son maddesince ifrazen tescil olanağı bulunup bulunmadığını araştırmak sonucuna uygun bir hüküm kurmak olmalıdır.

Mahkemece bu yön üzerinde durulmadığı gibi davacının ıslah ettiği talebi hakkında ayrı bir istem varmışcasına aleyhine hüküm tesis edilmesi de doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde yatırana iadesine, 18.1.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


Yargıtay
14. Hukuk Dairesi
2008/4402 E., 2008/7026 K.


Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 12.06.2003 gününde verilen dilekçe ile taşkın inşaat sebebi ile tapu iptali, tescil, karşı dava ile müdahalenin men'i ve kal istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; tapu iptal, tescil talebinin kabulüne, karşı davanın reddine dair verilen 05.04.2007 günlü hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı/karşı davacı vekili tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra duruşma talebi değerden reddedilmiş olmakla dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:

Dava, Türk Medeni Kanunu'nun 725. maddesine dayalı taşkın yapı nedeniyle temliken tescil istemine ilişkindir.

Davalı, davanın reddini savunmuş, karşı davasında çapa bağlı taşınmaza elatmanın kal suretiyle önlenmesini istemiştir.

Mahkemece, asıl davanın kabulü ile bilirkişinin 18.10.2006 tarihli krokisinde; B-C harfleriyle işaretlenen taşınmaz bölümlerine ait davalı tapusunun iptaline, bu yerin davacının mülkiyetindeki 8 parselle birleştirilerek davacı adına tesciline karar verilmiştir.

Hükmü, davalı ve karşı davacı temyiz etmiştir.

Asıl davadaki istemin dayanağı Türk Medeni Kanunu'nun 725. maddesidir. Gerçekten, Yasa'nın 718. maddesine göre arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Mülkiyet kapsamına yasal sınırlamalar ayrık olmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer. Türk Medeni Kanunu'nun 725. maddesinde mülkiyet hakkı kapsamına ayrıcalık getirilmiş, anılan maddeyle durum ve koşulların haklı göstermesi halinde taşkın yapıyı iyiniyetle yapan kimseye uygun bir bedel karşılığı taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulması veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının devrini isteme yetkisi tanınmıştır. Kısaca ifade etmek gerekirse, taşkın yapı bir taşınmazda yapılan inşaatın bu taşınmazın sınırlarını aşarak komşu taşınmaza taşması, tecavüz etmesidir. Bu tecavüz komşu taşınmazın yüzeyine veya altındaki toprak ya da üstündeki hava tabakasına yapılmış olabilir. Örneğin; bir inşaatın temellerinin, duvar, balkon ve saçaklarının yandaki araziye taşmış olması olanaklıdır. Nitekim somut olayda; davacının başlangıçta balkon çıkıntısı olarak inşa ettiği taşınmazı sonradan kapatarak oda haline getirdiği ve kendisine ait çap içerisinde kalan yapıya bağladığı, bu şekilde ortaya çıkan tecavüzün davalı ve karşı davacının arsası üzerindeki hava tabakasına yapıldığı görülmektedir.

Yasa koyucunun, mülkiyet hakkının kullanılmasına taşkın inşaat sebebiyle sınırlama getirmesindeki maksat, var olan ekonomik değerlerin korunmasıdır. Fakat hemen belirtilmelidir ki, taşkın yapı sahibinin korunması için iyiniyetli olması, diğer bir anlatımla taşınmaz zemininin kendisine ait olduğu ya da 05.07.1944 tarih ve 12/26 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, mülkiyetin ileride kendisine geçirileceği inancıyla hareket etmesi gerekir. Eldeki davada, öncesi 1689 parsel olan taşınmaz kadastro çapına bağlı olduğundan, çapa bağlı taşınmazda davacının iyiniyet iddiası dinlenemez. Bundan ötürü, iyiniyetli olmayan 8 parsel maliki davacının taşkın yapı nedeniyle temliken tescil davasının dinlenme olanağı yoktur.

Davalı ve karşı davacının çapa dayalı haksız elatmanın kaldırılması ve kal istemine yönelik davasının reddine dair temyiz itirazlarına gelince;

Dosyadaki bilgi ve belgelerden taraflara ait taşınmazın bulunduğu yerde kadastro işlemlerinin yapıldığı, 2004 yılında da imar uygulamasına geçildiği anlaşılmaktadır. Davacı ve karşı davalı, taşkın yapının imar uygulaması sonunda ortaya çıktığını ileri sürmüştür.

Gerçekten, 3194 sayılı İmar Yasası'nın 18/9. maddesi hükmü n...Tamamının veya bir kısmının plan veya mevzuat hükümlerine göre muhafazası mümkün görülmeyen yapılar ise, birden fazla parsele rastlayabilir. Hisseli bir veya birkaç parsel üzerinde kalan yapıların bedelleri, ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmedikçe ve aralarında başka bir anlaşma temin edilmedikçe veya şüyuu giderilmedikçe, bu yapıların eski sahipleri tarafından kullanılmasına devam olunur." şeklindedir.

Getirilen bu özel hüküm ile, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile zemin arasındaki hukuki ilişki kesilmiş, bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece, bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmış, zemin malikinin tasarruf gücü kısıtlanmıştır.

2981 sayılı Yasa'nın 3290 sayılı Yasa ile değişik 10/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirilmiştir.

Yukarıda açıklanan ayrıcalıklar ile bir kimse kendi taşınmazı üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşa etmiş, imar uygulaması sonucu bu yer üçüncü kişiye ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamamış ve imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğu duyulmuştur.

Böyle olunca mahkemece, yerinde keşif yapılarak ve imar işlem dosyasından yararlanmak suretiyle, davacı ve karşı davalının çekişme konusu taşkın yapıyı hangi tarihte inşa ettiği belirlenmeli, yapının inşa edildiği tarihte davacıya ait çap kaydında kalıp kalmadığı saptanmalı, çap kaydında kaldığı ve imar uygulaması sonucu davalı ve davacının çapı içerisine girip girmediği bilirkişiden alınacak ayrıntılı ve gerekçeli raporla saptanmalı, karşı dava hakkında bu şekilde bir sonuca ulaşılmalıdır.

Mahkemece, bu yönler bir yana bırakılarak yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru olmadığından kararın bozulması gerekmiştir.

Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün (BOZULMASINA), peşin yatırılan harcın istek halinde yatırana iadesine, 02.06.2008 tarihinde oybirliği ile karar verildi.


Old 13-11-2014, 16:34   #3
Av.İlker DOLGUN

 
Varsayılan

Yargıtay tarafından, temyiz incelemesi sonucunda "TMK 725. maddesi koşullarının davalılar lehinde gerçekleşmediği gözetilmek suretiyle asıl davanın kabul edilmiş, savunma yolu ile getirilen temliken tescil isteğinin de reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre; bir kısım davalıların temyiz itirazları yerinde değildir. Reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA" karar verilmiştir.

40 yaşına yaklaşan ve bitişik nizam şeklinde yapılması sebebiyle zincirleme kaymaların olduğu bir olayda 20 m2' lik taşma için (bilirkişi raporuna ve bakanlığın ifrazın mümkün olduğunu belirtir yazısına rağmen) verilen yıkım kararı yukarıda yazılı gerekçeyle maalesef onanmıştır.

Verilen bu kararı benzeri davaları olan, benzeri soru ve sorunlar hakkında inceleme ve araştırma yapan meslektaşların bilgisine ve yorumlarına sunuyor, eğer varsa aksi yönde bir karar ve ictihat yardımlarınızı ve paylaşımlarınızı bekliyorum.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Taahhüdü Kabul Muhtırasının Borçlunun Kusuru Yüzünden Geç Tebliğ Edilmesi ve Akabinde Beraat Kararı Verilmesi Hukuka Uygunmudur? Av.İlker DOLGUN Meslektaşların Soruları 3 07-10-2013 10:48
Yıkım Kararı advocat63 Meslektaşların Soruları 1 21-06-2012 20:00
İdari para cezası ile yıkım kararının birlikte verilmesi sincap Meslektaşların Soruları 4 07-03-2012 14:36
meni müdahele kararı ve ruhsatın iptaline rağmen geçici su ve elekabonelik verilmesi erdal düzgün Meslektaşların Soruları 0 07-06-2010 10:45
Yasağa rağmen çek karnesi verilmesi hüsnü gökulu Meslektaşların Soruları 1 17-09-2009 15:36


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05122399 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.