Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Yargıtay kararları arıyorum haksız şikayet manevi tazminat

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 26-05-2010, 08:54   #1
sumeyra

 
Varsayılan Yargıtay kararları arıyorum haksız şikayet manevi tazminat

Öncelikle herkese iyi günler… Müvekkil geçen seçimlerde köy muhtarlığına adaylığını koyuyor. Ve kazanıyor. Adaylığını koyup kazanamayan köydeki diğer kişi arkadaşlarıyla beraber müvekkile ‘Zimmetine para geçirmiştir, Keyfi para toplamak, Kendine menfaat temin etmek’ suçlarından şikayette bulunmuşlardır. (Şikayette bulundukları durumların hepsi 1-2 yıl önceki meseleler olup, fakat seçimleri kaybettikten sonra şikayette bulunmuşlar ve ellerinde şikayeti gerektirecek önemli deliller yok…Mesela şu kadar su parası topladı , topladığı bu paraya makbuz kesmedi gibi..Halbuki bütün makbuzlar kesilmiş..) Müvekkilim hem savcılıkta hem de kaymakamlıkta geçirdiği soruşturmalardan beraat etmiş ve suçsuz bulunmuştur. Şimdi bunun için şikayet edenlerden manevi tazminat davası açtık.
Yaptığım araştırma siteden biraz bilgi edindim. Fakat Yargıtay kararlarının metnini bulamadım.
Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi 08.03.1988 tarih ve 9920 Esas,2217 sayılı kararı
Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi 07.04.1989 tarih ve 10406 Esas,3213 sayılı kararı
Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 15.06.2002 tarih ve 5755 esas,5854 sayılı kararı
Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi 16.05.1989 tarih ve 281 Esas,3471 sayılı kararı
Kararların tam metni olan ve bu manadaki başka kararı olan arkadaşlar yardımcı olurlarsa sevinirim.
Old 26-05-2010, 10:36   #2
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

1.Bir kişinin şikayet hakkını kötüye kullandığından söz edilmesi için onun şikayet olunanı kasten ve zararlandırmak amacıyla, diğer bir deyimle kin ve garezle hareket ettiğinin gerçekleşmesi gerekir.

2. O kişinin böyle bir davranışta bulunması bir kastın varlığı dışında( kin ve garezle ve zararlandırmak amacıyla hareket etmese dahi) kusurlu bir davranış niteliğinde olsa bile ve derecesi de ağırsa, özellikle isnat olunan eylemin işlendiğine dair ortada hiç veya yeterli emare yoksa, bu durumda da şikayet hakkının kötüye kullanılmış olduğunun kabulü gerekir.
*Yargıtay kararında anlatın bozukluğu var.Anlatılmak istenen yukarıda yazdığım gibidir.

T.C.

YARGITAY

4. HUKUK DAİRESİ

E. 1989/281

K. 1989/3471

T. 13.4.1989

• MANEVİ TAZMİNAT ( Kişilik Haklarına Saldırı Nedeniyle )

• KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT ( Haksız İhbarda Bulunan Kişinin Ortada Suçun İşlendiğine Dair Hiç Ya Da Yeterli Emare Yokken Şikayette Bulunması )

• HAKSIZ İHBAR ( İhbarda Bulunan Kişinin Ortada Suçun İşlendiğine Dair Hiç Ya Da Yeterli Emare Yokken Şikayette Bulunması Durumunda Manevi Tazminata Hükmedilmesi )

• AĞIR KUSUR ( Haksız İhbarda Bulunan Kişinin Ortada Suçun İşlendiğine Dair Hiç Ya Da Yeterli Emare Yokken Şikayette Bulunması Durumunda Manevi Tazminata Hükmedilmesi )

818/m.49

743/m.24

ÖZET : Şikayette bulunan kişinin ortada suçun işlendiğine dair hiç ya da yeterli emare yokken şikayette bulunması ve bunda kusurlu ve kusurun ağır olması halinde manevi tazminata hükmedilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki manevi tazminat davası üzerine yapılan yargılama sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı yerinde görülmeyen davanın reddine ilişkin hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu:
KARAR : Dava, Medeni Kanunun 24. maddesi gereğince korunan kişilik hakkına yapılmış saldırı nedeniyle Borçlar Kanununun 49. maddesinden kaynaklanan manevi tazminat isteğidir. Bilindiği gibi kişilik hakkı kişinin kendi özgür ve bağımsız varlığının yanında yasal araç ve yollardan yararlanmak sureti ile yargı organları önünde hak arama ( Anayasa madde 36 )ve yetkili makamlara yazılı ile başvurma ( Anayasa madde 74 )ve huzurun hakça gerçekleşmesi için, kişinin kendi haklarını ve bunların gösterdiği özelliklerin başkalarının hakları ile olan ilişkilerine göre daraltılması veya genişletilmesi gerekir. Bu da diğer haklarda olduğu gibi kişilik hakkının korunmasının sınırsız olmadığını gösterir.
Borçlar Kanununun 49. maddesinde açıkça belirtilmemiş olmakla beraber burada da hukuka aykırılık sorumluluğun vazgeçilmez unsurudur. Bu nedenle kişilik hakkının ihlali, kural olarak hukuka aykırı sayılır; yeter ki kişilik hakkını oluşturan kişisel değerlere el atma eylemi yasal bir haktan kaynaklanmasın ve korunmasını. Bu şekilde hak ve çıkarların karşı karşıya gelmesinde veya hukuki çıkarların çatışmasında hakim, onlar arasındaki sınırı Medeni Kanunun 1. maddesi uyarınca hukuk yaratarak belirlerken adalete uygun bir sonuca ulaşabilmesi için öğretide ve uygulamada kabul edilmiş ve genelleşmiş kural ve ölçülerden yararlanmalıdır.
Bu genel kabul görmüş kural ve ölçülere göre kişilik hakkını oluşturan kişisel değerlere saldırının uygun sayılması için özellikle hak arama özgürlüğünde:
A )Her şeyden önce kişinin hukukça korunan bir üstün çıkarının bulunması zorunludur. Böyle bir çıkarın elde edilmesi sırasında kişilik hakkı saldırıya uğramış ise artık kişilik hakkı üzerindeki hukuki koruma, herkesin hak arama özgürlüğü altında ortadan kaldırılmalıdır. Kuşkusuz hukuken korunan varlıklar olarak onur ve saygınlıkla hak arama özgürlüğü soyut kavramlar olarak ele alındığında birinin diğerine üstünlüğü yoktur. Ancak somut olaydaki nisbi değeri gözetildiğinden kişinin davranış özgürlüğü, saldırıya uğrayan kişilik hakkından üstün olabilir. Bu sonuca ulaşmak ve saldırının hukuka uygunluğu kabul olmak için hukukça korunan üstün hak ve çıkarın bulunması yeterli değildir. Hakkında kötü niyet kullanılmamış olması da gerekir.
B )Başvurma hakkının kötüye kullanılıp
kullanılmadığının tespiti için iki yön üzerinde durulmalıdır.
a )Başvuru hakkı öncelikle amaca uygun olarak kullanılmış olmalıdır. Amaca uygunluk öz çıkarın kullanılması ile mümkündür. Örneğin, ilgili makamlara yapılan ihbar ve şikayetler şikayet hakkının koruduğu çıkarı elde etmek için yapılmış ise amaca uygun bir davranış olarak hukuka uygun sayılabilir. Ancak korunmayacak bir çıkar sağlamak için kullanılmış ise hukuka uygunluktan söz edilemeyecektir; çünkü hak ve özgürlükler amacından saptırılarak kişinin hukukça korunan kişisel değerlerine girme ve el atma iyiniyet kurallarına aykırı düşen bir davranıştır.
b )Öte yandan başvurma hakkı uygun araçlarla yapılmalıdır. Daha geniş bir anlatımla hakkın kullanılmasında gerçek olaylara dayanılmalı ve aşırı davranılmamalıdır. Aksi halde amaca varmak için uygun araç seçilmemiş olur ki bu da hakkın kötüye kullanıldığının tartışmasız kanıtı olur. Uygun araçlarla amaca varmak için yapılan davranışlar kişilik hakkına girse bile hukuka aykırı sayılmamalıdır. Gerçek olaylara dayanılıp dayanılmadığının belirlenmesi ise maddi kanıtların değerlendirilmesiyle mümkündür. Ancak başvuru hakkının kullanılmasında aşırı davranılıp; davranılmadığının belirlenmesi her zaman, özellikle ihmali hareketlerde aynı kolaylıkla mümkün değildir. Herkes hemcinslerine karşı insanlık onuruna yakışır uygun bir tarzda hareket etmelidir. Karşısında kişilik hakkını alarak bir çıkarını öne süren kimse en azından hemcinsinin kişiliğini de düşünmek zorundadır. Aşırı davranış bir savsamanın sonucu da olsa hukuka uygunluktan söz edilmemelidir. Gerçek bir olay karşısında bulunulan durumlarda bile elinde hiçbir kanıtı olmayan kişinin tahmine ve zanna dayalı olarak veya orta derecedeki bir kimsenin dahi yetersizliğini tartışabileceği kanıtlarla başvurma hakkını kullanması aşırı bir davranış olarak hukuken korunmamalıdır. Ancak Borçlar Kanununun 49. maddesini değiştiren 3444 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki olaylarda eski metne uygun olarak kusuru oluşturan ihmal derecesinin de ağır olması araştırılmalıdır.
Davaya konu olan olayda davalı 25.3.1985 tarihince C. Savcılığına vermiş bulunduğu dilekcede kendisine ait kuyudan su çıkarmak için takmış bulunduğu 4858 343 numaralı elektrik sayacının bir yıl önce bilinmeyen bir kişi tarafından çalındığını ve şimdi bu sayacı davacının evine taktırırken gördüğünü ileri sürerek kanuni kovuşturma yapılmasını istemiştir. Aynı gün zabıtaca davacının evine gidilmiş ve duvarda takılı bulunan ve numarası 4858 343 olan elektrik sayacı sökülerek zaptedilmiştir. Ancak elektirk sayacı satıcısı olan İbrahim U.'nun tanık olarak bilgisine başvurulduğunda, birkaç ay kadar önce davacıya bir elektrik eşyası sattığını ve kendisine getirilen kutu üzerindeki yazılı numara ile zaptedilen sayaç üzerindeki numaranın aynı olması karşısında sattığı sayacın bu sayaç olduğunu söylemesi üzerine sayaç davacıya teslim edilmiştir. Böylece davacının kendisine isnad olunan suçu işlediğine dair ortada emare bulunmamakla beraber hakkında hırsızlık suçundan ötürü kamu davası açılmıştır. Davalı ilk oturumda müşteri olarak ifade verirken zaptedilen sayacın kendisine ait olduğunda direnmiştir. Yapılan duruşma sonunda ise yeter delil ve emare bulunmadığından beraat kararı verilmiştir. Davacı bu davada şikayetin haksız olduğunu ileri sürüp manevi tazminat olarak bir miktar paranın ödetilmesini istemektedir. Mahkemece delliler toplandıktan sonra şikayetin 25.3.1985 tarihinde yapılmış olmasına, davalının kızı bulunan Şerife Y. tarafından davacının yeğeni Mehmet Y. arasındaki boşanma davasının 28.1.1986 tarihinde açılmış olması karşısında belirtilen uyuşmazlıktan ötürü taraflar arasındaki husumetin sonradan çıkmış bulunmasına ve davalını sırf davacıyı zararlandırmak amacıyla davrandığına dair ortada bir delil bulunmadığına ve böylece Anayasanın vatandaşa tanımış bulunduğu başvurma hakkı kullanıldığına göre davanın reddine karar verilmiştir.
Oysa yukarda açıklandığı gibi * bir kişinin şikayet hakkını kötüye kullanmadığından söz edilmesi için onun şikayet olunanı kasten ve zararlandırmak amacıyla, diğer bir deyimle kin ve garezle hareket ettiğinin (etmediğinin olması gerekir ) gerçekleşmesi yeterli değildir. O kişinin böyle bir davranışta bulunması bir kastın varlığı dışında kusurlu bir davranış niteliğinde olsa bile ve derecesi de ağırsa, özellikle isnat olunan eylemin işlendiğine dair ortada hiç veya yeterli emare yoksa, şikayet hakkının kötüye kullanılmış olduğunun kabulü gerekir. Davalı zaptedilen sayaçtaki numaranın evinde özel defterinde kaydetmiş olduğu, kendi sayacının numarası ile aynı olduğunu ileri sürmesine karşılık satıcısının beyanına göre bu sayacın şikayet tarihinden birkaç ay önce davacıya satılan sayaç olduğu açıkça anlaşılmıştır. Öte yandan davalı ceza mahkemesine vermiş bulunduğu 11.12.1985 günlü dilekçesinde başlangıçtaki iddiasına aykırı olarak bu kez çalınan sayacın numarasının şikayet dilekçesinde yazdığı numara olmadığını ileri sürmek suretiyle çelişkiye düşmüştür. Bu dahi şikayetini yaparken bir emareye dayanmadığını göstermektedir. Bundan başka evli yakınlar arasındaki boşanma davasına konu olan geçimsizlik daha önceden çıkmış olduğundan davanın sonradan açılmış bulunması daha önce taraflar arasında husumet bulunmadığını göstermez. O halde olayda davalının kasta ve böyle olmasa bile ağır kusura dayanan bir davranışı bulunduğundan eylemin hukuka aykırı sayılması ve manevi tazminat olarak takdir olunacak bir miktar paranın tahsiline karar verilmesi gerekirken davanın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ( ... )13.4.1989 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 26-05-2010, 12:45   #3
üye32062

 
Varsayılan

Sn.meslektaşım aşağıda benzer kararlar var.Sizin yazdıklarınızı bulamadım. Umarım yararı olur.iyi çalışmalar


T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU


Esas No.
2001/4-602
Karar No.
2001/680
Tarihi
10.10.2001


743-TÜRK KANUNU MEDENİSİ/24


MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ
HAKSIZ ŞİKAYET NEDENİYLE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ
ŞİKAYET HAKKININ KÖTÜYE KULLANILIP KULLANILMADIĞININ TESBİTİ


ÖZET
ŞİKAYET HAKKI ANAYASADA DÜZENLENMİŞ BİR HAKTIR. ŞİKAYET NEDENİYLE KİŞİLİK HAKLARININ SALDIRIYA UĞRADIĞINI İLERİ SÜREREK, ŞİKAYET EDİLENLER TARAFINDAN AÇILAN TAZMİNAT DAVALARINDA ŞİKAYET HAKKININ DOLAYLI DA OLSA BİR EMAREYE DAYALI OLARAK KULLANILIP KULLANILMADIĞI ARAŞTIRILMALIDIR. ŞAYET ŞİKAYET KONUSU İDDİALARLA İLGİLİ OLARAK EMARE VARSA ŞİKAYETİN HAKLI OLDUĞU SONUCUNA VARILABİLİR. ŞİKAYETE KONU İDDİALARIN DOĞRULUĞU BELİRLENEMİYORSA, ŞİKAYETTE BULUNMAYI HAKLI KILABİLECEK BİR EMARE BULUNUP BULUNMADIĞINA BAKILMALIDIR. HERHANGİ BİR EMARE OLMAKSIZIN ŞİKAYET YAPILMASI DURUMUNDA ŞİKAYET HAKKI KÖTÜYE KULLANILMIŞ SAYILIR. EMARE BULUNMASI DURUMUNDA İSE ŞİKAYET HAKKININ HUKUKA UYGUN OLARAK KULLANILDIĞI KABUL EDİLMELİDİR.


DAVA : Taraflar arasındaki "manevi tazminat "davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bekilli Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen 12/03/1999 gün ve 1998/37 E. 1999/18 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin 18/01/2000 gün ve 1999/9045 E. 2000/188 K. sayılı ilamiyle; ( ...Dava, haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş olup, kararı davalı temyiz etmiştir.

Şikayet hakkı Anayasada düzenlenmiş bir haktır. Şikayet nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri sürerek, şikayet edilenler tarafından açılan tazminat davalarında şikayet hakkının dolaylı da olsa bir emareye dayalı olarak kullanılıp kullanılmadığı, araştırılmalıdır. Şayet şikayet konusu iddialarla ilgili olarak emare varsa şikayetin haklı olduğu sonucuna varılabilir. Şikayete konu iddiaların doğruluğu belirlenemiyorsa, şikayette bulunmayı haklı kılabilecek bir emare bulunup bulunmadığına bakılmalıdır. Herhangi bir emare olmaksızın şikayet yapılması durumunda şikayet hakkı kötüye kullanılmış sayılır. Emare bulunması durumunda ise şikayet hakkının hukuka uygun olarak kullanıldığı kabul edilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya baktığımızda, davalının davacıyı valiliğe şikayet ederek somut yer ve isimler ile olaylar bildirmek suretiyle iddialarda bulunduğu görülmektedir. Şikayet nedeniyle davacının valiliğe savunma bildirdiği de dosyadan anlaşılmaktadır. Valilikçe yapılan soruşturmanın sonucu araştırılarak ve şikayet konusu olaylar hakkında bu davada dinlenen tanık beyanları da değerlendirilerek şikayetin haklı olup olmadığı, şikayeti haklı gösterebilen emare bulunup bulunmadığı tartışıldıktan sonra varılacak uygun sonuç çevresinde bir karar verilmesi gerekirken mahkemece yukardaki ilkelere ve dosya içeriğine uygun olmayan gerekçeyle karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davalı vekili.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle davalının şikayet dilekçesi üzerine yapılan idari soruşturma sonucunun tahkik ve toplanan kanıtlar ile tanık anlatımları birlikte değerlendirilerek şikayetin haklı olup olmadığı konusunda değerlendirme yapılmasının zorunlu bulunmasına göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 10/10/2001 gününde oybirliği ile karar verildi.

T.C.
YARGITAY
HUKUK DAİRESİ 4


Esas No.
2001/3634
Karar No.
2001/5745
Tarihi
17.05.2001


2709-TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI/12/17/36
743-TÜRK KANUNU MEDENİSİ/24/24.A
818-BORÇLAR KANUNU/49


MANEVİ TAZMİNAT
TAZMİNAT
HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜ
HAKSIZ ŞİKAYET
KİŞİLİK HAKLARININ ZARAR GÖRMESİ


ÖZET
KÖY TÜZEL KİŞİLİĞİNE AİT TAŞINMAZLARDAKİ TASARRUF YETKİSİNİN DAVACI KÖY MUHTARI VE İHTİYAR KURULU ÜYELERİNE VEREN KÖY İHTİYAR KURULUNUN KARARINI ONAYLAYAN KÖY DERNEĞİ KARARINDAKİ İMZALARIN BİR KISMININ BAŞKALARI TARAFINDAN ATILDIĞI İDDİASIYLA YAPTIKLARI ŞİKAYET SONUCU AÇILAN CEZA DAVASINDA, GERÇEKTEN BELİRTİLEN İMZALARIN KARARDA BELİRTİLEN KİŞİLERE AİT OLMADIĞI ANLAŞILMIŞ, ANCAK DAVACI DA BU İMZALARI ATMADIĞINDAN BERAATİNE KARAR VERİLMİŞTİR. ŞU DURUMDA ŞİKAYET İÇİN EMARE VARDIR.


DAVA : Davacı Tahir vekili tarafından, davalılar Yusuf ve diğerleri aleyhine 04.02.1999 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle her bir davalıdan 750 milyon lira manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulü ile herbir davalıdan 200 milyon lira manevi tazminat alınmasına dair verilen 24.03.2000 günlü kararın Yargıtayca duruşmalı olarak incelenmesi davalılar Yusuf ve diğerleri vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne duruşma isteminin her bir davalı yönünden hükmolunan miktar itibariyle reddine karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : Davacı, davalılar tarafından haksız olarak şikayet edildiğini bu yüzden kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia etmek suretiyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Mahkemece istem kabul edilmiştir.

Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasanın Hakların Korunması ile ilgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu şekli ile yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak da zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasını ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.

Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanunun 24 ve 24/a maddelerinde de, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere, Anayasada ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.

İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.

Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.

Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.

Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikayet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

Somut olayda davalıların; köy tüzel kişiliğine ait taşınmazlardaki tasarruf yetkisinin davacı köy muhtarı ve ihtiyar kurulu üyelerine veren köy ihtiyar kurulunun kararını onaylayan köy derneği kararındaki imzaların bir kısmının başkaları tarafından atıldığı iddiasıyla yaptıkları şikayet sonucu açılan ceza davasında, gerçekten belirtilen imzaların kararda belirtilen kişilere ait olmadığı anlaşılmış, ancak davacı da bu imzaları atmadığından beraatine karar verilmiştir. Şu durumda şikayet için emare vardır.

Anılan yön gözetilmeden yazılı gerekçeyle verilen karar usul ve yasaya aykırı olup dava reddedilmek üzere kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 17.05.2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
HUKUK DAİRESİ 4


Esas No.
2001/5138
Karar No.
2001/10075
Tarihi
23.10.2001


2709-TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI/36
818-BORÇLAR KANUNU/49
743-TÜRK KANUNU MEDENİSİ/24


HAKSIZ ŞİKAYET İDDİASIYLA MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ
ŞİKAYET HAKKININ KÖTÜYE KULLANILDIĞI İDDİASIYLA MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ
KOOPERATİF YÖNETİM KURULU BAŞKANININ ÖNCEKİ YÖNETİMİ ŞİKAYET ETMESİ


ÖZET
DAVACILAR KOOPERATİF YÖNETİMİNDE GÖREV ALMIŞ KİŞİLERDİR. GENEL KURULDA YÖNETİM DEĞİŞMİŞ DAVALININ DA İÇİNDE YER ALDIĞI GRUP YÖNETİME SEÇİLMİŞ VE SEÇİLENLER DAVALIYI YÖNETİM KURULU BAŞKANLIĞINA ATAMIŞLARDIR. BU AŞAMADA DAVADIŞI ŞAHISLAR LEHİNE VE DAVACILARIN YÖNETİM DÖNEMLERİNİN SONA ERDİĞİ TARİHTEN SONRASINA AİT ÖDEME TARİHİ OLAN ÇEK VE SENETLERLE TAKİBE BAŞLANILMIŞ VE ÇEK VE SENETLERİN TARİHLERİNDE DÜZELTME YAPILDIĞINI GÖREN DAVACI ŞİKAYETÇİ OLMUŞTUR. DAVALININ ŞİKAYETİ ÜZERİNE YAPILAN CEZA YARGILAMASI SONUCU DAVACILAR GÖREVLERİNİ KÖTÜYE KULLANDIKLARI SABİT OLDUĞUNDAN MAHKUM OLMUŞLARDIR. ŞİKAYET DİLEKÇESİ BÜTÜN OLARAK İNCELENİP GELİŞEN OLAYLARLA BİRLİKTE DEĞERLENDİRİLDİĞİNDE, ŞİKAYET HAKKININ YASAL SINIRLAR İÇİNDE KULLANILDIĞININ KABULÜ GEREKİR.


DAVA : Davacı Tahir Oğuz ve arkadaşları vekili Avukat Taner Yağcıoğlu tarafından, davalı Sevil Ünal aleyhine 28/03/2000 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen 14/03/2001 günlü kararın Yargıtayda duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 23/10/2001 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı adına Avukat Safiye Vardarlı geldi, karşı taraftan davacılar adına kimse gelmedi. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

KARAR : Davacılar, davalılar tarafından haksız olarak şikayet edildiklerini bu yüzden kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia etmek suretiyle manevi tazminat isteminde bulunmuşlardır.

Mahkemece istem kısmen kabul edilmiştir.

Karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın Hakların Korunması ile ilgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu şekli ile yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasını ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.

Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanunun 24 ve 24/a maddelerinde de, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere, Anayasa'da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.

İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.

Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.

Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.

Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikayet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

Davacılar SS Şafak Anakent Konut Yapı Kooperatifinin Yönetim Kurulu Başkanı ve üyeleri olup kendilerinden sonra Yönetim Kurulu Başkanı seçilen davalı tarafından Cumhuriyet Savcılığına verilen şikayet dilekçesi sonucu haklarında evrakta sahtekarlık ve dolandırıcılıktan dava açıldığını, Kadıköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 1996/154 esas sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucu beraat ettiklerini haksız şikayet nedeniyle zarara uğradıklarını belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuşlardır. Davalı kooperatifi borca batık şekilde devraldığını ve davacıların yönetimi döneminde verilen çekler nedeniyle icra takipleri ve haciz yapıldığını çekler ve senetlerdeki oynamaları görünce şikayetçi olduğunu şikayet hakkının yasal sınırlar içinde kullanıldığını savunmuştur.

Davacılar 1992 ile 1995 yılları arasında kooperatif yönetiminde görev almış kişilerdir. 14/01/1996 tarihinde yapılan genel kurulda yönetim değişmiş davalının da içinde yer aldığı grup yönetime seçilmiş ve seçilenler davalıyı Yönetim Kurulu Başkanlığına atamışlardır. Genel Kurulda davacıların da bulunduğu yönetim kurulu ibra edilmemiş ve hesapların incelenmesi için hesap tetkik komisyonu kurulmuştur. Bu aşamada davadışı şahıslar lehine ve davacıların yönetim dönemlerinin sona erdiği tarihten sonrasına ait ödeme tarihi olan çek ve senetlerle takibe başlanılmış ve çek ve senetlerin tarihlerinde düzeltme yapıldığını gören davacı şikayetçi olmuştur. Davalının şikayeti üzerine yapılan ceza yargılaması sonucu delil yetersizliğinden beraat kararı verilmişse de davacılar yönetimleri döneminde usulsüz satış yaptıkları, kooperatif defterlerini yeni yönetime devretmedikleri, kooperatif adına faize para alıp, kooperatif paralarını faizle işlettikleri ve dolayısıyla görevlerini kötüye kullandıkları sabit olduğundan TCK. 240. maddesi gereğince mahkum olmuşlardır. Şikayet dilekçesi bütün olarak incelenip, gelişen olaylarla birlikte değerlendirildiğinde şikayet hakkının yasal sınırlar içinde kullanıldığı görülmektedir. Yerel mahkemece davanın reddine karar vermek gerekirken açıklanan yönler gözetilmeksizin davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve davalı yararına takdir olunan 97.500.000 lira duruşma avukatlık ücretinin davacılara yükletilmesine ve temyiz eden davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/10/2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
HUKUK DAİRESİ 4


Esas No.
2001/5814
Karar No.
2001/10042
Tarihi
22.10.2001


2709-TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI/36
743-TÜRK KANUNU MEDENİSİ/24
818-BORÇLAR KANUNU/49


MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ
ŞİKAYET HAKKININ KÖTÜYE KULLANILDIĞI İDDİASIYLA MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ
BONODAKİ İMZALARIN SAHTE OLMASI NEDENİYLE TAKİP ALACAKLISININ ŞİKAYETİ
HAKSIZ ŞİKAYETE DAYALI MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ


ÖZET
HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜN HUKUKEN KORUNABİLMESİ VE YERİNDE KULLANILDIĞININ KABUL EDİLEBİLMESİ İÇİN ŞİKAYET EDİLENİN CEZALANDIRILMASINI VEYA SORUMLU TUTULMASINI GEREKTİRECEK YETERLİ KANITLARIN OLMASI ZORUNLU DEĞİLDİR. ŞİKAYETİ HAKLI GÖSTERECEK BAZI EMARE VE OLGULARIN ZAYIF VE DOLAYLI DA OLSA VARLIĞI YETERLİDİR. DAVA KONUSU OLAYDA, DAVACI BONOYA DAYANARAK DAVALILAR ALEYHİNE İCRA TAKİBİNDE BULUNMUŞ, DAVALILARIN İMZAYA İTİRAZLARI ÜZERİNE, İCRA TETKİK MERCİİNDE BU KONUDA BİLİRKİŞİ GÖRÜŞÜNE BAŞVURULMUŞ, BİLİRKİŞİ DÜZENLENEN RAPORDA BONODAKİ İMZALARIN DAVALILARIN ELİ MAHSULÜ OLMADIĞI BELİRTİLMİŞTİR. DAVALILAR BU RAPORA DAYANARAK DAVACIYI SAHTE SENET DÜZENLEMEKTEN ŞİKAYET ETMİŞLERDİR. OLAYIN BU OLUŞ BİÇİMİ VE YUKARIDAKİ AÇIKLAMALAR DİKKATE ALINDIĞINDA ŞİKAYETİ HAKLI GÖSTERECEK EMARENİN VAR OLDUĞU KABUL EDİLEREK DAVANIN TÜMDEN REDDİNE KARAR VERİLMESİ GEREKİR.


DAVA : Davacı Semih Dolan vekili Avukat Birsel Mut tarafından, davalılar Ali Dikilitaş ve Demet Dikilitaş aleyhine 27/03/1998 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle l milyar lira manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 09/06/2000 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili ve davalılar taraflarından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

KARAR : Davacı, davalılar tarafından haksız olarak şikayet edildiğini bu yüzden kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia etmek suretiyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Mahkemece istem kısmen kabul edilmiştir.

Karar davacı ve davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın Hakların Korunması ile ilgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, zarar gören haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasına ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.

Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanunun 24 ve 24/a maddelerinde de, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere, Anayasa'da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.

İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.

Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.

Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.

Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, orta düzeydeki başka bir kişinin de böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve şikayet hakkını kullanmasının uygunluğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

Somut olayda, davacı bonoya dayanarak davalılar aleyhine icra takibinde bulunmuş, davalıların imzaya itirazları üzerine, İcra Tetkik Mercii'nde bu konuda bilirkişi görüşüne başvurulmuş, bilirkişi Grafolog Olcay Mülayimci tarafından düzenlenen 29/12/1994 tarihli raporda bonodaki imzaların davalıların eli mahsulü olmadığı belirtilmiştir. Davalılar bu rapora dayanarak davacıyı sahte senet düzenlemekten şikayet etmişlerdir. Olayın bu oluş biçimi ve yukarıdaki açıklamalar dikkate alındığında şikayeti haklı gösterecek emarenin var olduğu kabul edilerek davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabul edilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : *Temyiz olunan kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre tarafların öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve temyiz eden davalılardan peşin alman harcın istek halinde geri verilmesine 22/10/2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.
YARGITAY
HUKUK DAİRESİ 4


Esas No.
2001/6362
Karar No.
2001/10993
Tarihi
12.11.2001


2709-TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI/36


MANEVİ TAZMİNAT
HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜ
ŞİKAYET HAKKI
HAKSIZ ŞİKAYET
GÖREVİN KÖTÜYE KULLANIMI
DAVACININ BERAAT ETMESİ


ÖZET
HAK ARAMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜN HUKUKEN KORUNABİLMESİ VE YERİNDE KULLANILDIĞININ KABUL EDİLEBİLMESİ İÇİN ŞİKAYET EDİLENİN CEZALANDIRILMASINI VEYA SORUMLU TUTULMASINI GEREKTİRECEK YETERLİ KANITLARIN OLMASI ZORUNLU DEĞİLDİR. ŞİKAYETİ HAKLI GÖSTERECEK BAZI EMARE VE OLGULARIN ZAYIF VE DOLAYLI DA OLSA VARLIĞI YETERLİDİR. DAVALI KURULUŞTA İDARİ İŞLER ŞEFİ VE SOSYAL TESİS İŞLEMESİNDEN SORUMLU OLARAK GÖREVLİ OLAN DAVACI İLE İLGİLİ ŞİKAYETLER ÜZERİNE MÜFETTİŞ GÖREVLENDİRİLEREK YAPILAN İNCELEME SONUCUNDA, SOSYAL TESİS İÇİN ALINAN BAZI MALZEMELERİN HENÜZ TESLİM ALINMADAN BEDELLERİNİN ÖDENDİĞİ, SONRADAN TESLİM ALINIP ALINAMADIĞININ TAM BELİRLENEMEDİĞİ, BUNUN DIŞINDA DA İŞLETMEYİ ZARARA SOKABİLECEK HATALI UYGULAMALARI OLDUĞU VE KAYITLARIN YETERLİ DÜZENDE TUTULMADIĞI BELİRLENMİŞTİR. DAVACI HAKKINDA GÖREVİ KÖTÜYE KULLANDIĞI İDDİASI YAPILAN SUÇ İHBARINA GÖRE AÇILAN CEZA DAVASINDA DELİL YETERSİZLİĞİ GEREKÇESİYLE BERAAT ETMİŞTİR. DAVACININ BU ŞEKİLDE BERAAT ETMİŞ OLMASI ŞİKAYETİN HAKSIZ OLDUĞU ANLAMINA GELMEZ. DAVALI İHBAR VE ŞİKAYETLERE GÖRE YASAL BİÇİMDE YAPTIĞI İNCELEME SONUCU BELİRLEDİĞİ SOMUT NEDENLERE DAYANARAK ŞİKAYETÇİ OLMUŞTUR. ŞİKAYET BU ŞEKİLDE HAKLI NEDENLERE VE EMARELERE DAYANMAKTA OLUP HUKUKA UYGUNDUR.


DAVA : Davacı Mehmet Sulu vekili Avukat Kadir Mert tarafından, davalı TEAŞ Genel Müdürlüğü aleyhine 16/03/1998 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 13/12/2000 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : Davacı, davalı tarafından haksız olarak şikayet edildiğini bu yüzden kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia etmek suretiyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Mahkemece istem kısmen kabul edilmiştir.

Karar davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın Hakların Korunması ile ilgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu şekli ile yer alınıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasını ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.

Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanunun 24 ve 24/a maddelerinde de, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlenmiştir.

Görüldüğü üzere, Anayasa'da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.

İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.

Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.

Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.

Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikayet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

Somut olayda; davalı kuruluşta idari işler şefi ve sosyal tesis işlemesinden sorumlu olarak görevli olan davacı ile ilgili şikayetler üzerine müfettiş görevlendirilerek yapılan inceleme sonucunda, sosyal tesis için alınan bazı malzemelerin henüz teslim alınmadan bedellerinin ödendiği, sonradan teslim alınıp alınamadığının tam belirlenemediği, bunun dışında da işletmeyi zarara sokabilecek hatalı uygulamaları olduğu ve kayıtların yeterli düzende tutulmadığı belirlenmiştir. Bu müfettiş raporu üzerine davacı hakkında görevi kötüye kullandığı iddiası yapılan suç ihbarına göre açılan ceza davasında delil yetersizliği gerekçesiyle beraat etmiştir. Davacının bu şekilde beraat etmiş olması şikayetin haksız olduğu anlamına gelmez. Davalı ihbar ve şikayetlere göre yasal biçimde yaptığı inceleme sonucu belirlediği somut nedenlere dayanarak şikayetçi olmuştur. Şikayet bu şekilde haklı nedenlere ve emarelere dayanmakta olup hukuka uygundur. Davalı yasal şikayet hakkını hukuka uygun biçimde kullandığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabul edilmiş olması bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 12/11/2001 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 28-12-2012, 12:41   #4
çözümhukuk

 
Varsayılan

Değerli meslektaşım
İlk mesajda numaraları yazılı kararları buldunuzsa ekler misiniz?
Saygılarımla...
Old 28-12-2012, 13:07   #5
tiryakim

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan çözümhukuk
Değerli meslektaşım
İlk mesajda numaraları yazılı kararları buldunuzsa ekler misiniz?
Saygılarımla...

Sinerji ve Corpusda yok Malesef
Old 11-02-2014, 21:47   #6
Av. Ceylan

 
Varsayılan

Merhabalar;
bi süredir örnek karar arıyorum ancak bulamadim. Kamu gorevlisi muvekkil aleyhine haksiz sikayet dolayisiyla actigimiz manevi tazminat davasinda, haksiz olarak sikayet edilmesi tek basina zarar olarak addedilebilir mi ? Eger boyle ise ayrica bir zarar olgusu aramayip tazminata hukmetmesi gerek degil mi ? Bu yonde oldgunu soyledi diger meslektaslarim ancak somut bir karar bulamadim?
Old 20-11-2014, 17:19   #7
Av.Serdar Kırlıoğlu

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan sumeyra
Öncelikle herkese iyi günler… Müvekkil geçen seçimlerde köy muhtarlığına adaylığını koyuyor. Ve kazanıyor. Adaylığını koyup kazanamayan köydeki diğer kişi arkadaşlarıyla beraber müvekkile ‘Zimmetine para geçirmiştir, Keyfi para toplamak, Kendine menfaat temin etmek’ suçlarından şikayette bulunmuşlardır. (Şikayette bulundukları durumların hepsi 1-2 yıl önceki meseleler olup, fakat seçimleri kaybettikten sonra şikayette bulunmuşlar ve ellerinde şikayeti gerektirecek önemli deliller yok…Mesela şu kadar su parası topladı , topladığı bu paraya makbuz kesmedi gibi..Halbuki bütün makbuzlar kesilmiş..) Müvekkilim hem savcılıkta hem de kaymakamlıkta geçirdiği soruşturmalardan beraat etmiş ve suçsuz bulunmuştur. Şimdi bunun için şikayet edenlerden manevi tazminat davası açtık.


Yaptığım araştırma siteden biraz bilgi edindim. Fakat Yargıtay kararlarının metnini bulamadım.
Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi 08.03.1988 tarih ve 9920 Esas,2217 sayılı kararı
Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi 07.04.1989 tarih ve 10406 Esas,3213 sayılı kararı
Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 15.06.2002 tarih ve 5755 esas,5854 sayılı kararı
Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi 16.05.1989 tarih ve 281 Esas,3471 sayılı kararı
Kararların tam metni olan ve bu manadaki başka kararı olan arkadaşlar yardımcı olurlarsa sevinirim.

Sayın üstadım davanız nasıl sonuçlandı acaba ? bir de söz konusu yargıtay kararları bulabildiniz mi ?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Boşanma-Kusur-Maddi -Manevi Tazminat Yargıtay Kararları Av.Habibe YILMAZ KAYAR Aile Hukuku Çalışma Grubu 70 02-04-2024 22:44
Manevi Tazminat Kararları Kesinleşmeden İcraya Konulabilir mi? avcerensenatelli Meslektaşların Soruları 8 23-03-2017 10:38
Haksız Tahrik İle İlgili Yargıtay Kararları Seyda Ceza Hukuku Çalışma Grubu 15 19-09-2011 11:18
Yargıtay kararları arıyorum hilallal Meslektaşların Soruları 2 16-11-2009 21:55


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07592106 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.