Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

muvazaalı satışta zamanaşımı

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 18-09-2008, 11:27   #1
Av. Hamza

 
Varsayılan muvazaalı satışta zamanaşımı

Merhaba arkadaşlar,
muris taşınmazını 3. bir şahsa 10.10.1992 yılında satıyor. murisin oğullarından bir tanesi 10.12.1992 yılında bu taşınmazı 3. şahıstan satın alıyor. satın alan oğul 1994 yılında ölüyor. 1995 yılında ölen oğulun mirasçıları taşınmazı kendi üzerlerine intikal ettiriyorlar. kök muris 1995 yılında ölüyor. taşınmazın ikinci katında murisin diğer oğlu 1992 yılından bu yana oturuyor. satın alan oğulun mirasçıları kök murisin evin ikinci katında oturan oğluna karşı müdahalenin meni davası açıyorlar. bunun üzerine bu şahısta diğerlerine karşı muvazaa ya dayalı tapu iptal tescil davası açıyor.
ilk önce satın alan 3. şahıs hayatta bu şahsın dinlenmesi olayı tek başına çözebilir mi?
Ayrıca, kök murisin oğlu satış muvazaalı bile olsa uzun süre önce satışın yapıldığını bildiği için mevcut durumu kabüllenmiş olmaz mı? bu konuda elinde yargıtay kararı olan meslektaşlar varsa yayınlarsa çok sevinirim. kolay gelsin.
Old 18-09-2008, 12:13   #2
avukat72

 
Varsayılan

YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ

Tarih : 17.03.2008
Esas No : 2008/1813
Karar No : 2008/3444


818 - BORÇLAR KANUNU 18

ÖZET : ÜÇÜNCÜ KİŞİLER, MUVAZAA NEDENİYLE HAKLARININ İHLAL EDİLDİĞİNİ İLERİ SÜREREK TARAFI BULUNMADIKLARI TEK TARAFLI VEYA ÇOK TARAFLI HUKUKİ İŞLEMLERİN GEÇERSİZLİĞİNİ İLERİ SÜREBİLİRLER. ÇÜNKÜ MUVAZAA, ONLARA KARŞI İŞLENMİŞ BİR HAKSIZ EYLEM NİTELİĞİNDEDİR. DAVA İLERİ SÜRÜLÜŞ BİÇİMİ İTİBARI İLE BK.NUN 18. MADDESİNDE BELİRTİLEN GENEL HÜKÜMLERE GÖRE AÇILMIŞ BİR DAVADIR. MUVAZAALI İŞLEMİN HİÇBİR HÜKÜM DOĞURMAYACAĞI, MUVAZAA SEBEBİNİN ORTADAN KALKMASI VEYA BİR ZAMAN GEÇMESİ İLE GÖRÜNÜŞTEKİ İŞLEMİN GEÇERLİ HALE GELMEYECEĞİ KUŞKUSUZ BULUNDUĞUNDAN, MUVAZAA İDDİALARINDA ZAMANAŞIMI SÖZ KONUSU OLAMAYACAĞI GÖZETİLEREK İŞİN ESASININ İNCELENMESİ GEREKİR.

DAVA : Davacı Halil Kaya vekili Avukat Mehmet Deveci tarafından, davalı Hüseyin Çelik ve İsmail Çelik aleyhine 05/04/2006 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın zamanaşımı yönünden reddine dair verilen 17/10/2006 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:

KARAR : Davacı, 10/07/1998 tanzim, 15/01/2003 vade tarihli bonoya dayalı alacağının tahsili için borçlu olan davalılardan Hüseyin Çelik aleyhine 2005 tarihinde icra takibi başlatmıştır. Ancak, mevcut mal varlığı borcu karşılamadığından davacı 29/03/2006 günlü aciz vesikası almıştır.

Davacı, davalı borçlunun sahip olduğu üç adet taşınmazını 09/11/1998 tarihinde eski eşine sattığını, daha sonra eski eşinden aldığı 16/02/1999 tarihli vekaletname ile bu defa 17/02/1999 günü diğer davalı olan kardeşi İsmail Çelik'e sattığını, bu işlemlerin muvazaalı olduğunu iddia ederek, İsmail Çelik adına olan tapu hissesinin iptali ile davalı Hüseyin Çelik adına tescilini istemiştir.

Mahkemece, davanın İİK.nun 278 ve 284. maddelerine göre zamanaşımına uğradığı belirtilerek zamanaşımı yönünden reddedilmiştir.

Üçüncü kişiler, muvazaa nedeniyle haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek tarafı bulunmadıkları tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. Çünkü muvazaa, onlara karşı işlenmiş bir haksız eylem niteliğindedir. Dava ileri sürülüş biçimi itibarı ile BK.nun 18. maddesinde belirtilen genel hükümlere göre açılmış bir davadır.

Muvazaalı işlemin hiçbir hüküm doğurmayacağı, muvazaa sebebinin ortadan kalkması veya bir zaman geçmesi ile görünüşteki işlemin geçerli hale gelmeyeceği kuşkusuz bulunduğundan, muvazaa iddialarında zamanaşımı söz konusu olamayacağı gözetilerek işin esasının incelenmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın zamanaşımından reddedilmiş olması doğru görülmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ : Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine, 17.03.2008 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY :

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün onanması görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bozma kararına katılmıyorum.
Old 18-09-2008, 12:16   #3
avukat72

 
Varsayılan

YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

Tarih : 22.06.1983
Esas No : 1981/1-497
Karar No : 1983/719


818 - BORÇLAR KANUNU 18
1086 - HUKUK USULÜ MUHAKEMELERİ KANUNU ( HUMK ) 240 / 293

ÖZET
DANIŞIKLI ( MUVAZAALI ) İŞLEM HİÇBİR HÜKÜM DOĞURMAZ, BU NEDENLE HÂKİM DANIŞIĞI DOĞRUDAN DOĞRUYA GÖZÖNÜNDE TUTAR. DANIŞIK NEDENİNİN ORTADAN KALKMASI VEYA BİR ZAMANIN GEÇMESİYLE GÖRÜNÜŞTEKİ İŞLEM GEÇERLİ HALE GELMEZ, DANIŞIK İDDİALARINDA ZAMANAŞIMI SÖZKONUSU DEĞİLDİR.

DAVA : Taraflar arasındaki "tapu iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Edirne İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi )'nce davanın reddine dair verilen 6.6.1980 gün ve 561-232 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Birinci Hukuk Dairsi'nin 22.9.1980 gün ve 10378-10977 sayılı ilamıyla; ( ..Davacı dava konusu taşınmazın davalıya intikalini sağlayan işlemin muvazayaa dayandığından bahisle iptalini istemiştir.

Mahkemece, 10 yıllık zamanaşımı gerçekleştikten sonra açıldığından davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı, açıkca muvazaa hukuksal nedenine dayandığına göre, dava zamanaşımı söz konusu olamaz.

Davanın esası incelenip, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı nedenden ötürü reddedilmesi yolsuzdur.. ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden: Davacı vekili.

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle, muvazaalı işlemin hiçbir hüküm doğurmayacağı ( butlanı ) konusu gerek uygulamada ve gerekse bilimsel görüşlerde oybirliği ile benimsenmiş bulunduğuna; bu nedenle hakimin muvazaayı istek olmaksızın re'sen gözönünde tutması gerektiğine; muvazaa sebebinin ortadan kalkması veya bir zamanın geçmesi ile görünüşteki işlemin geçerli hale gelmeyeceği kuşkusuz bulunduğuna; muvaazanın gerek def'an ve gerekse dava yoluyla herzaman ileri sürülebileceğine, bir başka ifade ile muvazaa iddialarında zamanaşımı sözkonusu olmadığına göre ( Kenan Tunçomağ - Türk Borçlar Hukuku - İclt: 1, Genel Hükümler, Sayfa: 300 vd., özellikle dipnotile ilgili metin ve bu dipnotta anılan eserler ), ( Becker - Borçlar Kanunu Şerhi - 87 ), Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulu ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen sebeplerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğinc ( BOZULMASINA ), istek olursa temyiz peşin harcının geri verilmesine, 22.6.1983 gününhde oybirliği ile karar verildi.
Old 18-09-2008, 15:12   #4
Av. Hamza

 
Varsayılan

Sayın Avukat 72;
yargıtay kararları için teşekkürler. Muvazaanın üzerinden zaman geçmesi (zamanaşımına uğraması)sözkonusu değil. Ama davalı tarafın bunu bilmesi yani muvazaalı işlemi bilmesi ve uzun süre ses çıkartmaması mevcut durumu kabüllendiği anlamına gelmiyormu? birde taşınmazı satın alan 3. şahsın tanık olarak dinlenmesi olayı çözmez mi?
Old 22-01-2009, 16:48   #5
Av. Hamza

 
Varsayılan kendim buldum ve sizinle paylaşıyorum.

T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu

Esas : 2002/4-796
Karar : 2002/832
Tarih : 16.10.2002

ÖZET : Muris S tapulu taşınmazdaki payını İ'ye devrettikten sekiz yıl sonra vefat etmiş ve bu süre içerisinde devir için ses çıkarmamıştır. Miras bırakan S'nin mirasçılardan İ ile anlaşarak taşınmazı devrettiğini bilen ve buna göz yuman davacıların, murisin ölümünden sonra ona teb'an açtıkları davada muvazaa iddiasını ileri sürmeleri hakkın kötüye kullanılmasıdır.

(818 s. BK. m. 18, 29, 31) (4721 s. MK. m. 706) (2644 s. Tapu K. m. 26)

KARAR METNİ :
Taraflar arasındaki "tapu iptali ve tenkis" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Pendik Asliye 2.Hukuk Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 14/12/2000 gün ve 2000/376-777 sayılı kararın incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesi'nin 22/10/2001 gün ve 2001/5830-10049 sayılı ilamiyle; (...Dava muvazaalı satışa dayalı tapu kaydının iptali veya tenkisi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece dava reddedilmiş, karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.

Davacılar vekili dava dilekçesinde, tarafların ortak miras bırakanı olan Süleyman Demet'in aleyhine yapılan icra takibi nedeniyle adına kayıtlı 992 parsel nolu taşınmazdaki hissesini davacılardan oğlu İdris Demet'e bedelsiz olarak devrettiğini, ancak mal kaçırmak amacı ile yapılan devri bilen davalının, murisin en büyük oğlunun kendisinin olduğunu ifade ederek ve nüfusunu kullanarak bu devrin kendi adına olması gerektiğini söylemek suretiyle İdris Demet'den yine bedelsiz olarak babalarına ait hisseyi tapuda üzerine geçirdiğini, ancak murisin ölümünden sonra davalının davacılara ait hisseleri iade etmediğini belirterek tapu kaydının iptali ile davacılar adına hisseleri oranında tapuya tesciline veya tenkise karar verilmesini istemiştir.

Yerel mahkemece, davacıların muris muvazaasına dayandığını zira tenkis isteminin de bulunduğunu, ancak iddianın ileri sürülüş biçimi dikkate alındığında muris muvazaasından bahsedilemeyeceğini, bu nedenle muris muvazaasına dayalı istemin reddi gerektiği, kaldı ki davanın miras bırakana ardıllık esasına dayanılarak açıldığı kabul edilse bile mirasçılar bu nedenle satış sözleşmesinin tarafı haline geldiklerinden muvazaa iddiasının yazılı belge ile kanıtlanması gerektiği, oysa davacıların sadece tanık gösterdiği, bu yönden de davanın sabit olmadığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir.

Dava konusu taşınmazın miras bırakan tarafından davacılardan İdris Demet'e, İdris Demet'ten de davalı Yılmaz Demet'e tapudaki devri muvazaalı da olsa bu davada 3.kişi alacaklı taraf değildir. Davanın tarafları mirasçılar olup, davacıların amacı miras haklarına kavuşmaktır. Bu nedenle işin esası incelenerek toplanacak kanıtlara göre karar verilmesi gerekirken yazılı gereke ile davanın reddi doğru değildir. Karar bu nedenle bozulmalıdır...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN : Davacılar vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, muvazaalı satışa dayalı tapu kaydının iptali veya tenkis istemine ilişkindir.

Davacılar; Tarafların ortak miras bırakını Süleyman Demet'in aleyhine yapılan icra takipleri nedeniyle adına kayıtlı 992 parsel sayılı taşınmazdaki 24/80 payını hacizden kurtarmak amacıyla 9/7/1991 tarihinde oğlu İdris Demet'e bedelsiz olarak devir ettiğini; Mal kaçırmak gayesi ile yapılan bedelsiz devri iyi bilen davalı Yılmaz Demet'in murisin en büyük oğlu olduğunu ifade ederek ve nüfuzunu kullanarak bu devrin kendi adına olması gerektiğini söylemek suretiyle İdris Demet'den yine babalarına ait olan hisseyi 30/6/1992 tarihinde bedelsiz olarak tapuda kendi üzerine geçirdiğini; Miras bırakan Süleyman'ın 27/9/1999 tarihinde ölümünden sonra davalının davacılara ait hisseyi iade etmediğini ileri sürerek; Muvazaalı ve bedelsiz olarak, itimada dayalı olarak davalıya devredilmiş olan tapu kaydının iptali ile davacılar adına hisseleri oranında tapuya tesciline veya tenkise karar verilmesini istemişlerdir.

Mahkemenin; İddianın ileri sürülüş biçimi dikkate alındığında muris muvazaasından bahsedilemeyeceğini, davanın miras bırakana bağlı olarak ve ardıllık esasına dayanılarak açıldığı kabul edilse dahi muvazaa iddiasının yazılı belge ile kanıtlanması gerektiği halde yazılı bir belgeye dayanılmadığını belirterek davanın reddine ilişkin verdiği karar, Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmuştur.

Uyuşmazlık; Davada taraf muvazaasına mı yoksa muris muvazaasına mı dayanıldığı ve iddianın yazılı delille ispatının gerekip gerekmediği, noktalarındadır.

Dava konusu olayda hukuki nitelendirme yapılabilmesi için öncelikle muvazaa kavramı ve unsurları üzerinde durulmalıdır.

İrade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda Borçlar Kanunu'nun 18. maddesinde düzenlenmiştir. Borçlar Kanunu'nun 18. maddesinde "bir akdin şekil ve şartlarını tayinde, iki tarafın gerek sehven, gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmayarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır..." ifadeleri mevcut olup, daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan; Doktrinde ve uygulamada muvazaa kapsamlı olarak incelemiş ve belirli kurallara bağlanmıştır (Eraslan Özkaya, İnançlı İşler/Muvazaa Davaları, Ankara 1999.s.105).

Buna göre Muvazaa; Tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla ve fakat gerçek iradelerine uymayan, aralarında hüküm ve sonuç meydana getirmeyen bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır. (Fikret Eren, Borçlar Hukuku, Umumi Hükümleri, İstanbul 1995.3.baskı. C.1.S.372) 7/10/1953 tarih ve 8/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında muvazaa; "Açıklanan beyanlarının gerçek maksatlarına uymadığını bildikleri halde akitlerin kastettikleri durumdan başka bir hukuki ilişkide kendilerini anlaşmış gibi göstermiş olmaları halidir." denilerek taraf edilmiştir.

Gerek öğretide gerek uygulamada muvazaa mutlak (adi, yalın) ve nispi (mevsuf) muvazaa şeklinde iki gruba ayrılmaktadır. Mutlak muvazaada taraflar bir sözleşme yapmak istemedikleri halde, üçüncü kişileri aldatmak maksadı ile aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan görünüşte bir sözleşme yapmaktadırlar. Alacaklının takibinden kurtulmak isteyen borçlunun mallarını başka bir kimseye devretmesi mutlak muvazaadır. (Turhan ESENER-TÜRK HUSUSİ hukukunda muvazaalı muameleler. İstanbul 1956-S:41)

Nispi muvazaa, tarafların gerçek iradelerine uygun olarak yaptıkları bir sözleşmeyi iradelerine uymayan görünüşteki bir sözleşme ile gizlemeleri, şeklinde tanımlanmaktadır. (Fikret EREN age, S.16).

Muris muvazaası olarak tanımlanan muvazaa niteliği itibarıyla nispi muvazaa türüdür. Muris muvazaasında miras bırakan, mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla gerçekte bağışladığı taşınmazını, görünüşteki sözleşmede satış gibi göstererek temlik etmektedir (1/4/1974 gün, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı).

Somut olaya baktığımızda; İdris Demet dışındaki davacılar aşamalardaki iddialarında, babaları Süleyman Demet'in alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla taşınmazdaki payını İdris'e bedelsiz olarak devrettiğini ileri sürdüklerine göre, olayda muris muvazaası nedenine dayanıldığının kabulü mümkün değildir.

Miras bırakanın mirasçılarından mal kaçırma kastıyla değil, aksine alacaklı üçüncü kişilerden mal kaçırmak amacına yönelik olarak taşınmaz İdris'e devrettiği iddia edildiğinden, davada taraf muvazaasına dayanıldığı açıktır.

Bilindiği ve 5/2/1947 gün, 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, taraf muvazaası ancak yazılı delille kanıtlanabilir.

Ne varki davacılar, taraf muvazaasını doğrular nitelikte yazılabilir delil ibraz edememişlerdir.

Diğer taraftan davacı İdris Demet, murisin taşınmazdaki payını üçüncü kişilerden mal kaçırmak amacıyla kendisine bedelsiz olarak devrettiğini, bedelsiz devri bilen davalı ağabeyi Yılmaz Demet'in 1992 yılında nüfuzunu kullanmak suretiyle baskı yaptığını, bu nedenle babalarına ait hisseyi yine bedelsiz olarak tapuda Yılmaz'a devrettiğini ileri sürmüş ise de; Borçlar Kanunu'nun 29. maddesinde düzenlenen iradeyi sakatlayan nedenlerin varlığı aynı Kanunun 31. maddesinde belirtilen sürede usulüne uygun bir delil ile kanıtlanmadığından, bu iddia da sabit olmamıştır.

Muris Süleyman tapulu taşınmazdaki payını İdris'e devrettikten sekiz yıl sonra vefat etmiş ve bu süre içerisinde devir için ses çıkarmamıştır. Miras bırakan Süleyman'ın mirasçılardan İdris ile anlaşarak taşınmazı devrettiğini bilen ve buna göz yuman davacıların, murisin ölümünden sonra ona teb'an açtıkları davada muvazaa iddiasını ileri sürmeleri hakkın kötüye kullanılmasıdır.

Açıklanan nedenler karşısında iyiniyet kurallarıyla bağdaşmayan ve ispatlanamayan davanın reddine dair yerel mahkemenin direnme kararı yerindedir. Bu nedenle karar onanmalıdır.

SONUÇ: Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 16/10/2002 gününde oybirliği ile karar verildi.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Muvazaalı Satışta Adi Kazandırıcı Zaman Aşımı Batu Han Meslektaşların Soruları 10 26-07-2009 16:59
muvazaalı satış ve istihkak avukatRMK Meslektaşların Soruları 3 18-03-2008 18:50
harici satışta sebepsiz zenginleşme sanatoryum Borçlar Hukuku Çalışma Grubu 4 21-05-2007 22:13
ortaklığın giderilmesi hakkında ıslah ve satışta ihale bedeli diğer paydaşların payı ufuktaf Meslektaşların Soruları 3 04-12-2006 17:45


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07116389 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.