Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

kamulaştırma bedelinin kısmi ödenmesi bakiye için sürenin dolması

Yanıt
Old 04-09-2007, 13:15   #1
incitanesi

 
Varsayılan kamulaştırma bedelinin kısmi ödenmesi bakiye için sürenin dolması

sayın meslektaşlarım şimdiden teşekkürlerimi sunarak konuya giriyorum.kamulaştırma 1970 de yapılmış tapuda ferağ gönüllü verilmiş.hiçbir sorun olmadan bedelin bir kısmı ödenmiş bakiye için belediye encümeni ileride kamulaştırlan yakın bir arsadan pay vermek koşuluyla ödemeyi ertelemiş.yeri akmulaştırılan kişi 20 yıllık hak düşürücü süre dolmadan belediyeden 1990 yılında bakiyenin ödenmesi için talepte bulunmuş ancak sonuç alamamış.bu sırada vefat etmiştir.mirasçılar şu anda bakiye bedel için dava açmak istemektedir.yaptığım araştırma sonucu anayasa mahkemesi süre ile ilgili maddeyi ipatl etmiştir.ancak anayasa mah. kararlarının geriye yürümezliği sorunu ile karşılaşmaktayım.sizce davayı açabilir miyim?
Old 04-09-2007, 23:53   #2
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Kamulaştırma K.nun 38.md. el atma tarihinden itibaren 20 yıl geçmekle mal sahibinin her türlü dava hakkı düşeceğini öngörmekte idi. Bu süre hak düşürücü süredir. Gerçi bu madde Anayasa mahkemesinin 04.11.2003 tarihinde yürürlüğe giren kararı ile iptal edilmiş ise de HGK.nun 25.05.2005 T. 288-352 sayılı kararı ile: Anayasa mahkemesi kararlarının geriye yürümeyeceği görüşünden giderek, 04.11.2003 tarihine kadar 20 yıllık sürenin dolması halinde, idare lehine doğan hakkın ortadan kalkmayacağına , idare yararına doğan kazanılmış mülkiyet hakkının Anayasa Mahkemesi kararından etkilenmeyeceğine ,bu halde hak düşürücü sürenin uygulanacağına karar vermiştir.

Somut olayda, 20/ yıllık hak düşürücü süre 04.11.2003 tarihi itibariyle daha önceden dolmuş olup, hak düşürücü sürelerin kesilmesi ve durması da söz konusu olmadığından dava açmakta bir yarar bulunmadığını düşünüyorum.

Saygılarımla.


Old 12-09-2007, 09:10   #3
Av. Lale Beşe

 
Varsayılan Sayın Yücel Kocabaş

Bahsettiğiniz Hukuk Genel Kurulu kararından sonra bu yorumunuzda haklısınız ancak sürekli atlanan bir nokta var gibi geliyor bana hem Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında, hem de bu konuda yazılan yorumlarda.

2942 Sayılı Kanun, 8 Kasım 1983 Tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Dolayısı ile 20 yıllık hak düşürücü süreyi öngören 38. madde de... Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ise 14.04.2003 Tarihlidir. Aradan 19 yıl 5 ay gibi bir süre geçtikten sonra madde iptal edilmiştir. Yani 20 yıllık hak düşürücü süre öngören hükmün kendisi bile 20 yıl yürürlükte kalmamıştır. Bu durumda hak düşürücü sürenin, yasanın yürürlük tarihinden sonra doğan kamulaştırma sorunlarına uygulanması gerekirken, yürürlük tarihinden önceki kamulaştırma işlemlerinden doğan hukuki sorunlar için de uygulanması sözkonusudur ki bu da yasada öngörülen hak düşürücü sürenin geriye uygulanması sonucunu doğurur. Kim ne derse desin, Kamulaştırma Kanunundan önce yürürlükte olan ve herhangi bir hak düşürücü süre öngörmeyen 1956 Tarihli İstimlak Kanununa veya daha önceki kamulaştırma kanunlarına göre kamulaştırma gören yer sahiplerinin hak düşürücü süreye tabi olmama gibi bir kazanılmış hakları mevcuttur. Sonuçta ortada 38. maddenin uygulanmasını gerektiren herhangi bir kamulaştırma işlemi bulunmamaktadır. İşin gerçeği 38. maddenin kendisinden sonra gelen olaylara uygulanması gerekirken dikkat edilirse tamamen önceki yasalara göre kamulaştırılmış ya da kamulaştırmasız elatılmış yerlerle ilgili davalara uygulanmaktadır. Az önce bahsettiğim gibi bu 38. madde toplam 20 yıl yürürlükte kalmadığı için de, kendisini de yürürlüğe koyan Kamulaştırma Kanununa göre kamulaştırılmış bir yere uygulanması da mümkün değildir. Maalesef burada bir kaos var gibi geliyor bana. Saygılarımla...
Old 12-09-2007, 10:52   #4
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Sayın (Lale Beşe) ,
Sözlerinize genel hukuk ilkeleri yönünden katılıyorum.
Fakat 2942 sayılı kamulaştırma k,nunun geçici 1/2 md.si " Bu kanunun yürürlüğe girmesinden önce açılmış ve henüz kesin hükme beğlanmamış davalarda bu kanun hükümleri uygulanır" hükmü karşısında eski kanunda olmayan 38 md. hükmünün eski olaylara da uygulmanacağı sonucu çıkmaktadır. Nitekim 5.HD.sinin içtihatlarına da baktığımızda 38 maddeki sürenin kanunun yürürlüğe girmesinden önceki dönemden de başlatıldığı görülmektedir.
Saygılarımla.
Old 13-09-2007, 01:08   #5
Av. Lale Beşe

 
Varsayılan Sayın Meslektaşım

Olaya geçici maddelerden ziyade hukukun genel ilkeleri ile daha tepedeki hukuk normlarından bakmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi. Bahsettiğiniz ek maddeyi kastederek "kim ne derse desin ortada bir kazanılmış hak vardır" demiştim önceki mesajımda. 2942 sayılı Kanunun 38. Maddesinde getirilen sürenin amacına bakarsak, 6830 sayılı İstimlak Kanununa göre yapılmış fakat bir türlü işlemleri tamamlanamamış "kamulaştırmasız elatma" eylemleri ile ilgili maliklerin dava haklarını biran önce ortadan kaldırmak olduğunu kolaylıkla anlayabilirsiniz. Zira 6830 sayılı İstimlak Kanunu herhangi bir hak düşürücü süre öngörmüyordu. Toprak ve tarım reformu kanunu da öyle. Fakat arada çıkarılan 221 sayılı bir yasa vardı ve askeri kamulaştırmaların çoğu için 2 yıllık bir hak düşürücü süre öngörüyordu. Sizin söylediğiniz geçici madde1'den sonra bir de geçici madde4'e bakarsanız bunu kolaylıkla göreceksiniz. Diyor ki; "5 Ocak 1961 tarih ve 221 sayılı Kanunun kapsamına girmeleri nedeniyle kamu tüzelkişileri veya kurumları adına kamulaştırılmış sayılan taşınmaz malların eski malik, zilyed veya bunların halefleri tarafından açılmış ve kesin hükme bağlanmamış davalarda sözü edilen 221 sayılı Kanunun hükümleri uygulanır". Yani aslında "süre hükümleri uygulanır" diyor. Yani bu davaların önü biran önce kapatılmak isteniyor. Haklı da olabilirler fakat herhalükarda zamanaşımı süresi ile hak düşürücü sürelerin geriye doğru yürütülmesi hukuka aykırıdır. Bu bir kanun hükmü ile bile yapılsa. Örneğin birinin dava hakkı ya kanunun yayınlandığı gün dolmuşsa? Birinin de dolmasına 19 yıl varsa? Bu eşitlik ilkesine de aykırı değil mi? Bu hükümler Anayasanın 2. ve 10. maddelerine açıkça aykırıdır. Ayrıca bahsettiğiniz geçici madde1 kıymet takdiri işlemleri yapılmış ise eski kanunu yürütüyor. Sonradan yine bir geçici madde ekleyip (2001 yılında-geçici madde 1) bu eski-yeni kanun belirlenmesini tebliğin çıkarılıp çıkarılmadığı ayırımına indirgiyor. Bir de, "açılmış olan davalara" bu kanun hükümlerini yürütüyor ki dava açılmakla zaten hak düşürücü süre sorunu kalmamış olur. Sorun, açılmamış olan davalarda ve ortaya karmakarışık bir durum çıkıyor. 38. madde iptal edilmeden önce insanlar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdular ve mahkeme 38. maddenin mülkiyet hakkını ihlal ettiğine karar verdi. Yani mülkiyetin yasalara aykırı olarak intikalinde zamanaşımı konmasını insan haklarına aykırı buldu. Anayasa Mahkemesi de zaten bu yüzden maddeyi iptal etti. HGK kararı çıkana kadar da dava açanlara 20 yıl meselesi yansıtılmadan hükmen ödeme yapıldı. Peki bu zaman zarfında yani iptal kararı ile HGK kararı arasındaki 2 yıllık sürede bedel alanlarla sonradan alamayanların durumu ne olacak? Ki benim bildiğim ödeme yapılmış pekçok dosya var. Eşitlik ilkesini çiğnemez mi bu?. Bu konularda topladığım Yargıtay ve Avrupa insan hakları mahkemesi kararlarını yazmaya kalksam elbette buraya sığmaz. Benim tavsiyem bu durumda olanların yine de dava açmalarıdır. Zira sonuçta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yolu var. En azından oradan alınacak bir karar ile yeniden yargılama talep edilebilir HUMK m.445/11... Umarım başınızı şişirmemişimdir. Saygılarımla...
Old 13-09-2007, 08:17   #6
incitanesi

 
Varsayılan

sayın beşe ilginize teşekkür ederim.bu konuda sizinle hem fikirim bende yeterince aihm kararı buldum.ancak bizim olayımızda mülkiyet konusunda bir anlaşmazlık yok mülkiyet 1970 yılında gönüllü verilmiş.kamulaştırmasız el atma yok anlayacağınız.tapuda yaptığım inceleme sonucu buna ulaştım.sorun 1971 de kamulaştırma bedelinin birkısmı ödenerek bakiye kısım için 1990 yılında idareden talepte bulunulmasına rağmen şimdiyekadar ödeme yapılmaması.açıkçası ödenmeyen meblağ bugün itibariyle oldukça yüksek dava açıp açmamak konusunda çok kararsızım.zira bu tip davalar reddedilmekte.saygılar iyi çalışmalar
Old 13-09-2007, 09:30   #7
Av. Lale Beşe

 
Varsayılan Sayın İnci Tanesi

Hiç durmayın davanızı açın derim. Hem de "Tapu iptal davası açma hakkınızı" da saklı tutarak. Biliyorsunuz tapuda kayıtlı taşınmazlarda bedelin tamamı ödenmeden mülkiyet geçmez. Bende de böyle bir dava var. O satış senedini dikkatli okursanız genelde malik "bedeli nakit ve tam olarak aldım" şeklinde imzalıyor ve sonra da paranın kalan kısmı kendisine ödenmiyor. Tahminimce sizin olayınızda kamulaştırma ve dolayısı ile satış 6830 sayılı İstimlak Kanununa göre yapılmıştır. Satış senedinde yazar. Bu kanuna göre de kamulaştırma bedelinin tapudaki ferağdan önce malik adına bir bankaya depo edilmesi gerekiyor. Siz "paramızı kısmen almadık" iddiası ile dava açarsanız parayı ödediğini ispat yükü Davalı İdarede. Banka dekontlarını çıkarmak zorundalar ve tahminimce çıkaramayacaklar. Gayrimenkul satışlarında bedel kısmen dahi ödenmemiş ise irade uyuşmazlığından o işlem mutlak butlanla batıldır ve aslında mülkiyet intikal etmemiştir. Yine bu satış kamulaştırmaya ilişkin olduğu yani kamulaştırma işleminin tamamlanması için yapıldığından, zamanaşımı ve hak düşürücü süreler bakımından kamulaştırma mevzuatına tabi ve İnsan Hakları Mahkemesi ile Anayasa Mahkemesi kararları ışığında burada hak düşürücü süre sözkonusu değil. Ayrıca konusu biraz farklı ama yine bir kamulaştırma davasında verilmiş "İdarenin yanıltıcı eylem ve davranışları sözkonusu ise hak düşürücü süreler işlemeye başlamaz" şeklinde bir Yargıtay kararı var ki bence burada emsal de teşkil eder. Size bunları bir ara iletirim. Şimdi acelem olduğundan çıkmak zorundayım. Yazışmak üzere. Saygılarımla.
Old 13-09-2007, 11:30   #8
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

( Lale) hnm, güzel düşünüyor ve hukuk adına güzel şeyler söylüyor.
Sözleri, çağdaş hukuk, ideal hukuk, olması gereken hukuk ilkelerine tamamen uygun.

Ben 2942 sayılı Kam.Kan. geçici 1/2 md.sinden söz ederken , -bu maddeyi beğendiğim veya savunduğum için değil,- uygulamadaki gerçek duruma işaret etmek istedim.

5.HD.sinin içtihatlarını incelediğimizde , daire herhangi sapma yapmadan istikrarlı biçimde geçici 1/2 md. yolu ile 38 maddeki hak düşürücü sürenin geçmişe de geçerli olmak üzere bütün olaylara uygulanacağını öngörmüş. Şimdi bu uygulamasından vazgeçeceğini sanmıyorum.

Hakimliğimiz sırasında , kamulaştırma bedelinin geç ödenmesindenz dolayı AİHM. kararları karşısında yargıtayın aksini kabul eden görüşünden döneceğini sanıyorduk. Önümüze gelen davalarda çok iyi hazırlanarak sayfalarca gerekçe göstererek ve AİHM. kararlarına da dayanarak olumlu kararlar verdik ve direnme yolu dosyaları HGK. yolladık. Ne var ki, HGK da azınlıkta kalan bazı üyeler görüşümüzü destekledi fakat çoğunluk kararı ile HGK eski kararlarından dönmedi.- ve dönmeyeceği işaretini verdi.

Diyeceğim odur ki, yargıtay geleneksel kararlarından kolay kolay dönmüyor , aksini kabul etmiyor.Sık sık " dairemizin yıllardan beri süren uygulaması böyledir " diye örnek gösteriyor. Bir bakıma hukukta istikrar sağlamaya çalışıyor. Bu bir gerçek.

Şimdi bizim ( inci tanesi) ni davayı açması için teşvik etmemiz destek vermemiz kolay. Fakat bir de bunun müvekkil ilişkisi var. Müvekkile yüklenecek yargılama giderleri avukatlık parası yükümlülükleri var. Kişisel davamız olsa uygun gördüğümüz görüşleri deneyebiliriz. Fakat mevcut uygulamaya göre şansı olmayan bir davanın açılmasının müvekkil yönünden sakıncalarını da hesaba katmak gerekir diye düşünüyorum.

Sonuç olarak; ne kadar sağlam temele dayanırsa dayansın, açılacak davanın mevcut istikrarlı uygulama nedeniyle yargıtaydan geçme şansının olmadığını , ancak AİHM.sinde olumlu bir sonuç alınabileceğini tahmin etmekteyim.Gaye AİHM. si ise tabii ki yerel mahkemede dava açılacaktır.
Saygılarımla.
Old 13-09-2007, 12:09   #9
incitanesi

 
Varsayılan

sayın kocabaş sizinde bahsettiğiniz gibi müvekkil ve vekil ilişkisi sözkonusu ve bakiye meblağ çok yüksek
açıkçası bukadar uzun bir süreci göze alabilirmiyim bilmem.bilemiyorum işin içinden çıkmak zorlaşıyor.teşekkürler
Old 13-09-2007, 16:58   #10
Av. Lale Beşe

 
Varsayılan Sayın Yücel Bey

2003 yılında 38. maddenin iptalinden sonra HGK kararına kadar 20 yıl zamanaşımı aranmadan bu süreyi geçirmiş olsa da açılan kamulaştırma davaları karara bağlandı ve ödeme yapıldı. Bilmesem buraya yazmam. Burada esas ve karar numaraları ile mahkeme yerini belirtmek uygun olmaz ama 2003-2005 aralığında ödenen trilyonlar var. HGK 2005'te bu kararı verdikten sonra "kabul" ler tekrar kesildi. Ayrıca bu dosyalardan biri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden geçmişti. Yer Şanlıurfa. Bir de, 2005' ten sonraki 5. Hukuk Dairesi kararlarını tararsanız zamanaşımı redlerinin onanmasına birkaç üyenin muhalefet şerhleri verdiklerini de göreceksiniz. Zira iç hukukta reddedilmiş olsa bile bu davaların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde geleneksel olarak kabul gördüğü çok açık. Süreç biraz uzayabilir fakat bu yolun tercih edilmesi genelleşirse iç hukukun da uygun hale geleceği bellidir. Ya da haddim olmasa da, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti sözleşmeden imzasını çekmeli" derim. Çocuk oyuncağı mıdır bu? Özürlerimle birlikte saygılarımı da iletir, iyi çalışmalar dilerim...
Old 13-09-2007, 17:32   #11
Av. Lale Beşe

 
Varsayılan Biraz düşündüm de

Ya bu davalar hepten açılmaya ve sonrasında seri halde AİHM' ye gitmeye başlarsa? Yani 5. Dairemizin bu yöndeki bütün kararları otomasyona takılmış gibi AİHM' ye götürülme sürecine girerse? Öyle ya, belli dönemlerde yapılmış kamulaştırmaların paraları asla ödenmemiş. AİHM üyesi olsanız mesela. Ve yine mesela bir üye diyelim Norveçli "yine mi Turkiye ve 5. Daire? Okumaya gerek yok "violation!" dese suçlayabilir misiniz? Biraz mizahi anlatmaya çalışıyorum da. Şimdi burada soru şu: Yüksek Mahkeme kim? Yargıtay mı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi mi? Bize gerçek hukuku kim uygulayacak? Mesela AİHM Devletimize diyor ki, "sen mülkiyet hakkına bedelini ödemeksizin elkoyup bir de zamanaşımına bağlayamazsın". Yanlış mı bu karar? Devlet elkoymuş, ne tebligat yapmış, ne para ödemiş, memurlar suistimal etmiş, vatandaşın haberi bile yok çoğu yerde 80 yaşındaki dedeleri tapuya götürüp el bastırmışlar ya da hiç götürmeyip yerine imza atmışlar, parmak basanlar "devlet bize bunu verdi yeter vatan sağolsun" demişler, bazısına "amca sonra verecez" demişler adamcağız hayatı boyunca "devlet bana para verecek" diye sayıklayarak ölmüş. Sonra ne diyor? "Zamanaşımı"... İnsanların dava haklarını felç ettikleri yerler var. "Sonra verecez amca" denince o amca dava açar mı artık? Ne bilsin cahil? Ölene kadar bekliyor. Sonra çocukları farkediyor durumu fakat Yargıtay hüküm iptal edilmiş olsa bile "zamanaşımı vardır" diyor. O hüküm neden iptal edildi? Evrensel insan haklarına ve Anayasaya aykırı olduğu için. Bkz. Anayasa Mahkemesi kararı. Peki o hükme rağmen ECNEBİ ne dedi? "Bu hüküm insan haklarına aykırıdır". Peki bunu bizim hakimimiz bilemez miydi? Bizim Yüksek Mahkeme Hakimimizin bu kadarcığı düşünmemesi neyle açıklanabilir? Kendimi 5. Dairenin yerine koydum da. ne fena birşey. Bu ısrar neden onu merak ediyorum. Hükmü geriye yönelik olarak uygulaması açıkça "ben insan hakkı ihlal ediyorum ve de edeceğim" demektir. Yani kusura bakmasınlar ama sağımız şeriat "miras ve mülkiyette zamanaşımı olmaz günahtır" diyor, solumuz modern ve gelişmiş hukuk sitemi "miras ve mülkiyet hakları temel insan hak ve özgürlüklerindendir, bedeli ödenmeden elkonamaz"... Şimdi arada derede duran bizim ülkemizde hangi hukuk sistemi var acaba? Aklıma geleni buraya yazmak istemiyorum ideolojik sorun olabilir. Fakat kişisel olarak hukukta birinin yol göstermesini istiyorsam bu kendi yüksek mahkemem olmalıdır. Bir Türk vatandaşı olarak haklarımı Avrupa' dan almak istemiyorum. Ne de onlardan birşeyler öğrenmek zorunda kalıp durmak. Ben AİHM' nin "Türk Yargıtay' ı burada........." şeklinde başlayan cümlelerinden rahatsız oluyorum ve merak ediyorum onlar da rahatsız oluyorlar mı diye. Fakat öyle bir tedirginlik yok galiba. Ne acı! İsterim ki bana hukuku Yargıtay öğretsin. Bunu beklemeye hakkım var ama mesela bu konuda dava açsam, yani "adalet isteme hakkımı" dava etsem yine burada sonuç alamam ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gitmek zorunda kalırım. Resmen bir kısır döngü. Özür dilerim bu konular genel olarak canımı çok sıkıyor ve beni son derece üzüyor. Böyle duygusallaşıyorum işte. Korkarım avukat olarak artık müvekkillerle meseleyi konuşurken hep AİHM faktörünü de gözönünde tutma alışkanlığı edineceğiz. Zira öncelikle müvekkillerimiz AİHM ni hedefliyorlar zaten. Bana bir vekaletname gelmişti. İstemediğim ve belirtmediğim halde kendiliğinden AİHM nde dava açma yetkisi vermiş. İşte bu hale geldik. Peki bunun suçlusu kim? Saygılarımla...
Old 13-09-2007, 18:39   #12
Av. Lale Beşe

 
Varsayılan Sayın İncitanesi

Müvekkilinizle tüm bu riskleri konuşup fazlaya ilişkin haklarınızı saklı tutarak ufak meblağda bir bedel davası açın derim. "Alacağımızın şimdilik şu kadarını dava ediyoruz" ilavesi yapın. Mesela on milyarlık bir dava. Bunun keşif giderleri vs elbette olacaktır ama denemeye değmez mi? Müvekkilinizin kaybedeceği fazla birşey olmaz diye düşünüyorum. Yargıtay ısrarcı davranırsa AİHM ye başvuracağınızı da belirtin. 6-7 yıllık bir maksimum süreç sonrasında sonucun alınacağına inanıyorum. Ben bu dediğimin aynısını yaptım ve çok enteresan ki konumuz aynı. Üstelik ikinci duruşma gününü aldım bile. Red kararı gelecekse sonraki celse reddetsin hakim ve jet hızıyla Yargıtay' dan da geçsin diye dua ediyorum. Karar düzeltmeye dahi başvurmadan gideceğim AİHM' ye. Zira site formunda bir yerde de tartışıldığı gibi, AİHM özellikle bu konularda karar düzeltmeye başvurulmamış olsa da iç hukuktaki yolları tüketilmiş kabul ediyor. Açıkça "aynı mercie gidecek ve birşey değişmeyecek zaten" demeye getirdiği bir iki karar bile okudum. Önceki mesajımda yazdığım gibi üzücü ama ne yapalım? Biz avukatız ve alınacak bir hak varsa kovalamamız gerek. Tüm hukuki yollara başvurmak da yükümlülüğümüz. İşin tek acı tarafı, kendi mahkememize elimizde ecnebi bir kararla gidip HUMK 445. maddeye göre "hadi bakalım yeniden yargılama yapınız" demek zorunda kalmak. Bu arada daha da kötü birşey geldi kulağıma. Naçizane Fransa' da hukukçu arkadaşlarım var. Bu ısrarcı tutumlar karşısında tazminat miktarlarını arttırmayı düşünüyormuş AİHM hakimleri. O kadar çok dava gidiyormuş ki işten başlarını kaldıramaz olmuşlar. Sadece Türkiye' yi kasdetmediklerine eminim ama bu gidişle sözleşmeden imza çekersek hiç şaşırmam. Ne diyelim o zamana kadar da biz mücadelemizi yapacağız. Başarı ve saygı dileklerimle.
Old 13-09-2007, 20:05   #13
Hak Hukuk

 
Varsayılan Kamulaştırmasız El Atma ve Hak Düşürücü Süre

Sayın Beşe, konunun yetkin bir takipçisi olduğunuz görülüyor.İlginç ve evrensel hukuk ilkelerine uygun yaklaşımınız için teşekkürler.AİHM'ne gitmek bakımından karar düzeltme (olağan kanun yolu), tüketilmesi gereken zorunlu bir iç hukuk yolu olduğu açık.Acaba AİHM, bu m.38 ile ilgili olarak mı temyiz yeterli, k.düzeltmeye gitmeye gerek yok diyor?
Old 16-09-2007, 05:25   #14
Ahmet Turan

 
Varsayılan

Öncelikle Sayın Lale Beşe'nin tüm görüşlerine iştirak ettiğimi belirtmek istiyorum.
Gene sayın Yücel Kocabaş'ın da olan hukuku en doğru şekilde özetleyen görüşleri doğrudur.
Ben de sayın Beşe gibi olması gereken hakkındaki görüşleri aktarıyorum.

Bilindiği gibi, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunun 38. maddesi, Anayasa Mahkemesince Anayasanın 2, 13, 35 ve 46. maddelerine aykırı bulunarak 04.11.2003 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 10.04.2003 tarih ve 2002/112 esas, 2003/33 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
Anayasanın 35. maddesinde mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasanın 46. maddesinde belirtilen kamulaştırma, mülkiyet hakkına getirilen Anayasal bir sınırlamadır. İdare kamulaştırma yetkisini yasaya uygun olarak kullanmakla mükelleftir. Bu yükümlülüğe uymaksızın taşınmaza el atması durumunda haksız ( hukuka aykırı olarak) el atan durumuna düşer ki bu fiil bir haksız fiildir. İdarenin bu eylemi Anayasa korunmadığı gibi ilahi, tabii ve evrensel hukukca da korunmamaktadır. İdare haksız eylemle el koyduğu taşınmazı HGK kararı uyarınca bir bedel ödemeden 20 yıllık süre dolması sebebiyle mülkiyetine geçirmesi gene Anayasa’nın 35. maddesine aykırıdır. Diğer bir anlatımla, yirmi yıllık süre geçmesiyle taşınmaz malikinin her türlü dava hakkının düştüğünün kabul edilmesi halinde taşınmazın hiçbir karşılık ödenmeden idareye geçmesi söz konusu olur. Bu durumun mülkiyet hakkının özünü zedeleyeceği noktasında tereddüt olmasa gerektir. Öte yandan Kamulaştırmasız el koyma mülkiyet hakkına aykırıdır. Gerek Anayasa Mahkemesi 10.04.2003 gün ve 2002/112-2003/33 sayılı kararının gerekçesinde açıkça vurguladığı üzere ve gerekse de Avrupa İnsan Haklarının ve Temel özgürlüklerin korunmasına ilişkin sözleşmenin ek protokol 1. maddesindeki kurala dayanarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de kamulaştırmasız el koymayı mülkiyet hakkına aykırı bulmaktadırlar.

İdare; hukuka uygun kamulaştırma yapmadan, kamulaştırmasız el atma yoluyla veya geçersiz kamulaştırma yoluyla, el atmadan itibaren 20 yıllık süre dolmakla taşınmaz malikinin mülkiyet hakkını sona erdiremez.
İdarenin bu yetkisinin dayanağı olan 38. madde iptal edilmiştir. Bu maddeye dayanılarak taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının sınırlandırılmasınaveya sonlandırılmasına devam edilemez. Artık 38. madde iptal edildiğine göre mülkiyet hakkının kapsamı hukukumuzun genel prensipleri içerisinde değerlendirilmesi gerekir. Tapuya kayıtlı bir taşınmazın, haksız olarak el atana mülkiyetinin zaman aşımına yolu ile geçeceğine ilişkin bir düzenleme hukukumuzda yer almamaktadır.
Kamulaştırma kanunun 38. maddesinin yürürlüğe girmesinden önce (08.11.1983 ten önce) taşınmazına kamulaştırmasız el konulan taşınmaz malikini dava hakkının sınırlandırılamayacağı 16.05.1956 gün ve 1956/1-6, 16.06.1956 gün ve 1954/1-1956/7 sayılı içtihadı birleştirme kararları ile belirtilmiştir.

Bu noktada önemli bir hususta iptal kararlarının geriye yürümezliği ilkesinin ne anlama geldiğinin belirlenmesi hususudur. Gerçekten, Anayasanın 153. maddesine göre "iptal kararları geriye yürümez" ilkesi benimsenmiştir. Ancak bu ilke kesinleşmiş yargı kararları için geçerlidir. Bu kural kamu düzeni anlayışının da bir gereğidir. Aksi halde kesinleşmiş mahkeme kararlarının anlamı kalmayacağı gibi yeniden yeniden yargılamalar yapılması kabul edilemez. İptal edilen maddeye dayanılarak yapılan ve tamamlanan işlemler geçersiz sayılırsa hukuk düzeninin istikrarı bozulacak ve kamuda hukuka güven duygusu tamamen ortadan kalkacaktır. Ancak; geriye yürümezlik ilkesi mutlak kabul edilerek katı bir uygulama bazı sakıncalı durumların ortaya çıkmasına neden olacağında kuşku yoktur ve nitekim de olduğunu açıkça görüyoruz. 10.03.1969 gün 1/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında “henüz çözümlenmemiş kesin hüküm halini almamış uyuşmazlık konusunda Anayasa Mahkemesinin iptal kararı uygulanır..” denilmektedir. İptal kararından önce verilmiş ve kesinleşmiş yargı kararları bakımından iptal kararı geriye yürümez.

2942 sayılı Kamulaştırma Yasasının 38. maddesine göre; idarenin el koyma tarihinden itibaren 20 sene geçmekle taşınmaz malikinin her türlü dava hakkı düşer. Başka bir anlatımla, mülkiyet bu süre dolmakla el atan idareye geçer. Bu husus 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 705. maddesindeki "Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescille olur. Miras, Mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanun da öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır" hükmü bizi ilgilendirmektedir. Bu madde hükmünden sanki, mülkiyetin tescilden önce kazanıldığı dolayısıyla tescilin ihzari yani açıklayıcı mahiyette olduğu ve fakat kurucu- inşai mahiyette olmadığı sonucu çıkmaktadır. Ne var ki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 04.12.1998 gün ve 1996/4 Esas, 1998/3 Karar sayılı kararında da kazandırıcı zaman aşımı yoluyla tapusuz taşınmazların edinilmesine ilişkin TMK.nun 639/1 maddesine göre verilen tescil kararlarının inşa-i ihdasi , yenilik doğurucu kararlar olduğu ve mülkiyet hakkının bu kararların kesinleştiği anda kazanılacağı belirtilmektedir. Dolayısıyla 20 yıllık süre dolmakla kendiliğinden mülkiyetin geçmesi söz konusu olamaz.
Bu açıklamalara rağmen 5. HD nin Anayasa mahkemesi kararı geriye yürümez iddiası yerinde değildir. Bu konuda halen içtihatları birleştirme büyük genel kurulunda bekleyen bir başvuru bulunmaktadır. YİBBGK çok büyük ihtimalle geriye yürümezlik konusunda karar alacağı belirtilmektedir. Biz bu nedenle elimizdeki benzer davaları bekletiyoruz.
Saygılarımla.
Old 28-01-2009, 10:49   #15
Av.Mehmet Saim Dikici

 
Varsayılan

Tüm açıklamaların dayanaklı ve okuyanlar açısından faydalı olduğunu/olacağını düşünüyorum. Teşekkür ediyorum. Saygılarımla.
Old 16-12-2010, 15:00   #16
avhllmas

 
Varsayılan Benzer Bir sorun?

Sayın meslektaşlarım,

Benm de benzer bir sorunla karşılaşmam dolayısıyla sizleri rahatsız ediyorum.

1970 yılında yapılan işlem ile müvekkilin babasının arazisi kamulaştırılıyor. Bedele itiraz edlierek dava açılıyor.

fakat bu arada belediye acele el koyma karar alarak başka bir davada tespit edilen kıymeti depo ediyor.

Fakat ilk dava müvekkilin babası lehine sonuçlanıp bedel arttırımına ilşkin karar verilliyor. Belediye kısmi bakiyeyi ödemiyor. 1975 yılından beri.?

İşin ilginç yanı kamulaştırılan taşınmaz halen müvekkilin babasının üstine kayıtlı. Belediye buraya çarşı-dükkan kuruyor.? hatta müvekkile gel devret bile demişler..

Bu durumda nasıl bir yol izlemeliyim?..Müdahalenin önlenmesi ve ecrimisilmi yoksa kamulaştırmasız el atmadan dolayı tazminatmı? Tapu müvekkil üstünde hala

Zamanaşımı geçerlimi?

Yardımlarınız için teşekkürler?
Old 16-12-2010, 20:26   #17
Av. Lale Beşe

 
Varsayılan sayın meslektaşım,

Alıntı:
Yazan avhllmas
Sayın meslektaşlarım,

Benm de benzer bir sorunla karşılaşmam dolayısıyla sizleri rahatsız ediyorum.

1970 yılında yapılan işlem ile müvekkilin babasının arazisi kamulaştırılıyor. Bedele itiraz edlierek dava açılıyor.

fakat bu arada belediye acele el koyma karar alarak başka bir davada tespit edilen kıymeti depo ediyor.

Fakat ilk dava müvekkilin babası lehine sonuçlanıp bedel arttırımına ilşkin karar verilliyor. Belediye kısmi bakiyeyi ödemiyor. 1975 yılından beri.?

İşin ilginç yanı kamulaştırılan taşınmaz halen müvekkilin babasının üstine kayıtlı. Belediye buraya çarşı-dükkan kuruyor.? hatta müvekkile gel devret bile demişler..

Bu durumda nasıl bir yol izlemeliyim?..Müdahalenin önlenmesi ve ecrimisilmi yoksa kamulaştırmasız el atmadan dolayı tazminatmı? Tapu müvekkil üstünde hala

Zamanaşımı geçerlimi?

Yardımlarınız için teşekkürler?
Size bir-iki gün içerisinde ayrıntılı bir yanıt hazırlayacağım zira mevzuatta (başvuru süresi geçmiş de olsa) önemli bir değişiklik oldu. Saygılar.
Old 14-07-2011, 11:43   #18
av.mass

 
Varsayılan

Sayın üstadlarım , kamuşlaştırma ile ilgili bir problemde ben yaşamaktayım görüşlerinizi merak ediyorum. müvekkillerin murisinin malik olduğu gayrimenkul 60lı yıllarda kamulaştırılıyor ve bedel ödeniyor muris vazgeciyor ve bedeli ilgili idareye geri iade ediyor ve tapusunun tekrar kendi üzerine yapılmasını istiyor ve bu süreçte vefat ediyor murisin varisleri davayı takip etmiyor ve dava takipsip kalıyor tekrar dava açmak istiyorlar şimdi bu süreçte nasıl bir yol izlenmelidir zamanaşımı problemi nasıl sonuçlanıcaktır acaba ?
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili av.doanjan Meslektaşların Soruları 12 21-08-2015 14:32
kamulaştırma bedelinin ödenmemesi mevzu hukuk Meslektaşların Soruları 11 06-05-2014 14:08
Kamulaştırma bedelinin geç ödenmesi ve Faiz Sorunu yağmur Meslektaşların Soruları 4 29-01-2014 12:04
kamulaştırma bedelinin tesbiti dark Hukuk Soruları 1 08-08-2007 20:47
Kamulaştırma bedelinin tespiti Neslihan Meslektaşların Soruları 11 01-12-2006 23:47


THS Sunucusu bu sayfayı 0,07520103 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.