Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

faiz görev sınırına dahilmi?(!)

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 05-06-2007, 09:48   #1
prag

 
Varsayılan faiz görev sınırına dahilmi?(!)

İkii yıla yakın bir süreder avukatlık yapmama rağmen bazı kararların nedenini hala anlayamıyorum. 4.100 Ytl asıl alacak 3.600 Ytl faiz istemiyle sulh hukuk mahkemesine açtığımız davamız görev nedeniyle reddedildi. Medeni Usul hukuku alfabesinin ilk harfi görev sınırının tayininde faiz alacağının göz önüne alınmaması değilmidir. HUmk'nun ilk maddesi bu düzenlemeyi getirmiyormu? Bu konuda ayrık bir yargıtay kararı varsa veya açıklayıcı bir bilgi yayınlarsanız mutlu olacağım. Saygılarımla.
Old 05-06-2007, 10:12   #2
cLaW

 
Varsayılan

Açtığınız dava itirazın iptali davası ise,burada alacağa ve faize itiraz ediyorsanız,itiraz ettiğiniz faiz burada asıl alacak niteliğindedir hmuk 1. maddesi burada uygulanamaz,takip miktarının tamamı müddeabihin değerini oluşturur şeklinde ilk derece mahkemesi karar vermektedir fakat Yargıtay görev belirlenirken faizi hesaba katılmayacağını belirtir.(Yargıtay 11.hukuk dairesi 1999/5025 E ,1999/7060 K)

Saygılarımla.
Old 05-06-2007, 10:28   #3
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Sayın cLaW, verdiğiniz yargıtay kararının görüşünüzü destekler cümlelerini buraya iletebilir misiniz?
Old 05-06-2007, 10:35   #4
Av.Yüksel Eren

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU

E. 2004/19-357
K. 2004/360
T. 16.6.2004

• GÖREVLİ MAHKEMENİN TESBİTİ ( Gecikme Zammının Faiz Niteliği ve Görevli Mahkemenin Tesbitinde Müddeabihe Dahil Edilemeyeceği - Elektrik Bedelinin Tahsili Talebi )

• ELEKTRİK BEDELİNİN TAHSİLİ TALEBİ ( Gecikme Zammının Faiz Niteliği ve Görevli Mahkemenin Tesbitinde Müddeabihe Dahil Edilemeyeceği )

• GECİKME ZAMMININ FAİZ NİTELİĞİ VE MÜDDEABİHİN KAPSAMINA DAHİL OLMAMASI ( Görevli Mahkemenin Tesbitinde - Elektrik Abonesinin Kullandığı Elektrik Bedelinin Tahsili Talebi )

• FAİZ NİTELİĞİ ( Elektrik Bedelinin Ödenmesinde Temerrüt Nedeniyle Uygulanacak Gecikme Zammı - Görevli Mahkemenin Tesbitinde Gecikme Zammının Müddeabihin Kapsamında Kabul Edilemeyeceği )

1086/m.1,2,8

2004/m.67

ÖZET :
Davacı vekili, elektrik abonesi olan davalının, kullandığı elektriğin bedelini ödemediği gibi girişilen icra takibine de haksız olarak itiraz ettiğini iddia ederek itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmolunmasını talep ve dava etmiştir. Uyuşmazlık; gecikme zammı alacağının hukuksal niteliği, müddeabihe dahil olup olmadığı, dolayısıyla mahkemenin görevini tespitte hesaba katılıp katılmayacağı noktasında toplanmaktadır. Para borçlarında borçlunun borcunu vadesinde ödememesi halinde yasal faizden ayrık olarak uygulanan ve borçlu tarafından ödemek zorunda bırakılan ilave paranın aslında bir faiz olduğunda kuşku yoktur. Tüm bu açıklamalardan ışığında, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 1. maddesi değerlendirildiğinde, adı ne olursa olsun ister icra inkar tazminatı, ister faiz bu kavram altında yer alacak hiçbir yaptırımın görevin tespitinde hesaba katılmayacağı sonucuna varılmaktadır. Bu sonuç doğrultusunda davamıza konu gecikme zammı bir faiz olup, HUMK.nun 1. maddesinin açık hükmüne göre müddeabihe dahil değildir. Mahkemenin görevini tayinde nazara alınamaz.

DAVA : Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Beyoğlu Asliye 2.Hukuk Mahkemesince mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin reddine dair verilen 02.10.2001 gün ve 2000/823-2001/563 sayılı kararın incelenmesi davacı/alacaklı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesi'nin 30.04.2003 gün ve 2003/1115-4634 sayılı ilamı ile; ( ...Davacı vekili, elektrik abonesi olan davalının, kullandığı elektriğin bedelini ödemediği gibi girişilen icra takibine de haksız olarak itiraz ettiğini iddia ederek itirazın iptaline ve icra inkar tazminatına hükmolunmasını talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili cevabında davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece, davaya konu asıl alacak 294.543.000.-TL olup, müddeabihin bu miktar olduğunun kabulü gerektiği, HUMK.nun 8. maddesine göre 01.01.2000 tarihinden itibaren değer ve miktarı 400.000.000.-TL'yi geçmeyen davaların Sulh Hukuk Mahkemesinde görüldüğü gerekçesi ile dava dilekçesinin reddiyle mahkemenin görevsizliğine yönelik verilen karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Gecikme zammı faiz niteliğinde olmadığı gibi faiz benzeri olarak da kabul edilemez Sözleşmelerde kararlaştırılan gecikme zammı hukuki niteliği itibariyle bir borcun gününde ödenmemesi halinde alacaklının gecikme zammı süresince borçluya tanıdığı vade karşılığı belirli bir oranda borca yapılan ilave olup, görevin belirlenmesinde nazara alınacağı gözden kaçırılarak yazılı gerekçe ile görev yönünden dava dilekçesinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

KARAR : Dava, İcra ve İflas Kanunu'nun 67. maddesine dayalı itirazın iptali istemine ilişkindir.

Davacı/alacaklı, davalı/borçlu aleyhine ilamsız takibe girişerek 294.543.000 TL. asıl alacak, 1.106.465.864 TL gecikme zammı, 165.989.873 TL KDV olmak üzere toplam 1.568.978.737 TL alacağın tahsilini istemiştir.

Davalı/borçlu takibe itiraz etmiş; davacı/alacaklının açtığı eldeki itirazın iptali davasında Asliye Hukuk Mahkemesince, toplam alacak miktarı içinde yer alan gecikme zammının faiz niteliğinde olduğu, mahkemenin görevinin belirlenmesi yönünden müddeabihe dahil kabul edilemeyeceği, asıl alacak miktarına göre ise Sulh Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.

Davacı/alacaklı vekilinin temyizi üzerine Yüksek Özel Daire; yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçeyle gecikme zammının faiz olmadığı, müddeabihe dahil kabul edilmesi gerektiği, mahkemenin görevli olduğu gerekçesiyle, hükmün bozulmasına karar vermiştir. Mahkemece önceki kararda direnilmiş; hükmü davacı/alacaklı vekili temyiz etmiştir.

Uyuşmazlık; gecikme zammı alacağının hukuksal niteliği, müddeabihe dahil olup olmadığı, dolayısıyla mahkemenin görevini tespitte hesaba katılıp katılmayacağı, noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle belirtmekte yarar vardır ki, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun "vazife" başlıklı 1. maddesinde "Mahkemelerin görevi kanunla belirlenir. Görev, dava olunan şeyin değerine göre belirtilmiş ise, görevli mahkemenin tespitinde, davanın açıldığı gündeki değer esas tutulmak üzere, aşağıdaki maddeler hükümleri uygulanır. Faiz, icra tazminatı ve giderler görevin tespitinde hesaba katılmaz." Hükmü yer almakta; aynı Kanunun 2. maddesinin birinci fıkrasında ise "Müddeabih para ise mahkemenin vazifesini tayinde miktarı esas ittihaz olunur." Denilmektedir. Yine Kanunun 8/I. maddesi "Sulh Mahkemesi: İflas davalarıyla vakfa ilişkin davalar hariç olmak üzere, mamelek hukukundan doğan değer veya miktarı dörtyüzmilyon ( 01.01.2000 tarihinden itibaren ) lirayı geçmeyen davaları, görür. " hükmünü içermektedir.

Görülmektedir ki, dava olunan şeyin değeri esas alınarak görevli mahkemenin tayin edileceği durumlarda davanın konusunun, yani müddeabihin tespitinde hesaba katılmayacak unsurlar yasada açıkça belirlenmiştir ve faiz de bunlar arasında sayılmıştır.

Şu durumda, gecikme zammının hukuksal niteliğinin belirlenmesi, özellikle de faiz kavramı içinde yer alıp almadığının çözümü, mahkemenin görevini tayinde etkili olacaktır.

Hemen burada, gecikme zammının hukuksal niteliği üzerinde durulmalıdır. Bu nedenle, gecikme zammının temerrüt ( gecikme ) faiziyle ilişkisinin öğretideki görüşler ele alınarak irdelenmesi; temerrüt, muacceliyet, ihtar, faiz, tazminat, cezai şart gibi konuyla ilgili terimlerin tanım ve yorumlarının yapılması; benzer bazı kavramların karşılaştırılmalı olarak açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

Uygulama ve öğretide baskın görüş olarak, ayni zamanda gecikme zammını da içerdiği kabul edilen tanımlamasıyla, temerrüt ( gecikme ) faizi; borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetinde varlığını sürdüren, alacaklının zararın varlığını ve miktarını ve borçlunun kusurunu ispat zorunda kalmaksızın borçlunun ödediği ve miktarı yasalarla belirlenmiş asgari, maktu bir tazminattır. ( Bkz.Dr. Becker, İsviçre Medeni kanunu şerhi, Borçlar Kanunu, Fasikül IV, sh.5 Dr.S.Özkök Çevirisi, A.Von Tuhr, Cilt 1-2 sh.617, C.Edege Çevirisi, Dr.Nami Barlas, Para Borçlarının ifasında Borçlunun Temerrüdü ve Temerrüt açısından Düzenlenen Genel Sonuçlar İst.1992 sh.127 vd, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 11.6.1997 gün E.1997/11-278 K.529 ).

Gecikme zammı, Temerrüt ( Gecikme ) faizi kavramlarının, yapılan yasal düzenlemeler sırasında gösterilen özensizlik nedeniyle karmaşık hale getirildiği görülmektedir. Nitekim, Yürürlükten kalkan Medeni Kanun'da, Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu ve 506 sayılı Yasanın bir çok yerinde, temerrüt faizi ( TTK.407-529-898-962 ), gecikme faizi ( TTK.141 Kenar Başlığı ), geçmiş günler faizi ( BK.103-104 ), geçmiş gün faizleri ( MK.860 ), geçen günlerin faizleri ( MK.790 ), kanuni faiz ( TTK.141-166 ), %10 hesabı ile faiz ( TTK.637-638 ), %10 faiz ( TTK.722 ), vade gününden itibaren faiz ( TTK.1167 ), gecikme zammı ( 506 sayılı Yasa Md.80 ), gecikme tazminatı ( 634 sayılı Yasa 20 md. ), gecikme zammı ( 1512 sayılı yasa 120 md. ), %1 gecikme zammı ( 625 sayılı Yasa 35.md. ) ifadeleri kullanılmıştır.

Cezai şarta gelince; "Cezai Şart" esas borca bağlı olarak vücuda gelen ve borçlunun borcunu ifa etmemesi veya geç yerine getirmesi veyahut noksan ifa etmesi ve nihayet şart kılınan mahalde ifa etmemesi halinde, alacaklıya muayyen bir meblağı çoğunlukla bir miktar paranın tediyesi şartını kapsayan bir taahhüttür ( BK. 158-161 ). Gecikme zammı kanun ile kabul edildiği halde, cezai şart bir hukuki muameleye dayanır. Gecikme zammında bir para borcunun geç ödenmesi söz konusu iken cezai şartın para borçlarının yanında akdin icra edilmemesi, noksan olarak icrası, akdin muayyen zamanda ve şart kılınan mahalde icra edilmemesi hallerinde de, sözleşme ile kabul edilmesi mümkündür. Hatta Federal Mahkeme, cezai şartta asıl gayenin teminat olduğunu kabul etmektedir ( ATF 41 II 144; jdt 1915/450; ATF 46 II 401 jdt 1921/108. )

Gecikmeden doğan zarardan dolayı gecikme tazminatının isteneceği açıktır. Borçlanılan edimin gecikerek de olsa aynen ifası, bazı hallerde alacaklının gecikme yüzünden uğradığı zararı karşılamaya yetmez. Bu nedenle alacaklı, borçludan aynen ifa yanında gecikme dolayısıyla uğramış olduğu zararın tazminini isteyebilir. Gecikmiş ifa ile birlikte gecikme tazminatının istenmesine engel yoktur. Burada alacaklının gecikme dolayısıyla uğradığı zarara, gecikme zararı, bu zararın giderilmesi için ödenecek tazminata ise gecikme tazminatı denir. Öğretide Prof. Dr. Akar Ö. dışında hiç kimse tarafından gecikme zammının gecikme faizi dışında bir tazminat türü olduğu ileri sürülmemiştir ( Bkz.Tekinay/Akman/

Burcuoğlu/ Altop Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler 7.Baskı, 1993 sh.911-926, Prof.Dr.Fikret Eren Borçlar Hukuku Genel Hükümler 5.Bası 1088-1092 ).

Prof.Dr.Akar Öcal ise; Gecikme Faizine İlişkin 1965 baskılı eserinin 35. sahifesinde Gecikme zammı ve gecikme faizini karşılaştırırken "Bazı Kanunlarda gecikme zammı ile gecikme faizi arasında benzerlik varsa da, gecikme zammı gecikme faizi değildir. Gecikme zammında da bir para borcunun geç ödenmesi bahis konusudur. Zam, işte bu geç ödemesi önleyecek bir tedbir mahiyetindedir. Bu zam bir hukuki muamele ile kabul edilmişse, cezai şart mahiyetinde olur. Fakat böyle bir kayıt kanun tarafından kabul edilirse cezai şart bahis konusu olamayacağından buna gecikme zammı tabirini kullanıyoruz. Gecikme zammında bir zaman unsuru bulunmadığından faiz karakteri yoktur. Gecikme faizi talebinde bulunabilmek için borçluyu temerrüde düşürmek gerektiği halde, gecikme zammında buna lüzum yoktur" demektedir.

Yeri gelmişken belirtmelidir ki, borçlu temerrüdü; borçlunun ifa etmekten kaçınamayacağı muaccel edimi zamanında yerine getirmeyerek ifada gecikmesi ve borcun ifasının hala mümkün bulunması durumunda belirli şartlara bağlı olarak gerçekleşen bir sorumluluk nedenidir. Para borçları için temerrüdün oluşum şartları; borcun muaccel hale gelmesi, alacaklı tarafından borçluya ihtarda bulunulmasıdır. Muacceliyet en yalın anlatımıyla, ödeme zamanının gelmiş olmasıdır. Borcun ifası için bir vade öngörülmüşse kural olarak bu vadenin gelmesiyle muacceliyet oluşur. Muacceliyet tek başına temerrüdü sağlamaya yeterli değildir. Ayrıca alacaklı tarafından borçluya bir ihtarda bulunulması da kural olarak gerekir ( BK.md.101/f.1 ). İhtarın olağan gerçekleşme tarzı, alacaklının sırf ödeme talebinden ibaret iradesini borçluya iletmesidir. Ayrık olarak sözleşme veya kanunla getirilen düzenleme ile, zamanında ödemede bulunulmadığı takdirde ihtara gerek kalmaksızın temerrüt oluşur.

Para borçları açısından borçlu temerrüdüne bağlanan sonuçlardan birisi, temerrüt faizi ödeme yükümlülüğüdür. Temerrüt faizi borçlunun para borcunu zamanında ödememesi ve temerrüde düşmesi üzerine kanun gereği kendiliğinden işlemeye başlayan ve temerrüdün devamı müddetince varlığını sürdüren bir karşılık olması itibariyle, zamanında ifa etmeme olgusuyla doğrudan bir bağlantı içindedir. Temerrüt faizi belirtilen temel amaca hizmet etmenin yanı sıra, pratik başka amaçlara da yöneliktir. Alacaklının bir zarara uğrayıp uğramadığı veya zararın temerrüt faiz oranından daha düşük olup olmadığı tartışmalarına meydan verilmeksizin, borçlunun faiz ödemeye peşinen zorlanması yargı organlarını büyük bir yükten kurtarmakta ayrıca, borçluyu zamanında ödemede bulunmaya sevk etmektedir.

Temerrüt faizi, muhtemel zararların giderilmesi amacıyla doğrudan doğruya yasa koyucu tarafından öngörülmüş bir karşılık olup, talep edilebilmesi için gerçekten bir zarar görülmüş olması gerekli değildir. Bu konuda borçluya bir ispat hakkı da tanınmış olmadığı gibi, borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu olması da şart değildir. Tanımlanan bu özellikleri ile öğretide de hâkim olan görüş temerrüt faizinin, alacaklının aksi iddia olunmayan farazi zararının asgari oranda giderilmesine yönelik maktu ve götürü bir tazminat niteliği taşıdığı yönündedir. Temerrüt faizinin fonksiyonu ve bu faizi öngören yasal düzenlemenin amacı göz önüne alındığında tazminat nitelemesine varılabilir ( Bkz.Dr.Nami Barlas, age. ).

Tazminat talebinin temel şartı bir zararın varlığıdır. Bu zarar, fiilen gerçekleşebileceği gibi, çeşitli düşüncelerle ve özellikle zararın varlığının çok kuvvetli olduğu durumlarda varsayılmış da olabilir. BK.md.105'de alacaklının temerrüt faiziyle karşılanmayan "daha büyük zarara" uğraması ihtimalinden söz edilmesi de, temerrüt faizinin de öngörülen oran dahilinde zararı gidermeyi amaçlayan bir karşılık olduğunu ortaya koymaktadır.

Kat Mülkiyeti Yasası'nın 20. maddesinin 13.4.1983 tarih ve 2814 sayılı kanunla değişik ikinci fıkrasının ikinci cümlesinde "kendi payına düşen genel gider veya avans tutarının tamamını zamanında ödemeyen kat maliki, ödemede geciktiği günler için aylık yüzde on oranında gecikme tazminatı ödemekle yükümlüdür" hükmü getirilmiştir. Gecikme karşılığında ödenmesi gereken meblağ kanunda "gecikme tazminatı" olarak adlandırılmış ise de, burada söz konusu olanın temerrüt faizi olduğu kabul edilmektedir ( Bkz.Prof. Dr.Abdulkadir Arpacı, Türk Hukukuna göre Kat Mülkiyetinde Yönetim, Doktora Tezi İst.1984 sh.279, Prof. Dr. Hayri Domaniç, Ticaret Hukukunun Genel Esasları 4.Bası İst.1988 sh.44 ).

Türkiye Denizcilik İşletmeleri Kıyı Emniyeti tarafından 1990 tarihinde yayınlanan ve halen yürürlükte olan Fener ve Tahlisiye Ücretleri Tarifesinin 14. maddesinde Türk Boğazlarından geçen gemilerin ödeyecekleri ücret konusunda hükümler konulmuştur. Buna göre "Fenerler ve tahlisiye ücretlerini tarifede gösterilen müddet içinde veya tarife hükümlerinin icap ettirdiği usul, şekil ve tarzda ödemeyen gemiler borçlarını ödememe bakımından kaçak addolunur ve haklarında aşağıdaki yazılı işlemler yapılır. 1- Ödeme süresinin bitiş tarihini takip eden günden itibaren 30 takvim günü içinde yapılan ödemeler esas ücrete %12 ilavesiyle, 2- Ödeme süresinin bitiş tarihinden itibaren 31-60 güne kadar sürelerdeki ödemelerde esas ücrete %50 ilavesiyle, müteakip her 30 güne kadar geçen sürelerdeki ödemelerde ise esas ücret üzerinden ( %50 cezaya ek olarak ) %12 ilavesiyle tahsil olunur" denilmiştir. Bu Tarifenin yasal bir düzenleme olduğu açıktır. Yargıtay Özel Dairesi "bu gibi hallerde davalıya bildirim yapılmadan ( Tarifeye göre esasen bildirime gerek yoktur ) asıl ücret üzerinden hesap edilen ceza ve onlara ilave edilen %12 oranları bir cezai şart olmayıp madde 14/1-2. maddesinde yazılan ceza ve ilave cezalar bir bütün olarak ağırlaştırılmış gecikme faizi bulunduğundan bu miktarlara ayrıca temerrüt faizi yürütülmez" demektedir ( Yargıtay 11.H.D. 09.11.1995 gün ve 1995/7316-8422, 28.06.1996 gün 1996/3794-4807, 30.09.1996 gün ve 1996/4841-6249 sayılı içtihatları ).

Benzer bir düzenleme de, 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'da da bulunmaktadır. Gerçekten, 4077 sayılı kanunun 6/A-d maddesi ve 10/f maddesine göre ; "akdi faiz oranının yüzde otuz fazlasını geçmemek üzere gecikme faizi oranı" sözleşmede yer alır. Görüldüğü gibi burada da kanun koyucu uygulamada gecikme cezası, gecikme zammı veya gecikme tazminatı olarak vasıflandırılan ve bu isimle sözleşmelere konulanın özünde "gecikme faizi" olduğunu belirtmekte ve sözleşmede yer alacak unsurlar arasında bunu da açıkça göstermektedir.

Somut olayda da alacağın konusunu oluşturan elektrik tüketim bedellerinin süresinde ödenmemesi nedeniyle tahakkuk ettirilen gecikme zammı ile birlikte temerrüt faizi istenip istenmeyeceği konusunda, Yargıtay Daireleri arasında görüş aykırılığı doğmuş ancak YİBK.nun 19.11.1993 gün, E.1991/6 K.1993/1 sayılı kararı ile İçtihadı Birleştirmeye gerek bulunmadığına karar verilmiştir. Bunda Yargıtay uygulamasının etkili olduğu anlaşılmaktadır. Y.11.H.D.si 06.10.1987 gün, E.1987/485 K.1987/5057, Aynı dairenin 15.10.1990 gün, E.1989/5957 K.1990/6508 sayılı kararlarında özetle "TEK. Tarifelerinde sözü edilen gecikme zammı, cezası, hukuki yönden özel bir temerrüt faizi niteliğindedir. Gecikme zammı uygulanan devre için ayrıca temerrüt faizi yürütülemez denilerek uygulamaya yön verilmiş, bunun üzerine TEK. Genel Müdürlüğünce 17.06.1988 ve 1004 sayılı genelge ile borcunu süresinde ödemeyen müşterilere sadece gecikme zammı uygulanmaya başlanarak, ayrıca temerrüt faizi uygulanmaması benimsenmiştir. Bu da göstermektedir ki, eldeki davada takibe konu asıl alacakla birlikte istenen gecikme zammının, faiz niteliği yargısal kararlarda kararlılık kazandığı gibi, alacaklı tarafın da kabulündedir.

Sonuçta; bir borç ilişkisinde alacaklının temerrüt faizi talep edebilmesi, borcun bir para borcu olmasına ve borçlunun temerrüdünün gerçekleşmesine bağlıdır.

3095 sayılı Yasa metni dikkate alındığında yasa koyucunun faiz oranını değişken bir sisteme oturttuğu görülmektedir. Paranın en sık rastlanan edim tipi olması ve çoğu hukuki ilişkide borçlunun yükümlülüğünün parayla ifaya yönelmesi nedeniyle temerrüt faizinin 3095 sayılı Yasadan ayrıca düzenlendiği hallere de rastlanmaktadır.

Yukarıda belirtildiği gibi, Kat Mülkiyeti Yasasında genel gider veya avans tutarını zamanında ödemeyen kat maliki ödemede geciktiği günler için aylık %10 oranında gecikme tazminatı ödemekle yükümlüdür. Maddede gecikme karşılığı ödenen meblağ her ne kadar gecikme tazminatı olarak adlandırılsa da, burada söz konusu olan temerrüt faizidir.

Bir başka düzenlemeye İş Yasasında da rastlıyoruz. Kıdem tazminatının zamanında ödenmemesinin yaptırımı olarak, ödenmeyen süreye göre mevduata uygulanan en yüksek faiz uygulanmaktadır.

Bu bağlamda, son olarak faiz kavramının ele alınması ve özelliklerinin irdelenmesi de yararlı olacaktır. Faiz para borcunun fer'i niteliğindedir ( BK. Md.113/2 ve 131 ). Dolayısıyla, faizin varlığı için ilk şart bir para borcunun varlığıdır. Asıl borca bağlı olarak doğar ve asıl borcun her hangi bir nedenle sona ermesi halinde de asıl alacak ile birlikte sona erer. Doğmuş faizin asıl alacakla birlikte sona ermemesi için saklı tutulması yada halin icabından saklı tutulduğunun anlaşılması gerekir. Zamana bağlı olarak işler, yasa yada taraflarca saptanmış belirli bir oranın anaparaya uygulanması ile saptanır. Bu özellikleri gözetilerek faiz; "alacaklının nakdinden bir süre için yoksun kalması nedeni ile, nakdin kullanılması olanağını borçluya bırakması karşılığında elde ettiği, miktarı kanun yada hukuki işlem ile belirlenmiş, para borçları açısından özel olarak düzenlenen, tahsil için zararın ve kusurun varlığı şart olmayan bir tür tazminat, bir medeni semere" olarak tanımlanmaktadır. Bu, faizin genel tanımı olup, faizin türlerine göre çeşitli eklemelerle değişiklik gösterebilmektedir ( Bkz.Doç.Dr.M.Helvacı, Borçlar ve Ticaret Kanunu Bakımından Para Borçlarında Faiz Kavramı ).

Görüldüğü üzere, para borçlarında borçlunun borcunu vadesinde ödememesi halinde yasal faizden ayrık olarak uygulanan ve borçlu tarafından ödemek zorunda bırakılan ilave paranın aslında bir faiz olduğunda kuşku yoktur.

Tüm bu açıklamalardan ışığında, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 1. maddesi değerlendirildiğinde, adı ne olursa olsun ister icra inkar tazminatı, ister faiz bu kavram altında yer alacak hiçbir yaptırımın görevin tespitinde hesaba katılmayacağı sonucuna varılmaktadır.

Bu sonuç doğrultusunda davamıza konu gecikme zammı bir faiz olup, HUMK.nun 1. maddesinin açık hükmüne göre müddeabihe dahil değildir. Mahkemenin görevini tayinde nazara alınamaz.

Somut olayda; Davacı/alacaklı giriştiği ilamsız takipte; Davalı/borçludan 294.543.000 TL elektrik sarfiyat borcunu ve buna ilaveten 1.106.465.864 TL gecikme zammı ve 165.969.873.TL KDV istemiştir. Mahkemenin görevini tayinde asıl borcun yani 294.543.000 TL.nin nazara alınması gerekmektedir. HUMK.nun 8. maddesine göre 01.01.2000 tarihinden itibaren 400.000.000 TL olan görev sınırı nazara alınarak davaya Sulh Hukuk Mahkemesince bakılmalıdır.

0 halde, usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanması gerekir.

SONUÇ : Davacı/alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 16.06.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Old 05-06-2007, 10:38   #5
Av.Suat Ergin

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/3604
K. 2002/3687
T. 15.5.2002
• TAZMİNAT DAVASI ( Faizin Görevin Tespitinde Hesaba Katılmaması )
• GÖREV ( Faizin Görevin Tespitinde Hesaba Katılmaması )
• EK ZARAR ( Faiz Niteliğinin Olmaması Nedeniyle Görevin Tespitinde Dikkate Alınması )
1086/m.1
ÖZET : Faiz görevin tesbitinde hesaba katılmaz. Şartnamenin 14/A maddesine dayanılarak talep olunan ek zarar faiz niteliğinde olmadığından görevin belirlenmesinde dikkate alınır ise de, bu halde de dava konusu miktar 400.000.000-TL.nin altında kaldığından davanın esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin görevsizliğine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:

KARAR : H.U.M.K. nun 1.maddesi hükmü uyarınca faiz görevin tesbitinde hesaba katılmaz. Şartnamenin 14/A maddesine dayanılarak talep olunan ek zarar faiz niteliğinde olmadığından görevin belirlenmesinde dikkate alınır ise de, bu halde de dava konusu miktar 400.000.000-TL.nin altında kaldığından davanın esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, dava dilekçesinin görev yönünden reddi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 15.5.2002 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Old 05-06-2007, 10:45   #6
cLaW

 
Varsayılan

Sn Balku ilk mesajım eksik olmuş hemen düzeltiyorum anılan mahkeme kararında ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararın gerekçesini yazmıştım,yargıtayın ise bu konuda aykırı herhangi bir ictihadına rastlayamadım.ilgili kararın tam metni :

T.C.
YARGITAY
11. Hukuk Dairesi

E:1999/5025
K:1999/7060
T:23.09.1999



TaraFlar arasındaki davanın Ankara 11. Sülh Hukuk Mahkemesinçe görülerek verilen 17.3.1999 tarih ve 1999/105-1999/297 sayılı, kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi Deniz Biltekin tarafından düzenlenen raPor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili; davalının kooperatifin ortağı olduğunu, aleyhine aidat ve çevre düzenlemesi borcundan dolayı icra takibi yapıldığını, takibin itiraz üzerine durduğunu ileri sürerek davalının itirazının iptaline, takibin devamına, davalının %4'ü inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili; görevli mahkemenin Ticaret Mahkemesi olduğunu belirterek işbölümü itirazında bulunduklarını, esastan da davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece tüm dosya kapsamından Kooperatifler Kanunu 99. maddesi uyarınca davanın ticari dava niteliğinde olmasından dolayı Asliye Ticaret Mahkemesine görevsizlik kararı verilmiş, Asliye Ticaret Mahkemesince asıl alacak miktarı dikkate alınarak Sulh Hukuk Mahkemesine görevsizlik kararı verilmiştir. Sulh Hukuk Mahkemesince davanın itirazın iptali davası olup davalının asıl alacakla birlikte faize de itiraz ettiği, faizin davada asıl alacak niteliğinde olduğu, HUMK. 1. maddesinin burada uygulanamayacağı, takip miktarının tamamının müddeabihi oluşturduğu belirtilerek Asliye Ticaret Mahkemesince mukabil görevsizlik kararı verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Davacı kooperatif aidat ve çevre düzenlemesi bedeli karşılığı olduğunu iddia ettiği ( 180.110.000 ) lira alacağın tahsili için kooperatif ortağı bulunan davalı aleyhine ilamsız takibe girişmiş ve takibe itiraz edilmesi üzerine ise, takibe yapılan itirazın iptali amacıyla İİK.nun 67. maddesine göre işbu davayı açmıştır.
1163 sayılı yasanın 99. maddesi, ( bu konuda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davaları, tarafların tacir olup-olmadıklarına bakılmaksızın ticari dava sayılır... ) hükmünü TTK.nun 5. maddesinin ilk fıkrası ise ( aksine hüküm olmadıkça dava olunan şeyin değerine göre Asliye Hukuk veya Sulh Hukuk Mahkemesi ticari davalara dahi bakmakla vazifelidir.. ) hükmüne haiz bulunmaktadır. Gerek Kooperatifler Kanununda ve gerekse diğer yasalarımızda böyle bir davanın Asliye Hukuk ve Ticaret Mahkemesinde görüleceği yolunda aksine bir hüküm bulunmamaktadır. Bu itibarla mahkemece, miktar itibariyle mahkemenin davaya bakmaya görevli olduğu nazara alınarak uyuşmazlık çözümlenmelidir.
Ayrıca itirazın iptali davası için görevli mahkeme HUMK. 1-8 madde hükümlerine göre belirlenir. Mahkemenin görevi belirlenirken dava konusu alacağın aslı esas alınır. 3156 sayılı Kanunla değişik HUMK. 1/2. madde uyarınca faiz, icra tazminatı ve giderler görev tesbitinde hesaba katılmaz yine 4146 sayılı HUMK.nun bazı maddelerinin değiştirilmesine ilişkin Kanunun Ek. 3. maddesi uyarınca 1.1.1998 tarihinden itibaren görev sınırı 200.000.000 liraya çıkarılmış olup, dava edilen asıl alacak miktarı ( 180.110.000 ) liradır.
Bu durumda davaya bakmaya Sulh Hukuk Mahkemesi görevli olduğundan işin esasına girilerek tarafların delilleri toplanıp, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 23.9.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 05-06-2007, 11:04   #7
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Alıntı:
Açtığınız dava itirazın iptali davası ise,burada alacağa ve faize itiraz ediyorsanız,itiraz ettiğiniz faiz burada asıl alacak niteliğindedir hmuk 1. maddesi burada uygulanamaz,takip miktarının tamamı müddeabihin değerini oluşturur şeklinde ilk derece mahkemesi karar vermektedir fakat Yargıtay görev belirlenirken faizi hesaba katılmayacağını belirtir.(Yargıtay 11.hukuk dairesi 1999/5025 E ,1999/7060 K)
Sayın claw
Ben yukarıda ki yazıyı ilk okuduğumda, sanki sizin görüşlerinizmiş gibi geldi, meğer ilk derece mahkemesinin bozulan kararını özetlemişsiniz. Şimdi anladım...

Sayın prag, sizin bildiğiniz kadar davanın hakimide bu konuyu bilme olasılığı var, bu anlamda acaba sizin belirtmediğiniz özel bir durum mu var ki yargıç bu şekilde kara verdi?
Old 05-06-2007, 11:14   #8
Yücel Kocabaş

 
Varsayılan

Peşin harcı ödenerek ( işlemiş miktarı belli faiz ) talep edilmiş olması belki hakimi yanıltmış olabilir.
Fakat işlemiş faiz de talep edilse , görevde dikkate alınmaz
Saygılarımla.

T.C.
3. HUKUK DAİRESİ

E. 2002/2128

K. 2002/2681

T. 19.3.2002

DAVA : Dava dilekçesinde 507.800.783 liranın tahsili için yapılan takibe itirazın iptali istenilmiştir. Mahkemece davanın görevsizliği cihetine gidilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
KARAR : Davada 165.568.783 lira asıl alacak ve 342.232.000 lira işlemiş faiz olmak üzere toplam 507.800.783 TLnin tahsili için yapılan takibe vaki itirazın iptali istenilmiştir.
Mahkemece takip konusu miktarın 400.000.000 lira olan görev sınırını aştığı ve Asliye Hukuk Mahkemesinin görevine girdiğinden bahisle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiştir.
Oysa ki; HUMK.nun 1. maddesi gereğince mahkemelerin görevi kanunla belirlenir. Görev dava olunan şeyin değerine göre belirtilmişse, görevli mahkemenin tesbitinde, davanın açıldığı gündeki değer esas tutulmak üzere, faiz, icra tazminatı ve giderler görevin tesbitinde hesaba katılmaz Asıl Alacak 165.568.783 lira olduğundan Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir.
O halde yukarıda açıklanan nedenlerle, asıl alacak miktarının esas alınması gerekirken, bu cihet düşünülmeksizin faizin ilavesi suretiyle toplam miktar yönünden dava dilekçesinin görevden reddedilmesi isabetli değildir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine 19.3.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Old 05-06-2007, 12:53   #9
prag

 
Varsayılan

şu dakika itibariyle asliye hukuk mahkemeside görevsizlik kararı verdi.
Old 05-06-2007, 12:57   #10
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Herşey ne kadar da hızlı ilerliyor, peki Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi vekalet ücretine hükmetti mi? Merak ettim.
Old 05-06-2007, 14:08   #11
prag

 
Varsayılan

sandığınız gibi çok da hızlı ilerlemiyor işler. Karşı tarafın vekili olmadığı için vekalet ücretine hükmedilmedi.
Old 05-06-2007, 14:59   #12
Av.Selim Balku

 
Varsayılan

Aynı günün sabahı Sulh Mahkemesinin görevsizlik kararını, öğleden sonra da Sulh Hukuk Mahkemesinin verdiği görevsizlik kararı üzerine Asliye Hukuk Mahkemesinin görevsizlik kararını görünce birden şaşırdım, keşke öyle olsaydı...

Ayrıca Asliye Hukuk Mahkemesinde karşı tarafın vekili olsaydı yine de vekalet ücretine hükmedilseydi ben çıldırırdım herhalde... Ben Asliye Hukuk Mahkemesini işaret etmiş olmayacaktım...
Old 06-06-2007, 22:58   #13
Av.Ayse E.

 
Varsayılan

hakikaten enteresan..::))cevap veren meslektaslarıma katılmakla bırlıkte ...peki Asliye Hukukta sadece miktar yönündenmi görevsizlik verdi merak ettim...saygılarımla...
Old 07-06-2007, 08:21   #14
prag

 
Varsayılan

Sanırım siz bütün gelişmelerin aynı gün olduğunu sanıyorsunuz. Sulh hukuk mahkemesinin görevsizlik karar üzerine temyizden feregat ederek kararı kesinleştirdik. Asliye hukuk mahkemesine dosyamızı gönderdik. Müracattattan üçgün sonrada ben yazımı buraya yazdığım gün asliye hukuk mahkemesi kaleminden görevsizlik yönüyle red kararı çıktığını öğrendik ve burayada ekledik. Asliye hukuk mahkemesi de değer yönüyle talebimizi reddetti.
Old 14-01-2008, 21:17   #15
ege

 
Varsayılan

Sayın meslekdaşlarım,

yukarıdaki Hukuk Genel Kurulu Kararını da okuduktan sonra ,icrai tahsil kısmında halen yaşadığım bir uzlaşmazlığı paylaşmak istiyorum.

Tedaş tarafından yapılan 8 yıl önce kiracının kullandığı kaçak elektrik tutanağı sebebiyle müvekkilim aleyhine (halen mal sahibi olmadığı ama aboneliğini de iptal etmediği için) 193_YTL asıl alacak ve 1.370_YTL gecikme zammı ile birlikte takip açıldı.
Takibin tamamına itiraz sonucu açılan itiraz iptal davasında aboneliğin yasal olarak devam ettiğine karar verildi ve itiraz iptal olundu. Asıl alacak üzerinden de %40 inkar tazminatına hükmedildi.

Borç müvekkil tarafından ödenmeye gidildiğinde ise faiz hesabı ;
anapara+gecikme faizi toplamı üzerinden(takip tutarı oluyor bu)
ve takip tarihinden itibaren olmak üzere faiz hesaplaması yapılıyor.

Ben ise, faiz hesabının takip tarihinden itibaren artık sadece anapara üzerinden yapılacağını ,gecikme zammının anapara niteliği olmadığını, takip ile temerrüd oluştuğu için takip tarihinden itibaren anaparaya temerrüt faizi yürütülebileceğini söyleyerek hesaplamaya itiraz ediyorum.

görüşlerinizi bekliyorum.

saygılarımla.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Ayıplı maldan dolayı, bedel iadesinde ticari faiz mi, yasal faiz mi istenmeli Av.Ömer GÖKÇE Meslektaşların Soruları 7 13-04-2007 22:03
Geçici görev ve yevmiye Av.Derya Onatlı Meslektaşların Soruları 2 12-04-2007 19:19
Arsa Sınırına Tecavüz emirhan Hukuk Soruları Arşivi 0 18-08-2004 16:35
Görev glossator Meslektaşların Soruları 2 23-05-2002 11:36
Kutsal Görev ... Av. Hulusi Metin Hukuk Sohbetleri 6 14-05-2002 01:37


THS Sunucusu bu sayfayı 0,06726909 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.