Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

Taahhüd Sözleşmesinin icra dışında (mesela avukat yazıhanesinde) yapılması

Yanıt
Old 07-03-2007, 09:54   #1
av.egemen

 
Varsayılan Taahhüd Sözleşmesinin icra dışında (mesela avukat yazıhanesinde) yapılması

Sayın meslektaşlarım merhaba!Yaptığım bir icra takibinde borçlu, borcu kabul ettiğini ve taksitler halinde ödeyceğini belirtmişitir.Taahhüd sözleşmesi yapmak için icra dairesinde bulunmak zorunlu mudur?Yoksa büromda kendisinden yazılı bir taahhüd alıp dosyaya koysam yeterli midir?
Old 07-03-2007, 10:04   #2
Av.Turhan Demiroğlu

 
Varsayılan

Taahhüdün İcra Müdürünün huzurunda yapılması ve borç miktarının (faiz, gider, av.üc. harç vs.) ayrıntılı olarak belirtilmesi; tarafların kabul beyanını içermesi, ödeme tarihlerinin açık olması gerekir diye biliyorum.
Saygılarımla...
Old 07-03-2007, 10:16   #3
AVUKAT MERYEM

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım
Avukatın bürosunda alınan taahhüt icra dairesinde müdürün huzurunda borçlu tarafından imzalanmadıkça resmi bir taahhüt teşkil etmiyor.Büroda alınan taahhütten dolayı açıcağınız taahhüdü ihlal davası icra dairesinde alınmadığı için beraat kararı çıkar(başıma geldi).Haciz sırasında alınan taahhütte ise alacak miktarını tüm ferileriyle birlikte ödeme planına dökmek gerekli aksi takdirde yine beraat çıkıyor....
Old 07-03-2007, 14:02   #4
Turkmen

 
Varsayılan

Meslektaşlarıma katılıyorum. Bürolarda alınan taahhüdün herhangi bir cezai yaptırımı yok...
Old 08-03-2007, 17:26   #5
Defne Elif

 
Varsayılan

Sayın Avukat Meryem,
Haciz sırasında alınan taahhütten söz ediyorsunuz.Haciz yapıldıktan sonra aynı tutanak ile alınan taahhüt geçerli olur mu?Ben olmaz diye biliyorum.Cavit Tuna
Old 08-03-2007, 20:39   #6
Av.Duygu Işık Behrem

 
Varsayılan

Alıntı:
Sayın Avukat Meryem,
Haciz yapıldıktan sonra aynı tutanak ile alınan taahhüt geçerli olur mu?Ben olmaz diye biliyorum.Cavit Tuna
Sayın Tuna,
Kanunun lafzına ve ruhuna bakıldığında(İİK m.111 ve m.340)hacizden sonra ve fakat satış talebinden önce yapılacak ödeme şartına ilişkin taahhüdün alınacağı yerin icra dairesi olması gerektiğini anlıyorum. Ancak uygulamada haciz esnasında, üstelik mallar haczedildikten sonra alınan ayrıntılı (borç, fer'ileri, masraflar, toplam, ödeme tarihleri ve ödeme miktarları açıkça belirtilmişse) taahhütler nedeniyle borçlular aleyhine hapis cezası çıkabilmektedir.(Son dönemlerde hiç rastlamadım)
Aşağıda alıntılamış olduğum bölümün, sormuş olduğunuz soruya hoş bir cevap olacağını düşünüyorum;

Alıntı:
Taksitle Ödeme Anlaşmasının Yapılış Biçimi
...
1) Haciz için borçlunun evine veya işyerine gidildiğinde, borçlu taksitle ödeme teklifinde bulunur ve alacaklı da bu teklifi kabul ederse, icra müdürü(haciz yapan müdür) borçlunun taksitle ödeme teklifini ve şartlarını ve alacaklının bu teklifi kabul ettiğini bir tutanağa(haciz tutanağına) yazar ve tutanağın altı borçlu, alacaklı ve icra müdürü tarafından imzalanır. Bununla alacaklı, haciz talebini geri almış olacağından, borçlunun malları haczedilmez.
Kaynak:İcra ve İflas Hukuku, Prof Dr. Baki KURU, Prof. Dr. Ramazan ARSLAN, Prof. Dr. Ejder YILMAZ, Genişletilmiş 15. Bası,s.334, Yetkin Yayınları,2002 Ankara

Sorunuzu değerlendirdiğimde, hacizden sonra alınan bir taahhüt olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu doğrultuda, eğer borçlu taahhütte bulunmak için icra dairesine geldiyse, kağıt bulunamadıysa ve bu nedenle haciz tutanağına belirtilen şekilde taahhüt yazıldıysa geçerli olabilir Şaka bir yana...
***
Naçizane, haciz için haciz mahaline gidildiğinde, borçludan alınan taahhüdün hiçbir şekilde geçerli olmaması gerektiği kanaatindeyim. Borçlunun hiçbir baskı altında olmadan bu taahhütte bulunması gerekir; haciz sırasında alınan bir taahhüdün çok büyük ihtimalle baskı altında verileceği açıktır. Sonuçta haciz için borçlu adresine gidildiğinde, borçlu her an muhafaza yapılabilir korkusu ile çaresizce taahhüt vermiş olabilecektir. Bu nedenle, bir taahhüdün cezai yaptırım ile sonuçlanabilmesi için; hele ki bu yaptırım "hapis" iken; taahhüdün her koşulda; yani hacizden önce de olsa sonra da olsa icra dairesinde verilmiş olması daha adilane olacaktır diye düşünüyorum.
Old 09-03-2007, 11:36   #7
Defne Elif

 
Varsayılan

Sayın Poyraz,
Katkınız için teşekkür.Uygulamada özellikle son zamanlarda,haciz sırasında alınan taahhüdün geçerli olmadığına tanık oluyoruz.Ancak borçlunun evine gidilerek haciz yapmadan sadece taahhüt alınır,borçlu da taahhüdü yerine getirmezse,ceza aldığını da bizzat kendi dosyamdan biliyorum.
Bir de borçlunun haciz baskısı ile verdiği kabul edilen taahhüdün neden geçerli olmadığını anlayamıyorum.Yani takip kesinleştikten sonra;borçluda her an için haciz baskısı yok mu?İcra Dairesi'ne gelerek taahhüt veren borçlu sanki haciz baskısı altında gelmiyor mu?Ya da hiç alacaklı ile görüşmeden kendiliğinden mi geliyor?Serbest irade ile yapılacak taahhüt sözleşmesinin krıterlerini bu kadar sıkıştırmanın bir anlamı olabilir mi?Borçlu,borca itiraz etmemişse ve bunu ne koşul altında olursa olsun (yanlış anlaşılmasın,başına silah dayamadan falan söz etmiyorum) yasal süreç içinde;borcunu ödemeyi kabul ve taahhüt ediyorsa ve bu ayrıntılı olarak tutanağa geçiriliyorsa,bence borçlunun evinde haciz yapıldıktan sonra da alınsa geçerli olmalı diye düşünüyorum.Ancak İcra Müdürü ya da yetkili memur önünde alınmasının gerektiği,Avukat huzurunda alınamaz görüşüne gönlüm katılmasa da şu andaki koşullar çerçevesinde katılıyorum. (Bu konu tartışma çıkarırsa görüşlerimi daha ayrıntılı yazabilirim.)Yukarıda belirttiğim gibi haciz yapmadan borçlu evinde alınan taahhütten hapis cezası çıktığını biliyorum.Doğal olarak benim kişisel görüşüm bunlar.Saygılarımla.Cavit Tuna
Old 09-03-2007, 13:59   #8
Av.Duygu Işık Behrem

 
Varsayılan

Alıntı:
Haciz yapmadan borçlu evinde alınan taahhütten hapis cezası çıktığını biliyorum
Sayın Tuna,
Bu konuda bir tereddüt yok,size katılıyorum. Fakat haciz mahalinde önce haciz yapıp ardından taahhüt alınması kanımca uygun düşmüyor.
Alıntı:

Bir de borçlunun haciz baskısı ile verdiği kabul edilen taahhüdün neden geçerli olmadığını anlayamıyorum.Yani takip kesinleştikten sonra;borçluda her an için haciz baskısı yok mu?İcra Dairesi'ne gelerek taahhüt veren borçlu sanki haciz baskısı altında gelmiyor mu?
Sayın Meslektaşım, bu konuda size katılmıyorum. Çünkü haciz için borçlu adresine gidildiğinde o anda telaşla, ödeme imkanı olmamasına rağmen ileriki tarihlere taahhüt veren borçlular pek çoktur. Haciz için adrese gidildiğinde, o an için borçlunun en büyük amacı icra memuru ve avukatı en kısa zamanda adresten uzaklaştırmak için çare aramak oluyor.(Kimi zaman tehdit, kimi zaman boğaza sarılma,kimi zaman da taahhüt verme,vs. şeklinde) "Siz istediğiniz tarihlere, istediğiniz meblağ ödemeyi yazın; yeter ki şimdi ele güne rezil olmadan şurdan gidin" gibi tepkilerle çok karşılaştım. Takdir edersiniz ki, haciz anındaki baskı daha yoğundur.
Saygılarımla.
Old 09-03-2007, 15:37   #9
Defne Elif

 
Varsayılan

Sayın Poyraz,
Haciz sırasında borçlunun ruh durumu ile ilgili tespitlerinize ben de katılıyorum ama itirazım da bu noktada.Bizde nedense borçlular borcunu ödemedikleri için rezil olmazlar ama evlerine ya da iş yerlerine hacze gidildiğinde beni rezil ettiniz derler.Oysa biraz da alacaklıyı düşünmek gerek.Eğer borç kesinleşmişse; artık alacaklının hakkını daha fazla korumak gerekir diye düşünüyorum.Haciz sırasında borçlu sırf malını haczettirmemek ya da kaldırılmasını önlemek için haciz yapılmadan taahhüt verse (ki bu uygulamada sizin de katıldığınız gibi geçerli kabul ediliyor) ve sonrasında mallarını kaçırsa sadece taahhüdü ihlalin sonucuna katlanacak,ama alacaklı alacağını alamamış olacak.Oysa hem haciz hem taahhüt alınsa;borçlu taahhüdünü yerine getirdiği sürece,hacizli malların satışı da istenemiyeceği için,en azından alacaklı alacağına kavuşmuş olacak.Öyle borçlular var ki,içeri girip çıkmayı alışkanlık edinmiş.Hatta geçenlerde esas borçlu koca olduğu halde borç senetlerine eşinin imzasını attırdığı için yeni doğum yapmış eşinin cezaevine girmesini, kısmen de olsa ödeme gücü olduğu halde, engellemedi.Bu nedenle benim itirazım kötüniyetliyi ve borçluyu kollayan sisteme karşı.Buna anlayış ya da algılama farkı da diyebilirsiniz.Saygılarımla.Cavit Tuna
Old 11-03-2007, 11:44   #10
av.adnan

 
Varsayılan

icra müdürü,taraf vekili ve borçlu üçlüsünün hazır olduğu, icra dairesi veya haciz sırasında alınan taahhüt,tüm borç ve ferilerini de kapsıyorsa bir celsede ceza çıkacaktır.Burada önemle üzerinde durulması gereken borçlunun ödeme gücü olup olmadığının mahkemelerce araştırılmamasıdır. Çünkü yasada taahhüdünün gereklerini neden yarine getrirmediği de önemli sayılmıştır.Bu konuda maalesef borçlu hiç düşünülmez ve alacaklı korunur. Bu da bizim işimize gelmektedir.saygılar
Old 11-03-2007, 13:47   #11
süleyman zengin

 
Varsayılan

Sayın Av. Adnan
Yargıtayın son kararlarında borcunu ödememeyeni değil ÖDEMEYENİ cezlandırılması gerektiğina dair içtihatları vardır.

Özet: Anayasanın 38/VIII maddesinin, borcunu «ödemeyen»i değil, «öde*yemeyen»i koruduğu, bu nedenle taahhüdü ihlâl suçlarında, ödeme gücü olduğu halde borcu ödemeyen ve taahhüdünü ihlâl edenin cezalandırılması ve bunun için alacaklıya sanığın malvarlığını ispatı için» olanak tanınması gerekeceği

Şikayetçi (alacaklı) ve borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleştiğini, borçlunun ödeme taahhüdünde bulunduğunu ve bu hususun alacaklı vekili tarafından kabul edildiğini, borçlunun taahhüdünü ihlal ettiğini ileri sürerek IİK'nun 340. maddesi gereğince cezalandırılmasını istemiştir.

Mahkemece sanığın üzerine atılı taahhüdü ihlal suçunu işlediğinden bahisle mahkümiyete dair hüküm kurulmuş inceleme ve uygulama hükme yeterli değildir.

İIK'nun 340. maddesinde «.,.alacaklının muvafakatı ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlaleden borçlunun alacaklının şikayeti üzerine cezalandırılacağı» öngörülmüştür

Anayasa'nın 38. maddesine 4709 sayılı Kanunla "Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgür*lüğünden alıkonulamaz" hükmü eklenmiştir.

İİK.'nun 340. maddesinin 2. cümlesi de icra dairesinde alacaklı ile borçlu arasında kararlaştırılan ödeme şartından söz etmektedir. Borçlu ile alacaklının iradelerinin birleşmesi sözleşme niteliğindedir. (BK.1) Icra müdür ve yardımcısının sözleşmeye müdahale etmesi, sözleşmeyideğiştirmesi olanak*sızdır. Icra dairesi icranın tarafları olan alacaklı ve borçlunun beyanlarını tuta*nağa geçiren ve tutanağı düzenleyen merci konumundadır.

Bu husus IIK'nun 8. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Açıklanan nedenlerle icra dairesi sözleşmenin tarafı olarak kabul edilemez. Alacaklı ile borçlu arasına ödeme şartına uyulmaması sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün ihlali değildir.

Anayasa'nın 38/8. maddesinin somut olayda uygulanması gerekip ge*rekmediğinin değerlendirilmesi gerekmektedir. Anayasa normlar hiyerarşisinin tepe noktasındadır Üstü norm ol*ması nedeniyle uygulanmak zorunlu olduğu gibi, sanık lehine hüküm getir*diğinden TCK'nun 2/2. maddesi uyarınca da ilgili olaylara doğrudan uygu*lanması zorunlu olduğu sonucuna varılmaktadır.

IIK'nun maddesinde öngörülen «makbul sebep kavramı ile Anayasa'nın 38/8 maddesinde öngörülen «yerine getirmeme» kavramlarının açıklanması gerekli görülmektedir.

Uygulamada hastalık, yangın, su baskını ve deprem gibi olağanüstü olaylar makbul sebep olarak kabul edilmektedir. Anayasa'da belirtilen «yerine getirememe” kavramı kabul sebebi de” kapsayacak biçimde daha geniş anlam ifade etmektedir. Borçlunun ekonomik gücü olmaması nedeniyle ve çaresizlikten borcunu ödememe «yerine getirememe» olarak kabul edilerek sanığa hürriyeti bağlayıcı ceza verilmemelidir.

Borcu «yerine getirememe» ile «yerine getirememek» kavramları kast ve ödeme gücü bakımından farklı olduğu gibi bunlara uygulanacak yaptırımlar da farklıdır. Zira, Anayasa borcu yerine getirmeyeni değil, getiremeyeni korumaktadır. Bu nedenle ödeme gücü olduğu halde borcu yerine getirmeyen ve taahhüdü ihlal edenlerin cezalandırılması zorunludur.

Alacaklıya, sanığın mal varlığını kanıtlamak üzere olanak tanınmalı, bildireceği tüm deliller toplanarak ve birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.

16. HD. 13.10.2004 T. E: 7754, K: 11131
Old 14-05-2010, 09:44   #12
haksun

 
Varsayılan

Alacklıya borçlunun ödeme gücünü kanıtlama yükünü yüklemek ticari ilşkileri iyice zorlaştırır.Hem burada alacaklı haklı iken neden zorda bırakılıyor.Borçlu durumunu ispat etsin.Bu durum sahtekar,vurguncu,dolandırı-
cı insanların ekmeğine kanunların yağ sürmesi demek değil mi.Ve dürüst insanların da mağduriyetine yol açmıyor mu?
Old 14-05-2010, 10:01   #13
haksun

 
Varsayılan

Vatandaş iyice sahtekarlığa yönelir oldu.Haciz sırasında alınan taahhüt baskı altında oluyormuş.Memura,avukata haciz sırasında yapılanlar ne olacak o zaman.Ağır tahrik alıtında yapılıyor deyin de kurtulalım.Bir kaç gün önce eski baro başkanına keser ile saldırı oldu.Vatandaş serbest bırakıldı.Ya ölüm vakası olsaydı "haciz sırasında ağır tahrik altında kalan mağdur vatandaş zalim avukatı öldürerek meşru müdafa da bulundu" gibi değerlendirmeli o zaman.Borçlu,haciz sırasında gülümsedi veya sakız çiğnedi diye şikayet etmesini biliyor.İş borcunu ödemeye gelince masum,gözü yaşlı oluyor bir görseniz.Kanunlar uygulamaya göre,gerçek hayata göre yapılsa hiç sorun kalmaz.Bizim için yapılmayan elbiseye girmeye çalışıyoruz o da yırtılıyor işte...
Old 14-05-2010, 12:40   #14
av.aysil

 
Varsayılan

haciz dairesinde yapılmayan taahhüd sözleşmeleri geçersiz kabul ediliyor.Bu nedenle de icra dairesinde borçlu,alacaklı ve icra müdürü imzası ile içerisinde zorunlu olarak bulunması gereken kalemler(alacak miktarı,faiz,masraflar ve vekelet ücreti) olduğu zaman geçerli oluyor.Zaten çoğunlukla taahhüd sözleşmelerinin geçerli yapılmadığı gerekçesi ile Yargıtay tarafından cezaya hükmedilmemesi gibi bir durum varken büroda yapılan taahhüdün hiç geçerli kabul edilmeyeceğini düşünüyorum.
Old 15-05-2010, 12:35   #15
Av.Sts

 
Varsayılan

Sn Haksun a katılıyorum. Haciz mahallinde alınan taahhüt de sonuçta bir devlet memuru imzası taşıdığından geçersiz sayılmaması gerekir.
Old 19-05-2010, 15:22   #16
hukukav

 
Varsayılan

Sayın Meslektaşım, çok yakın bir tarihte haciz mahallinde icra taahhüdü alırken icra müdürüne danıştım, aldığım cevap tatmin ediciydi, eğer haciz yapılmamışsa yani haciz mahalline gelinip de haciz yapılmadan taahhüt alınmışsa, tüm kapak hesabı belirtilmek ve ödeme tarih ve meblağları açıkça yazılmak suretiyle yapılan taahhütler geçerlidir. Böylelikle haciz tehdidi altında alındığı bu sebeple taahhüdün geçerli olmadığına ilişkin savlar dinlenmeyecektir. Sizin olayınızda, kapak hesabının icra dairesince yapılıp zabıt alması gerekirken, adi şekilde yapılan taahhütün altında mühür ve imza bulunmaması ya da kapak hesabının yanlış olmadı durumunda borçlu taahütün ihlali sebebiyle yargılanmayacaktır diye düşünüyorum.
Old 13-06-2010, 22:02   #17
betty16

 
Varsayılan

haciz mahalinde alınan taahhüdün geçersiz olduğuna ilişkin elinde yargıtay kararı olan varsa ve paylaşırsa memnun olurum..
iyi çalışmalar..
Old 16-06-2010, 09:32   #18
Mesut Şahin

 
Varsayılan

Haciz esnasında alınanan taahhütler geçerli sayıldığı tarihlerde menkul malların muhafaza altına alınma oranları daha düşüktü. Haciz esnasında meslektaşlarım nasıl olsa taahhüt aldık artık borçlu ödeme yapar düşüncesiyle haczedilen malları muhafaza etmeden genellikle borçluya yeddi emin olarak bırakıyorlardı. Oysa Haciz esnasında alınan taahhütlerin geçerli sayılmadığı yönündeki kararlar çıktıkça muhafaza işlemleri de daha artmış durumdadır. Kanaatimce bu durum borçluya daha çok zarar vermektedir. Belki üç beş borçlu bu cezadan yararlanacak düşüncesiyle haciz esnasında alınan taahhüt geçerli değildir şeklinde karar verildi ise de şimdi çoğu borçlunun menkul malları muhafaza altına alınmakta ve satışı da çok zor olduğundan mallar yeddi eminlerde çürümektedir.
SAYGILAR;
Old 02-04-2011, 21:37   #19
tiryakim

 
Olumlu

Alıntı:
Yazan av.egemen
Sayın meslektaşlarım merhaba!Yaptığım bir icra takibinde borçlu, borcu kabul ettiğini ve taksitler halinde ödeyceğini belirtmişitir.Taahhüd sözleşmesi yapmak için icra dairesinde bulunmak zorunlu mudur?Yoksa büromda kendisinden yazılı bir taahhüd alıp dosyaya koysam yeterli midir?

Taahhüdü kendinizde hazırlayabilirsiniz yanlnız taahhüdü imzalatırken imzanın icra müdür husurunda olması gerekmektedir ayrıca taahhüdün arkasına taahhüt aldığınız borçlunun Nüfus Cüzdan fotokopisini koymayı unutmayın.
Old 03-04-2011, 11:43   #20
av_gökay

 
Varsayılan

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2004/16-104

K. 2004/120

T. 25.5.2004

• TAAHHÜDÜ İHLAL SUÇU ( Hiç Kimsenin Borcunu Ödemediği İçin Cezalandırılamayacağına İlişkin Anayasa Kuralına Aykırı Olduğu İddiası - Anayasa Hükmünün Acz İçindeki Borçluyu Korumaya Yönelik Olması - Ödeme Taahhüdünde Taahhüt Edilen Borç Miktarının Rakamsal Olarak Gösterilmesi Gereği )

• ANAYASAYA AYKIRILIK İDDİASI ( Taahhüdü İhlal Suçunun Borcunu Ödemeyen Sanığın Cezalandırılamayacağına İlişkin Anayasa Hükmüne Aykırı Olmaması - Anayasa Hükmünün Acz İçindeki Borçluyu Korumaya Yönelik Olması )

• BORCUN TÜM FER'İLERİYLE BİRLİKTE RAKAMSAL OLARAK ÖDEME TAAHHÜDÜNDE GÖSTERİLMİŞ OLMASI MECBURİYETİ ( Tahhüdü İhlal Suçunun Oluşabilmesi İçin )

• ÖDEME TAAHHÜDÜNDE BORCUN TÜM FER'İLERİYLE BİLRİKTE RAKAMSAL OLARAK GÖSTERİLMESİ MECBURİYETİ ( Tahhüdü İhlal Suçunun Oluşabilmesi İçin )

2709/m.38

2004/m.340


ÖZET : 1- Uyuşmazlık, Anayasanın 38. maddesine eklenen "hiç kimse sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonamaz" hükmünün taahhüdü ihlal suçları yönünden uygulanıp uygulanamayacağına ilişkindir. Üst norm olan ve sanık lehine hükümler getiren Anayasal düzenleme çerçevesinde sanığın borcunu hangi nedenlerle ödemediği araştırılmalıdır. Anayasa borcunu ödemeyeni değil, ekonomik acz içinde olup bu nedenle borcunu ödeyemeyeni korumaktadır. Ödeme gücü olduğu halde borcunu ödemeyenin ise cezalandırılması gerekir. Yerel mahkemenin direnme gerekçesi, bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde yasal düzenlemeye uygundur.
2- Ceza Genel Kurulu'nun ve özel dairelerin süreklilik gösteren kararlarında da açıklandığı üzere, İİY'nın 340'ıncı maddesindeki suçun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri ile birlikte belirlenmesi, böylece borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gereklidir. Bu miktar belirlenmediğinde borçlunun hangi miktar için taahhütte bulunduğu, bu taahhüdün kabulünün hangi miktarın nazara alınarak yapıldığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanamayacağından, ödeme koşulunun ihlali halinde cezai sorumluluk doğmayacaktır. Oysa somut olayda, 18.06.2001 tarihinde yapılan haciz sırasında düzenlenen tutanakta, taahhüt edilen borç miktarının ne olduğunun açıklanan şekilde belirlenerek, rakamsal olarak gösterilmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla sanığın ödeme koşulunu yerine getirmemesi nedeniyle cezai sorumluluğu doğmadığından, mahkumiyetine karar verilmesi olanaksızdır.
DAVA : Taahhüdü ihlal suçundan sanık İ.D'nin İİY'nın 340 ve TCY'nın 59. maddeleri uyarınca 25 gün hafif hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin İzmir 2. İcra Ceza Mahkemesi'nce 13.02.2002 gün ve 11663-753 sayı ile verilen kararın sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesi'nce 08.10.2002 gün ve 10330-10135 sayı ile;
"4709 Sayılı Kanunla Anayasa'nın 38. maddesinin son fıkrasına "Hiç kimse yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonamaz" hükmü eklenmiş, bu hüküm 17.10.2001 gün ve 24556 sayılı mükerrer Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anayasa'nın açık hükmü karşısında sözleşmeden doğan yükümlülüklerini yerine getiremeyen kişilere yaptırım olarak hürriyeti bağlayıcı ceza verilmesi mümkün değildir.
Sanığa TTK'na aykırı davranışı nedeniyle hürriyeti bağlayıcı ceza tayin ve takdir edilmiştir. Şikayetçi ile sanık arasındaki temel ilişki sözleşme hukukundan kaynaklanmaktadır.
Anayasa hükmünün üstün norm olması, sonradan yürürlüğe girmesi, yaptırım yönünden sanık lehine düzenleme yapılmasını zorunlu kılması karşısında kanun koyucu tarafından yeni hüküm doğrultusunda yasal düzenleme yapılmasının beklenmesi ve sonucuna göre uygulama yapılması gerekir" gerekçesiyle hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 06.05.2003 gün ve 12180-1270 sayı ile; "... Anayasa Mahkemesi'nin 21.11.2002 tarih ve 20011415 Esas 2002/166 Karar sayılı hükmü ile TTK' nun 340. maddesindeki kuralın, doğrudan sözleşmeden doğan yükümlülüğün yerine getirilememesi olmayıp, kamu otoritesince yürütülen cebri icranın etkinliğinin sağlanması olduğu, dolayısıyla yasada öngörülen yükümlülüğün sözleşmeden değil yasadan kaynaklandığı gerekçesiyle Anayasa'nın 38. maddesinin 8. fıkrasına aykırı olmadığına karar verilmiştir. Bu durumda TTK' nun 340. maddesinin Anayasa'ya aykırılığından söz edilemeyeceğinden, kanun koyucu tarafından yeni yasal düzenleme yapılmasının beklenmesine de gerek bulunmamaktadır..." gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.
Bu kararın da sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığı'nın "bozma" istekli 26.01.2004 günlü tebliğnamesiyle Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulu'nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Sanığın taahhüdü ihlal suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda çözümlenmesi gereken hukuki sorun, Anayasa'nın 38'inci maddesine 4709 Sayılı Yasa ile eklenen "Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğa bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz" hükmünün İcra İflas Yasası'nın 340'ıncı maddesinde düzenlenen ve yaptırımı özgürlüğü bağlayıcı ceza olan suç bakımından nazara alınıp alınamayacağı, dolayısıyla da 4709 Sayılı Yasa ile Anayasa'ya eklenen hüküm doğrultusunda bir yasal düzenleme yapılmasının beklenilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Özel dairece yerel mahkeme kararının, yakınan ile sanık arasındaki temel ilişkinin sözleşme hukukundan kaynaklandığı ve Anayasa'nın 38'inci maddesine 4709 Sayılı Yasa ile eklenen son fıkra uyarınca, çıkarılması gerekli yeni yasanın beklenmesi gerektiğinden bahisle bozulmasına karar verilmesinden sonra, konumuzu ilgilendiren İİY'nın 340'ıncı maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürülerek iptali istenmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi, 28.02.2003 günlü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 21.11.2002 gün ve 415-166 sayılı kararında, söz konusu maddede belirtilen yükümlülüğün sözleşmeden değil yasadan kaynaklandığı gerekçesiyle iptal isteminin reddine karar vermiştir.
İcra ve İflas Yasası'nın "Borçlunun ödeme şartını ihlali halinde ceza" başlığını taşıyan 340'ıncı maddesinde;
111'inci madde gereğince veya alacaklının muvafakatı ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu ödeme şartının, borçlu tarafından makbul bir sebep olmaksızın ihlali, seçimlik hareketli suçlar olarak düzenlenmiş, yaptırımı ise özgürlüğü bağlayıcı ceza olarak öngörülmüştür.
Anılan yasada, yukarıda açıklanan yargısal kararlardan sonra 17.07.2003 tarihinde 4949 Sayılı Yasa ile çeşitli maddelerinde değişiklikler yapılmışsa da uyuşmazlık konusunu ilgilendiren 340'ıncı maddesi değiştirilmemiş, kural aynen korunmuştur.
Bu nedenle yasa koyucunun iradesinin de Anayasa Mahkemesi'nin kararındaki gerekçeye uygun olduğu anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulu'nun 22.01.2002 gün ve 294-1 sayılı kararında da ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, anılan maddedeki "makbul sebep" kavramı, Anayasa'nın 38'inci maddesinin 9'uncu fıkrasındaki "yerine getirememe" kavramından daha dardır. Bu nedenle üst norm olan ve sanık lehine hükümler getiren bu yeni Anayasal düzenleme çerçevesinde, sanığın borcunu hangi nedenle veya nedenlerle yerine getiremediğinin araştırılarak, hukuki durumunun belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır. Zira Anayasa, borcu yerine getirmeyeni değil, ekonomik acz içinde olup bu nedenle borcunu yerine getiremeyeni korumaktadır. Bu nedenle ödeme gücü olduğu halde borcu yerine getirmeyen ve taahhüdünü ihlal edenlerin cezalandırılmaları artık zorunludur. Yerel mahkemenin direnme gerekçesi, bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde yasal düzenlemeye uygundur.
Ancak, Ceza Genel Kurulu'nun ve özel dairelerin süreklilik gösteren kararlarında da açıklandığı üzere, İİY'nın 340'ıncı maddesindeki suçun oluşması için taahhüt tutanağında toplam borç miktarının, işleyen ve işleyecek faiz, vekalet ücreti, icra harç ve giderleri ile birlikte belirlenmesi, böylece borçlunun taahhüdüne esas olan miktarın açıkça gösterilmesi gereklidir. Bu miktar belirlenmediğinde borçlunun hangi miktar için taahhütte bulunduğu, bu taahhüdün kabulünün hangi miktarın nazara alınarak yapıldığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde saptanamayacağından, ödeme koşulunun ihlali halinde cezai sorumluluk doğmayacaktır. Oysa somut olayda, 18.06.2001 tarihinde yapılan haciz sırasında düzenlenen tutanakta, taahhüt edilen borç miktarının ne olduğunun açıklanan şekilde belirlenerek, rakamsal olarak gösterilmediği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla sanığın ödeme koşulunu yerine getirmemesi nedeniyle cezai sorumluluğu doğmadığından, mahkumiyetine karar verilmesi olanaksız olduğu için isabetsiz olan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle yerel mahkeme direnme hükmünün BOZULMASINA, dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığı'na tevdiine, 25.05.2004 tarihinde tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.
-----------------------------

T.C.

YARGITAY

CEZA GENEL KURULU

E. 2001/8-151

K. 2001/169

T. 25.9.2001

• TAAHHÜDÜ İHLAL ( Taahhüt Edilen Miktarın Az Olmasına Bakılmaksızın Taahhüdünü İhlal Eden Sanığın Cezalandırılması )

• HACİZ ESNASINDA BOCUN ÖDENMESİNİN TAAHHÜT EDİLMESİ ( Taahhüt Edilen Miktarın Az Olmasına Bakılmaksızın Taahhüdünü İhlal Eden Sanığın Cezalandırılması )

2004/m.340


ÖZET : Borcundan dolayı kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla başlatılan icra takibinin kesinleşmesi üzerine yapılan haciz sırasında borçlu sanığın borcunu ödemeyi taahhüt ettiği, alacaklı vekili tarafından da kabul ve taahhüdü kabul muhtırasının da yöntemine uygun olarak borçlu-sanığa tebliğ edilmesine karşın borcunu ödemeyip taahhüdünü yerine getirmeyen sanığın borç miktarına bakılmaksızın cezalandırılması yasaya uygundur.
DAVA : Taahhüdü ihlal suçundan sanık Veysel'in İİY.nın 340: maddesi uyarınca 1 ay hafif cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin ( Akhisar İcra Ceza Mahkemesi )nce 21.7.2000 gün ve 465-801 sayı ile verilen kararın sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesince 16.5.2001 gün ve 5148-10660 sayı ile;
"Takibe konu borcun miktarı ve günün ekonomik koşulları gözönünde alındığında; borçlunun, alacaklıyı kayda değer bir zarara soktuğu kabul edilemeyeceği gözetilmeden, yazılı biçimde mahkumiyet hükmü kurulması" isabetsizliğinden hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise, 26.6.2001 gün ve 128592 sayı ile;
"İİK. 111. maddesi taksitle ödemeyi 340. maddesi de "111. madde mucibince veya alacaklının muvafakatı ile icra dairesinde kararlaştırılan borcu, ödeme şartını, makbul bir sebep olmaksızın ihlal eden borçlu, alacaklının şikayeti ile tetkik mercü tarafından bir aydan üç aya kadar hafif hapis cezası ile cezalandırılır." demektedir.
Madde metninden de açıkça anlaşılacağı gibi borcunu ödemek için taahhütte bulunan borçlu bu taahhüdünü yerine getirmediği takdirde cezalandırılacağı belirtilmiştir.
İİK. 337. maddesi mal beyanında bulunmama halinde cezai yaptırımı hüküm altına almış, son cümlesi de şayet alacaklı, borçlunun borca yeter haczi kabil malını bildiği veya bilmesi gerektiğini ispat olunması halinde ceza verilmeyeceğini belirtmiştir.
Bu husus içtihatlarla geliştirilmiş asgari ücret tutarındaki bir alacak için herkesin üzerinde bulunabileceği kabul edilmiş bu miktardaki bir borçtan dolayı takip halinde borçlu mal beyanında bulunmaz ise 337/1-son cümlesi dayanak gösterilerek ceza tertibine yer olmadığına karar verilmeye bağlanmıştır. Bu arada dayanak İİK. 337/1-son cümlesidir.
Taahhüdü ihlal suçunu işleyenler hakkında ise İİK. 340 ve devam eden maddelerinde Yargıtay Sekizinci Ceza Dairemizin kararını destekleyen bir hüküm bulunmadığı gibi dayanak bir maddede yoktur.
İİK. 354. maddesi de "Kanunun bu babında yazılı suçlardan takibi şikayete bağlı olanların müştekisi feragat eder veya borcun itfa edildiği sabit olursa dava bütün neticeleri ile beraber düşer" denilmektedir.
Taahhüdü ihlal suçunun müeyyide altına alınmasının amacı, borçlunun rızası ile ödemenin ne zaman yapılacağı sözünün verilmesi bu sözün yerine getirilmemesi halinde cezalandırılacağını borçlunun bilmesidir. Müeyyide altına alınan husus verilen sözde durulmamasıdır. Borcun miktarının az veya çok olması önemli değildir. Bunun yanında kendisine yukarıda İİK. nun 354. maddesinde belirtildiği gibi az olan borcun ödenmesi halinde ceza verilemeyeceği daha doğrusu dava bütün neticeleri ile düşeceği konusunda kanun bir hak vermiştir.
İİK. 340 ve 354. maddeleri açıkken borç miktarının günün ekonomik koşulları gözönüne alındığında, borçlunun alacaklıyı kayda değer bir zarara sokmadığı düşüncesi bu maddelerin lafsına ve ruhuna aykırı düşmektedir." görüşüyle itiraz yoluna başvurarak Özel daire kararının kaldırılmasına ve hükmün onanmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Dosya Birinci Başkanlığa gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR : Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, somut olayda sanığa yüklenen taahhüdü ihlal suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
İcra ve İflas Yasasının 340. maddesi hükmü ile aynı Yasanın 111. maddesine göre yapılan taksitle ödeme taahhüdüne veya takibin kesinleşmesinden sonra alacaklının muvafakatı ile İcra Dairesinde kararlaştırılan borcun taksitle ödenmesine ilişkin taahhüde, geçerli bir neden olmaksızın uyulmaması eylemleri yaptırıma bağlanmıştır. Görüldüğü gibi borçlunun, borcun tamamını kapsayacak şekilde taahhütde bulunması halinde, maddede borç miktarının ya da bir başka anlatımla taahhüdün yerine getirilmemesinden doğan zararın miktarının esas alınarak bir düzenleme yapılmadığı açıktır. Hukuken geçerli bir taahhüdün gerçekleşmesinden sonra, borçlu-sanığın taahhütde bulunduğu taksitlerden birini yerine getirmemesi ile suç oluşacaktır. Burada korunan yarar, alacaklının yapılan ödeme taahhüdüne güvenidir. Suç ilk taksitin ödenmemesi üzerine oluştuktan sonra artık sonraki ihlallerin yeni bir suç oluşturmamaları da bunu göstermektedir. Zira yaptırım altına alınan, ödeme taahhüdüne olan güvenin sarsılmasıdır, yoksa ödeme taahhüdüne esas olan alacak-borç miktarı değildir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay ele alınıp değerlendirildiğinde; Sanık aleyhine 50.000.000 lira borcundan dolayı kambiyo senetlerine mahsus haciz yoluyla başlatılan icra takibinde örnek 163 nolu ödeme emri 6.12.1997 tarihinde usulünce tebliğ edilip, takibin kesinleşmesi üzerine 13.1.2000 tarihinde yapılan haciz sırasında borçlu-sanık toplam 152.000.000 lira olan borcu, 30.4.2000 tarihinde ödemeyi kabul ve taahhüt etmiştir. Bu taahhüdünün alacaklı vekili tarafından kabul edilmesi üzerine, 29.1.2000 tarihinde taahhüdü kabul muhtırasının borçlu-sanığa usulünce tebliğ edildiği ve bu muhtırada borç miktarının açıkça toplam 152.000.000 lira olarak gösterildiği anlaşılmaktadır. Sanık taahhüdünü yerine getirmemiştir. Bu itibarla Yerel Mahkemenin taahhüdü ihlal suçunun oluştuğunu kabul ederek kurduğu mahkumiyet hükmü isabetli olduğundan Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyeleri ise, "Özel Daire bozma kararı haklı nedenlere dayanmakta olup isabetlidir, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının ( KABULÜNE ), Yargıtay Sekizinci Ceza Dairesinin 16.5.2001 gün ve 5148-10660 sayılı kararının ( KALDIRILMASINA ), Akhisar İcra Ceza Mahkemesinin 21.7.2000 gün ve 465-801 sayılı hükmünün ( ONANMASINA ), dosyanın yerine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına tevdiine, 25.9.2001 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
-----------------------------------

Daha çok karar vardı ama topic'i daha fazla şişirmemek için siteye koymadım.

Saygılar.
SİZLERLEDE PAYLAŞMAK İSTEDİM....
Old 04-04-2011, 11:30   #21
salman

 
Varsayılan

Taahhüt örneği


…. İCRA MÜDÜRLÜĞÜ
Dosya No :

İcra Dairesi / Dosya No :

Müdürlüğünüzün yukarıda talimat numarası belirtilen ve hakkımda yapılan icra takibi ile ilgili tebliği aldım. Takibe ve borca itirazım yoktur. Borcu kabul ediyorum. Var ise alacaklının yatırmış olduğu teminatın iadesine muafakat ediyorum. Dosyadaki borcumun aşağıdaki belirtilen miktarının yasal faizi icra giderleri ve KDV si ile birlikte vekalet ücreti gibi tüm ferileri aşağıdaki tarih ve miktarlarda ödemeyi kabul ve taahhüt ediyorum. Taahhüdümü yerine getirmemem halinde karşılaşacağım hukuki ve cezai sorumlulukları biliyorum

Plan Tarihi :
Taahhüd Tarihi :



No Taksit Tarihi Taksit Tutarı Kalan Alacak İşleyecek Faiz
1
2
3
4
5
6



Önceki Bakiye İndirim Tutarı Bugünkü Bakiye



İşleyecek Faiz Toplam Bakiye Taksitler



Borçlu






Borçlu Adresi……………………:

Kimlik Bilgisi…………………….:


Alacaklı Vekili Beyanı……………:
Borçlunun yukarıdaki ödeme taahhüdünü aynen kabul ediyorum. Kabulümüz borçluya bildirilsin ve cezai sorumluluğu anlatılsın dedi.


Alacaklı Vekili
AV.



Borçlunun yukarıda belirtilen bilgilere ilişkin kimliği görüldü; borçluya alacaklı vekilinin taahhüdü aynen kabul ettiği ve taahhüdü ihlal halinde cezai sorumluluğun bulunduğu açıkça anlatılıp keyfiyet ihtar olundu.

İcra Müdürü
Old 04-04-2011, 11:35   #22
salman

 
Varsayılan

Önceki Bakiye
İndirim Tutarı
Bugünkü Bakiye
İşleyecek Faiz
Toplam Bakiye
Taksitler


Bu meblağların ayrıntılı olarak gösterilmesi gerekiyor.
Old 08-03-2012, 03:06   #23
AVUKAT DENİZ

 
Varsayılan

Taahütte tüm alacak kalemlerinin net olarak belirtilmesine rağmen , toplamda basit hesap hatası yapılması halinde herhangi bir düzeltme yolu ile yanlışlığın giderilmesi mümkün mü ??
Old 08-03-2012, 09:33   #24
üye7160

 
Varsayılan

Alıntı:
Yazan AVUKAT DENİZ
Taahütte tüm alacak kalemlerinin net olarak belirtilmesine rağmen , toplamda basit hesap hatası yapılması halinde herhangi bir düzeltme yolu ile yanlışlığın giderilmesi mümkün mü ??

-ceza davası için soruyorsanız mahkemece toplam rakama değil taahhüdün şekli unsurlarının oluşup oluşmadığına bakılacak usulüne uygun alınan taahhüt var ise ve yerine getirilmemişse karar verilecektir.

- icra dosyası için soruyorsanız rakam toplanırken maddi hata yapılmış ise dairece düzeltilebileceğini düşünüyorum.Olmaz ise borçluyu bir daha müdürlüğe getirip düzeltmeyi imzalatırsanız sorun çözülür sanıyorum.
Old 09-03-2012, 12:06   #25
Av.Leyla Korkmaz

 
Varsayılan

Taahhüdün İcra Müdürünün huzurunda yapılması ve borç miktarının (faiz, gider, av.üc. harç vs.) ayrıntılı olarak belirtilmesi; tarafların kabul beyanını içermesi, ödeme tarihlerinin açık olması gerekir. Ofisinizde aldığınız taahhüdün herhangi bir cezai sorumluluğu olmaz. Antalya icra ceza mahkemelerinde bu konuda seri halde beraat kararı verilmektedir.bilginiz olsun . ıspartada uygulama nasıldır bilemem.
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 
Konu Araçları Konu İçinde Arama
Konu İçinde Arama:

Detaylı Arama
Konuyu Değerlendirin
Konuyu Değerlendirin:

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Eser Sözleşmesi /Hizmet Sözleşmesi Fatma KAPUÇAM Borçlar Hukuku Çalışma Grubu 14 19-10-2011 10:54
eser sözleşmesi mi satış sözleşmesi mi korayoz Hukuk Soruları Arşivi 5 08-03-2007 15:49
tellallık sözleşmesi... mslmklvz Meslektaşların Soruları 1 10-05-2006 11:22
Franchising Sözleşmesi Opusdei Hukuk Soruları Arşivi 0 01-01-2005 21:23
İş Sözleşmesi cem pamir Hukuk Soruları Arşivi 0 14-02-2002 01:22


THS Sunucusu bu sayfayı 0,04492497 saniyede 13 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.