28-05-2003, 09:50 | #1 |
|
Çocuk Ve Şiddet !!!
ÇOCUK HAKLARI
20 Kasım 1959'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda "Çocuk Hakları Bildirgesi kabul edilmiştir. On ilkeden oluşan bu bildirge aşağıdaki gibidir: 1. İlke : Tüm dünya çocukları bu bildirgedeki haklardan din, dil, ırk, renk, cinsiyet, milliyet, mülkiyet, siyasi, sosyal sınıf ayırımı yapılmaksızın yararlanmalıdır. 2. İlke : Çocuklar özel olarak korunmalı, yasa ve gerekli kurumların yardımı ile fiziksel, zihinsel, ahlaki, ruhsal ve toplumsal olarak sağlıklı normal koşullar altında özgür ve onurunun zedelenmeyecek şekilde yetişmesi sağlanmalıdır. Bu amaçla çıkarılacak yasalarda çocuğun en yüksek çıkarları gözetilmelidir 3. İlke : Her çocuğun doğduğu anda bir adı ve bir devletin vatandaşı olma hakkı vardır. 4. İlke : Çocuklar sosyal güvenlikten yararlanmalı, sağlıklı bir biçimde büyümesi için kendisine ve annesine doğum öncesi ve sonrası özel bakım ve korunma sağlanmalıdır. Çocuklara yeterli beslenme, barınma, dinlenme, oyun olanakları ile gerekli tıbbi bakım sağlanmalıdır. 5. İlke : Fiziksel, zihinsel ya da sosyal bakımdan özürlü çocuğa gerekli tedavi, eğitim ve bakım sağlanmalıdır. 6. İlke : Çocuğun kişiliğini geliştirmesi için anlayış ve sevgiye gereksinimi vardır. Anne ve babasının bakımı ve sorumluluğu altında her durumda bir sevgi ve güvenlik ortamında yetişmelidir. Küçük yaşlarda çocuğu annesinden ayırmamak için bütün olanaklar kullanılmalıdır. Ailesi ve yeterli maddi desteği olmayan çocuklara özel bakım sağlamak toplumun ve kurumların görevidir. Çocuk sayısı fazla olan ailelere devlet yardımı yapılmalıdır. 7. İlke: Genel kültür ve yeteneklerini, bireysel karar verme gücü, ahlaki ve toplumsal sorumluluğu geliştirecek ve topluma yararlı bir üye olmasını sağlayacak eğitim hakkı verilmelidir. Bu eğitimde sorumluluk önce ailenin olmalıdır. Eğitimin ilk aşamaları parasız ve zorunlu olmalıdır. 8. İlke : Çocuk her koşulda koruma ve kurtarma olanaklarından ilk yararlananlar arasında olmalıdır. 9. İlke : Çocuklar her türlü istismar, ihmal, ve sömürüye karşı korunmalı ve hiçbir şekilde ticaret konusu olmamalıdır. Çocuk uygun bir asgari yaştan önce çalıştırılmayacak, sağlığını ve eğitimini tehlikeye sokacak fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişmesini engelleyecek bir işe girmeye zorlanmayacak ve izin verilmeyecektir. 10. İlke : Çocuk ırk, din ya da başka bir ayrımcılığı teşvik eden uygulamalardan korunacaktır. Anlayış, hoşgörü, insanlar arası dostluk, barış ve evrensel kardeşlik ortamında enerji ve yeteneklerini diğer insanların hizmetine sunulması gerektiği bilinciyle yetiştirilmelidir. |
28-05-2003, 23:43 | #2 |
|
Sayın hykayar,
Bunları çocuk akıl edemez. Annesi öğretiyor olmalı. Kendi feminist olmuş, çocuğu da komünist yapacak. ''devlet, devlet'' deyip duruyor baksanıza..... Bir Dost |
04-06-2003, 11:13 | #3 |
|
Devletin Cevabı
04.06.2003 tarihli Milliyet internet baskısından:
"Gözaltında çocuklara dışkı sürüldü Umarız ki, böyle bir şey olmamıştır! 23 Nisan törenleri sırasında öğretmenlerine Kürtçe laf atan iki öğrencinin yüzlerine insan dışkısı sürüldükten sonra ilçede dolaştırıldığı iddia edildi GÖKÇER TAHİNCİOĞLU Ankara Diyarbakır Hani'de, gözaltına alınan iki çocuğun yüzlerine insan dışkısı sürüldükten sonra "ibreti âlem olsun" diye ilçede dolaştırıldığı iddia edildi. Diyarbakır Valisi Nusret Miroğlu, iddiayla ilgili adli ve idari soruşturma başlattı. Miroğlu, "Bence yüzde 90 böyle bir olay yok" dedi. İddiaya göre, Hani Hürriyet İlköğretim Okulu'ndaki 23 Nisan'da Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı törenleri sırasında B.D. (15) ve M.O. (14) öğretmenlerine Kürtçe laf attı. Öğretmenin Hani İlçe Emniyet Müdürlüğü ve savcılığa şikâyette bulunması üzerine H.S. ve E.Ş. adlı iki çocuk gözaltına aldı. Çocuklar iki polis tarafından dövülerek nezarethaneye konuldu. Yine iddiaya göre, bir süre sonra nezarethanede insan dışkısı bulunduğunu gören iki polis, çocukları "Bunu niye yaptınız? Üzerinize süreceksiniz hepsini" diyerek tehdit etti. Polisler, direnen çocukları kelepçeleyerek yüzlerine pamukla dışkı sürdü. Çocukları "İbret olsun" diye ilçede dolaştıran iki polis, ailelerine teslim etti. Müdahale edememişler Öğretmenin suç duyurusu üzerine çocukların ifadesini alan savcılık, "sarkıntılık ve sövme" suçundan bir yıla kadar hapis istemiyle nisan sonunda dava açtı. Avukat Mehmet Zülfü Dündar, dışkı olayını tutuksuz yargılanan çocuklarla sohbeti sırasında öğrendiğini belirterek, şunları söyledi: "Büyüklerine saygılı olmaları için nasihat ediyordum ki, olanları anlattılar. Polisler hücredeki dışkıyı çocukların yaptığını sanmış. 'Biz yapmadık' yanıtını alınca pamukla dışkıyı yüzlerine sürüp dolaştırmış. Bir kişi müdahale edecekmiş ki, arkadaşı 'karışma' demiş. Çok sayıda tanığımız var. Çocukların davasına bakan hâkim, 'Ben de duydum, suç duyurusunda bulunun. Gerekeni yaparız' dedi. Yarın (bugün) suç duyurusunda bulunacağım." Dicle Haber Ajansı'na (DİHA) konuşan B.D. şunları anlattı: "Bayram kutlamaları için okulun önünde bekliyorduk. İki polis laf attığımız gerekçesiyle gözaltına aldı. Karanlık bir bodruma götürdüler. Etrafımızda fareler, kedi yavruları ve insan pisliği vardı. Pisliği yüzümüze sürdükten sonra ilçede gezdirirken gördükleri arkadaşlarımıza, 'Bundan sonra bunlara ***lu diyeceksiniz' dediler." CHP iddiayı Meclis'e getiriyor Davanın görüldüğü Hani Sulh Ceza Mahkemesi Hâkimi Gülay Keklik, iddiayla ilgili "Duydum ya da duymadım diyemem" ifadesini kullandı. Polisler ise görüşme talebini geri çevirdi. Diyarbakır Valisi Miroğlu, soruşturma başlattıklarını belirterek, "Bence böyle bir şey yüzde 90 yok. Soruşturmayı savcılık yapmış. Çocuklar gözaltından çıkartılırken de sağlık raporu alınmış. Yani olay doğruysa yapanın, doğru değilse iftira edenlerin cezalandırılması lazım. Şu andaki ortamda olması akıldışı bir olay" dedi. CHP Batman Milletvekili Nezir Nasıroğlu da iddialarla ilgili olarak TBMM Başkanlığı'na soru önergesi vereceğini söyledi." Geçenlerde de bir askeri görevli çocuklara entari giydirip sokaklarda dolaştırmış; olay gazete ve televizyonlara konu olmuştu... |
30-06-2003, 19:37 | #4 |
|
N.Ç.Adında Bir Çocuk
Geçtiğimiz hafta sonu birçok gazete bir kez daha N.Ç. olayı özelinde tecavüzü gündemine aldı. Hürriyet gazetesi N.Ç. ile yapılan görüşmenin ardından tecavüzün tüm ayrıntılarını kamuoyuna ‘sundu’.
Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar, “Hürriyet, önce mektubu, sonra N.Ç.’nin mahkemedeki ifadesini yayımlayarak sahip çıktı küçük kıza...” diyor. Küçücük bir kızın anlattıklarının deşifre olması acaba ona sahip çıkmak mı? Yoksa erkeklerin fantezi dünyasına dolaylı bir katkı mı? Erkek egemen medya dünyasında farklı olmayı başarabilen birkaç yazardan biri olan Can Dündar yaptığı yorumda biraz yolunu şaşırmış gibi... AKP Mardin Milletvekili Mehmet Beşir, “Bu adi bir suçtur. Mardin bizim kültür şehrimiz, iki bin yıllık bir ilimiz. Bu tip ufak adi suçlar için Mardin’i karalamak doğru değildir. Adalet her zaman yerini bulur.” dedi. Türkiye’de adalet mekanizması yeterince işliyor mu? Milletvekili olaya sadece coğrafi açıdan baktığı için olayın insani boyutunu görememiş anlaşılan. CHP Mardin Milletvekili Mahmut Duyan Mardin’de yaşanan olayın bir “lobi faaliyeti” olduğunu, abartılmaması gerektiğini belirterek Mardin’in UNESCO’nun Dünya Şehri adayı olduğunu söylemiş. Biz de Mardin’in Dünya Şehri olmasını gönülden istiyoruz elbette, söz konusu olayı da Mardin’e mâl etmiyoruz ayrıca. Ancak, o kentte yaşanan tecavüzün, üstelik bir çocuğa tecavüzün üstünü kapatmanın da doğru olmadığına inanıyoruz. Olayın sebepleri ve sonuçları üzerinde durulmalı ve yeni tecavüz olaylarının yaşanmaması için gerekli önlemler alınmalıdır. Dünya Şehri olabilmek için sadece çevre düzenlemesi yeterli mi? Sayın Duyan “duysun” sesimizi! Bazı gazeteciler N.Ç. olayında tepkilerini oldukça sert bir biçimde gösteriyorlar. Örneğin Vatan gazetesi yazarı Tuğçe Baran tecavüzcülerin hadım edilmesi gerektiğini, böylelikle bu kişilerin saldırganlıklarının önlenebileceğini söylüyor. Yine aynı gazeteden Ruhat Mengi de “Başkasının haklarına saldırıda bulunan birine aynı duyguyu yaşatmak güzel ceza değil mi? Tabii şüphesiz o ceza orada bitmiyor.” diyerek “kısasa kısas” yöntemini savunuyor. Emel Armutçu Hürriyet gazetesindeki haberinde N.Ç.’nin yaşadıklarını tüm ayrıntılarıyla yazmış ve cinsel istismar kavramından bahsetmiş. Acaba kendisi de tecavüzün “detaylarını” yazarak cinsel istismara prim vermiş olmuyor mu? Hürriyet yazarlarından Ferai Tınç ise “Evet şimdi tam zamanı, biraz gayret edilirse tecavüz suçuna hafifletici nedenler bulmaya meyilli zihniyet püskürtülebilir.” diyerek çağrıda bulunuyor. Tınç, olayın kökten çözülmesi gerektiğini vurguluyor yazısında. Sonuç olarak medyada konuyla ilgili pek çok şey yazıldı çizildi. Biz de konuyu tartışmaya açıyoruz. Yozlaşan medya dünyasında tartışmanın yıkıcı değil yapıcı olmasını diliyoruz... Unutmayalım ki N.Ç. iki harften ibaret değil, sayısı belirsiz kişilerce defalarca tecavüze uğrayan ve daha 13 yaşında küçücük bir kız çocuğu! Burçak Büyükfidan Uçansüpürge Web Sayfasından |
24-08-2003, 12:23 | #5 |
|
Çocuk Hakları - Mahkemede Ve Basında
Sayın Üyeler,
Çocuklarımızı korumamız gerektiği düşüncesiyle Sayın Umur Talu'nun bir köşe yazısını (kısaltarak) aşağıya aktararak herkesin katkıda bulunması umuduyla konuyu dikkatinize sunuyorum. Saygılarımla Bir Dost Tecavüz-haber! Bilmiyorum, Hürriyet muhabiri Emel Armutçu, bir gazetecinin en büyük gündelik gururlarından birini, haberinin ve imzasının manşet olmasının hazzını duymuş mudur? Sanmıyorum. 12 yaşındaki bir seri tecavüz kurbanı kızla ilgili haber elbette manşet olabilir... Ama bu kadarı olabilir mi? 'Ağlaya ağlaya bunları anlattı' denilerek, 'Mahkemede açık açık anlattıkları', aynı açıklıkla, aynı ayrıntılarla bir kez de onbinlerce okurun tecavüzüne, onlara da adeta tecavüz ederek sunulabilir mi? * * * İki sayfaya yayılan 'tecavüz-haber'in bir yerinde şöyle 'anlayışlı, duyarlı' bir ifade vardı: '12 yaşındaki N.Ç... mahkemede neredeyse bir sanık gibi sorgulandı. Soruları soran, onun psikolojik durumuna göre davranması gereken bir uzman değil, hakimdi. Üstelik yaşadığı şeyleri, birlikte yaşadığı insanların, yani ona tecavüz etmekle suçlanan kocaman adamların önünde anlattı... Mardin'de mahkeme salonunda her şey bu kadar çıplak, bu kadar basitti.' Bu duyarlılık iyi de, bu ne? İlk sayfada manşetin altından sarkıtarak, içeride iki tam sayfaya yayarak, 'yaşadığı şeyleri, kocaman adamların', küçücük çocukların 'önünde' ve 'bu kadar çıplak, bu kadar basit' teşhir etmek ne? Sizin 'psikolojik duruma göre davranması gereken bir uzman'lığınız mı var? Çocuktan aldığınız bir izin, bir onay, okurlarınızdan gördüğünüz, 'yayınla, yayınla, tüm ayrıntısıyla anlat' baskısı mı var? 'Mahkemede pozisyonları tarif etmek zorunda kaldı' diye başlık atabilen bir gazete, bir de yüzbinlerce insanın, bu arada tabii ki N.Ç.'nin ve binlerce çocuğun önünde, gazete kağıdına sarıp o 'pozisyonları tarif etmek' zorunda mıydı? N.Ç. mahkemeden de beter bir şekilde, bir kez daha bu pozisyonları 'herkesin önünde, Hürriyet kanalıyla tarife' nasıl bir vicdanla zorlanabildi? Bir olayın, bir vahşetin ısrarlı takibi, 'pozisyonlar'ın ağır çekim pazarlanması mıdır? * * * Ön yargılı bakmadığımı, bu haberi ve olayı elbette önemsediğimi, ama veriliş tarzından iğrendiğimi bir misalle vurgulayayım: Aynı gün, Vatan Gazetesi de, Tülay Şubatlı imzasıyla bu olayı sürmanşetten vermiş, içeride de bir sayfa ayırmıştı. Ama haberlerin içinde, üstelik tüm duruşmalara atıf yapıldığı halde, 28 tecavüz sanığının küçük kıza tecavüzlerine satır satır ortak olunmuyordu. Üstelik, Hürriyet'in iki tam sayfasının hiçbir yerinde, bir haberin en temel kuralı olan 'ne zaman'a dair tek bir satır bulunmazken, muhtemelen 'olayın tazeliği'ne dair kuşku uyandırılmamak istenirken, Vatan'ın haberinde, olayın ilk ortaya çıkışı ve beş duruşmanın hepsinin tarihi vardı. O yüzden, belki önemli değil ama, N.Ç. Hürriyet'in manşetine 13 yaşında olarak oturuyor, içeride 12 yaşına da iniyordu. Olayın ısrarla takip edilmesi, konunun insani, hukuksal, sosyal tüm veçhelerine bakılması, cezaların yetersizliğinin gündeme getirilmesi, sanıkların tahliyesine isyan... Hepsi hepsi, elbette üstünde durulası unsurlar... Ama, bir kızın yaşadıkların tüm ayrıntılarının bir 'tecavüz röntgenciliği' üslubuyla verilmesi şart mıydı? * * * Hürriyet'in genel yayın yönetmeni, 'doğru' bir davranışla, bu haber tarzının hesabını vermek amacıyla bir de yazı yazmış. Lakin, 'doğruluk' sadece hesap verebilme niyetinde. Yoksa, manşeti çekmiş, olayın tüm ayrıntılarını teşhir etmiş, hesap vermekten de zaten ilk satırların sonunda vazgeçip bir de herkesi duyarsızlıkla suçlamayı tercih etmiş. Üstelik, buram buram nefret, buram buram suçluluk kompleksi kokan bir yazı. 'Siyasi işkenceleri gündeminden indirmeyen insanlar'a kusuyor, tüm ikiyüzlülüğüyle. Çünkü, küçük bir kıza uygulanan vahşetin kavranması için zorunlu olmayan 'domlu, momlu' ayrıntıları yayınlayabilen yüreği (pardon, 'midesi'), bir başka insanlık suçu olan 'işkence' ayrıntılarını bugüne dek bağırsaklarında bile dolaştırmadı. 'Tecavüzcü devlet görevlileri' karşısında haklı olarak isyan çağrısı yapan 'midesi', işkenceci devlet görevlileri karşısında guruldamadı bile. Bir de, N.Ç.'nin mahkemedeki ifadesini teşhir ederken çağrı yapıyor: 'Bu sözleri midenizi tutarak okuyun' diye. Allah aşkına, kalbiniz, yüreğiniz, vicdanınız yok mu ki, tüm iş 'mide'ye kalıyor. Duygularınız, öfkeniz filan orada başlayıp orada bitiyor. Yoksa onları da çoktan 'mideye' mi indirdiniz! * * * kaynak: http://www.stargazete.com/index.asp?yazarid=5 |
26-08-2003, 09:41 | #6 |
|
Sayın Bir dost,
Hassasiyetiniz için teşekkürler.. Çocuk Hakları Sözleşmesini bir kez daha okumamız gerektiğini düşünüyorum. Saygılarımla.... ------------------------------------------------------------------------------------ Çocuk Hakları Sözleşmesi Madde 1. Ben çocuğum. On sekiz yaşına kadar bir çocuk olarak vazgeçilmez haklara sahibim. Madde 2. Bu kitaptaki haklar, bütün çocuklar içindir; beyaz çocuk, kara çocuk, kız çocuk, erkek çocuk fark etmez. Doğduğumuz yer, konuştuğumuz dil de fark etmez. Büyüklerimizin inançlarının, görüşlerinin farklı olması yüzünden çocuklara ayrım yapılmaz. Bu haklara sahip olmak için çocuk olmak yeterlidir. Madde 3. Büyükler çocuklarla ilgili bütün yasalarda, bütün girişimlerde önce çocukların yararlarını düşünürler. Büyüklerimiz bu ödevlerini yapamıyorsa devlet çocuklara bakar ve korur. Madde 4. Haklarımın uygulanması için gereken her türlü çaba gösterilir. Haklarımdan yararlanmam bütün devletlerin güvencesi altındadır. Madde 5. Bizi büyüten, yol gösteren büyüklere bizi daha iyi yetiştirsinler diye yardım edilir. Madde 6. Çocukların yaşamını korumak herkesin ilk görevidir. Yaşamak her çocuğun en temel hakkıdır. Madde 7. Her çocuğa doğduğunda bir isim konur. Devlet bu ismi kaydeder. Çocuğa kimlik verir. Artık çocuk o devletin vatandaşı olur. Madde 8. Konan ismim, kazandığım vatandaşlık hakkım ve aile bağlarım korunur. Bunları değiştirmek için baskı uygulanmaz. Bunlar benden alınırsa bütün devletler ona karşı çıkar. Madde 9. Çocuğu ailesinden kimse koparıp alamaz. Ama bazen de anne baba çocuğa bakamaz durumda olabilir. Çocuk bu durumdan zarar görebilir. Çocuk zarar görmesin diye çocuğa başka bir bakım sağlanır. Bu bakım sırasında çocuk anne babasıyla düzenli görüşebilir. Madde 10. Ayrı ülkelerde yaşayan anne baba ve çocukların birlikte yaşamaları için her türlü kolaylık gösterilir. Madde 11. Çocuklar anne babalarının birlikte izni ve haberi olmadan başka ülkelere götürülmezler, oralarda bırakılmazlar. Bunu yapanlara karşı mücadele edilir. Madde 12. Beni ilgilendiren konularda benim de görüşlerim alınır. Büyükler beni dinlerler. Düşüncemi öğrenmeye özen gösterirler. Çok küçüksem bir büyük de benim adıma konuşabilir. Madde 13. İsteklerimi ve düşüncelerimi seçtiğim bir yolla açıklayabilirim, resmini çizebilirim ya da yazabilirim. Ama bazı konularda başka kişiler ve toplum zarar görecekse o konudaki kurallara da uymam gerekir. Madde 14. Biz çocukların düşüncelerini geliştirmeleri ve istedikleri dîni seçmeleri hakkına saygı gösterilir. Bu konuda bizi yetiştirmekle yükümlü olan büyüklerimizin de bize yol gösterme hakları ve görevleri vardır. Onlara da saygı gösterilir. Madde 15. Arkadaşlarımla barış içinde toplanabilirim. Dernekler kurabilirim. Kurulu derneklere üye olabilirim. Madde 16. Çocuklar onurlu ve saygın birer insandır. Hiç kimse onların onurlarını kıramaz, onları küçük düşüremez, yaşadığı konut ve kurumundaki özel yaşantısına karışamaz. Bu haklarımız yasalarla korunur. … Madde 18. Yetiştirilmemizden en başta anne babamız ya da onların görevini üstlenen büyüklerimiz sorumludur. Onların bu görevlerini en iyi biçimde yapabilmeleri için her türlü kolaylık sağlanır, gerekiyorsa yardım edilir. Madde 19. Yetişmemizden sorumlu olanlar bu haklarını çocuklara zarar verecek şekilde kullanmazlar. Çocukların bu tür zararlara uğramaması için her türlü önlemi almak devletin görevidir. Madde 20. Çocuklar ailelerinden yoksun kalabilirler. Bazı aile ortamları ise çocuklar için yararlı olmayabilir. İşte o zaman çocukların devletten özel koruma ve yardım alma hakları vardır. Devlet bu görevini çocuk için uygun aile bularak ya da onlara bakacak kuruluşlara yerleştirerek yapar. Madde 21. Anne babasıyla birlikte olamayacak çocukların aile yoksunluğu çekmemesi için onlara iyi aileler bulunur. Bunun için çok dikkatli bir araştırma yapılır. Madde 22. Çocuklar başka ülkeye gitmek zorunda kalırlarsa o ülke de çocukları korur. Birbirinden ayrı kalan anne ve baba birleştirilmeye çalışılır. Madde 23. Özürlü çocuklar özel olarak korunurlar. Kendilerine yeten saygın birer insan olmaları sağlanır. Devlet onların bakımları eğitimleri ve iş sahibi olmaları için gerekli kurumları oluşturur. Ailelerine her türlü yardımı yapar. Madde 24. Sağlığım ve hastalıklardan korunmam, devletin ve toplumun güvencesi altındadır. Bunun için beslenmeme, aşılarımın yapılmasına, çevrenin temizliğine dikkat edilir. Hastalanırsam tedavi edilirim. Madde 25. Kreşler, çocuk yuvaları, yurtlar, okullar, çocuk hastahaneleri çocukların haklarına uygun olarak, çocuklara daha iyi bakmak için yeniden düzenlenirler. Madde 26. Bütün çocukların sağlıkları, eğitim hakları, beslenme ve bakımları güvence altına alınır. Madde 27. Bana bakmakla yükümlü olanlara bana daha iyi bir yaşam sağlamaları için gerekirse giyim, barınma ve beslenme konularında yardım edilir, destek olunur. Madde 28. Eğitimimi eksiksiz yapabilmem için desteklenir ve korunurum. İlköğretim herkes için parasızdır, kız olsun erkek olsun her çocuk için zorunludur. … Madde 31. Boş zamanlarımı değerlendirmem, oynamam, eğlenmem için çocuk bahçeleri, çocuk kulüpleri, kitaplıklar, spor okulları açılır. Her çocuk böyle faaliyetlere özendirilir. Bunlardan yararlanmak hepimizin hakkıdır. Madde 32. Ben çocuğum. Büyükler gibi bir işte çalışamam. Ben okula gider ve oynarım. Eğer çalışmak zorunda kalırsam yapacağım iş eğitimime engel olmamalı, sağlığımı bozmamalı, bende zararlı alışkanlıklar yaratmamalıdır. Madde 33. Çocuklar zararlı maddelere karşı korunurlar. Bunları üretenler ve çocuklara verenler cezalandırılırlar. Madde 34. Bedenim bana aittir. Beni bedensel ve ruhsal yönden örseleyecek hiçbir yaklaşıma izin verilmez. Madde 35. Çocukları kaçırıp kötü kişilere satan, onları uygunsuz şekilde çalıştırmak isteyenlerle tüm devletler mücadele ederler. Çocukları korurlar. Madde 36. Büyükler kendi çıkarları için çocukları kullanamazlar. Madde 37. Hiçbir çocuk insanlık dışı yöntemlerle ya da aşağılanarak cezalandırılamaz. Çocuklar suç işlemişse uygulanacak cezalar yaşına uygun gelişmelerini engellemeyecek ve eğitsel olmalıdır. Madde 38. İnsanların birbirini öldürmesi kötüdür. Savaş insanların birbirini öldürmesidir. Çocuklar savaştan korunmalıdır. On beş yaşından küçük hiç bir çocuk askere alınmaz. Madde 39. Eğer çocuklar çeşitli nedenlerle zarar görmüşlerse bedensel ve ruhsal sağlıklarına yeniden kavuşmaları için tüm önlemler alınır. Yeniden topluma kazandırılırlar. Madde 40. Çocuklar suçun ne olduğunu bilmezler. Bilerek ve isteyerek kimseye zarar vermezler. Suç işleyen çocukların yeniden topluma kazandırılması için özel yasalar çıkarılır, özel kuruluşlar oluşturulur. Madde 41. Eğer bir ülkenin yasaları bu çocuk hakları sözleşmesine uygunsa değiştirilmez. Değilse değiştirilir. Madde 42. Çocukların haklarına ilişkin tüm bu ilkeleri hem çocuklar hem de büyükler öğrenmeli ve öğretmelidir. |
26-08-2003, 09:54 | #7 |
|
Ve Çocuk Hakları Sözleşmesinin 8 Eylül 2000 tarihinde New York'ta imzalanan ek protokolü......
------------------------------------------------------------------------------------ MADDE 1. – 8 Eylül 2000 tarihinde New York’ta imzalanan “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokol”ün ekli beyan yapılmak suretiyle onaylanması uygun bulunmuştur. ................ ÇOCUK HAKLARINA DAİR SÖZLEŞMEYE EK ÇOCUK SATIŞI, ÇOCUK FAHİŞELİĞİ VE ÇOCUK PORNOGRAFİSİ İLE İLGİLİ İHTİYARİ PROTOKOL İşbu Protokol’e Taraf olan Devletler, Taraf Devletlerin, Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin amaçlarını daha fazla gerçekleştirmek ve Sözleşme hükümlerinin, özellikle 1, 11, 21, 32, 33, 34, 35 ve 36 ncı maddelerinin daha iyi uygulanmasını sağlayabilmek amacıyla, çocuk satışı, çocuk fahişeliği ve çocuk pornografisinden çocukların korunmasını güvence altına almak için almaları gereken önlemleri artırmalarının uygun olacağını düşünerek; Çocuk Haklarına Dair Sözleşmenin, çocukları ekonomik istismardan ve çocuk açısından tehlike arz edebilecek veya çocuğun eğitimini aksatabilecek veya, çocuk sağlığına veya fiziksel, zihinsel, ruhsal, ahlaki ya da sosyal gelişimine zarar verebilecek herhangi bir işte çalışmaktan korunma hakkını tanıdığını da gözönünde bulundurarak, Çocuk satışı, çocuk fahişeliği ve çocuk pornografisi amacıyla yapılan kayda değer ve giderek artan uluslararası çocuk ticaretinden ciddi endişe duyarak, Çocukların özellikle duyarlı oldukları yaygın ve sürekli seks turizmi uygulamasından çocuk satışını, çocuk fahişeliğini ve çocuk pornografisini doğrudan teşvik etmesi nedeniyle derin endişe duyarak, Kız çocukları dahil olmak üzere, özellikle duyarlılık taşıyan birtakım grupların cinsel istismara maruz kalma hususunda daha büyük bir risk altında olduklarını ve kız çocuklarının cinsel açıdan istismar edilenler arasında orantısız ölçüde temsil edildiklerini kabul ederek, Çocuk pornografisinin internette ve diğer gelişen teknolojiler üzerinde artan erişilebilirliğinden endişe duyarak ve internet üzerinde Çocuk Pornografisiyle Mücadele Uluslararası Konferansını (Viyana, 1999) ve özellikle de, bu konferansın çocuk pornografisinin üretiminin, dağıtımının, ihracatının, naklinin, ithalatının, kasıtlı zilyetliğinin ve reklamının tüm dünyada suç olarak kabul edilmesi için çağrıda bulunan sonuç kararını anımsayarak ve hükümetler ile internet endüstrisi arasında daha yakın işbirliği ve ortaklığın önemini vurgulayarak, Çocuk satışı, çocuk fahişeliği ve çocuk pornografisinin ortadan kaldırılmasının, az gelişmişlik, yoksulluk, ekonomik eşitsizlikler, adil olmayan sosyo-ekonomik yapı, gereği gibi işlemeyen aile yapısı, eğitim eksikliği, kır-kent arası göç, cinsiyet ayrımcılığı, yetişkinlerin sorumsuz cinsel davranışları, zararlı geleneksel uygulamalar, silahlı çatışmalar ve çocuk ticareti dahil, bu durumu ağırlaştıran etkenleri ele alan bütüncül bir yaklaşım benimsemekle kolaylaşacağına inanarak, Çocuk satışına, çocuk fahişeliğine ve çocuk pornografisine olan tüketici talebini azaltmak amacıyla kamuoyundaki bilinci artırmak için çaba göstermek gerektiğine ve tüm taraflar arasındaki küresel ortaklığın güçlendirilmesinin ve ulusal düzeyde hukukun uygulanmasının geliştirilmesinin de önemine inanarak, Çocukların Korunması ve Ülkelerarası Evlat Edinmede İşbirliği Hakkında Lahey Sözleşmesi, Çocuk Kaçırmanın Hukuki Yönlerine ilişkin Lahey Sözleşmesi, Çocukların Korunması için Tedbirler ve Ebeveyn Sorumluluğu ile ilgili İşbirliği, Tanıma, Tenfiz, Uygulanabilir Kanun ve Mahkeme Yetkisine ilişkin Lahey Sözleşmesi, Uluslararası Çalışma Örgütünün 182 sayılı En Kötü Biçimlerdeki Çocuk İşçiliğinin Yasaklanması ve Ortadan Kaldırılmasına ilişkin Acil Eylem Sözleşmesi gibi çocukların korunmasına ilişkin uluslararası yasal düzenlemelerin hükümlerini kaydederek, Çocuk haklarının ilerletilmesi ve korunmasına yönelik geniş çaplı bağlılığı ortaya koyan Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye gösterilen güçlü destekten cesaret alarak, Çocukların Satışını, Çocuk Fahişeliğini ve Çocuk Pornografisini Önlemek için Eylem Programının hükümlerinin ve Çocukların Ticari Amaçlı Cinsel İstismarına Karşı 1996 Stockholm Kongresi Bildirisi ve Eylem Gündeminin ve ilgili uluslararası organların bu konulardaki diğer karar ve tavsiyelerinin uygulanmasının önemini kabul ederek, Çocuğun korunması ve uyumlu gelişimi için her halkın geleneklerinin ve kültürel değerlerinin önemini gerektiği gibi dikkate alarak, Aşağıdaki maddeler üzerinde anlaşma sağlamışlardır: MADDE 1 Taraf Devletler çocuk satışını, çocuk fahişeliğini ve çocuk pornografisini bu Protokol uyarınca yasaklayacaklardır. MADDE 2 İşbu Protokol’ün amacı bakımından: (a) Çocuk satışı, herhangi bir şahıs veya bir grup şahıs tarafından, ücret ya da başka herhangi bir şey karşılığında bir çocuğun başka birine devredildiği herhangi bir fiil veya işlem anlamına gelmektedir. (b) Çocuk fahişeliği, bir çocuğun ücret veya başka herhangi bir şey karşılığında cinsel faaliyetlerde kullanılması demektir. (c) Çocuk pornografisi, çocuğun gerçekte veya taklit suretiyle bariz cinsel faaliyetlerde bulunur şekilde herhangi bir yolla teşhir edilmesi veya çocuğun cinsel uzuvlarının, ağırlıklı olarak cinsel amaç güden bir şekilde gösterilmesi anlamına gelir. MADDE 3 1. Her Taraf Devlet asgari olarak aşağıdaki fiil ve faaliyetlerin ülke içinde veya ülke dışında veya ferdi veya örgütlü bir biçimde işlenmiş olup olmamalarına bakılmaksızın, kendi suç veya ceza yasalarının tam anlamıyla kapsamı içine girdiğini garanti edecektir. (a) 2 nci maddede tanımlandığı üzere, çocuk satışı çerçevesinde: (i) Hangi yolla olursa olsun, çocuğun, a. Cinsel istismarı, b. Organlarının kâr sağlama amacıyla nakli, c. Zorla çalıştırılması amaçlarıyla teklifi, teslimi ya da kabulü; (ii) Evlat edinme konusunda yürürlükteki uluslararası yasal düzenlemeler ihlal edilmek suretiyle bir çocuğun evlat edinilmesi için uygunsuz bir şekilde rıza istihsal edilmesini teminen aracılık yapılması, (b) Çocuğun, 2 nci maddede tanımlandığı üzere, çocuk fahişeliği amacıyla teklifi, elde edilmesi, tedariki veya temini; (c) 2 nci maddede tanımlandığı üzere, çocuk pornografisinin, yukarıda belirtilen amaçlar için üretimi, dağıtımı, yayılması, ithali, ihracı, sunumu, satışı veya zilyetliği; 2. Taraf Devletlerin ulusal mevzuatına bağlı kalmak kaydıyla, yukarıdaki hükümler, bu fiillerden herhangi birine teşebbüs halinde ve bu fiillerden herhangi birine suç ortaklığı veya katılım olduğunda da uygulanacaktır. 3. Her Taraf Devlet bu fiilleri, vahametini dikkate alan uygun cezalarla cezalandırılabilir suçlar haline getirecektir. 4. Ulusal mevzuata bağlı kalmak kaydıyla, her Taraf Devlet, uygun olduğu hallerde, tüzel kişilerin bu maddenin 1 inci fıkrasında belirtilen suçlara ilişkin yükümlülüklerini tesis etmek için önlemler alacaktır. Taraf Devletin yasal ilkelerine bağlı kalmak kaydıyla, tüzel kişilerin sorumluluğu cezaî, hukukî veya idarî olabilir. 5. Taraf Devletler evlat edinmeye müdahil olan tüm şahısların yürürlükteki uluslararası yasal düzenlemelere uygun bir biçimde hareket etmesini sağlamak için uygun olan her türlü yasal ve idarî önlemi alacaklardır. MADDE 4 1. Her Taraf Devlet, suçun kendi topraklarında veya kendi kayıtlarında yer alan bir gemide veya bir uçakta işlenmesi halinde, 3 üncü maddenin 1 inci fıkrasında atıfta bulunulan suçlar üzerinde yargılama yetkisini tesis etmek için gerekli olabilecek bütün önlemleri alacaktır. 2. Her Taraf Devlet 3 üncü maddenin 1 inci fıkrasında atıfta bulunulan suçlar üzerinde yargılama yetkisini tesis etmek için aşağıdaki durumlarda gerekli olabilecek bütün önlemleri alacaktır: (a) Suç isnat edilen kişi o devletin uyruğu ise veya o devletin topraklarında ikamet ediyorsa; (b) Mağdur o devletin uyruğu ise; 3.Her Taraf Devlet, suç isnat edilen şahsın kendi topraklarında bulunması halinde ve suçun kendi uyruğu olan biri tarafından işlenmiş olmasına dayanarak anılan şahsı başka bir Taraf Devlete iade etmiyorsa, yukarıda belirtilen suçlar üzerinde yargılama yetkisini tesis etmek için de gerekli olabilecek bütün önlemleri alacaktır. 4. Bu Protokol, iç hukuk uyarınca uygulanan herhangi bir cezaî yargılama yetkisini ortadan kaldırmaz. MADDE 5 1. 3 üncü maddenin 1 inci fıkrasında belirtilen suçların Taraf Devletler arasında herhangi bir suçluların iadesi sözleşmesine iadeyi gerektiren suçlar olarak dahil edilecekleri kabul edilecektir; ve bu suçlar Taraf Devletler arasında sonradan akdedilen her iade andlaşmasına da, bu andlaşmalarda öngörülen koşullarla uyum içinde, iade gerektiren suçlar olarak dahil edileceklerdir. 2. Eğer, suçluların iadesini bir sözleşmenin mevcudiyeti koşuluna dayandıran bir Taraf Devlet aralarında iade sözleşmesi bulunmayan başka bir Taraf Devletten iade talebi alırsa, bu Protokolü, bu tür suçlarda suçluların iadesine ilişkin bir yasal zemin olarak değerlendirebilir. İade, talepte bulunulan Devlet hukukunun öngördüğü koşullara tabidir. 3. İadeyi bir andlaşmanın mevcudiyeti koşuluna dayandırmayan Taraf Devletler bu tür suçları, iadenin talepte bulunulan ülkenin hukukunun öngördüğü koşullara tabi olması kaydıyla, kendi aralarında iade gerektiren suçlar olarak tanıyacaklardır. 4. Bu tür suçlar, Taraf Devletler arasında suçluların iadesi amacıyla yalnızca suçun meydana geldiği yerde işlenmiş gibi değil, aynı zamanda 4 üncü madde uyarınca kendi yargılama hakkını tesis eden Devletlerin topraklarında işlenmiş gibi muamele görecektir. 5. Eğer 3 üncü maddenin 1 inci fıkrasında tanımlanan bir suça ilişkin bir iade talebinde bulunulursa ve eğer talepte bulunulan Taraf Devlet iadeyi suçlunun uyruğu temelinde gerçekleştirmez veya gerçekleştirmeyecek ise, iade talebinde bulunan Taraf Devlet dava açılması amacıyla durumun kendi yetkili makamlarına intikali için uygun önlemleri alacaktır. MADDE 6 1. Taraf Devletler 3 üncü maddenin 1 inci fıkrasında ileri sürülen suçlara yönelik soruşturma veya ceza veya suçluları iade davaları bağlamında ellerinde bulunan duruşmalar için gerekli delillerin temin edilmesinde yardım dahil, birbirlerine en büyük ölçüde yardımı yapacaklardır. 2. Taraf Devletler işbu maddenin 1 inci fıkrası çerçevesindeki yükümlülüklerini karşılıklı yasal yardıma ilişkin olarak aralarında varolan herhangi bir andlaşma veya diğer düzenlemelerle uyum içinde yerine getireceklerdir. Taraf Devletler bu tür bir andlaşma ya da düzenlemenin yokluğu halinde birbirlerine yardımlarını kendi iç hukukları çerçevesinde üstleneceklerdir. ......... MADDE 8 1. Taraf Devletler çocuk mağdurların haklarını ve çıkarlarını işbu Protokol ile yasaklanmış olan uygulamalardan korumak için uygun önlemleri ceza adaleti sürecinin her aşamasında ve özellikle de, (a) Çocuk mağdurların duyarlılıklarını kabul ederek ve onların tanık sıfatıyla özel ihtiyaçları da dahil olmak üzere özel ihtiyaçlarını karşılayacak usülleri uyarlayarak; (b) Çocuk mağdurları sahip oldukları hakları, adalet sürecindeki rolleri, duruşmaların kapsamı, zamanlaması, gelişimi ve davalarının vaziyeti konusunda bilgilendirerek; (c) Çocuk mağdurların görüşlerinin, ihtiyaçlarının ve endişelerinin şahsi çıkarlarının etkilendiği duruşmalarda dile getirilmesine ve gözönünde bulundurulmasına ulusal hukukun usul kurallarıyla tutarlı bir biçimde müsaade edilerek; (d) Yasal sürecin tümü boyunca çocuk mağdurlara uygun destek hizmetlerini sağlayarak; (e) Çocuk mağdurların mahremiyetini ve kimliklerini uygun şekilde koruyarak ve kimliklerinin tespit edilmesine yol açabilecek bilgilerin uygunsuz bir biçimde yayılmasını önlemek için ulusal yasalara uygun önlemleri alarak; (f) Çocuk mağdurların ve onların yanısıra ailelerinin ve lehine tanıklık edenlerin korkutma ve misillemelere karşı güvenliklerini gereken durumlarda sağlayarak; (g) Davaların düzenlenmesinde, mahkeme kararlarının icra ve infazında veya çocuk mağdurlara tazminat öngören emirlerin veya kararnamelerin icrasında gereksiz ertelemelerden kaçınarak, benimseyeceklerdir. 2. Taraf Devletler, mağdurun gerçek yaşına ilişkin belirsizliğin, mağdurun yaşını tespit etmeye yönelik soruşturma dahil, cezai soruşturmanın başlamasına engel teşkil etmeyeceğini garanti edeceklerdir. 3. Taraf Devletler, işbu Protokolde tanımlanan suçların mağduru çocuklara yönelik ceza adaleti sistemi muamelelerinde, çocuğun en yüksek çıkarlarının öncelikli olarak gözetilmesini garanti edeceklerdir. 4. Taraf Devletler, işbu Protokol tarafından yasaklanan suçların çocuk kurbanları ile çalışan kişilerin, özellikle hukukî ve psikolojik olmak üzere, uygun eğitime tâbi tutulmalarını sağlayabilmek için önlemler alacaklardır. 5. Taraf Devletler gerekli durumlarda bu tür suçların çocuk mağdurlarının önlenmesine ve/veya korunmasına ve rehabilitasyonuna müdahil olmuş kişilerin ve/veya örgütlerin güvenliğini ve bütünlüğünü koruyabilmek amacıyla önlemler alacaklardır. 6. Bu maddede yer alan hiçbir hüküm sanığın adil ve tarafsız bir duruşma hakkına halel getirmeyecek ve bu hakla çelişir biçimde yorumlanmayacaktır. MADDE 9 1. Taraf Devletler işbu Protokolde belirtilen suçları önlemek için gerekli kanunları, idarî önlemleri, sosyal politikaları ve programları kabul edecek veya güçlendirecek, uygulayacak ve yayacaklardır. Bu fiillere karşı özellikle duyarlı olan çocukların korunmasına özel dikkat gösterilecektir. 2. Taraf Devletler önleyici tedbirler ve bu Protokolde belirtilen suçların zarar verici etkileri hakkında tüm uygun araçlarla edinilecek bilgi, eğitim ve öğretim yoluyla çocuklar dahil kamuoyunun, büyük ölçüde bilincini artıracaklardır. Taraf Devletler bu maddedeki yükümlülüklerini yerine getirirken toplumun ve özellikle de çocukların ve çocuk mağdurların, bu türden bilgilendirme ve eğitim ve öğretim programlarına, uluslararası düzey de dahil olmak üzere, katılımını teşvik edeceklerdir. 3. Taraf Devletler bu tür suçların mağdurlarına sosyal açıdan topluma geri kazandırılmaları ve fiziksel ve psikolojik yönden tamamen iyileşmeleri dahil olmak üzere uygun olan tüm yardımları temin etmek amacıyla mümkün olan her türlü önlemi alacaklardır. 4. Taraf Devletler işbu Protokol’de tanımlanan suçların tüm çocuk mağdurlarına yasal sorumlulardan zararlarının tazmin edilmesine ilişkin kanunî yollardan ayrım gözetilmeksizin yararlanmalarını sağlayacaklardır. 5. Taraf Devletler bu Protokol’de tanımlanan suçların reklamında kullanılan malzemelerin üretiminin ve yayılmasının etkin şekilde yasaklanması için uygun önlemleri alacaklardır. MADDE 10 1. Taraf Devletler çocuk satışı, çocuk fahişeliği, çocuk pornografisi ve çocuk seks turizmini içeren faaliyetlerden sorumlu olanların önlenmesine, meydana çıkarılmasına, soruşturma, kovuşturma ve cezalandırılmasına yönelik uluslararası işbirliğini çok taraflı, bölgesel ve iki taraflı düzenlemelerle güçlendirmek için gerekli olan bütün adımları atacaklardır. Taraf Devletler kendi makamları, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşları ve uluslararası örgütler arasındaki uluslararası işbirliği ve eşgüdümü de geliştireceklerdir. 2. Taraf Devletler çocuk mağdurlara fiziksel ve psikolojik yönden iyileşmeleri, sosyal açıdan topluma geri kazandırılmaları ve vatanlarına geri dönmeleri konusunda yardımcı olabilmek için uluslararası işbirliğini geliştireceklerdir. 3. Taraf Devletler çocukların, satış, fahişelik, pornografik uygulamaları ve çocuk seks turizmine karşı zaafiyetini artıran yoksulluk, az gelişmişlik gibi temel nedenleri ele almak amacıyla uluslararası işbirliğinin güçlendirilmesini teşvik edeceklerdir. 4. Taraf Devletler, yapabildikleri takdirde, mevcut çok taraflı, bölgesel ve ikili veya diğer programlar yoluyla malî, teknik veya diğer yardımları sağlayacaklardır. MADDE 11 Bu Protokol’deki hiçbir hüküm çocuk haklarının gerçekleştirilmesine daha fazla imkân sağlayan ve (a) Taraf Devletin hukuku veya (b) Taraf Devlet açısından yürürlükte olan uluslararası hukuk, kapsamında yer alabilecek herhangi bir hükmü etkilemeyecektir. MADDE 12 1. Her Taraf Devlet, Protokol’ün kendisi açısından yürürlüğe giriş tarihinden başlayarak iki yıl içinde, Protokol’ün hükümlerinin uygulanması için almış olduğu önlemlere ilişkin kapsamlı bilgi içeren bir raporu Çocuk Hakları Komitesine sunacaktır. 2. Kapsamlı raporun verilmesinden sonra, her Taraf Devlet Çocuk Hakları Komitesi’ne sunduğu rapora Sözleşmenin 44 üncü maddesi uyarınca bu Protokol’ün uygulanmasına ilişkin her türlü ilave bilgiyi ekleyecektir. Bunun dışında, Protokol’e Taraf Devletler her beş yılda bir rapor sunacaklardır. 3. Çocuk Hakları Komitesi Taraf Devletlerden bu Protokol’ün uygulanmasına yönelik ilave bilgi talebinde bulunabilecektir. MADDE 13 1. İşbu Protokol Sözleşme’ye taraf olan veya Sözleşme’yi imzalamış bulunan herhangi bir Devletin imzasına açıktır. 2. İşbu Protokol Sözleşme’ye taraf olan veya Sözleşme’yi imzalamış bulunan herhangi bir Devletin onayına tâbidir ve katılıma açıktır. Onay veya katılıma ilişkin belgeler Birleşmiş Milletler Genel Sekreter’ince saklanacaktır. MADDE 14 1. İşbu Protokol onaylama veya katılıma ilişkin onuncu belgenin Saklayıcıya verilmesinden üç ay sonra yürürlüğe girecektir. 2. İşbu Protokol onu onaylayan veya yürürlüğe girmesinden sonra katılan her Devlet bakımından, o Devlet’in onay veya katılım belgesini Saklayıcıya verdiği tarihten bir ay sonra yürürlüğe girecektir. MADDE 15 1. Herhangi bir Taraf Devlet işbu Protokolü Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine yapacağı yazılı bir bildirimle, herhangi bir zamanda feshedebilir. Bunun üzerine Genel Sekreter, Sözleşmeye Taraf diğer Devletleri ve Sözleşmeyi imzalamış bulunan tüm Devletleri bu konuda bilgilendirir. Fesih, bildirimin Genel Sekreterce teslim alınmasından bir yıl sonra yürürlüğe girecektir. 2. Böyle bir feshin bildirimi fesih yürürlüğe girmesinden önce meydana gelebilecek herhangi bir suç açısından Taraf Devletin işbu Protokol çerçevesindeki yükümlülüklerinin ortadan kalkması sonucunu doğurmayacaktır. Aynı şekilde böyle bir fesih bildirimi, feshin yürürlüğe girmesinden önce, Komite tarafından görüşülmekte olan herhangi bir hususun ele alınmasına devam edilmesine hiçbir şekilde halel getirmeyecektir. MADDE 16 1. Herhangi bir Taraf Devlet bir değişiklik önerisinde bulunabilir ve bunu Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’ne ibraz edebilir. Genel Sekreter bunun üzerine, değişiklik önerisini Taraf Devletlere, önerilerin görüşülmesi ve oylanması amacıyla bir Taraf Devletler Konferansı düzenlenmesini isteyip istemediklerini bildirmeleri talebiyle iletecektir. Böyle bir bildirimi müteakip, dört ay içinde Taraf Devletlerin en az üçte birinin Konferans yapılmasını istemesi durumunda, Genel Sekreter, Birleşmiş Milletler himayesinde Konferansı toplayacaktır. Konferansta hazır bulunan ve oy veren Taraf Devletlerin çoğunluğu tarafından kabul edilen herhangi bir değişiklik önerisi onay için Genel Kurula sunulacaktır. 2. İşbu maddenin 1 inci fıkrasına uygun olarak kabul edilen bir değişiklik önerisi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından onaylanıp Taraf Devletlerin üçte iki çoğunluğunca kabul edildiğinde yürürlüğe girecektir. 3. Yürürlüğe giren bir değişiklik önerisi, öneriyi kabul eden Taraf Devletler için bağlayıcılık kazanacaktır. Diğer Taraf Devletler ise, işbu Protokol’ün hükümleri ve daha önce kabul etmiş oldukları herhangi bir değişiklik ile bağlı kalmaya devam edeceklerdir. ......... Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokolün Onaylanması Sırasında Türkiye Cumhuriyeti Tarafından Yapılan Beyanın Metni Türkiye Cumhuriyeti işbu İhtiyari Protokol’ün hükümlerini yalnızca tanıdığı ve diplomatik ilişki kurduğu Taraf Devletlere karşı uygulayacağını beyan eder. |
19-12-2003, 00:11 | #8 |
|
Kötü Muamele Gören 100 Çocuk Ailesinden Alındı
Çocuğunu çalıştıran 600 aileye dava açıldı
Sosyal Hizmetler İl Müdürü Kahraman Eroğlu, çocuğunu sokakta çalıştırdığı için 600 aile aleyhine dava açtıklarını, bu davalardan 75'inin kurum lehine sonuçlandığını, diğer davaların da sürdüğünü bildirdi. Eroğlu, aileleri tarafından kontrol edilemeyen veya ailelerinin zorlamasıyla sokakta çalışmaya gönderilen çocukların, birçok tehlikeyle karşı karşıya olduğunu söyledi. Para kazanmaya başlayan bu çocukların sokağa alıştığını ve bir süre sonra da sokakta yaşamaya başladıklarını anlatan Eroğlu, çocukları korumak amacıyla İstanbul Valiliği'nin 2001 yılında bir tebliğ yayınladığını hatırlattı. Eroğlu, buna göre ailelere çocuklarını sokakta çalıştırmamaları yönünde uyarılarda bulunduklarını, büyüklerden de "acıma duygusuyla" bu çocuklardan alışveriş yaparak onları sokağa alıştırmamalarını istediklerini kaydetti. İstanbul'da son 5 yılda sokakta çalışan 7 bin çocukla birebir çalışma yürüttüklerini anlatan Eroğlu, tüm bu çalışmalara ve uyarılara rağmen sokakta çalışmaya devam eden 600 çocuğun ailesi hakkında dava açtıklarını söyledi. Eroğlu, bu davalardan 75'inin kurum yararına sonuçlandığını ve ailelere çeşitli uyarıcı cezaların yanı sıra hapis cezası verildiğini söyledi. Bu cezaların paraya çevrildiğini belirten Eroğlu, şöyle devam etti: "Eğer çocuk ekonomik olanaksızlıklar nedeniyle ailesi tarafından çalıştırılıyorsa, biz çocuğun sokaktan alınması karşılığında ailenin olumsuz koşullarını gidermesine yardımcı oluyoruz. Çocuk okula gidemiyorsa, çocuğun velisi biz oluyoruz. Şu anda 550 çocuğun bütün eğitim masrafları İstanbul Valiliği Sosyal Yardımlaşma Vakfı'ndan karşılanıyor. Yeter ki çocuklar sokakta çalışmasın." "KÖTÜ MUAMELE GÖREN 100 ÇOCUK AİLESİNDEN ALINDI" Eroğlu, çocuklarına şiddet uygulayan, baskı yapan aileler hakkında da dava açtıklarını ve 2 aile hakkında velayetin kaldırılmasını istediklerini bildirdi. Gaziosmanpaşa'da, "Sen çocuğa bakamıyorsun, çocuk üzerindeki anne ve babalık hakkını kötüye kullanıyorsun" diyen mahkemenin çocuğu aileden alarak Sosyal Hizmetler Kurumu'na verdiğini anlatan Eroğlu, şunları söyledi: "Bu olay basında geniş yer aldığı için bize çok olumlu destek oldu. Ailesi tarafından dövülen, kötü koşullarda yaşanmaya zorlanan 100 çocuk da ailesinden alındı. Ama velayeti alınmadı. İleride anne-baba yanlış tutumundan vazgeçerse, iyi anne baba özelliğini bize ispatlarsa, çocuğu tekrar kendisine veririz. Aksi halde çocuk devletin korumasında kalmaya devam edecek." "SOSYAL DEVLETİN GÖREVİ" Eroğlu, yasaların, çocukların yaşam hakkının korunması, sağlıklı gelişimi ve eğitimlerini sürdürebilmeleri konularında devlete görevler yüklediğini, eğer anne ve babanın, çeşitli sebeplerle bunları yerine getirememesi halinde, bu çocuklara sahip çıkmanın sosyal devletin görevi olduğunu söyledi. Daha önce bu tür olaylarda, "Avrupa'da olsa devlet çocuğu alır" denildiğini hatırlatan Eroğlu, "Artık Türkiye'de de velilerdeki 'benim çocuğum, istediğim gibi davranırım, kimse karışamaz' anlayışını yıktık" dedi. |
11-04-2004, 17:03 | #9 |
|
Mardin'de N.Ç'den sonra R.S. olayı
Ömerli'de, 13 yaşındaki RS ile para karşılığı ilişkiye girdikleri belirlenen 17 kişiden, aralarında bazı kamu görevlilerinin de bulunduğu 12'si tutuklandı. Beş kişi aranıyor. -------------------------------------------------------------------------------- Hürriyet 06/04/2004 Ferit ASLAN -------------------------------------------------------------------------------- BİA (Mardin) - Mardin'in Kızıltepe İlçesi'nde geçtiğimiz yıl aralarında kamu görevlilerinin de bulunduğu 28 kişinin tecavüzüne uğrayan 13 yaşındaki N.Ç'den sonra, benzer bir olay daha ortaya çıktı. Ömerli İlçesi'nde aralarında bazı kamu görevlilerinin de bulunduğu 17 kişi ile para karşılığı ilişkiye giren 13 yaşındaki R.S, polise verdiği ifadede kendi isteği ile bu kişilerle ilişkiye girdiğini söyledi. R.S. ile ilişkiye girdiği saptanan ve mahkemeye sevk edilen 12 kişi tutuklandı, 5 kişi ise aranıyor. Olay şöyle gelişti: Ömerli polis merkezine başvuran K.A, kızı R.S'nin evlerine gelip-giden İ.Ç. tarafından kaçırıldığını belirterek, bulunmasını istedi. Harekete geçen polis, R.S'yi Mardin'de İ.Ç. ile yakalayarak gözaltına aldı. R.S, Çocuk Şubesi'ndeki ifadesinde, İ.Ç. ile 3 ay önce tanıştıklarını ve birlikte kaçarak ilişkiye girdiğini söyledi. "Evlenmek vaadiyle küçük yaşta kız kaçırmak, alıkoymak ve kızlık bozmak" suçundan mahkemeye çıkartılan İ.Ç. ile kardeşi B.Ç. tutuklandı. Soruşturmayı derinleştiren polis, R.S'nin para karşılığı birçok kişi ile ilişkiye girdiğini saptadı ve bu iş için 2 kadının kendisine yardımcı olduğunu öğrendi. Daha sonra da suçlanan 12 kişi mahkemece tutuklandı. (BB) www.bianet.org |
27-04-2004, 23:17 | #10 |
|
Çocuklar Çocuklara Tecavüz Ediyor, Koca Bir Kasaba Gözlerini Kapayıp Susuyor
Çocuklar çocuklara tecavüz ediyor, koca bir kasaba gözlerini kapayıp susuyor
Emel ARMUTÇU / Hürriyet Pazar/25.04.2004 Çorum'un Sungur İlçesi'nde 5 yıldır süren utanç zinciri bu ayın başında bir küçük çocuğa tecavüz olayıyla patladı. Çorum’un Sungurlu ilçesi de bu ayın başında bir küçük yaşta çocuklara tecavüz olayıyla sarsıldı. Ancak bu olayın diğerlerinden çok farkı var: Olay tek değil, beş yıldır süren bir tecavüzler zinciri. Ayrıca dört mağdur da bugün 12-15 yaşlarında olan erkek çocukları. Üstelik tutuklanan 16 sanığın çoğu da mağdurlar gibi 12-17 yaşları arasında. Olayla ilgili Sungurlu Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan yedi ayrı davadan dördü geçtiğimiz perşembe başladı, üçü ise 4 Mayıs’ta başlayacak. Ancak, diğer tecavüz olaylarında yaşı küçük mağdurlar devlet tarafından koruma altına alınırken, Sungurlu ilçesi yetkilileri, bu dört mağdurun eski hayatlarına devam etmesinde, sokaklarda dolaşmasında, dolayısıyla yeni tehlikelere açık bırakılmasında bir sakınca görmemiş. Yerel basında çıkmış olmasına rağmen, Çorum Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü olaydan biz Devlet Bakanlığı’nı arayınca haberdar oldu. Kaymakam, bundan sonra lütfen bir yazı kaleme aldı. Haber yayına hazırlandığında, çocuklarla ilgili herhangi bir girişimde bulunulmamıştı. Bir Sungurlulu, ‘Bu kadar açığa çıkan varsa, bir o kadar da gizli vardır’ diyor. Açığa çıkan şu: Tam beş yıldır kuytu yerlerde, cami ya da okul tuvaletlerinde, mezarlıklarda, çay kenarlarında, inşaatlarda, önce tecavüze uğrayan, sonra da 1,5-2 milyon, bir paket sigara ya da ‘karın tokluğu’ karşılığı, erkek arkadaşlarının ya da birkaç yetişkinin istediklerini yapan dört küçük erkek çocuğu. Şu anda yaşları 12-15 arasında, olayların başladığı tarihte kaç olduğunu siz hesap edin. Sungurlu’da 1 Nisan günü ortaya çıkan bu olaylar zincirinin diğer tecavüz olaylarından farkı, mağdurların da, sanıkların da erkek ve aynı yaşlarda olması. Hepsi, Sungurlu’nun fakirlik sınırının çok altında yaşayan insanlarla dolu Akçay Mahallesi’nde oturuyor. Bu mahallede genellikle köylerden göç etmiş, 7-8 çocuklu, babaları şehir dışında hamallık, inşaatçılık gibi işler yapan, anneleri eğitimsiz aileler var. Çocukların ilkokuldan sonra ‘boyaya çıkması’, nerede ne yapar, karnını nasıl doyurur diye merak edilmemesi, evde bol bol dayak yemesi, gündelik yaşamın sıradan parçaları. Bu mahallede evler eve benzemiyor. Sefaletle sevgisizlik, cehaletle ilgisizlik birbirini besliyor. EĞER EVE PARA GÖTÜRMEZSE DAYAK Aslında bütün hikayeyi, davanın dört mağdurundan biri olan 14 yaşındaki S.K.’nın anlattıkları olduğu gibi ortaya seriyor. O kadar kıyıda, o kadar adaletsiz bir dünyada yaşamasına rağmen, zekası ve kendini ifade biçimiyle etkiliyor beni S.K. Yumuşak bir ses tonuyla sorulan sorular da onu etkiliyor ve samimiyetle döküyor içini. Söylediklerinde bir tane bile yalan olmadığı gözlerinden öyle belli oluyor ki. Anlattıklarından sonra da söz bitiyor zaten. İnsanın içinden utanmaktan başka bir şey gelmiyor. Yüzü gözü simsiyah bir boyacı çocuk ama bir boya sandığı bile yok, küçük bir poşette taşıyor fırça ve boyasını. Ama biliyorum sabah okuldaydı. Akçay Mahallesi’ndeki Fevzi Çakmak İlköğretim Okulu’nun 7. sınıfında okuyor. Her gün saat üçte okuldan çıkıyor, akşam sekize kadar sokaklarda dolanıyor. Genellikle para kazanamıyor, eve boş gitmemek için insanlardan para istiyor, çünkü para götürmezse dayak yiyor. ‘Nasıl bir evdi doğduğun?’ diye soruyorum ilk. ‘Kerpiç’ diyor. Eviyle ilgili anlatabilecek başka bir şey gelmiyor aklına. Fotoğrafta göreceğiniz gibi, derme çatma bir ev. Dışı bir yana, içinde iyi anıları da yok. ‘Annem şeker hastasıydı. Yedi kardeştik. Ben en küçük. Altı yaşındayken babam ablamı bir adama vermek istedi. Adam rakı içiyordu, ablam istemedi, bir gün Ankara’ya kaçtı. Sonra orada evlenmiş. Yedi yıldır hiç görmedim. Ablam kaçtıktan sonra annem öldü. Daha 40’ı bile çıkmadan babam eve üvey annemi getirince, üç abim de gittiler. Şimdi başka şehirlerdeler, onlarla da görüşmüyorum, telefonlarını bile bilmiyorum. Öbür ablamı da babam birine verdi, bilmiyorum isteyerek mi gitti. Ben, abim B. ve üvey annemin doğurduğu altı yaşındaki kardeşimle kaldık evde.’ ODUNLA DÖRT VURUYORSADEMİRLE İKİ VURUYOR 50 yaşındaki babası işsiz bir şoför. O ve bir yaş büyük ağabeyi B. anneleri öldüğünden beri çalışıyorlar. Boyacılık, sanayide çıraklık, lokantada komilik, ne olursa. Ama iş her zaman olmuyor. ‘Üvey annem para getirirsem sarılıyor bana, getirmezsem babam dövüyor. Babam dövmediğinde annem dövüyor. Çalışmıyor geziyorlar diye söyleniyor babama. Bazen de çalışmıyor haydutluk yapıyoruz tabii, yani top oynuyoruz. Bazen yemek yiyemiyoruz, annem ‘yemişlerdir onlar dışarda’ diyor, aç uyuyoruz.’ Dayak başka herhangi bir nedenle de olabiliyor. Zaten birbirlerine lakap takmışlar, S.’nin lakabı ‘Zopa’ (sopa), ağabeyi B.’ninki Boru (boruyla da dayak yediği için). Dayaklar odunla, hortumla, demirle... ‘Demirle nasıl?’ diyorum şaşkınlıkla, beni bilgilendirme gayretiyle, öyle doğallıkla veriyor ki cevabını: ‘Yani odunla dört kere vuruyorsa, demirle iki kere vuruyor!’ Günde 1,5 milyon kazandığını söylüyor. Ağabeyi de sanayide çalıştığı zamanlar haftada 15 milyon alıyormuş. ‘Hırsızlık yapmak zorunda kaldınız mı?’ diye sorunca, yüzünü gizleyip ağlıyor bir süre, ‘Evet’ diyor sonra. Anlatıyor neler yaptıklarını. ‘Biliyor musun, devlet seni koruma altına almak zorunda. İster misin, öyle bir yurda gitmek?’ diye soruyorum. ‘Çok isterim’ diye heyecanlanıyor birden: ‘Yeter ki buradan kurtulayım. Hem gece soğukta kalmam. Okumak da istiyorum ben! Ama yüksek sesle okumazsam anlamıyorum okuduğumu. Annem de yüksek sesle okumama izin vermiyor.’ BENDE DE SUÇ VAROYUN OYNAMAK İSTEDİM! Sıranın tecavüz olaylarını konuşmaya gelmesi epey zaman alıyor. Gözleri çok sık yaşlanıyor çünkü. Utanıyor. ‘Önce abime yapmışlar. Benim haberim yoktu, kolasına ilaç katıp uyutmuşlar. Bir gün boyacılığa gidiyorduk beraber, o çocuklar yolumuzu kesti, ‘gitmeyin oyun oynayalım’ dediler...’ Burayı anlatırken ‘Tabii bende de suç var’ diyor S. Oyun oynamak istediği için suçluyor kendini! Bir arkadaşlarının -ki sonra o da mağdur olacak- evinin yanındaki bahçeye giriyorlar. ‘Bir baktım kapıyı kilitliyorlar, sonra bu pis hareketi yaptılar, ben çok ağladım, kaçamadım.’ Yine ağlıyor. Sonra tekrarlanmadığını söylüyor ama pek inandırıcı değil; sanki tekrarlanmadığına inanmak istiyor. ‘Onları’ her gördüğünde kaçtığını, öldürürüz diye tehdit ettikleri için kimseye bir şey söylemediğini, ‘unuttuğunu’ anlatıyor. ‘Ama abim para olmadığında gidiyordu bazen’ diyor, geceleri yattıklarında, kimseyle konuşamadıkları sırlarını birbirlerine anlatıp ağladıklarını da ekliyor, yine ağlayarak. Ağabeyi gibi, kendisi gibi, Ö. ve Ş.’nin başına da neler geldiğini çok iyi biliyor S. Ama hep birlikte susmuşlar, çünkü korkmuşlar. Ancak Ö. ve Ş. artık dayanamayıp okul müdürüne her şeyi anlatınca olaylar ortaya çıkmış. İki-üç gün okula gidememiş. Şimdi gidiyor; bazı arkadaşları selam vermese de. BÜYÜYÜNCE NE OLACAKSIN SORUSUNU SANKİ HAYATLARINDA HİÇ DUYMAMIŞLAR Diğer mağdurlara da aynı soruyu sordum, hiçbirinin kafasında ‘gelecek’ diye bir şey olmadığını gördüm. ‘Büyüyünce ne olmak istiyorsun?’ sorusunu sanki hayatlarında ilk kez duyuyorlarmış gibi, çok düşündüler ama bir cevap veremediler. S.’nin ise bir cevabı var: Memur olmak istiyor. ‘Artık herkes biliyor, yolda gösteriyorlar, utanıyorum. Hem sopa yedikçe kaçmak istiyorum buradan.’ Ş.B. 12 yaşında. Babası o iki yaşındayken ölmüş. Annesiyle, eve hiç benzemeyen bir yerde 25 milyon lira kirayla oturuyor. Ailenin tek geçim kaynağı ölen babanın emekli maaşı. Ş. ‘Şimdi tutuklandılar, rahatım ama çıktıklarında ne olacak bilmiyorum’ diyor. İddianamede yazılanlar ne vicdana, ne mideye uygun B.K. ve S.K. kardeşlerle sokaklarda konuşuyoruz. Bu aralar pek eve uğramayan B., ayrılırken kardeşine ‘paran var mı?’ diye soruyor. Evde dayak yemesin diye para veriyormuş ona. Tabii şu aralar iş arayan B.’nin nereden para bulduğu meçhul. O 10 yaşından bu yana maruz kalmış tecavüzlere. İlk olarak 1999 yılında H.H.’nin kendisine ilaçlı kola içirerek tecavüz ettiğini anlatmış savcıya. Daha sonra olay ‘mahallede duyulmuş’ ve pek çok yaşıtı, biraz da büyükler musallat olmaya başlamışlar. Onun ve diğerlerinin verdiği ifadelerle açılan yedi davanın iddianameleri, insanın ne vicdanının, ne midesinin kaldırabileceği cinsten anlatımlarla dolu. Zorla oral seks, fiili livata en açık ifadeleriyle anlatılırken, insan o bakımsız tozlu sokaklarda daha neler yaşanmış olabileceğini hayal bile edemiyor. Davanın sanıklarının çoğu da 16-17 yaşlarında. Sadece iki yetişkin sanık var; biri 30 yaşlarında bir esnaf, biri de 57 yaşında bir emekli. Ancak B.K.’nın isimlerini bilmediği çok kişinin yakalanmadığı, bazı insanları da para karşılığı koruduğu konuşuluyor Sungurlu sokaklarında. Bu arada, sanıkların avukatı var, ancak mağdurların yok. Çünkü avukat tutacak paraları yok. Eğer sanık olsalar devlet avukat tayin edecek ama sanık değil mağdur oldukları için bu da olamıyor. Yani davada da kendi başlarınalar... Sungurlu kendi susuyor başkası da konuşmasın istiyor Sungurlulular böyle bir olayla anılmak istemedikleri için, ne yazılsın, ne konuşulsun havasındalar. Hayat devam ediyor ama eskisi gibi ederse o dört mağdurun başına daha neler gelecek, kimse bilmiyor. İlgilenmiyor da. İlçenin Kaymakamı Erol Türkmen, bizi bu olayın Sungurlu sokaklarında fısıldandığı gibi ‘çok yaygın’ olmadığına inandırma çabasında. 18 yaşından küçük oldukları için mağdurların koruma altına alınması gerektiğinin bile farkında değil. Zaten olaydan da detaylı haberi olmadığını kendisi söylüyor. Hele şu itirafı evlere şenlik: ‘Kamuoyuna yansımasın diye ben kimseyle ayrıntılı konuşmadım!’ ‘Peki bu çocukların başına aynı şeyin yine gelmeyeceğini kim garanti edebilir?’ sorusuna ‘Milli Eğitim’in herhalde bir önlemi vardır. Mutlaka şey yapılıyordur’ cevabı veriyor. İlçede olaya yön veren, yani ‘susmayan’ tek kişi, mağdur iki öğrencisinin şikayeti üzerine derhal polise haber veren Fevzi Çakmak İlköğretim Okulu Müdürü Avni Ozan. Ozan’ın şikayeti, sanıkların yakalanmasını sağlamış. Ancak başka bir girişimi yok. Öğrencileri bilgilendirme, bilinçlendirme konusunda bir şey yapılıp yapılmadığı sorusuna ‘o konu bizi aşar’ diyor. İlçenin Emniyet Müdürü Demiray Çavdar’a gelince... Olayın hemen ertesinde çıktığı izinden henüz döndüğü söyleniyor ama telefonlarımıza çıkmıyor. Bir yerel gazeteci, ‘Biz biliyorduk ama yazmadık, sonra ufak değinmek zorunda kaldık, hata ettik. Şimdi çocuklar sağa sola gidecekler, adları çıkacak’ diyor! Çocukların adları mı çıkacak, yoksa sokaklarda başlarına ne geleceğini bilmeden dolaşmaya devam mı edecekler ya da devlet tarafından koruma altına alınıp ailelerinin şiddetinden, ders çalışıp top oynamak yerine, sokakta para bulmak zorunda kalmaktan kurtulup yeni bir hayata mı adım atacaklar, zaman gösterecek. SİVİL GİRİŞİMLER ÇOK YETERSİZ Sivil toplum pek yok Sungurlu’da, olana da tepki var. Emekli öğretmen, avukat, eczacı gibi daha çok çalışan kadınların kurduğu Umut Işığı Derneği, bu tür çocuklara ve ailelerine ekonomik, psikolojik ya da eğitim yardımı yapmak istiyor ama onlar da yalnız. Yardım bekliyorlar. Av.Habibe Yılmaz Kayar İstanbul Barosu |
28-04-2004, 12:52 | #11 |
|
Sairin dedigi gibi" dilim varmiyor demeye ama kabatin buyugu sende be kardesim"
Bu utanc verici tablonun sorumlusunu ve sorumlularini birisine ve birilerine yuklemek yerine,biraz donup sistemi sorgulamak gerekir.
Sistemi biraz sorgulamak ise baslarsak,bu ve buna benzer butun toplumsal,siyasal,ekonomik,kulturel ve hukuki olaylarin ardindaki gercek sistemin bir butun olarak curudugunu gormek olanaklidir. Devlet erkani ne kadar demogilerinin arkasina siginsada, gercek,iste bu olayda oldugu gibi,curumuslugu ve igrencligi gorursunuz.Ekonomik curumusluk,ahlaksal ve ruhsal cokuntunun haberrcisi ve nedenidir.Nerede ekonomik cokuntu varsa orada bu tur olaylari gormek mumkundur.Dunya yilda milyonlarca cocuk,fuhus ticaretinde ve trafiginde kullaniliyor.Ozellikle,Asya,uzak dogu,Afrika ve latin Amerika nin yoksul ulkelerinde bu durum gun gectikce cig gibi buyumektedir. Sivil girisimlere gelince,tabi ki onlarin cabalari ve emekleri anlamlidir.Ama bu durumda sadece "Batakligi kurutmak yerine,tek tek sivri sinek mucadaleye etmeye" benziyor. Insanlik tarihinin en vahsi sureclerinde birini yasiyor,hayatin butun alanlarinda,sistemin yogun saldirilariyla karsi karsiya ve yine buyuk insanlik tarihinin hic bir doneminde bu kadar duyarsiz ve tepkisiz olmamistir.Sairin dedigi gibi" dilim varmiyor demeye ama kabatin buyugu sende be kardesim" Evet yine kabatin buyugu,buyuk insanlikta. |
30-04-2004, 12:25 | #12 |
|
Bakamayacağı çocuklar dünyaya getiren, özellikle bu tür olaylara maruz bırakan anne babaları ağır cezalandırmalı.
|
30-04-2004, 17:24 | #13 |
|
Sayın ibrahimbey,
İyiki hakim değilsiniz. geleni gideni cezalandırıyorsunuz. |
01-05-2004, 11:35 | #14 |
|
Sayın Tikici; Hakimlerin başka bir görevinin olduğunu sanmıyorum Türkiye'deki bir çok sorunun temeli adliyelere dayanıyor. Cezaların caydırıcılık özelliği ile teşvik edici özelliği arasında çok ince bir çizgi var. Birini bir suçtan dolayı hiç cezalandırmamak, saçma sapan ve yetersiz bir ceza ile cezalandırmaktan daha doğru bana göre. Bu toplumun kültür yapısını, yasalara uymama arzusunu eğitimle ve birden değiştiremeyeceğimize göre, bence ceza ile bunu sağlamak en azından geçici bir çözüm. Bir kaç kez radar'a yakalanıp, ağır ceza yiyen sürücülerine, o yolda nasılda hız kurallarına uyduğunu çoğu kez gözlemledim. Yasalara uygun insanlarla, uymayana insanların ayırt edilebilmesi için bu şart. |
03-05-2004, 10:56 | #15 |
|
Sayin Ibrahim bey,
Anne ve babalarin cezalandirmalari konusundaki gorusleriniz,eger bu olaya duydugunuz tepkiyi baska bir bicimde ifade edemeyip,bu sekilde ifade ediyorsaniz size soylecek fazla birsey bulamiyorum,yok eger toplumsal bir olayi gercekden boyle degerlendiriyorsaniz, o zaman sizin insanlari bir avukat olarak nasil savunabildiginizi gercekden merak ediyorum.Butun toplumsal olaylarin tek bir nedeni, tek bir cozum ve mucadele yontemi yoktur.Eger cezalandirma yontemi tek bir yontem olsaydi, bugun dunya gul ve gulistanlik icinde olurdu.Tekrar belirtme istiyorum,sorun sistem sorunudur,toplumsal olaylari degerlendiriken,insanlarin icinde yasadilari ekonomik,siyasi,sosyal ve kulturel kosullarindan soyutlayip degerlendirmek hatali ve yanlis bir yontem olur.Burada anne ve babalarin cezalandirmasini istemek cok basit ve kaba bir yontem.Hic bir cocuk dogustan suclu ve bir takim psikolojik sorunlarla dunya gelmez,ayrica hicbir anne ve baba cocuklarinin bu ve buna benzer sorunlari yasamasini istemez.Eger siz bir baba iseniz,sizin cocugun boyle ve buna benzer bir sorunla karsilastiginda aynen savundugunuz cezalandirma yontemini kendiniz icinde istermisiniz ? Suclu olan cocuklar degil,onlari bu kosullara zorlayan sistemin kendisidir. Saygilarimla |
27-05-2004, 09:06 | #16 |
|
bu konuda ne yazmalı, veya yazılırsa ne yazıla bilir. hukukçu, eğitimci, aydın olarak... tüm sıfatlarımı terk ediyorum. insan olarak ne söyleyebilirim? yüreğimin bir kenarınının sızladığını mı, utandığımı mı, düşünen için ülkemizin bir cehennem olduğunu mu...en iyisi eşkiya olup dağa mı çıkmak...
|
28-05-2004, 19:11 | #17 |
|
Sayın Devran;
Almanya'da ve bir çok batı ülkesinde, sokağa tüküren insanın bile ağır cezalarla perişan edildiği ortada. Toplumda, "yasala uyan" kişilerle, "yasalara uymayan" kişiler arasında bence fark yaratılmalı. Afaki "entellektüel bakışlarla" da malesef bu sorunlar çözülmüyor. Aksine artıyor |
28-05-2004, 23:29 | #18 |
|
Sayin Ibrahim Bey,
Verdiginiz bati ulkeleri ornegine kismende olsa katilmak olanakli,ama yinede ben sorun sistem sorunu derken aslinda sizde benim dusuncelerimi verdiginiz bati toplumlari ornegi ile desteklemis oluyorsunuz.Sorun sistem sorunudur.Bati toplumlarinda kismende olsa yuzyillari bulan bir demokrasi kulturu,ekonomik,sosyal ve siyasal kosullarin ulasttigi seviyenin etkisinide gozden uzak tutmayacaginiz dusunuyorum.Iste size guncel bir haberden bir altiyida aktarmak istiyorum" İşte gerçek demokrasi Macaristan'ın başkenti Budapeşte'nin Belediye Başkanı Demszky özel otomobiliyle aşırı hız yapınca radara yakalandı ve ehliyetine 4 ay süreyle el konuldu. Macaristan'ın başkenti Budapeşte'nin Belediye Başkanı Gabor Demszky'nin ehliyetine 4 ay süreyle el konuldu. Budapeşte Trafik Müdürlüğü, Demszky'nin 40 bin forint (yaklaşık 200 dolar) para cezasına mahkum edildiğini ve sürücü belgesine 4 ay sürüyle el konulduğunu açıkladı. Bunun üzerine, belediye başkanı, trafik müdürlüğüne giderek ehliyetini polise teslim etti. Demszky, bir kaç hafta önce özel arabasıyla hız sınırını aşınca radara yakalanmış ve hakkında dava açılmıştı. (aa) "Buna benzer bir olay bizim ulkemizde meydana gelse belediye baskanini ve bir milletvekilini tavri ne olur acaba... Kendi halkina karsi saygisi olmaya bir sistemin ve temsicilerinin halkina verebilecekleri hicbirseyleri yoktur.Insanlar layik olduklari bicimde yonetilirler,yine tekrar etmek istiyorum.eger bir halk koyun gibi yasamakta israr ediyorsa,kabahatin buyugu o halktadir... Saygilarimla |
28-05-2004, 23:35 | #19 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
Benim bu alıntılardan çıkardığım; bakabileceğinden fazla çocuk yapan anne ve babaların yasalara uymadıkları, doğrumu anladım acaba diye düşünüyorum? Olayımızda birde belirli bir suçun işlendiğini bilip buna sesini çıkarmıyan kasaba halkı ve tecavüzcüler var. Onlara ne demeli. Neden sadece çocuklarını bu tür olaylara maruz bırakan, yani çocuklarına tecavüz edilen anne ve babalar cezalandırılsın. Sayın ibrahimbey, konuyu yanlış anladıysam düzeltin lütfen. Saygılarımla |
29-05-2004, 15:57 | #20 |
|
Değerli arkadaşlarım;
Sosyal bilimlerle uğraşan bizler, toplumumuzu ileriye götürmek, sosyal sorunları çözmek için, kendi toplumumuza özgü çözümler ve düzenlemeler getirmek zorundayız. İttihat ve terakkiciler gibi sadece "aman Kanuni Esasi ilan edilsin, herşey hallolur" yada halen bazı güya yargı bağımsızlığı savunucuları gibi "aman adalet bakanı h.s. yüksek kurulundan çıksın, herşey güllük gülistanlık olur" diyerek bu ülkede hiç bir sorunun çözüldüğü malesef göremedim. Toplumu ve onu oluşturan bireyleri korumak için etkili tedbirlerin alınması gerekir. Aç, sefil sokaklarda dolaşan, köprü altında yatan çocukları en azından en aza indirgemek, "kondom" dağıtarak yapılabilecek bir şey değildir. Toplumları geliştirmede, eğitimle birlikte ceza da gerekli bir argümandır. Diyeceksiniz ki, her insan esas olarak "iyi"dir, ama sosyal şartlar onu bir takım yanlışlara iter". Kesinlikle haklısınız. Ama bu sosyal şartlar malesef dünyanın hiç bir ülkesinde yüzde yüz düzeltilebilmiş değil. Ben hep şunu diyorum. Ne şekilde olursa olsun, ülkemizdeki temel sorun "bilinçli, iyi, düzgün, (ne derseniz deyin) insanlarla, topluma saygısız, çıkarcı, kötüniyetli insanlar arasında bir ayrım yapılmalıdır. Bu cezalandırarak olabilir, eğiterek olabilir, ödül vererek olabilir ama bir şekilde yapılmalıdır. Bu arada "birden fazla çocuk yapan ana baba cezalandırılsın" şeklinde bir söz söylediğimi sanmıyorum. Nasıl ki, velayeti altında çocuğun eylemlerinden anne baba hukuki olarak sorumlu ise de, bu sorumluluk başka alanlara da yayılabilir. Tam da bu yazıyı yazarken, Cmuk görevlisi olarak gittiğim adliyede, telefon çalan 17 yaşındaki bir çocuk hakim huzurundaki sorgusunda aynen şunları söyledi"Babam yeniden evlendi. Evimizde yemek pişmez. Üvey annem kötü davranıyor. 2 gündür açım, şu anda da açım. Eğer tutuklanmazsam veya cezaevinden çıkarsam babamı ben cezalandıracağım. Beni dünyaya getirip, ortaya salıvermek bu kadar ucuz değil, bunu ona göstereceğim" dedi. |
31-05-2004, 10:18 | #21 |
|
İşkenceci çocuklara psikolojik tedavi
Kendilerini bir kıza tacizde bulunurken görüp öğretmenlerine şikayet eden 11 yaşındaki okul arkadaşları H.C’ye 10 saat boyunca işkence yapan 10 öğrenci, aileleriyle birlikte psikolojik tedavi görecek. Bandırma Devlet Hastanesi’nde Yoğun Bakım Ünitesi’nde yatan H.C’nin sağlık durumu ise iyiye gidiyor. BALIKESİR’in Bandırma İlçesi’ndeki Yaman Egeli İlköğretim Okulu 5-A sınıfına giden H.C, geçen perşembe günü aynı okulda 6. ve 7. sınıfa giden Ö.C, H.B, T.C, M.Ç, K.A, N.S.N, E.K, M.K, Ö.A. ve G.Ş’yi bir kız öğrenciye tacizde bulunurken gördü. H.C’nin olayı öğretmenlerine anlatması sonucu idareciler tarafından uyarılan öğrenciler, önceki gün H.C’yi zorla kaçırıp boş bir araziye götürdüler. Burada elbiseleri çıkartılan H.C, çivili sopa, yumruk ve tekmeyle dövülüp üzerine çiş yapıldı. Küfür de eden 10 öğrenci, üzerinde sigara söndürüp yarasına tuz bastıkları okul arkadaşları H.C. bayılınca ‘öldü’ sanarak kaçtı. 10 saat işkence gören H.C, kendine gelince sürünerek yol kenarına kadar gitmeyi başardı ve yoldan geçen vatandaşlar tarafından Bandırma Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı. H.C, Beyin Cerrahi Servisi’nde yoğun bakıma alınırken olaydan sonra yakalanan zanlı öğrencilerden Ö.C. ve T.C. cezaevine konuldu, diğerleri tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Erdem ÖZCAN/BANDIRMA (DHA) Hürriyet gazetesi |
27-12-2004, 23:27 | #22 |
|
Tecavüze İsyan Ettiler
Mamaklılar, 21 kişinin tecavüzüne uğrayan ve zorla fuhuş yaptırılan öğrenci Z.Ç.B.'ye destek için sokağa döküldü. Halk, çeteleşmenin önlenmesini istedi. -------------------------------------------------------------------------------- Radikal 27/12/2004 -------------------------------------------------------------------------------- BİA (Ankara) - Ortaokul öğrencisi Z.Ç.B.'nin, son üç yıl içinde, yedisi ilköğretim-lise öğrencisi, 14'ü yetişkin olmak üzere toplam 21 kişi tarafından tecavüze uğradığı iddiasıyla sarsılan Mamak'ta, dün halk sokağa döküldü. Mamak sakinleri, tecavüzün yanı sıra zorla fuhuş yaptırıldığı ortaya çıkan 14 yaşındaki öğrenci Z.Ç.B.'ye destek eylemi yaptı. 21 kişi tutuklanmıştı Mamak'taki olay, S.B.'nin, kızına tecavüz edildiği ihbarı üzerine ortaya çıkmıştı. 21 kişi, tecavüz suçlamasıyla tutuklanarak cezaevine konulmuştu. Ankara Başsavcılığı, 21 sanık hakkında Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) "15 yaşını bitirmeyen bir küçüğün akıl veya beden hastalığından faydalanarak, ırzına geçmek" suçunu düzenleyen 414 /2. maddesi uyarınca 10'ar yıldan az olmamak üzere hapis istemiyle dava açmıştı. (BB) |
29-12-2004, 01:11 | #23 |
|
TBMM Komisyonu'nun ''çocuk fuhuşu'' dedi, Kuşadası ayağa kalktı
TBMM Komisyonu'nun ''çocuk fuhuşu'' dedi, Kuşadası ayağa kalktı
Latif SANSÜR/DHA TBMM Sokak Çocuklarını Araştırma Komisyonu'nun hazırladığı raporda, uyuşturucuya alıştırılan veya sokaklarda yaşayan çocukların Kuşadası'na götürülerek fuhuşa zorlandıkları, porno filmlerinin çekilip piyasaya sürüldüğünün belirtilmesi, ilçede şok etkisi yaptı. Raporu gerçekçi bulmayan Kuşadası Belediye Başkanı Fuat Akdoğan ve bir grup sivil toplum örgütü temsilcileri tepki gösterdi. Raporun basında yeralması üzerine AKP'li Belediye Başkanı Fuat Akdoğan ve sivil toplum örgütleri temsilcileri toplantı düzenleyerek açıklama yaptı. Raporun Kuşadası'nda çocukların fuhuşa zorlandığını ifade eden bölümünün gerçekleri yansıtmadığını belirten Başkan Akdoğan, ``Rapor hazırlanırken ve iddialarla ilgili bize kimse hiçbir şey sormadı. Bu iddiaları gündeme getirenler bunu neden Aydın'daki istihbarat, emniyet veya Jandarma yetkililerine bildirmemişler'' diye tepki gösterdi. Komisyonun sokak çocuklarıyla ilgili raporuna ilişkin görüş bildiren Başkan Akdoğan, Kuşadasıïnın hiçbir dayanağı bulunmayan iddialarla karalanmaya çalışıldığını belirtti. Başkan Akdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ``Bir kent bu kadar kolay yıpratılmamalı. Kuşadasıïnın TBMM komisyonunun raporuna Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Polat'ın sunumuyla girdiğini öğrendik. Sayın profesör Kuşadası'nda 25 çocuğun fuhuşa zorlandığını belirlemiş. Bir profesörden beklenen, tespit ettiği bu vakaları emniyet güçlerine bildirmek. Bunu komisyon üyelerinin görüştüğü emniyet güçleri de doğruladılarsa, görevlerini yerine getirerek Aydın Emniyet Müdürlüğüïnü uyarmaları gerekiyordu. Bugüne kadar yapılan hiçbir ihbar, hiç uyarı veya yetkili makamlara yansıyan vaka yokken, Kuşadası'nın isminin lekelenmeye çalışılması dikkat çekici.''. Kuşadası Otelciler Birliği (KOMER) Başkanı Şinasi Hurda, uyuşturucuya alıştırılan çocukların Kuşadası'nda fuhuşa zorlandığına tanık olmadığını belirtti. Şinasi Hurda, yurt içi ve yurt dışından hiç kimsenin çocuk fuhuşu için Kuşadası'na geldiğine de tanık olmadık. Bu iddia hepimizi töhmet altında bırakıyor. Bu çok ağır bir itham. Bu iddiaları gündeme getirenler bunu ispatlamak zorundadır. Kuşadası bunu hak etmedi'' dedi. Kuşadası İşadamları Derneği Başkanı Oğuz Şahin, dünya turizmin önemli bir markasını böyle kolayca karalamaya çalışanları şiddetle kınadıklarını söyledi. Oğuz Şahin, ``İki olasılık var. İlki iddiaları gündeme getirenler bu iddialarını söylentilere dayandırıyor, ikincisi Kuşadası'na karşı bilinçli bir kampanya içindeler. Her iki olasılıkta Kuşadası'na verdikleri zarar nedeniyle kınıyoruz'' diye konuştu. Turizm Derneği Başkanı Mustafa Oğuzkaan, Kuşadası'nın isminin karalanarak bir yerlere prim sağlanmaya çalışıldığını savundu, ``Bu son derece tehlikeli. İlgililere çağrı yapıyoruz. Kuşadası isminin temize çıkarılmasını talep ediyoruz'' dedi. Ticaret Odası Başkanı Ali Ergül de dünyada büyük bir sorun olan bir takım olumsuzluklar gündeme geldiğinde akla hep Kuşadasıïnın geldiğini kaydetti, ``Bunu biliyorlarsa neden önlemini almadılar. Amaçları medyaya çıkıp sansasyon yaratmak değilse, hassas olmaları gereken bir konuda suskun kalmamalıydılar'' diye konuştu. Kuşadası Tanıtma Vakfı Başkanı Alcan Kartoğlu da ``Neden Kuşadası'' diye sordu. Alcan Kartoğlu, ``Böylesi bir olayı ilk defa duyduk. Fuarlar öncesi böyle bir raporun gündeme getirilmesi dikkat çekici. Böyle bir olay varsa en azından emniyetin, buradaki yetkililerin bilgilendirilmesi gerekirdi. Bunun arkasındaki amacı anlamakta zorluk çekiyoruz. Bu çok onur kırıcı'' dedi. |
31-12-2004, 02:03 | #24 |
|
Şu ana kadar bu başlık altında alıntı yapılan haberlerin bazısının çıkış noktası okullardaki ilişkiler,bazısı sokaklar ve tamamı trajik durumlar. Bu örnekleri okudukça; İbrahim Beye katılmamak mümkün değil. Bir çocuk dünyaya getirmek kolay ama o çocuğun kendi sorumluluğunu taşıyabileceği gün gelene dek sorumluluğunu taşımak, her an yanında olmanız fiilen de imkansız olduğuna göre, gerçekten kolay değil.
Sadece eğitimsizlik ya da sadece ilgisizlikle açıklama olanağımız da yok üstelik bu trajedileri. Nice eğitimlilerin, ya da nice "çocuklarının üzerine titreyen" ailelerin çocuklarının sorun yaşamayacağı gibi bir teminat da yok. Sokaklara,ara sokaklara, terkedilmiş inşaatlara, ana baba olarak uzanamazsınız her zaman, güvenlik mekanizmasını çalıştıramazsınız. Okula göndediğiniz çocuğunuzun kaçırılmayacağını teminat altına alamazsınız. Ana baba olarak herşeye sahip olamazsınız. Öyle bir bireycilik,öyle bir kişisel çıkara düşkünlük, öyle bir kendine müslümanlık egemen ki yaşamlarımızda, toplumsal sorumluluk,uzak bir ütopya. Herkes bir diğerinin yaşadığına bir meraklı seyirci kaldığı müddetçe, hukuk bir gün bana da lazım olur diye düşünmedikçe, ya da yaşanan böylesi olumsuzluklarda eylemli ya da eylemsiz sorumluluğu olup olmadığını dahi aklına getirmedikçe, şehrinin yoksulunu bilmesi gerektiğini düşünürken, böyle bir olaya maruz kalan mağdurlar olduğunu bilip de,ya da bilmeyip de bildirildiğinde dahi,salt şehrim ve ünvanım lekelenmesinle irkilip, sorgusuz sualsiz inkara giden idareciler olduğu müddetçe..İş yine sadece anne babalara kalıyor,İbrahim beyin de dediği gibi. Forumda yazan bir arkadaşın her mesajının altında yazan alıntı geldi şimdi aklıma.. Asılan her zaman suçlu değil; yakalanandır. İlk olarak,en kolay yakalayabileceğimiz ve en fazla sorumluluğu taşıyan ana babalar çıkış noktamız olacak elbette. |
16-09-2005, 10:29 | #25 |
|
Tecavüze Hadım Cezası
Marmara Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'nün araştırmasına göre, her 4 çocuktan biri 'ensest' kurbanı
Tecavüze kısırlaştırma cezası Çocuklarla cinsel ilişkiye giren tecavüzcülerin, aynı suçu bir daha işlemelerini önlemek için 'kimyevi yola hadım edilmeleri' öneriliyor Çocuk tecavüzleri, çocuk fuhşu, çocuğa yönelik cinsel istismarın en iğrenç boyutunu oluşturan 'ensest' ilişki Türkiye'de giderek tırmanıyor. Uzmanlar, bu tür sapıklıkların önüne geçmek için İsveç, Norveç, Fransa, Danimarka, İsviçre ve ABD'nin birçok eyaletinde olduğu gibi Türkiye'de de tecavüzcünün kimyevi ilaçlarla hadım edilmesini öneriyorlar. Aile bireyleri arasında cinselliği bile konuşmanın yasak olduğu, okullarında cinsel eğitimin verilmediği Türkiye'de, Marmara Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'nün araştırmalarına göre, çocuklara dönük cinsel istismarın yüzde 89'u aile içinde meydana geliyor. Her dört çocuktan biri ensest kurbanı oluyor. Kurbanların yüzde 87'si 4-12 yaş grubundaki kız çocukları. Saldırganların yaş ortalaması genelde 40-52 yaş aralığında. Yarıya yakını çocukların babaları. Diğerleri ise üvey baba, amca, ağabey, kayınpeder, dayı, amca, dede ve ağabeyler... Çoğunun sabıkası yok. Saldırganlar, sapık, katil, psikopat değil, tamamen 'normal' insanlar. Hem de her gelir, her eğitim, her kültür grubundan Aile içinde istismara uğrayan çocuk, çoğu kez buna yıllar boyunca katlanıyor. 9 yaşına kadar başına neler geldiğinin farkına bile varamıyor. Adli Tıp uzmanlarına göre, ensest vakalarının yalnızca yüzde 10'unun adli makamlara yansıdığını söylüyor. Dokuz yaşın altındaki çocuğun tamamen sessizleşmesi ya da saldırganlaşması durumunda şüphe duyulması gerektiğini kaydediyor. Çocuk, ağır travma geçiriyor, depresyona giriyor, kendisini suçluyor, sosyal yalnızlığı seçiyor, bazen saldırganlaşıyor, yeme ve uyku düzeni bozuluyor, okul başarısı düşüyor. Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü'nden Fatma Savaş Sandalcı'nın aile içindeki çocuklara yönelik cinsel istismar (ensest) konusunda yaptığı bir araştırma ise 'bazı mutlu aile babalarının' kendi çocuklarına da aynı muameleyi uygun bulduğunu gösteriyor. Araştırmasında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğüne (SHÇEK) bağlı çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtlarındaki 18 bin 545 korunmaya muhtaç çocuğu inceleyen Savaş, çocukların yüzde 47'si sosyo-ekonomik nedenler, yüzde 20'si ihmal ve istismar, yüzde 10.3'ü ensest, yüzde 10'u terk, yüzde 7'si istismar, yüzde 2'si anne-babasının ölümü ve yüzde 3.7'si diğer nedenlerle korumaya alındığını belirledi. Uzmanlar, 'sübyancı' olarak tanımladıkları saldırganların tekrar aynı eylemi gerçekleştirmelerini önlemek için 'kimyevi olarak hadım' edilmelerini öneriyorlar. Tecavüzcünün vücudundaki erkeklik hormonu 'testesteron' düzeyinin ilaçlar sayesinde düşük bir düzeyde tutulması ile 'kimyevi hadım edilme' işlevinin yerine getirilebileceğini savunan uzmanlar, bu uygulamanın İsveç, Norveç, Fransa, Danimarka, İsviçre ve birçok ABD eyaletinde gerçekleştirildiğini söylüyorlar. Kazeteden alıntıdır. |
24-09-2005, 21:07 | #26 |
|
Öğrencilerin Yüzde 92 si Tacize Uğruyor
Öğrencilerin Yüzde 92'si Tacize Uğruyor
Türk Eğitim-Sen ile Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nün birlikte gerçekleştirdiği "Okullarda Şiddet ve Taciz" konulu anketin sonuçları açıklandı. Ankete ilköğretim okullarının 7. ve 8. sınıflarında okuyan öğrenciler katıldı. -------------------------------------------------------------------------------- BİA Haber Merkezi 24/08/2005 -------------------------------------------------------------------------------- BİA (İstanbul) - Türk Eğitim-Sen ile Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümünün birlikte gerçekleştirdiği "Okullarda Şiddet ve Taciz" konulu anketin sonuçları açıklandı. İlköğretim okullarında şiddet ve tacizin boyutlarını gözler önüne sermek amacıyla bir grup akademisyenin yaptığı alan çalışmasına Türkiye'nin 7 coğrafi bölgesinde yer alan muhtelif illerden 1136 öğrenci katıldı. Anket sonuçları uyarıcı nitelikte Türk Eğitim Sen Genel Başkanı Şuayip Özcan'ın yaptığı açıklamada ilginç bulgulara rastlandı. İlköğretim okullarının 7. ve 8. sınıflarında okuyan öğrencilerin katıldığı anketi yanıtlayanların yüzde 50.3'ünü kız, yüzde 49.7'sini erkekler oluşturuyor. Özcan'ın verdiği bilgilere göre, öğrencilerin ebeveynlerinin eğitim durumlarına bakıldığında; her iki kategoride de en yüksek oranı ilkokul mezunlarını oluşturuyor. Bu oranları sırasıyla lise mezunu, ortaokul mezunu, yüksekokul/üniversite mezunları izliyor. Öğrencilerin babalarının mesleği konusundaki en yüksek oran ise yüzde 56.1 ile serbest meslek sahiplerinde. Annelerin mesleklerindeki çoğunluğu ise yüzde 89.4 ile çalışmayanlar oluşturuyor. Taciz türlerini öğrenciler belirledi Anket çalışmasına katılan öğrenciler, tacizle ilgili soruları ise kategorilere ayırarak yanıt veriyor. Özcan açıklamasında, taciz türlerinin, rahatsızlık veren ve en fazla ayıpladıkları davranış türleri üzerinden, öğrencilerin öznel ifadeleri doğrultusunda belirlendiğini söyledi "Bu çerçevede kendi aralarındaki davranışlara yönelik taciz türleri; sözlü, fiziksel ve cinsel taciz olarak sınıflandırıldı. Bununla birlikte, öğrencilerle eğitim kurumları arasındaki ilişkileri esas alan taciz türleri ise, kurumsal olana yönelik taciz ve kurumsal olanları temsil edenlerce yapılan taciz şeklinde temalaştırıldı." H.Ü. Sosyoloji Bölümünün Türk Eğitim Sen adına yaptığı anket çalışmasından çıkan sonuçlar şöyle: * Öğrencilerin yüzde 67.2'si, erkeklerin, yüzde 29'u kızların, Yüzde 38'i de hem erkeklerin, hem de kızların ayıplanacak davranışları daha çok yaptıklarını düşünüyor. *Ayıp davranışları daha çok erkeklerin yaptığını söyleyen öğrencilerin yüzde 61.9'u kız, yüzde 38.1'i erkek öğrenciler. *Ayıp davranışları kızların daha çok yaptığını belirten öğrencilerin ise; yüzde 23.1'i kız, yüzde 76.9'u da erkek . * Öğrenciler arasındaki taciz (sözlü, fiziksel, cinsel) oranı yüzde 92. * Öğrencilerle eğitim kurumu arasındaki ilişkiler açısından karşılaşılan taciz (kurumsal olana yönelik, kurumsal olanı temsil edenlerce yapılan) oranı ise yüzde 8. Öğrenciler arasında görülen taciz türlerine bakıldığında; * Sözlü tacize maruz kaldıklarını ifade edenlerin oranı yüzde 47, * Fiziksel tacize maruz kalanların oranı yüzde 26, * Cinsel tacize uğradıklarını belirtenlerin oranı yüzde 27. (AD) ..... ..... |
26-10-2005, 21:03 | #27 |
|
0-6 Yaş Çocuk Yuvasındaki Dayak Ve İşkence
0-6 yaş çocuk yuvasındaki dayak ve işkence halkı sokağa döktü
Mikail PELİT/MALATYA, (DHA) Malatya Çocuk Esirgeme Kurumu 0-6 Yaş Çocuk Yuvası'nda bakıcıların çocukları döverken çekilen görüntüleri, özel bir kanaldaki haber programında yayınlanması halkı sokağa döktü. Görüntülerde çocuklara dayak atıp işkence yapan 4 kadından birin kurum çalışanı diğer üçünün ise temizlik görevlisi olduğu belirlendi. Olayla ilgili 9 kişi görevden uzaklaştırıldı. Bunlardan üçü gözaltına alındı. Görüntülerin dün yerel televizyonda yayınlanmasından hemen sonra saat 01.00 sıralarında 0-6 Yaş Çocuk Yuvası'nın önünde yaklaşık 100 kişi toplandı. Bu sırada yuvaya Malatya Sosyal Hizmetler İl Müdürü Yakup Güler ile 0-6 Yaş Çocuk Esirgeme Kurumu Müdürü Niyazi Yıldız geldi. Öfkeli gurup Güler ve Yıldız’a tepki gösterdi. Polis yuvanın girişine barikat kurarak, tepkili kalabalığı yatıştırmaya çalıştı. Yakup Güler, görüntülerdeki kadınlardan birinin kurum çalışanı, diğer üçünün ise özel bir temizlik firmasının elemanı olduğunu belirtti. Güler, “Konuyla ilgili olarak savcılığa suç duyurusunda bulunacağız. Çocukları döven ve işkence yapan kadınların isimleri, Naciye Tutal, Sefika Solmazgül, Elif Binatlı ve Nezaket Demirtaş'tır” dedi. Olaya çok üzüldüklerini söyleyen İl Müdürü Güler, “Bize bugüne kadar hiç bir konu intikal ettirilmedi. Bu olayın savunulacak hiç bir yönü yok. Gereken işlemler yapılıyor. Bizim 24 saat burada kalma imkanımız yok” diye konuştu. Olayı televizyonda izlediğini söyleyen CHP Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu, dayak ve işkence olayına karışanların en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğini ifade ederek, “Televizyonda izlerken adeta sinir krizi geçirdim. Bu yapılanlar insanlık dışı. Sorumlular en ağır şekilde cezalandırılsın” dedi. 3 KİŞİ GÖZALTINDA 0-6 yaş grubu çocukların “bakıcı anneler” tarafından terlik ve sopayla dövülmeleri ile hakaret ve işkence görmelerinin ortaya çıkması üzerine Sosyal Hizmetler İl Müdürü Güler ve yuvanın müdürü Niyazi Yıldız da dahil olmak üzere 9 kişi görevden uzaklaştırıldı. Daha sonra bunlardan üçü gözaltına alındı. GÖREVDEN UZAKLAŞTIRILDILAR Malatya Valisi Osman Derya Kadıoğlu, yuvadaki işkence ve kötü muamelenin kabul edilemez olduğunu, sorumlu kişilerin hesap vereceğini söyledi. Çocuk yuvasındaki olayların bir televizyon programına yansımadan jenerik görüntüleri üzerine müdahale ettiklerini ve idari soruşturma başlattıklarını belirten Kadıoğlu, program yayınlanmadan bir kişinin görevden uzaklaştırıldığını kaydetti. Yuvadaki çocuklara işkence yapanların 4'ünün temizlik şirketinde görevli olduğunu dile getiren Kadıoğlu, şöyle konuştu: “Yuvanın müdürü de dahil olmak üzere 8 kişi görevden uzaklaştırıldı. 4 temizlik şirketi görevlisinin yanı sıra kurumun müdürü, yardımcı hizmetli ile nöbetçi amirleri görevden alındı. Ayrıca Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü'nden bir müfettiş gelerek, kurumda incelemelerde bulunacak.” PSİKOLOG VE DOKTORLAR YUVADA Vali Osman Derya Kadıoğlu, yuvada kalan 0-6 yaş grubu çocukları içinde bulundukları kötü durumdan kurtarmak ve rehabilite edebilmek için psikolog ve uzman doktorların yuvada çalıştığını dile getirdi. Malatya Sosyal Hizmetler İl Müdürü Yakup Güler de, yuvada yaşananlara çok üzüldüklerini, dayak ve işkencelerin çocukların daha önce yaptıkları resim sergisi, tiyatro gösterileri gibi güzel akitviteleri bertaraf ettiğini ve emeklerinin boşa gittiğini söyledi. DEVLET BAKANI ÇUBUKÇU: HABER KANIMI DONDURDU Kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, CNN TÜRK'ün sorularını yanıtlarken, yurt dışında olduğu için yuvadaki dayak görüntülerini görmediğini, ancak, haberin kanını dondurduğunu söyledi. Derin üzüntü içinde olduğunu belirten Çubukçu, olayda sorumluluğu olanlara gereken cezanın verileceğini kaydetti. Sorumluları hızla görevden uzaklaştırdıklarını anlatan Çubukçu, aynı duyarlılığının yargı tarafından da gösterilmesi gerektiğini ifade etti. Bakan Çubukçu, bu yuvalarda görev yapanları, devlet memuru oldukları için görevden alamadıklarını, ancak bu konuda yeni bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu vurguladı. Devlet Bakanı Nimet Çubukçu, kimsesiz çocuklar için yurt ve koğuş sistemi yerine grup evleri veya sevgi evleri sistemine geçiş için çalıştıklarını bildirdi. |
27-10-2005, 13:27 | #28 |
|
Gerçekten üzücü bir olay. Lakin dikkate değer nokta bunun sadece bir yuvada gizli kamera görüntüleri ile ortaya çıkmasıdır. Kimseyi zan altında bırakmak istemem ama diğer yuvalarda da benzer olayların olmadığını kim garanti edebilir. Geleceğin emanet edileceği çocuklar bu denli yetiştirlirse(aslında yetiştirilemezse) sonra kimse kalkıp çocuk suçları artıyor şeklinde bilmişlik taslamasın.
Benim merak ettiğim nokta bu yuvalar nasıl denetleniyor? Müfettişin geleceği haber mi veriliyor yoksa sızdırılıyormu? Böyle bir bilgi veya sızıntı yoksa peki müfettişler hiç mi bu tür olayları tesbit edemiyorlar? Yoksa onlarda mı görevlerini eksik yapıyorlar? Ne kadar yuva şeklini değiştirirseniz değiştirin yetiştirecek kişiyi değiştirmediğiniz takdirde aynı olayları gelecekte de görmemiz kaçınılmazdır. Bu noktada benim bir önerim olacak. Bilindiği gibi her yıl binlerce Eğitim Fakültesi mezunu devlette öğretmen olabilmek için yarışmakta. Peki bunlar arasından yuvalara eğitici bakımcı neden alınmasın. Bu kişiler hem öğretmen adayı oldukları için temel bilğilerle donanmış hem de üniversite mezunu olduğu için en azından görüntülerini izlediğimiz görevlilerden daha şevkatli davranabileceklerdir kanısındayım. Ne dersiniz bu tür bir düzenleme yapılabilinirmi? |
27-10-2005, 20:53 | #29 |
|
Çocuk Koruma Yasası çıkarmakla değil eylemli olarak yazılı normu uygulamakla istenen amaca ulaşılabilir.!!
Sevgi evleri ....!!!!???Ellerinde sopalarla sevgi dolu "koğuş anneleri" istihdam ediyoruz, bu nevi insanlara zaten şefkate ve ilgiye aç kimsesiz çocuklarımızı emanet ediyoruz ondan sonra da adını sevgi evi , şefkat yuvası koyuyoruz ?! Bence küçücük çocuklara bu şekilde insafsızca davranabilen "insanları" ya yüzbinlerce yıllık tek hücreliden hayvana ve nihayet insana giden sürece tekrar sokmak ya da kafalarına o "maşrapa"larla vurarak eğitmek gerekiyor!! Çocuk hakları ve çocuk hakkı ihlallerine etkin yaptırım ; hemen şimdi!!! |
27-10-2005, 23:10 | #30 |
|
İşin uzmanlarını kimse duymak, dinlemek istemiyor. Uzmanlar çağdaş ülkelerde, Devletin tüm işletme görevini üstlenerek yapmaya çalıştıkları bu tür korumacılığın gündemden çoktan çıktığını, artık bu konuda yepyeni yöntemler uygulanarak sorunun çözüldüğünü anlatmaya çabalasalar da siyasetçilerimiz, bürokratlarımız kabahati top yapıp birbirlerine atmayı daha kolay ve geçerli buluyorlar.
Bu olay merkezden yönetimin ve 1930 lu yılların Devletçi anlayışının bugün hala savunulmasının bir nesli nasıl perişan ettiğinin en acı göstergesidir.. Bugün hala “ Vatan bölünür” kaygılarıyla bu tür işlerin Ankara’dan idare edilmesi gerektiğini savunup ve bize yutturmaya uğraşanların artık ihanet noktasında geldikleri son noktadır. Belediyelerin Eğitim Kuruluşları açmasını “Tevhidi tedrisat” yasasını koruyoruz diye engelleyenlere verilecek en güzel yanıttır Malatya olayı.. Çözüm uzmanların da belirttiği gibi gelişmiş ülkelerde zaten uygulanıyor ve bu çözümlerin hiç birinde DEVLET işletmeci olarak yer almıyor.Oralarda DEVLET bir düzenleyici, yüreklendirici ve denetleyici olarak rolünü çoktan belirlemiş. Bu Denetleme görevini de yerel yönetimlere tümüyle devretmiş.Bu tür işletmelerin yönetimleri özel sektöre, özel kuruluşlara, yerel yönetimlerin denetim ve desteğindeki Vakıflara ve derneklere bırakılmış..Böylelikle hem devletin denetimi ve desteği hem rekabetin oluşması hem de halkın katkısı sağlanmış.. Yani • Devlet İşletmeciliği yerine devlet denetiminde özel işletmecilik, • Merkezden yönetim yerine Yerel Yönetim, • Halkın gönüllü katılımcılığının sağlanması ve • Rekabet Sorunun çözümünün temellerini oluşturmuştur. Ama bizde bunlar olamaz..Olursa Vatan bölünür, Sevr gelir, üniter devlet etkilenir, tevhid-i tedrisat yasası çiğnenir, şeriat hortlar.. Bu kadar ödlek ve kendine güvensiz bir toplumda insanlarımız ancak Malatya Olayını TV lerden salya sümük ağlayarak seyredip gariban 4-5 emekçiye kahreder durur..Sonuçta olan çocuklarımıza yani geleceğimize olur.. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
Konu Araçları | Konu İçinde Arama |
Konuyu Değerlendirin | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
OKULLARDA ŞiDDET VE ÇOCUK SUÇLULUĞU | Av.Elvan Akkaya | Çocuk Hakları Çalışma Grubu | 0 | 22-09-2006 18:08 |
Kadın Kadına Şiddet | Armağan Konyalı | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 0 | 05-06-2004 10:35 |
Şiddet Yaygınlaşırsa -Dr. Demet Işık | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Kadın Hakları Çalışma Grubu | 1 | 13-08-2003 11:35 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |