04-11-2006, 13:34 | #1 |
|
Tıbbi Laboratuarların Sorumlulukları-Yasal Statü
Merhaba
Örnek bir olay ile bu sayfada tıbbi test laboratuarlarının konumları ve hasta hakkı ihlallerini tartışmaya açmak istiyorum. Örnek: Hasta kanser şüphesi ile doktora başvurur.Yapılan incelemelerden anlamlı ve şikayetlerle uyumlu sonuçlar alınamaz.Son olarak koltukaltında bulunan kitlenin alınmasına karar verilir ve operasyon yapılır.Kitle operasyonun yapıldığı kurumun patoloji lab.a gönderilir.Buradaki inceleme sonucu yetersiz bulunur ve bir çok ihtimalin değerlendirilmesi için özel X lab.a gönderilmesine karar verilir.Eldeki çalışılan hazır kesit preparatı ve parafin bloğu X lab.a teslim edilir. Aradan bir süre geçmesine rağmen sonuç verilmez ve hasta yakınları oyalanır.Daha sonra anlaşılır ki teslim edilen tüm tıbbi materyal kaybolmuştur.Şu anda hasta teşhise yarayacak hiç bir materyal bulunmamaktadır.Tekrar bu testı aynen tekrarlamak mümkün değildir. Evet hasta ne yapabilir? Lab.ın sorumluluğu nedir? Devam edelim.. Saygılar |
14-11-2006, 21:34 | #2 |
|
Buna benzer bir sorunu yaşayanlardan biriyim.
Laboratuar Türkiye'nin en bilindik laboratuarı olup, kaybolan tıbbi materyal için "ne yapalım,oldu bir kere deyip" kenara çekilmiştir. Burada Laboratuarı kamuoyuna ve resmi sağlık kurullarına ifşa etmek dışında yapabileceğimiz kanuni bir yaptırım olabilir mi? Saygılarımla, |
18-11-2006, 01:29 | #3 |
|
Verdiğiniz örnekte laboratuarın hukuki sorumluluğunun doğacağı kesin. Hastanın maddi ve manevi zararlarını tazmin etmek yükümlülüğü altındadır.
|
18-11-2006, 01:35 | #4 |
|
Başka bir örnek de ben vereyim. Hasta özel bir laboratuarda HİV testi yaptırır ve pozitif çıkar. Hastaya tam teşekküllü bir hastanenin İntaniye bölümüne başvurması önerilir. Araya hafta sonu girer, hasta hemen pazartesi günü bir devlet hastanesinde tekrar test yaptırır ve sonuç negatif çıkar. Bir hafta sonra yine devlete bağlı bir hastanede testi yeniletir ve yine negatif çıkar. Hemen akabinde de özel lab.a karşı maddi ve manevi tazminat davası açar. Ancak testin sonucunda yüzde 3 yanılma ve hata payı olduğu kendisine testin sonucunda yazılı olarak belirtilmiştir.
Böyle bir örnekte lab.ın tazmin yükümlülüğü doğar mı? |
18-11-2006, 15:53 | #5 |
|
Merhaba,
Hiv testinin diğer bazı testlerden farklılıkları bulunmaktadır. Öncelikle rutin laboratuvar testinde aranan hiv virüsünün kendisi değildir.Vucudun bu virüse karşı geliştirmiş olduğu antikorun varlığı tespit edilmektedir ve bu nedenle test hiv testi değil anti hiv olarak adlandırılır.Antikorun varlığı kişinin hiv antijeni ile infekte olduğunun işareti sayılır. Eğer virüsün alınması sonrasında henüz antikor oluşmamışsa bulunacak test negatif olacaktır.(pencere dönemi)Bu nedenle bulaş şüphelisi olduğunda uygun aralıklarla testin tekrarlanması önerilmeli ve bulaş şüpheli olayın hemen sonrasında yapılan testin negatif çıkma ihtimalinin yüksek olduğu bilinmelidir.) Diğer yandan test sonucu pozitif çıkmışsa bu sonuç kesın değildir ve doğrulama testine ihtiyaç bulunmaktadır.En yaygın olarak Western_Blood olarak bilinen testtir. Burada da test pozitif çıkarsa sonuç anlamlıdır. Gelelim anlattığınız olaya: Öncelikle bu testin anlamı konusunda hasta aydınlatılmamıştır.Bilgilendirilmemiştir.Pozitif olduğu yolunda şüphe olan hastaya hem test öncesi hem test sonrası bilgi verilmeli ve doğru yönlendirilmelidir. Sonuç olarak :Henüz kesinleşmemiş bir sonucun hastaya verilmesinden ve doğru bilgilendirme yapmayarak hastayı manevi zarara sokmuş olmasından dolayı kusurlu davranıldığını düşünüyorum. Saygılar |
16-02-2007, 11:54 | #6 |
|
Yargının dışında da adaletin tecellisi için gerekeni yapmak gerekli
Sn.Katılımcılar,
Vicdani açıdan özel olsun, devlet kuruluşu olsun, her türlü tarama, tanı, tedavi hizmetlerindeki kusur açısından her zaman maddi olmayabilir, ama mutlaka manevi sorumluluk altındadır. Fakat ne yazık ki sizlerin duyduğu, duymadığı o kadar vahim hatalar yapılmaktadır ki, hayretler içerisinde kalmamak mümkün değildir. Peki, bu neden sağlık hizmetlerinin yöneticilerince yeterince ciddi ele alınmamaktadır? Biraz yakından bakalım: 1. Kusurların çoğunu yönetsel olarak görmek gerekiyor: a) Personelin nitelik veya nicelik yetersizliğine rağmen hizmetin verilmeye çalışılması veya verilmekte ısrar edilmesi b) Gerekli düzenlemelerin doğru dürüst düşünülmeden, yalapşap yapılması sonucunda hataya olanak tanıması c) Yürütülen işlerin yeterince denetlenmemesi d) Değişen koşullara göre yeniden düzenlemelerin ÖNCEDEN yapılmaması, hataların farkına varıldıktan SONRA çözüm aranması 2. Çok yakın zamanlara kadar kurumsal sağlık hizmetlerinin neredeyse tamamen devlet tekelinde olması 3. Birey marifetiyle sunulan sağlık hizmetlerinin (muayenehaneler, tetkik yerleri ve laboratuarlar) denetiminin yine kendilerinin oluşturduğu bir meslek kuruluşu dışında, bağımsız bir denetlemeye tabi tutulmaması Yönetsel kusurlar ortada olduğu halde, bunları en aza indirmek için çok az şey yapılmıştır. Hastanelerin bir müdürü yoktur örneğin, ve bunun eğitimi yakın zamanlara dek verilmemiştir (sanırım 15 yıl öncesine kadar). Kaldı ki, verilen eğitim de bana kalırsa, kimse kusura bakmasın bir komedidir. Örneğin, Fransa' da önce tıp fakültesi bitirilmekte, sonra tıp uygulaması hakkından feragat edilerek 4 yıllık daha eğitim alınmakta ve ancak ondan sonra hastane müdürü olunmakta olduğunu hatırlıyorum. Evet, tıptan yeterince anlamadan hastane müdürü olmaz; ama hekim olmak da hastane yönetmek için asla yeterli olamaz. Sadece TSK nde başhekim atanmadan önce bir yöneticilik kursu verildiğini görüyoruz. O da komik düzeyde yetersiz bir eğitim. Eh; kusurlar kurumsal, kurumun başına uygun önkoşulları taşımayan insanları oturtmuşsunuz, ondan sonra kusura yol açan etmenlerin ortadan kalkması için, olsa olsa dua etmeniz gerekir. Kusuru önlemek için yapılabilecek şeyleri bilmezseniz, bir işin yapılmasıyla görevlendirilenlerin görev, yetki ve sorumluluklarını, ve işin yapılış yordamını ayrıntılarıyla tanımlamazsanız; kusurun suçlusunu saptamak, kanıtlamak diye de bir olanağınız olamaz. İşte olan budur. Yapılacak şey dava açmaktır, ama büyük olasılıkla gerçek suçluyu değil, en savunmasız kalmış görünen suçluyu cezalandırırsınız. Örneğin bir devlet hastanesini ele alalım. Ne olur? Diyelim ki bir laborantın meslekten men edilmesine hükmedilir. Asıl suçlu o mu, laboratuar şefi mi, başhekim mi, sağlık bakanlığı denetçileri mi, sağlık bakanlığı personel müdürlüğü mü, maliye bakanlığı mı, bakanlardan biri veya her ikisi mi, başbakan mı? Yoksa, kapasitesi günde 100 kişi için ancak yetecek bir laboratuara başvuran 1000 tane hasta mı? Özel sektörde de durum aslında çok farklı değil. Türkiye' de meslek içi eğitim ve belgelendirme alışkanlığı hiçbir alanda yoktur. Örneğin, hemşireler, laborantlar sadece görev başında ayrıntıları öğrenirler ve hiç kimse de onlara işi gerçekten öğretmek için özel çaba harcamaz. Kendileri okuyup çalışarak uzmanlaşmaya, işlerini iyi öğrenmeye çalışsalar da, buna kimse değer vermez. Laboratuar şefi değiştiğinde başhekime gidip 'alın bunu başımdan, ukalalık ediyor' diyebilir pekala. Bunun sonucu, sürekli olarak nitelikleri asla yeterince geliştirilemeyen, mutsuz bir çalışan kitlesidir. Belki özel hastaneler artınca ve maddi ve manevi tazminat içerikli davalar hayatımızda daha fazla yer almaya başlayınca, en azından oralar kendilerine biraz çeki düzen vermek zorunda kalacaklardır. Ama bu yeterli değil, çünkü her işin standardını devletin ve meslek kuruluşlarının koymaları yanında, bunun örneğini ortaya koymaları ya da modelini tarif etmeleri gerekir. Ancak o zaman ortada denetlemeye esas bir ölçütünüz olur. Kısacası, olan olduktan sonra değil, önceden önlem alınması gerek. 'Saldım çayıra Mevlam kayıra' diye iş yapıyoruz biz. Yukarıdaki patolojik materyalin kaybı en olmayacak işlerden biridir. Geri döndürülemeyecek zarar vermiştir. İyi ama Ahmet' in nodülüne ilişkin raporun Mehmet' e, onunkinin de Ahmet' e verilmesine ne demeli? Üstelik, bunun her iki hastanın ömürleri boyunca farkedilmemesi de pekala mümkün. Elbette sizlerin işi davalar, yargı. Ama işin bir de adaletle ilgisi olduğunu düşünmek lazım; ve adaletin tecellisini sadece yargıya bırakmak insafsızlık olur. O hepimizin işi. Zaten yargı yoluyla çözülemeyeceği de ortada. Birkaç yerde söz ettim, bu nedenle belki temcit pilavı gibi olacak ama, asıl suçlu yine üniversiteler, YÖK ve onların tuttukları ışıkla iş yapması gereken yasama organı bence. Çünkü hükümetler de icraatlarını o belirlenen çerçevede yürütmek zorundalar. Fakat bizim ülkemiz insanının çok temel bir sorunu var: tanımlı, düzenli iş yapmaktan hiç hoşlanmıyor, kendisini bağlayacak kararlar alınmaması için elinden geleni yapıyor. Kimse asıl sorunlarla ilgilenmezse işler nasıl çözülecek? Bir laborant veya hekimi işinden etmek, hapse atmak veya ondan tazminat almakla değil herhalde. Bu yapılmasın demiyorum; yanlış anlaşılmasın; sadece DAHA FAZLASINI TALEP ETMEMİZ GEREKTİĞİNİ söylüyorum. Keşke bir mahkeme de böyle bir davada sağlık bakanlığı ve bakanını, ya da YÖK' ü suçlu bulabilse... 'vatandaşın hak ettiği sağlık hizmetleri düzenini kurmak için gerekenleri yapmamak' veya 'uygun biçimde işletmemek' gibi suçlar olsa mesela? Saygılarımla, |
11-01-2008, 11:22 | #7 |
|
hıv testi
Günümüz şartlarında anti Hıv testi Pcr testi ile kesin teşhis konulmaktadır .bu gibi testlerin hepsinde yanılma payları vardır günümüzde en çok rastlanılan hatalı veya eksik sonuçlardan birikaçıda Hbs Ag (hepatit B) ve anti Hcv de rastlanılır eliza tekniği ile yapılan incelemede pozitif çıkarsa hekim ve sorumlu lab . yapacağı doğrulama testi yapması (en güvenilir Pcr ) gerekir
Ayrıca mevcut laboratvar tekniklerinin çalışma yöntemleri ile ilgili kesin olmayan yöntemler kullanılmaktadır örek olarak CEA ve tümör markırları adıyla bilinen testlerde hastada yüksek olması kanser olduğunu düşük olması kanser olmadığının göstermez. Bu takip sorumlu hekimin insiyatifindedir. |
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
Konu Araçları | Konu İçinde Arama |
Konuyu Değerlendirin | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Sosyal ve Tıbbî Yardım Avrupa Sözleşmesi ve Ek Protokolü | Av.Habibe YILMAZ KAYAR | Hasta Hakları Çalışma Grubu | 0 | 29-08-2006 19:57 |
noter sorumlulukları Hk.da | okarakus | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 02-08-2006 18:12 |
Baroların Görevleri/sorumlulukları | Nur | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 15-01-2003 17:09 |
İşçinin Statü Değişikliği | Emel EMEKÇİ | Hukuk Soruları Arşivi | 2 | 21-02-2002 21:57 |
İşçinin Statü Değişikliği | Emel Emekçi | Hukuk Soruları Arşivi | 1 | 21-02-2002 21:37 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |