|
Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun] |
30-09-2006, 07:15 | #1 |
|
Durdurulmuş Takipte İhtiyati Haciz Alınabilir mi?
Saygıdeğer arkadaşlar ilginç bir konuyla karşılaştım ve sizlerin fikirlerine başvurma ihtiyacı hissettim.
Müvekilim B bir bankadan taşıt kredisi alan arkadaşına kefil oluyor. Borç ödenmeyince alacaklı olan A bankası vekili de bu kredi sözleşmesi gereği hemen ihtiyati haciz kararı alıp asıl borçlunun ve kefilin mallarını bu İh.Hac. Kararıyla haczediyor daha sonra bunu normal takibe çevirdiğinde yani 49 örnek genel haciz yoluyla ödeme emri yollandığında müvekilim B borca itiraz ederek icranın durdurulmasını sağlıyor. Yani icra dairesi bu yönde durma kararı veriyor. BU arada alacaklı A bankası vekili itirazın iptali davası açıyor.... Bu konudaki yargılama devam ederken müvekilimin alacaklı olduğu bir başka ilgisiz icra dairesindeki dosyamıza para girince alacaklı banka vekili hemen o durmuş olan yani itiraza uğramış olan dosyası üzerinden talep edip tekrar ihtiyatı haciz kararı alarak bizim alacağımızın bulunduğu dosyadaki haklarımızı alacağımızı haczediyor. Mesele bu. Ancak BEnim hukuku mantığımla bağdaşmayan ve anlayamadığım konu Alacaklı A bankasının vekilinin başlatmış olduğu icra takibi müvekkilimizin itirazı ile durdurulmuştur. Takibin durması yöünde karar verilmiştir. ve bu konuda halen itirazın iptalı davamız devam etmekte iken nasıl olurda mahkeme, hakkında durma kararı verilmiş olan bir icra dosyası hakkında ihtiyati haciz kararı verebiliyor. O halde İcra takibiin durdurulmasıın mantığı nedir. BU konudaki görüşlerinize ve varsa içtihat bilginize başvurma ihtiyacı hissettim herkese selam ve saygılarımı sunarım. |
30-09-2006, 10:55 | #2 |
|
Birebir benzemiyor olsa da, paralellik gösterdiği inancıyla aşağıdaki Yargıtay ilamını ekliyorum.
Kararlar genellikle şu esaslara yönelik kabuller içeriyor: İhtiyati haciz, icrai haciz aşamasına gelininceye dek alacağın ödenmesini garanti altına alacak bir tedbir. İhtiyati haciz kararlarına itiraz sebepleri, şekli ve tahdidi. İhtiyati haczin dayandığı sebeplere, Mahkemenin yetkisine ve teminat miktarına itirazla sınırlı. İcra takibi açıldıktan sonraki ihtiyati haciz kararlarında, itiraz yeri İTM. Verilecek kararlar kesin, temyizi kabil değil. Aşağıdaki içtihatta, sizin sorunuza benzerlik buluyorum: İhtiyati haciz kararı verecek olan Mahkeme, alacağın varlığı ya da yokluğuyla ilgili karar verme yetkisine sahip değil. Açılan menfi tespit/borcun yokluğu davasının dahi, ihtiyati haciz talep etmeye engel olmadığı kabul edilmiş. Takipten önce açılan menfi tespit davası ile, icra takibinden sonra borcum yok itirazıyla durmuş olan bir icra dosyasına konu alacak kavramları, kanımca birbirinden farklı değil. Her iki durumda da, alacak, borçlu yanca kabul edilmiyor. Ama ihtiyati haciz, maddi hukuka ,alacağın varlığı/yokluğuna ilişkin detaylarla ilgili tespit içermiyor, sadece bir TEDBİR. Bu nedenle, itiraz üzerine duran bir takipte niza konusu olan alacak talebine ilişkin olarak da, ihtiyati haciz kararı verilebilir şeklinde düşünüyorum. Saygılarımla... HD 19, E: 2004/012608, K: 2005/000615, Tarih: 03.02.2005 [*]İHTİYATİ HACİZ ŞARTLARI[*]İHTİYATİ HACİZ KARARINA İTİRAZ (2004 s. İİK. m. 257, 265) Taraflar arasındaki ihtiyati haciz talebinin incelenmesi sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı talebin kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde talep eden Tedaş vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. KARAR Tedaş A.Ş. vekili, borçluların abone sözleşmesi uyarınca verilen enerji bedelini ödemediğini ileri sürerek ihtiyati haciz talebinde bulunmuş, mahkemece İİK.nun 257. maddesindeki koşulların oluştuğu gerekçesiyle ihtiyati haciz talebinin kabulüne karar verilmiştir. Borçlular vekili, ihtiyati haciz talebinin kabul edilemeyeceğini, Torbalı mahkemelerinin yetkili olduğunu, kaçak kullanım olmadığına ilişkin olarak açılan menfi tesbit davasının derdest olduğunu ileri sürerek ihtiyati hacze itiraz etmiştir. Mahkemece ihtiyati hacze konu bedelle ilgili menfi tesbit davası açıldığını, ihtilaf konusu bedel için ihtiyati haciz kararı verilemeyeceği gerekçesiyle ihtiyati haczin kaldırılmasına karar verilmiş, hüküm alacaklı vekilince temyiz edilmiştir. İİK.nun 265. maddesinde ihtiyati hacze itiraz nedenleri düzenlenmiştir. Hükme göre borçlu ihtiyati haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata karşı itiraz edebilir. Borçlu vekilinin itirazı belirtilen sebeplerin dışında alacağın kendisini ilgilendiren itirazları içermektedir. Bu itirazların dayandığı sebeplerin haklı olup olmadığı yargılama sonucunda belirlenebileceğinden itirazın kaldırılması talebinin kaldırılması isabetli değildir. Mahkemece bu yönler gözetilmeden ihtiyati hacze konu bedelle ilgili menfi tesbit davası açıldığı gerekçesiyle ihtiyati haczin kaldırılmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 3.2.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi. |
30-09-2006, 11:13 | #3 |
|
Başka bir karar.
Daha ilişkili diye düşündüm. Burada, TAKİBE İTİRAZ EDİLMİŞ OLMASININ (sorunuzdan tek farkla, takipten önce alınmış) İHTİYATİ HACZİN İCRASINA ENGEL TEŞKİL ETMEYECEĞİ kabul edilmiş. HD 12, E: 2000/017289, K: 2000/018323, Tarih: 24.11.2000 [*]İHTİYATİ HACİZ[*]İTİRAZIN HÜKMÜ Alacaklı tarafından, İİK.nun 264. maddesindeki sürelere riayet edilmesi şartıyla, borçlunun ödeme emrine itiraz ederek takibi İİK.nun 66. maddesi gereğince durdurmuş olması, ihtiyati haciz kararının icrasını engellemez. (2004 s. İİK. m. 66, 264/2, 4) Merci kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye 25.10.2000 tarihinde gönderilmiş olmakla okundu ve geri görüşülüp düşünüldü: İİK. 264/2. maddesinde ihtiyati haciz uygulamasından sonra borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi halinde bu itirazın hemen alacaklıya tebliğ olunacağı yazılıdır. Alacaklı tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde tetkik merciinden itirazın kaldırılmasını istemek zorundadır. Aksi takdirde İİK. 264/4. maddesi gereğince ihtiyati haciz hükümsüz kalır. Somut olayda borçlunun takibe , itirazının alacaklıya hangi tarihte tebliğ edildiği ve alacaklının yukarıda yazılı hüküm gereği süresinde itirazın kaldırılmasını isteyip istemediği ve bunun sonucunda ihtiyati haczin hükümsüz kalıp kalmadığı araştırılmamıştır. Alacaklı tarafından maddede yazılı sürelere riayet edilmesi şartıyla, borçlunun ödeme emrin* itiraz ederek takibi İİK. 66. maddesi gereğince durdurmuş olması ihtiyati haciz kararının icrasını engellemez. O halde mercice yukarıda yazılı ilkeler ışığında araştırma yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken sadece takibe itiraz edilmiş olması sebebi ile ihtiyati haczin devam etmeyeceğine karar verilmiş bulunması isabetsizdir. Sonuç: Alacaklı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile merci kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK. 366. ve HUMK. 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), 24/11/2000 gününde oybirliğiyle karar verildi. Kaynak=YKD. Mayıs-2001 s: 700 |
30-09-2006, 11:18 | #4 |
|
Ve son olarak:
İİK.Madde 264 - (Değişik madde: 18/02/1965 - 538/104 md.)(*) Dava açılmadan veya icra takibine başlanmadan evvel ihtiyati haciz yaptırmış olan alacaklı; haczin tatbikinden, haciz gıyabında yapılmışsa haciz zabıt varakasının kendisine tebliğinden itibaren yedi gün içinde ya takip talebinde (Haciz veya iflas) bulunmaya veya dava açmaya mecburdur. İcra takibinde, borçlu ödeme emrine itiraz ederse bu itiraz hemen alacaklıya tebliğ olunur. Alacaklı, tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde icra mahkemesinden itirazın kaldırılmasını istemeye veya mahkemede dava açmaya mecburdur. İcra mahkemesi, itirazın kaldırılması talebini reddederse alacaklının kararın tefhim veya tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde dava açması lazımdır. (Değişik fıkra: 17/07/2003 - 4949 S.K./62. md.)(**)(***) İhtiyati haciz, alacak davasının mahkemede görüldüğü sırada konulmuş veya alacaklı birinci fıkraya göre mahkemede dava açmış ise, esas hakkında verilecek hükmün mahkemece tebliğinden itibaren bir ay içinde alacaklı takip talebinde bulunmaya mecburdur. Alacaklı bu müddetleri geçirir veya davasından yahut takip talebinden vazgeçerse veya takip talebi kanuni müddetlerin geçmesiyle düşerse veya dava dosyası muameleden kaldırılıp da bir ay içinde dava yenilenmezse veya davasında haksız çıkarsa ihtiyati haciz hükümsüz kalır ve alakadarlar isterse lazım gelenlere bildirilir. Borçlu müddeti içinde ödeme emrine itiraz etmez veya itirazı icra mahkemesince kesin olarak kaldırılır veya mahkemece iptal edilirse, ihtiyati haciz kendiliğinden icrai hacze inkılabeder. |
30-09-2006, 12:53 | #5 |
|
Sayın Bursk ,
Sayın Sehper in açıklamaları doğru olmasına rağmen somut olayınızda bir incelik var her ne kadar İİK 264 /2 hükmü çok açık ise de İİK. 264/2. maddesinde ihtiyati haciz uygulamasından sonra borçlunun ödeme emrine itiraz etmesi halinde bu itirazın hemen alacaklıya tebliğ olunacağı yazılıdır. Alacaklı tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içinde tetkik merciinden itirazın kaldırılmasını istemek zorundadır. Aksi takdirde İİK. 264/4. maddesi gereğince ihtiyati haciz hükümsüz kalır. Sorunuzda aynı dosya ve alacak dolayısı ile bir hitiyati haciz kararı alındığını ve uygulandığını daha sonra açılan ilamsız takibe itiraz edildiği belirtilmektedir. Daha sonra aynı dosya ve alacak için tekrar ve ikinci kez duran takipte ihtiyati haciz kararı alındığı belirtilmektedir. Burda asıl dikkat edilmesi gereken husus AYNI ALACAK İÇİN İKİ KEZ İHTİYATİ HACİZ KARARI ALINABİLİR Mİ . ALINAMAZ İSE NASIL VE NE ŞEKİLDE HANGİ MAHKEMEYE BAŞVURULACAĞINI DÜŞÜNMELİYİZ. Her ne kadar 12 HD. 12.2.1986 tarih E:712 K: 1549 sy. kararında belirtildiği gibi "AYNI BORÇ İÇİN BORÇLUSU HAKKINDA TAKİP YAPMIŞ OLAN ALACAKLININ AYNI BORÇ İÇİN MAHKEMEDEN İHTİYATİ HACİZ KARARI İSTEYEBİLECEĞİ VE MAHKEMENİN VERECEĞİ BU KARARIN UYGULANMASINA ENGEL BULUNMADIĞI " belrtilmekte ve yine borçlunun itirazı takibi durdursada , mahkemeden alınmış ve uygulanmış ihtiyati haciz kendiliğinden hükümsüz hale gelmez .Alacaklı İİK 264 / 2 yedi günlük süre içerisinde itirazın kaldırılmasına yada iptaline gider ve haksız çıkar ise o halde uygulanan ihtiyati haczin kaldırılması gerekir. İİK 264/2 ye göre ihtiyati haczin kalkıp kalkmadığı hususu İİK 363/1-2 ye göre bu hususda şikayet üzerine verilecek Tetkik merci kararları temyiz yolu açıktır. Bu açıklamalardan sonra ihtiyati haciz kararı kaldırılmadıkça alacaklının ihtiyati haciz kararını aldığı mahkemenin yargı çevresinde ki icra dairesinde takip talebinde bulunabileceği açıktır. KANATİMCE AŞAĞIDAKİ KARAR GİBİ DAHA ÖNCE HİÇ İHTİYATİ HACİZ TALEP EDİLMEMİŞ OLSAYDI TAKİP YAPILMASI ÜZERİNE İTİRAZ EDİLMESİ VE TAKİBİN DURMASI HALİNDE İHTİYATİ HACİZ KARARI ALINABİLİNİR. T.C. YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2005/9183 K. 2005/12547 T. 15.12.2005 • İHTİYATİ HACİZ ( Banka Tarafından Yapılan İlamsız Takibe Vaki İtiraz Üzerine Açılan İtirazın İptali Davası Derdest İken Bankanın Borçlular Hakkında İhtiyati Haciz Talebinde Bulunması ) • DERDEST DAVA ESNASINDA İHTİYATİ HACİZ TALEBİNDE BULUNULMASI ( Yasada Belirtilen İhtiyati Hacizin Koşullarının Gerçekleşmesi Durumunda Derdest Dava Olup Olmadığına Bakılmaksızın Haciz Talebinin Kabulünün Gerekmesi ) • BANKANIN İHTİYATİ HACİZ TALEBİ ( Banka Talebini Kredi Sözleşmeleri İhtarname Hesap Özetleri ve Borçlu Şirketin Mallarını Kaçırdığına Dair Gazete Küpürlerine Dayandırdığından Talebin Kabulünün Gerekmesi ) ÖZET : Alacak rehinle temin edilmemişse ve muaccel hale gelmişse alacaklı ihtiyati haciz isteyebilir. Alacak muaccel değilse aynı maddenin 2.fıkrasında öngörülen koşulların varlığı halinde ihtiyati haciz istenebilir. Borçluya karşı genel haciz yoluyla takip yapmış olan alacaklıların takip kesinleşmeden önce hakkının tehlikeye girmesi halinde ihtiyati haciz talep etmesine engel bulunmamaktadır. Davacı alacaklı vekili, ihtiyati haciz istemini kredi sözleşmeleri, ihtarname ve hesap özetleri ile gazete küpürlerine dayandırmıştır. Mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek ihtiyati haciz talebi yönünden bir karar verilmesi gerekir. DAVA : Taraflar arasındaki ihtiyati haciz talebinin incelenmesi sırasında kararda yazılı nedenlerden dolayı talebin REDDİNE yönelik olarak verilen kararın süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, Erev Tekstil A.Ş.nin müvekkili bankadan kredi kullandığını, diğer borçluların kredi sözleşmelerinin müteselsil kefili olduğunu, müvekkili bankanın 31.7.1997 tarihli sözleşme kapsamında 2.2.2005 tarihi itibariyle 22.835.677.94 YTL alacağı bulunduğunu, alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe davalıların 23.2.2005 tarihinde itiraz ettiğini, itirazın iptali için açılan davanın derdest olduğunu, borçluların taahhütlerinden kurtulmak amacıyla mallarını gizleme ve kaçırma eğilimleri içinde olduğunu, borçlu şirketlerin yetkilisi olan kişinin hileli işlemlerinin gazetelerde yer aldığını ileri sürerek borçluların mallarına ve alacaklarına ihtiyati haciz konulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece alacaklı banka tarafından borçlular aleyhine ilamsız icra takibine geçildiği, takibin itiraz üzerine durduğunu, alacağın çekişmeli hale geldiğini, alacağın yargılamayı gerektirdiği gerekçesiyle ihtiyati haciz talebinin REDDİNE karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. İhtiyati haczin koşulları İİK.nun 257. maddesinde düzenlenmiştir. Alacak rehinle temin edilmemişse ve muaccel hale gelmişse alacaklı ihtiyati haciz isteyebilir. Alacak muaccel değilse aynı maddenin 2.fıkrasında öngörülen koşulların varlığı halinde ihtiyati haciz istenebilir. Borçluya karşı genel haciz yoluyla takip yapmış olan alacaklıların takip kesinleşmeden önce hakkının tehlikeye girmesi halinde ihtiyati haciz talep etmesine engel bulunmamaktadır. Davacı alacaklı vekili, ihtiyati haciz istemini kredi sözleşmeleri, ihtarname ve hesap özetleri ile gazete küpürlerine dayandırmıştır. Mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek ihtiyati haciz talebi yönünden bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle hüküm tesisi isabetli görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 15.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi. FAKAT BİR KERE İHTİYATİ HACİZ KARARI ALINDIKTAN SONRA TAKİBE İTİRAZ ÜZERİNE VE TAKİBİN DURMASI ÜZERİNE İİK 264 /2 PROSÜDÜRÜ GEREĞİNCE İHTİYATİ HACİZ DEVAM EDECEĞİNDEN AYNI KONUDA VE AYNI ALACAK İÇİN İLK İHTİYATİ HACİZ HÜKMÜNÜ KANUNE DEVAM ETTİRDİĞİ SÜRECE TEKRAR İHTİYATİ HACİZ KARARI ALMAK MÜMKÜN DEĞİLDİR. BUNA İLİŞKİN YARGITAY KARARI MEVCUT İDİ FAKAT BULAMADIM. BU KARARI DAHA ÖNCE OKUMUŞTUM. AYNI ALACAK İÇİN İKİ KEZ İHTİYATİ HACİZ KARARI ALINAMAZ . İKİNCİ İHTİYATİ HACİZ KARARINI VEREN MAHKEMEYE AYNI ALACAK İÇİN İHTİYATİ HACİZ KARARI ALINDIĞI İÇİN İKİNCİ İHTİYATİ HACİZ KARARININ SEBEPLERİ BULUNMADIĞINDAN DOLAYI İİK 265 E GÖRE DAVA SÜRESİNİ KAÇIRMAMAK KAYDI İLE DAVA AÇILABİLECEĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM. Saygılarımı sunarım. Av.Erdal |
02-10-2006, 23:02 | #6 |
|
İşte benim de bu konuda aradığım nokta aynı alacak için ikinci ihtiyati haciz kararının alınamayacağı şeklinde bir içtihat bulabilirsem mesele çözülecetir. YArdımlarınız için tekar teşekkürler
|
02-10-2006, 23:07 | #7 |
|
Aynı alacak için iki değil, beş kez de ihtiyati haciz kararı alınabilir. Meğer ki bir önceki düşmüş veya hala geçerli olmasın
|
03-10-2006, 01:09 | #8 | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
|
|
03-10-2006, 20:02 | #9 |
|
Taşıt kredisi açan alacaklı banka,rehin yazısını bizzat kredi alana yani taşıt malikine vererek "git kardeşim bunu trafiğe işlet" diyor...buradaki bankanın düştüğü gülünç duruma ve kusura bakın elbette kurnaz olan kredi asıl borçlusu yani aracını kredi ile alan malik bankanın kendisine vermiş olduğu rehin yazısını trafiğe götürmeyip hemen aracı iyiniyetli üçüncü bir şahsa satıyor. Yani esasen borca konu taşıt sözleşmesinde banka kredi açtığı araç üzerine rehin tesis edemiyor, böylece araçta elden gidince şekli olarak kefil gözüken müvekkil açıkça mağdur edilmiş konumda banka görevlisi eğer rehin yazısını borçlunun bizzat kendisine değilde memur eliyle trafiğe işletseydi müvekkilimizin hukuki durumu bugün çok daha rahat bir konumda olacaktı, hepinize değerli bilgileriniz ve içtihatlarınız ve emeğiniz için teşekkür ederim.
|
03-10-2006, 21:51 | #10 |
|
Sayın Brusk, burada kefalet sözleşmesinin geçersiz hale gelmesi için bir yol açılamaz mı acaba?
Bankanın kusuru, korkunç bir ihmali davranışı var. Sorumlusu kefil olmamalı. Kefaletle ilgili hükümlere bakalım derim... |
04-10-2006, 18:47 | #11 |
|
Bankanın çok büyük bir ihmalinin lduğu kesin hatta bu dönemde çalışan müdür zararın yarısını biz ödeyelim kimse duymasın gibi bir teklif tea etmişti. SOnra Tayini çıktı gitti..vs
Ancak kefalette kefil kayıtsız ve şartsız bir şekilde asıl borçlunun borcunu temin etmeyi taahhüt ettiğinden bu sorumluluk çeşidi bizi zor durumda bırakıyor..bankaın bu kusurundan kaynaklanan sorumluluğu nasıl tazmin ettirebiliriz bilmiyorum.... |
04-10-2006, 21:13 | #12 | |||||||||||||||||||||||
|
************** KEFALET Karar Tarihi : 29.06.2000 Karar No : 6136 Karar Yılı : 2000 Esas No : 4704 Esas Yılı : 2000 Daire No : 11 Daire : HD ************** DAVA : Taraflar arasındaki davanın Mersin Asliye Ticaret Mahkemesince görülerek verilen 25.6.1999 tarih ve 1998/1328 - 1999/368 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi A. O. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü: KARAR : Davacı vekili, davalının dava dışı P. İnş. Ltd. Şti.nin müvekkil bankadan kullandığı kredinin müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğunu, 4.9.1997 tarihi itibariyle borç bakiyesinin 1.051.824.268,- TL. dava tarihine kadar işlemiş faizinin 1.287.432.576.- TL. ve BSMV'nin ise 64.371.628.- TL. olmak üzere 2.403.628.472.- TL. olduğunu ileri sürerek bu miktarın asıl alacağı %165 temerrüt faizi uygulanmak üzere davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, asıl borçlu şirket yerine kefil olan müvekkile doğrudan husumet yöneltilemeyeceğini, davacı bankanın kredi teminatı olarak rehin edilen araç üzerindeki rehini kaldırması nedeniyle borcun ve müvekkilin sorumluluğunun kalmadığını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre, bankaca araç üzerindeki rehnin kaldırılmış olmasına rağmen, kredi borcunun tamamen kapatılmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir. Davacı banka, 23.10.1996 tarihli Bireysel kredi borçlanma ve rehin sözleşmesi ile P. İnş. Ltd. Şti.ne kredi kullandırmış, borçluya ait 33 B 5920 plakalı aracı rehin almıştır. Davalı M. K.'da kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla imzalamıştır. Davacı banka, 30.4.1997 tarih 207 sayılı yazısı ile borcu kalmadığından rehin işleminin kaldırılması istemiş ve rehin kaldırılmıştır. BK.nun 500/1. maddesine göre alacaklı, kefaletten dolayı tahakkuk eden borcun temini için kefalet sözleşmesinden önce yada sonra elde ettiği her türlü teminatı kefillerin zararına olarak azaltmaması gerekir. Aksi halde teminatı azalttığı oranda kefile karşı sorumlu olur. Zira alacaklıya ödemede bulunulan borçlu teminatların kendisine verilmesini talep etmesi halinde o alacaklı bu teminatları kefile vermek zorundadır. (BK.499) somut olayda, davacı banka, kredi sözleşmesini ortadan kaldırarak, ödeme yapacak olan kefilin durumunu ağırlaştırmıştır. Bu durumda, banka azalan teminat oranında kefile başvurma hakkını yitirmiştir. Mahkemece, BK.nun 499. ve 500. maddeleri hükümleri gözetilerek bir karar verilmesi gerekir iken, yazılı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir. SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararının davalı yararına (BOZULMASINA), 29.6.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. ************** .: CopyRight by Sinerji A.Ş. :. |
04-10-2006, 21:19 | #13 |
|
Bir de buna bakalım:
Bankalar Kanunu: Madde 14 - 1. Denetlemeler sonucunda bu Kanuna ve bu Kanuna dayanılarak alınan kararlara ve yapılan düzenlemelere, bankacılık ilke ve teamüllerine aykırı ve bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek nitelikte işlemlerin tespit olunması halinde Kurum, sorumluları hakkında yapılacak cezai işlem saklı olmak üzere, vereceği süreler içinde söz konusu işlemlerin düzeltilmesi ve tekrarına meydan verilmemesi için gerekli tedbirlerin alınması hususunda ilgili bankayı uyarır. Banka, verilen süreler içinde Kurumca istenen tedbirleri almak ve aldığı tedbirleri Kuruma bildirmek zorundadır. İstenen tedbirlerin alınmaması veya bankanın emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek nitelikteki işlemlerin tekerrürü halinde Kurul, işlemlerin mahiyet ve önemine göre; a) Yönetim kurulu üyelerinin tamamını veya bir kısmını görevden alarak veya üye sayısını artırarak bu kurula üye atamak, b) Bankanın faaliyetlerini, faaliyet türleri itibariyle tüm teşkilatını veya gerekli görülecek şubelerini veya muhabirlerle ilişkilerini kapsayacak şekilde kısıtlamak, c) Bankanın mevduat sigortası primlerini yükseltmek veya kabul ettiği mevduatı yüzde yüz oranına kadar karşılığa tabi tutmak, da dahil olmak üzere, bankanın emin bir şekilde çalışmasına ve mevduat sahiplerinin korunmasına yönelik her türlü tedbiri almaya ve uygulamaya yetkilidir. Bu maddeye göre Bankalara atanacak yönetim kurulu üyelerinin ücretleri Kurulca tespit olunur ve Kurumdan karşılanır.(*9*) 2. (Değişik fıkra: 17/12/1999 - 4491/7 md.) a) Kurum, bir bankanın varlıklarının vade itibariyle taahhütlerini karşılayamadığını veya bu durumun gerçekleşmek üzere olduğunu veya likiditeye ilişkin düzenlemelere uymadığını tespit ettiği takdirde; bankadan, onaylayacağı bir plan dahilinde bu durumun düzeltilmesini isteyebileceği gibi uygun bir süre vererek; aa) Uzun vadeli veya duran değerlere yatırım yapılmaması, ab) İştirakler ve gayrimenkuller gibi duran değerlerin elden çıkarılması, da dahil olmak üzere, likiditenin güçlendirilmesi amacıyla, uygun göreceği her türlü tedbirin alınmasını isteyebilir. b) Kurum, bir bankanın özkaynaklarının sermaye yeterliliğine ilişkin düzenlemelere göre yetersiz kaldığını ya da bu durumun gerçekleşmek üzere olduğunu tespit ettiği takdirde; bankadan, onaylayacağı bir plan dahilinde, sermaye artırımı veya sermaye benzeri kaynak temin edilmesi suretiyle bu durumun düzeltilmesini isteyebileceği gibi, ba) Kar dağıtılmaması, yönetim kurulu üyeleri ile genel müdür ve yardımcılarına huzur hakkı, ikramiye, prim, ayni ve nakdi sosyal yardım ya da her ne ad altında olursa olsun verilen ek ödemelerin durdurulması, bb) Zarar doğurduğu tespit edilen faaliyetlerinin sınırlandırılması veya durdurulması, bc) Verimi düşük veya verimsiz varlıklarının elden çıkarılması, da dahil olmak üzere, özkaynakların güçlendirilmesi amacıyla, uygun göreceği her türlü tedbirin alınmasını isteyebilir. 3. (Değişik fıkra: 17/12/1999 - 4491/7 md.) Kurum, bir bankanın; a) Bu maddenin (2) numaralı fıkrası kapsamında alınması istenen tedbirleri kısmen ya da tamamen almadığını, bu tedbirlerin kısmen veya tamamen alınmış olmasına rağmen mali bünyesinin güçlendirilmesine imkan bulunmadığını ya da mali bünyesinin bu tedbirler alınsa dahi güçlendirilemeyecek derecede zayıflamış olduğunu, b) Yükümlülüklerini vadesinde yerine getiremediğini, c) Bu madde hükümlerinin uygulanmasında Kurulca belirlenecek değerleme esasları çerçevesinde yükümlülüklerinin toplam değerinin varlıklarının toplam değerini aştığını, d) Faaliyetine devamının mevduat sahiplerinin hakları ve mali sistemin güven ve istikrarı bakımından tehlike arzettiğini, Tespit ettiği takdirde, Kurul, en az beş üyesinin aynı yöndeki oyuyla alınan kararla temettü hariç ortaklık hakları ile bankanın yönetim ve denetimini Fona devretmeye veya bankacılık işlemleri yapma ve/veya mevduat kabul etme iznini kaldırmaya yetkilidir. 4. (Değişik fıkra: 17/12/1999 - 4491/7 md.) Kurum, bir bankanın yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakların, banka kaynaklarını bankanın emin şekilde çalışmasını tehlikeye düşürecek biçimde doğrudan veya dolaylı olarak kendi lehlerine kullandıklarını veya bankayı bu suretle zarara uğrattıklarını tespit ettiği takdirde Kurul, en az beş üyesinin aynı yöndeki oyuyla alınan kararla bunların temettü hariç ortaklık hakları ile bankanın yönetim ve denetimini Fona devretmeye yetkilidir. 5. (Değişik fıkra: 17/12/1999 - 4491/7 md.) a) Fon, (3) numaralı fıkra hükümlerine göre temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi kendisine devredilen bankanın devir tarihi itibariyle düzenlenecek bilançosunu esas almak suretiyle; aa) Uygun göreceği aktiflerini, teşkilatını ve aksine talebi olmayan personeli ile devir tarihi itibariyle mevduat toplamları en yüksek beş bankaca uygulanan faiz oranları ortalamasını geçmemek üzere işlemiş faizleriyle birlikte sigortaya tabi tasarruf mevduatını ve pasifte yer alan karşılık kalemlerini, kurulacak bir bankaya ya da mevcut bankalardan istekli olanlara devretmeye ve/veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin kaldırılmasını Kuruldan istemeye,(*) ab) Sigorta kapsamında bulunan mevduat tutarını aşmamak ve hisselerinin tamamına sahip olmak kaydıyla, sermayesine tekabül eden zararlarını devralmaya, ac) (Ek alt bend: 30/01/2002 - 4743 S.K../5. md.)(****) Devralınan zararlar sonucunda hisselerinin tamamına sahip olunamaması halinde, zararın ödenmiş sermaye tutarından düşülmesi suretiyle hesaplanacak sermaye esas alınmak üzere bulunacak hisse bedelinin Fon Kurulunca belirlenecek süre içinde banka hissedarlarına ödenmesi karşılığında hisselerini devralmaya,(*9*) Yetkilidir. Devralınan zararlara istinaden yapılacak ödemelerin karşılığını temsil eden hisseler başkaca bir işleme gerek kalmaksızın Fona intikal eder. Hakkında bu fıkranın (aa) alt bendi hükümleri uygulanan bankanın devredilen aktiflerinin toplamının devredilen pasiflerinin toplamını karşılamaması halinde aradaki fark Fon tarafından ödenir. Bu halde ve hakkında bu fıkranın (aa) alt bendi hükümleri uygulanan bankanın bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izninin kaldırılması durumunda bu Kanunun 16 ncı maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları uygulanmaz. Bu Kanunun 16 ve/veya 17 nci maddelerine göre iflas masaları kurulması halinde, Fon ödediği tutar kadar bunlara imtiyazlı alacaklı sıfatıyla iştirak eder. b) Fon, (4) numaralı fıkra hükümlerine göre temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi kendisine devredilen bankanın; ba) Anılan fıkrada belirtilen şekilde kullanılan kaynaklarının veya uğradığı zararın, vereceği süre içinde iade veya tazmin edilmesini ve hisselerin Kurulca uygun görülecek gerçek ve tüzel kişilere devredilmesini istemeye, bb) Yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortakları ile tüzel kişi ortaklarının sermayesinin yüzde onundan fazlasına sahip gerçek kişi hissedarlarından kendilerine, eşlerine ve velayet altındaki çocuklarına ait taşınmaz mal ve iştiraklerini, haczi caiz olan taşınır mal, hak ve alacaklarını ve menkul kıymetlerini ve her türlü kazanç ve gelirleri ve ayrıca bildirimden önceki iki yıl içinde ivazlı veya ivazsız olarak iktisap ettikleri veya devrettikleri taşınmaz mal, haczi caiz taşınır mal, hak, alacak ve menkul kıymetlerini gösterir birer mal beyannamesi vermelerini istemeye, bc) Yönetim ve denetimini doğrudan veya dolaylı olarak, tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarının malvarlıkları üzerine teminat aranmaksızın ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz kararları ile ilgililerin yurt dışına çıkmasına yasaklama dahil, alacaklıların menfaati için zorunlu olan her türlü muhafaza tedbirinin alınmasını ilgili mahkemeden istemeye, yetkilidir. Bu bent hükümlerine göre istenen mal beyannamesinin en geç yedi gün içinde Fona verilmesi zorunludur. Bu mal beyanının hüküm ve sonuçları hakkında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun ilgili hükümleri geçerlidir. Bu bent hükümleri çerçevesinde alınan tedbir ve haciz kararları, karar tarihinden itibaren altı ay içinde dava veya icra veya iflas takibine konu olmazsa kendiliğinden ortadan kalkar. Fonun ilgililer hakkında 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun Onbirinci Bap hükümlerine göre açacağı iptal davasında aciz vesikası şartı aranmaz. Bu maddenin (4) numaralı fıkrasında belirtilen şekilde kullanılan kaynaklar veya uğranılan zarar verilen süre içinde iade veya tazmin edilmediği takdirde bu zarar veya kullanılan kaynakların miktarına bakılmaksızın bu ortaklara ait hisseler Fona intikal eder. Bu kaynaklar veya uğranılan zarar, verilen süre içinde iade veya tazmin edilse dahi uğranılan zararın özkaynakları aştığının tespiti halinde ise bankanın hisselerinin tamamı başkaca bir işleme gerek kalmaksızın Fona intikal eder. c) (Değişik bend: 12/05/2001 - 4672/8. md.)(**) (Değişik cümle: 30/01/2002 - 4743 S.K../5. md.)(*****) Bu Kanun hükümlerine göre temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri Fona intikal eden bankaların, tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen bankaların iflas idarelerinin ve hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların Fon tarafından borçlarının ve/veya taahhütlerinin üstlenilmesi ve/veya alacaklarının devralınması halinde Fonun, üstlendiği borçlar ve/veya taahhütler ile devraldığı alacaklarla ilgili devir ve temlik sözleşmeleri, her türlü teminatın tesisi ve kaldırılması, sözleşmelerin bozulması, dava ve icra takipleri ile bu borçlar ve/veya alacaklar ve/veya taahhütlerle ilgili diğer her türlü işlemler ve bu işlemlerle ilgili düzenlenen kağıtlar, eğitime katkı payı hariç olmak üzere her türlü vergi, resim, harç, fonlar ve 2548 sayılı Cezaevleri ile Mahkeme Binaları İnşası Karşılığı Olarak Alınacak Harçlar ve Mahkumlara Ödettirilecek Yiyecek Bedelleri Hakkında Kanunun 1 inci maddesi hükmünden istisnadır. (Ek cümle: 12/12/2003 - 5020 S.K./19. md.) Borçlu tarafından ödenmesi gereken tahsil harcı dahil her türlü vergi, resim, harç ve masraflar Fon alacağından mahsup edilemez. (Ek iki cümle: 30/01/2002 - 4743 S.K../5. md.) Bu işlemlerden kaynaklanan döner sermaye ücreti ödenmez ve diğer kesintiler yapılmaz. Ayrıca, alacağa karşılık menkul veya gayrimenkul bir malın rızaen veya icraen Fon tarafından veya yönetim ve denetimleri veya hisseleri Fona intikal eden bankalar tarafından satın alınması halinde bu işlemlerle ilgili olarak tarafların ödemekle yükümlü olduğu vergi, resim, harç (eğitime katkı payı hariç) ve döner sermaye ücreti gibi mali yükümlülükler aranmaz. Bu bankalar ile tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen bankaların iflas idarelerinin ve Fonun, mahkeme ilamını alması ve tebliğe çıkartması işlemlerinde karşı tarafa yükletilmiş olan harcın ödenmiş olması ve her türlü ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve tehir-i icra taleplerinde teminat şartı aranmaz. Bu alacaklara ilişkin davalarda 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun seri muhakeme usulü hükümleri uygulanır.(*7*) (Ek parafraf: 12/12/2003 - 5020 S.K./19. md.) Bu Kanun hükümlerine göre temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri veya hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların, tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen müflis bankaların iflas idarelerinin ve Fonun, yukarıda belirtilen işlemler nedeniyle kendi aralarındaki ve/veya diğer gerçek ve tüzel kişilerle aralarındaki işlemler nedeniyle düzenlenen sözleşmeler, belgeler ve sair kağıtlar ile bunların değiştirilmesi, yenilenmesi, uzatılması, devredilmesi ya da yeni bir itfa planına bağlanması, alacakların teminatlandırılması, teminatların devir alınması, tarafların sulh ve/veya ibra olması ve/veya her ne nam altında olursa olsun herhangi bir işleme tabi tutulması nedeniyle düzenlenen kağıtlar ve/veya belgeler her türlü vergi, resim ve harçlar ile özel kanunları ile hükmolunan mali yükümlülüklerden müstesnadır. Bu hüküm üçüncü kişiler yönünden, Fonun ve/veya Fona intikal eden bir bankanın ve/veya tasfiyeleri Fon eliyle yürütülen müflis bankaların iflas idarelerinin alacaklarının tahsili ile ilgili işlemlere taraf olmaları halinde uygulanır. d) (Ek bend: 12/05/2001 - 4672/8. md.) Bankalar ile Fon ve bankaların iflas idareleri tarafından açılacak hukuk davalarına asliye ticaret mahkemesi tarafından bakılır. O yerde, birden fazla asliye ticaret mahkemesi bulunması halinde, bu davalar (1) ve (2) numaralı asliye ticaret mahkemesinde görülür.(*8*) (Ek bend: 12/05/2001 - 4672/8. md.) Bankalar ile Fon ve bankaların iflas idareleri tarafından muamele merkezi veya ikametgahı İstanbul İli sınırları içinde olan kişiler aleyhine açılacak hukuk davaları ile borçlular hakkında açılacak iflas davalarına İstanbul (1) ve (2) numaralı Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından bakılır. İflas davası açılması halinde, bu mahkeme, hakkında iflası istenen borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine borçlu aleyhine iflas davası açıldığını bildirir.(*8*) 6. (Ek fıkra: 17/12/1999 - 4491/7 md.) Fon, (5) numaralı fıkra hükümlerine göre hisseleri kendisine intikal eden bankanın; a) Gerektiğinde mali ve teknik yardım da sağlamak suretiyle, varlık ve yükümlülüklerini kısmen veya tamamen, mevcut bankalardan istekli olanlara ya da kurulacak bir bankaya devretmeye veya bankayı isteklisi bulunan başka bir bankayla birleştirmeye, b) Mali sistemde güven ve istikrarın sürdürülmesini teminen, Fon Kurulunca gerekli görülen hallerle sınırlı olmak üzere; mali bünyesinin güçlendirilmesi ve yeniden yapılandırılması için gerektiğinde sermayesini artırmaya, Merkez Bankasının görüşü alınmak suretiyle kanuni karşılık yükümlülüklerini cezai faizlerini de kaldırmak suretiyle ertelemeye veya düşürmeye, iştirak, gayrimenkul ve diğer aktiflerini satın almaya veya bunları teminat olarak alıp karşılığında avans vermeye ya da mevduat yapmaya, alacaklarını, zararlarını devralmaya, bu şekilde sahip olduğu aktifleri ve hisse senetlerini iskonto veya sair suretlerle üçüncü kişilere satmaya, banka kayıtlarına göre gerçek bir muameleye dayandığı tespit edilen doğmuş veya doğacak borçlarını garanti etmeye, her türlü alacak ve varlıkların nakde tahvilini kendisi sağlayabileceği gibi, yapacağı anlaşmalar çerçevesinde kamusal sermayeli olanlar da dahil olmak üzere diğer bankalar veya üçüncü kişiler aracılığıyla Fon nam ve hesabına bunları nakde tahvil ettirmeye,(***)(******)(*9*) c) (Ek bend: 30/01/2002 - 4743 S.K../5. md.) Hisselerinin üçüncü kişilere devredilmesine imkan bulunmaması halinde, (a) ve (b) bentlerindeki yetkileri yanında, bu fıkradaki sınırlamalarla bağlı olmaksızın, varlık ve yükümlülüklerini devralmaya ve/veya varlık ve yükümlülükleri ile ilgili her türlü işlemi yapmaya, Ve gerekli göreceği her türlü tedbiri almaya ya da banka hakkında (5) numaralı fıkranın (aa) alt bendi hükümlerini uygulamaya yetkilidir. Bu fıkra ve (5) numaralı fıkra hükümlerine göre yapılan devir işlemlerinde alacaklı ve borçluların rızası aranmaz. Fon bu fıkra ile kendisine verilmiş olan görevleri doğrudan veya Fonun sahip olduğu tüm hak, menfaat ve muafiyetlerden aynı şekilde yararlanan, kuruluşu ve sermaye artırımı 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri ile 23/02/1995 tarihli ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 29 uncu maddesi hükmünden muaf ve sermayesinin tamamına sahip olduğu kamu tüzel kişiliğini haiz bir şirket aracılığı ile de gerçekleştirebilir. (Ek fıkra: 30/01/2002 - 4743 S.K../5. md.) Fon, bu fıkra hükümlerine göre hisseleri kendisine intikal eden bankaların, ekonomik değeri olan iştirakleriyle ilgili olarak 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri uygulanmaksızın yapılacak sermaye artırımları da dahil olmak üzere, yeniden yapılandırma amacıyla Fon Kurulunca belirlenecek esas ve usuller çerçevesinde kaynak sağlamak da dahil gerekli her türlü tedbiri almaya yetkilidir.(*9*) 7. (Ek fıkra: 17/12/1999 - 4491/7 md.) Fon, bu madde hükümlerine göre temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimleri veya hisseleri kendisine intikal eden bankada, bankanın tüm varlıkları ile kayıt ve belgelerinin güvenliğini sağlamak üzere gerekli her türlü tedbiri almaya ve bu amaçla sınırlı olmak üzere kamu kurumlarının yardım ve desteğinden yararlanmaya yetkilidir. Fon, yapacağı anlaşmalar çerçevesinde bu desteği özel kuruluşlardan da sağlayabilir. Fon tarafından bu maddede yazılı tedbirlerin alınması amacıyla kurulacak bankanın kuruluşunda ve Fonca yapılan devir ve birleşme işlemlerinde bu Kanunun 7 nci maddesi, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümleri ile devir ve birleşmeye tabi tutulacak bankaların toplam aktiflerinin sektör içindeki paylarının %20’yi geçmemesi kaydıyla 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 7, 10 ve 11 inci maddeleri uygulanmaz, kuruluşa ilişkin karar Resmi Gazetede yayımlanır ve banka, Kurumun talebi üzerine Ticaret Siciline tescil edilir. Bu işlemler her türlü vergi, resim ve harçtan istisna tutulur. Bu madde hükümleri uyarınca kurulan bankaya geçici bir süreyle bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni verilir ve banka verilen izin süresi içinde bu Kanunun 7 ve 8 inci madde hükümleri uygulanmak suretiyle Fon tarafından Kurulca belirlenecek esas ve usuller dahilinde üçüncü kişilere devredilir. Verilen izin süresi içerisinde devir işleminin gerçekleştirilememesi halinde izin süresi Kurul tarafından uzatılabilir. Bankaya geçici bir süreyle verilen bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izni devir halinde sürekli hale getirilir. (5) numaralı fıkra hükümlerine göre Fona intikal eden hisseler bu Kanunun 7 ve 8 inci maddesindeki hükümleri uygulanmak suretiyle Fon tarafından Kurulca belirlenecek esas ve usuller dahilinde üçüncü kişilere devredilir. Hisseleri kısmen veya tamamen Fona ait olan bir bankanın hisselerinin üçüncü kişilere devir veya intikali halinde banka tarafından, bankanın eski ortakları, yöneticileri ve denetçileri hakkında açılmış olan dava ve takiplere Fon tarafından kanuni halef sıfatıyla kaldığı yerden devam olunur. Bu dava ve takipler sonucunda hükmolunacak tutarlar Fona ait olur. (Ek cümle: 30/01/2002 - 4743 S.K../5. md.) Bu bankaların başka bir bankaya devredilmesi ya da başka bir bankayla birleşmesi, hisselerinin üçüncü kişilere devredilmesi ya da tasfiyelerine karar verilmesi hallerinde, bu işlemlerin tamamlanmasını takip eden iki yıl içinde, bankanın sorumlulukları tespit edilen yönetim kurulu eski üyeleri ile eski denetçileri aleyhine, varsa ibralarının iptali ve işlemleri nedeniyle verdikleri zararın Fon adına tazmini istemiyle, Fon tarafından 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine istinaden dava açılabilir. Bu madde hükümleri uyarınca, bankaların hisselerinin veya temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimlerinin Fona devrine veya bankacılık işlemleri yapma ve mevduat kabul etme izinlerinin kaldırılmasına ilişkin Kurul kararları Resmi Gazetede yayımlanır. |
04-10-2006, 21:29 | #14 |
|
Ve Borçlar Kanunu m.100 (Muavin şahısların mesuliyeti)
Madde 100 - Bir borcun ifasını veya bir borçtan mütevellit bir hakkın kullanılmasını kendisi ile beraber yaşayan şahıslara veya maiyetinde çalışanlara velev kanuna muvafık surette tevdi eden kimse, bunların işlerini icra esnasında ika ettikleri zarardan dolayı diğer tarafa karşı mesuldür. Bunların fiilinden mütevellit mesuliyeti, evvelce iki taraf arasında yapılan bir mukavele tamamen veya kısmen bertaraf edebilir. Alacaklı, borçlunun hizmetinde ise veya mesuliyet hükümet tarafından imtiyaz suretiyle verilen bir sanatin icrasından tevellüt ediyorsa; borçlu mukavele ile ancak hafif bir kusurdan mütevellit mesuliyetten kendisini beri kılabilir. |
04-10-2006, 21:33 | #15 |
|
HG 00, E: 1994/11-178, K: 1994/000398, Tarih: 15.06.1994
[*]3182 s. -mülga- Bankalar K. m. 4, 13/2[*]ALACAK DAVASI[*]KUSUR SORUMLULUĞU[*]SEBEP SORUMLULUĞU[*]OBJEKTİF ÖZEN BORCU[*]ADAM ÇALIŞTIRANIN SORUMLULUĞU Davalı banka, adam çalıştıran sıfatı ile de sorumludur. Adam çalıştıranın sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olmayıp, olağan sebep sorumluluğudur. Burada yasa; adam çalıştırana genel nitelikte objektif bir özen yükümlülüğü, bir gözetim ödevi yüklemiştir. Adam çalıştıranın sorumluluğu kendisinin veya emrinde çalışan yardımcı kişinin kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın, kusurdan bağımsız olarak doğmaktadır. Sorumluluğun doğması için objektif özen yükümlülüğünün ihlaliyle meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağının bulunması yeterlidir. Adam çalıştıran, görülecek işe uygun fikri, mesleki bilgi ve yeteneklere sahip bir kişi seçmekle yükümlüdür. Davalı bankanın, adam çalıştıran sıfatıyla sorumluluktan kurtulabilmesi için, gerekli özeni göstermiş olması halinde de zararın gerçekleşeceğini kanıtlaması gerekir. O halde BK.nun 100. maddesi doğrultusunda bir kurtuluş kanıtı getirememiştir. Birer güven kurumu olan bankalar, aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle korumak zorundadır. Objektif özen borcunun gereği olarak hafif kusurlardan dahi sorumludurlar. (818 s. BK. m. 99/2, 100/2, 306, 307, 372/1) (6762 s. TTK. m. 724) Taraflar arasındaki "alacak" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; (İstanbul Üçüncü Asliye Ticaret Mahkemesi)’nce davanın reddine dair verilen 3.7.1991 gün ve 1989/1189- 1991/561 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesinin 3.12.1992 gün ve 6005-11059 sayılı ilamı ile; (...Davacının 2.5.1989 tarihli ödeme talimatı miktar olarak büyük bir rakam ihtiva ettiğinden davacıyı bizzat görmeden ve bir noter işlemine dayanmayan özel bir yazıya güvenerek ödeme yaptığı için davalı bankanın kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Ancak diğer davalı kişiye hesap numarasını, pasaport numarasını vesair lüzumlu bilgileri vermek suretiyle paranın çekilmesinde davacının da müterafik kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Mahkemece bu cihet gözönünde tutulup tarafların kusur dereceleri takdir edilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu cihetin gözden kaçırılması doğru görülmemiştir. Kabule göre, davacı tarafından yatırılan (398.000) lira bilirkişi masrafının davacı aleyhine karara bağlanması da doğru değildir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Temyiz eden : Davacı vekili Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: 3182 sayılı Bankalar Yasasının 4. maddesinde; "bankaların, ancak Bankalar Kurulunun izni ile kurulabileceği" vurgulanmış, aynı Yasanın 13. maddesinde, bankalar dışında hiçbir gerçek ve tüzel kişinin mevduat kabul edemiyeceği ve bankacılık işlemi yapamayacağı açıklanmıştır. Keza, Yasanın, 13/2. maddesinde yazılı ve sözlü olarak veya herhangi bir şekilde, halka duyurulmak suretiyle, faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığında istendiğinde veya belli bir vadede de aynı veya misli olarak iade edilmek üzere para alınmasının mevduat kabulü sayılacağı belirtilmiştir. Hükümet halka güven vermek ve halkın parasının bankalarca değerlendirilebilmesi için tasarruf mevduatı ve tasarruf mevduatı niteliği haiz döviz tevdiat hesaplarının, belli bir kesiminin ve son kez 5 Mayıs 1994 gün ve Resmi Gazete’nin mükerrer 21925 sayılı nüshasında yayınlanan Hükümet Kararnamesi ile de mevduatın tamamının tasarruf mevduatı sigortasına tabi bulunduğunu açıklamıştır. Bu hükümlerden çıkan sonuca göre, Türkiye’de Bankalar Hükümetçe imtiyaz suretiyle verilen bir işi yapan müesseselerdir. O halde Bankalar, BK.nun 99/2. maddesine tabi kuruluşlardır. Kural olarak BK.nun 100/2 ve 3. maddeleri uyarınca akdi sorumlulukta, sorumsuzluk sözleşmesi yapmak mümkün ise de, BK.nun 99/1. maddesi gereğince ağır kusur halinde baştan (iptidaen) sorumluktan kurtulma şartı geçersiz olup, sorumluluktan kurtulma şartının ancak hafif kusur halinde geçerli olduğu benimsenmiş ve aynı maddenin 2. fıkrası, Hükümet tarafından imtiyaz suretiyle verilmiş bir sanatı icra eden kuruluşlar yönünden hafif kusur halinde dahi sorumluluktan kurtulma şartının mutlak olarak kabul edilemeyeceği kararlaştırılmıştır. O halde mahkemenin kabulünün aksine taraflar arasındaki taahhütnamenin 14. maddesinin, bankanın sorumluluğunu ortadan kaldırdığı biçiminde yorumlanamayacağı açık bir gerçektir. Diğer taraftan, yukarıda açıklandığı gibi Bankalar, yazılı ve sözlü duyurularla halktan faiz veya ivaz karşılığında topladıkları paraları Türk ekonomisinin güçlenmesi doğrultusunda değerlendiren ve aynı zamanda bu mevduatlardan para kazanan kuruluşlardır. Bankalar kendilerine yatırılan paraları mudilere istendiğinde veya belli bir vadede aynı veya misli olarak iade etmekle yükümlüdürler. Bu tanımlamaya göre mevduat ödünç (karz) ile usulsüz tevdi sözleşmelerinin niteliklerini taşıyan kendine özgü bir sözleşmedir. Bunun sonucu olarak mevduatın niteliğine uygun düştüğü oranda karz (ödünç) veya usulsüz tevdi hükümlerinin kıyasen uygulanması gerekir. BK.nun 306 ve 307. maddeleri uyarınca ödünç alan, akdin sonunda ödünç verilen parayı iade ve eğer kararlaştırılmışsa faizi ile iadeye mecburdur. Aynı Yasanın 372/1. madde uyarınca usulsüz tevdide paranın nef’i ve hasarı mutlak şekilde müstevdaa (saklayana) geçtiği için ayrıca açıklamaya gerek kalmadan saklayan bu parayı kendi yararına kullanabilir. Ancak mudiinin istediği zamanda iade ile yükümlüdür. Bankalar türlü bahanelerle yararlandıkları bu mevduatı mudilere iadeden kaçınamazlar. Nitekim yasa koyucu, birer güven kurumu olan Bankaların bazı sorumluluğunu kusursuz sorumluluk olarak vasıflandırmıştır. TTK.nun 724. maddesi sahte ve tahrif edilmiş çekin ödenmiş olmasından doğan zararın, muhatap bankaya ait olacağını hükme bağlamış, sahteciliğin inandırıcı olup olmadığını, iğfal kabiliyeti bulunup bulunmadığını kanuni unsurlar arasında saymamıştır. Ayrıca davalı Banka, adam çalıştıran sıfatı ile de sorumludur. Bilindiği gibi adam çalıştıranın sorumluluğu bir kusur sorumluluğu olmayıp, olağan sebep sorumluluğudur. Burada yasa adam çalıştırana genel nitelikte objektif bir özen yükümlülüğü, bir gözetim ödevi yüklemiştir. Adam çalıştıranın sorumluluğu kendisinin veya emrinde çalışan yardımcı kişinin kusurlu olup olmamasına bakılmaksızın, kusurdan bağımsız olarak doğmaktadır. Sorumluluğun doğması için objektif özen yükümlülüğünün ihlaliyle meydana gelen zarar arasında, uygun illiyet bağının bulunması yeterli kabul edilmiştir. Adam çalıştıranın, görülecek işe uygun fikri, mesleki bilgi ve yeteneklere sahip bir kişi seçmekle yükümlüdür. Seçeceği yardımcı kişinin göreceği iş için vasıflı, yeterli eğitim görmüş, yeni bilgi, yöntem ve tekniği, özümsemiş ve izlemiş olmasını arayacaktır (Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Prof.Fikret Eren, Cilt:2-4 bası, sh. 160). Banka benim çalıştırdığım kişi gözü ile imzaları karşılaştırdı, sahte imza asıl imzaya çok benziyordu onun için kendisi yanılmıştır diyerek sorumluluktan kurtulamaz. Banka, tabi ki, bir grojoloji uzmanını istihdam etmeyecektir ancak çekildiği tarih itibariyle dahi yüksek meblağ içeren bir paranın talimat ile istenmesi halinde dışardan bir uzmanın yardımına pekala başvurabileceği gibi, mudiye telefon, faks vs. ile durumu duyurmak suretiyle basiretli bir tacir gibi sahteciliği önleyici tedbirlere başvurabilirdi. Bu en basit tedbirlere başvurmaması Bankanın objektif özen görevini açıkça kötüye kullandığını kanıtlayan deliller olarak görülmelidir. Davalı bankanın, adam çalıştıran sıfatıyla sorumluluktan kurtulabilmesi için, gerekli özeni göstermiş olması halinde zararın gerçekleşeceğini ispat etmesi icap eder. Somut olayda, davalı banka, davacı ile dava dışı "M.A."nın Bankayı dolandırmak amacıyla iş ve gönül birliği yaptıklarını ne iddia etmiş, ne de bu konuda bir kanıt ibraz edebilmiştir. O halde BK. 100. madde doğrultusunda bir kurtuluş kanıtı getirememiştir. Özet olarak denilebilir ki, birer itimat kurumları olan bankalar, aldıkları mevduatları sahtecilere karşı özenle korumak zorundadırlar. Bu konuda objektif özen borcunun gereği olarak hafif kusurlarından dahi sorumludurlar. Bu kurallar dikkate alındığında Özel Dairenin bozma kararı doğru olup mahkemenin direnme hükmüne gerekçe yaptığı hususlar kurtuluş karinesi olarak kabul edilemeyeceğinden bu direnme kararı bozulmalıdır. SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince (BOZULMASINA), istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 15.6.1994 gününde, oyçokluğu ile karar verildi. Kaynak=YKD. Nisan-1995 s: 530 |
04-10-2006, 21:42 | #16 |
|
Sayın Sehper Harikasınız vallahi çok teşekkür ederim, işlerinizde başarılar dilerim
|
05-10-2006, 01:36 | #17 |
|
Sn. Brusk,
Olayınızda özellikli durum kefalet sözleşmesinden kaynaklanan bir uyuşmazlık olması. Kefil olarak rehinle temin edilmiş bir borç oluşuna güvenerek kefil oluyoruz ve banka rehni ihmali davranışı nedeniyle zail ediyor. Biz eğer rehinle temin edilmiş olmadığını bilsek kefil olur muyduk? Sorusu bizi haklı çıkartacak nokta değil midir? Olayda muavin şahısların mesuliyetine gidebilmemiz için bir sebep yok bence.. Sunulan karardaki olay bankanın mudisiyle arasındaki ilişkiden kaynaklanan özen yükümlülüğü ihmali neticesinde oluşmuş bir zarar. Bizim durumumuzda ise kefiliz ve banka ile aramızda kefalet sözleşmesi dışında bir başka ilişki yok. (En azından bu olay nedeniyle) Olaya uygulanacak hükümler açıkça kefalet hükümleridir.. Diye düşünüyorum. |
05-10-2006, 03:33 | #18 |
|
Bu tartışmayı yazıcıdan çıkartıp bir dosyada saklıyorum. Mükemmel bir tartışma olmuş..
Belge olarak bilgisayara da kaydediyorum |
05-10-2006, 18:11 | #19 |
|
evet sayın bencede çok ilginç bir noktaya geldi konumuz bende bunu dosyalayıp munafaza edceğim emeği geçenlerede teşekkür ederim.
|
22-09-2008, 12:22 | #20 |
|
arkadaşlar hukuki durum aynı fakat olayımız biraz farklı. biz kesinleşmemiş mahkeme ilamına dayanarak tedbir nafakası alacağı için ilamsız icra takibinde bulunduk. borçlunun borca itiraz etmesi nedeniyle de takip durmuş durumda. açmış olduumuz itirazın iptaki davası da derdest durumda ve fakat ilk duruşması henüz yapılmadı. burada bu aşamada borçlu hakkında ihtiyati haciz kararı almakta bir sorun yok. fakat ihtiyati haciz isteyeceğimiz miktar sadece asıl alacak miktarımı olacak yoksa başlatmış olduğumuz icra takibindeki asıl alacak ve işlemiş faizi ile birlikte yekün teşkil eden toplam alacak miktarı üzerinden mi ihtiyati haciz kararı alınacak. bu hususta tereddütlerim var. ilgilenirseniz sevinirim. herkese iyi çalışmalar.
|
05-12-2014, 13:29 | #21 |
|
• ‘’Somut olayda, ihtiyati hacze konu çek nedeniyle açılan menfi tespit davasında ihtiyati tedbir kararı verildiği gerekçesiyle ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına karar verilmiş ise de, İİK'nun 265 inci maddesindeki düzenleme dikkate alındığında, ihtiyati hacze konu senet nedeniyle verilen tedbir kararı ihtiyati hacze engel olmadığı gibi, itiraz sebebi olarak DA DÜZENLENMEMİŞTİR. Buna göre, mahkemece ihtiyati hacze konu çek sebebiyle ihtiyati tedbir kararı verildiği gerekçesiyle daha önce verilmiş olan ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bozulmasına karar VERMEK GEREKMİŞTİR. (Yargıtay 11. HD. 2013/9236 E. 2013/13227 K. 25.06.2013)’’
|
05-12-2014, 13:30 | #22 |
|
• Mahkemece ihtiyati hacze konu bedelle ilgili menfi tesbit davası açıldığını, ihtilaf konusu bedel için ihtiyati haciz kararı verilemeyeceği gerekçesiyle ihtiyati haczin kaldırılmasına karar verilmiş,hüküm alacaklı vekilince temyiz edilmiştir.
İİK.nun 265. maddesinde ihtiyati hacze itiraz nedenleri düzenlenmiştir. Hükme göre borçlu ihtiyati haczin dayandığı sebeplere, mahkemenin yetkisine ve teminata karşı itiraz edebilir. Borçlu vekilinin itirazı belirtilen sebeplerin dışında alacağın kendisini ilgilendiren itirazları içermektedir. Bu itirazların dayandığı sebeplerin haklı olup olmadığı yargılama sonucunda belirlenebileceğinden itirazın kaldırılması talebinin kaldırılması isabetli değildir. Mahkemece bu yönler gözetilmeden ihtiyati hacze konu bedelle ilgili menfi tesbit davası açıldığı gerekçesiyle ihtiyati haczin kaldırılmasına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir. (HD 19, E: 2004/012608, K: 2005/000615, Tarih: 03.02.2005) |
05-12-2014, 13:30 | #23 |
|
• ‘’İİK.'nın 265 inci maddesinde ihtiyati haciz kararına itiraz sebepleri tahdidi olarak hüküm altına alınmış olup somut olayda ileri sürülen itiraz sebepleri madde metninde yer verilen sebeplerden olmayıp mahkemece itirazın reddi gerekirken ihtiyati haciz kararının itiraz eden borçlu yönünden kaldırılmasına karar verilmesi DOĞRU GÖRÜLMEMİŞTİR.(Yargıtay 11. HD. 2014/444 E. 2014/1336 K. 22.01.2014)''
|
20-04-2015, 15:18 | #24 |
|
sayın meslektaşlarım. mübvekkile ilamsız icra takibi yapıldı itiraz ederek takibi durdurduk. alacaklı daha sonra ihtiyati haciz kararı alarak müvekkilin evine icraya geliyor. takip durduktan sonra ihtiyati haciz kararı almak mümkün mü? ihtiyati hacize itiraz nereye yapılıyor İTM mi asliye mahkemesi mi?
|
23-05-2016, 20:30 | #25 |
|
hayırlı akşamlar değerli meslektaşlarım;
benim şöyle bir sıkıntım var ve acil yardımınıza ihtiyacım var. Müvekkil aleyhine ihtiyati haciz kararı verilmiştir ve müvekkilin dükkanına hacze geldiklerinde 12bin çek borcuna karşılık kasa haczi ile 16.000 TL ve araç içinde haciz ve yakalama çıkartılmıştır. Aracıda otoparka çekilmiştir. ben ihtiyati hacze itirazda bulundum. itirazıma yönelik duruşma günü verildi. Eğer ki yarın ki duruşma da ihtiyati haciz kararı alacaklı aleyhine reddedilirse ben gerekçeli kararı sunmadan duruşma tutanağı ile icra dosyasına sunarsam teminat alınan kasadaki para iadesi ile aracın yakalamasını ve iadesini kaldırabilir miyim? |
04-06-2018, 14:10 | #26 |
|
Bir soru da benden; ilamsız takip yapılıyor, borçlu itiraz ediyor, alacaklı da itirazın iptali davası açıyor. Ama dava dilekçesinde "takibin devamı yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini" istiyor. Böyle birşey mümkün olabilir mi ? İtirazın takibi durdurması amir hüküm değil midir ? Tedbirle takip devam edecekse ben ne anladım bu düzenlemeden ? Örnek karar paylaşabilecek olan varsa çok makbule geçer.
|
Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk) | |
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Yanıt | Son Mesaj |
Kararlı Bir Davada İhtiyati Tedbirle Haciz ??? | Av.Ayse E. | Meslektaşların Soruları | 6 | 09-10-2006 15:06 |
İhtiyati Tedbir Ve Haciz | ali | Hukuk Sohbetleri | 3 | 01-05-2004 17:07 |
Takipten Sonra İhtiyati Haciz Mümkün Mü? | hukukcu | Meslektaşların Soruları | 1 | 20-03-2002 18:27 |
İhtiyati Haciz Nedeniyle Hazineye Karşı Tazminat | saime erdoğan | Meslektaşların Soruları | 1 | 15-03-2002 00:46 |
İhtiyati Haciz Sırasında Alınan Tahsilat | ozgur | Hukuk Soruları Arşivi | 2 | 27-02-2002 04:32 |
Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir. |