Ana Sayfa
Kavram Arama : THS Google   |   Forum İçi Arama  

Üye İsmi
Şifre

Meslektaşların Soruları Hukukçu meslektaşların hukuki nitelikte sorularını birbirlerine yöneltecekleri mesleki yardımlaşma forumu. SADECE hukuk fakültesi mezunları ile hukuk profesyonellerinin (bilirkişi, icra müdürü vb.) yazışmasına açıktır. [Yeni Soru Sorun]

YÜksek Lİsans Tezİ İÇİn Yardim

Yanıt
Konuyu Değerlendirin Konu İçinde Arama Konu Araçları  
Old 02-03-2009, 13:19   #1
Av.Mustafa Çiçek

 
Varsayılan YÜksek Lİsans Tezİ İÇİn Yardim

Değerli Meslektaşlarım İ.Ü Adli Tıp Enstitüsü Sosyal Bilimlar Anabilim dalında 14 yıl aradan sonra yüksek lisans tezimi son aftan faydalanarak bitirmeye karar verdim.
Tez konum TCK 50. maddesinde bahsedilen "Kısa süreli hapis cezalarına seçenek yaptırımlar". Bu konuda bana kaynak ve önemlisi bu konuda elinizde olan mahkeme kararlarını gönderen meslektaklaşlarıma şimdiden teşekkür ederim.

Ayrıca bu konuda başka önerileriniz varsa ona da açığım. Yine tez kapsamında hakim savcı ve avukatlara yönelik anket çalışması yapılacaktır, bu ankette yer alması gerektiğini düşündüğünüz sorularıda bildirirseniz önce bir meslektaşınıza daha sonra da bilime katkıda bulunmuş olacaksınız. Şimdiden teşekkürler
Av. Mustafa ÇİÇEK
Old 02-03-2009, 14:46   #2
Av.Özlem PEKSÜSLÜ

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas: 2006/11-301
Karar: 2006/296
Tarih: 12.12.2006
KARAR METNİ:
YARGITAY KARARI
Sahtecilik suçundan sanığın, 5237 s. Kanunun 204/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, tutuklulukta ve gözaltında geçirdiği sürenin 63. madde uyarınca cezasından mahsubuna, 51. madde gereğince cezasının ertelenmesine, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca 2 yıl süre ile yükümlülük belirlenmeden denetim süresi altında bulundurulmasına, hakkında 5237 s. TCY'nın 53. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına, pasaportun delil olarak dosyada muhafazasına ait Antalya 9. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.05.2006 tarih ve 406-390 s. hüküm, yasayoluna başvurulmaksızın kesinleşmiştir.
Adalet Bakanınca kanun yararına bozma isteminde bulunulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 12.10.2006 tarih ve 5714-8064 sayı ile;
"….5237 s. Türk Ceza Yasasının 53. maddesi 3. fıkrası 1. cümlesinde; hapis cezası ertelenen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerinden yoksun bırakılamayacağı, 2. cümlesinde de 53. maddenin 1. fıkrasının (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebileceği hükmüne yer verildiği gözetilmeden infazı kısıtlar biçimde sanık hakkında 53. maddenin tümüyle uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi isabetsiz olup, kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarnamedeki düşünce yerinde bulunduğundan Antalya 9. Asliye Ceza Mahkemesinin 4.5.2006 tarih ve 2006/406-390 s. kararının CMK.nun 309. maddesi uyarınca aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulmasına" karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 22.11.2006 tarih ve 180164 sayı ile;
Güvenlik tedbirlerinde, kazanılmış haktan bahsedilemez. Bu sebeple 5237 s. TCY'nın 53. maddesinin bütünüyle uygulanmamasına karar verilmesi hükümlü açısından kazanılmış hak doğurmaz. Aleyhe bozma yasağı bu tür durumlarda söz konusu olamaz. CGK.nun 19.09.2006 tarih ve 8/199-188 s. kararında da belirtildiği üzere, 5271 s. CMY'nın 309. maddesince kanun yararına bozma hallerinde aleyhe değiştirme yasağının ceza ile sınırlı tutuluşu karşısında, bozmanın aleyhe sonuç doğurup doğurmaması da herhangi bir önem taşımamaktadır, gerekçeleriyle itiraz yasayoluna başvurularak, Özel Daire bozma kararından "aleyhe sonuç doğurmamak üzere" ibaresinin çıkarılmasına karar verilmesi, isteminde bulunulmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, 5237 s. Kanunun 53. maddesinin tümüyle uygulanmasına yer olmadığına ait kararın olağanüstü yasayolu olan kanun yararını bozma istemi üzerine bozulmasında, 53. maddenin uygulanmamasına karar verilmesinin hükümlü açısından aleyhe bozma yasağı kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, başka bir anlatımla bu hususun hükümlü açısından kazanılmış hakka konu olup olamayacağı noktasında toplanmaktadır.
"Reformatio in pejus" olarak adlandırılan ve doktrinde "cezayı aleyhe değiştirmeme ilkesi" veya "aleyhte düzeltme yasağı" gibi kavramlarla ifade edilen ilkenin amacı; hükmün aleyhe de bozulabileceğini düşünen sanığın, bazı olaylarda Yargıtay'a başvurmaktan çekinmesinin önüne geçmek, kanun yoluna başvurma hakkını daha özgürce kullanabilmesini sağlamaktır.
Bu kural, 5252 s. Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlüğünü koruyan 1412 s. Kanunun 326. maddesinin 4. fıkrasında "Hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz." biçiminde ifade edilmiş, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.09.2006 tarih ve 199-188 s. kararında da aleyhe değiştirmeme yasağının "ceza" ile sınırlı tutulduğu, güvenlik tedbirleri yönünden aleyhe sonuç doğurup doğurmamasının herhangi bir önem taşımayacağı vurgulanmıştır.
Bu biçimde aleyhe değiştirmeme yasağının ceza ile sınırlı olduğunun saptanmasından sonra, 5271 s. Kanunun yaptırım sisteminin değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1 Haziran 2005 gününde yürürlüğe giren 5237 s. Yasada "cürüm-kabahat", "asli-fer'i" ceza ayrımı kaldırılarak, yaptırım olarak cezalar ve güvenlik tedbirlerine yer verilmiştir.
5237 s. TCY'nın "Birinci Kitap", "Üçüncü Kısım", "Birinci Bölüm", 45 ila 60. maddelerinde; suç karşılığı olarak uygulanabilecek yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbirleri olarak belirlenmiş, bir kısım kabahatlerin ceza kanunundan çıkarılması, bir kısım kabahatlerin de suç olarak düzenlenmesi nedeniyle, ağır ve hafif hapis ile ağır ve hafif para cezası ayrımı kaldırılarak, ceza olarak yalnızca hapis ve adli para cezası öngörülmüş, hapis cezası da süresi ve infaz koşulları dikkate alınmak suretiyle, ağırlaştırılmış müebbet, müebbet ve süreli hapis cezası biçiminde üçlü bir ayrıma tabi tutulmuş, ayrıca süreli hapis cezası da kısa ve uzun süreli olmak üzere ikili bir ayrıma tabi tutularak kısa süreli hapis cezası yerine uygulanabilecek seçenek yaptırımlara yer verilmiştir.
5237 s. TCY'nın 2. maddesinde güvenlik tedbirleri yönünden de yasallık ilkesinin geçerli olduğu vurgulandıktan sonra, "Birinci Kitap", "Üçüncü Kısım", "İkinci Bölüm" de, "Güvenlik Tedbirleri" düzenlenmiş, 53. maddede "Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma", 54. maddede "Eşya müsaderesi", 55. maddede "Kazanç müsaderesi", 56. maddede "Çocuklara özgü güvenlik tedbirleri," 57. maddede "Akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri," 59. maddede "Sınır dışı edilme" ve 60. maddede "Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri" ile ilgili düzenlemelere yer verilmiştir. Kuşkusuz güvenlik tedbirleri anılan maddelerde sayılanlarla da sınırlı olmayıp, özel yasalarda da, yasallık ilkesine uyulmak koşuluyla farklı güvenlik tedbirlerine yer verilmesi olanaklıdır.
5237 s. Kanunun 53. maddesinde;
"(1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin yasal sonucu olarak;
a- Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tabi tüm memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b- Seçme ve seçilme ehliyetinden ve sair siyasi hakları kullanmaktan,
c- Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ilişkin bir hizmette bulunmaktan,
d- Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e- Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
Yoksun bırakılır.
(2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
(3) Mahkum olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkum olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir.
(4) ….
(5) …
(6) …." şeklindeki hüküm ile, hak mahrumiyetleri ve kısıtlılıklar güvenlik tedbiri olarak tek bir madde altında toplanmıştır.
5237 s. TCY'sının 53. maddesindeki hak yoksunlukları kural olarak hapis cezasının infazı ile sınırlandırılmış, infaz tamamlanmakla, herhangi bir yargı kararına gerek olmaksızın, bu hak yoksunluklarının kendiliğinden ortadan kalkacağı öngörülmüş ancak, aynı maddenin 5. fıkrasındaki düzenleme uyarınca, 1. fıkrada sayılan hak ve yetkilerin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlarda, infazın sona ermesinden sonra da, kararda ayrıca hükmedilmesi koşuluyla, hak yoksunluğunun bir süre daha devam etmesi sağlanmıştır. Yine maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkum olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlü hakkında 1. fıkranın (c) bendinde yer alan kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerinin kullanılmasına ait yasaklama hükümü uygulanamayacak, ayrıca cezası ertelenen hükümlü hakkında, 1. fıkranın e bendindeki hak yoksunluğunun uygulanmamasına da karar verilebilecek, ancak kısa süreli hapis cezası ertelenenler ile suçu işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış kişiler hakkında, 1. fıkradaki hak yoksunluğuna hiçbir biçimde karar verilemeyecektir.
Görüldüğü gibi "Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma" başlığı altında yeni sistemde güvenlik tedbiri olarak düzenlenmiş bulunan ve mahkumiyetin kanuni sonucu olan bu hak mahrumiyetleri, mahkumiyetin doğal sonucu olduğundan, kararda gösterilmemiş olsa bile hükümlü açısından kazanılmış hakka konu olamazlar, bir başka anlatımla aleyhe bozma yasağı kapsamında değerlendirilemezler.
Aleyhe düzeltme yasağı (kazanılmış hak) ve 5237 s. Yasadaki güvenlik tedbirlerinin kapsamı bu biçimde belirlendikten sonra, olağanüstü bir yasayolu olan kanun yararına bozma kurumu üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır.
Öğretide "olağanüstü temyiz" olarak adlandırılan bu olağanüstü kanun yolunun koşulları ve sonuçları "kanun yararına bozma" adı ile 5271 s. CYY'nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 s. Kanunun 309. maddesi uyarınca, hakim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya yargılama hukukuna ait hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, kanuni nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtayca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse istek reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ait karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bozma nedenleri;
5271 s. Kanunun 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ait ise, 309. maddenin 4.fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu durumda yargılamanın tekrarlanması yasağına ait kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda, lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkumiyete ait hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ait olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hakim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu durumda verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkumiyet dışındaki sair hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, "tekriri muhakeme" yasağı sebebiyle yasa yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4 üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu durumda de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, Yerel Mahkemece cezası ertelenen hükümlü hakkında 5237 s. Kanunun 53. maddesinin hatalı bir değerlendirme ile uygulanmamasına karar verilmiş ise de; hükümdeki kanuna aykırılık ceza ile ilgili olmayıp güvenlik tedbiri ile ilgili olduğundan, gerek olağan yasayolu denetiminde gerekse olağanüstü yasayolu denetiminde aleyhe bozma yasağı kapsamına konu olamayacaktır. Ancak, Özel Daire ilamından "aleyhe sonuç doğurmamak üzere ibaresinin çıkartılması, 53. maddenin 1. fıkrasının (c) bendi ve (e) bendindeki haklardan yoksunluğu da sonuçlayabilecektir. Her ne kadar 53. maddenin 1. fıkrasının (e) bendinin cezası ertelenenler hakkında uygulanıp uygulanmayacağı, mahkemenin takdirinde ise de, mahkemece maddenin tamamen uygulanmaması yönündeki iradesi (e) fıkrası hükmünün de uygulanmamasını içereceğinden, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçe ile kabulüne Özel Daire ilamının kaldırılmasına" "hükümlü hakkında 5237 s. Kanunun 53. maddesinin 1. fıkrasının (c) ve (e) bentleri hükümlerinin uygulanmamasına" karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan kurul üyeleri, 53. madde konusunda mahkemece bir karar verilmemesi halinde bu husus infazda nazara alınacağından kazanılmış hakka konu olamayacak ise de, mahkemece açıkça uygulamama yönünde karar verilmesi durumunda, bu hususun hükümlü lehine kazanılmış hak oluşturacağı gerekçeleriyle itirazın reddi yönünde oy kullanmışlardır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2- Yargıtay 11.Ceza Dairesinin 12.10.2006 tarih ve 5714-8064 s. bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanının isteminin kabulü ile Antalya 9.Asliye Ceza Mahkemesinin 04.05.2006 tarih ve 406-390 s. kararının CYY'nın 309. maddesi uyarınca KANUN YARARINA BOZULMASINA,
4- Ancak bu hususta 5320 s. Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 s. CYUY'nın 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak Ceza Genel Kurulu'nca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, hükümlünün 5237 s. Kanunun 204/1 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, tutuklulukta ve gözaltında geçirdiği sürenin 63. madde uyarınca cezasından mahsubuna, 51. madde gereğince cezasının ertelenmesine, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca 2 yıl süre ile yükümlülük belirlenmeden denetim süresi altında bulundurulmasına, 5237 s. TCY'nın 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca hükümlü hakkında aynı maddenin 1.fıkrasının c ve e bentleri hükümlerinin uygulanmamasına, pasaportun delil olarak dosyada muhafazasına, 12.12.2006 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Kaynak: Corpus Arşiv
[Copyright © Ced Dağıtım Medya Yazılım - Corpus Mevzuat ve İçtihat Programı]
Old 02-03-2009, 15:02   #3
Av.Özlem PEKSÜSLÜ

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas: 2008/7-81
Karar: 2008/94
Tarih: 29.04.2008
ÖZET: -
( - )
KARAR METNİ:
YARGITAY KARARI
Sanıklar Hasan Akpınar, Hasan Çimen ve İsa Öz hakkında yönetim kurulu üyeliğini yaptıkları S.S. Misafirli Tarımsal Kalkınma Kooperatifi'nin her yıl yapmaları gereken senelik olağan genel kurul toplantısını 30.04.2004 gününden sonra bir daha yapmadıklarından bahisle 1163 s. Kooperatifler Kanununun 3476 s. Kanun ile değişik 45. maddesi delaletiyle aynı Kanunun Ek 2/2. maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu davaları sonunda Ilgın Sulh Ceza Mahkemesince 31.05.2006 tarih ve 72-141 sayı ile; "….Sanıkların üzerlerine atılı suçtan eylemlerine uyan 1163 s. Kooperatifler Yasasının 45. maddesi delaletiyle Ek 2/2 ve 765 s. TCY.nın 59. maddeleri uyarınca 2 ay 15 tarih hapis ve 407 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına, hükmolunan kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın 647 s. Kanunun 4. maddesi gereğince 900 YTL adli para cezasına çevrilmesine, 765 s. TCY.nın 72. maddesi uyarınca içtimaen 1307 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına, sanıklar hakkındaki cezaların 647 s. Kanunun 6. maddesi uyarınca ertelenmesine, yargılama giderine….." hükmedilmiş ve bu hükümler temyiz edilmeyerek kesinleşmiştir.
T.C. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 03.10.2006 tarih ve 44919 s. yazısı ile T.C. Adalet Bakanı tarafından kanun yararına bozma yoluna başvurulması üzerine, bu talep; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19.10.2006 tarih ve 242141 sayılı, "1163 s. Kanun'un Ek 2. maddesine göre, ön görülen hürriyeti bağlayıcı cezaların paraya tahvil edilemeyeceği hükmüne rağmen sanıklara verilen 2 ay 15 tarih hapis cezasının 647 s. Kanun'un 4. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesinde isabet görülmemiştir." şeklindeki ihbarnamesiyle Yargıtay'a ulaştığında, Yargıtay 7. Ceza Dairesince 16.07.2007 tarih ve 13795 -5755 sayı ile; "…1163 s. Kooperatifler Yasasının ek 2/2 madde fıkrasında, genel kurulu olağan toplantıya çağırmayan yönetim kurulu üyeleri hakkında fiilin önem ve mahiyetine göre bir aydan altı aya kadar hapis ve ellibin liradan beşyüzbin liraya kadar adli para cezası ile cezalandırılacakları hükme bağlandığı halde, yerel mahkeme tarafından uygulama yapılırken hürriyeti bağlayıcı ceza olarak 3 ay hapis cezasına hükmolunduğu anlaşılmakla bu hususta da yasa yararına bozma isteminde bulunulup bulunulmayacağı takdir edildikten sonra mevcut yasa yararına bozma hususunda bir karar verilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine" şeklindeki kararla geri çevrilmiş ve bu kez T.C. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 06.09.2007 tarih ve 45069 s. yazısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 25.09.2007 tarih ve 183629 s. ihbarnamesi ile; "1- 1163 s. Kanun'un Ek 25. maddesine göre, ön görülen hürriyeti bağlayıcı cezaların paraya tahvil edilemeyeceği hükmüne rağmen sanıklara verilen 2 ay 15 tarih hapis cezasının 647 s. Kanun'un 4. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesinde,
2- 1163 s. Kooperatifler Kanunu'nun Ek 2/2. madde fıkrasında genel kurulu olağan toplantıya çağırmayan yönetim kurulu üyeleri hakkında fiilin önem ve mahiyetine göre bir yıldan altı aya kadar hapis ve ellibin liradan beşyüzbin liraya kadar adli para cezası ile cezalandırılacakları hükme bağlandığı durumda yerel mahkeme tarafından uygulama yapılırken hürriyeti bağlayıcı ceza olarak 3 ay hapis cezasına hükmolunduğu anlaşılmakla herhangi bir teşdit gerekçesi gösterilmeden 3 ay hapis cezasına karar verilmesinde, isabet görülmemiştir." açıklaması yapılmak suretiyle yeniden kanun yararına bozma isteminde bulunulmuştur.
Bunun üzerine de; Yargıtay 7. Ceza Dairesince 13.02.2008 tarih ve 13598-1003 sayı ile; "……Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yasa yararına bozma istemine dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden Ilgın Sulh Ceza Mahkemesinin 31.5.2006 tarih ve 2006/72 Esas, 2006/141 Karar s. kararının CMK.nun 309/4-d. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma gereği yeniden uygulama yapılarak sanıkların 1163 s. kanunun 45. maddesi delaletiyle ek 2/2. maddesi uyarınca 1 ay hapis ve suç tarihi itibariyle 489 YTL. adli para cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına, cezanın TCK.nın 59. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirilmesine ve sanıkların 25 tarih hapis ve 407 YTL adli para cezası ile cezalandırılmalarına, haklarında hükmolunan kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın 647 s. Kanunun 4. maddesinin 1.fıkrası 4.bendi uyarınca ceza müddeti kadar her tarih bir saat süreyle bir kütüphanede kitap okuma tedbirine çevrilmesine, cezalarının 647 s. Kanunun 6. maddesi uyarınca ertelenmesine, infazın bu biçimde yapılmasına ve hükmün sair kısımlarının aynen bırakılmasına" şeklinde karar verilmiş ise de; Yargıtay C.Başsavcılığınca 01.04.2008 tarih ve 183629 sayı ile itiraz yoluna başvurulmak suretiyle, Özel Dairece paraya çevirme yönünden aleyhe bozma yapılamayacağı ve uygulamaya göre de paraya çevirme yerine hükmedilen tedbirin 647 s. Kanunun 4. maddesinde düzenlenen tedbirlerden birisi olmadığı gerekçe gösterilerek Özel Daire kararının kaldırılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Hükümlüler Hasan Akpınar, Hasan Çimen ve İsa Öz'ün yönetim kurulu üyeliğini yaptıkları S.S Misafirli Tarımsal Kalkınma Kooperatifinin her yıl yapmaları gereken olağan genel kurul toplantısını yapmamaları tarzında gerçekleşen olayda sanıkların 1163 s. Kanunun 2/2 ve 765 s. TCY.nın 59. maddesi uyarınca 2 şer ay 15 şer tarih hapis ve 407'şer YTL adli para cezası ile cezalandırılmalarına, hapis cezalarının 647 s. Kanunun 4. maddesi uyarınca günlüğü 12 şer YTL'den 900'er YTL adli para cezasına çevrilmesine, adli para cezalarının kişi başı 1307 YTL olarak içtima ettirilmesine ve verilen cezaların 647 s. Kanunun 6. maddesi uyarınca ertelenmesine hükmedilmiş ve temyiz edilmeyen bu hükümler kesinleşmiştir.
Dosya incelendiğinde; sanıklar hakkında 1163 s. Kanunun Ek 2/2 maddesi uyarınca "asgari hadden takdiren 3 ay hapis ve suç tarihi itibarıyla 489 YTL adli para cezasına", 765 s. Kanunun 59. maddesi uygulanmak suretiyle de 2 ay 15 tarih hapis ve 407 YTL adli para cezasına hükmedildiği görülmektedir. 647 s. Kanunun 4/1. maddesinde yer alan, "Ağır hapis hariç kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar, suçlunun kişiliğine, diğer hallerine ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre mahkemece: 1- Kabahatlerde, beher tarih karşılığı bir milyon ila iki milyon hafif, cürümlerde iki milyon ila üç milyon hesabıyla ağır para cezasına, …… çevrilebilir." hükmüne istinaden 2 ay 15 tarih olan hapis cezası 647 s. Kanunun 1. fıkrasında yazılı tedbirlerden birisi olan "paraya çevirmeye" tahvil edilmiştir. Buna karşılık, hükmün verildiği 31.05.2006 gününde yürürlükte olduğu şekliyle 1163 s. Kanunun Ek 2/5. maddesinde, "Bu maddede ön görülen hürriyeti bağlayıcı cezalar paraya tahvil edilemez" hükümü yer almaktadır. İlk kanun yararına bozma talebi de bu hususla ilgili olup, 1163 s. Kanunun 2/5. maddesindeki yasak karşısında sanıklar hakkında hükmedilen hapis cezalarının paraya çevrilmesinin mümkün olmadığına ilişkindir.
Belirtilen mevzuat karşısında, hapis cezasının para dışındaki tedbirlerden birine çevrilmesinin mümkün ancak paraya çevrilmesinin mümkün olmadığı açıkça anlaşıldığından, bu konuya ilişen kanun yararına bozma istemi yerindedir.
Öte yandan, kanun yararına bozma istemi üzerine inceleme yapan Özel Dairece; bu hususun yanında, "ceza tayin edilirken, asgari hadden ceza verilmesine denildikten sonra, alt sınırdan uzaklaşılarak ceza verilmiş olmasının da hukuka aykırı olduğu ve bu konunun kanun yararına bozma talebine eklenmesi gerektiğine işaret edilerek" talep geri çevrildiğinde, Adalet Bakanınca "ceza tayin edilirken alt sınırdan gerekçesiz olarak uzaklaşılmış olması" hususuna da yer verilen ikinci bir kanun yararına bozma talebinde bulunulmuştur.
Bu kez; Özel Dairece 5271 s. Kanunun 309/4 (d) maddesi uyarınca, hükmün bozulmasına, sanıkların alt sınırdan uygulama yapılarak 1163 s. Kanunun 45, Ek 2/2 ve 765 s. Kanunun 59. maddeleri uyarınca 25 tarih hapis ve 407 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, haklarındaki cezanın 647 s. Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasının 4. bendi uyarınca "ceza müddeti kadar her tarih bir saat süreyle bir kütüphanede kitap okuma tedbirine çevrilmesine" ve cezaların 647 s. Kanunun 6. maddesi uyarınca ertelenmesine karar verilmiştir.
İtiraza getirilen konu, Özel Dairece paraya çevirme yönünden aleyhe bozma yapılamayacağına ve uygulamaya göre de, paraya çevirme yerine hükmedilen tedbirin yasada düzenlenen tedbirlerden birisi olmadığına ilişkindir.
Yasa yararına bozmaya konu edilen iki husus; 1- Paraya çevirme tedbirine hükmedilemeyeceği, 2- Ceza tayin edilirken gerekçesiz olarak alt sınırdan uzaklaşılmasının hukuka aykırı olduğudur.
Konuyu bu çerçevede içinde ele aldığımızda;
İlk olarak belirtmek gerekir ki; eğer "asgari hadden" ifadesi kullanılmadan, sanıklar hakkında alt sınırdan uzaklaşılmış ve bu biçimde ceza takdir edilmiş olsa idi. Bu husus, hakimin takdirine ait bir husus olarak kabul edilir ve kanun yararına bozmaya konu edilemeyeceği düşünülürdü. Zira, Ceza Genel Kurulu'nun 11.12.2007 tarihinde oybirliği ile verdiği 267-271 s. kararda da bu husus açıkça belirtilmiş ve "takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ait başvuruların" reddine karar verilmesi gerektiği kabul edilmiştir.
Olayımızda ise, takdire dayalı bir hususla ilgili olarak hakim takdirini ne biçimde kullanacağını açıkça ifade etmiş, fakat sehven belirttiği takdirin üzerinde ceza tayin etmek suretiyle sanıklar aleyhine bir durum yaratmıştır. Dolayısıyla buradaki hukuka aykırılık, esaslı bir konuya ilişkindir. Bu sebeple de belirtilen hususun kanun yararına bozmaya konu edilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Şu durumda, Özel Dairece bu husus incelenmiş ve hüküm hukuka uygun olarak bozulmuştur. Bozmadan sonra da, daha az cezaya hükmedilmesi gerektiğinden 5271 s. Kanunun 309/4-d maddesi uyarınca bizzat Özel Dairece yeni bir cezaya hükmedilmiştir. Özel Daire tarafından verilen sonuç hapis cezası 25 tarih olduğundan, yani ceza miktar itibarıyla 647 s. Kanunun 4/2. maddesinin uygulanma alanı içerisine girmiştir. Dolayısıyla yeni belirlenen hapis cezasının tedbire çevrilmesi zorunlu hale gelmiştir.
İşte bu aşamada (1) numaralı başvuru nedenini doğuran durum ortaya çıkmıştır:
647 s. Kanunun 4. maddesinin 1. fıkrasında kısa süreli hapis cezası yerine uygulanabilecek seçenek yaptırımlar düzenlenmiştir. Söz konusu fıkra incelendiğinde; (1). bendinde paraya çevirme, (2). bendinde iade ve tazmin, (3). bendinde eğitim ve ıslah kurumuna devam etme, (4). bendinde belli bir yere gitmekten ve bazı faaliyetleri yapmaktan veya meslek ve sanatı icradan men, (5). bendinde ehliyet ve ruhsat belgelerinin geçici süreyle geri alınması tedbirlerine yer verildiği görülmektedir. 1163 s. Kanunun Ek 2/5. maddesinde açıkça düzenlenmiş olan "paraya çevirme yasağı" nedeniyle, kanun yararına bozmaya konu edilen (1) numaralı konuyla ilgili olarak ta talebin yerinde olduğu görülmektedir.
Bu aşamada; itiraz yazısında belirtildiği gibi, 647 s. Kanunun 4/1. maddesi uyarınca sanıklar hakkında uygulanabilecek sair tedbirlerin "paraya çevirme" tedbirinden daha ağır sonuçlar doğuracağı, dolayısıyla da Özel Dairenin yeni bir tedbire karar veremeyeceği, yalnızca hükümü aleyhe sonuç doğurmayacak biçimde bozmakla yetinmesi gerektiği söylenemeyeceğinden, 5271 s. CYY.nın 309/4 (d) maddesindeki "cezanın kaldırılmasının gerektiği veya daha az cezaya hükmedilmesi icap ettiği durumlarda Yargıtay Dairesinin kendiliğinden buna karar vereceği" şeklindeki düzenleme uyarınca Özel Dairenin yeni bir karar vermesi gereklidir. Zaten, ceza miktarı değişmiş ve yeniden belirlenen miktar zorunlu olarak tedbir uygulanmasını gerektiren sınırlar içinde kalmıştır. Bu nedenle, Özel Dairece yeni bir tedbire hükmedilmiş olmasında da esas itibarıyla bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Şu halde; Özel Dairece yeni bir hüküm verilmiş ve sonuç cezanın 25 tarih hapis ve para cezası olarak belirlemiş olması nedeniyle, 1 ayın altında olan bu cezanın 647 s. Kanunun 4. maddesinin 2. fıkrası uyarınca tedbire çevrilmesi mecburiyeti doğduğundan, hapis cezalarının 1. fıkranın (1). bendindeki paraya çevirme tedbiri dışındaki tedbirlerden birisine çevrilmesi gerekmiştir. Olayımızda bu tercih, (4). bentten yana kullanılmıştır.
(4). bende göre, hapis cezası "bir yılı geçmemek kaydıyla muayyen bir yere gitmekten, bazı faaliyetleri veya meslek ve sanatı icradan men'e" çevrilebilir. Açıkça görüleceği üzere, (4). bentte, belli yerlere gitmekten veya belli etkinlikleri yapmaktan yasaklanma ile meslek ve sanatı icradan men biçiminde üç ayrı tedbirden bahsedilmektedir. Buna karşılık, bahsedilen tedbirlerden her üçü de, "bir şeyi yapmaktan yasaklanma" biçimindedir. Aksine, (4). bent uyarınca "bir şeyi yapma" tedbirine karar verilmesi olanaklı değildir. Özel Dairece ise, (4). bent uyarınca "her tarih 1 saat süreyle bir kütüphanede kitap okuma tedbirine çevrilmesine" yani "bir şeyi yapma" tedbirine hükmedilmiştir. Bunun gibi, uygulanmasına karar verilen tedbir, 4. maddenin 1. fıkrasının (3). bendinde; "altı ayı geçmemek üzere bir eğitim veya ıslah kurumuna devam etmeye" şeklinde düzenlenen tedbir kapsamında da değerlendirilemez. Çünkü, kütüphane bir eğitim ve ıslah kurumu değildir.
Diğer taraftan hükmün kesinleşmesinden sonra 08.02.2008 gününde yürürlüğe giren 5728 s. Kanunun 340. maddesiyle 1163 s. Kooperatifler Yasasındaki paraya çevirme yasağı kaldırılmış, 562. maddesiyle de hükmün tefhiminin ertelenmesi ile ilgili olarak kapsam genişletilmiş ise de; bu değişiklikler hükmün kesinleşmesinden sonra vaki olmaları nedeniyle kanun yararına bozmanın değil, kesin hükümde değişiklik yargılamasının konusunu teşkil edebileceklerinden inceleme sırasında göz önünde bulundurulmamışlardır. Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 20.09.2005 tarih ve 99-103 s. kararı da bu konuyla ilgilidir.
Bu nedenlerle; sanıklar hakkındaki hürriyeti bağlayıcı cezaların 647 s. Kanunun 4. fıkrasının (4) bendi uyarınca ".. ceza müddeti kadar her tarih bir saat süreyle bir kütüphanede kitap okuma tedbirine çevrilmesine" olanak bulunmadığından; itirazın kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yeni bir müeyyideye karar verilmek üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 13.02.2008 tarih ve 13598-1003 s. kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın tedbire yönelik, kanuni nitelikte bir müeyyide belirlenmek suretiyle yeniden karar verilmesi için Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 29.04.2008 günü oybirliğiyle karar verildi.
Kaynak: Corpus Arşiv
[Copyright © Ced Dağıtım Medya Yazılım - Corpus Mevzuat ve İçtihat Programı]
Old 02-03-2009, 15:03   #4
Av.Özlem PEKSÜSLÜ

 
Varsayılan

T.C.
YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas: 2007/8-155
Karar: 2007/162
Tarih: 03.07.2007
KARAR METNİ:
YARGITAY KARARI
Hükümlü Ahmet Koçak'ın, genel güvenliği tehlikeye sokma suçundan 5237 s. TCY.nın 170/1-c, 62/1 ve 50/1-a maddeleri uyarınca 3.000 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, cezasının 52/4. maddesi uyarınca 12 eşit taksitte alınmasına, adli emanetin 2006/43 sırasında kayıtlı kurusıkı tabanca ve eklerinin TCY.nın 54/1. maddesi uyarınca zoralımına ait Tavşanlı Asliye Ceza Mahkemesince 09.11.2006 tarih ve 161-467 sayı ile karar verilmiş ve bu karar kanun yoluna başvurulmaması üzerine kesinleşmiştir.
Adalet Bakanlığınca 19.03.2007 tarih ve 14493 sayı ile kanun yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 26.04.2007 tarih ve 3988-3287 sayı ile;
"Sanığın silah niteliğinde bulunmayan kurusıkı tabanca ile havaya ateş etme biçimindeki eyleminin, 765 s. TCK.nun 264/7 veya 5237 s. TCK.nun 170/1-c madde ve fıkrasında tanımlanan içerisinde silah öğesi bulunan suç tipine uygun bulunmadığı, 5326 s. Kabahatler Kanunu'nun 36. maddesinde düzenlenen ve idari para cezası yaptırımını öngören suçu oluşturduğu gözetilmeden, yazılı biçimde hüküm kurulması,
Yasaya aykırı olup, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma talebine dayalı Yargıtay C.Başsavcılığının ihbarname içeriği bu itibarla yerinde görüldüğünden Tavşanlı Asliye Ceza Mahkemesinin temyiz edilmeksizin kesinleşen 09.11.2006 tarih ve 2006/161-467 s. kararının, CMK.nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına, cezanın kaldırılmasına, müteakip işlemlerin mahallinde icrasına" karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 15.06.2007 tarih ve 62036 sayı ile;
"Sanığın olay gününde geceleyin cadde üzerinde ateşli silah niteliğinde olmayan kurusıkı tabanca ile havaya ateş etme eylemi, 5237 s. TCK.nun 170/1-c madde ve fıkrasında tanımlanan, içerisinde ateşli silah öğesi bulunan suç tipine uygun bulunmamaktadır. Fiil, aynı Yasanın 123 ve 183. maddelerinde yazılı suçları da oluşturmamaktadır. Somut olayda, söz konusu suçların unsurları gerçekleşmemiştir.
Sanığın başkalarının huzur ve sükununu bozan eylemi, 5326 s. Yasanın 36. maddesinin 1. fıkrası kapsamında kalmakta ve idari yaptırım gerektirmektedir.
5326 s. Yasanın 24. maddesi uyarınca kovuşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde mahkeme tarafından idari yaptırım kararı verilmesi zorunludur. Anılan Yasanın 18. maddesi gereğince kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar verilebilir. 5326 s. Yasanın 36. maddesinde kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine ait bir hükme yer verilmemiştir.
Yapılan açıklamalar ışığında; Yerel Mahkemece, kovuşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması sebebiyle sanığın 5326 s. Yasanın 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca 50 YTL idari para cezası ile cezalandırılmasına ve emanette kayıtlı kurusıkı tabanca ve şarjörünün sahibine iadesine karar verilmesi gerekirken, yazılı biçimde mahkumiyet kararı verilmesi kanuna aykırıdır.
Kanun yararına bozma istemi, davanın esasını çözümleyen mahkumiyet hükmüne yönelik olup, bozma sebebi hükümlüye daha hafif ceza verilmesini gerektirmektedir. Bozma sebebi cezanın tamamen kaldırılmasını gerektirmemekte, bozma kararı üzerine yerel mahkemece yeniden inceleme, araştırma, yargılama yapılarak bir karar verilmesine kanuni olanak bulunmamaktadır. Bozma nedenine göre, Yerel Mahkeme hükmünü bozan Yargıtay Özel Dairesinin 5326 s. Yasanın 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca idari para cezasına hükmetmesi, kuru sıkı tabanca ve eklerinin iadesine karar vermesi zorunludur. (CMK. M. 309/4-d)
Bu itibarla Özel Dairece, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesine müteakip, kabahatlinin idari para cezası ile cezalandırılmasına ve kurusıkı tabanca ile şarjörünün sahibine iadesine karar verilmesi yerine, "cezanın kaldırılmasına, müteakip işlemlerin mahallinde icrasına" karar verilmesinin kanuna aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. Ayrıca, hem cezanın kaldırılmasına ve hem de müteakip işlemlerin mahallinde icrasına karar verilmesinin mümkün bulunmadığı gözetilmemiş, çelişkiye düşülmüştür" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuş, Özel Daire kararından "cezanın kaldırılmasına, müteakip işlemlerin mahallinde icrasına" ibaresinin çıkartılmasına, kabahatli Ahmet Koçak'ın 5326 s. Kanunun 36. maddesinin 1. fıkrası uyarınca 50 YTL idari para cezası ile cezalandırılmasına, Adli Emanetin 2006/43 sırasında kayıtlı kabahate konu 1 adet 9 mm çapında Polat 22 marka, 17271 seri numaralı kurusıkı tabanca ve şarjörünün kabahatliye iadesine karar verilmesini talep edilmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
A- Yargılama konusu maddi olayın;
"Ahmet Koçak'ın 03.03.2006 gününde cadde üzerinde kurusıkı tabanca ile havaya 2 el ateş etmesi" tarzında gerçekleştiği,
B- Yargıtay 8. Ceza Dairesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nca çözülmesi gereken hukuki ihtilafın;
Hükümlünün eyleminin, 5326 s. Kabahatler Kanununun 36. maddesindeki kabahati oluşturduğu kabul edildiğine göre; 5271 s. CYY.nın 309/4-d madde-fıkra ve bendi gereğince idari yaptırıma Özel Dairenin bizzat hükmetmesi gerekip gerekmediğine ve Kabahatler Yasasında açık bir hüküm bulunmadığı durumda kuru sıkı tabancanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilip verilemeyeceğine ait bulunduğu,
C- Genel Kurul'ca yapılan değerlendirmede;
1- Hükümlünün eyleminin cadde üzerinde kurusıkı tabanca ile ateş etmekten ibaret olduğu ve bu eylemin Kabahatler Kanununun 36. maddesinde düzenlenmiş olan gürültü çıkarmak kabahatini oluşturduğu konusunda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında bir uyuşmazlığın bulunmadığı,
2- Gerçekten de; söz konusu eylemin 5237 s. Kanunun 170. maddesindeki genel güvenliği tehlikeye sokmak, 123. maddesindeki kişilerin huzur ve sükununu bozmak ve 183. maddesindeki gürültüye neden olmak suçlarını oluşturmayacağı;
Zira; 5237 s. Yasanın,
123. maddesinde; "Sırf huzur ve sükununu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir."
170. maddesinde; "(1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak şekilde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;
a- ...
b- .....
c- Silahla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,
Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
..........
183. maddesinde; "İlgili kanunlarda belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir biçimde gürültüye neden olan kişi, iki aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır."
Şeklindeki düzenlemelerin bulunduğu,
123. maddede düzenlenen suçta; gürültü çıkartarak huzur ve sükunu bozma eyleminin belirli bir kişiye yönelik olması şartı bulunduğundan,
170. maddede düzenlenen suçta; "silah" kullanma koşulu arandığından ve "kurusıkı tabancanın" 5237 s. Kanunun 6. maddesi uyarınca silah sayılamayacağından,
183. maddede düzenlenen suçta; sağlığa zarar verecek elverişlilik ve düzeyde bir gürültü arandığından ve kurusıkı tabanca ile çıkartılan gürültünün bu seviyede olduğuna ait bir tesbit bulunmadığından,
Olayımızdaki eylemin bu suçların üçünü de oluşturmadığı,
Buna karşılık; 5326 s. Kabahatler Kanununun 36. maddesinde yer alan;
"(1)Başkalarının huzur ve sükununu bozacak biçimde gürültüye neden olan kişiye, elli Türk Lirası idari para cezası verilir.
........
(3) Bu kabahat dolayısıyla idari para cezasına kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar verir."
Şeklinde düzenlenen kabahatin hükümlünün eylemine uyduğu,
Yine Kabahatler Kanununun 24. maddesinde bulunan; "Kovuşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde mahkeme tarafından idari yaptırım kararı verilir." biçimindeki düzenleme nedeniyle, olayımız açısından söz konusu kararın mahkeme tarafından verilmesinin zorunlu olduğu,
3- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının iki hususa yöneldiği;
Bunlardan birincisinin; 5271 s. CYY.nın 309/4-d madde-fıkra ve bendi gereğince idari yaptırıma Özel Dairenin bizzat hükmetmesi gerektiğine,
İkincisinin ise; Kabahatler Yasasında açık bir hüküm bulunmadığı durumda kuru sıkı tabancanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilemeyeceğinden cihetle, kuru sıkı tabancanın sahibine iadesine de Özel Daire'nin bizzat karar vermesi icabettiğine,
Yönelik olduğu,
5271 s. Kanunun 309/4-d madde-fıkra ve bendi uyarınca; "Hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektiriyorsa cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektiriyorsa bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesi doğrudan hükmeder."
Bu durumda; itirazda da belirtildiği gibi, "daha hafif bir cezanın verilmesi" gerektiğine göre, Özel Dairenin önceki cezayı kaldırmakla yetinmeyip, daha hafif cezaya da kendiliğinden karar vermesi gerektiği,
Yine Kabahatler Kanununun 18. maddesinde yer alan; "(1) Kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar verilebilir........" hükümü göz önüne alındığında, Kabahatler Yasasında düzenlenen "mülkiyetin kamuya geçirilmesi" müessesesinin, Türk Ceza Yasasında düzenlenen "zoralım" müessesesinden farklı olduğunun görüldüğü, buna göre; "mülkiyetin kamuya geçirilmesine" karar verilebilmesi için yasada açık bir düzenlemenin bulunması gerektiği, nitekim; Kabahatler Kanununun 33. maddesinde dilencilik, 34. maddesinde kumar kabahatleri düzenlenirken mülkiyetin kamuya geçirilmesinden açıkça bahsedildiği, olayımızda söz konusu olan 36. maddede ise bu biçimde açık bir düzenlemenin bulunmadığı,
Bunun gibi, işlenen eylemin bir kabahati oluşturduğunun kabulü halinde, Türk Ceza Yasasında düzenlenmiş bulunan zoralıma ait hükümlerin de uygulanamayacağı,
Bu itibarla, kabahatte kullanılan kurusıkı tabancanın sahibine iadesi gerekirken, zoralımına karar verilmiş olması usulsüz olduğundan, idari yaptırım kararına bizzat karar vermesi gereken Özel Dairece, kurusıkı tabancanın sahibine iadesine de karar vermesinin icap ettiği,
4- 5237 s. Kanunun 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ve buna bağlı olarak hak yoksunluğu ve güvenlik tedbiri uygulanmasını gerektiren 170. maddesine nazaran, Kabahatler Kanununun yalnızca 50 YTL idari para cezasını gerektiren 36. maddesinin daha lehe olduğu, kaldı ki; ilk bakışta sonuç olarak uygulanmasına karar verilen tedbirin, 5237 s. Kanunun 50/5 madde-fıkrası da nazara alındığında, 50 YTL idari para cezasına göre daha lehte olduğu düşünülebilirse de;
a- 5237 s. Kanunun 50/6-7 madde-fıkralarına göre bu tedbirden dönülmesi veya tedbirin değiştirilmesi mümkün olduğundan,
b- 5237 s. Kanunun 54. maddesi gereğince güvenlik tedbiri (zoralım) uygulanması mümkün iken, 5326 s. Kabahatler Kanununun 18. maddesi uyarınca bu kabahatle ilgili olarak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilmesi olanaksız bulunduğundan,
c- 5352 s. Adli Sicil Yasası'nın 4-(1)-d madde-fıkra ve bendine göre; kısa süreli hapis cezası yerine seçenek yaptırıma mahkumiyet halinde, bu mahkumiyetin adli sicile kaydedilmesinin zorunlu olmasına rağmen, aynı Kanunun 5-(1)-c madde-fıkra ve bendi uyarınca idari para cezasına ait kararlar adli sicile kaydedilemeyeceğinden,
5326 s. Kanunun 36. maddesi ile yapılacak uygulamanın hükümlünün daha lehine olduğu,
d- Öte yandan, 5326 s. Kabahatler Kanununun 16. maddesinde kabahatlere özgü yaptırımlar; idari para cezası, mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili yasalarda ön görülen sair tedbirler biçiminde belirtildiği,
Anılan Kanunun 17. maddesinde idari para cezası tanımlanmış olup, maddenin 7. fıkrasında, "İdari para cezaları her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 4.1.1961 günlü ve 213 s. Vergi Usul Yasasının mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tesbit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında arttırılarak uygulanır. Bu suretle idari para cezasının hesabında bir Türk Lirasının küsuru dikkate alınmaz. Bu fıkra hükmü, nispi nitelikteki idari para cezaları açısından uygulanmaz." hükmüne yer verilmek suretiyle, adli para cezasında herhangi bir arttırım öngörülmemesine karşın, idari para cezalarının her yıl yeniden değerleme oranında arttırılmasının kabul edildiği;
Bu hüküm uyarınca, idari para cezası miktarları ve bu kapsamda 5326 s. Kanunun 36. maddesindeki idari para cezası miktarının, 2006 yılı için yeniden değerleme oranı olan %9,8 ve 2007 yılı için yeniden değerleme oranı olan %7,8 oranında arttırılmak suretiyle saptanması gerektiği,
Görüş ve kanaati benimsenmekle;
Hükümlünün eylemi 5326 s. Kabahatler Kanununun 36. maddesindeki kabahati oluşturduğundan ve aynı Kanunun 18. maddesi uyarınca bu kabahatle ilgili olarak olayda kullanılan kurusıkı tabancanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi mümkün görülmediğinden, Özel Dairece; 5271 s. CYY.nın 309/4-d ve Kabahatler Kanununun 24. maddeleri gereğince suç tarihi itibariyle 54 YTL idari yaptırıma ve olayda kullanılan kurusıkı tabancanın sahibine iadesine karar verilmesi gerekirken, yerel mahkeme kararının bozulmasına ve cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmesi isabetli değildir.
Bu itibarla; haklı sebeplere dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, hükümlü hakkında 54 YTL idari yaptırım kararı uygulanmasına ve olayda kullanılan kurusıkı tabancanın hükümlüye iadesine 1412 s. CYUY.nın kısmen halen yürürlükte bulunan 322. maddesindeki yetkiye istinaden bizzat Ceza Genel Kurulunca karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 26.04.2007 tarih ve 3988-3287 s. kararının KALDIRILMASINA,
3- Tavşanlı Asliye Ceza Mahkemesinin 09.11.2006 tarih ve 161-467 s. hükmünün 5271 s. CMY.nın 309/4-d maddesi uyarınca kanun yararına BOZULMASINA,
Belirlenen hukuka aykırılığın düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden, 1412 s. CYUY.nın kısmen halen yürürlükte olan 322. maddesindeki, 5271 s. CYY.nın 309/4-d madde/fıkra ve bendindeki ve 5326 s. Kabahatler Kanununun 24. maddesindeki yetkilere dayanılmak suretiyle, 5326 s. Kabahatler Kanununun 36. ve 18. maddeleri uyarınca, hükümlünün sonuç olarak 54 YTL idari para cezası ile CEZALANDIRILMASINA ve Tavşanlı Adli Emanetinin 2006/43 sırasında kayıtlı bir adet 9 mm çapında Polat 22 marka, 17271 seri numaralı kurusıkı tabanca ve şarjörünün kabahatliye İADESİNE karar verilmek suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine, 03.07.2007 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.
Kaynak: Corpus Arşiv
[Copyright © Ced Dağıtım Medya Yazılım - Corpus Mevzuat ve İçtihat Programı]
Old 03-03-2009, 15:48   #5
Av.Mustafa Çiçek

 
Varsayılan

SEVGİLİ MESLEKTAŞIM, ÖZLEM HANIM TEŞEKKÜRLER İLGİNİZ İÇİN Av. M Çiçek
Yanıt


Şu anda Bu Konuyu Okuyan Ziyaretçiler : 1 (0 Site Üyesi ve 1 konuk)
 

 
Forum Listesi

Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Yanıt Son Mesaj
Yurt Dışında Yüksel Lisans Maliyeti mcatakan Yüksek Hukuk Eğitimi 26 03-10-2015 10:15
İstanbul Ünİversİtesİ'nde YÜksek Lİsans gizem bilgiç Yüksek Hukuk Eğitimi 18 27-05-2011 14:22
Banka KaybettİĞİ Ve İptalİ İÇİn Dava AÇtiĞi Senetler İÇİn Takİp Yapabİlİrmİ pathem Meslektaşların Soruları 5 05-12-2008 12:38
Tez İÇİn Acİl Yardim Av.Feyza Kaftelen Meslektaşların Soruları 2 25-03-2008 16:15
Sinav İÇİn Yardim LÜtfen... ilkay Hukuk Soruları Arşivi 3 25-06-2006 19:29


THS Sunucusu bu sayfayı 0,05087495 saniyede 14 sorgu ile oluşturdu.

Türk Hukuk Sitesi (1997 - 2016) © Sitenin Tüm Hakları Saklıdır. Kurallar, yararlanma şartları, site sözleşmesi ve çekinceler için buraya tıklayınız. Site içeriği izinsiz başka site ya da medyalarda yayınlanamaz. Türk Hukuk Sitesi, ağır çalışma şartları içinde büyük bir mesleki mücadele veren ve en zor koşullar altında dahi "Adalet" savaşından yılmayan Türk Hukukçuları ile Hukukun üstünlüğü ilkesine inanan tüm Hukukseverlere adanmıştır. Sitemiz ticari kaygılardan uzak, ücretsiz bir sitedir ve her meslekten hukukçular tarafından hazırlanmakta ve yönetilmektedir.